Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)

Aşağa gitmek 
+6
Daniél Hyxest
Aphra Adrastea
Bertrand Carlens
Veronica Rouvas
Nona Ambrosia
Aleksandre Lucien Roux
10 posters
YazarMesaj
Aleksandre Lucien Roux
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Aleksandre Lucien Roux


Mesaj Sayısı : 521
Kayıt tarihi : 21/06/10
Yaş : 32

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyPaz Ekim 30, 2011 4:12 pm

Hava: Parçalı bulutlu
Zaman: Salı günü, sabah saatleri
Betimleme: Mavi renkli sıralar U şeklinde dizilmiştir. Profesörün kürsüsü yarım daire şeklindeki geniş bir alanda bulunur. Bu alanda aynı zamanda Zeus, Thor ve Merlin'in temsili heykelleri de bulunur. Heykeller son derece gerçekçi çizgilere ve duruşa sahiptir. Kürsü bunların yanında köşededir. Duvarlarsa pek çok mitolojik resimle doludur. Yukarıda ise projeksiyon -elbette büyücü usülü- bulunmaktadır. Projeksiyon Zeus ve Thor heykellerinin arasındaki duvara görüntüyü yansıtmaktadır. Profesör su içmek dışında kürsüye yaklaşmaz. Heykellerin arasında dolaşır ve öğrencileri izler.
Konu: Yılanların mitolojideki yeri ve mitolojik semboller
Dersin İşleyişi: Olumsuz bir durum yok


Odasındaki eski saat yeniden vaktin geldiğini söylediğinde doğruldu ve koyu yeşil tonlardaki cüppesini üzerine geçirerek dersliğe doğru ilerledi. Kitaplarını kürsüye yerleştirdikten sonra derin bir nefes alarak gülümsedi. "Merhaba arkadaşlar. Adım Aleksandre Lucien Roux. Profesör Roux demeniz yeterlidir. Bundan sonra Mitoloji derslerini birlikte yürüteceğiz. İsterseniz vakit kaybetmeden derse başlayalım." Gözleri sınıftaki öğrenciler üzerinde dolaştı. Metamorfmagusluk yeteneği sayesinde yılların Lucien için pek önemi yoktu. Bu yüzden otuzuna varmasına rağmen yirmilerinde gözüken genç yakışıklı yüzü ergenliğe adım atmış bir toplulukta kuşkusuz en fazla kız öğrencilerin dikkatini çekmişti. Sınıfta fısıltıların çoğalması gecikmedi. Bir süre kitabını karıştırıp ilgili yere göz attıktan sonra suyunu yudumladı ve hafifçe öksürerek sınıfı susturdu. "Konumuz özellikle Slytherin binasındakilerin ilgisini çekecek. Zira bugün konuşacağımız şey: Yılanlar... Bana binanın sembolünün neden yılan olduğunu söyleyecek olan var mı? Kalkan adını da söylesin" Sözleri önce sessizlikle karşılandı. Lucien öğrencilerin soruyu hazmetmesine bir süre izin verdikten sonra cevap Slytherinli bir kızdan gelmişti. "Larisa efendim. Salazar Slytherin Basiliks'i yetiştirmiştir efendim. Tarihteki en büyük yılan." Bir cevabın gelmesi güzeldi. Kıza doğru hızlı bir adım attı ve tam önüne geldi. Dudaklarını aralayarak cadının sözlerini cevapladı."Doğru. Fakat neden bir yılan? Bir aslan daha hızlı bir şekilde düşmanları parçalayabilirdi. Eğer mesele savaşsa neden Timur gibi filleri kullanmak istemedi? İsterseniz başka bir ipucu daha vereyim. Karanlık lord onca hayvan içinde ölümsüz bedenini neden yılanımsı bir varlığa dönüştürdü?" Cevap bir süre için sessizlik olmuştu. Bakışları hala üzerinde hisseden kızsa aklına gelen yanıtları sıralamaya başlamıştı. "Şey efendim...Çatal dil bir etken olabilir. Onun dışında yılanların karakterinin bize uyması ya da..." Sözün burasında Lucien elini kaldırarak kızı durdurdu. Durdurmasının sebebinin saçmalaması olduğunu düşünerek somurtan Larisa'yı rahatlatan sözlerle konuşmasına başlayarak ağır adımlarla kürsüye doğru ilerledi. "Yılanların karakteri... Evet başlangıç için güzel bir nokta buldun. Yılanların karakteri hakkındaki bilinen şeyler kutsal kitaplardaki kıssaya dayanır. Kibirli Lucifer Havva'yı kandırmak için bir yılanla birleşmiştir. Bu nedenle hem şeytan hem de yılan kötü ve karanlık bir varlık olarak zihinlerimize yerleşmiştir. Oysa yılanın hikayesi ve yılanların gücü kutsal kitapların indiği dönemden çok daha eskiye dayanır. İsa'nın doğumundan tam iki bin yirmi beş yıl öncesine." Asasını salladı ve projeksiyon cihazı çalışarak Zeus ve Thor heykellerinin ortasındaki perdeye bir resim yansıttı. Asasından ufak bir ışık halesinin çıkmasına izin vererek bir taraftan resim üzerinde göstermeye diğer taraftan anlatmaya koyuldu.

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

"Louvre'da Lagaş Kralı Gudea adına yeşil sabun taşından oyulmuş mistik bir vazo vardır. Gerçek ağacın ilahına ithaf edilmiştir. Birbirine dolanmış iki engereğin ortasındaki asa tarihin en gizemli tanrılarından birine ait: Hermes. Arkada açılan kapı yeniden doğuşu gösteriyor. Bir nevi yaşam ve ölümü birbirinden ayıran arafın kapısı. Yılanların yanında duran aslan-kuş şeklinde tasvir edilmiş yaratıklarsa bir tür koruyucu görevi görüyorlar. " Ardından asasını yeniden projeksiyona çevirerek salladı ve görüntü değişti. Bu sefer ufak bir fidan şeklinde gösterilen ağaç bir yılan tarafından sarılmaktaydı. Bu ağaç diğer resmin adına ithaf edildiği tanrının ağacıydı. Yaşamla ölümün kapısı olmakla birlikte iskandinav mitlerindeki dokuz evrenin de kapısı olarak görülüyordu. Eski günlerde hakkında uzun süre araştırma yapmış ve başka evrenlere kapı bulmaya çalışmıştı. O günleri hatırlayarak bir an kendi kendine gülümsedi. Ardından derse döndü ve asasından çıkarttığı ışıkla ağacın etrafında bir daire çizdi. Sonra ışığı yılan üzerinde sabitleyerek sözlerini sürdürdü. "Burada da yine aynı kapı farklı bir şekilde tasvir edilmiş. Bu sefer yılanımızın tırmandığı şey İskandinav mitlerinde önemli bir yere sahip olan yaşam ağacı. Yılan ağacın her iyi yanına da gidebiliyor tıpkı aralık kapıdan geçebildiği gibi. Zira yılanlar her deri değişiminde gençliğini ve gücünü yeniler ve ölüme meydan okuyarak yeniden doğarlar. Bu da onlara ölümsüzlük ve tanrılık niteliği kazandırır. Bu kült elbette keltlerden bize kadar gelmiştir. Büyülerde semboller önemlidir. Buna en çok dikkat eden bizzat Lord'un kendisiydi."

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Ravenclaw masasından bir öğrencinin el kaldırması üzerine başını sallayarak söz verdi. Kızıl saçlı ve çilli yüzlü gözlüklü bir oğlan olan öğrenci meraklı bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Martin efendim. İlk resimde söylediğiniz bekçiler aslan- kuş birleşimi bir varlıktı. Gryffindor'un aslan ve Ravenclaw'ın da bir kuş olan kunduzu seçmesindeki etkenlerden birinin de resmi tamamlamak olduğu söylenebilir. Hufflepufflar ise toprak ana ile en çok ilişkide olan hayvan olarak kunduzu seçmiş olabilirler." Sözlerindeki mantığın kusursuzluğu Lucien'i etkilemişti. Gülümseyerek başıyla onayladı. "Çok doğru. Aynı zamanda yaşamın ağaç olarak sembolize edilmesi lanetlenmiş ölüler olan vampirlerin en zayıf noktasının kalbe saplanan kazıklar olmasıyla ilişkisi düşünülebilir. Kurtadamların dehşet saçmasına neden olan aysa benzerliği bakımından yılanın semavi sembolü olarak kabul edilmiştir. Çünkü o da tıpkı yılan gibi önce yavaş yavaş küçülerek kaybolur sonra tekrar büyüyerek yeniden dolunay haline bürünür." Dersin konusu yılanlardan çok sembollerin önemi üzerine olmuş gibiydi. Bu da aklına verilebilecek bir ödev getirmişti. Son sözlerini söylerken ödevi de dile getirmeyi unutmadı. "Evet... Çok iyiydiniz çocuklar. Ödeviniz dolunay ve yılan gibi yeniden doğuş gücüne sahip olan Zümrüd-ü Anka Kuşu'nun mitolojik tarihini araştırmak. Hepinize iyi günler." Asasını sallayarak projeksiyonu kapattı ve dersliği terk etti.

Not: Rpnizi yukarıda yazdığım betimlemeyi kullanarak hayal gücünüze göre zenginleştirmenizi istiyorum. Anlattıklarım hakkında karakterinizin düşünceleri de geçerse iyi olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nona Ambrosia
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Nona Ambrosia


Mesaj Sayısı : 885
Kayıt tarihi : 25/09/11

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyPtsi Ekim 31, 2011 1:52 pm





Omzuna dokunan elin varlığı ile bir anda daldığı o düşler âleminden sıyrılan genç kız bu ani dokunuşun etkisi ile korktuğunu belli etmemek için kendini tuttu. Uzun ince bir masanın üzerine bir kitabın üzerine eğilmiş yarı uyur vaziyette başını sol avucunun içerisine yaslamış bir şekilde öylece duruyordu ve bu dalgınlığından sıyrılmasına sebep olan aşırı kilolara sahip arkadaşının yüz hatlarına kızgınlıkla baktı. Yaklaşık on beş dakikadır düş görüyor gibiydi ve bundan sıyrılmasına sebep olan arkadaşına ters bir bakış atıp kucağından yere düşmek üzere olan kitapları tutup kollarının arasına çekti ve sıkıca tuttu. Sıkıntı dolu günlerin arifesindeyken tahammül sınırı gittikçe daralıyordu ve genç kız her geçen gün biraz daha huysuz biri olup çıkıyordu. Tüm bunlar yüzünden arkadaşlarının gittikçe kendisinden uzaklaştığını hissediyordu, çünkü her iki kelimesinden biri muhakkak kırıcı oluyordu. Eski güler yüzlü Noreen’in geri gelmesini dilerken o aralar tek dostları kitaplar olmuştu, en azından abuk sabuk sorular sorup kendini rahatsız etmiyorlardı. Son birkaç gündür başını kitaplardan kaldırmıyordu ve uyku sorunu yaşamaya başlamıştı, üzerindeki halsizliğin sebep olduğu bu dalgınlıkla birlikte elleri de bu aralar çok sık üşür olmuştu. Tipik bir anemiye yakalandığının farkında olsa da revirdeki şifacının yanına gitmemekte diretiyordu, bazen ciddi anlamda katır inadına sahip olabiliyordu ve kimse bunun önüne geçemiyordu. Her ne kadar mahareti bol bir insan olsa da mükemmeliyeti henüz yakalayamamıştı. Siyah lastikli bir toka ile tutturduğu saçından alnına düşen kara perçemleri bir tik haline gelmiş hareket ile farkında olmadan düzeltti. “Dikkat çekmeye mi çalışıyorsun yoksa amacın korkutmak mıydı Lilian?”dedi o sert sesindeki küstahça tavırdan genç kız Noreen’in kendini küçük gördüğünü çıkartmış olmalıydı ki alınmış bir ifade ile suratını somurtup cevap vermeden hızla yanından uzaklaştı. Hufflepuff’un sevilen kızını incittiğini fark etmesine rağmen arkasından seslenmemişti bile. Sırf böyle yaptığı için sürekli yalnız kalıyor ve kimse artık halini hatırını sormaz oluyordu. Aklından geçen bu düşüncelere hitaben omuzlarını umursamaz bir ifade ile silkti, nasıl olsa birkaç saate kalmaz yine kendisi ile konuşacaktı, inat ederde uzak davranırsa bu kaba tavrı için ondan özür dilediğini bildiren birkaç harekette bulunabilirdi. Cüppesinin uç kısımlarını düzeltti ve kütüphaneyi dolduran kalabalığa kısa bir bakış atıp ağır adımlarla oradan uzaklaştı. Sabah saatleri olduğu için olmalıydı o an kendini formunda ve dinç hissediyordu, bu yüzden mitoloji dersine geç kalmamak için adımlarını hızlandırdı ve dersliğe ilk girenlerden biri olduğu içinde rahat bir şekilde yerine yerleşti. Kollarının arasında tuttuğu mitoloji kitabını masanın üzerine bıraktı ve yanına oturan Anna’nın kısa bir an yüzüne bakıp dersi anlatmaya başlayan profesöre döndü. Yüzü bir hayli hoş olmasına rağmen ona bakınca Delaney malikânesinde ki evlatlıklardan biri aklına gelmişti. Bu hisse neden kapıldığını bilmiyordu fakat çocuk Mitoloji profesörüne o kadar çok benziyordu ki dikkatini çekmeden edememişti, meraklı bir ifade ile kaşları kalktı ve neredeyse alnını örten koyu perçemlerin arasında kayboldu. Bir yandan dersi dinliyor olmasına rağmen yanında oturan genç kıza yavaşça eğilip aklından geçen şeyi ona tekrarlamadan edememişti. Bu konuşmanın profesörün dikkatini çekip çekmediğinden veya dersi dinlemedikleri için kızıp kızmadığından emin değildi sadece bir an o gece kadar koyu gözleri üzerinde hissetmiş ve konuşmayı kesip toparlanması gerektiği hissine kapılmıştı. Şayet ders de çene yarışına girdiği için azar işitmek hoşuna gitmezdi. Hemen yanlarından profesörün konuşmasına katılan Ravenclaw’lı çocuğa dikkat kesildi. Bu günkü ders bir hayli iyiydi ve mitolojiyi daha da fazla seveceğinden iyice emin olmuştu. Uzun bir işleyişin sonunda Profesörün verdiği ödevi not defterine kaydetti. “Zümrüd-ü Anka, sıkı tercih, bu günkü dersi sevdim.” Dedi dersliği terk eden profesörün arkasından kısa bir an bakıp yanındaki genç kıza döndü ve oturduğu yerden yavaşça kalkıp arkadaşının eşliğinde sınıftan ayrıldı.
***


Eski güler yüzlü Noreen’in geri gelmesini dilerken o aralar tek dostları kitaplar olmuştu, en azından abuk sabuk sorular sorup kendini rahatsız etmiyorlardı

İnsan dışı özneler yüklemde çoğul eki almazlar. Özne yüklem uyumsuzluğu söz konusu burda. Ancak rpnin geri kalanında daha fazla sorun göremedim. Bu yüzden sadece 2 puan kırıyorum buradan.

Renklendirme belki daha iyi yapılabilirdi. Ama çok dert değil bundan puan kırmıyorum.

Bir de ders öncesi kısımı uzatmakla birlikte dersteki kısmı kısa tutmuşsun. Bu da amaçtan sapan bir rp olmasına neden olmuş. 2 puan da burdan kırıyorum.

İkinci ders yapılmadığı için ilk derse katılman dolayısıyla doğrudan 20 puan veriyorum.

Toplamda 36puan. İyi rpler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Veronica Rouvas
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Veronica Rouvas


Mesaj Sayısı : 924
Kayıt tarihi : 16/10/11
Lakap : Vicky.

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyC.tesi Kas. 12, 2011 4:59 pm

    Gökyüzünün maviliğini süsleyen beyaz pamukçukları izliyordu Veronica, her zaman ki gibi arkadaşlarının yanında oturuyor ama tek kelime etmekten kaçınıyordu. Önünde ki soğumaya yüz tutmuş yemeği tiksinme duygsu hissederek kendinden uzaklaştırdı, sıkılmaya başlamıştı, günün bu saatlari ona hep diğer zaman dilimlerinden daha sıkıcı gelirdi. Ders programına sıradaki dersi bulmayı amaçlayarak baktı, şikayet etmemeliydi çünkü Mitoloji'yi kendi seçmişti fakat ne olursa olsun mızmızlanmak için bir sebebe sahip olabilme yetisine sahip kişiliğinin önüne geçemiyordu. Sonunda kendini bahçeye attı. Havanın aydınlandığını, güneş ışınlarının gökyüzünün üstünü örttüğünü fark etti. Ama herşeyi alt üst eden rüzgârı saymıyordu cadı. Rüzgâr kızın saçlarını uçuşturuyor, gözkapaklarının kapanmalarına neden oluyordu. Havada bir açıp bir kapanan güneş insanı öldürüyor, sonra yeninden diriltiyor gibiydi... Yağmurlu onca günde sonra havanın aldığı şekil bahara olan özlemi arttırıyordu. Geceden kalma hafif ıslaklık topraktaydı henüz; ta ki güneş onu kurutana kadar. Kuzgun dersliğe girdiğinde derin bir nefes aldı, yüzünü yalayan soğuk ve rüzgâr arkasında kalmıştı. Rüzgârın bıraktığı etkiyle saç telleri tek tek kalkmış ve kafasının üstünde köprü kurmuş haldelerdi, Veronica tek eliyle köprüyü yıktıktan sonra kendine en köşede ve göze batmayan biryer seçti. Profesörü beklemeye başladı umuyordu ki, bilincini ele geçirmeye hevesli yorgunluğu hunharca geri çevirecekti.

    Her geçen saniye içinde ki bıkkınlık duygusu daha da büyüyordu, çocukluğundan beri içinde ki sıkıcılık kaybolamamıştı. Saçlarıyla oynamaya başladı, parmaklarını sağdan sayarak mavi renkli masaya vurmaya başladı süre sonra soldan sağa tekrarladı, cadı. Sonunda yaptığının saçma ve bir sabırsızlık göstergesi olduğuna kanaat getirince uzun parmaklarını masadan uzaklaştırdı ve yorgun bedenini sandalyesine gömdü. Serin bakışlarını derslikte gezdirdi, heykelleri incelerken gözleri, ne kadar gerçekçi çizgilere sahip oldukları fikrine düşmüştü kuzgun. Herkesin aynı anda konuşmasıyla meydana gelen uğultuya dikti kulaklarını, uzun duvarlara çarpan seslerin yankılanması duyulamayacak dereceye ulaştığında derslikteki öğrenci sayısının tamamlandığını fark etti. Duvardaki resimleri incelerken, sınıftaki uğultunun kesilmesiyle içgüdüsel olarak kürsünün olduğu yöne baktı. Yeşiliğin, karanlığa gömülmesine az kalmış bir renkte cübbesi vardı genç profesörün, uzun boylu ve oldukça çekici -buna katılmamıştı- hatlara sahipti. Arkasında ki kızların aptalca hayranlık konuşmalarına şahit olurken, kızların seslerini bastıran ve Vicky'nin tekrar derse odaklanmasını sağlayan bir ses duyuldu. Profesör Roux, diğer tüm profesörler gibi tanışma faslıyla dersi geçirmedi. Profesör kitaplarını kurcalamaya başlamıştı, Vicky derin bir iç çekişten sonra Slytherin adıyla yüz buruşturdu, cadı olmaya adım attığından bu yana asla sevmemişti o yılanları. İçlerinde ki iğrençlik ve küstahlık duygusu Veronica'ya itici gelirdi. Profesörün sorusuna ilk cevap bir Slytherin tarafından gelmişti, Veronica kızın doğru söyleyip söylemediğini bilmiyordu ama Profesörün tatmin olmuşcasına adımları kızın doğru cevap verdiğinin bir göstergesi olabilir miydi? Cadıya yeterince yaklamış olduğunu tahmin edecek ki, adımlarını masanın önünde sonlandırdı. Haklı olduğu söylenebilirdi, bir aslan yılandan daha ölümcül ve korkutucuydu. Derslikte kendine uzun süre yer bulan sessizlik tekrar o tiz ses tarafından bozuldu. 'Şey' ile başlayan cümlesi gerisinin fazla uzun sürmeyeceğini göstermişti ki, Profesör Roux elini kaldırarak kızı susturunca, bunun doğru olduğu gözle görülür bir gerçek haline geldi. Ağır adımlarla kürsüsüne doğru ilerlerken yılanların karakteri hakkında konuşmaya başladı ve şeytanla yılanın karanlık için sembol rolünü üstlendiklerine değindi. Bir süre sonra asasından süzülen ışıklar siyah beyaz bir resmi ifşa etmişlerdi. Projeksiyonda ki resimde iki başlı bir yılan vardı. Lagaş Kralı Gudea adına olan bir vazodan bahsetmeye başlamıştı. Asasını resmi değiştirmek üzere salladı profesör. Yine siyah beyaz olan resim diğerlerinin aksine daha anlaşırlırdı, bir ağacı sarmış olan yılan Vicky'nin yine tiksinmesine sebep oldu. Profesörün yüzünde ki bir anlık tebessümü yakalamıştı Vicky, ne düşündüğünü merak etmemekle birlikte dinlemeye devam etti. Yılanın sardığı ağacın yaşam ağacı oluşu Veronica'nın aklına artık o ağacın yaşamadığı fikrini sokmuş ve yüzüne anlamsız bir tebessüm yerleşmesine fırsat tanımıştı. Yılanları sevmesede, soyu tükenen, çoğu harika özelliklere sahip hayvanın yok olmasından hoşlanmıyordu ve yılan da bunlardan biri olabilirdi. Bir süre sonra gözlüklü kızıl bir çocuk binaların sembol seçimleri hakkında konuştu. Profesör Roux, gülümseyerek söze koyuldu. Ağaçların yaşamı temsil ettikleri mantıklı olabilirdi, bu yüzden vampir kazıklama gibi saçma bir şeyin varlığından söz etti, Roux. Ne var ki bu Veronica'ya son derece saçma geldi, vampirler kalplerine kazık saplayarak öldürülebiliyorlarsa ve bunun sebebi ağaçların yaşamı temsil etmesiyse eğer, vampirlerin yaşamlarının olmadığı öne atılmıştı, oysa onların da yaşamları vardı. Veronica evrende kendine yer bulmuş her varlığın değerli olduğunu düşünürdü. Katiller, hırsızlar ve toplum tarafından daha birçok kötü yapıştırmayı almış sıfatlara sahip insanların bile kendilerinin değil de hayatlarının değerli olduğunu düşünür. Konuşmasından sonra profesör ödev vermekten geri kalmadı. Kitaplarını topladıktan sonra "Hoşçakalın Profesör Roux." diyerek dersliği terk etti, Veronica.



***


Öncelikle diğer arkadaşın aksine dersten bahsetmeniz güzel. Rpnin içerisine görüşlerinizi yansıtmanızı beğendim. Hatalara bakacak olursak, yine gözüme çarpan bir cümleyi göstermek istiyorum.

Önünde ki soğumaya yüz tutmuş yemeği tiksinme duygsu hissederek kendinden uzaklaştırdı, sıkılmaya başlamıştı, günün bu saatlari ona hep diğer zaman dilimlerinden daha sıkıcı gelirdi.

Ki yazımı sorunlu öncelikle. Bitişik yazılması gerekiyordu. Metnin devamında da benzer hatalar yapılmış. Buradan 3 Puan kırıyorum.

"duygsu" ve "saatlari" sanırım hızlı yazmaktan kaynaklanan klavye hataları. Buradan da 2 Puan kırıyorum. Rpnizi yollamadan önce bir kez daha kontrol etmenizi dilerim.

İkinci ders yapılmadığı için ilk derse katılman dolayısıyla doğrudan 20 puan veriyorum.

Toplamda 35 Puan. İyi rpler.


En son Veronica Rouvas tarafından Cuma Nis. 27, 2012 1:02 am tarihinde değiştirildi, toplamda 5 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bertrand Carlens
Slytherin IV.Sınıf
Slytherin IV.Sınıf
Bertrand Carlens


Mesaj Sayısı : 22
Kayıt tarihi : 09/09/11

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyPaz Kas. 13, 2011 10:59 pm


    Anlaşılması güç bir ağırlık ile pençeleşirken üzerindeki baskının ne kadar süreceğini düşünmeye başlamıştı. Ağırlığın altında ezilen ruhu bedenine eşlik ediyordu sanki bedenindeki kasların birbirine yapış gibi göz bebekleri küçüldükçe küçülüyor hatta göz kapakları onlara emir verir gibi üstlerine baskı uyguluyordu. “Uyan seni yılan pisliği” yüzüne gelen yastıkla irkilmesi ve asasını çekmesi gerilmiş kasları ile bir mucizeydi. “Seni fare suratlı at hırsızı” asasını karşısındaki sarışın uzun boylu oldukça kaslı ve bir o kadarda geniş omuzlara sahip çocuğa doğrultarak ayağa fırladı. ‘Colovaria’ ışık huzmesi çocuğu sıyırarak büyük bir tablo sakinine denk gelmişti. Sandalyesinde sallanan yaşlı adamın beyaz saçları pembe bir renk alırken Bertrand arkadaşını kovalayarak ortak salondan çıktı. Ama arkasından adamın ettiği hakaretleri duyabiliyordu. Hatta şikâyet edeceğini söylediğini bile duyabiliyordu.Önünden koşan arkadaşının sesi kulağına rüzgâr gibi geliyordu

    — Saçlarıma dokunursan Bertrand seni öldürürüm.
    — O zaman kaçma seni iğrenç sümüklü böcek.
    — Bert sen aptal bir kunduzsun.

    — Sende korkak bir baykuş.

    Asasından büyü çıkarmaya korkuyordu, büyük salona doğru koşarlarken hedefinde olmayan insanlara denk gelmesi içten bile değildi buda başına büyük bir bela almasına neden olabilirdi. “Sana diyorum Alexis kaçma ve kaderin ile yüzleş seni kork…” “Ah!” çarptığı birisinin onu yere düşürmesi hayret vericiydi. Kendisi kalıplıydı ama karşısına çıkanda yere savrulmuştu. Biraz doğrulmaya çalıştı düştüğü yerden ama sert zemine vurduğu kafası onun daha kendisine gelmesine izin vermiyor gibiydi. Arkadaşı koşarak yanına gelmişti üzerinde ona bakıyordu endişe ile “İyiyim bir şeyim yok” dedi Alexis’in elini tutarak ayağa kalkarken, çarptığı çocuğun kendisi ile aynı sınıftan bir Slytherinli olduğunu görünce asa tutan eli gevşedi. Çocukta yavaşça kalkarken “Ne yapıyorsun sen?” diye sordu Bertrand’a sakin olmaya çalışıyordu asasını henüz elinden bırakmamış ve kafasını sert zemine çarpmasının sesi beyninden çıkmıyordu. Çocuk konuşmaya devam ederek “Bertrand derse geç kalırsam sana bunu ödetirim” demişti. Tehlikeli sularda dolaşan bir yılandı ve büyük bir yılan onu yutmak üzereydi. Sakin olmayan hatta tıslayan bir ses tonu ile “Yürümeye devam et seni aşağılık, yoksa beni tehdit etmek neymiş asamın ucundan çıkan büyü ile göreceksin” asasını çocuğa doğrultmuştu ki büyük salondan bir profesörün geldiği söylediğinde hemen asasını iç cebine koydu. Yine o tıslayan ses tonu ile “Bu tehdidini unutmayacak ve bedelini ödeteceğim”

    Alexis yanında onu tutuyordu ve çekiştiriyordu, kalabalığı yarıp giderlerken çocuk hakkında birçok soru sormuştu. Ceza çekmesi gerekiyordu ve çekecekti de, Bertrand’a yapılan saygısızlık cezasız hiçbir zaman kalmamıştı. Alexis ders olduğunu söyleyip kolundan çekiştirmese derslerinin olduğunu unutmuştu bile, kolundan çekilerek dersliğin koridoruna girdiklerinden kafasındaki düşünceleri silmeye çalıştı. Genelde derslerini böyle dinlemezdi ve düzelmesi gerekiyordu. Kapıdan içeriye girdiğinde sıraların u şeklinde dizildiğini gördü. Aslında bir anlık gafletten heykelleri görmemiş ve biranda baktığında onlardan korkmuştu. Sonrasında biraz hızlı adımlarla da olsa ilerledi ve sırasına yerleşti. Ürktüğü heykellere bakmaya tekrar cesaret edemiyordu.

    Profesör içeriye girdiğinde dersin ne kadar süreceğini düşünüyordu aslında ne kadar erken çıkarlarsa onun için o kadar iyi olacaktı görülecek bir hesabı vardı. Profesör konuyu anlatmaya başladığında aslında kafası konun dışında olan her şeyle meşguldü ama ‘yılan’ kelimesi üzerine konuyu dinlemeye başladı. Sınıftan Slytherin’li bir kızın konuşması ile soyunun yılanlarla ilgisini düşünmeye başlamıştı. Yılanların sürüngen olmasının yanı sıra aslında sıkça kabuk değiştirmeleri de bize benziyor diye düşündü, her duruma göre yüzümüze maske takarız. Kızın söyledikleri mantıklıydı profesörün sorusu da mantıklıydı neden aslan değildi? Bir sürü sebebi olabilirdi ama Bertrand’a göre tek bariz konu saldırı biçimlerinde yatan gizlilikti, yılanlar genelde sinsiydi sessizce yaklaşırlar ve öldürürlerdi. Aslanlarsa avlarının arkasından koşmaya bayılırdı, yani aslan azda olsa akılsız, yılanlarsa sinsi ve plancı olmaları ile avcı ve akıllıydılar.

    Düşünceleri profesörün anlatımı ile hayallerle kaybolurken gösteriyi izlemeye başladı. Ne kadar iyi hazırlanılmış bir gösteriydi. Bakışlarını gösteriden ayırmadan profesörü dinliyordu. Yılanların anlamsızlığımı vardı yoksa anlatılardan onu mu çıkarıyordu. Yılanları sevmesinin sebebinin soyundan gelmediğini anlamaya başlıyordu. Yılanların aslında ayakları olduğunu ama tanrı tarafından lanetlendikleri için süründüklerini okumuştu bir yerde. Dinlemeye devam ederken bakışları resimlerde kayboluyordu. Dersin sonlarına yaklaştıklarını anlamıştı Profesör Zümrüd-ü Anka kuşu hakkında ödev vermişti. Ödevini sevmişti yazacakları konusunda şimdiden kafasında bazı şeyler düşünmüştü bile sırasından kalkarken bugün olanlar gözünün önüne tekrar geldi ve sınıftan hızlıca çıktı. Ortak salona giden yolu nerdeyse koşarak geçmek istiyordu ama ders tamda onun istediği gibi geçmişti.



    ***


    Yine okunmadan yollanmış bir rp görüyorum. Muhtemelen tekrar okusanız düzelteceğiniz anlık hatalar ama ben bunu değerlendirmek durumundayım.

    Ağırlığın altında ezilen ruhu bedenine eşlik ediyordu sanki bedenindeki kasların birbirine yapış gibi göz bebekleri küçüldükçe küçülüyor hatta göz kapakları onlara emir verir gibi üstlerine baskı uyguluyordu.

    Bozuk bir cümle. "kasların birbirine yapış gibi" yerine yapışmış gibi olmalıydı. Ayrıca noktalama kullanılmadığından da anlam akışında problem oluyor 3 Puan kırıyorum.

    Asasından büyü çıkarmaya korkuyordu, büyük salona doğru koşarlarken hedefinde olmayan insanlara denk gelmesi içten bile değildi buda başına büyük bir bela almasına neden olabilirdi.

    Konuşmalardan sonra cümleleri küçük harfle başlatmışsın. Oysa cümleler diyerek dedi gibi ifadelerle bağlanmadıkça bu yanlış. 2 puan buradan kırıyorum.

    Öncelikle hep karıştırılır ama "içten bile değil" yerine "işten bile değil" yazılmalıydı. Doğru olanı bu şekilde. Ayrıca "buda" değil "bu da" yazılmalıydı. 3 puan da buradan kırıyorum.

    İkinci ders yapılmadığı için ilk derse katılman dolayısıyla doğrudan 20 puan veriyorum.

    Toplamda 32 Puan. İyi rpler...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aphra Adrastea
Hufflepuff III.Sınıf
Hufflepuff III.Sınıf



Mesaj Sayısı : 199
Kayıt tarihi : 03/05/11

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyPaz Kas. 20, 2011 5:01 pm

Yeni bir sabah… Sabahları seviyordu, güne yeni bir başlangıç yapmayı seviyordu sarışın cadı. Bu aralar erken kalkmaya başlamıştı çünkü; geceleri pek uyuyamıyordu ve duyduğu tek bir sesle uyanıyordu. Aynı bu sabah olduğu gibi… Bütün gece uyuyamamakla birlikte erken kalkmakta cabasıydı. Fakat; sarışın cadı kendini yataktan bir an önce atmak için sabırsızlanıyordu. Yattığı yerden doğruldu ve odaya göz attı. Eliyle kavradığı yorganı atik bir hareketle üzerinden çekti. Rahat bir şekilde kollarını açarak esnedi, gözünün üstüne düşen saçlarını kulağının arkasına sokuşturdu. Yemek vaktine geç kalmamak için hızlıca giysilerini toparladı. Gömleğinin yakalarının özenle düzelttikten sonra, saçını her zamanki halinde bıraktı. Üniformalarını sevmiyordu genç cadı. Aslında üniformalarını değil sarı rengi sevmiyordu. Bu tipik bir sorun değildi ama cadının hoşlanmadığı bir şeydi. Hele de kıyafetlerine o kadar dikkat ediyorken. Sarışın cadı açık sarı saçları haricinde hiçbir sarı rengi sevmiyordu. Fakat; beş yıl içinde kendini alıştırmıştı buna. Buradan mezun olduktan sonra asla sarı bir şey giymeyecekti. Bu düşünce her aynaya baktığında geliyordu genç kızın aklına. Yüzüne soğuk suyu bütün gücüyle çarptı. Bütün gün baygın bakışlı gözükmek istemiyordu ve ayakta uyumakta isteyeceği son şeydi. Kitaplarını güzelce çantasına yerleştirdi ve yemekhaneye gitti.



Boş bulduğu bir porsuk sandalyesine oturdu. Kendisine ait olan tabağa göz gezdirdi ve hülyalı bir şekilde salonun karşısına bakındı. Hiçbir şeyin tadına bakmak istemiyordu. Tabağın bayağı dolu olduğundan gözü korkmuştu biraz da. Belki lezzetlilerdi ama bütün gecenin verdiği rahatsızlık karnında bazı şeylerin olmasına neden olmuştu. İçinde hissetmediği bazı şeyler uçuşuyor gibiydi. Gözlerini boş duvardan çekmesini sağlayan başka bir porsuktu. Kız tek elini yukarıda tutmuş, Nerissa’nın gözünün içerisine sokacak derecede sallıyordu. Nerissa gözlerini kısarak, arkasına yaslandı. “Yemek saatindeyiz Nerissa.” Dedi arkadaşı. Nerissa eski pozisyonunu aldı, “Evet, biliyorum.” diyerek karşılık verdi. “Dalmıştın.” Diye uyardı karşısındaki kız. “Ah, evet.” Dedi ve konuşmaya son vermek istercesine önündeki eline aldığı çatalı tabağındaki bir yiyeceğe geçirdi. En azından midesini görmezden gelmeye çalışıyordu. Masadaki kimseye bakmadan önündeki yiyeceklerden atıştırdı. Midesini biraz olsun dindirdikten sonra oturduğu yerden kalktı ve çantasını omzuna geçirdi. Birkaç grubun yanında çıktı yemek salonundan. Geniş koridorda ilerlerken pencereden fark edebiliyordu gökyüzünde rahatça süzülen bulutları… O kadar yukardaydılar, rahattılar ama onları büyük görmek için hiçbir neden yoktu. Duvara yaslanıp, çantasından haftalık ders programı yazan parşömeni çıkardı. Düzgünce yazılmış programa göz gezdirdi. Mitoloji, Nerissa mitolojiye bayılırdı ve dersin konusu onu çekerse iyice kendini kaptırırdı. Başını pencereden çevirdi ve tekrar yürümeye devam etti. Dersliğe sonunda varmıştı.



Mitoloji sınıfına girdiğinizi ilk izlenimden bile anlayabilirdiniz. Nerissa etrafta duran bazı eşyaları incelemekten zevk duyardı, şimdi heykellere baktığı gibi. Gözüne kestirdiği bir yere oturduktan sonra çantasından mitoloji kitabını çıkardı ve derse hazır pozisyonuna geçti. Profesörü görür görmez profesörün gözlerinin fıldır fıldır olması Nerissa’nın gözünden kaçmamıştı. Öğretmenin başlangıç konuşmasını bir an önce geçmesi için sarışın cadı ayaklarını ritmik şekilde kıpırdatıyordu. Fakat; pek sesli olduğu düşünülemezdi. Profesörün öksürmesiyle tekrar kendini profesöre verebildi. Slytherin binası diye düşündü sarışın cadı Slyhterin öğrencilerinin ilgisini ne çekebilirdi diye düşünürken, profesörün ‘yılanlar’ kelimesi kızın düşüncesine adeta cevap vermişti. O sözcüğü duymak bile Nerissa’nın dehşete kapılmasına neden olmuştu. Profesörün bir yılanla gelip, gelmediğine emin olmak için etrafa iyice bakındı. Tek görebildiği kocaman duvarı kaplayan görüntüydü. Slytherin binasının sembolünün yılan olduğu üzerinde bir konu açmıştı. Sorunun üzerine tabiî ki bir Slytherin öğrencisi kalkmıştı. Nerissa’da kendi içinde bu konuyu tartışıyordu. Evet, Salazar bir Basilisk -efsanevi derecede kudretli yaratığı, ayrıca bakışlarıyla öldürebilen yılanı- yetiştirmişti. Düşüncesi bile sarışın cadının midesinin kalkmasına neden olmuştu. Yılanların derisine karşı inanılmaz derecede tiksintisi vardı kızın. Solucanlara evet ama yılanlara hayır olmuştu kızın düşüncesi. Düşüncelerinden sıyrıldığı anda profesörün cümleleri bir fısıltı gibi giriyordu kızın kulağına. ‘Yılanların karakterleri’ Gülümsedi kendi kendine kız. Sonra kimsenin onu fark etmediğini görmek için yanındakilere bakındı. Yılanlar karaktersiz yaratıkların tekidirler diye iç geçiriyordu sarışın cadı. Fakat; profesörün son dedikleri aklına yatmıştı kızın. Çünkü; yılanlar kötü ve şeytanidirler. Bu yüzden şeytani şeylere çok düşkün olan şeylerde kadınlardır. Yoksa nasıl kandırabilirdi ki Havva'yı? Ders mitoloji olunca bir sürü yorum geliştirebiliyordu Nerissa. Haklı olsun ya da olmasın. O arada profesör asasını salladı ve perdenin üzerinde bir resim belirdi. Resim oldukça titiz bakmayı gerektiriyordu. Bu yüzden profesör ışıkla beraber sembolleri gösteriyordu. Eğer profesör böyle bir yöntem yapmasaydı; kız işin içinden kırk yıl çıkamazdı. Semboller mitolojinin olmazsa olmazlarıydı. Profesör bir hamle ile görüntüyü değiştirdi ve başka bir resim göründü. Profesör anlatırken, kız bir yandan da düşünceleriyle uğraşıyordu. Hayat ağacı… Bu miti daha önce okumuştu. Lordun mantıklı davrandığına iyice emin olabilmişti Nerissa. Demek ki binalarında sembolleri böyleydi, aynı öğrencileri gibi. Nerissa kendi binasının sembolünü düşündü. Kunduz... Kunduzlar toprakla ilişkili olan bir şirin hayvandı. Bu da Nerissa’nın karakterini haliyle etkiliyordu. Toprağın sadakatliliği, alçak gönüllülüğü gibi özellikler yer alıyordu.



Bir öğrencinin elini kaldırdığı dikkatini çekmişti kızın. Başını o yöne doğru çevirdi ve çocuğun sözlerini büyük bir dikkatle dinledi. Kızın içinden düşündüklerini tercüme ediyordu çocuk sanki. Nerissa böyle hissetmişti ve o anda sarışın cadı serinledi. Profesörün cümlesi büyücülerden uzaklaşmış, kurtadamlar ve vampirlerin sembolüne kadar gitmişti. Nerissa’nın tek düşüncesi; yılanların toprakta süründüğü ve kötülükle, iyiliğin yan yana olduğuydu. Aslında kötülük olmasa iyilikte olmazdı. Artı olarak ağacın kalbinin tam olarak neresi olduğunu merak eder bir soru belirmişti kafasında. Profesör günü bir hoş bir ödevle kapatmıştı. En azından Nerissa yaparken ağlamayacaktı. Özenli bir şekilde el yazısını parşömene ödevin içeriğini sundu. Profesör ilk başta yaptığı gibi asasını, projeksiyonu kapatmak için kullandı.

“Size de iyi günler!” Diyerek eşyalarını toparladı ve derslikten arkadaşlarıyla oluşan yığında yürümeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daniél Hyxest
Gryffindor VI.Sınıf
Gryffindor VI.Sınıf
Daniél Hyxest


Mesaj Sayısı : 550
Kayıt tarihi : 07/08/10
Yaş : 31
Lakap : Dan, Danny

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyPerş. Şub. 02, 2012 1:57 pm

Sabahın erken saatlerinde uyanmıştım. Gün doğumu güzeldi. Havanın parçalı oluşu bir yana, bulutların arasından güneş merhaba dercesine ısıtıyordu içimi. Yatakhanede fazla oyalanmadan giyinmiştim. Hızla kitaplarımı alıp kütüphaneye gitmiştim. Kütüphanede vakit geçirmek güzeldi. Buranın tozlu kitaplarının arasında oturmaktan, eskimiş rafların kokusundan hoşlanıyordum belki de. Zaman coşkulu bir akarsu gibi işliyordu. Yapabileceğim pek bir şey yoktu. Bugün kitapları fazla karıştıramamıştım. Nedense tarihe olan merakım, beni ele veriyordu. Geçmişte olanlar her zaman ilgimi çekiyordu. Özellikle eskiden insanların düşünceleri o kadar ilgi çekiciydi ki neredeyse bütün kitaplarını okuyabilirdim. Yolumu uzatmadan hızlı adımlarla yürüyordum. Hafızamın kuvvetli olması, dersliği çabuk bulmama yardım ediyordu.

Sınıfa geldiğimde bir kaç öğrencinin olduğu gözümden kaçmıyordu. Daha sonra gözlerimi dersliğin düzeni çalmıştı. Mavi renkli sıralar U şeklinde dizilmiş olması öğrencilerin dikkatini dağıtacağından şüphem yoktu. Fakat zaten çoğu öğrencinin ne olursa olsun taşkınlık yapması olan bir şeydi. Geç kalmamanın sevinci yüzüme ışık tutuyordu. Bir iki adım daha sonra aynı alandaki, mitolojik tanrıların olması dersliğin ortamını daha da belirginleştiriyordu. Heykeller son derece gerçekçi olmasına karşın, insanlık tarafından bilinen en ünlü kişileri temsil ediyordu. Merlin, gelmiş geçmiş en güçlü ve en bilge büyücü. Ona karşı olan saygım ölene kadar sürebilirdi. Thor gök gürültüsü, şimşekler ve bereketli yağmur tanrısı olarak biliniyordu. Thor pekte ilgimi çekiyor sayılmazdı. Benim ilgimi çeken yunan tanrılarıydı. Zeus heykeline yakın bir şekilde durmuştum. Gökyüzü gibi parlayan mavi gözlerimi kısarak incelemeye başlamıştım. Zeus’un iktidar delisi olması tarih kitaplarındaki yerini koruyordu. Çok geçmeden bir yer beğenmiş ve oturmuştum. Çok geçmeden profesör de gelerek, yarım daire şeklinde tasarlanmış kürsüne kitaplarını bırakmıştı. Ardından kısa bir tanışma ile derse geçmiştik. Konu oldukça sıkıcı ve oldukça ilgi çekiciydi. Evet, sıkıcı kısmı yılanlar, güzel olan ise mitolojik sembollerdi. Doğrusu konular birbiriyle bağlantılı olması ince bir çizgiydi. Yılanlar tarih boyunca birçok ülkenin sembolü haline gelmişti. Düşüncelerim dersin nasıl geçeceği halinde dolanıyordu. Profesör ise düşüncemi, sorusuyla cevaplamıştı adeta. Soru açıktı. Slytherin binasını sembolünün neden yılan olduğuydu. Bu soruyu cevaplamak aklımdan geçse de bir gryffindorlu olarak bana düşmeyeceği ortadaydı. Birkaç dakika sonra bir slytherinli öğrencinin cevabı tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Evet, mantıklı bir cevap olduğu doğruydu fakat yetersizdi. Salazar’ın bu kadar basit bir düşüncede olması olağan dışıydı. Nitekim profesörün de bu düşüncede olması beni rahatlaşmıştı. Profesör cevapları ve ipuçlarıyla beni etkilemişti, bu bir gerçekti. Fakat sorusu basitti. Karanlık Lord tabii ki ölümsüz olmak için ölümsüz bir beden seçmeliydi. Keşke bunu cevabın verebilen ben olsaydım diye geçiriyordum aklımdan. Ders gittikçe ilgi çelici olmaya başlıyordu. Profesörün her sözü zihnimde yer ediyordu. Özellikle sorduğu sorular mitolojik olması bir yana aynı zamanda felsefi olması ayrı bir zevk katıyordu.

Profesör bir asa hareketiyle projeksiyonu çalıştırmıştı. İlk resim Kral Gudea adına yeşil sabundan yapılmış mistik bir vazoydu. Profesörün vazo hakkındaki söyledikleri iyice kafamı karıştırmıştı. Tek anladığım ravenclawlı öğrencinin binalarla kafayı fena bozmuş olması vazodaki aslan kuşun birleşiminin aslında bir griffin olduğu gerçeğini atlamasıydı. Evet, söyledikleri mantıklıydı, tabii aslan ve kuş ayrı olsaydı. Bu konuyu profesöre sormam iyi olacağına kara verecek üzerine fazla durmamıştım. İkinci resim daha açıklayıcıydı. Ve bir o kadar da sıkıcı. Nedense birinci resme göre ikinci resim resme olan ilgimi azalmıştı. Fidanı sarmış yılanın, bence bir kişini hayatını elinden alan katili aklıma getirmişti. Resmin sağında duran güneş ile solundaki ayın sebebini anlayamamıştım. Fakat yinede birinci resim beni daha çok düşündürmüştü. Fakat profesör resme daha açık bir düşünce getirince tüm benzetmelerim yok olmuştu. Of! Aklım iyice karışmıştı. Ve biraz da bunalmıştım. Daha önce hiç çözemediğim bir konu olmamıştı. Şimdi ise tüm okuduğum kitaplar boşa olduğunu fark etmiştim. İkinci resmin açıklaması ile dersin sonuna yaklaştığımız sınıfın havasından belli oluyordu. Ve düşüncelerimde haklıydım. Profesör Roux dersi Zümrüd - ü Anka Kuşunu araştırmamızı söyleyerek dersi bitirmişti. Zümrüd –ü Anka Kuşu hakkında birçok bilgiye sahip olduğum düşünülürse bu dersten yüksek not alacağım kaçınılmazdı.


***


Öncelikle rp planlaman olarak çok hoş. Karakterinin dersle ilgili düşünceleri, konunun ağırlığı, kafanın karışması - mantık yürütmen ve tekrar karışması, sıkılmaların vs değinmen güzel bir durum.

Ancak rp anlatım bozuklukları ve yazım yanlışlarıyla dolu. Buralardan puan kırmak durumundayım.

Daha sonra gözlerimi dersliğin düzeni çalmıştı.

Gözleri çalmak diye bir deyim ilk defa senden duyuyorum. Gözleri kaymıştı ya da dikkatini çalmıştı gibisinden ifadeler kullanabilirdin 2 puan kırıyorum

Heykeller son derece gerçekçi olmasına karşın, insanlık tarafından bilinen en ünlü kişileri temsil ediyordu.

"karşın" ifadesi birbirine tezat iki durum için kullanılır. "İpeksi saçları arkadan hoş bir görünüm vermesine karşın yüzü için aynı şeyi söyleyemezdi." cümlesindeki gibi karşından sonra gelen kısım öncesiyle bir tezatlık içermeli. Senin cümlende ise gerçekçi olmakla ünlü kişileri temsil etmek alakasız duruyor. Ünlü kişileri temsil eden heykellerdi gibi bir şey kabul edilebilirdi ama bu cümle bozuk. 2 puan kırıyorum.

Fidanı sarmış yılanın, bence bir kişini hayatını elinden alan katili aklıma getirmişti.

Görüş belirtir gibi "bence" diye girilmiş ancak devamında yine alakasız bir yere çekilmiş. 2 puan kırıyorum yine.

Düşüncelerim dersin nasıl geçeceği halinde dolanıyordu.

"halinde dolanıyordu." ifadesi anlamı tümüyle bozmuş. Sanki devamı varmış ancak silinmiş ve cümle üzerinde düzeltme yapılmamış gibi durmuş. 2 puan kırıyorum yine.

Gelelim yazım hatalarına

Thor pekte ilgimi çekiyor sayılmazdı.

de burda ek değil. Ayrı yazılmalı ve sertleşmeye uğramamalıydı. 2 puan kırıyorum yine.

Benim ilgimi çeken yunan tanrılarıydı

"yunan" değil "Yunan" olmalıydı. O bir millet adı sonuçta 2 puan kırıyorum yine.

Nitekim profesörün de bu düşüncede olması beni rahatlaşmıştı.

Rahatlatmıştı olmalıydı. Klavye hatası sanırım kontrol edilmemiş. 1 puan kırıyorum.

Keşke bunu cevabın verebilen ben olsaydım diye geçiriyordum aklımdan.

"cevabın" değil "cevabını" olmalıydı. 1 puan kırıyorum.

İkinci ders yapılmadığı için ilk derse katılman dolayısıyla doğrudan 20 puan veriyorum.

Toplamda 26 puan. İyi rpler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Harley McMannon
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.



Mesaj Sayısı : 1658
Kayıt tarihi : 25/10/10

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyÇarş. Şub. 08, 2012 5:44 pm

    Perdenin arasından esen hafif meltem gün ışığının içeriye dolmasına izin veriyordu. Güneş bir kez daha asumanı tüm ihtişamıyla aydınlatmaya yüz tutmuşken, genç cadı bir kez daha kitapların arasında ki ütopya da benliğini kaybetmişti. Eline aldığı eski kitabın sayfaları arasında kaybolurken kimi zamanlar içinde bulunduğu dünyadan adeta kopuyordu. Bazı zamanlar yaşamanın okuduğu kitaplarda ki peri masallarını anımsatan hayatın ki gibi olmasını istediği aslında söylenebilirdi. Genç cadıya belki de en mükemmel ütopyanın hangisi olduğunu sorsanız okuduğu kitapların içinde ki masallardan birini hemen size anlatacaktır. Omzuna dokunan hafif bir dokunuşla içinde bulunduğu dünyadan ayrılması bir olmuştu. Bahr rengi gözleriyle çevresini süzdüğünde yalnızca ortak salondan ayrılan kalabalık topluluk gözüne çarpmıştı. İçini uyandıran merak duygusu kısa süre içersinde panoda ki ders programıyla birlikte sona ermişti. Mitolojiyi gerçekten sevdiği dersti genç cadının belki de eski şatoda ilgi duyduğu tek ders bile denile bilinirdi. Kültürler arasında ki çeşitli efsaneler ona tıpkı yıpranmış eski sayfalar arasında ki dünyayı anımsatıyordu. Kimi zamanlar kendiyle baş başa kaldığı ve kimsenin o dünyayı katledemediği mürekkep sayfaları. Tabii bundan farklı olarak mitolojinin sevdiği tek kısım içinde barındırdığı çeşitli hikayeler değildi; hayır kesinlikle. Pek çok efsanenin içerisinde barındırdığı olay zinciri de Anna’nın ilgisini çekiyordu. Elinde tuttuğu kitabı özenle rafa kaldırıp sakin adımlarla dersliğe doğru ilerlemeye başladı. Çevresinde ki uğultu çoğu zamanlar tıpkı mürekkep âlem ki sükuneti bozan etkenlerde ki gibi dahil olsa onu içinde bulunduğu ana geri döndürüyordu.

    İçeri girdiğinde devasa heykellerin yanı sıra derslikte ki sadelik genç cadının gözünde oldukça hoş bir izlenim uyandırıyordu. Sanki bir müzeye ziyarete gelmişçesine alıcı gözüyle kısa bir süreliğine dair olsa, heykelleri incelemekten kendisini alı koyamadı. Sınıfta yer alan pek çok heykelin efsanesi hakkında küçükte olsa bir bilgisi vardı. Fakat içlerinden en sevdiği Thor’du genç kızın. Belki Tanrıların Tanrı’sının yanında o kadar nitelikli ve ihtişamlı durmuyor olabilirdi, lakin Thor’un ölümüyle birlikte yok olan kibir ve kötülük Anna’ya var olmasını istediği peri masallarını anımsatıyordu. Elbette bu bir efsaneydi, lakin şu anda çevresini kuşatmış soğuk rüzgarlar esmiyor olurdu. Sınıfın en ucunda ki masaların birine geçerek profesörün gelmesini beklemeye başladı. Geçen yıla göre bu sene ki profesörlerinin tüm dersi tanışma faslıyla harcamasını istemiyordu. Ona göre her ne kadar klişe bir durum dahil olsa sıkıcı kavramını peşinden sürükleyen bir andı. Mavinin tüm tonları sınıfı kaplamış, derslik sanki Ravenclaw’a adanmış gibiydi. Her geçen dakika sınıfta ki sükunet kapıdan giren her bir kişiyle azalmaya devam ettiği an ahşap kapıdan koyu yeşil cüppeli genç görünümlü bir büyücü girdi. Oldukça uzun bir boya ve hayran uyandıracak bir simaya sahip dahil olsa genç cadının bu gibi durumlardan oldukça uzak olduğu söylene bilinirdi. Belki de kalbinde körelmiş tek duyguydu. Cadının kulağına gelen hayranlık belirten konuşmalar ona düzinelerce berhûd kelâm gibi gelmiş olsa da pek umursamayarak kendisini profesörün anlattıklarına verdi. Lakin bir an Ravenclaw’a adanmış olarak gördüğü sınıf sanki Slytherin’lilere dönmüştü. İçinde bulunduğu hilaf durumdan bir an içini karartmıştı genç cadının, küçüklüğünden itibaren bir türlü ısınamamıştı bu yaratıklara. Zümrüt yeşili kocaman gözleri çekici gelse bile, tıslayan tiz sesleri insanın kanını donduracak kadar kibirli geliyordu kıza. Projeksiyona yansıyan başka bir resim ona oldukça tanıdık gelmişti, çoğu kez Muggle’ların dünyasında şifayı temsil ettiğini görmüştü. İnce bir ağacın çevresini bir sarmaşığı anımsatan biçimse sarılmış bir yılanı resmediyordu. Kibirle betimlenmiş bir yaratıktan şifayı dilemek mantıksız dahi gözükse, profesörün sözcükleri cadıya oldukça inandırıcı geliyordu. Ağacın hayatı temsil etmesi oldukça mantıklıydı, zaten hayatında geçirdiği her anı tabiatın insanlara ve envai çeşit yaratıklara adadığı bir mucize değil miydi?

    Profesör Roux’un vampirler hakkında söyledikleri her ne kadar saçma gelmiş olsa dahi, herkesin fikir görüşünün farklı olduğu konusunda düşünceleri kesindi genç cadının. Üstelik bunun yalnızca halk hikayeleri arasında ki masallardan olduğuna inanıyordu, tıpkı vampirler ve sarımsak meselesi gibi. Genel açıdan keyifli bir ders geçirdiği mutlulukla dile getirebilirdi. Her ne kadar mavinin tonlarına bürünmüş sıralar ve ihtişamlı heykeller ona gökyüzünde ki Tanrı’ların evi Olimpos hakkında çağrışım yapmış dahi olsa geçirdiği derste bir o kadar keyifli gelmişti genç cadıya.




    ***


    Öncelikle belirtmeliyim, "ki"lerin yazımında ciddi problemin var. Baştan aşağı tüm rpde bitişik olması gereken kileri ayrı yazma gibi bir durum söz konusu. Hepsinden toplu olarak 3 puan kırıyorum.

    Güneş bir kez daha asumanı tüm ihtişamıyla aydınlatmaya yüz tutmuşken, genç cadı bir kez daha kitapların arasında ki ütopya da benliğini kaybetmişti.

    Burada mesela betimlemeye eski sözcükleri de katarak güzel başlamışsın ama hem ki yazımı hem de "de" yazımında yaptığın hatalar cümlenin güzelliğini alıp götürmüş.

    Sınıfta yer alan pek çok heykelin efsanesi hakkında küçükte olsa bir bilgisi vardı.

    İki cümledeki "de" yazımı hatası için 2 puan kırıyorum.

    Genç cadıya belki de en mükemmel ütopyanın hangisi olduğunu sorsanız okuduğu kitapların içinde ki masallardan birini hemen size anlatacaktır.

    Ki hatalı ama asıl dikkatimi çeken "belki de" ifadesinin cümlede yerinin olmaması sebebiyle 2 puan kırıyorum

    Omzuna dokunan hafif bir dokunuşla içinde bulunduğu dünyadan ayrılması bir olmuştu.

    Dokunan dokunuş? Omzuna yapılan diyebilirdin. 2 puan kırıyorum.

    Mitolojiyi gerçekten sevdiği dersti genç cadının belki de eski şatoda ilgi duyduğu tek ders bile denile bilinirdi.

    "denile bilirdi" bitişik yazılmalıydı. 1 puan kırıyorum.

    Ona göre her ne kadar klişe bir durum dahil olsa sıkıcı kavramını peşinden sürükleyen bir andı.

    Oldukça uzun bir boya ve hayran uyandıracak bir simaya sahip dahil olsa genç cadının bu gibi durumlardan oldukça uzak olduğu söylene bilinirdi.


    "dahi" yerine "dahil" demişsin iki yerde de 2 puan kırıyorum.

    İkinci ders yapılmadığı için ilk derse katılman dolayısıyla doğrudan 20 puan veriyorum.

    Toplamda 28 puan. Anlatımın kurgun aslında çok hoş. Rpni bir kez daha okusan ve hatalara dikkat etsen mükemmel işler çıkaracağına eminim.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucrece Mildred
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Lucrece Mildred


Mesaj Sayısı : 62
Kayıt tarihi : 18/12/11
Lakap : Lu.

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyPaz Şub. 26, 2012 2:14 pm



    Bulutların ardından güneş toprakla buluşmak için çaba gösteriyor, bulabildiği boşluklardan büyük bir şevkle ışık hüzmeleri gönderiyordu. Sabahın en can alıcı saatleriydi. Gecenin ardında bıraktığı kasvetli soğukluk kırılmış, canlılar güne uyanmış, merhaba demiş olurdu. Odanın açık penceresinden içeri giren serin rüzgarın yüzünü okşamasına izin verdi. Dün duyduklarının etkisinde olmasaydı hâlâ, gülümseyebilir ve güzel bir gün olacağına inanabilirdi. Ancak zor olacaktı, dudaklarından berbat haberler dökülecek ve en sevdiği insana tehlikede olduğunu bildirecekti. Elinde olsaydı, söylemek istemeyebilirdi, yapacağı seçimin ne olacağını biliyordu, aynı babasının yaptığı yapacaktı. Ancak bunu ona borçluydu, borçlu olmasa bile yapması gereken anında söylemesiydi. İsteksizce yatağından kalkarken, günışınlarının yansımasıyla birlikte tozların altın rengine bürünüşünü, esinti ile ahenksiz danslarını izledi.

    Hızla üçüncü kata tırmanmaya başladı. Ayağındaki babetlerle, taş merdivenlerin üzerinde adeta süzülüyordu. Derslerine yetişmeye çalışan kalabalığın arasından hızlı ve çevik hareketlerle sıyrılmaya çalışırken, çıkmakta olduğu koridorda Adı Batsın’ın onu izlediğini, hatta beklediğini fark etti. Düşüncelerinden uzaklaştı, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Sağır kalabalığın yarattığı akıntıdan koptu, kedisinin yanına yaklaştı. “Sana ihtiyacım olduğunu hissedebiliyorsun gibime geliyor, Batsın.” dedi çenesinin altındaki tüyleri okşarken. Batsın, hafif bir mırıltı ile memnuniyetini ifade ederken Lucrece ellerindeki parşömenlerden birini hızlıca yırtıp, kalemi ile aklındakileri kağıda aktardı. Iciel, dersten sonra ufak bir işim var. Benimle baykuşhanede buluş. Tasmasına notu iliştirdikten sonra, kedisinin ufak ufak yolu koyulmasını izledi.

    Mitoloji dersliği her zamanki güzel görüntüsünden ödün vermemişti. Güzel bir tona sahip mavi renkteki sıralar, dersliğe hoş bir canlılık katıyordu. Heykeller, öğrencileri anında eski zamanların güzel havasına sokar nitelikteydi ki bu da dersliğin en çok sevdiği yönlerinden biriydi. Birçok Zeus heykeli görmüştü hayatında, ancak hiçbirinin bu kadar ustaca kıvrımlara sahip olduğunu hatırlamıyordu. Gözlerini heykelden alamamıştı, yüz hatlarının inceliğini izlemeye başlamıştı. Bir Slytherin, omzuna çarpıp hiçbir şey olmamış gibi arkadaşları ile arkalardaki taburelere doğru ilerlediğinde tüm dikkati dağıldı.

    Gözleri, bir anlığına profesörün gözlerine kenetlendiğinde bildiklerinin tüm ağırlığı tekrar omuzlarının üstüne çöktü. Kaburga kemikleri artık kendisini taşıyamıyormuşçasına bükülüp kamburlaşmış, dudaklarının kenarları belli belirsiz aşağı doğru sarkmıştı. Ruhu yorulmuştu, içi gittikçe parçalanıyordu ancak büyük bir gayretle güçlü durmaya çalıştı. Derin bir nefes aldı, düşüncelerini uzaklaştırmaya çalıştı zihninden. Kolları ile sardığı kitaplarına ve parşömenlerine daha da sıkı sarılıp, gözlerini taş zemine indirdi. Kaçamak bakışları ile kestirebildiği ücra bir köşedeki boş tabureye oturup dersin başlamasını bekledi.

    Profesör, bugün işlenecek olan konuyu sınıfa duyurduğunda taburesinde daha da kayıp kendini saklamaya çalıştı. Son zamanlarda o kadar meşguldü ki, derslerine bakacak zamanı hiç olmamıştı. Uzun süre havada tutmaktan kramplar giren kolu, şimdi masanın altında çaresizce bekliyordu. Kesinlikle, güzel bir gün olmayacaktı. Günün ilk sorusunu duyduğunda mantık yürütmeye çalışarak cevabı bulmak için uğraştı. Sınıftaki sessizliğin buna imkan veriyor olması şevkini daha da arttırmıştı. İlk aklına gelen, Salazar Slytherin’in bir çataldil olmasıydı. Oldukça nadir görünen bu yetenek, tek başına bir simge olmak için yeterli gelmemişti genç cadıya. Biraz önce kendisine çarpan Slytherin’in arkadaşı söz aldı. Lucrece’in aklına gelmemiş olan Basilisk’ten bahsedince, nedensiz bir biçimde daha utandığını hissetti. Morali daha da bozulurken, dersten yavaş yavaş koptuğunu fark edemiyordu.

    Heykellerin arasında bir resim belirinceye kadar Profesör’e nasıl anlatacağını düşündü. Gittikçe daha da tedirgin olmuş, avuç içeri terlemeye başlamıştı. Belki de en başından beri hata yapıyordu. Bu çok fazla tehlikeliydi ve değer verdikleri kişilerin zarar göreceğini bilerek yaşamak ona fazla ağır geliyordu. Ancak, bunu bilerek başlamıştı her şeye. Babasının bir kez olsun gülümsememiş yüzünü hayal meyal hatırlıyordu. Sırf o çehre için bulaşmamış mıydı? Güç bulabildiği en önemli şey o hayalindeki çehreydi. Annesine olan nefretiydi ve Profesör’e olan güveniydi. Bütün bunlar, bazen genç cadı için yeterli kalmıyordu.

    Projeksiyondan yansıyan sembolik resme kaydı gözleri. Resmi büyük bir dikkatle incelerken, kulaklarını Profesör’e verdi. Her kelimesini beynine kazımak istercesine tekrarlıyor, önemli noktaları hızla parşömenine not alıyordu. Sıradaki resim, ince bir fidanın etrafına dolanmış bir yılanın çiziminden oluşuyordu. Gözlerini resimden ayırıp parşömenine dikti ve Profesör’ün her kelimesini özenle dikte etti. Ravenclaw öğrencisinin sözlerinin ardından Profesör’ün vampirler ve kurtadamlar ile ilgili söyledikleri hemen dikkatini çekti. Daha önce fark etmediği ay çizimine gözlerini kırpıştırarak baktı, mantıklı olabileceğini düşündü.

    Sınıf, Profesör’ün dersi bitiren sözlerinin ardından hızlı bir biçimde dağılırken Lucrece huzursuzca kıpırdandı ve parşömenine ödevini yavaş yavaş not almaya başladı. Çoğu kişinin gitmesini bekleyip Profesör’ün ardından ilerlemeye, odasına doğru emin adımlarla yürümeye başladı. Sıkıntılı dakikaları başlamak üzereydi ve Lucrece, kendisini hiç iyi hissetmiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Patience Schelden
Gezgin
Gezgin



Mesaj Sayısı : 570
Kayıt tarihi : 01/07/10
Yaş : 29

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyÇarş. Mayıs 30, 2012 9:24 pm


    Mitolojinin kadim dostlarıydı derslikten içeri adım attığında gözlerine takılan. Dev siluetlerini asil bakışlarıyla taçlandırmıştı her biri. Kendisine bir yer bulabilmek umuduyla bakındığında bile gözlerini canlıymışçasına oluşturulmuş varlıklardan alamıyordu. Bu nasıl bir büyüydü ki böylesine gerçekçi, böylesine akıl almaz işler yapıyordu. Bir kez daha doğduğu yetenekle gurur duydu. Muhtemelen ailesine şükrettiği yegâne konuydu bu. Kitaplarını masanın üzerine yavaşça koyarak vücudunu sandalyeye bıraktı. Profesör gelmeden derse yetişenlerdendi genç cadı. Bu yüzden o oturur oturmaz profesör de dersliğe girmişti. Kitaplarını kürsüye yerleştirmek için hızla ilerlemiş, zümrüt yeşili tonlarındaki pelerinini de gayet baskın bir tavırla dalgalandırmıştı. Muhtemelen buna dikkat eden genç cadıdan başkası yoktu ama ince ayrıntıları hep severdi. Profesör Roux ciğerlerine çektiği derin bir nefesle yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirmiş, kendisini tanıtıyordu. Sınıfa dönen yüzünü daha iyi seçebilme imkânı da tanımış olmuştu böylece. Yüzü kusursuz bir profesör… Kaç yılda bir denk gelirdi ki böylesi? Sınıftaki uğultuya aldırmayarak bir profesör için fazla genç olan yüze bakmaya devam ediyordu. Dersin konusu yılanlardı, dediği gibi derslikteki tüm Slytherin’ler pür dikkat olmuşlardı. Binanın sembolünün neden yılan olduğu sorusuna Larisa doğru cevabı verebilmişti. Bir Slytherin’in bu kadar ürkek cevaplar vermesine şaşıyordu Abbie. Çataldil yüzünden olduğunu söylemişti sebep olarak ama cadının dediğinin aksine kesinlikle yılan onun karakteri değildi. Abbie tüm hiddetiyle cadıya odaklanmıştı. Slytherin’in armasına hakaretti bu cadı. Özellikle sinirlendiren kuşkusuz ki tavırlarıydı. Verdiği cevapların aksine budala gibi davranmıştı. Profesör kürsüye doğru ilerlerken tüm gözler de onunla beraber hareket ediyordu. Profesörün en küçük hareketleriyle bile kadar cadılar kendinden geçiyordu. İsa’dan iki bin yirmi beş yıl öncesine ait bir şeyleri dinlemek arzu yüklüydü. Büyücü projeksiyonuyla çeşitli resimler göstermeye ve bunları anlatmaya başladı profesör. İskandinav mitine değinmişti profesör. Abbie içinde kısa süreli heyecanla özlemin birleşimini hissetti. Doğduğu, yaşadığı toprakları hatırlatmıştı bir an için derslikteki her şey. Yılanların kendilerini yenilemesine gereğinden fazla anlam katmıştı profesör. Her şey o kadar basit olmuyordu. Mitolojiyi severdi ama uçlarda da gezmesinden hoşlanmazdı. Yılana doğru baktı. İri gözleri ve iyi çizilmiş derisiyle kendi efendiliğini ilan etmiş gibiydi. Ravenclaw’dan kendisini ön plana çıkarmak için çabalayan bir çocuk söz almıştı. Bilgisiyle, yorumlayışıyla bir Ravenclaw olabilirdi ama görünüşüyle aşağılık bir varlıktan ötesi olamazdı. Profesör aydan bile bahsetmişti. Bu tür mitlerin ölümlerine ve yeniden doğuşlarına şahit olmak ve bunları fark etmemek büyük bir yıkımdı. Büyücü dünyasında neler oluyordu ve bunların pek azını biliyorlardı. Düşünmek ve onlara hak ettiği değeri vermek… Buna yapmazdı, kime verebilmişti ki? Yaşam ve ölümü ayıran engereklerin de her delikten geçen kutsal, yüce yılanlarında onlara kattığı bir şeyler olduğuna inanmaya başlamıştı. O bir Slytherin’di, en başından beri ne yapması, nasıl davranması konusunda engin bilginler kehanetlerini tasvir etmişlerdi. Hep aynı şeyler yaşanıyordu, aynı hatalar yapılıyordu sanki daha önce olmamış gibi. Zümrüd-ü Anka’yı ödev vererek projeksiyonu asasının küçük bir hareketiyle kapattı ve dersliği terk etti. Bu dönem hiç ödev olmayışına sevinirken bu da nereden çıkmıştı. Yakışıklı profesörden böyle bir şeyi beklememişti ama yapacak bir şeyin de olmadığını biliyordu. Yüzündeki çizgiler belirginleşmiş, kaşları gözlerine baskı yapmıştı. Böyle durumlardan hep nefret ederdi. Kitaplarını büyük bir hışımla toplayarak derslikten ayrıldı.

    ***


    Sonunda güzel diyebileceğim bir rp. Dersi ön planda tutmanı sevdim. Düşüncelerini belirtmen benim yazdığım rpnin akışına uyman vs büyük artılar.

    Hata olarak dikkatimi çeken sürekli "profesör" ifadesini tekrarlaman. 12 kere tekrarlanıyor rpde ve bu akışı biraz bozuyor. Buradan 2 puan kırıyorum.

    Ayrıca ödevi yollayan 3 kişiden biri olduğu için 15 tam puan veriyorum.

    İkinci ders yapılmadığı için ilk derse katılman dolayısıyla doğrudan 20 puan veriyorum.

    Toplamda 53 puan. İyi rpler.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jeremiah Ocean Hyxest
Slytherin V.Sınıf
Slytherin V.Sınıf
Jeremiah Ocean Hyxest


Mesaj Sayısı : 136
Kayıt tarihi : 26/06/12

IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)   IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline) EmptyPtsi Tem. 02, 2012 9:37 am


    Hey! Sabahın bu saatinde olan derslere alışamadığıma inanamıyorum! Dört sene oldu.
    Üzerine sinmiş bu sinir hali ile uyanması kötü olmuştu. Saatine baktığında ders için sadece yarım saati kaldığını görmüştü çünkü uyanır uyanmaz. Yatağında doğrulması ile birlikte elini hemen ranzasının altına attı. Her zaman orada yiyecek bir şeyler bulundururdu. Eline ilk gelen bir kaç paketi camlardan yatakhaneye sızan gün ışığına tuttuğunda, iki jelibon pakedi ve bir elma buldu. Evet, iğrençliğinin farkındaydı ama yapacağı çok büyük bir şey yoktu. Jelibon paketlerini dün akşam cüppesini çıkarttığı koltuğun üzerine attı ve elmasını kemirmeye başladı. Zindanlardan üçüncü kattaki Mitoloji dersliğine gitmek biraz zaman alacağından elmasını dişleri arasında tutuşturdu ve giyinmeye başladı. Pijamalarını çıkarttı. Sadece iç çamaşırlarıyla kaldığı yatakhanede pantolonunu aramaya koyulmuştu şimdi. Nerede çıkartmış olabilirdi ki? Kendi düzensizliğine sinirlenerek ve zamanın geçmesinin verdiği çaresizlik ile duraksadığında aslında cüppesinin altına olduğunu farketti. Sadece koca cüppe bulunduğu koltuk üzerinde pantolonun bir bölümünü kaplamış ve genç büyücü onu farkedememişti. Elmasından koca bir ısırık aldı. Bir yandan onu ağzında öğütmeye çalışırken bir yandan da pantoolonunu giydi. Gömleğini ve kravatını üzerine geçirdi. En sonunda da cüppesini sırtına atıp iç cebine jelibonları sıkıştırdı. Saatini kontrol etti. Eğer hala zamanı varsa zindanlarda çıkarken mutfağa uğrayıp evcinlerinden birine sandviç yaptırmayı düşünüyordu. Kolundan hiç çıkartmadığı saatini gözlerine yaklaştırdığında dersin başlamasına on beş dakika olduğunu farkedip gülümsedi. Bu kadar hızlı hareket etmiş olamazdı. Gülümsemesi silikleşmeden yatağının hemen yanındaki boy aynasının karşısına geçti. Saçlarını düzeltti. Biten elmasının çöpünü umarsızca yan ranzasındaki çocuğun yatağının altına fırlattı. Nasıl olsa burada olmadığından bir kavga sebebi olamazdı. Tekrar aynasının karşısına döndüğünde boşta kalan ellerini sanki bir silah doğrultur gibi aynaya doğrulttu. Başını biraz sağa eydi ve tek gözünü kırparak kendine bir el, hayali bir ateş açtı. İyi hissediyordu, iyi görünüyordu. Gülümsüyordu ve bu Jeremiah'ın her zaman yaptığı bir şey olsa da bu gün bu kadar kısa sürede kendine gelebilmesi onu bile şaşırtmıştı. Tüm işleri bittiğinde yüzüne biraz su çaldı. Aslında bunu ilk yapması gerekiyordu ama hep unuturdu.

    Adımlarını iyice hızlandırdığında mutfağa gelmişti. Hemen bir sandviç istedi. Ev cinleri bu durumuna alışmış olacaklardı ki yine her zamanki gibi çocuğun sandviçini hazır etmişler, çıkartıp vermişlerdi. Gülümsedi. Ama teşekkür etmedi. Neden etsindi ki? Onlar bundan zevk alıyorlardı. Ezilmek ve hor görülmekten. Ev cinlerini hiç bir zaman anlayamayacaktı. Aklına ilişkitrdiği bu konu, Mitoloji sınıfına kadar geçen zamanın nasıl bittiği hakkında tüm fikirlerini silip atmıştı. Her şeyi zihninden uzaklaştırdığında girdiği sınıf kusursuz görünüyordu. Jeremiah oldu olası mitolojiye ilgiliydi ama burada, kendi gibi ilgili insanlarla olmak ona iyi gelecekmiydi bilmiyordu. Çünkü kendini fazla bilgisiz hissediyordu. Neyse, sonuç olarak buraya öğrenmeye gelmişlerdi ve gözüne kestirdiği bir sıraya oturduğunda, dersin başladığını anlatan konuşması ile beliren profesörü görüp gülümsedi.

    Ne kadar da genç duruyordu öyle. Mitoloji bilgi ve zaman birikimi isteyen bir şeydi ama bu adamda bunlar var mıydı bilmiyordu? Biraz hevesi kaçmış bir biçimde ellerini çenesine tutuşturup dirseklerini sıraya yasladı. Ders olağan işleyişinde devam ediyordu ki yan sırasındaki bir Ravenclaw ayağa kalkıp adamın bir kaç sorusunu cevaplamaya başladı. Evet. Düşüncelerinin hepsinde yanıldığına emindi neredeyse. Genç bedenine karşılık gözlerinde öyle bir birikmişlik ve bilgelik vardı ki, bu tarz ulu düşüncelerle hiç ilgilenmeyip sadece gününü yaşayan Jeremiah için bile farkedilebiliyordu.

    Duraksadı. Evet. Profesör ile ilgili düşüncelerinin değişmesinin yanında ders hakkında bilgisiz olduğunu da düşünmüyordu artık. Ayağa kalkıp söz alan öğrencilerden daha bilgiliydi belki bu konuda. En azından onların bildiklerini kendisinin de bilmesinin getirdiği gönül rahatlığıyla gülüsedi ve derse daha bir şevkle katıldı. Ne yazık ki kendini gösterebilmesi için tanındığını düşündüğü zaman geçmişti ve profesör projeksyona yönelmişti. Anlatılanları ve o cümlelerde bile gizlenmeyi başaramayan gizem olgusunu resimlerle zihninde canlandıran Jeremiah, neredeyse ağzı açık izliyordu bütün her şeyi. Tam Yılanların ve Slytherin'in gerçekten belirteç olarak ne den bir yılanı seçtiğini daha net anlamıştı ki arka sıralardan bir çocuğun, adının Martin olduğunu tahmin ettiği kişinin analizi ile biraz daha her şey yerleşmişti zihninde. Evet. REsimlerdeki diğer anlatılanlar, Godric, Rovena ve Helga'nın temsil ettiği erdemlerle çağrıştırılabiliyordu. Gülümsedi. Aslında üzerine düşüünce ne kadar zevkli olduğunu hatırladığı mitoloji dersliğinde kısa bir sessizlik olmuştu şimdi. Profesör dersini bitirmeye hazırlanırken artık odaklanacağı bir şey kalmadığından genç büyücü projeksyonun gerçekleştiği duvarın yanlarına iliştirilmiş gerçeği aratmayan o mükemmel heykellere bakakalmıştı. Çok geçmeden profesörün sesi ile irkildi ve bir ödev olduğunu anladı. Ah! Ödevlerden nefret ediyorum. Dudaklarından çıktığı andan itibaren etrafına pişmanlık yayan bu kelimeleri uzunca bir an duraksamasına sebep oldu ve ekledi. Umarım bunu içimden söylemişimdir. diyerek kaşlarını kaldırıp yüzünü buruşturdu. Sessiz kalmaya biraz daha niyetlendi ve yapacağını sanmadığı ya da alt sınıflara yaptırmayı düşündüğü ödevi kitabının bir yerlerine not etmek için tüy kalemini aradı. Hayır... Derse o kadar kaptırmıştı ki kendini ne not almak için ne de başka bir şey içim parşomenlerini ve tüy kalemini, mürekkebini çıkartmamıştı. Yüzü bu sefer saçmalığına acırcasına buruştu ve sessiz bir şekilde, sormaya tenezzül etmeden yan sırasındaki o az önce ayağa kalkıp profesörün sorularını yanıtlayan kızın kalemini aldı. Çantasından çıkarttığı küçük bir parşomen kağıdına ödevi yazdı ve kalemi geri uzattı başı ile teşekkür ederek. Bugün kendi binasıyla ilgili, Salazar Slytherin ile ilgili bir kaç şey öğrenmiş, bilmediklerini hatırlamış ve yılanların bir devre damga vurduğunu, kalplerinin üzerinde armasını taşımalarının nedeninin herhangi bir simge olmadığını kavramıştı. Bu ders bir çok yönüyle ona çok şey katmıştı. Elindeki parşomene aktarılmış mürekkebin kuruduğundan emin olduğu sırada profesör çoktan dersi bitirmişti. Gülümseyerek sırasından kalktı, parşomeni çantasına yerleştirdi ve bu sırada mutfaktan alıp alelacele çantasına tıktığı sandiçi çıkarttı. Bir sonraki dersine kadar tamı tamına iki saati vardı. Bahçeye çıkıp elindeki yemeği ile ilgilenmeyi düşünüyordu. Profesöre sessiz ama minnet içeren bir selam ve aslında reverans sayılmayacak bir reverans yaparak döşemesine aşık olduğu Mitoloji sınıfından ayrıldı.


    ***


    Mitoloji bilgi ve zaman birikimi isteyen bir şeydi ama bu adamda bunlar var mıydı bilmiyordu?

    "bilmiyordu." dedikten sonra cümle soru cümlesi olmaktan çıkar. Soru işareti yanlış bu durumda. 1 puan kırıyorum.

    REsimlerdeki diğer anlatılanlar, Godric, Rovena ve Helga'nın temsil ettiği erdemlerle çağrıştırılabiliyordu. Gülümsedi. Aslında üzerine düşüünce ne kadar zevkli olduğunu hatırladığı mitoloji dersliğinde kısa bir sessizlik olmuştu şimdi.

    Yazım hataları var iki tane. 2 puan kırıyorum.

    Ayrıca ödevi yapan 3 kişiden biri olduğu için 15 puan veriyorum.

    İkinci ders yapılmadığı için ilk derse katılman dolayısıyla doğrudan 20 puan veriyorum.

    Toplamda 52 puan. İyi rpler.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
IV. ve V. Sınıflar I. Ders (Offline)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» I. II. III. Sınıflar I. Ders (Offline)
» VI. ve VII. Sınıflar I. Ders (Offline)
» Birinci Ders ~ VI. ve VII. Sınıflar [Ortak Ders]
» I. Ders ( 5. Sınıflar )
» V, VI, VII. Sınıflar I. Ders

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Hogwarts Duyuruları-
Buraya geçin: