"Gel içeri Claudius," Cadı halasının sesini yorgun bir vaziyette daha önce duymamıştı. Tamam, bazen görev icabı bir şeyler yaptığı zaman yoruluyordu ama bu tamamen katlanılmazdı. Halasının yorgun gözlerine bakarken kapıyı işaret ederek "Şey, Saqued istersen sonra gelebilirim," dedi. Halası buz mavisi gözlerini cadıya çevirip "Öncelikle; 'Sorcha' 'Hala' ya da 'Profeör Dieudonné' diye hitap ederawn sevinirim. Ayrıca sorun değil ben bir şey yapmayacağım. Biraz hastayım ama bu sana on dakika bir şey anlatamayacağım anlamına gelmez. İncendio ile aran bozukmuş onu çalışacağız. Asanı çıkar Claudius, odam fazlasıyla karanlık benim için meşaleleri yakmaya başlarsan iyi olur halacım," dedi. Sonra rahatsız bir tavırla koltuğuna yaslanıp saatine baktı. Katı bir Profesör gibi "Hemen başlarsan iyi edersin yoksa Savaş Sanatı dersini kaçıracaksın ve ben Edna'ya gidip böyl böyle demeyecek kadar hastayım. Hadi bakalım asayı göreyim, şimdi." dedi. Cadı bıkkın bir ifadeyle asasını köşedeki meşaletye doğrulttu. "Şey,Saq-pardon Sorcha, biraz odaklanma çalışsak?" diye sordu. Halası gıcık bir gülümseme atıp omuz silkti cadı küfretmemek için kendisine hakim olurken "İncendio," diye çınladı ama beklenildiği gibi gitmiyordu işte. Saqued bir çeşit işkence uyguluyordu Çinlilerin bilmediği türden bir işkence...
Yaklaşık On Dakika Sonra
"Işık istiyorsan 'Lumos' yapsam da asamı yanına bıraksam?" Halası cadının bezmiş söylenişlerini büyük bir sabırla dinlenmişti ve 'saçma' diye nitelendirilebilecek önerisine ise sadece gülümsemişti. Saatine bakarak bunu dillendirip "Saçma," diye konuşmaya başlamış ardından da "Yeterli değil ama bugünlük gidebilirsin," demişti. Hınzır bir gülümsemeyle "Savaş Sanatı dersinin başlamasına iki dakikan var," dediğinde ise cadı kapıdan fırtına gibi çıkmıştı. Halasının neşeli kahkahasını duyunca 'Neşelendirebildiysem ne mutlu bana ekselansları.' diye düşünüp sonra da küfretmişti. Savaş Sanatı Dersliği'ne girdiğinde nefes nefeseydi. Zorunlu derslerden birinde kalmak istediği son şeydi. Sıkılgan bir tavırla yerine geçerken bu dersten uygulama olmadığını fark etmişti. Hoş, uygulamaya başvurmuş olmasına rağmen henüz bir görev olmadığı için üstelememişti de. Edna, Hogwarts'taki Profesörlerin yaşlansa da güzel kaldığının en bariz örneğiydi. Halasının bu Profesör hakkında henüz yorum yapmamış olması onun bir kapalı kutu olduğu anlamına geliyordu ya da ona düşman olduğuna...
Profesör masasının üzerindeki şeylere baktı. Ah, bunları Kral sayesinde görmüştü. İhtiyaç Odasında bunlara benzer şeyler vardı. Hoş, Muggle'lardan ne kadar tiksinse de onların eski zamanda kullandığı aletleri çok severdi. Profesör konuşmasına başladığı sırada cadı ellerini biribirine sürüp ısıtmaya çalışıp onu dinlemeye başladı. “Masamda gördüklerinizin ne olduğunu içinizde bilenler elbette çıkacaktır çünkü dünyayı paylaştığımız Muggle’ların günümüzde pek kullanmadığını fakat çeşitli sihirler ve muskalarla donatıldığında bazen asalarınızla yaptığınız büyülerden çok daha kötü sonuçlar doğurabilen silahlara bakıyorsunuz. İlk gördüğünüz bir ok-yay takımı. Kullanması biraz beceri ister. Şöyle ki.. ” Cadı gözlerini kısıp profesörün yaptıklarına baktı yayı tutuş şeklinden olsun oku yaya yerleştiriş ve fırlatışına sanki hayati bir meseleymiş gibi baktı. Hevesli bir öğrenci olduğu için bu dersi aldığına sevinmişti. Ancak onları ne zaman kullanacağını merak etmeye başlamıştı. Ok yaydan kurtulup hedefe saplanırken çıkardığı ses Kral'ın üzerine abanmış kuklalara mızrak fırlatırken çıkardığı sese benzerdi. Ancak henüz Kral'ın yaptığı kadar ilginç şeyler görmemişti. “ Çalışma mekanizması ne kadar da basit değil mi? Okları genellikle zehir özüyle ya da yönlendirme büyüsüyle kaçınılmaz bir şekilde ölümcül hale getirebilirsiniz; fakat bu tür şeylere ihtiyaç duymamanız benim tercihim. Masadaki ikinci takım ise kılıç kalkan diye anılır ki bunu hepinizin bildiğinden eminim, çünkü Hogwarts’ta her köşebaşında gördüğünüz uyuyan şövalyeler bunlara sahiptir. Kılıç – kalkan tekniğini öğrenmek çok daha uzun senelere ve sabırlı bir çalışmaya mal olur; yakın dövüşü tercih edenler kullanır. Bu takımınsa sadece nasıl tutulacağını göstermek istiyorum size.“ Cadı Profesörün zehirler ile ilgili söylediğine takılmıştı ancak SFL içinden birisini bu şekilde öldüremezdi. Yine de öldürmek için fazla şatafatsız bir yol gibi görünmüştü eğer birisini öldürmek istiyorsa uzaktan değil gözlerinin içine bakarak yapmayı tercih ederdi. İkinci takım olan kılıç ve kalkana bakarken Jason'la olan küçük şövalyecilik oyununu anımsamıştı. Küstahlaşmasaydı fazla şey öğrenebilirdi ama o küstah olmayı yeğlemişti. Ayrıca eski filmler sağolsun Zorro ve Xena bir kaç teknik öğretmişti genç cadıya. Eh, bilmemek değil öğrenmemek ayıp derler ancak Jason bilmemenin ayıp olduğunu düşünmüştür. Gıcık koç, diye düşünürken tekrar dikkatini profesöre odakladı. Kılıcı tutma şeklini Koç'tan öğrendiği için kalkanı siper etmesine dikkat etti. “ Gördüğünüz gibi temel duruşu o kadar da zor değil; zaten ustalık isteyen kısmı, bu duruşu dövüş halindeyken koruyabilmek ki bu sizin hayatta kalmanızı sağlar. Diğer gördüğünüz silah ise bir mızrak ve genellikle yaptığınız tropik gezilerde yanınızda taşımanız tavsiye edebilirim; çünkü size saldıran ve niyeti öldürmek olan tehlikeli fantastik canavarlara karşı iyi bir savunma – kaçmaya zaman tanıma silahıdır. Son olarak da şirin bir sapan görüyorsunuz masada. Sapanı buraya koymamdaki amaç, size, aynı sistemle çalışan mancınıklarını tanıtmak..“ Mızraklara bakarken ise cadının yüzünde hoş bir tebessüm oluştu. Kral, diye düşündü ve sadece 'ağızlara layık' olduğu düşüncesini değil ne kadar güçlü olduğu aklına gelmişti. Platin renkli miğferi kafasına geçirirken kuklaları talan etmesini anımsamıştı. Yalan söylememek gerekirse etkilenmişti. Cadı; saçlardan, gözlerden ve güçten etkilenirdi. Kral iyiydi. Ancak Tanrısı mükemmeldi. Zil sesini duyduğunda irkilmişti.Henüz mancırık konusunda bir şey söylememiş profesöre bakarken profesör “ Ödeviniz yetiştiremediğimiz mancınık sistemlerini yarım parşömen boyutunda yazıp bana baykuş postasıyla ulaştırmak. Gününüzün geri kalanının iyi geçmesi dileğiyle. “ dedi. Cadı suratını ekşitti ve bir ödev daha diye düşünürken toplanmaya başladı.