Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 V, VI, VII. Sınıflar I. Ders

Aşağa gitmek 
+6
Dora
Camellia Michaelis
Iwan Rasow
Crysania Alvis
Lacroix Rouvas
Amethea Adrasteia
10 posters
YazarMesaj
Amethea Adrasteia
Astronomi Profesörü & Ravenclaw Bina Sorumlusu & Admin
Astronomi Profesörü & Ravenclaw Bina Sorumlusu & Admin
Amethea Adrasteia


Mesaj Sayısı : 679
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptySalı Şub. 19, 2013 2:28 pm

Amethea Adrasteia
V, VI, VII. Sınıfların Ortak Dersi
Mevsim, sonbahar. Astronomi Kulesi'nin saydam tavanını buharla kaplayan öğrencilerin nefesleri, çiseleyen yağmur damlalarının sesleri ile karışıyor.



Kuyruklu yıldızların diğer gökcisimlerinden farklı ve gizemli şekilleri,aniden ortaya çıkıp bir süre sonra yok olmaları,onların tarih boyunca insanlar tarafından Tanrıların habercileri olarak algılanmalarına yol açmıştır.Onların ölüm ve felaket habercileri olduklarına,kuraklık,sel,açlık gibi büyük doğal afetlerin ve salgın hastalıkların hatta her iki dünya savaşının da o sıralarda görülen kuyruklu yıldızlardan kaynaklandığına inanılmıştır. Bilim insanları Güneş sistemimizden çok uzakta ama yine Güneş çekimine bağlı olarak bir yörüngede dönen, her birinin kütlesi ve boyutu dünyamızdan çok az olan kirli kar topu şeklinde milyarlarca kuyruklu yıldız olduğuna inanıyorlar.

Bu görüşe göre başlangıçta görkemli kuyrukları olmayan bu gök cisimlerinden bazıları sistem içindeki karşılıklı çekim güçleri nedeni ile Güneş'e doğru hareket etmeye başlıyorlar. Kuyruklu yıldızın kuyruğunun parlaklığına Güneş ışınlarının, gaz bulutu ve parçacıklardan yansımaları neden olur.Aslında büyüklüklerine bağlı olarak kuyruklu yıldızlar kuyruklarından sürekli madde kaybederler.Sonunda gök taşları haline gelen kuyruklu yıldız kalıntıları,dünya yakınından geçerken bize akan yıldız yağmurları olarak görünürler.

Zamanımızda kuyruklu yıldızların normal gök cisimleri oldukları biliniyor. Bunlar çok büyük hacimli kuyruklarından dolayı korkutucu görünen aslında küçük ve hafif cisimlerdir.12. Yüzyılın ortalarından itibaren bilimin bunların yapıları ve ne olduklarını çözmeye başlamasından sonra halkın peşin hükümleri ve korkulan kaybolmaya başlamıştır...

* Profesörü yukarıdaki bilgiler aracılığı ile konuşturabilirsiniz.
* Rol oyunlarınız 20 puan üzerinden değerlendirilecektir.
* İlk yazan öğrenci bonus olarak +15 puan alacaktır.
* İlk yazan öğrenci bonus olarak +15, ikinci +10, üçüncü +5 puan alacaktır.

Keyifli rol oyunları dilerim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lacroix Rouvas
Büyücü
Büyücü
Lacroix Rouvas


Mesaj Sayısı : 271
Kayıt tarihi : 08/06/12

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptySalı Şub. 19, 2013 2:45 pm

Lacroix seri adımlarla ortak salondan ayrıldı. Koca merdivenleri hızla inerken profesörün merdiven bitişinde geçip giderken görmüştü. Ona daha önceden aklına takılan ve sormak istediği soruları iletmek için adımlarını koşar biçime çevirdiğinde önüne çıkan ufak bedenle sendeledi. Bela'nın yine o müthiş ve gerçekten bilgi gerektiren sorularıyla karşı karşıyaydı. Koca bedenini parmakları üzerine çıkarıp iyice yükseldiğinde koridordan geçmeye başlayan öğrencilerin astronomi dersliğine gidiyor olmamasına dua ediyordu. Cadıyı geçiştirecek şekilde cevaplar verdiğinde önündeki çehre mutsuz ve oldukça memnunsuzca olarak kendisine bakıyordu. Derin bir nefes aldı ve cadının sol omzuna dokundu. Daha sonra konuşmaları adına ona bir söz verdikten sonra cadı kenara çekilmişti. Geriye kalan sekiz merdiveni de ikişer ikişer indikten sonra ters yönden gelen bir kaç kişiye çarparak dersliğin kapısına ulaştı. Nefes nefese sınıfa girmek istemediği için soluklandı. Uzun zamandır yer almadığı sınıfı özlediğini biliyordu. Daha önce profesörle saatlerce yaptığı muhabbetleri de çok severdi. Binasına ve bina sorumlularına karşı ayrı bir saygısı vardı Lacroix'in diğer tüm profesörler yanında.

Cübbesini bir el hareketiyle son bir kez düzeltti ve kapısı aralık olan sınıfa girdi. Profesör tam da masasının önünde durmuş elindeki kitabı inceliyordu. Ona doğru ilerlediği sırada Amethea'nın bakışları gence dönmüştü. Profesör, o an müsait olmadığını belli etmek istercesine mahcup bir gülümseme sundu büyücüye. Lacroix de suratındaki sırıtmayla beraber "Merhaba diyecektim."dedi. Bir kaç geri adımdan sonra ardını dönüp en önde, profesörün masasının hemen karşısında bulunan tahta sıraya kuruldu. Sınıfın dolmasını beklerken oldukça sıkılmıştı. Tahta sıraların her birine konulmuş olan iki kitaptan birini çekti önüne. Sayfaları araladı ve karşısındaki kara tahtada yazılı olan konunun bulunduğu sayfayı açtı. Neredeyse bir paragraf okumuştu ki kulakları profesörün sesiyle doldu. Tüm sınıfın hatta yanının bile dolduğunu görmüştü. Yanına oturan sevgilisi kendisine kusursuz bir gülümseme sunup önüne döndüğünde Rouvas tüm dikkatini profesöre ve anlattıklarına verdi. "Bilim insanları Güneş sistemimizden çok uzakta ama yine Güneş çekimine bağlı olarak bir yörüngede dönen, her birinin kütlesi ve boyutu dünyamızdan çok az olan kirli kar topu şeklinde milyarlarca kuyruklu yıldız olduğuna inanıyorlar. " Az önce okuduğu paragrafı neredeyse ezbere söylüyordu profesör. Kitabın kalın kapağına bakmak için kapadı. Üzerinde yazan adı görünce, pek de şaşırmamıştı. Bu kitaplar profesöre aitlerdi ve büyük ihtimalle sadece Hogwarts'ta kullanılması için üretilmişlerdi. Arkasına yaslandı ve kollarını birbirine bağladı. Ders boyunca durmadan sorular soran Hufflepuff'ın gözlerinin içine son kez dönüp baktığında dersin sonuna gelmişlerdi. Sıkı ve sağlam bilgilerle dolu az da olsa boğucu bir ders olmuştu. Herkes yerinden kalkıp kapıya ilerlerken Rouvas profesöre doğru adım atmaya çabalamıştı fakat bu seferde sevgilisi büyücüyü kolundan tutup çekiştiriyordu. Profesöre soracaklarını bir türlü soramamıştı. Arkası dönük olan Amethea'nın bu durumu görmediğine şükrederek sınıfı kendisine köpek muamelesi yapan sevgilisi sayesinde sürüye sürüye çekildiği yere gitmek üzere terk etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Crysania Alvis
Kayıp Yıldız Kütüphanesi Çalışanı
Kayıp Yıldız Kütüphanesi Çalışanı
Crysania Alvis


Mesaj Sayısı : 610
Kayıt tarihi : 01/03/11

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptyCuma Şub. 22, 2013 12:23 pm

“Her savaşta, olayların gidişatını ve buna bağlı olarak her şeyi, tüm sahneyi değiştiren, ölümcül ve can alıcı bir an vardır. Savaş hayatındaki değerli müttefiklerimiz taraf değiştirtebilir, koşullar tersine dönebilir ve her şey karşı tarafın lehine geçer. Böyle durumlarda çatışmanın kuralları sil baştan yazılır, geçmişe dönük her şey unutulur, o an sadece gelecek şekillenmelidir. O yüzden, bunu anlamak için elimizden geleni yaparız. Bizi eninde sonunda bulacak olan kaçınılmaz ve acımasız değişime karşı kalbimizi ferah tutmaya, içimizde büyük bir okyanus misali kabaran korkularımızı daha büyük bir korku seli ile bastırmaya, bize yardımı dokunabilecek tüm gücümüzü toplayıp bir araya getirmeye ve bir işaret, sadece küçücük bir işaret görebilmek amacıyla yıldızlara bakınıp umut aramaya çalışırız. Ama böyle anlar, oyunda yaşanan bu görünmez değişiklikler, büyük bir gizem taşırlar. Kaderin görünmeyen, ama varlığını her zaman ensemizde hissettiğimiz soğuk eli, bir satranç tahtasında, oyunculardan habersiz ve izinsiz olarak taşları oynatır, karıştırır. Olacakları önceden tahmin edip ne kadar hazırlıklı olursak olalım, bizi yakalayacak olan değişime ne kadar karşı koyarsak koyalım, kaçınılmaz sonla bir gün savaşmak zorundayız. Nihayetinde; bununla yüzleştiğimiz o eşsiz anda, ne derlerse desinler, asla hazır olamayız.”

Oturduğu yerde, elinde tuttuğu parşömen parçası üzerindeki inci yazıya baktığında, tekrar bir sürü soru aklına hücum etti. Karşısında mürekkebin mis kokulu parşömenle birleşiminden oluşan paragraf, tamamen kendi yazısından oluşuyordu. Mürekkep çoktan kurumuş olsa da, bu paragrafı yazalı daha çok olmamıştı, o sabah, güneş doğmak için son hazırlıklarını yaparken, yine rahat bir uykunun kucağından çekilip alınmıştı ana kucağından alınan bir bebek gibi. Gördüğü görüntülerin ne olduğunu hatırlayamıyordu, ama bir şeyler gördüğünden de adı gibi emindi. Ayaklarına söz geçiremeden Patience’ın yatağını geçmiş, hemen karşısında bulunan masaya oturmuş ve Imperius lanetinin etkisine girmiş zayıf bir insan gibi tüy kalemini eline alarak yazmaya başlamıştı. Ne birkaç dakika ne yazacağı hakkında düşünmüş, ne de yaptığı şeye bir anlam verebilmek için birkaç saniye durmayı başarabilmişti. İçeride, zihninde, zaten birisi ona ne yazması gerektiğini söylüyor gibi cümleler aklında uçuşuyor, ama hiçbir ses dahi duymuyordu. Her daim aynı hizadaki kâkülleri terlemiş alnına yapışmış, görüşünü zorlaştırıyordu. Geceliği vücuduna yapışmış, ağzı kurumuş, ama o hâlâ, sanki hayatı buna bağlıymış gibi yazmaya devam ediyordu. O anda, bunu bir kriz ya da nöbete benzettiğini hatırlıyordu. Sonunda cümleler tükendiğinde ve tüy kalem bilinçsizce elinden düştüğünde, derin bir nefes alarak birkaç dakika kontrolün hâlâ kendisinde olup olmadığını merak ederek beklemişti. Ve evet, vücudunu kıpırdatmaya başladığında güneş, ilk ışıklarını uyuyan kalenin üzerine vurmuş, camları delip geçen sarı şelale Raven’ın saçlarının üzerinde dans ederek onları da güneşten bir parçalarmışçasına ışıl ışıl yapmıştı. Ama dışarıdan peri gibi bir güzelliğe sahip bu kızın, içerisinde fırtınalar kopuyordu. Hâlâ ne gördüğünü hatırlamaya çalışıyor, ya da herhangi bir şey görüp görmediğinden emin olup olmadığını sorguluyordu. Belki de biriciği ile içerisine düştükleri durumun talihsizliğini gün geçtikçe daha iyi anlasa da, çabalarının ardından hiçbir şey çıkmamıştı, yaptığı bir sonraki şey derse gitmeden önce vücudunu saran ter tabakasından kurtulmak için soğuk suyun canlandırıcı etkisi altında birkaç dakika, daha sonra da bir on beş dakika da sıcak suda geçirmekti. Her zamanki gibi.

Astronomi sınıfına giderken, çoktan Adrastea'nın yüzü gözlerinin önüne gelmiş, ona danışma kararını vermişti. Belki de daha önceden gelmişti aklına ama bunu şimdi fark ediyordu. Sınıfa vardığında sabah odasına dolan güneş ışıkları gibi parlayan veela kadına baş ucuyla selam vermiş, gerginliğinin ilk safhasını daha oradan belli etmişti. Ders başlayana kadar Adrastea gözlerini üzerinde gezdirmiş ve ne olduğunu anlamlandırmaya çalışmıştı. "...kuyruklu yıldız kalıntıları, dünya yakınından geçerken bize akan yıldız yağmurları olarak görünürler." Ve tabii ki anlayamamıştı. Ama diğer bir yandan, çocuğa sormadan bunu yapmak istiyor muydu? Hâlâ emin değildi ve açıkçası böyle bir durumda, artık geri döndürecekleri hiçbir güç yokken ve bu yeni benliklerini kabullenmek zorundalarken, Adrasteia’ya güvenmek doğru karar olabilir miydi? Kız bir kere daha, ders boyunca sesini çıkarmadı ve düşüncelerini diğer yarısına kitledi, onun da aynı kararsızlığı yaşadığı gerçeğini değiştiremeyeceğini düşünerek, kahrolarak.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Iwan Rasow
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.



Mesaj Sayısı : 90
Kayıt tarihi : 06/01/13

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptyCuma Şub. 22, 2013 6:49 pm


Ortak Salon'dan içeriye girdiğinde burnuna yükselen rutubet kokusunu umursamadan etrafına bakındı Iwan. Son derece yorucu bir dersin etkisiyle parmak eklemlerinin zonlayarak çıkarttığı isyana tuz biber eken baş ağrısı yüzünden nezaket kurallarını hiç olmazsa şimdilik umursamayabileceğini düşüyordu. Salonda yer alan, küf yeşili bir pufun üzerinde bağdaş kurmuş halde oturan, üçüncü sınıflardan bir oğlanı omzundan parmağıyla iteleyerek kenara kayması yönünde sessiz bir ricada bulundu. Çocuk daha küçük olduğu için itiraz etmeden kalçasını kaydırdığında, pufta açılan alana yere yerleştirdi kendini. Hiç olmazsa birkaç dakikalığına bir yerde oturup nefeslenmek istiyordu, son günlerde devam ettirdiği hızlı tempo bu küçük molaları mecburi kılıyordu. Yanında oturduğu küçüğün okuduğu kitabın ne olduğuna şöyle bir göz attı ama uzun zaman önce atlatmış olduğu okuma güçlüğü problemi nedeniyle başlığı anlaması için neredeyse bir dakikanın geçmesi gerekti. Tarih kelimesi hala onun için dünyanın okunması en zor kelimesiydi ve anlaşılan ölene dek de bu özelliğini koruyacaktı. Alt dudağını belirgin bir şekilde öne çıkartıp büzüştürdü; insanların kusurlarla yaratıldığı bir dünyada yaşıyor olmasına rağmen onu aptal durumuna düşürebilecek bir kusurunun olması belki de adaletsizlikti. Yerinden kalkabilecek kadar dinlendiğinden emin olduğunda, yatak odalarının bulunduğu kısma doğru ilerledi. Birkaç dakika sonra Ortak Salon'dan ayrılırken, çantasının yanısıra açık gri ve kaliteli mukavvadan genişçe bir kare paketi de taşıyordu. Uzun zamandan sonra ilk kez canı muzurluk yapmak istemişti ve kimse onu bu isteğini söndürene dek durduramazdı.

Baykuşhane her zamanki kadar pislik içinde görünüyordu. Uçma yetisine sahip pek çok canlının bulunduğu bu mekandan hoşlanmamasına rağmen, iletişim kurmanın meşru tek yolunun buradan geçtiğini bildiği için haftada en az iki kez buraya gelmek durumunda kalıyordu. Kimsenin ne işler çevirdiğini bilmeye ihtiyacı olmamasına rağmen, Poznandaki annesini merakta bırakmamak için Rasow sülalesinde dönen dolaplara meraklıymış gibi davranıyordu. Baykuşların birer ikişer halde bulunduğu tünekliklerden birinin önünde durduğunda, gri tüylerinin arasına siyahlıkların da karıştığı baykuş boynunu hafifçe kaldırarak ona baktı. Iwan'ın beş yaşındayken daha yumurtasındayken bulduğu baykuş, bal rengi gözlerini ona dikmişti. Iwan ise onun pis bakışlarına aldırış etmeden paketi onun önüne bıraktı. Baykuş paketi bir arada tutan lacivert halat şeklinde kurdeleyi pençelerinin arasına alıp havalanırken, Iwan paketin baykuşa bir kaç gün önce gösterdiği kızıl saçlı kıza gideceğini biliyordu. Sırılsıklam görmüş olduğu birine ufak bir jest(!) yapma fırsatını kaçırmak, onun gibi iyi terbiye verilmiş bir gence yakışmazdı. Dudakları hafif bir tebessümle kıvrılırken, hediyenin sahibinin yüzünde oluşabilecek muhtemel ifadeyi hayal etmek onun için gece karanlığında paylaşılan bir öpücüğün yarattığı tutkudan çok da keyif vericiydi.

Elini çenesinin altına dayamış halde otururken, kafasını meşgul eden en son şey astronomi dersinin müfredatı adı altında verilen sekiz yaş düzeyindeki bilgilerdi. Gökyüzünde zorunlu bir şekilde asılı kalmış cisimciklere daha küçük yaşlarda duymaya başladığı ilgi, saydam kubbesinin altında bir kaç niteliksiz fısıltı dışında ölüm sessizliğine bürünmüş gibi duran sınıfta can sıkıntısından ölmek üzereymiş gibi hissetmesine neden oluyordu. Bir yığın kuru bilgiyi dikte etmekle meşgul olan dalgalı sarı saçları omuzlarından aşağıya dökülen kadının akademik anlamda hiçbir yeteneği olduğuna inanmıyordu Iwan. Hogwarts'ın bir zamanların en saygın okulu olduğu gerçeğinin yerini birtakım yeniyetme sayılabilecek eğitmenlerin işgali altındaki dersliklerdeki başarısızlıklar almış gibi duruyordu. Başını hemen önünde duran, el değmemiş parşömene çevirdiğinde, zaman akışını kendi açısından biraz daha hızlandırabileceğine kanaat getirdi. Ufak parçayı, öylesine açmış olduğu orta kalınlıktaki -bundan çok daha kalın olanları okuma bozukluğunu yenmek için kullanmıştı- kitabın üzerine yerleştirip, uzun parmaklarının arasına aldığı kül rengi tüy kalemi eline aldı. Kulağını rahatsız eden tiz sesin renklendirdiği kelimelerden çok daha mühim ve ivedi bir şey üzerinde kafa patlatabilirdi. Tüy kalemin ucunu kağıdın üzerine nazikçe dokundurarak, belleğinin içinde artık nefes alıp verecek derecede canlı hale gelmiş nesnenin ana hatlarını çizmeye başladı. Kıvrımlı metal parçacıkların birbirine teğet geçerek oluşturdukları sarmal iki kanatın tam ortasına yerleşmiş oval biçimli madalyon naif bir duruş sergiliyordu parşömenin üzerinde. Iwan onun ne olduğunu hala bilmiyordu, yakaladığı ipuçlarının onu çıkardığı çıkmaz sokaklar okyanustaki tek bir su damlasını bile temsil etmekten uzandı. Bir an için zihninin içinde büyük bir sis bulutu yaratan düşünceyle kalbinin sıkıştığını hissetti; Iwan hiçbir zaman amacına ulaşamayabilirdi. Bu obje hayatı boyunca sürecek bir saplantının milat taşı olabilirdi ve takıntılara sahip biri olmak onun için dayanılması imkansız bir işkence olurdu. Kendini bir şeylerin peşinde koşarak, onlar uğruna hayatlarını gözden çıkaran insanların her zaman bir parça aptal olduğunu düşünmüştü. Dünya üzerindeki en kutsal şey bile, insan hayatından daha önemli olamazdı. Zaman en kutsal şeydi çünkü zaman bir daha yerine koyulamıyordu. Sarmalların oluşturduğu kanatların içinde daha önce dikkatini çekmiş bir simgeyi yuvarlak içine alıp, bir ok çıkarttı. Simge aslında bir aile armasında yer alabilecek bir sembole benziyordu ancak sembol olsa dahi, bir kısmı çizilmişti. Simgenin yanına gerekli bulduğu açıklamayı yazdıktan sonra, Profesör Adrasteia'nın sesi düşüncelerinin arasından bir şekilde geçerek onu taciz etmeye başladığında, meşgul olduğu işi başka bir yerde sonlandırmanın daha akıl karı olduğuna karar verdi. "12. yüzyılın ortalarından itibaren bilimin, bunların yapılarını ve ne olduklarını çözmeye başlamasının ardından, halkın önyargıları ve korkuları kaybolmaya başlamıştır." Halkın peşin hükümlerinin kaybolması için üç yüzyılın daha devrilmesi gerektiğini iyimserlikten dolayı mı yoksa unuttuğu için mi söylemediğine karar veremediği kadının yüzüne donuk bir ifade ile baktıktan sonra, aklı şu anda başka bir derslikte olan kızıl saçlı bir kıza takıldı. Mahle. Yüzünü adeta bir lanetin kelimeleriymiş gibi saçlarının arkasında gizleyen kızın tutuk oturuşunu hayal etmek onun için hiç de zor olmamıştı ama biliyordu ki, Mahle yardıma ihtiyaç duymazdı.Kendi sırlarının ve ihtiraslarının arasındaki buz denizinde hapsolmuş genç kız hiçbir zaman yardıma ihtiyaç duymazdı. Sınıftaki öğrencilerin ayaklanmaya başlamasıyla başını tekrar önüne çevirdi. Hiç olmazsa çizimi sayesinde ders onun için daha az sıkıcı geçmişti. Parşömeni geri çekmeye gerek duymadan kitabını kapattı ve sihirle biraz daha sağlam hale getirdiği çantasının içine yerleştirdi. Saydam kubbeden görünen gökyüzüne son bir kez daha baktıktan sonra hızlı adımlarla sınıftan ayrıldı, yetişmesi gereken bir yer olmasa da.


En son Iwan Rasow tarafından Paz Şub. 24, 2013 10:05 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Camellia Michaelis
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Camellia Michaelis


Mesaj Sayısı : 276
Kayıt tarihi : 03/06/11
Yaş : 29

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptyPaz Şub. 24, 2013 2:20 am

Ani bir hızla ayağa kalkarak tüy kalemi ve kitabı çantasına tıkıştırdı büyük bir aceleyle. Derslikten dışarı adımını atar atmaz, kurtulmuşçasına derin bir nefes aldığında, gideceği istikamet çoktan belliydi. Hedefine ulaşan birinin zafer dolu sevinci ile yürürken, haftalar öncesinden belirlemiş olduğu zindana varmak için merdivenlerden aşağıya, nemin daha da sert hüküm sürdüğü yere indi. Adımları yaklaştıkça dudaklarında oluşan küçük gülümseme henüz solmamışken, sesleri duydu.

Kulaklarına dolan hırıltılı nefes alış verişler ve aynı anda tekmelenen birkaç çakıl taşı, olan bitenin pek hayırlıya işaret olamayacağını işaret eder nitelikteydi. Köşeyi döner dönmez gözlerinin önüne sereserpe uzanan sahne, bir an için hafif gülümsemesinin dudaklarında donup kalmasına neden oldu. Aynı anda kendisi de mıhlanmış gibi olduğu yerde kalakaldı ve hareket edemedi. Gözleri, yerde uzanan, kızıl bir cümbüşe hapsolmuş bedene bakmayı reddetmek istese de mavi gözlerini ayıramıyordu inatla. Yere uzanmış bedenin belirli bir noktasında, akan kanın merkezi olduğu belli olan yerden etrafa yayılan kırmızı sıvıdan hayatında bu kadar çok gördüğünü hatırlamıyordu kız. Çocuğun daha fazla dayanamayacağı öylesine aşikârdı ki, üzerindeki şoku atlatıp yanına koşması bunu anlaması ile aynı saniyede olmuştu. Kalbi göğüs kafesinden dışarıya fırlayacakmış gibi atarken, çocuk bir an için kısık gözlerle kendisine baktı.

“Geldin…” Çocuğun dudaklarında çıkan yıkık dökük kelime, ona hiçbir anlam ifade etmezken, yeterince hızlı bir şekilde yardım çağıramayacağı gerçeği zihninde yankılanıyordu. Ellerinde eriyen çocuğun her anlamda kendisine bağlı olduğunun farkında olamadan, bu derecede zarara yol açacak büyünün sadece tek biri olabileceğini düşündü. Karşıt büyü dudaklarının ucuna geldiğinde, doğru olduğunu sorgulamak için bir saniye bile beklemeden asasını çıkardı büyük bir hızla. Aynı anda asanın ucundan çıkan sabırsız ışıklar bedenini ele geçirirken çocuğun gözleri kapalı, nefesleri ağırdı. “Vulnera Sanentur!” İçinde yapamayacağına inanarak büyüyen korku, kalbini daha fazla esir almıştı artık. Büyünün sonuçlarını görmek istercesine çocuğun bedenine yavaşça dokundu, canını yakmaktan korkarak. Açılan etler yavaşça tekrar birbirine kaynarken, eline bulaşan kana baktı inanamaz gözlerle. Çocuğun nefes alış verişi yerine gelirken, çömeldiği yere kendisini bıraktı ve hemen yanına oturdu bitap bir biçimde. Kendi nefes alış-verişini yavaşlatmak amacıyla yavaş nefesler alırken çocuğun göz kapaklarının açılmasını bekledi korkuyla.
*
"Kuyruklu yıldızların diğer gök cisimlerinden farklı ve gizemli şekilleri,aniden ortaya çıkıp bir süre sonra yok olmaları,onların tarih boyunca insanlar tarafından Tanrıların habercileri olarak algılanmalarına yol açmıştır.Onların ölüm ve felaket habercileri olduklarına,kuraklık,sel,açlık gibi büyük doğal afetlerin ve salgın hastalıkların hatta her iki dünya savaşının da o sıralarda görülen kuyruklu yıldızlardan kaynaklandığına inanılmıştır. Bilim insanları Güneş sistemimizden çok uzakta ama yine Güneş çekimine bağlı olarak bir yörüngede dönen, her birinin kütlesi ve boyutu dünyamızdan çok az olan kirli kar topu şeklinde milyarlarca kuyruklu yıldız olduğuna inanıyorlar." Kız asla ve asla dikkatini toplayamıyordu. Aklı kulübede tek başına kalmış olan Jesus'daydı, mektubu verdiği günden beri bir şekilde araları soğumuş gibi hissediyordu Ksenia. Bir an için her şey için tek suçlu olarak kendisini görmüştü kız, düşünceleri ile başbaşa kaldığında. Ancak ani bir biçimde tüm olanlarla hiçbir alakası olmadığını fark etmesinin yarattığı şok, kendisinden şüphe etmesine neden oluyordu. Dersin bitmesini beklemeden hışımla ayağa fırladı ve bir özür mırıldandı kırık dökük. Derslikten çıktığı anda adımları merdivenleri buldu, Yasak Orman'a doğru.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dora
Gezgin
Gezgin
Dora


Mesaj Sayısı : 393
Kayıt tarihi : 04/05/11
Lakap : Dora.

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptySalı Şub. 26, 2013 10:48 pm

Her daim elinde bulunan çiçek, yine hali hazırda elindeyken, bir yandan onu koklayarak ilerliyor, bir yandan da Astronomi Kulesi’ne zamanında yetişmeye çalışıyordu Dora. Ama elinde tuttuğu çiçeğin kokusu ile çoktan hayallere dalmış olduğunu hissederek derse nasıl dikkatini vereceğini merak etti bir an için. Belki de yarı yolda, hâlâ zamanı varken çiçeği atmalı ve kendine gelmeliydi, bu onun için en iyi seçenekti. Ve bunu bilmesine rağmen, Dora, atalarından gelme saf özelliği olan çiçek sevgisinin baskın geldiğini hissetti ve çiçeğin ince sapını narin parmakları arasından bırakamadı. Bırakmak da istemiyordu, böyle oldukça iyi hissediyordu çünkü. Etrafın kirli kokusunu –her ne kadar her insan bunun farkına varamasa da- en etkili bir biçimde bastıran ve her daim neşeli kalmasını sağlayan tek şey sadece tek bir çiçekti, bu gerçeğin güzelliği karşısında iç geçirdi. Taşlara basarak ilerlerken, artık bu garipliklere alışmış öğrencilere gülümseyerek uçuyordu adeta. Üzerinde, mavinin en güzel tonunu taşıyan cübbesi, Ravenclaw armasının delici gözlü kuzgunu ile büyüleyici görünüyordu.

Her zaman, Ravenclaw’a seçildiği için memnun olmuş, dört sene boyunca şikâyet ettiği tek bir an bile olmamıştı, ki olmayacaktı da. Diğer binalar arasında kendisini mutlu hissedebileceği tek bina Ravenclaw’du, ne Slytherin gibi kurnaz, ne Hufflepuff gibi adaletli, ne de Gryffindor gibi fedakâr değildi Prim. Tam da Rowena’nın zekâsını taşıyordu o. Rowena’nın bilgeliği, ona her kararında yol gösteriyormuş gibiydi, onu adeta içinde hissedebiliyordu genç kız. Gurur duymasının nedenlerinden biri de buydu, bir Ravenclaw ruhuna sahip olduğunu düşünüyordu hep. Sonunda sınıfa girdiğinde, zamanında varmış olmasının farkına vararak rahatladı ve kendisine en yakın gördüğü sıraya adeta sekerek ilerledi. Ama oturmadan önce, hemen arkasında, Spencer'ı gördü, adeta bir Slytherin gözlerine sahip bir çocuktu ve heykelmişçesine hareketsiz oturuyordu tek başına. Yüzündeki acımasız ve sıkılgan ifade, dersi pek de merakla beklemediğini gösteriyordu Dora'ya. Profesörün gelmesine az kalmış olmalıydı, sınıf neredeyse dolmuş ve uğultu yavaş yavaş azalıyordu. Sonunda içeri giren sarışın kadına bakarak gülümsedi, Amethea, veelalığının da vermiş olduğu etki ile mükemmel gözüküyordu. Ne yaptığını bilmeden, çabucak bir adım daha fazladan atarak Spencer'ın yanına attı kendisini. Çocuğun şaşırmış gözlerle kendisini izlediğini gözünün ucuyla fark etmişti, ama ısrarla profesörü dinliyormuş gibi kafasını o tarafa çevirmiyordu. Ne diyeceğinden emin değildi çünkü, ama büyük ihtimalle kendisini yanında istemediğini söyleyecekti. Ama artık çok geç olduğunu bilmeliydi, profesör derse başlamışken kimse onu sırasından kaldıramazdı. Hem, bu buz ifadeli çocuğu çözmeye kararlıydı.

Amethea anlatmaya devam ediyordu, Dora da dinlememeye, ancak birkaç cümlede kulağına ilişen kelimelerin dikkatini çekişi ile tek kulağını kadına verdi. Resmen sıkıldığı için dersi dinliyordu kız. "Aslında büyüklüklerine bağlı olarak kuyruklu yıldızlar kuyruklarından sürekli madde kaybederler. Sonunda gök taşları haline gelen kuyruklu yıldız kalıntıları, dünya yakınından geçerken bize akan yıldız yağmurları olarak görünürler." Kız farkında olmadan eli parşömenine gitmiş, büyük bir kuyruklu yıldız çizmeye başlamıştı, profesörün teleskoptan yansıttığının aynısı. "Yıldız yağmurları... hmm." Düşüncenin güzelliğinden mi olsa gerek, dersin bitişini haber veren sesi duyduğunda şaşkın ifadeyle etrafa bakındı ve sınıfın dışında kendisini bekleyen Jimmy'yi gördü.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brianna Dratsheva
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Brianna Dratsheva


Mesaj Sayısı : 388
Kayıt tarihi : 02/02/12

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptyÇarş. Şub. 27, 2013 12:05 am

    Rüya gördüğünü biliyordu.
    Uyanması gerektiğini de.
    Ancak o gücü bulamadı ve kendisini zihnine teslim etti.


Dakikalar sonra her gününün başladığı ve son bulduğu barın önüne cisimlendiğinde, soğuğun bedenini ısırarak tüm bedenini ürperttiğini hissetti. Cübbesine biraz daha sıkı sarıldı, aynı anda da asasını yerine koydu. Her zamankinin aksine, bugün bir çalışan olarak değil, bir müşteri olarak giriyordu bara. Topuklularının ahşap zemine temasından doğan tıkırtı sesleri, birkaç kafanın kendisine doğru dönmesine neden olmuştu, ama onun aradığı beden tam karşısında, kendisine sırtı dönük bir biçimde barda oturan kişininkiydi. Yüzünü görmese de, saçları ve güçlü boynundan onu kolayca tanımıştı, aynı anda da garip bir şekilde kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atmaya başlamıştı. Şu ana kadar tüm bunlara alışmış olması gerekirdi, ama alışamıyordu işte. Onu her gördüğünde sanki ilk günkü gibi hissediyordu. Bu alışabileceğiniz bir şey değildi, unutabileceğiniz bir şey; hiç değildi. Ona doğru yürürken, bacaklarının kendi emirlerine itaat etmediğini hissetti, sanki görünmeyen bir güç tarafından çekiliyorlardı adama doğru.

Sonunda adamın gözleri ile kendisininkiler buluştuğunda, içinde bir şeylerin hareket ettiğini hissetti. Neredeyse titremeye başlayacaktı, her zamanki gibi vücudu, korumaya çabaladığı savunma mekanizması, adamın delici gözleri karşısında güneş altında kalan bembeyaz karlar gibi eriyip gidiyordu farkında olmadan. Kısık nefesler alıp veriyordu, yutkunmaya çalışsa da, boğazına bir yumru oturmuştu adeta. Vücudunun onun varlığından bu denli etkilenmesi, onu hâlâ şaşırtsa da, artık buna alışması gerektiğinin farkındaydı. Her ne kadar onun kendisini gerçek bir ilişki olarak görmediğini bilse de, onu görmeyi tamamen kesecek ne güce sahipti, ne de cesarete. Bir şekilde onu yanında tutmak zorundaydı kız, eğer bu tek gecelik ilişkilerle olacaksa, öyle olmasına izin verecekti, nefes almak istiyorsa, yaşamaya devam etmek istiyorsa bu böyle olmalıydı. Bu davranışın gururunu ne kadar ayaklar altına aldırdığının farkındaydı ve bir Brianna için en zor olanını yapıyordu. En zor kararı vermişti o an için, inceldiği yerden kopacaktı. Ve kararını değiştirmek kolay olmayacaktı, daha sonra onu unutması için tekrar zorlayacağını biliyordu kendisini. Ama birkaç hafta sonra, vücudunu yaşattığı unutulmaz etki geçtikten, biraz daha hafifledikten sonra olacaktı bu. Neler yaşayacağını adım adım biliyordu, hepsine hazırlıklıydı, adeta Rus ruleti oynarcasına kurşunun gelip kendisini bulmasını bekliyordu.
-
"Her seferinde aynı şey. Aklımı karıştırmayı bırak artık, Aubrey."
"Özür dilerim hayatım, elimden bir şey gelseydi seni seve seve kurtarırdım. Ancak düşününce..."
Çocuğun düşünceli yüzü haylaz görünüyordu, ardından ne geleceğini az çok anlamıştı kız. Elbette, her şeye rağmen yine beni neşelendiriyor.
"...o kadar da kötü değil. Her gece rüyalarına girmem yani."
"Kendini o kadar beğenmesene! Hem bunlar o kadar da güzel rüyalar değil... Her neyse, gitmem gerek!"
Çocuğun yanağına ıslak bir öpücük kondurdu ancak koşa koşa ilerlerken arkasından astronominin gereksizliği ile ilgili yakındığını duyabiliyordu. Ne olursa olsun, Amethea aralarında en rahat hissettiğiydi ve bu fırsatı kaçırmayacaktı.

Sınıfa geç kalmıştı, küçük bir özürle arkadaki boş puflardan birine doğru ilerledi. Ksenia'ya sessiz bir bakış fırlattı. "Ne anlatıyor?" Kız bir an için durakladı ve cevap verdi. "Kuyruklu yıldızlar." Başını hafifçe salladı ve kulağını verdi tekrar. "12. yüzyılın ortalarından itibaren bilimin, bunların yapılarını ve ne olduklarını çözmeye başlamasının ardından, halkın önyargıları ve korkuları kaybolmaya başlamıştır." Pufların rahatlığına direnerek uyuklamayı reddetmek istedi, zaten zihnine doluşuveren rüyalar buna izin vermezdi. Tüm dikkatini olabildiğince topladı ve odaklandı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Donna Ciccone
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Donna Ciccone


Mesaj Sayısı : 752
Kayıt tarihi : 27/10/12
Lakap : Vahşi.

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptyPerş. Şub. 28, 2013 8:48 pm

    Kıskanç.. Kim? Ben mi? Hadi ordan be canım. Kıskanmıyorum, kıskanmıyorum. Kıskanıyordu. Kendine telkinlerde bulunarak ikna ediyordu. Söylediği yalana kendini inandırmaya çalışıyordu, kendini kandırıyordu. Kıskanılcak bir şey yok neyi kıskanabilirim diye alaycı bir tebessümle ifadelere dökerken, aslında yapmaya çalıştığı şeyin o duygunun üzerini kapatmak olduğunun farkına vardı. Kıskanmıyorum. Gözleri önünde birbirine kur yapan çiftleri gördükçe deliye dönüyordu. Birbirine yaptıkları cıvık lafları değil tabi ki. Sevmek ve sevilmek.. Sevmeye değer birini bulmak ve birinin sevgisine layık olmak. İşte bunu kıskanıyordu. Hayır, kıskanmıyorum. Kısa bir nefes aldı, güldü. Göl kenarındaki masada tek başına otururken vücudunu saran sonbahar rüzgarıyla titredi. Serindi. Gözlerini çiftlerden ayırmıyordu o sırada cadı. Genç büyücü kızın dudağına masum bir öpücük kondururken, Donna, dudaklarına öpücük kondurulan kızmış gibi kıpkırmızı kesildi. Kıskançlığının doruklarını yaşarken kendince eleştirisel yorum yaptı cadı. Mart ayını bekleyemiyorsunuz zaten. Masanın üzerine yayılmış parşomen ve tüy kalemlerini çantasına koydu. Çantanın ipini sıkarak omzuna aldı ve derin nefesler eşliğinde adımlar aldı.

    İstikameti derslikti. Yürüdüğü süre boyunca kafasını rahatlatmaya çalışıyordu. Omzundan düşen çantasını tekrar alırken gözlerini ayak uçlarına indirerek yürümeye koyuldu. Bakmazsa görmezdi görmezse kıskanmazdı. Ayakları altında ezilen kuru yaprakların hışırtılarından rahatsız oluyormuşçasına ofladı ve daha fazla bu şekilde yürümeye dayanamayan bir tepkiyle ofladı. Kaldırdı kafasını cadı. Esen rüzgarla savrulan ağaç dallarına gözlerini değdirdiğinde kafasını isminin anıldığı tarafa doğru çevirdi. “Ahaha ne yazık değil mi, Donna?” alaycı bakışlar ve tavırlar. Ne ima ettiğini gayet iyi anlamıştı Donna. Karşısındaki sarışın yılan her zaman ki havalı tavırlarını takılan Rose du. Erkek arkadaşının kaslarını Donna’nın gözüne sokarcasına gösterip okşuyordu. Erkekse kas yığınından ibaretti. Kasıntı bir tip. “Erkek arkadaşım oldukça yakışıklı değil mi? Birbirmize çok yakışıyoruz herkes böyle söylüyor. Tanrı bizi birbirimiz için rahatmış. Erkek arkadaşın ne demek olduğunu biliyorsundur umarım. Biliyorsun değil mi? Ahahaha. “ Sivri kahkahalara bulandı yılan. Sakinliğini bozmadan cevap verdi kuzgun. “Kesinlikle, çok fazla ortak noktanızın olduğunu düşünüyorum. İki çürük bok beyinli birbirini bulmuş tamamlamış. Tanrıdan hiç ayrılmamız için dua edeceğim, başkalarının başını yakmamanızı umut ediyorum. Şimdi bok beyinli sevgilini alıp cehennemin dibine gidebilirsin, tatlım.” Bozuntuya uğrayan yılan kendince tavırlara bürünerek uzaklaşırken Donna sakinliğini koruyabildiğine sevindi. Kıskandığı kimseler elbette böyle değildi. Bir kez daha düşündü. İlişkiler hep bundan mı ibaretti? Yalnız olduğuna şükretti Rose ve sevgilisini gördüğünde. Tanrı’ya şükürler olsun ki onun karşısına kas yığını beyinsizler çıkmamıştı. Hoş onun karşısına şimdiye kadar kimse çıkmamıştı. Her ne kadar yalnızlığın daha iyi olduğunu düşünse de bir süre can acıtmaya başladığını da biliyordu cadı.

    Düşüncelere boğulmuş bir zihinle Astronomi kulesine geldiğinin farkına anca varabilmişti. Dersliğin kapısını hafifçe itip içeriye girdiğinde bir takım öğrencilerin başlamak üzere olan dersin ön hazırlığını yapmaya koyulduğu görmüştü. Gözlerini yere indirip sınıfta ilerlediğinde profesör masasının önünden geçerken gözünü genç Rouvas’tan sakınamadı. Utangaç Donna. Çocuğun kafasını çevirmesiyle gözlerini aniden indirdi ve profesöre neredeyse fısıltıyla “Merhaba profesör” diyerek transit geçti. Bulduğu boş sıraya oturdu. Rouvas’ın yanında biricik sevgilisi vardı. Diğer çiftler gibi görmüyordu cadı. Kıskandım. Kabullendi cadı. Çantasını omzundan indirip parşömenle tüy kalemini çıkardığında profesörün ne anlattığına odaklanmaya çalıştı. Kuyruklu yıldızlar.. Birkaç gün önce hakkında bir şeyler okumuş olduğu bir konuydu. Gezegenler ve yıldızlar ilgi çekiciydiler. Diğer derslere nazaran daha eğlenceliydi, Donna’nın düşüncesi buydu. Aslında büyüklüklerine bağlı olarak kuyruklu yıldızlar kuyruklarından sürekli madde kaybederler.Sonunda gök taşları haline gelen kuyruklu yıldız kalıntıları, dünya yakınından geçerken bize akan yıldız yağmurları olarak görünürler. Ne kadar hoş olabileceğini düşünürken böyle bir olaya da şahit olmayı dilerdi cadı.



En son Donna Ciccone tarafından Ptsi Mart 04, 2013 1:55 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emily Mara Fliegel
Ravenclaw V.Sınıf
Ravenclaw V.Sınıf
Emily Mara Fliegel


Mesaj Sayısı : 182
Kayıt tarihi : 08/05/12

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptyPaz Mart 03, 2013 6:42 pm

"Bir Fliegel olarak bunun benim prensiplerim arasında olduğunu bilmen gerekirdi, Edgard."

"Bu nasıl bir kendini beğenmişlik böyle! Şükürler olsun ki kendini beğenmiş tipleri seviyorum..."

"Hah, öyle mi dersin? Şansını fazla zorlama istersen."

Çocuk boğazdan çıkardığı bir kıkırdama ile muhabbeti yarıda kesip dudağına yumuşak bir öpücük kondurduğunda kız için de kavga sona ermişti, her ne kadar ciddi bir kavga niteliği taşımasa da. Günlerin bu kadar güzel ve değer geçmesi kızı mutlu ettiği kadar korkutuyordu da, her zaman mutluluğunun bölünmesini bekliyor gibiydi kendince. Buna bir son vermesi gerektiğini biliyordu, ancak eski alışkanlıklardan hemen kurtulmak imkansızdı, Edgard ile bunu yavaş yavaş öğrenecek ve kendisini ona bırakacaktı.

"Şimdi gidiyorum ve bir saat sonra beni tekrar buluyorsun."

"Olmuş bil."

Astronomi Kulesi, yatakhaneye yakındı ve kız dakikalar sonra nefes nefese olsa da oradaydı, sınıfa girer girmez sıralardan birine koğuşlanırken hala dudaklarında Edgard'dan kalan bir gülümseme vardı. Ayrılırlarken dudaklarına kondurduğu öpücük ile kızarmış yanaklarına çıkan kan yavaş yavaş etkisini yitirirken üzerine odaklanan gözleri görmemeye çalıştı ve hemen oturdu. Onu düşünmek her zaman zararına oluyordu çünkü düşüncelerin içinde kayboluyordu o zaman. Neden? Neden bunu ona yapıyordu? Kendisini böyle güzel hissettirip yüz üstü bırakmayacaktı, değil mi? Neden yaşıyorsun? Hiç sordun mu? Burada ve şu anda uğruna yaşanacak hiçbir şey yok. Yalnızca umut var. Şu anda neden yaşıyorsun? Neden her sabah kalkıyorsun? Neden tüm güne yeniden başlıyorsun? Ve sonra yeniden, yeniden? Bu tekrar neden? Sebep ne? Şu anda, neden yaşadığına dair bir sebep bulamıyorsun. Bir şey bulsan da geleceğe dair olacak… Bir şeyin olacağına dair bir umut; bir gün ‘bir şey’ olacak. O günün ne zaman geleceğini bilmiyorsun; ne olacağını bile bilmiyorsun… Ama bir gün ‘bir şey’ olacak ve bu yüzden yaşamaya devam ediyorsun, hayatını sürdürüyorsun. İnsan yalnızca umut içinde yaşar ve bu yaşam değildir; çünkü umut demek düş demektir. Burada ve şu anda yaşamadığın sürece canlı değilsin. Ölü bir ağırlıksın ve tüm umut ettiklerini yerine getirecek o yarın asla gelmeyecek. Ölüm geldiğinde, ancak o zaman artık yarın olmadığını, artık erteleyemeyeceğini fark edersin; o zaman hayal kırıklığı yaşarsın, aldatıldığını hissedersin… Ama kimse seni aldatmadı; bütün bu kargaşanın sahibi sensin. Ama yine de seni bırakmayacağım. İşte yine gülümsüyordu. "Kuyruklu yıldızların diğer gök cisimlerinden farklı ve gizemli şekilleri, aniden ortaya çıkıp bir süre sonra yok olmaları, onların tarih boyunca insanlar tarafından tanrıların habercileri olarak algılanmalarına yol açmıştır. Onların ölüm ve felaket habercileri olduklarına, kuraklık, sel, açlık gibi büyük doğal afetlerin ve salgın hastalıkların hatta her iki dünya savaşının da o sıralarda görülen kuyruklu yıldızlardan kaynaklandığına inanılmıştır." Dersin dinlediği tek bir parçası da bir işine yaramazken en sonunda başını sıraya koydu ve uyuklamaya başladı, daha sonra hatırladığı tek şey çalan zilin keskin sesiydi. Bir ders daha uyuyarak, öyle mi? Ancak tekrar onu bulacak olmanın heyecanıyla, uykusundan eser kalmamıştı artık.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jimena Aureliano
Wigtown Wanderer
Wigtown Wanderer
Jimena Aureliano


Mesaj Sayısı : 738
Kayıt tarihi : 21/12/12
Lakap : Ramona diyeni öpüyo

V, VI, VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V, VI, VII. Sınıflar I. Ders   V, VI, VII. Sınıflar I. Ders EmptyPaz Mart 03, 2013 6:57 pm

Kollarını kavuşturup, kasvetli binanın bahçeyle sınırının çizildiği avluda kimsenin uğramadığı güvenli bir yer, bir sığınak buldu kendine. Mermer banka oturup bacaklarını göğsüne çekti, duman karası bulutlar küçük meleklerini yeryüzüne, insanlara armağan ederken onları izlemek birçok insan gibi onun da hoşuna gidiyordu. Ama bu kez yağmurun yağdığını görmek onu adeta çıldırtıyordu, yıllardır boyu göğüs kafesini saran tüm pasın içine aktığını hissedebiliyordu, ciğerlerini söküp atacak kadar güçlü bir öksürüğün ardına gizlenmiş bir haykırmayla bacaklarını iyice kendine çekip dişlerini dizine geçirdi. Korkuyordu genç cadı, bu okulu bir tapınağa, her sonbaharda kalkıp gelmeyi ise arınma yolcuğuna çevirdiği için burasıyla işi bittiğinde hep istediği istediği ölüme, kendi elleriyle gideceğini adı gibi bildiği için korkuyordu. Her geçen gün, bu nefret ettiği okuldan, tapınaktan ayrılmasına daha az kalıyordu. Bir idam mahkumu gibi her gün için bir çentik atıyordu kaburgalarına, nefes almak gün geçtikçe daha zor bir işe dönüşürken kalkıp lanet olası derslere katlanmak, notlar tutmak, ders aralarında oradan buraya koşturmak, her sabah kalkıp ilk günler taparcasına sevdiği yemek salonuna gitmek bile işkenceyken... Yapamayacağının farkındaydı işte, sadece kendini kandırıp rüzgarın onu sürüklemesine karşı çıkıp yoruluyordu, sıska bacakları daha fazla tutamazdı onu. Oysa bıraksaydı kendini, kollarını açıp rüzgara teslim etse çelimsiz bedenini, mahvolmuş ciğerlerini, çürümüş ruhunu, ufaldıkça kaybolmuş kalbini. Bu kez saklanmadı, dürüstçe ortaya çıktı haykırış, bir öksürüğün ya da öğürmenin ardına gizlenmeden. Jimena hastayken haykırarak ağlardı ya da sarhoşken midesindeki her şeyi ayaklarının dibine bırakırken aynı zamanda söyleyemediklerini, düşünemediklerini çıkartırdı içinden. Aslında ölmek istemiyor ki, sadece iyi bir yaşam istiyor. Herkesin asla elde edemeyeceği şeyler olur, kimisi istediği kiloya, kimisi istediği cesarete kimisi istediği güce sahip olamazken, Jimena istediği hiçbir şeye sahip değildi. Bu açıkdan asla nankör olamıyordu, elinde avucundan değerini bilebileceği bir şey yoktu. Evindeyken ağlayamazdı Jimena, ağlamaya zamanı olmazdı her gün yapacak bir şeyler, bulaşacak olaylar bulurdu kendine. Dediği gibi işte, o trene binip gölü kayıklarla geçmek bir ayindi onun için, kendini bulma, rahatlama yolculuğu.
Gözleri akan yaşların ardından yanmaya başlayınca oturduğu yerden ayağa kalktı. Yanaklarına yapışmış saç tellerini çekip kulaklarının arkasına attı. Şimdi yürümeli ve yine bir baş ağrısından başka bir şey olmayan dersine gitmeliydi, zaman böyle geçiyordu ancak. Bakışlarını ayakkabılarının burnundan ayırmadan aylak aylak astronomi kulesinin yolunu tuttu. Kuleye vardığında kafasını yukarı kaldırıp cam kubbeyi uzun uzun inceledi, yine bulutları ve minik melekleri gördü. Hiçbir şey düşünmemeye çalışarak Donna'nın yanına oturdu, tek istediği her zamanki gibi bu dersin çabuk bitmesiydi. Yine Donna'nın yanına oturup profesörü selamladı.Diğer derslere oranla daha az nefret ediyordu Astronomiden, muggle hayatıyla ortak başlıkları öğreniyorlardı çünkü, gerçi bu derste anlatılanlar ilkokul çocuklarının okul kitaplarından yazan şeylerin azıcık daha bilimsel haliydi ona göre. Bu yüzden not tutmayıp kafasını sıraya koyup biraz kestirebilirdi zaten kendini inanılmaz tükenmiş hissediyordu. "Bu görüşe göre başlangıçta görkemli kuyrukları olmayan bu gök cisimlerinden bazıları sistem içindeki karşılıklı çekim güçleri nedeni ile Güneş'e doğru hareket etmeye başlıyorlar." Bu cümle uyumadan önce duyduğu son cümle bu oldu. Muhtemelen genç profesör onu dürtüp uyandırmaya çalışacaktı ama Jimena bunu hissetmeyip uyumaya devam edecekti ve binasından puan düşecekti ya da profesör onu fark etmeyecekti bile.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
V, VI, VII. Sınıflar I. Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: