Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik

Aşağa gitmek 
+10
Serpent Felis Leo
Eritheia Fae Hyxest
Alessia Ida Harhoff
Pierretta Qixinâ
Brendan Finnerty
Syrinx Aethra Rouvas
Jarina Boudlaire
Melodie Riley
Morgana Lousa Mystique
Horace Rufus Allison
14 posters
YazarMesaj
Horace Rufus Allison
Ölü
Horace Rufus Allison


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 18/06/10
Yaş : 31
Lakap : Ozyy

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPaz Ağus. 01, 2010 3:05 pm


IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik 5728lkklkls

- IV.Sınıfların dersi burada verilmektedir.


En son Horace Rufus Allison tarafından Çarş. Ağus. 11, 2010 4:35 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Horace Rufus Allison
Ölü
Horace Rufus Allison


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 18/06/10
Yaş : 31
Lakap : Ozyy

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPaz Ağus. 01, 2010 3:09 pm

Dersin İşleniş Tarihi: 11.08.2010 - Çarşamba
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Horace Rufus Allison
Ölü
Horace Rufus Allison


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 18/06/10
Yaş : 31
Lakap : Ozyy

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyÇarş. Ağus. 11, 2010 4:34 pm

Dersin Konusu: Panzehirler
Dersin Profesörü: Horace Rufus Allison
Ders Zamanı/Hava Durumu: Öğleden Sonra İlk Ders / Yağmurlu
Dersin İşlendiği Yer: Zindanlar
Dersin İşlenişi: Panzehir Ne Demektir?
Sınıfın Durumu:
Profesör Allison masasında öylece oturup sınıfı izliyor. Bu arada kazanlardan çıkan o sisli dumanlar zindanları sarıyor ve etrafı huzur verici bir ortama dönüştürüyor. Öğrenciler sınıfa tek tek giriyorlar, her biri boş bir masaya geçip önündeki küçük iksir şişelerine bakıyorlar, bu arada önünde duran iksir şişelerinin her biri aslında bir panzehir. Her küçük şişe de farklı renklerde iksir sıvıları var. Gökkuşağı gibi dizilmiş bu şişeler, öğrencilerin ilgisini çok çekiyor. Profesör, sınıfın toparlanması için öğrencilerine bir kaç dakika verip, iksir dolabının yanına yaklaşıyor ve eski, yıpranmış bir kitabın sayfalarını karıştırıyor. Öğrencilerde bu arada yerlerini alıyorlar. Aradan çok geçmeden profesör, elindeki kitabını tekrar dolabına koyuyor ve gülümseyen bir yüzle öğrencilerine bakıyor. Hepsinin yüzünde ayrı bir heyecan parıltısı var, profesör öğrencilerini daha fazla bekletmeyerek konuşmaya başlıyor.

Ders Başlıyor...

'' Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz çocuklar. Yeni bir yıl ve yeni bir dönem. Umarım sizlerle birlikte güzel bir yıl geçireceğiz. Öyle olacağına dair sizlerin önünde kendime söz veriyorum. Giriş konuşması yapmayacağım, beni zaten çoğunuz tanıyorsunuz. Horace Rufus Allison, eski usta iksir öğreticisi. Her neyse konumuza geçelim artık. Öncelikle müfredat gereği önceden öğrenilmiş olan konuları sizlere biraz tekrarlamam gerekiyordu fakat süremiz sınırlı olduğu için hemen yeni konulara başlamalıyım. Yoksa bu dönem sonuna kadar dersleri yetiştiremeyebilirim. Evet arkadaşlar, ilk konumuz Panzehirler. ''

Sınıfta hafif fısıldaşmalar var. Öğrenciler önlerinde duran iksir şişelerine bakıyorlar, arada yakından inceleyeni de oluyor. Profesör Allison, sınıfta sessizliğin oluşması için bir kaç dakika sınıfı izliyor. Sınıfın sessizleşmesiyle beraber profesör tekrardan konuşmaya başlıyor ve önünde duran panzehir dolu iksir şişesini havaya kaldırıyor.

'' Evet arkadaşlar. Şimdi panzehir nedir? Gelin onu bi öğrenelim. Panzehirler, herhangi bir iksirin, zehrin ya da lanetin etkisini ortadan kaldıran iksirlerdir. Yapımları oldukça zordur, dikkat ister ve zamanla olur. Her durumun kendine özel bir panzehiri bulunur. Fakat bezir diye çok kıdemli bir madde vardır ki her zehrin panzehiri niteliğindedir. Sadece zehirlerin, lanetlerin değil; buraya dikkat edin. Ayrıca bir zehrin yapımı ile panzehirinin yapımı benzer olmak zorunda değildir. Fakat adları genelde benzer olur. Mesele şişme solüsyonunun panzehiri şiş indirme solüsyonudur işte. Bilmeniz gerekenler bu kadar. En azından şimdilik. İleride bunları sizlere ayrıntılı olarak anlatacağım. "

Profesör konuşmasını bitirdikten sonra masasına doğru yürüyor ve önünde duran ' İksirin Kalbi ' adlı iksir kitabını eline alıyor. Yeni basılmış olan bu kitaptan içeriye eşsiz derecede mükemmel bir koku yayılıyor, her bir sayfa hışırtısında farklı bir koku etrafı sarıyor. İçeride muhteşem bir hava oluşuyor. Profesör, önünde duran kitabı bir kaç dakika daha karıştırdıktan sonra gülümseyen bir yüzle tekrardan öğrencilerine bakıyor ve konuşmaya başlıyor.

'' Şimdi hepinizin İksir Kalbi'nden sayfa on yediyi açıp okumanızı istiyorum. Benim dediklerimin özeti orada bulunmakta. Bir zehrin etkisinin neye göre değiştiğini belirtiyor yani yaşı ve kiloyu. Ders bitse dahi onu okumadan sınıftan çıkamazsınız, haberiniz olsun. Ki okumamışsınız gibi hissetmemi istemezsiniz herhalde. ''


Öğrenciler ölerinde duran kitaplarına göz gezdirirlerken profesör de masaların aralarında öylece geziniyor. Aradan çok geçmeden zil çalıyor ve herkes yerlerinde toparlanıp dışarıya çıkıyor. Profesör sınıfın boşalmasının hemen ardından hızlıca bir şekilde masasında toparlanıyor ve özel odasına yürümeye başlıyor...

Ayrıntı ve püf noktalar: Yazdığınız rp'lerin ders rp'sine uyumlu olmasına dikkat edeceğim, bu nedenle ne olmuş ne bitmiş haberiniz olsun. Derse girişinizle ilgili bilgi verildi. Düzenli ve güzel bir rp bekliyorum. Konunun ilgi çekiciliğinden, önünüzde duran rengarenk iksir şişelerinden, sınıfın genel durumundan ve ders işlenişinden rp'nizde bolca bahsedebilirsiniz. Bunlar size artı puan kazandırır.
Verilen Ödev: Ödev verilmedi.
Dersin Akışı: Derste her hangi bir olumsuz olay olmamıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Morgana Lousa Mystique
Gryffindor V.Sınıf
Gryffindor V.Sınıf
Morgana Lousa Mystique


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 25/08/10

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyÇarş. Ağus. 25, 2010 11:50 pm

Kendimle yediğim güzel bir yemeğin ardından ortak salona çıkıp aktar malzemelerimi aldım. Hareket eden hararetli merdiven trafiği benim için geçilmesi kolay bir engeldi. Dışarıda yağmurun oluşu öğrencileri içeri hapsetmiş öyle ki etrafta birçok öğrenci gözüme çarpıyordu. Tekrardan Büyük Salon’un kapısına geldim. Kendimi oradan dışarıya attım. Göl üzerindeki dar köprüden zindanlara doğru elimde kazan ve içindeki aktar malzemeleriyle sırtımdaki çanta biraz biraz beni yormaya başladığında iksir sınıfa çok olmadığını görerek rahat bir nefes aldım. Az sonra çok kasvetli bir yere gireceğimi biliyorum. Dışarıdaki ipeksi yağmurun etrafa saldığı o mis kokusu artık burnuma gelmemeye başladığında dar ve olabildiğine dönen merdivenlerden iniyordum. Etraf rutubet kokmaya başlamıştı. Burada kız oluşumdan mıdır yoksa ortamın psikolojik baskısından mıdır bilinmez biraz olsun sıkılıyorum. Merdivenlerden sonra gelen kapılardan kendi sınıfımın ders gördüğü dersliği bularak içeriye girdim. İçeri girdiğimde karşıma gelen ilk boş masaya yerleşmeye başladım. Ancak malzemelerimi kazanın içinde tuttum. Kazanımı, masamda ve başımı çevirip baktığımda tüm masalarda olduğunun farkına vardığım küçük renkli iksirlerle dolu şişelerin yanında yavaşça bıraktım. Etrafta gözüme garip gelen bir şey vardı. Sanırım aydınlıktan karanlığa geçtiğimden dolayı gözlerim biraz bulanık görüyordu. Ama sonradan farkına varmıştım bunun nedeninin sınıfta bulunan bazı kazanlardan çıkan dumanın ortamı hafif sisli kılması olduğuna. Benden sonra sınıfa giren bir iki kişiden sonra Profesör Allison ayağa kalkıp yavaşça dolabından aldığı bir kitabı karıştırmaya başladı. “Acaba ne anlatacağını mı unuttu?” diye kendime aşırı soğuk bir espri yaptıktan sonra profesör sanki beni duymuş gibi bu tarafa dönüp yaşlılığın verdiği o tatlı yüzle gülümsedi. O, sırtında bu zamana kadar taşıdığı günahlarından ve sevaplarından dolayı yorulmuşluk hissi çok tanık gelmişti. Büyük annem ve büyük babam aklıma geldi. Onlar olmasaydı ben ne yapardım. Anne babamın arkadaşlarına güvendikleri için düştükleri durum beni korkutuyordu. Bu yüzden belki hiç arkadaşım yoktu. Kimseyle sıkı bağlar kurmuyordum sadece merhaba sohbetinde kalmamın sebebi beklide buydu. Aklım ne kadar uzaklara ve derinlere dalsa da aslında nerde olduğumu hatırlamam uzun sürmedi. Profesör Allison uzunca bize baktıktan sonra gözlerinden okunan sabırsızlıkla konuşmaya başladı. Öğretmeyi çok seven birisi olduğu o kadar belliydi ki. Derslerde nedense bana üç kat daha gençleşiyor gibi geliyordu. Keşke profesörle özel bir tanışıklığımız olsaydı. Ama bu da yeterdi şimdilik. Profesör konuşmasına devam ederken kendini övmeyi de es geçmiyordu. Hakkıydı da doğrusu. Hogwarts’taki en deneyimli profesördü sandımca. Bence müdür olması gereken bir şahıstı. Müdürümüz çok geçti. Onu fazla tanımadığım için aslında ikisi arasında karşılaştırma yapmak mantıksızdı. Ama zihnimden geçen düşünceleri durduramıyordum. Kırmızı ışık hiç yanmıyordu. Düşünmek olmasaydı zaten nasıl insanım diyebilirdim ki?

Profesörün devam eden konuşmasında kulaklarıma gelenlerden anladıklarım kısaca dersimizin konusunun panzehirler olduğuydu. Panzehirler, herhangi bir iksirin, zehrin ya da lanetin etkisini ortadan kaldıran iksirlerdir. Yapımları oldukça zordur, dikkat ister ve zamanla olur. Her durumun kendine özel bir panzehiri bulunur.” Gibisinden bir panzehir tanımı yaptıktan sonra profesör yine o yaşlılığını ele veren yürüyüşüyle masasına gidip bir kitap aldı. Buradan görebildiğim kadarıyla sanırım ders kitabımızdı. Yoksa o kadar yeni ciltli bir kitabın çok eski deneyimlere sahip birinin elinde ne işi olacaktı ki?

'' Şimdi hepinizin İksir Kalbi'nden sayfa on yediyi açıp okumanızı istiyorum. Benim dediklerimin özeti orada bulunmakta. Bir zehrin etkisinin neye göre değiştiğini belirtiyor yani yaşı ve kiloyu. Ders bitse dahi onu okumadan sınıftan çıkamazsınız, haberiniz olsun. Ki okumamışsınız gibi hissetmemi istemezsiniz herhalde. '' diyen profesör sonra sınıfta gezinmeye başladı. Çantamdan çıkardığım İksir Kalbi isimli kitabımın 17. sayfasını iki kere açıp yutarcasına okumaya koyuldum. Kitabı açmamla burnuma gelen güzel kokular kafamda artık zindanların rutubet kokusuna mı alıştım sorunu yerleştirdi. Sonradan kitap geldiğini anladım. Sayfayı okuduktan sonra kitabın diğer saflarını açmaya başladım. Her sayfada daha güzel kokuları algılarken ders bitti. Herkes gibi bende masamdan kalkıp dışarı çıkma kuyruğuna girdim. Ancak bu derste bir şey daha öğrenmiştim. Bundan sonra aktar malzemelerimi ve kazanımı ta kuleden zindanlara indirmeden önce acaba bugünkü derste lazım olacak mı sorusunu kendime soracaktım.


Puanınız verildi. Bakınız Not Çizelgesi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melodie Riley
SFL
SFL
Melodie Riley


Mesaj Sayısı : 2640
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPerş. Ağus. 26, 2010 3:31 am

Hogwarts. Kaçış yuvası, sığınağı. Her ev tatilinin bir an önce bitmesini dileyip, gelmek istediği yer. Kendisine bir çıkış yolu olduğunu hatırlatıyordu her zaman. Daha çok bilgi edinme isteği, daha da güçlenmek. Zihninin ufuklarında dolaşıyordu bu amaçlar. Hiçbir zaman da vazgeçmeyecekti. Uçsuz bucaksız koridorları ve bilinmeyen geçitleriyle ihtişamlı Hogwarts, onu yolunda tutmaya devam ediyordu. Karanlığın içinden bir tutam parlak ışık sunuyordu Mel'in önüne. Ve artık dördüncü sınıf olmuştu. Yeni büyüler öğrenme fikri bile kalbinin heyecanla kıpırdamasına yetiyordu. Geçen tatile rağmen, okul hala aynıydı. Tek bir şey bile değişmemişti. Bu da ona o tanıdık hissi veriyordu. Kendisini de o koca ailenin fertlerinden biri olarak görüyordu. Zindandan aşağı doğru İksir dersliğine doğru merdivenlerden inerken bunları düşünüyordu Melodie. Dışardaki muhteşem yağmurlu havayı hiç bırakmak istememişti. Herkes yağmurdan kaçmaya çalışırken, o çimenlerin üstünde sırt üstü uzanmış ve küçük damlaların yüzüne düşmesine izin vermişti. İksir dersliğine doğru giderken indiği her basamakta, artan rutubet tüylerinin diken diken olmasına neden oluyordu. Yağmur yüzünden ıslanmış saçları gözlerinin önüne geliyor ve görüşünü zorlaştırıyordu. Yanından geçen öğrencilere aldırmadan parmaklarını yosunlu taş duvarda gezdirdi yavaşça. Ve birden aklına Profesör Allison geldi. Genelde derslere erken girerdi. Elinde tuttuğu kitap ve parşömen parçalarını sıkıca kavradı ve adımlarını hızlandırdı. İlk haftadan geç kalmak komik olurdu. Son anda tam üçüncü sınıfların dersliğine sapacakken, yolunu değiştirdi. Alışkanlık, diye düşündü gülümseyerek. Sonunda dersliğe varmıştı, kapı ardına kadar açıktı. Durduğu yerden profesörün masasının arkasında oturmuş olduğunu görebiliyordu. Yolda oyalanmamış olmayı diledi. Diğer öğrencilerle beraber sınıfa girmesiyle yoğun bir havanın suratına çarpması bir oldu. Bu tanıdık karışım rahatlamasını sağlayacaktı, biliyordu. Üç senedir her İksir dersinde bu tanıdık dumanlar eşlik ediyorlardı onlara. Duvar tarafından boş bir masaya doğru ilerledi ve kitaplarını bırakıp yavaşça oturdu. Profesör Allison, yılların verdiği bilgilerle kendinden emin bakan gözlerle sınıfı süzüyordu. Kafasını önüne çevirdiğinde masasının üzerinde, cam şişeler içindeki renkli sıvıları gördü. Nasıl olmuştu da daha önce farkedememişti bunları? Şimdi farkediyordu ki, sınıftaki diğer öğrenciler de bu küçük cam şişeleri inceliyorlardı. Kollarını masasına dayayarak onlara doğru eğildi ve yakından baktı. Pastel renkli bu iksirlerin neler olabileceğini düşündü. Evinde geçirdiği uzun tatilde, zamanın geçmesini sağlamak için her kitabı yutmuştu adeta. Ama bu renkli sıvılar için aklına bir şey gelmiyordu. Zaman ilerlerken, o da bir yandan düşünmeye devam etti. Ama bulamayacağını anlayınca derin bir iç çekerek arkasına yaslandı ve profesörü beklemeye başladı.

Soğuk zindanda otururken, yağan yağmurun sesini duyabiliyordu. Özlemle içini çekti ve dışarı çıkma isteğini bastırdı. Profesör Allison çok geçmeden sınıfın önüne geçti ve içten bir gülümsemeyle ağzından kelimelerin çıkmasına izin verdi. Melodie onu dinlerken rahatladığını hissetti. Sözlerindeki huzur, insanın derinden hissettiği tipten bir şeydi. Hani insan bir anlığına tüm dertleri unuturdu ya, onun gibi bir şey. '' Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz çocuklar. Yeni bir yıl ve yeni bir dönem. Umarım sizlerle birlikte güzel bir yıl geçireceğiz. Öyle olacağına dair sizlerin önünde kendime söz veriyorum. Giriş konuşması yapmayacağım, beni zaten çoğunuz tanıyorsunuz. Horace Rufus Allison, eski usta iksir öğreticisi. Her neyse konumuza geçelim artık. Öncelikle müfredat gereği önceden öğrenilmiş olan konuları sizlere biraz tekrarlamam gerekiyordu fakat süremiz sınırlı olduğu için hemen yeni konulara başlamalıyım. Yoksa bu dönem sonuna kadar dersleri yetiştiremeyebilirim. Evet arkadaşlar, ilk konumuz Panzehirler. '' Şok içinde önünde duran sıvı dolu minik şişelere baktı. Bunu nasıl akıl edememişti?! Kendinden utanması gerekiyordu. Sınıf da konunun adını duyunca bir uğultu olmuştu. Herkes cevabı değerlendiriyordu kendince. Morali bozuk bir şekilde profesöre döndü ve dinlemeye devam etti. Bir yandan dinlerken yağmurun daha da şiddetlendiğini fark etti. Sınıfın sesi kesilince, profesör devam etti. '' Evet arkadaşlar. Şimdi panzehir nedir? Gelin onu bi öğrenelim. Panzehirler, herhangi bir iksirin, zehrin ya da lanetin etkisini ortadan kaldıran iksirlerdir. Yapımları oldukça zordur, dikkat ister ve zamanla olur. Her durumun kendine özel bir panzehiri bulunur. Fakat bezir diye çok kıdemli bir madde vardır ki her zehrin panzehiri niteliğindedir. Sadece zehirlerin, lanetlerin değil; buraya dikkat edin. Ayrıca bir zehrin yapımı ile panzehirinin yapımı benzer olmak zorunda değildir. Fakat adları genelde benzer olur. Mesele şişme solüsyonunun panzehiri şiş indirme solüsyonudur işte. Bilmeniz gerekenler bu kadar. En azından şimdilik. İleride bunları sizlere ayrıntılı olarak anlatacağım. " Bezir ile ilgili parşömenine küçük bir not düştükten sonra önündeki şişelere baktı. Acaba ne panzehiriydi bunlar? Siyah olanı eline aldı ve yavaşça salladı. Bir yandan profesör konuşmasına devam ediyordu. İksir dersinde işledikleri kitabı eline almış sayfalarını karıştırıyordu. '' Şimdi hepinizin İksir Kalbi'nden sayfa on yediyi açıp okumanızı istiyorum. Benim dediklerimin özeti orada bulunmakta. Bir zehrin etkisinin neye göre değiştiğini belirtiyor yani yaşı ve kiloyu. Ders bitse dahi onu okumadan sınıftan çıkamazsınız, haberiniz olsun. Ki okumamışsınız gibi hissetmemi istemezsiniz herhalde. '' Sınıf sayfaları karıştırırken, yeni basılmış sayfaların büyüleyici kokusu zindandaki diğer sisle karıştı ve ortaya garip ama güzel bir koku çıkardı. Eğer okuyormuş numarası yapsa, anlayacağından emindi. Kafasını önüne eğdi ve yavaşça satırları okumaya başladı.


Zilin çalan keskin sesi birden yerinde sıçramasına sebep olmuştu. Profesör sıraların arasında dolaşmayı bırakarak eşyalarını topladı ve sınıftan ayrıldı. Melodie de eşyalarını toplayıp heyecanlı bir şekilde merdivenlere doğru gitti. Yağmur hala yağıyordu ve ıslanmak için hala zamanı vardı...

Puanınız verildi. Bakınız Not Çizelgesi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jarina Boudlaire
Gryffindor IV.Sınıf
Gryffindor IV.Sınıf
Jarina Boudlaire


Mesaj Sayısı : 242
Kayıt tarihi : 17/08/10

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPaz Ağus. 29, 2010 6:50 am

"Bay Allison'un dersine geç kalmak isteyenler? Şahsen ben geç kalmak istemiyorum. Çok merak ediyorum profesörü"

Gülerek çantamı elime alıyorum ve ayağa kalkıyorum. Okulda yeni olmaktan zaman zaman nefret ediyorum. Tanımadığım profesörler, gıcık bir durum. Dün tanıştığım Ravenclaw, Gryffindor ve Hufflepuff öğrenci topluluğu ise kahkahalar atarak çantalarını sırtlayıp ayağa kalkıyorlar. İksir dersinin başlamasına on dakika var ve önceden gidip ön sıralarden bir yer kapmak istiyorum. Göl kenarından bir grup öğrenci olarak ayrılmak gerçekten hoş bir duygu, yalnız olmadığımı vurgulaması ayrı güzel. Yanlarından geçtiğimiz Slytherin öğrencilerinin bizlere tip tip bakmaları beni sinir etmekle meşgul. Neden insanı yiyecekmiş gibi bakıyorlar ki? Ruhumda esen hafif sinir rüzgarıyla derin bir iç çekiyorum ve sol tarafıma dönüyorum. Çapkın Matt'ın iş başında olduğunu görünce başındaki beresini yüzüne doğru indirince kahkahalarla koşmaya başlıyorum, o da arkamdan beni kovalıyor. Arkamızda bıraktığımız öğrenciler ise bize gülüyorlar. Dört yaşlarındaki çocuklar gibi eğlenmeyi seviyorum. Koşarken çarptığım öğrencilerin bazılarının küfürleri kulaklarımda çınlıyor ki aldırış etmiyorum. Mugglelerin söylediği gibi kötü söz sahibine aittir değil mi? Büyük bir hızla rotamı zindanlara çekerken Matt'ın hala beni kovaladığını hissetmek gerçekten komik. Ama birazdan duracağına eminim çünkü az önce bana İksir Profesöründen korktuğunu söylemişti ki tamda düşündüğüm gibi oluyor. Matt az önceki serseri halinden sıyrılıp ciddi öğrenci pozisyonuna geçiyor ve bende kendimi tutamıyorum. Büyük bir korkuyla sonra görüşeceğimizi söyleyip kaçan Matt'ın arkasından büyük bir kahkaha patlatmamak için ağzımı tutuyorum. Acaba profesör sınıfta mı? Sussam iyi olacak. İlk izlenim yüzünden gülmeme ara verirken sınıfa giriyorum ve profesörün sınıfta olduğunu görüyorum. Derin bir nefes alıp ön sıralardan birine geçiyorum. Bu arada şimdilik sınıfta üç kişiyiz, bir Gryffindorlu ve bir Ravenclawlı öğrenci var. Çantamı masaya bırakırken onların yüzlerini inceliyorum. Ravenclaw öğrencisinin şeker tipi beni gülümsetirken yağmurun sesiyle kendime geliyorum. Bu ses kadar rahatlatıcı bir ses yok yeryüzünde. Sınıf doluyor. "Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz çocuklar. Yeni bir yıl ve yeni bir dönem. Umarım sizlerle birlikte güzel bir yıl geçireceğiz. Öyle olacağına dair sizlerin önünde kendime söz veriyorum. Giriş konuşması yapmayacağım, beni zaten çoğunuz tanıyorsunuz. Horace Rufus Allison, eski usta iksir öğreticisi. Her neyse konumuza geçelim artık. Öncelikle müfredat gereği önceden öğrenilmiş olan konuları sizlere biraz tekrarlamam gerekiyordu fakat süremiz sınırlı olduğu için hemen yeni konulara başlamalıyım. Yoksa bu dönem sonuna kadar dersleri yetiştiremeyebilirim. Evet arkadaşlar, ilk konumuz Panzehirler." Eski usta iksir öğreticisi mi? Babamın bundan bahsettiğini hatırlıyorum ve bu kendi kendini övme işlevlerinden nefret ediyorum. Konumuz ney demişti?.. Hah, panzehirler. E, ne olmuş panzehirlere? Bugün alaycı tarafımdan kalktığım kesinkes, tamam. Dersin ciddiyetini anlamak için sınıfı gözlemliyorum. Rengarenk iksir şişeleri ve dumanlar... Sınıfta oluşan fısıltılar son bulunca profesör önünde bulunan iksir şişesini kaldırıyor. "Evet arkadaşlar. Şimdi panzehir nedir? Gelin onu bi öğrenelim. Panzehirler, herhangi bir iksirin, zehrin ya da lanetin etkisini ortadan kaldıran iksirlerdir. Yapımları oldukça zordur, dikkat ister ve zamanla olur. Her durumun kendine özel bir panzehiri bulunur. Fakat bezir diye çok kıdemli bir madde vardır ki her zehrin panzehiri niteliğindedir. Sadece zehirlerin, lanetlerin değil; buraya dikkat edin. Ayrıca bir zehrin yapımı ile panzehirinin yapımı benzer olmak zorunda değildir. Fakat adları genelde benzer olur. Mesele şişme solüsyonunun panzehiri şiş indirme solüsyonudur işte. Bilmeniz gerekenler bu kadar. En azından şimdilik. İleride bunları sizlere ayrıntılı olarak anlatacağım." Saçma isimler, büyü dünyası harika bir şey ama saçma sapık isimler beni sinir ediyor diyebilirim. Bu profesörü de sevdim diyebilirim hani, şeker bir görünüşü var. Arkadaşımın dedesine benzemesi ayrı bir olay zaten. Bir kaç saniye sonra profesör eline bir kitap alıyor ve kitabı açıyor. Açmasıyla içerinin o iğrenç sayfa kokusu yayılıor. Tiksindiğimi belirtme amacıyla yüzümü buruştururken profesörün sesiyle yüzümü eski haline geri gönderiyorum. "Şimdi hepinizin İksir Kalbi'nden sayfa on yediyi açıp okumanızı istiyorum. Benim dediklerimin özeti orada bulunmakta. Bir zehrin etkisinin neye göre değiştiğini belirtiyor yani yaşı ve kiloyu. Ders bitse dahi onu okumadan sınıftan çıkamazsınız, haberiniz olsun. Ki okumamışsınız gibi hissetmemi istemezsiniz herhalde" Profesörün emriyle beraber on yedinci sayfayı açıyorum ve okumaya başlıyorum. Etkileyici bilgilerin bulunması beni sayfanın içine gömüyor. Ama yine de saçma isimlerle dalga geçmeden duramıyorum. Şiş indirme solüsyonu ha? Gerçekten komik bu, tabii bana göre. Öğrenciler on yedinci sayfayı okurken profesör sıra aralarında geziniyor, oldum olası bunu yapmak istemişimdir. Sıra aralarında gezinmek insana ayrı bir hava katıyor ki zilin sesiyle başımı kitaptan kaldırıyorum ve eşyalarımı toparlıyorum. Ardından sınıfa şöyle bir göz atıp göl kenarına Matt'ı bulmak için yol alıyorum.

Puanınız verildi. Bakınız Not Çizelgesi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptySalı Ağus. 31, 2010 9:15 am


    Kahrolası bir sabah diye uyanmama rağmen sanırım işler hala yolundaydı. Yağmur yağması kimilerinin aksine bana büyük bir huzur verirdi. Çünkü yağmur damlalarının çınlayan sesi benim dikkatimi dağıtmaya yeter ve beni bağımlılıklarımdan uzaklaştırırdı. Bağımlılıkların insanı aciz kılması düşüncesini atlatamamışken yağmuru iyiye işaret diye algılardım. Derin bir soluk alıp hala Büyük Salon’un camlarından izlediğim yağmura ara vererek bakışlarımı diğer masadaki Arcéne’ye çevirdim. Bu geceki buluşmaya gelememesi kötü olmuştu. Benden bir şey saklıyor olabilir miydi? Bakışlarım yanındaki yakışıklı çocuk Xavier’a dönerken lanet okuyordum. Kahrolası rüyalar yüzünden artık gerçek ve hayal arasında sıkışıp kalmıştım; etrafımdaki çoğu kişi benden bir şeyler saklıyordu. Neyse ki düşünceleri için zihinbend olmama gerek yoktu. Herkesin yüzünden bana dair olan duyguları okuyabiliyordum. Masamdaki Hell ikizlerinde gözlerim dolanırken birden kalktım. Nedeni öğle yemeğini yemek mi yoksa düşüncelerim mi bilinmez; midem kalkmıştı. Sanırım sahte yüzler ve görüntüler beni benlikten alabilirdi. Serpent’in omzuna dokunup tek bir kelime etmeden uzaklaştım. Arkamdan bana yetişen adımların sesini işitmek diğerlerinin hareketlerini önemsemediğimi fark ettirdi. Serpent’in varlılığı yeterli değil miydi? Omzuma değen elle birlikte ona gülümsedim. Aklıma giren fikirler silsilesi yerine kendimi sevmediğim derse adapte etmeliydim. Zindanlara yönelirken yaşlı Rufus’un neler hazırladığını merak etmeye kendimi zorladım. Zindanların loşluğu beni kendine ne kadar çekiyorsa; iksir dersi, kokular ve Rufus üçlemesi beni itiyordu. Dersliğe girdiğimde tavanı saran grimsi duman ilk dikkatimi çeken şey oldu ve yavaşça duvara iyice yanaşmış sıraya yönelirken Profesör Allison’un sağ elinde bulunan kitabın sayfasını yavaşça açışını seyrettim. Gözlerinin hareketini bile görebildiğim mesafe bana yakına oturduğum hissini uyandırırken derin bir nefes alıp bakışlarım yanımdaki Serpent’e kayıyordu. Gözlerinin güldüğünün görürken yüzündeki ciddiyete günün bilmem kaçıncı lanetini savuruyordum. Bugünlerde şevkat arsızı olmuş olabilir miydim? Acilen babama mektup atma fikri kolgezdi. Dersten sonra yapılacak bir iş daha çıkmıştı. Yapılacak işler biriktikçe artan dudak kemirmelerime başlarken profesörün elindeki kitabı çoktan kaldırdığını fark ettim. Birden gülümseyen yüzünde konuşma için hareketlenme olunca bakışlarımı indirdim. İşte başlıyorduk. Elime sıranın köşesine kondurduğum tüy kalemi geçirip, sarımsı parşömenin üzerini karalamaya başladım. Profesörü duydukça dediklerini iğreti bir biçimde tekrarlamak neyin nesiydi? Evet, güzel bir yıl, umarım çabuk geçer. Gözlerimi devirerek övgüsünü seslendirmeye de karar verdim. “ Eski Usta İksir Öğreticisi. Aman ne iyi!” Sesimde bariz bir kabalık vardı. Ardından ufak bir dil çıkarması ile birkaç sıra ötede oturan Lómadri’ye gülümsedim. Eskilerden bahsetmemesi ilk kez yüzümü aydınlattı. Ne zaman yetiştirdin ki seni yaşlı bunak! Oflayarak çıkardığım ses eminim profesöre ulaşmıştı ama o beni ne zaman takmıştı ki… Sanırım her zaman baş belası bir görücü olarak karşılıyordu beni. Elimdeki tüy kalemi yavaşça yerine bırakıp Serpent’in yanındaki Fia’ya söyleniyorum. “ İksirlerden nefret ederken, panzehirlerle uğraşmak ölüm olsa gerek.” İçimdende iksir aleminde en önemlisinin panzehir olduğunu kabullendiğim ses hayırmakla beni çileden çıkarmaya yetiyordu. Elimde değildi, ben etkisini hızlı gösteren büyülerden hoşlanıyordum. Dudaklarımın arasından çıkacak kelimelerle oluşanlar en sevdiklerimdi. O zaman kendimi güçlü hissediyordum. En iyi şekilde yaptığım hiçbir iksir bana bu hazzı vermiyordu. İksirler yenilir yutulur, sürülürdü. Hiçbirini birbirinden ayırt edemiyordum. Tüm bunların içinde sevdiğim tek şey görüntüleriydi. Gözlerim önümdeki ufacık şişeye kayarken masamda panzehir örneği bulunduğunu yeni fark ediyordum. Yavaşça elimi uzatım gözlerimin önüne kadar kaldırdım. Elimde çalkalarken bir gram bile sağa sola hareket etmeyen panzehir o kadar yoğundu ki içinde donmuş olabileceğini düşündüm. Simsiyah sıvının hareket etmemesinin nedeni üzerindeki mor duman olabilir miydi? Siyahlıktan ayrılmış üzerinde duran mor duman oldukça ilginçti. İksirlerden nefret ederken ilgimden utanarak hızla şişeyi aldığım yere koydum. Aman bana ne! Neyin panzehiri ise öyle kalsın. Kolumu dirseklerimden kıvırarak masaya yerleştirdim ve ellerimi çeneme dayayarak bakışlarımı tepede duran pencerelere çevirdim. Hala yağmur yağıyordu. Camlara vuran sesini birkez daha işittim. Profesör konuşmasına devam ederken bir süre onun sesini de işittim. Bezirler, isimler, yapılışları gelip geçerken ilk önceliğim yağmurun sesiydi. Bezirlerin üzerinde fazla durmuş olan Profesör Allison’a kısa bir an baktım. Annemin bu isimden bahsettiğini birkaç kere duymuş olmalıydım. Oldukça tanıdık geldi ama zihnimde çağrışım yapacak başka şeyler bulamayınca pes ettim. Elime tüy kalemi birkez daha alıp, saçma sapan karalamaların üzerine sayfanın köşesine doğru Bezir yazdım. Profesörün anlatmasındansa kendimin okumasını yeğlerim diye böbürlenerek kalemi elimden bıraktığımda Rufus’un adımlarını işittim. Ah ayakların dikilmekten ağrımış olmalı koca oğlan! Dudağımı büküp onun eline kitabı almasını seyrettim. Yorulmamıştı. Kitabın safalarını çevirdikçe gelen farklı kokular benim midemi bulandırırken; kiminin kokuyu içine çekmek için değişik girişimleri vardı. Dudaklarım yana kaymış, gözlerimin feri sönmüş ve sağ elimle burnumu tutarken diğerlerinin kokular hakkında fısıldaşmalarını kınamayı da ihmal etmedim. Neydi bu kadar onları büyüleyen? Rufus’un kitapları isteyeceğini bilerek yere koyduğum heybeme uzanmaya yeltendiğim sırada ağzını açmıştı. “ Şimdi hepinizin İksir Kalbi'nden sayfa on yediyi açıp okumanızı istiyorum.” Elimi heybenin içinden dediği kitabı bulmak için bayağı dolandırdım. Bu kadar büyük çantaya ihtiyacım olmadığını söylemiştim işte, Sevgili abla! Hıh, buldum! Bulduğum sırada çoğunun kitapları önündeydi, Serpent’in bile. “ Ne kadar heveslisin!” Tek kaşımı anlamlı bir biçimde kaldırıp Serpent’e sataştım. Platin saçlarını ufak bir sallayışla geriye atarken “ Sadece formalite.” diyerek güldü. Rufus’un dediği sayfayı açarken aynı kokuların benim sayfalarım arasından darılmaması için dua ettim. Neyse ki dağılmadı ve ilk paragrafı okumaya koyuldum. Arada yanımdan geçen Rufus’ en sempatik Rouvas hallerimle gülümsedim. Bu tavrı ablamdan öğrenmiştim. Rufus’u gördüğünde takındığı tavrın kopyasını yapmak bana göre en kolay işti. İkinci paragrafa geçtiğim an çalan zille hızla kitabı kapadım. Sonra okurdum, savurduğu tehditten korkacak yaşı geçtiğimizi fark etmemiş olması ne iyiydi. İksir’in Bilmem Nesi kitabını heybeye atıp yerimden kalktım. Serpent’in yanağına hokkalı bir öpücük kondurup gözlerine saf bir sevgiyle baktım. “ Ortak Salon’da görüşürüz, ufak bir işim var.” Benden beklenmeyen sevgi gösterisi üzerine şaşkınlıkla bakan Serpent’i geride bırakıp hızla zindanlardan ayrıldım. Yapmam gerekenler ilk sıradaydı.


Puanınız verildi. Bakınız Not Çizelgesi.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brendan Finnerty
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Brendan Finnerty


Mesaj Sayısı : 380
Kayıt tarihi : 06/09/10

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 1:49 pm

‘’Topla topla topla! ‘’ Gömleğinin yarısı içeride yarısı dışarıda , odanın içerisinde sağ ayağının üzerinde zıplayarak geziyordu. Saçları darmadağın, gözlerinin önünde hala yüzünü yıkamazsa geçmeyecek kalıntılar vardı. Ellerini tırnaklarının kenarlarının acıması pahasına pantolonunun içerisine soktu. İç çamaşırına sıkıştırdığı tişörtünü fark ettiğinde gülmeye başladı. Kendini yatağa attı ve pantolonu dizlerindeyken bacaklarını kaldırıp havada debelenir gibi sallamaya başladı. Bir yandan kahkahalar arasında bağırıyordu. ‘’ Lanet olası Hogwarts! Her sabah geç kalkıyorum! Her gece uyumakta zorlanıyorum. Hepimizi fareler gibi odalara tıkıyorsunuz çünkü! ‘’ Yanında hazırlanmakta olan Matthias’a baktı. Çocuğun haline bakıp daha da gülmeye başladı. Anında olduğu yerden zıplayıp pantolonunu çekti ve fermuarını kapattı. Birden bire iki büklüm oldu. Parmakları hala düğmesinin bitişiğinde, fermuarın sonundaydı. ‘’ Merlin’in balgamı! Lanet olsun! ‘’ Son kelimenin son cümlesi küfüre dönüşecekken Matthias’ın dehşet dolu bakışını görür gibi oldu. Elini fermuardan çekerken ekledi. ‘’ Merak etme dostum, bu sefer parmağım sıkıştı.’’ Olduğu yerde bir kafa topuna karşılık verir gibi zıpladı ve uzun boyu ranzanın üst demirine değmekten son anda kurtuldu. Dudakları arasından ucuz atlattığına dair çıkan ıslık inceydi. Gömleğini toplaması için bağırdığı arkadaşını arkada bırakarak ders için gerekli eşyaları sağdan soldan toplamaya başladı. Arada bir işiyle ilgisi olmayanları arkasına doğru fırlatıyordu. ‘’ Bugün öğleye kadar dersim olmaması benim suçum değil! ‘’ Bağırarak konuşmak dışında işe yarar bir şeyle uğraşmadığına karar verdiğinde sakinleşti. Derin bir nefes aldı. Elinde ders için gerekli topladığı her eşyayı yatağa bırakıp guruldayan karnına aldırmamaya gayret etti. ‘’ Yemeğe yetişebilirsek Pieretta’nın yanına oturacağım. Dünya kadar şey kaçırdım belki notları ondan toparlarım.’’

Yanında gelip gelmediğine bakmadan yıldırım gibi çıktı odadan. Kapılar arkasında titrerken kendisiyle birlikte gelen ayak sesleri duyar gibiydi. Bir süre sonra erkekler tuvaletine girip sarı saçların arasından geçirdiği ellerini ıslattı. Yüzündeki uyku sersemliğini aldıktan sonra saçlarını biraz düzeltti ve ardından kapıdan çıkıp yeniden dersliğe yöneldi. Kapıdan girerken hala üzerini toparlamaya çalışıyordu. Profesörün sakin sakin oturduğu dersliğe adımını atar atmaz ciddi bir havaya büründü. Hogwarts yıllardır süregelen düzeniyle kaliteli bir büyücü okulu olarak ustaları çalıştırıyordu. Karşısındaki koca iksir ustasının önünde darmadağın olmak istemediğinden biraz daha üzerini düzeltip, profesörün aldırıp aldırmadığına dikkat etmeden otomatik olarak başıyla selam verdi ve hemen binası için ayrılmış yere doğru ilerledi. Dışarıdaki puslu hava dersliğe sinmiş ve huzur bulutu çökmüş gibi yumuşak bir hava dolduruyordu atmosferi. İksirler kazanlarda kaynamaya devam ederken çıkardıkları duman sayesinde bir bir herkesin etrafı yumuşacık dokularla sarılmış gibiydi. Geçtiği sıradaki iksir şişlerine bakarken kaşları kalktı. Dudaklarının kenarı hafifçe kıvrılırken içlerinden birini eline aldı. İçerisinde tortulaşmış iksirle aynı renkteki kalıntıları gördü. Her biri diğeri kadar ilginç görünüyordu. Yemeğe yetişememiş olduğundan iştah açıcı bile diyebilirdi. Bu yüzden aldığı şişeyi yavaşça yerine bıraktı. Bu sırada içerideki loşluk ve duman yüzünden henüz fark edebildiği binadaşlarına döndü. Pierretta ve Matthias’ın hemen yanında belirmiş olduklarını düşündü. ‘’ Biliyorum tamam. İksirlere öyle bir bakıyordum ki, ikinizin geldiğini görmedim bile. Açım dostum aç! ‘’ Dersin bitmesini iple çekmese de, profesörün ufak bir ikram yapmasını arzuladı. Daha sonra bunun ne kadar komik olabileceğini düşünerek kıkırdadı. Profesör giriş konuşmasında dersin konusundan bahsetmeye başladığında iksirlere olan sempatisi azaldı. Çünkü bir panzehiri içebilmek için öncelikle zehirlenmek gerekiyordu.

Profesör bezirden bahsettiğinde yüzü buruştu. Emilimi sona erdiren bu keten tohumu bitkisinin ne kadar etkili olduğunu bilirdi. Ailesi resim yapmadan önce yağını tuvale sürerken bile bayılacak gibi olup odadan çıktığını hatırlıyordu. Yanındakilere dönüp fısıldadı. ‘’ Bezir denen şeyle iyileşebilmek için ölmek üzere olmak gerek dostum. Ciddiyim, o lanet tohum tam bir baş belası. Kokusuyla zehirleyen bir şey beni nasıl iyileştirecek anlamadım.’’ Pek çok zehirli madde toksik etkisinin ötesinde damıtılarak bir işe yarıyor olmalıydı. Bir çeşit absorbik asit etkisi yaptığını düşündüğü bu iksirlere ihtiyacı olabileceğini düşünerek öğrenmeyi aklına yazdı. Lanetlerde işe yaramadıklarını öğrendiğinde hayal kırıklığına uğramasa da fısıldadı. ‘’ En çok ihtiyacımız olan panzehirleri öğrenmeden dersliği terk etmek kötü olacak.’’ Bütün bu olanların ortasında, okul içten içe ikiye bölünürken profesör sadece iksir zehirlenmelerinden bahsetmiş olamazdı. Daha fazlasını istediğini adı gibi biliyordu. Lanetlerin etkisinde kalmaktan kurtulabilmek için sürekli içilmesi gereken bir iksir olup olmadığını merak ederken, belki de yalnız başına gördüğünde iksir ustasına sorabileceğini düşündü. Yavaşça olduğu yerde kazanları, profesörün kendinden emin duruşunu ve renkli iksirleri inceledi. ‘’ Zehirlenmenin bu kadar neşeli bir iş olmadığına eminim.’’ İksir şişelerinden birini yeniden eline aldığında az daha düşürüyorken, yanı başında duran Matthias’ın ustalıkla yakaladığı şişeyi hemen alıp yerine koydu. ‘’ Sağol dostum, hayatımı kurtardın.’’ Pieretta’nın kınayan bakışlarını üzerinde hissederken uslu durmalarını söyleyip söylemeyeceğini bekledi. Ancak kulağına dolan otoriter sesin söylediklerini yapıp önündeki kitabın on yedinci sayfasını açtı. İksirlerin yaşa, kiloya ve yapıya göre değiştiği yazan sayfada, bağışıklık sisteminin gücünün yaşla birlikte değiştiği de yazıyordu. Bir zehir yaşlı bir insana zarar verebilirdi de vermeyebilirdi de, bu daha çok etkin maddelerine bağlıydı. Bunun için bitkileri iyi tanımak adına bitkibilim dersi almış olmasına sevindi Brendan. Dersin bittiğini söyleyen zil çaldığında, bir şeyler yemek için Büyük Salon’a koşturmaya başlamıştı bile. Tam profesörün masasının önünde yeniden yavaşladı ve tavrını düzeltti. Yılların birikimi karşısında her zamanki zibidiliğinden vazgeçmesi gerektiği öğretilmişti ailesi tarafından. Pieretta ve Matthias’a bakarak karnını ovaladı ve kocaman bir gülümsemenin ardından ikisini de çekiştirmeye başladı. Yolda giderken Pieretta’ya ona sorması gerekenler olduğunu mırıldanıyor ve kızın kendisine notlarını vermesi için iltifatlar yağdırıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Pierretta Qixinâ
Hufflepuff VII. Sınıf
Hufflepuff VII. Sınıf
Pierretta Qixinâ


Mesaj Sayısı : 6885
Kayıt tarihi : 04/09/10
Lakap : Nemesis, goddess of revenge.

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 3:03 pm

Parlak güneş ışınlarının odanın içine simetrik bir şekilde yayılmasıyla açmıştı yumduğu gözlerini. Gördüğü rüyanın ardından gününün sakin geçeceğine adı gibi emindi. Tabii binasında olan Brendan yine bir haylazlık yapmaz ise. Uyandığı bu güzel günün ilk saatlerinde aklına getirdiği bina arkadaşı yine moralini bozsa da yüzünde küçük bir tebessüme neden olmuştu. Çünkü Brendan’ın haylazlıklarının yanında komikliği de aklındaydı her zaman. Yanında ki yatakta uyanan arkadaşına bakarak tekrar gülümsedi. “Günaydın.” Başucunda duran saatine kaydı ardından gözleri. Her zaman ki gibi dakikti yine. Dersten önce kalkmış olmasının yanında, yemek için de oldukça vaktinin oluşu her zaman ki disiplinini öne sürmekteydi. Son birkaç dakikadır uzandığı yatağından kalkma vakti gelmişti. Hufflepuf’a özel olan, binanın amblemini taşıyan eteğiyle bluzunun üzerine büyük siyah pelerinini geçirdikten sonra ilk olarak kızlar tuvaletine doğru ilerledi. Yüzünde uykudan kalma izleri yok ederken aynada saçını düzeltiyordu. Bazı yerleri sarı bazı yerleri turuncu olan saçını bir toka ile topladıktan sonra yatakhaneye geri döndü. Öğleden sonraya gelen ilk ders olan İksir için ‘İksirin Kalbi’ yazılı kitabı eline aldı ve başucunda pinekleyen asasını pelerininin içine sokuşturdu. Tek elinde kitapla okulun koridorlarında ilerlerken arada ona bakarak ben-senden-üstünüm havasında bulunan Slytherin’li öğrencilere sadece alaycı gülümsemesini sunuyordu. Kötülük bakımından üstün olabilirlerdi fakat aralarında ki akıl ve cesaret ölçülürse eğer kesinlikle en büyük fark ortaya çıkacak olurdu. Yeniden yılanları fazla düşündüğünü kabul ederek Büyük Salon’a doğru adımlarını hızlandırdı. Kendi bölümünün masasının en başına oturduğunda önünde bulunan şeylerden biraz atıştırdıktan sonra geç kalmamak için iksir sınıfına gidecekti. Daha dersin başlamasına yirmi dakika kalsa da şimdiden orada olmak ders hakkında önbilgi olmak demekti. Sınıfa ilk gelenlerden biri olmuştu Pierretta. Profesör’ün içeri girmesini beklerken farklı binalardan gelen birer ikişerli gruplardaki insanları süzüyordu. Profesör Rufus içeri girdikten sonra haylaz arkadaşı Brendan dersliğe adımını atmıştı. Kenarda duran iksir şişelerinden birini eline aldı. Bu sırada Pierretta onun ne yapmaya çalıştığını izlerken bir yandan da Profesör’ü kontrol ediyordu. İçeride kaynayan kazanlar nedeniyle yukarıya nüfus etmiş dumanların sayesinde Pierretta ve Matthias’ı yeni görmüş olacaktı ki suratında bulunan şaşkın ifadeyle bir şeyler geveledi. “Biliyorum tamam. İksirlere öyle bir bakıyordum ki, ikinizin geldiğini görmedim bile. Açım dostum aç!” Dersin bitiminde Pierretta ve Matthias’ı çekiştirerek Büyük Salon’a götüreceğinden adı gibi emindi Etta. Profesör’ün konuşmaya başlayışı ile tüm dikkatini ona yönlendirmişti kız. ''Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz çocuklar. Yeni bir yıl ve yeni bir dönem. Umarım sizlerle birlikte güzel bir yıl geçireceğiz. Öyle olacağına dair sizlerin önünde kendime söz veriyorum. Giriş konuşması yapmayacağım, beni zaten çoğunuz tanıyorsunuz. Horace Rufus Allison, eski usta iksir öğreticisi. Her neyse konumuza geçelim artık. Öncelikle müfredat gereği önceden öğrenilmiş olan konuları sizlere biraz tekrarlamam gerekiyordu fakat süremiz sınırlı olduğu için hemen yeni konulara başlamalıyım. Yoksa bu dönem sonuna kadar dersleri yetiştiremeyebilirim. Evet arkadaşlar, ilk konumuz Panzehirler.” Profesör’ün sözlerinin üzerine sınıfta hafif fısıltılar boy göstermişti. Profesör sözlerinin devamını anlatmak için sınıfın sessiz kalmasını beklerken Pierretta sırayla bir gökkuşağı gibi dizilmiş olan panzehirlerin şişelerini uzaktan izliyordu. Nihayet sınıf sustuğunda Profesör sözlerine devam etti. "Evet arkadaşlar. Şimdi panzehir nedir? Gelin onu bir öğrenelim. Panzehirler, herhangi bir iksirin, zehrin ya da lanetin etkisini ortadan kaldıran iksirlerdir. Yapımları oldukça zordur, dikkat ister ve zamanla olur. Her durumun kendine özel bir panzehiri bulunur. Fakat bezir diye çok kıdemli bir madde vardır ki her zehrin panzehiri niteliğindedir. Sadece zehirlerin, lanetlerin değil; buraya dikkat edin. Ayrıca bir zehrin yapımı ile panzehirinin yapımı benzer olmak zorunda değildir. Fakat adları genelde benzer olur. Mesele şişme solüsyonunun panzehiri şiş indirme solüsyonudur işte. Bilmeniz gerekenler bu kadar. En azından şimdilik. İleride bunları sizlere ayrıntılı olarak anlatacağım." Sözlerini bitiren Profesör masasının üzerinde duran kitaba uzanırken Brendan’ın sesi Pierretta’nın kulaklarında çınlama yaratıyor. “Bezir denen şeyle iyileşebilmek için ölmek üzere olmak gerek dostum. Ciddiyim, o lanet tohum tam bir baş belası. Kokusuyla zehirleyen bir şey beni nasıl iyileştirecek anmadım.” Bazı maddeler diğer kimyasallarla karıştığında daha farklı sonuçlar türettiğini bilmiyor muydu Brendan? Kendi kendine sorduğu sorunun cevabını daha bir mantıklı olarak duymuştu yanındaki arkadaşından. Daha doğrusu bir cevap sayılmazdı. Çünkü soruyu sesli bir şekilde dile getirmemişti Etta. Sadece çocuğun böyle demesinin nedenini duymuştu. "En çok ihtiyacımız olan panzehirleri öğrenmeden dersliği terk etmek kötü olacak." Profesör’dan daha ne gibi bir beklentileri olduğunu anlamaya çalışıyordu Pierretta. Lanetler hakkında konuşacak değildi Profesör. Bunun için arkadaşının söyledikleri konusunda aklından türlü türlü cevaplar geçse de susmuştu. İksir şişelerini tekrar incelemeye alan arkadaşı az daha bir şişeyi elinden kayıp düşürecekken Matthias’ın yardımı ile hayatının hatasını yapmaktan kurtulmuştu. Pierretta arkadaşını kınayan gözlerle izlerken bir yandan da Profesör’ün dediğini yapmak için önünde duran kitabını açtı. Başını iki yana sallayarak Profesör’ün bahsettiği bölümü okudu. İksirlerin neye göre değiştiğini bahseden bu sayfaya daha önce de göz attığını hatırladığında bu sefer önemli bir nokta olduğunu düşünerek birkaç kez okumuştu. Okurken dersin bittiğini belirten zil coşku ile kulaklara dolarken, Brendan’ın Büyük Salon’a ulaşma çabalarını görüyordu Etta. Pierretta ve yanında duran arkadaşı Matthias’a bakarak acıktığını bariz bir şekilde belli eden bir biçimde karnını ovalamıştı. Ve iki arkadaşı çekiştirmeye başladığında yolları Büyük Salon’a varacaktı. Ve tabii her zaman derste not alan Etta’dan birkaç not istemek için gittikleri yolda ona iltifatlar yağdırıyordu. Ders boyunca suskunluğunu koruya Pierretta sonunda dayanamamıştı. "Sen hiç akıllanmayacaksın, değil mi?!"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alessia Ida Harhoff
Gryffindor VI.Sınıf
Gryffindor VI.Sınıf
Alessia Ida Harhoff


Mesaj Sayısı : 163
Kayıt tarihi : 20/06/10
Lakap : Ona 'düzen kız' derlerdi, çok düzenli olduğu için asdfh

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 3:59 pm

" O M G! " diye çığlık atarak doğruldum yatağımdan. Kafamdaki kırmızı desenli uyku maskesini fırlatıp, ayaklarımla üzerindeki ağır yorgandan kurtulmak adına yatağın içerinde birkaç tepik atmak zorunda kaldım. Yaklaşık on saattir uyuyor olmamın etkisiyle sesim uyuşuk ve az biraz boğuk çıkıyordu. "Lumi." diye seslendim, aynada kendisine bakan arkadaşıma. "Neden beni uyandırmadın?" diye sordum ardından. Lumi yaklaşık 9-10 kere beni uyandırmaya çalıştığını fakat her seferinde inatçılık edip uyanmadığımı söyledi. Haklı olabilirdi, bunu birçok defa yapmıştım fakat uyku esnasında olanlar uyandığımda hafızamdan tamamiyle siliniyordu. Uyanır uyanmaz ilk işim yatağımın üzerinde asılı olan ders programına bakmak oldu. Her derse göre ayrı bir tarzım vardı. Yağmurlu günlerde günümün yarısını pencere önünde buğulanmış cama şekiller çizerek ya da elimi dışarı uzatıp yağmur damlalarını avucumda toplayarak geçirirdim. Yine pencerenin önüne geçtim ve işaret parmağımla buğulanmış cama kocaman bir kalp yaptım, bir tarafına X bir tarafına L harflerini yerleştirdim. Bu Xavier ve Luminary'nin büyük aşklarını simgeliyordu. Alt kısmada kendi aşkımı simgeleyen küçük bir kalp yaptım. Başına kocaman A çizip, Lumi'ye; "Sence ben neden aşık olamıyorum?" diye sordum. "Beni tehlikeli buluyor olabilirler mi? Ya da çılgın?" Anlaşılan o ki Lumi beni üzmemek adına susmayı tercih ediyordu. Kafamı ona doğru çevirip; "Hey Lu.." cümlemi henüz tamamlamadan, yatakhanenin bomboş duvarlarıyla karşı karşıya geldim ve Lumi'nin sessizce buradan gittiğini farkettim. Hızlı adımlarla üzerimdeki pijamalardan kurtulup, okul formamı giydim ve az önce Lumi'nin durduğu aynanın önüne geçtim. Saçlarımı yukarıdan dağınık bir topuz yaptım. İki işaret parmağımla gözlerimi çekikleştirdim. Bu halimle kesinlikle Geisha'ya benziyordum. Bu durum hoşuma gitmemişti ve ani bir hareketle parmaklarımı geri indirdim. Aynanın önünde duran kenarları kalın, siyah çerçeveli gözlüklerimi taktım. Gözlerim bozuk falan değildi aksine çok iyi görürlerdi fakat zevk niyetine yapmayacağım iş yoktu. Eğer biraz daha burada oyanılırsam derse geç kalacaktım. Bu yüzden çantamı kaptığım gibi zindanlara doğru bir hışımla koştum. Horace'nin her zamanki gibi öğrencilerden önce gireceğini biliyordum. Tek arzum ders başlamadan yetişebilmekti ki bunu gerçekleştirdiğimi nihayetinde dersliğe geldiğimde sınıf ortamındaki uğultuların sislere karışmasından anladım. Her zamanki yerime geçip oturduğumda masamdaki tüplerin içindeki renkli sıvıları gördüm. Kendi kendime " Acaba bunları birbirine karıştırırsam ne olabilir?" diye sordum. Elimle iki tanesini tutup biraz havaya kaldırdım ve alttan onlara bakarken, dersliği hatta Hogwarts'ı patlatabilme düşüncesi aklıma gelince gülerek şu sesleri çıkarmaya başladım; "Bum bam bom buuuum." Önümdeki çocuk şaşkın bir ifadeyle bana bakıyordu. Ona sırıtarak hiçbir sorun olmadığını ve gayet iyi olduğumu söyleyince şaşkınlığını değiştirmeden bakmayı kesti. İyi de yapmıştı. Yoksa şu sıvıları üzerine boşaltabilirdim. Profesör konuşmaya başladığı anda elimdeki sıvıları yerine bırakıp, kafamı iki avucumun ortasına alarak onun söylediklerine kulak kabarttım. Biraz kendisinden bahsetmişti. Onu zaten Xavier ile aramın iyi olmasından dolayı yeterince tanıyordum. Konunun panzahirler olduğunu duyduğum anda parşömenimin üzerine 'PANZEHİRLER' başlığını attım. Ardından profesörün söylediklerini hızla alt kısımlara yerleştirdim. 'Panzehirler, herhangi bir iksirin, zehrin ya da lanetin etkisini ortadan kaldıran iksirlerdir. Yapımları oldukça zordur, dikkat ister ve zamanla olur. Her durumun kendine özel bir panzehiri bulunur. Fakat bezir diye çok kıdemli bir madde vardır ki her zehrin panzehiri niteliğindedir. Sadece zehirlerin, lanetlerin değil; buraya dikkat edin. Ayrıca bir zehrin yapımı ile panzehirinin yapımı benzer olmak zorunda değildir. Fakat adları genelde benzer olur. Mesele şişme solüsyonunun panzehiri şiş indirme solüsyonudur.' Elim epey yorulmuştu ama birgün bu yorgunluğun tadını çıkaracağım günlere sahip olacaktım. Evet, çok uzak değildi o günler. Yalnızca sabır gerektiriyordu o kadar. Yeniden dayanamayıp önümde duran tüplere döndüm. Renk renk olmaları beni kendilerine çekiyordu. Yaz partilerindeki votkalara benzer bir görüntüye sahiplerdi. Onları bir çırpıda içebilirdim. Acaba kafa yaparlar mıydı? diye düşünmeden edemedim. Bu sıvılarla çok şey yapabilirdim. Mesela gerçekten içsem, ne etkisi yaratırdı bende? Denemekte fayda vardı. Bir tanesini kendimden tarafa çektim fakat herkesin önünde içemezdim. Profesör kitaplığa doğru ilerlerken bende yazdıklarıma bir göz geçirdim. Yani şimdi benim panzehrim tam tersim mi olacaktı? diye düşündüm, erkek, durgun ve somurtkan bir tip. Birde şeyi duymuştum; balkabağı suyuna düşmüş bir sineğin bir kanadı içine batmışsa, diğer kanadı onun panzehridir. Bu iksir dersi beni gerçekten düşündürüyordu. Ve evet bu kenarda duran sıvıyı çıkışta çalıp, onunla farklı şeyler yapacaktım. Ben düşüncelerimle meşgulken sınıfa güzel kokular yayılıyordu. Gözlerimi kapayıp, bu kokuları içime çektim. " Oumm, muhteşemm." Birden kendimi kaybettiğimin farkına varamadım ve sesli bir tepki verdim. Önümdeki çocuk yine aynı ifadeyle bana bakmaya başlayınca eğilerek sadece kendisinin duyabileceği bir şekilde; " Seni şapsal bir daha arkanı dönersen beni bakışlarınla taciz ettiğini söyleyerek bağıracağım." diyerek cevabımı yapıştırdım. Ardından bakışlarımı profesöre çevirdim. Elindeki 'İksir Kalbi' kitabını karıştırdıktan sonra bizimde on yedinciyi sayfayı açmamızı istemişti. Biraz uyuşukluk ederek ve az biraz oyalanarak açtım kitabı. Çünkü dersin sonlarına yaklaştığımızı biliyordum ve onun tehditkar cümlelerini takacak değildim. Hem ne yapabilirdi ki? Söylediklerinin hikayelenerek anlatılmış şekliydi işte. Bitirmeme ramak kalmıştı ki 'gong' sesi duyuldu. 'Ah canım profesörüm son cümlede ne yazdığını soracak hâlinde yok herhalde.' diye geçirdim içimden ve kitapla birlikte tüm eşyalarımı çantama tıktım. Fakat o sıvıyı çantama atamazdım. Mecburen elimde götürecektim ama yakalanma riski çok yüksekti. Elimi tüpe doğru götürdüğüm anda Lumi'nin bakışlarıyla karşılaştım. ' Napıyorsun Ida?' der gibi bakıyordu. Burada birkaç dakika kadar oyalanıp, onun bakışlarını kendimden uzaklaştırmalıydım. Hemen eğilip, ayakkabımın bağıcıklarını bağlıyormuş gibi yapmaya başladım. Kafamı kaldırdığımda Lumi'nin yanına Xavier de gelmişti. Birken iki olmuşlardı. Ve içimden bir ses onu almamın artık imkansız olduğunu söylüyordu. Dudaklarımı büzüştürerek "Güle güle şekercik." dedim sıvıya. Xavier ve Lumi, profesöre veda etmek için birkaç şey söylerken benim gözüm hala ordaydı. Ama artık dersliğin kapısına yaklaşmıştım ve onu almam artık imkansızdı. Moralimin epey bozulması üzerine onları beklemeden hızla terkettim orayı. Kendime bir eğlence bulup bu olayı kafamdan çıkarmam gerekti. Ne yapabilirim? diye düşündüm ve birkaç ezik öğrenciyi çamurun içine fırlatmak fikri cazip gelince, adımlarımı okul bahçesine doğru hızlandırdım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eritheia Fae Hyxest
SFL
SFL
Eritheia Fae Hyxest


Mesaj Sayısı : 1551
Kayıt tarihi : 21/06/10
Lakap : Venus.

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 6:48 pm


    Sanki yeterince lüzumsuz işlerle uğraşmıyormuşum gibi tüm şapşallığı ile üzerime üşüşen üçüncü sınıf öğrencisinden kurtulmaya çalışırken, var gücümle zihnimi meşgul etmeye çalışıyorum. Adımlarım, her zaman dizginlemekte zorlandığım öfkem yüzünden yeri sallayacakmış gibi hızla inerken karşımdaki çocuğu korkutmuş olabileceğimi ancak fark ediyorum. "Seni sinirlendirmek istemezdim Fae, yalnızca öğle yemeği için-" Çocuğun çilli burnuna koca bir yumruk çakmamak için kendimi zor tutuyor ve genç bir Fransız kıza yakışır zerafetimi korumaya çalışıyorum. Derin bir nefes alıp gözlerimi kırpıştırdıktan sonra, adını bile bilmediğim bu çocuğun yapmaya çalıştığı şeyi önlemek için konuşmaya girişiyorum. "Bak tatlım, özür dilerim ama öğle yemeğini seninle yiyemem." Sesim o kadar kontrollü ve sakin çıkıyor ki; bir an için ben bile gerçek anlamda sinirlenmediğimi sanıyorum. İkinci kat koridorundaki Gülen Bayan portresi bana kıs kıs sırıtırken gözlerimi devirip gözleri sulanmış çocuğa bakıyorum. "Neden ki? Sadece on dakikacık." diyor ısrarla. Duymamış gibi sıkkın bir homurtu koyveriyorum ve olabildiğince hızlı adımlarla yürümeye başlıyorum. "Ufacık bir sohbet Fae? Tamam, sadece beş dakika olsun?" Ravenclaw olduğunu kırışık buruşuk cübbesine dikkatlice bakınca anladığım çocuğun adımlarını hızlandırıp bana yetiştiğini görünce direnmek için tüm enerjimin çoktan tükendiğini hissediyorum. Alt dudağımı ıslatıp kızıl saçları gözlerine dökülen çocuğa bir açıklama yapacakken omuzuma bir el dolanıyor ve kulaklarım onun kadifemsi sesini işittiği an burnuma, kendine has kokusu doluyor. "Üzgünüm ufaklık, bu güzel bayan öğle yemeğini benimle yedi bile."
    "Ah, Brandon." Sesim cılız bir fısıltı gibi çıksa da derinlerindeki şükrediciliği anladığını biliyorum, her nasılsa. Oldukça sünepe bir görünüm çizen çocuk omuzlarını düşürüp gidiyor, ben ise kekeleyerek B'ye dönüyorum. "Teşekkür ederim," diye mırlıyorum. Şerit şeklindeki dudaklarına çarpık bir gülümseme dökülüyor. Lanet olsun, Brandon. Şunu yapma! "Biliyorsun, seni kurtarmaya çok uzun zaman önce başladım." Ya, ya, ne demezsin. Tek kaşımı manedar bir şekilde havaya kaldırırken hâla omuzumda dolan elini yavaşça aşağıya indirip o kendinden emin, burnu havada Fae'ye dönüyorum. "Evet, pekâla. Artık iksire gitsek iyi olur, Beyefendi."
    Ben yanımdan geçenlere gülümserken Brandon yol boyunca bir şeyler anlatmayı seçiyor. Onu dinliyormuş gibi gözüküyorum, ancak söylediklerini ne kulaklarım duyuyor ne de zihnim kaldırıyor. Çünkü biliyorum; eğer onu dinlemeye kalkarsam konu quidditch bile olsa iki lafının arasına manedar bir söz sokuşturacağım, yahut neden benim üzerime bu kadar titrediğini kurcalayacağım. En iyisi susmak, diyorum içimden ve ortak salonun girişini geçip iksir dersliğine gelene dek sükunetimi koruyorum. "Söylesene, bu adamın nesini seviyorsun?" diyor Brandon kapı tokmağına uzanırken, yüzünde son derece komik bir ifadeyle. Evet, hemen hemen tanıdığım herkes gibi Profesör Allison'ı -iksir ustası olanı- ve iksir dersini neden sevdiğimi sorguluyor. Yüzüme neşeli bir gülümseme dökerken ister istemez aklım, diğer Allison'a kayıyor. Biricik rehberlik hocamız, şu ölünesi yakışıklı olan. Hı hı, Sun'a kaptırdığım. Evet, Brandon'ın tapmamdan nefret ettiği profesörümüz. "Hey. Sakın sen de diğerleri gibi bunak deyip alay etmeye kalkma. Bence çok sevimli... Hem büyükbabama benziyor," diyorum cümlemin son kısmını sınıfa girerken tamamlayarak. Brandon ile gülüşmelerimiz, Profesör Allison'ı masasında otururken gördüğümüz an kesiliveriyor. Geç kalmış olmamız muhtemel, çünkü hemen hemen herkes sınıfa toplanmış. Adını bilmediğim birkaç aslan, Syrinx ve Serpent çifti, Brendan ve Pierretta... Sınıf benim için yeteri kadar kalabalık olduğundan en aşinâ olduğum insanın yanına, Brendan'ın yanındaki boş sıraya geçiyorum. Hemen arkamdakine de Pern oturuyor. Mini yolculuğumuz boyunca elimde alelade sallanan `İksirin Kalbi´ adlı kalınca kitabı sıramın üzerine bırakıyorum ve o an ölünesi bir şeyle göz göze geliyorum. Serçe parmağım kadar ufacık şişeler -on yahut on iki tane olsa gerek-, sıramın üzerine itinayla dizilmiş ve içlerine rengarenk sıvılar doldurulmuş. Biçimli sarı kaşlarım havaya kalkarken gözlerim tek tek farklı bir dünyadan gelmiş izlenimi yaratan şişelerde dolanıyor. Su yeşili, şeker pembesi, koyu meyankökü rengi, turkuaz, lapis lazuli, hâki, bordo ve daha tarif edemeyeceğim bir ton renk. Paris'teki odamın duvarlarını bu renklerde boyatabileceğimi aklıma not edip Profesör Allison'a bakıyorum. Ben şişeleri süzerken o çoktan ayaklanmış, menekşe ile sümbül karışımını anımsatan bir kokunun yayılmasına sebep olan kitabı karıştırıyor. Profesör kitabı yerine bırakıp konuşmaya başlayıncaya dek, ben de şişeleri tek tek kaldırıp kıvamlarını, koyuluklarını ve miktarlarını inceliyorum. Dersin ilk konusunu bildiğimden bu gökkuşağından çalınmış sıvıların panzehir olduğuna en ufak bir şüphe taşımayarak, ultra şeker bulduğum profesörü dinlemeye başlıyorum. "Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz çocuklar. Yeni bir yıl ve yeni bir dönem. Umarım sizlerle birlikte..." Profesör Allison, klasik sayılmayacak bir başlangıçla panzehirlere temel girişi yapana dek pür dikkat onu izliyor ve en ufak bir hareketini gözden kaçırmıyorum adetâ. Brandon dalga geçse de, Syrinx nefret etse de, Daria ne zaman adını geçirdiğimde kusuyor taklidi yapsa da ben seviyorum iksiri ve Profesör Allison'ı. Sebebini tam olarak kestiremesem de yaptığı işe saygı duyuyor ve bu zor zanaati ustalıkla gerçekleştirmesini takdir ediyordum. Hem dediğim gibi; eğer bugünlere gelişinizin tek mimarı ve şımartılmanızın tek sebebi olan büyükbabanızı kaybetmişseniz; ona bu denli benzeyen sevimli bir yaşlıyı da bir o kadar sevebilirsiniz. Düşüncelere dalmanın lüzumsuzluğunu kendime hatırlatıyorum ve arka sırada Brendan ile fısıldaşan, benim için muazzam kıymetli şahısa omuzumun üzerinden bir bakış fırlatıyorum. Saçları, yüzü, mimikleri, kokusu... Brandon'ın benim için yaratıldığını da `düşüncelere dalmak yok´ felsefesi altında es geçerek iksir şisesini havaya kaldırmış profesörün dediklerine kulak kabartıyorum. Sağ dirseğimi sıraya koyarken ufak çenemi de avuç içime yerleştiriyor ve çocuğu kulaktan dolma bildiğim konunun en ince detaylarını duymayı umuyorum. Profesör cümlesini tamamladıktan sonra masasına doğru ufacık adımlarıyla ilerliyor ve önceden hazırlandığı belli olan kitabımızı eline alıyor. Fırsattan istifade ederek Pern'in koyu marine mavi gözlerini yakalamayı planlayarak bir bakış daha atıyorum ona, fakat kendisini Brendan ile bir şeyler kaynatmakla o kadar meşgül görüyorum ki; ne bana ne de profesöre kulak asmayacağı her hâlinden belli. Gözlerimi devirerek başımı iki yana sallıyorum ancak; burnuma dolan egzotik koku afallamama sebep oluyor. Zaten zindanların o rutubetli ve küflü kokusunu silip atan, nanemsi keskin kokusu ile farklılaşmış iksir dersliği; bir de profesörün elindeki kitabın her bir sayfasından kopup gelen kokularla bezeniyor. Önce keskin bir meyan kökü kokusu alıyorum, ister istemez dümdüz, hokka burnumu kırıştırıyorum. Ardından orkide ya da krizantem olduğuna karar veremediğim bir koku duyuyorum. Çözmeye çalıştığımı belli edercesine gözlerimi kıstığımda Profesör Allison ile göz göze geliyorum, yüzünde bana mı yoksa sınıfa mı olduğunu kestiremediğim bir gülümseme oluşuyor. Dakikalar önce sessizlik sağlanan sınıfa İksirin Kalbi'nden on yedinci sayfayı açıp okumasını tembihlerken, duymayı umduğum ayrıntıları orada bulabileceğimi de söyleyiveriyor. Çilek rengi dudaklarıma belirgin bir tebessüm dökülürken kitabımın parşömen rengi sayfalarını, şampanya rengi bir ojenin süslediği uzunca tırnaklarımla ayırıyorum. Koskoca bir puntoyla, kazan resminin yanına atılmış `Panzehirler´ başlığının altına madde madde yerleştirilmiş püf noktalara göz gezdirirken Profesör Allison'ın hardal rengi cübbesinin eteklerini ve süet ayakkabılarını görüyorum, sıramın yanında. Su dalgası şekilli buklelerim gözlerimin önüne düşünce, elimin tersi ile onları diğer omuzuma atıyorum ve kitaptaki panzehir isimlerine göre rengi belirtilen sıvıları masamın üzerindekilerle karşılaştıyorum. On yedinci sayfayı bezirin her zehirde, panzehir işlevi görebildiği hususundaki detaylı cümlelerle tamamlayınca kitabımı ve Brandon'ın gözlerinin rengindeki tüy kalemimi toparlayıp bekliyorum. Evet, bunu bilerek seçtim. Bacak bacak üstüne attığımdan havada kalan ayağımı aşağı yukarı sallarken çaktırmadan Pern'e bir bakış daha atıyorum fakat kendisini mürekkeple doldurulmuş bir parşömen parçasını Brendan'a fırlatmakla meşgül görünce tok bir homurtu koyveriyorum. Evet, ciddi anlamda iksirle ilgilenmiyordu. Zilin, Pern'in yardımına yetişmesine dua edecekken sevgili okulum feryadımı duymuş gibi çığlığı basıveriyor. Gong, gong. Profesör Allison'a gülümseyip, rengarenk iksir şişelerine son kez bakıyorum. Yüzümdeki tebessüm karşımda dikilmiş Brandon'ı gördüğüm an bozuluyor. Dirseğini sıkıp homurdanıyorum, işin aslı sataşıyorum. "Ah, keşke bu kadar iksir hayranı olmasaydın canım."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 10:36 pm

Zümrüt yeşili gözlerin ağır ağır açılması, Slytherin yatakhanesinde iyi haber anlamına gelirdi, lakin aniden açıldığında rüzgar hızıyla hazırlanıp çıkan Serpent'in yapacakları hakkındaki tahminler hiçbir zaman iyimser olmazdı. Sakince doğruldu genç Slytherin, aklından çıkmayan yüzü bir an önce görebilmek için normalden daha seri davranarak hazırlanmaya başladı. Şekli şemali bozulmayan saçlara sahip olmanın verdiği artıyla, vakit kaybını en aza indirerek cüppesini giydi, rozetlerini her zamanki yerine iğneledikten sonra boy aynasına son bir bakış attı. Syrinx'e laik olduğunu düşünene kadar oyalandı, birkaç saniye sonra çantasını sırtına vurup aynadaki yansımasına sinsi bir bakış attı. Adımlarını yatakhaneden ortak salona yönlendirdi, ders programını ezbere bildiği için, bugün ne olduğunu soran birkaç yılana sorumluluğu dahilinde bilgi vererek koridoru adımladı. Ortak salona ulaştığında, bir 'kaza' atlatmış olan ve o gündür Serpent'in yüzüne bakmayan Hell kızını gördü. Aldırmadan Syrinx'i aramaya devam etti, orada olduğunu göremeyince hızlı adımlarla, kahvaltıya giden Lomadriethiel'i yakaladı. Hoş sohbet kızla laflayarak büyük salonun hareketli ortamına girdiğinde gözleri onun kestane rengi saçlarıyla buluştu, Fia'yı bekleyen Lomadriethiel'den ayrılarak kendisi için, heybe gibi bir çantayla ayırılmış olan yerine ilerledi. Birkaç saniye sonra küçük bir günaydın öpücüğünü onun yanağına bırakmış, boş midesine bir şeyler doldurmak amacıyla yemeğine kilitlenmişti. Diğerlerine göre bugünkü menü fena değildi, fakat Felis her zamanki gibi lezzeti umursamayarak gün içinde yapacağı şeyleri aklında listelemekle meşguldü. Diğerlerinin konuşmalarını dinleyip, yanlış bir şeye rastladığında düzelterek binayı kontrolü altında tutuyordu, tam o sırada omzuna temas eden sıcak dokunuşu hissetti. Zaten bitirmiş olduğu yemeğini bırakarak çantasını sırtladı ve kızın peşine takıldı. Omzuna dokunup yanına kadar geldi, tuttuğu yerden kendine doğru narince çekerek saçlarını öptü. Zindanlara doğru giden yolun ambiansı yılanları kendine doğru çekerken, iksir dersinin profesörüne karşı ortaya çıkan antipati bunu mahvediyordu. Serpent umursamadı, iksirlere önem veriyordu. Her ne kadar asa ilmine olan düşkünlüğü çok daha fazla olsa da, sinsiliğin sınırlarını yolunda iksirler önemli bir silahtı. Derslikten içeriye girmek üzereyken, koridorun sonunda kaybolan kuyruğa gözleri takıldı. Salazar'ın avdan döndüğünü algılayarak içeriye girdi. Syrinx'in önden gitmesine izin vererek etrafı inceledi. Yüzleri teker teker gözden geçirdi. Sima olarak tanıdığı Morgana vardı, Jake'in ondan hoşlanmadığını duymuştu. Yalnız ve sessiz bir kız olan, Ravenclaw'lardan nadiren çıkabilecek kadar asil bir kız olan Melodie vardı. Sukunetinin ardına saklanan potansiyeli, yaydığı enerji sayesinde Serpent tarafından fark edilmişti. Ona kibar bir selam vererek salonu gözden geçirmeye devam etti. Kısa bir süreliğine Gryffindor'dan Jarina Elliot'la gözgöze geldi, onun hakkında herhangi bir fikri olmadığını kendine hatırlatarak Jake'le konuşacağı konular listesine bir madde daha ekledi. Hufflepuff'lar da oradaydı. Koridorlarda Serpent sanılan fakat gerçek öğrenildiğinde bir köşeye itilen Brendan denen çocuğa dik bakışlar attı, fakat çocuk karşılık veremeyecek kadar meşguldü. Şaklabanlığına bakmaya bırakıp onun yanındaki kızı inceledi, ismini bilmiyordu ve şimdilik bunun bir önemi yoktu. Syrinx'in yanına oturduğunda yemek yemediği belli olan bembeyaz bir Fia diğer tarafına yerleşti. Çocuğun soğuk selamına aynı şekilde karşılık vererek gözlerini Allison'a kilitlediğinde Serpent Syrinx'in elinin kendi soğuk eline yerleştiğini hissetti. Sıcak parmakları soğukların arasına girmesiyle Allison'ın söze girmesi aynı anda gerçekleşmişti. Boştaki eliyle ağzı açık çantasının içinden İksirin Kalbi'ni çekti ve sırasının üzerine yerleştirdi. Giriş konuşması yapan Allison'a odaklanmak yerine gözüne takılan sarı saçlar dikkatini çekmişti, fransız güzeli olan Eritheia'nın özenle yaratılmış yüzündeki hoşnut ifade garibine gitmişti. Allison'ı cidden dinliyordu ve bundan keyif alıyordu demek ki. Zümrüt yeşili gözlerini kızdan alıp profesöre çevirdiğinde, günün konusunu gereksiz sözler silsilesinin arasından çekmişti. Panzehirler...

Profesörün panzehirleri tanımlamasını dikkatle dinlerken, sözlerin sonunda bilmediği hiçbir şey olmadığı kanaatine varabilirdi. Kitabın on yedinci sayfasını bir çırpıda açarken kendisine takılan Syrinx'e "Sadece Formalite" diyerek güldü. Kızın da kitabını çıkarıp sayfayı açmasını bekledi, sonrasında okumaya başladığı satırlardan, önemli olduğuna inandıklarını tek tek zihnine çekti. Tanımların arasına ustalıkla sıkıştırılmış ayrıntıları tüy kalemiyle not ederek dersin bitişini ilan eden melodiyi bekledi. Bekleyişi uzun sürmemişti, toparlanmaya başladığı sırada yanağına bırakılan öpücük sonrası şaşkın bakışlarla hayatının amacına baktı. Gidiyordu, aklındaki şeyin ne olduğu ise muammaydı. Onun sınıfı adımlamasını izlerken çantasını sırtına attı, hala ayakta olan ve geçişi kapatan Fia'nın yanındaki boşluktan geçip Lomadriethiel'e yetişti. Syrinx yalnız kalmak istiyorsa kalacaktı, her şeyin bir zamanının olduğunu biliyordu çünkü. Günün diğer dersini düşünmeye çalıştı, kapıda bekleyecek, o gelmezse bir yolunu bulup sorumluluğunu asacaktı. Yoğun temponun omuzlarına yüklediği yorgunluğa aldırmadan geleceğini düşündü. Planlarını dersler yüzünden aksatacak mıydı? Bu saçma bir düşünce olurdu. Şu an gözlem aşamasındaydı. Bu derste listesine eklenen isimler belliydi. Eritheia ve Melodie...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kenny Maria Frank
Gryffindor V.Sınıf
Gryffindor V.Sınıf
Kenny Maria Frank


Mesaj Sayısı : 24
Kayıt tarihi : 28/08/10

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptySalı Eyl. 07, 2010 12:58 pm

Yeni bir sınıf, yeni konular, yeni arkadaşlar. Herşey eskisi gibi değildi artık. Geçmişe bir çizgi çekip geleceğe bakmak tabiki çok zor. Sabahın ilk ışıklarında gökyüzünü kaplayan koyu renkli yağmur bulutlarının içinden damlayan saf ve temiz yağmur damlacıkları bahçeye çıkar çıkmaz göz kapağının ucuna damladı. Kafasını gökyüzüne kaldırdı ve avuç içlerine gökyüzünden damlayan yağmur damlacıkalrının gelmesi için açtı. Gözlerini kapattı ve bir süre öyle kaldı. Okul zilinin çalmasına yakın zamanlarda gökyüzünden düşen yağmur damlacıkları daha da hızlanmaya başladı. Uzunca bir süre bahçeeki üstü kapalı banklarda oturarak zilin çalmasını bekledi Ken. Uzaklara daldı. IV. Sınıfındaki ilk dersine girme heycanını üzerinden atamamıştı. Zil çalmıştı ve kendisiyle birlikte diğer öğrencilerinde kapıya doğru hızlıca ilerlediğini görüp, kapıdan geçen öğrencilerin azalmasını beklemek için birazcık bekledi. Kısa bir süre sonra tekrar yürümeye başladı ve merdivenlerden ikişer, üçer çıkarak derse yetişmeye çalıştı.

Dersliğe girdiğine sınıfın dolu olduğunu gördü. Profesör, kendi masasında oturmuş kapıya bakıyordu. Geç kaldığını düşündü ve kafasını öne eğerek Profesörden özür diledi. Hogwarts'daki diğer profesörler gibi bu profesöründe genç olmasını bekliyordu. Ancak düşüncesinin tam aksine profesör oldukça yaşlı ve disiplinli görünüyordu. Hemen boş bir sıra bulmak için göz ucuyla sınıfa baktı. Arka sıralardan boş olan bir sıraya oturdu ve çantasından tüylü kalemini, parşömenini ve mürekkebini çıkardı. Eşyalarının dizimi bitince sınıfı izlemeye başladı. Kazanlardan çıkan sisli dumanlar zindanları sarıyordu ve etrafı rahatlatıcı, motive edici bir hale büründürüyordu. Masasına tekrar göz ucuyla baktı. Heycandan demin göremediği, masasının önünde duran iksir şişelerine baktı. Renkli şişeler çok cezbediciydi. Hepsinin farklı renklerde olması derse olan ilgisini daha çok arttırıyordu öğrencilerin. Çok sürmeden profesör öğrencilere gülümseyerek derse geçeceklerinin haberini veriyordu.

Derse başladığımız sırada, daha doğrusu profesörün konuşmaya başladığı sırada tüm öğrencilerin gözleri profesörün yapacağı hareketlere odaklanmış durumdaydı. Yaşlı ancak zekiliği gözlerinden okunan profesör, uzun bir konuşma yapmadan kendini kısa bir cümleyle tanıttı. Eski usta iksir öğreticisi Horace Rufus Allison. "Eski usta mı? Bence hala yaşına göre yeterince dinç görünüyor." dedi kendi kendine Ken. Yüzünde küçük bir gülümseme belirdi. Tekrar profesörün söylediklerine odaklandı. Bugün ki konularının panzehirler olduğunu duyunca derse hemen geçmeyi istedi.Panzehirler izmi çok çekici geliyordu ona. Önündeki şişelere baktı. Bir bağlantı olabileceğini düşündü ancak bu kadar sevimli görünen işelerin panzehirle ne alakasını olacak diye düşünüp aklındaki kurguyu sildi. Tekrar profesöre odaklanmaya başladı.
Profesör kendi masasında duran renkli şişeleri havaya kaldırıp öğrencilere gösterdi. Ken'in demin aklında olan kurgusu tekrar geldi zihnine. Sınıfta o sırada öğrenciler fısıldaşmay başladılar. Ken, diğer arkadaşlarının da kendisi gibi düşündüğünü anladı ya da öyle sandı. Profesör konuşmaya başladı tekrar.

'' Evet arkadaşlar. Şimdi panzehir nedir? Gelin onu bi öğrenelim. Panzehirler, herhangi bir iksirin, zehrin ya da lanetin etkisini ortadan kaldıran iksirlerdir. Yapımları oldukça zordur, dikkat ister ve zamanla olur. Her durumun kendine özel bir panzehiri bulunur. Fakat bezir diye çok kıdemli bir madde vardır ki her zehrin panzehiri niteliğindedir. Sadece zehirlerin, lanetlerin değil; buraya dikkat edin. Ayrıca bir zehrin yapımı ile panzehirinin yapımı benzer olmak zorunda değildir. Fakat adları genelde benzer olur. Mesele şişme solüsyonunun panzehiri şiş indirme solüsyonudur işte. Bilmeniz gerekenler bu kadar. En azından şimdilik. İleride bunları sizlere ayrıntılı olarak anlatacağım. "

Profesör konuşmasını bitirdikten sonra masasına doğru ilerledi ve masanın üzerinde duran kitabı eline aldı. Arka sıralarda olduğu için kitabın ismini pek göremedi. Ancak arka sıralardan kitapla ilgili anlayabildiği tek şey her sayfayı çevirdikçe yeni sayfa tazeliğinin sesini duyması ve her sayfadan yayılan, ayrıca tüm odayı sarabilecek kadar güzel olan eşsiz kokuların savrulması. Profesör kitabı bir süre inceledi ve öğrencilere dönüp gülümsedi. Her gülümseyişinden sonra birşey söyleyeceği anlaşılmıştı arıtk. Gülümsediğine göre tekrar birşey diyecekti. Dedide..
" Şimdi hepinizin İksir Kalbi'nden sayfa on yediyi açıp okumanızı istiyorum. Benim dediklerimin özeti orada bulunmakta. Bir zehrin etkisinin neye göre değiştiğini belirtiyor yani yaşı ve kiloyu. Ders bitse dahi onu okumadan sınıftan çıkamazsınız, haberiniz olsun. Ki okumamışsınız gibi hissetmemi istemezsiniz herhalde. ''
Profesörün bu kararlılığı hoşuna gitmişti Ken'in. Önündeki kitaba baktı ve Profesörün elinde olan kitapla aynı olduğunu görüp salaklığına güldü. Hızlıca bir şekilde Profesörün söylediği sayfayı açtı ve okumaya başladı. O sırada profesör sıraların arasında dolaşarak öğrencilere bakıyordu. Ken'in yanından geçerken Ken kafasını kaldırdı ve profesöre gülümsedi. Kafasını tekrar kitaba döndürüp okuamaya devam etti. Kısa bir süre sonra zil çaldı ve tüm öğrenciler sınıftan çıktı. Ken gene en son çıkmayı planladı ve öylede yaptı. Herkes çıktıktan sonra oda sınıftan çıktı ve merdivenlerden yavaş yavaş indi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lómadriethiel Righelli
SFL
SFL



Mesaj Sayısı : 537
Kayıt tarihi : 14/06/10
Yaş : 30

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptySalı Eyl. 07, 2010 1:16 pm


Yağmurun sesi kulaklarına ulaştığında zihni uyanmış ama bedeni hala sarılı olduğu beyaz örtünün altında tembellik ediyordu. Bırak yataktan kalkmayı, gözlerini açacak hali yoktu. Bütün gece, tıpkı önceki geceler olduğu gibi Kara Göl’deki o anı yaşamıştı. Kabuslarında, Fia o karanlık sulara bir kez daha bırakıyordu kendini. Ve bu kez Jake’in koşarak gelen, önce yanında durup sonra suya atlayan silueti olmuyor, ya da geç kalıyordu. İkizi soğuk sulardan asla çıkmıyordu. İlk gecelerde çığlıklarla uyanırken kabusu, artık etkisini yitirmiş olmasına rağmen gözüne uyku girmesini engelliyordu. Hava aydınlandığında kendini daha güvende hissettiğinden gözlerini kapatabiliyordu çoğu zaman. Ama zihni uykuyu reddediyor her seferinde dinlenmiş olarak kalkması gerekirken daha çok yoruluyordu. Gözlerini aralayıp karşısındaki yatakta yatan Fia’yı gördüğünde rahatladı. Ona duyduğu öfke hala azalmamış, ilk günkü etkisiyle devam etmişti. Ancak her ne kadar öfkeli olursa olsun her sabah onu orada görememekten dolayı duyduğu korkuyu gizlemek zorlaşıyordu. İkizler, Hogwarts’ın içinde eskisi gibi davranmaya gayret etse de Lomadriethiel’in bariz soğukluğu dikkat çekiyordu. Bacaklarını yatağından aşağı sarkıtıp bir süre öyle oturdu. Ayağa kalkarsa sendeleyeceğine neredeyse emin olduğundan baş dönmesinin geçmesini bekledi bir süre. Ayna karşısında bilindik hareketlerle hazırlanıp içine bakmaya tenezzül etmediği çantasını da peşinden sürükleyerek kahvaltı için Büyük Salon’un yolunu tuttu. Biraz arkasından gelen Fia’ya pek dikkat etmeden hızlıca yürüyordu. Sanki her şeyden, o günden, anılarından, korkularından kaçabilecek gibiydi. Cüppesinin etekleri arkasında dalgalanırken yanında Serpent’in soğuk varlığını hissetti. Çocuğun platin sarısı saçlarından, çıkık elmacık kemikli bembeyaz yüzüne bir süre baktıktan sonra bilindik konuşmalarla salonun girişinde ayrıldılar. Kız, ikizinin yanına ulaşmasını bekledikten sonra onunla birlikte Slytherin’in zümrüt yeşiline bürünmüş masaya ilerlediler…

Öğle yemeğinde diğerlerine eşlik ederek bir şeyler atıştırdıktan hemen sonra ortak salondaki geniş koltuklardan birine uzanmış, Zeus’un mırıldanmaları eşliğinde uykuya dalmak üzereydi. Yılanının neler anlattığını dinlemese de başını sallıyor, koyu düz saçlarının karışmasına sebep oluyordu. Yılanın tıslamaları git gide azalıp en sonunda duyulmaz hale geldiğinde uzun zamandan beri ilk kez huzurlu bir uykuya dalmak üzereydi. Çok değil, L.’e göre birkaç dakika gibi gelen bir süre sonra Androméda’nın sakin sesiyle uyandı. Elini klasik hareketiyle saçlarının arasından geçirip bir süre nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Genç kızın gözlerini üzerinde görünce İksir’in buharlı havasına girmek zorunda olduğunu hatırladı. Bir de Bina Başkan’ı olacaksın L. Neredeyse dersi kaçıracaktın. Hoş, buna şikayet etmezdim. Kendi kendine söylenirken Androméda’nın elinden tutup ayağa kalktı. Ona gülümseyip gitmesini seyrederken yanına kıvrılmış Zeus’un renklerinin ilk zamanki gibi olmadığın düşündüğü bedenini yeni fark ediyordu. Başını okşayıp ortak salondan, zindanların rutubetli havasına adımını attı, geç kalmamak için normalden fazla hızlı hareket etmesi gerekiyordu…

Yaşlı profesörün oturduğu masaya başıyla selam verdikten hemen sonra Serpent ve Syrinx’in arkalarından bir sıraya oturup önündeki iksir şişesine bakarken üzerindeki uyku halinin verdiği etkiyle esnemekten alamadı kendini. Eliyle ağzını kapatırken küçük şişeyi sıranın kenarına itip başını kollarının arasında sıraya yasladı. En azından o yavaş, yaşlı ses tonunu duymadan birkaç dakika önce uykuya dalabilme gibi bir şansı vardı. Belki bütün dersi o arka sırada uyuyarak geçirebilirdi. Ama Allison, sandığından daha önce derse başlamış, bütün umutlarını yerle bir etmişti. Giriş konuşması yapmayacağım. Dudaklarından sesli bir kahkaha çıkacakken kendini zor tutup küçük bir öksürükle toparlanabildi. Tabi, giriş konuşması değil şu an yaptığın değil mi? Oturduğu sıranın arkasına yaslanıp bacaklarını öndeki sıraya doğru uzatırken önündeki renkli şişeyi eline alıp havada salladı. Bütün sınıf, dışarıdan bakıldığında hoş görünüyor olmalıydı. Rengarenk minik şişeler, panzehirler… Zehir yapan birinin panzehirini kullanacağına pek de ihtimal vermiyordu. Bu, sadece kurbanların kullanmak isteyeceği bir şeydi. Ve güçlü olduğu sürece kurban olacağını da düşünmüyordu. Yine de şantaj yapmak için lazım olacağını düşünerek kazanlarını kaynatıp kaynatmayacaklarını merak etmeye başladı. Sonuçta Allison’un konu anlatımını sevdiği su götürmez bir gerçekti. Söylediği hiçbir kelime, zihninde bir iki saniyeden fazla durmuyordu. Sonunda okuma kısmına geçtiklerinde – kendini birinci sınıf Muggle okulunda gibi hissetmeye başlamıştı- İksir’in Kalbi’ni –Merlin aşkına ne saçma isimleri var.- çıkarıp söylenilen sayfayı buldu. Sağ elini yanağına koymuş, gözleri bir profesör’e bir de satırlara kayıyordu. Okuyormuş gibi yaptığını fark edip etmediğini anlayamadığında gözleri yavaş yavaş kapanıyordu bir kez daha. Zilin tiz tınısı kulaklarına ulaştığında irkilerek açtı gözlerini. Yaşlı adamın bakışlarından kaçarak kitabını toplayıp hızla çıktı sınıftan. Bir sonraki derse kadar o lanet sayfaları okumaktan kurtulduğu için rahatladığında kendisine yetişen Serpent’le sabahki konuşmalarının bir benzerini yaparak ilerlediler.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Crystal Holly Walker
SFL
SFL
Crystal Holly Walker


Mesaj Sayısı : 249
Kayıt tarihi : 24/09/10

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyCuma Ekim 01, 2010 3:50 pm

Crystal mavilerin hakim olduğu ve gayet hoş bir şekilde dizayn edilmiş olan yatakhanede melekler gibi uyuyordu. Babası ona hep bu şekilde uyuduğunu söylemişti. Oda bu sayede uyurken nasıl göründüğü hakkında bilgi sahibi olmuştu. Tabii ki kimse uyurken saçım dağılmış mı, nasıl görünüyorum derdine düşmezdi. Bu kişi Crystal ise tartışılırdı. Uykusu ağırdı. Top atılsa tenezzül edipte o sesi duyup uyanmazdı. Sadece çalar saatinin tiz sesi onu uyuduğu yerden kaldırabilme marifetini gösteriyordu. Yine o berbat sesi duymuş yatağından fırlamıştı. O saati bir gün alıp duvara atıp kıracağı gün yakındı. Gereğinden fazla sabır gösteriyordu o saate. Bir başkası şimdiye onu parçalamıştı bile. Yatağından kalkıp aynanın karşısına geçti. Kızıl saçları fena karışmıştı. Saç telleri birbiriyle savaşa girmişti sanki. Saçını eski haline getirmek için saatlerce uğraşan muggle bozmalarından olmadığı için kendisini bir kez daha şanslı hissetmişti. Bir asa hareketine ve ağzından çıkacak olan sihirli sözlere bakıyordu kızıl saçlarının düzelmesi. Yatağının başında duran komidinin üzerindeki asasını alıp hafifçe asasını salladı ve söyledi o sözleri söyledi. Saçları dün gece bıraktığından bile daha düzgündü. Katlı kesilmiş saçları şimdi daha iyi gözüküyordu. Üzerindeki gecelikle de derse gitmeyecekti elbet. Üzerini değiştirmişti. Okul formalarını hep modası geçmiş bulurdu. Kaçıncı yüzyıldan beri bunlar giyiliyordu? Birde şu kravatın insanın gırtlağına kadar çekilmesine anlam veremiyordu. Biraz aşağıda durunca bir şey mi oluyordu? Dizinin bir kaç santim üzerindeki eteği, dar kesim olan gömleği ve gırtlağına kadar çekmediği kravatıyla hoş görünüyordu. Bu demode şeylerin içinde bile güzelliğinden ödün vermiyordu. Cüppesini almak için yatağının yanına gittiğinde yatakhanenin camına çarpan su damlaları dikkatini çekti. Yağmurlu bir gün... Crystal için mükemmel bir gün olacağa benziyordu. Yağmurun yağışını izlemek her zaman ona huzur verirdi. Su damlalarının yüzüne düşmesi hoşuna gitmişti hep. Dışarıyı fulu gösteren pencereden gözlerini ayırıp cüppesini geçirdi üzerine.

Hogwarts'ın şahane yemeklerini yemek istemiyordu bugün. Bu yüzden büyük salona uğramamıştı. Öğlene kadar dersi olmadığı için baya uzun süre uyumuş ve zamanını yatağında geçirmişti. Şimdi ise öğleden sonra başlayacak olan dersine az bir süre kalmıştı. Ne kadar vardı? On dakika? Uykuyu gereğinden fazla seviyordu. Boşa geçireceği zamanları da bu şekilde değerlendiriyordu zaten. Ama onun şuan yapması gereken derse yetişmekti boş zamanını nasıl değerlendirdiği değil. İksir dersliğine doğru adımlarına hızlandırdı. Zindanların kasvetli havasını pek sevmezdi ama burada bulunması gerektiği zamanlarda zor da olsa buna dayanmaya çalışıyordu. İksir dersi her zaman ilgisini çekmişti. İksirler hep aynı olsa da olayların nasıl gelişeceği belli olmuyordu. İksiri yapmayı beceremeyip yüzüne patlamasına sebep olan dengesiz bir büyücü her zaman her sınıfta çıkardı. Crystal hiç bir zaman o grupta yer almadığı için mutluydu. İksir Zindan'ına giriş yapmıştı oda. Geç kalmamıştı derse ama bayağı öğrenci vardı. Oda diğerleri gibi bir yere geçmişti. Herkesin önünde dolu iksir şişeleri vardı. Hepsi farklı renklerdeydi. Crystal bu işin gizemini çözmeye çalışırken Profesör Allison konuşmaya başlamıştı. Ah, o klasik konuşma. Yeni bir yıl, yeni dersler zımbırtısı. Herkes her şeyin farkında değil mi? Böyle bir kural varmış gibi her profesör aynı şeyi söylerdi. Neyse ki önceki bilgileri tazeleme olayını yapmayacaktı. Biran önce bu yıl ki derse başlamasına Crystal küçük çaplı bir sevinç yaşamıştı.

Panzehirler ... Her zaman ilgisini çekmişti onun. Yapılan bir iksirin etkisini tam tersine çevirmek. Bu yıl ki İksir Kalbi kitabını karıştırırken bu işin pek kolay olmadığını görmüştü. Profesörün sözünü bitirmesiyle sınıftaki fısıldaşmalar çoğalmıştı. Herkes birbirinden bildiklerini öğrenmeye çalışır gibi bir hava içindeydi. Crystal'da önündeki iksir şişesini sağ eline alıp kafasının yukarısında tutup baktı. Hafifçe salladı ve inceledi. Profesörün sesini duyunca iksir şişesini aldığı yere koyup sesin geldiği yöne dikkat kesildi. Bezir dendiğini duyduğu anda yüzündeki ifade değişti ve "Bezir mi?" demişti kendi kendine. Çok lanet bir kokusu vardı o şeyin. Panzehirlerin gül suyuyla da hazırlanmadığını biliyordu ama bezir ona garip gelmişti. Brendan'ın da bundan yakındığını duymuştu. Bu durumdan şikayetçi olmakta haklıydı. Ama bu denli güçlü bir tohumun panzehir için kullanması da mantıklı gelmişti bir süre sonra Crystal'a. Gözlerini tekrar profesöre çevirdiğinde iksir kitabını karıştırdığını gördü. Önemli bir şey arıyor herhalde diye düşünüp fazla takılmadı o kısma. Profesör boştayken defterini açıp derste anlatılanlardan önemli bulduğu kısımları hızlıca not aldı. Aslında pek not almazdı ama bunların gerçekten önemli ve gerekli olduğunu düşünmüştü. Profesör tekrar sınıfa dönüp konuşmaya başaldığında o elinde tüyü çoktan bırakmıştı. Tekrar Bay Allison'a dönüp onu dikkatlice dinlemeye başladı. Kitaplarını açıp panzehirlerle ilgili kısmı okumalarını istemişti. Kızıl kafa söylenen yeri açıp okumaya başladı. Yazılanlar ona tanıdık gelmişti. Galiba burayı daha önce okumuştu. Herkesin gözü kitapta yazılanlarda olduğu sırada profesör sınıfın içinde geziniyordu. Crystal bu durumdan her zaman rahatsız olurdu ama kafasını odaklandığı yerde kaldırmazdı. Okuduğu kısmı iyice anladığına emin olduğundan İksir Kalbi kitabını kapattı. Kitabını kapatmasıyla dersin bitmesi bir olmuştu. Kitaplarını alıp oda diğerleri gibi zindandan çıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cristinel N. Laurentiue
Gryffindor IV.Sınıf
Gryffindor IV.Sınıf
Cristinel N. Laurentiue


Mesaj Sayısı : 94
Kayıt tarihi : 16/09/10
Yaş : 29
Lakap : Chris.

IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik Empty
MesajKonu: Geri: IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik   IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik EmptyCuma Ekim 08, 2010 5:11 pm

Üstü kapalı bir yerde tahta banka oturmuş ders saatini beklerken arkadaşlarımla konuşuyordum. Daha doğrusu onlar konuşurken yanlarında duruyordum o kadar. Konuştukları konu düne kadar en ilgimi çeken konuydu ancak nedense artık bununla ilgilenmiyordum. "Aslına bakarsan Huffelpuff kızları daha seksi. Yani neden bilmiyorum ama öyle. Seçmen şapka işini biliyor dostum. Slytherin'liler daha içine kapanık ve gizemliler. Erkekler gizem sevmez dostum. Bir kızın yeterince 'açık' olması gerekiyor. Anladın değil mi Cris?" deyip omzuma vurduğunda kendime gelmiştim. "Efendim dostum?" dediğimde ise dinlemediğimi anlayan arkadaşlarımın birden yüzü asıldı. Böyle bir konu olduğunda dinlemeyi bırakalım böyle vaazları herkese ben veriridim. Konu kız ise cevap Cris, derdi herkes. "Bugün bir garipsin oğlum. Kızlardan bahsediliyor ve dinlemiyor musun? Cris sen yaşlanıyorsun. Bakalım saçında beyaz da var mı?" deyip saçımın orasını burasını kurcalarken ayağa kalktım ve gülerek eline vurdum. "Defol başımdan, lanet herif. Neyse dinleyin çocuklar girmem gereken bir ders var. Sonra görüşürüz, ha?" Cevap beklemeden hızlı adımlarla binanın içine doğru yürümeye başladım. Kapıdan içeri girdiğimde vakit kaybetmeden zindanlara indim. İksir dersliğinin kapısı açıktı. Görebildiğim kadarıyla öğrencilerin çoğu yerlerine yerleşmiş ve profesörün derse başlamasını bekliyordu. Profesör ise öğrencilerin tamamını bekliyor olmalıydı. Yağmuru bu derslikte de hissedemiyoruz. Çünkü pencere yok. Yağmuru seven bir insan olarak böyle yerlerden nefret ediyorum. Yağmurun pencereye çarpıp çıkardığı sesin huzurunu hangi ses verebilir ki? Hiç bir ses... Birer ikişer gelen öğrencilerle birlikte sınıfın tamamı yerlerine yerleşmişti artık. Kapının kendiliğinden kapandığını gördüm ve önüme dönüp gözlerimi dersi anlatmaya başlayacak olan profesöre diktim. Sayfalarını karıştırdığı kalın ve eski bir kitabı tekrar kitaplığa yerleştirdikten sonra gülümseyerek bize döndü.

'' Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz çocuklar. Yeni bir yıl ve yeni bir dönem. Umarım sizlerle birlikte güzel bir yıl geçireceğiz. Öyle olacağına dair sizlerin önünde kendime söz veriyorum. Giriş konuşması yapmayacağım, beni zaten çoğunuz tanıyorsunuz. Horace Rufus Allison, eski usta iksir öğreticisi. Her neyse konumuza geçelim artık. Öncelikle müfredat gereği önceden öğrenilmiş olan konuları sizlere biraz tekrarlamam gerekiyordu fakat süremiz sınırlı olduğu için hemen yeni konulara başlamalıyım. Yoksa bu dönem sonuna kadar dersleri yetiştiremeyebilirim. Evet arkadaşlar, ilk konumuz Panzehirler. ''

Her zamanki sözler. 'yeni bır yıl' 'harika geçecek' falan filan. Her öğretmen aynısını söylemek için birbirleriyle anlaşıyorlar mıydı? Bir yılın harika geçmesi için ne lazımdı ki? Bol not veren öğretmenlere hayır demezdim mesela. Hatta elimde olsa kolundan sürükleyerek getirirdim bu okula onu. Ama ne yazık ki bu hocalarla idare edecektik. Profesör elindeki
tüpü havaya kaldırıp iksiri herkesin görmesini sağladı. İçindeki sıvının ne olduğunu öğrenmesem hayatımın geri kalan kısmını daha mutlu geçirirdim sanırım. Ama o sıvının panzehir olduğu açıkça ortadaydı.

'' Evet arkadaşlar. Şimdi panzehir nedir? Gelin onu bi öğrenelim. Panzehirler, herhangi bir iksirin, zehrin ya da lanetin etkisini ortadan kaldıran iksirlerdir. Yapımları oldukça zordur, dikkat ister ve zamanla olur. Her durumun kendine özel bir panzehiri bulunur. Fakat bezir diye çok kıdemli bir madde vardır ki her zehrin panzehiri niteliğindedir. Sadece zehirlerin, lanetlerin değil; buraya dikkat edin. Ayrıca bir zehrin yapımı ile panzehirinin yapımı benzer olmak zorunda değildir. Fakat adları genelde benzer olur. Mesele şişme solüsyonunun panzehiri şiş indirme solüsyonudur işte. Bilmeniz gerekenler bu kadar. En azından şimdilik. İleride bunları sizlere ayrıntılı olarak anlatacağım. "

Haha! Bu hoşuma gitmişti. Şişme solüsyonu, şiş indirme solüsyonu... Tüm bilmemiz gerekenin bu olması beni sevindirmişti. Çalışacak pek bir şey de yoktu. Çünkü bu aralar zamanımı hep Lucinda ile geçirmek istiyordum. Belki de benden sıkılmıştır, diye geçirdim aklımdan. Her zaman onunla birlikteydim. Belki de benden başka birileriyle de vakit geçirmek istiyordu. Bakışlarımı profesörün önünde duran çeşitli iksir şişelerine çevirirken anlattıklarını da bir kez aklımdan geçirmenin mantıklı olacağını düşündüm. Panzehir, zehri ya da iksiri etkisiz kalan bir tür sıvı işte. Tamam sanırım yeterince anlamıştım konun özünü. Profesör bir kaç dakikadır karıştırdığı kitapla ilgilenmeyi bırakıp bizlere döndü ve konuşmaya başladı.

'' Şimdi hepinizin İksir Kalbi'nden sayfa on yediyi açıp okumanızı istiyorum. Benim dediklerimin özeti orada bulunmakta. Bir zehrin etkisinin neye göre değiştiğini belirtiyor yani yaşı ve kiloyu. Ders bitse dahi onu okumadan sınıftan çıkamazsınız, haberiniz olsun. Ki okumamışsınız gibi hissetmemi istemezsiniz herhalde. ''

Ah! Dersin bitmesini beklerken bu da nereden çıktı? Bezgin hareketlerle kitabın sayfalarını çevirmeye başladım. Zehir, zehir, hah! İşte panzehir. Okumaya başladım. Kelimelerin arasında kaybolalı dakikalar olmuştu ki çıkış vaktinin geldiği farkettim. Sınıftan çıkanları görmesem burda kitaba takılı kalırdım sanırım. Hızlı adımlarla sınıfı terk ederken kendimi göl kenarına atmanın hayallerini kuruyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
IV.Sınıfların I.Dersi - Derslik
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» I.Sınıfların I.Dersi - Derslik
» II.Sınıfların I.Dersi - Derslik
» III.Sınıfların I.Dersi - Derslik
» I.Sınıfların I.Dersi
» III.Sınıfların I.Dersi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: