Güneş ışıkları, Tiffany'nin yattığı yerde dans ediyordu adeta. Gözüne gelen ışık hüzmesiyle birlikte uyandı. Gözlerini açar açmaz, gözündeki küçük çapaktan dolayı rahatsızlık duydu. Karyolasının dört bir yanını sarmış olan lacivertimsi perdeleri araladı ve kadife terliklerini ayağına geçirdi. Tiffany haricinde yatakhane bomboştu. Daha fazla beklemeden, yatakhanesinin hemen yanında bulunan banyoya gitti. Kapıyı sessizce açtı ve elini yıkamak için musluğa yöneldi.
Tiffany, birinci derse girmemişti. Çünkü, geçen gün çok hastaydı ve Hastahane Kanadı'nda ki Baş Şifacı ona bir rapor vermişti. Yüzünü soğuk suyla birkaç kez yıkadı ve musluğun kenarındaki beyaz havluyla kurulandı. Sihirli Yaratıkların Bakımı dersine geç kalmak istemiyordu. Zaten birinci derse girmemişti ve bu ona büyük bir tatsızlık veriyordu. Tiffany derslerine önem veren, çalışkan bir kızdı. Ne zaman bir derse girmese, arkadaşlarından o ders hakkında bilgiler alıp, aldığı bilgileri yıpranmış parşömenlere geçiriyordu. Tiffany vakit kaybetmeden yatakhanesine geri döndü ve pijamalarını değiştirmeye koyuldu. Değiştirir değiştirmez, eline kravatını geçirdi ve onu da bağladıktan sonra yatakhanenin kapılarından kendini dışarı attı. Ortak Salon'u da geçtikten sonra kendini mermer merdivenlerde buldu.
Tiffany hala hastaydı ama sabretmeliydi. Babasıda, ona bunu öğretmişti zten. Hafifçe öksürdükten sonra ayaklarını kıpırdattı ve birkaç adım daha atıktan sonra ıssız bir koridora girdi. Olabildiğince hızlı olmaya çalışıyordu. Henüz erkendi ama Tiffany derse geç kalıp hem rezil olmak, hemde azar işitmek istemiyordu. Bulunduğu ıssız koridorda ilerlerken üşüdüğünü hissediyordu. Menteşeleri kırık olan pencerelerden içeri, hafif bir rüzgar süzülüyordu ve bu insanın içini ürpertmeye yeterdi. Koridor ıssızdı çünkü her öğrenci ders arasının keyfini çıkarıyordu ya da dersteydiler. Tiffany zırhlı şovalyeleri birbir geçerken, üşüdüğünden cüppesine sarılıyordu. Birkaç mermer basamaktan indikten sonra okulun büyük kapısına gelmişti.
Kapı çok ağırdı ve Tiffany hasta olduğundan, kapıyı ittirecek kadar gücü yoktu. Birkaç kez denedi ama başarısız oldu. Birinin gelip, ona yardım etmesini umarken, gölgelerin arasından biri belirdi. Bu Justin'di. Şu, Gryffindorlu, küçük çapkındı. Sanırım derse girmemişti ve okulda ki kızlara çapkınlık yapıyordu diye düşündü Tiffany. Sahiden de Justin derse girmemişti ve Ortak Salon'da kimse olmadığından, gizlice kızlar yatakhanesine süzüp, kızların parfümlerini kaçırmıştı. Tiffany, tek kaşını kaldırarak çocuğa fısıldadı ''Senin burada ne işin var?'' Tiffany saçma bir soru sormuş olduğunun farkındaydı, çünkü kendisininde bu saatte burada olmaması gerekirdi. Dersler başlamıştı fakat Tiffany'nin dersi geç başlıyordu. En azından yetişmek için birkaç dakikası vardı, öyle değil mi? Justin, Tiffany'e şaşkın şaşkın bakarken, Tiffany ondan kapıyı açması için yardım istedi. Beraber kapıyı açtılar ve vedalaşıp kendi yollarına devam ettiler. Justin okulda sadece Tiffany'e asılmıyordu. Bu da Tiffany için bir artıydı. Erkeklerin çoğundan nefret ederdi. Alex hariç. Ah... Onu ne kadar da çok seviyordu. Keşke yanımda olsada gözlerine dalabilsem diye iç geçiriyordu Tiffany. Ama aklını derslere vermeliydi. Alex onu bu okul denen çukurdan kurtaramazdı. Tiffany aklını toplayıp Sihirli Yaratıkların Bakımı Dersi'ne doğru yol aldı.
Rüzgar hala hafif hafif esiyordu ve nazikçe Tiffany'nin yüzüne çarpıyordu. Bundan rahatsızlık duymuyordu. Aksine soğuk havalar onun hoşuna giderdi. Tiffany, nemli çimlerin üzerinde yürümeye devam ederken, dersliğe varmış olduğunu farketti. Çok şükür ki ders daha başlamamıştı. Kafasını biraz daha yana çevirdiğinde, içeri giren öğrencileri gördü. Seralara adım attığında, içinin ısındığını hissetti. Bazı iskemleler çoktan dolmuştu ve öğrenciler kendi aralarında fısıldaşıyordu. Sınıfta büyük bir uğultu vardı. Tiffany, birkaç arkadaşına selam verdikten sonra arkalardan bir sırayı gözüne kestirdi. Başka birinin kapmaması için hızlı davrandı ve iskemlesine oturdu. Eşyalarını hazırladıktan sonra bir kutu mürekkep ve bir tüy kalem çıkarttı. Profesörün masasına baktığında, Bayan Wesley'nin orada olmadığını gördü. Şaşırmıştı çünkü Bayan Wesley her derste, öğrenciler gelmeden önce masasına oturup, öğrenciler geldiğinde gülümseyerek sınıfı gözetlerdi. Sınıftaki saçma uğultununda sebebi belli olmuştu şimdi. Sınıftaki uğultu çoğalırken, profesörün kapıdan içeri girmesiyle son buldu. Her zaman ki gibi gülümseyerek iskemlesine oturdu ve sınıfı süzdü. Fazla geçmeden söze başladı.
"Hoşgeldiniz arkadaşlar. Sizinle bugün itibariyle canavarlara geçiş yapacağız. Vereceğim bilgiler teoriden ibaret olsa da yarın bir gün karşınıza çıktıklarında öylece bakıp kalmanızı istemiyorum. Bu yüzden sizlere onlarla ilgili ne biliyorsam aktarmaya çalışacağım."
Tiffany heyecanlanmıştı. Demek tehlikeli yaratıkların her özelliğini kelime kelime öğreneceklerdi! Profesör duraksamıştı. Tiffany onun durmasını değil devam etmesini istiyordu. Tiffany, sessiz bir kişiliğe sahip olsada aslında çok meraklı bir cadıdır. Profesör, yüzündeki gülümsemesini bozmadan cümlelerine devam etti.
"Önceki senelerden Sihir Bakanlığı sınıflandırmasını hatırlıyor olmalısınız. Canavarlar konusundaki ilk dersimize 'Zararsız ve Sıkıcı' olarak görülen canavarlar kategorisinde bulunan Görkpâre ile başlayacağız.
Tiffany inanamıyordu. Sıkıcı yaratıklar mı? Ah, bu tam bir hayal kırıklığıydı. Tiffany'nin yüzündeki meraklı gülümsemenin yerini somurtkan bir ifade almıştı. Ama profesöre ve derslere olan saygısından, onu dinlemeye devam etti.
''Aslen İskandinavya'dan gelmekte olan bu canlılar Avrupa'nın kuzey kesiminde oldukça yaygındır. Onları ilk gördüğünüzde görünüşlerinden dolayı gülebilirsiniz. Seyrek ve siyah kılları vardır. Bu nedenle etli, pembemsi bir mantara benzerler. Muggle'lar tavşanların çok hızlı ürediklerini söylerler ancak bu Görkpâre ile tanışmamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Çok kısa bir sürede ortalama büyüklükteki bir bahçeyi doldurabilirler. En sevdikleri yiyecek soluncanlardır. Bunun içine toprağın içine kuvvetli dokunaçlarını yayarlar."
Tiffany, profesörün söylediklerini birbir not ederken midesinin bulandığını hissetti. Midesi çok hassastı ve zaten hastaydı. İşte bu yüzden İksir dersinde hiç başarılı değildi. Her derste midesi bulanıyordu ve profesörden izin alıp dışarı çıkmak zorunda kalıyordu. İksirden yana hiç şansı yoktu. İksir dersini, Bitkibilim'den aldığı iyi notlarla kurtarmaya çalışıyordu. Tiffany, SYB'nin de İksir dersi gibi olamayacağını düşünmüştü. Ama gerçekten bu derstede rahatsızlık duymuştu. Hele hele son satırlar, neredeyse Tiffany'nin kusmasına neden olacaktı. Ama iğrenen tek öğrenci Tiffany değildi. Birkaç kızda kötü görünüyordu. Tiffany bir yandan midesini tutarken, bir yandan da söylenen her sözcüğü parşömenine not ediyordu. Öğrenciler not alırken, profesör hiç istifini bozmadan devam etti.
"Görkpârelerin bizim için pek bir faydası yok aslında. Yercüceler için lezzetli bir yemek olmak dışında pek bir işe yaramazlar. Bugünlük size aktarabileceklerim bu kadar. Ödeviniz Sihir Bakanlığının 'Sıkıcı' kategorisine aldığı diğer canavarları araştırın ve onlar hakkında dört, beş satırlık bilgi yazınız. Dersimiz bitmiştir."
Tiffany profesörün söylediği son sözden sonra ''Bu kadarcık mı?'' demek istemişti ama diyememişti. Aslında ders, Tiffany'nin beklediğinden de uzun geçmişti. Ama derste eğlendiği için, profesörün devam etmeini istiyordu. Profesörün de dediğine bakılırsa, Görkpâreler sadece anlattıklarından ibaretti. Tiffany, her öğrenci gibi malzemelerini toplayıp, ödevi not aldıktan sonra dersin işlendiği seradan çıktı.
Tiffany, seradan çıkar çıkmaz derin bir nefes aldı ve aldığı dersi düşündü. Gerçekten de doğru bir seçim yapmıştı. Hem derste eğlenmişti, hem de dersi anlamıştı. Bu ikili Tiffany için yeterdi bile. Adımlarını hızlandırdı ve şatoya geri döndü. Bir sonraki ders için hazırlanmalıydı.
|| 19 / Beklenenin Üzerinde ||