Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders

Aşağa gitmek 
+7
Nona Ambrosia
Cayne Rouvas
Harley McMannon
Nancy Loew
Aurora A. R. Octavianus
Veronica Rouvas
Blaise Moreau
11 posters
YazarMesaj
Blaise Moreau
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Blaise Moreau


Mesaj Sayısı : 61
Kayıt tarihi : 10/05/11

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyCuma Ekim 28, 2011 5:18 pm



Ders Konusu: Tarot Falı

Zaman: Yağışlı bir cuma günü, ilk ders. Sabahın kör saatleri.

Hava Koşulları: Fazlasıyla yağmur ve rüzgarın eşliğinde etrafı aydınlatan şimşekler de cabası.

Mekan: Cama çarpan yağmur taneleriyle rüzgarın baskısı altında kalmış delikli parkelerin ıslık sesleri dersliğe hakim. Mum ışığında aydınlanan mekanın yanında havanın kapalı olması nedeniyle etraf hayli karanlık. Tabi perdelerin kapalı olmasının etkisi de bulunmakta. Düşen şimşekler de zaman zaman mumlara aydınlanmada destek oluyorlar. Ortam hayli sıcak. Buram buram meyveli tütsü kokusu öğrencilerin alışkın olmadığı cinste kokular arasında. Öğrencilerin daha rahat olmasını sağlayabilmek amacıyla daire şeklinde yere minderler konulmuş, titrek mumlarsa hemen her minderin solunda bulunuyor. Ayrıca her minderin önünde bir deste kart bulunuyor.

Dersin işlenişi: Her öğrenci aşağıya yazacağım kartlardan 6 tanesini seçtiğini söyleyecek ve Profesör Blaise rpleriniz altına puanınızla birlikte falınızı yorumlayacak. Kartlardan 3'ü gelecek 2'si karakter 1'i ise geçmişinizi yansıtacak. Kartların anlamlarını bilmiyorsunuz ve hepsini rastgele seçiyorsunuz.

Kartlar:
Yavru tavşan, siğil, yapışkan, temizlik bezi, kırılan kalp, yarabandı, tarak, ayna, işaret parmağı, tehlike, felaket, bereket, açlık, arzu, kaçan beyin, baykuş, mühür, ecel, kan damlası, göz bandı, çift asa, ay, güneş, boşluk, kutsanmış ruh, sargı bezi, kör bıçak, ters yüz, çıkmaz yol, yokuş, ölü beden, hayal, kahraman, tren, körüklenmiş alev, sis, karanlık.




Sabahın kör saatlerinde yatağından uyanmak son derece zor gelse de doğrulmayı başarabilen Blaise hemen hazırlanmaya koyuldu. Gerçi ne kadar hazırlansa da bu doğal korkunç görünümünü değiştirecek bir büyü yahut hazırlanma metodu keşfedilmemişti. Aslında büyünün ve büyü kuvvetinin hayatlarında çokta yer kapladığını düşünmüyordu. Her şey beyin ve onun arkasındaki gizli perdeden ibaret değil miydi? Bunları düşünürken lavabonun aynasının karşısında farklı farklı bakışlar deniyor, sağ elinin işaret parmağıyla kafatasına orayı fazlasıyla zorlayacak bir baskı uyguluyordu. Yüzünü soğuk suyla yıkadıktan sonra parmaklarını şıklatarak kıyafetlerinin olduğu yere doğru yöneldi. Diğer yandan garip olarak nitelendirilecek bir dans sergiliyordu. Ellerini havaya kaldırmış, kalçasını dairesel olarak hareket ettiriyordu. Kendisini öyle kaptırmış olsa gerek ki dans ederken çarparak düşürdüğü vazo, bardak ve kürenin yanı sıra kendisine dayanamayan cisimler kervanına avize de katılmıştı. Gözlerini açtığında küçük çaplı oluşturduğu kıyamete tebessüm edip kıyafetlerini değiştirmeye başladı. Altına uçları püsküllü her renkten yamanmış gibi görünen uzun bir etek, üstüneyse kahverenginde bir bluz ve krem rengi bir yelek geçirdi. Birbirine karışmış saçlarını elleriyle okşamakla yetindi. Böyle karmakarışık çok daha hoştu kendisi için. Dersliğe yavaş adımlarla ilerledi. Kapıdan içeriye girdiğinde sıcak ve loş ortamın yanısıra burnuna dolan tütsüyle kendinden o kadar geçti ki eteğinin püskülünden birisine basıp yere, öğrencilerin tam önüne kapaklanmak planlamadığı hareketlerden birisiydi. Bir anlık ruhlar aleminde yolculuk yaptığını hissetse de gözlerini araladığında ortam öylesine bulanıktı ki görme yetisini kaybettiğine o anlık yemin edebilirdi. Daha sonra gözlüğünün hemen yanına düştüğünü fark etti ve oldukça artistik bir şekilde gözlerine takıverdi. Gözlükleri onun herşeyiydi. Onunla banyoya giriyor, onunla uyuyor ve hatta onunla uyanıyordu. Bu durumlara karşı arada bir gözünden çıkarmayı denese çokta fena olmazdı.

Yavaş bir şekilde ayağa kalktı ve öğrencilere baktı. Doğal bir şekilde hepsi kıkırdıyordu. Minderlerdeki öğrencilere rezil olduğu düşüncesiyle Blaise dudaklarını büzüp, gözlerini iyice kıstı. Birazdan çığlık çığlığa ağlayabilir, hıçkırıklar içinde boğulabilirdi. Neyse ki branşı beyin üzerineydi ve kendini teselli etti. - Sen bir profesörsün Blaise. Koskoca profesör ağlar mı hiç? Hiç yakıştıramadım. - Hüzünlü bir şekilde baş köşedeki minderine oturdu ve başını eğdi. Parmakları tarot kartlarına değdiği an suratındaki hüzün yeni doğmuş bir bebeğin şaşkınlığına ve mutluluğuna büründü. Kahkaha atıyor, bir yandan gözlerini öğrencilere çevirip hadi durma sen de dokun dermişcesine bakınıyordu. Dudaklarını daha fazla kahkaha atmamak için ısırıyor, diğer yandan ellerini havaya kaldırıyordu. ' Merhaba çocuklar! ' dedi gür ve eğlenceli bir ses tonu ile. ' Tatil nasıl geçti? Umarım kötü değildi ve umarım ailenizin başına kötü bir şey gelmedi. Sevgilinizden ayrılmadınız yahut sevgiliniz yoksa da edindiniz. '

Konudan uzaklaştığını fark etti ve tekrar gülmeye başladı. Gülerken nefes almayı unutmuş olmalı ki suratı morarmaya başladı ve öksürükler ardı ardına geldi. Nefes nefese tekrar söze başladı. Öğrenciler şaşkınlıklarını gizleyemezken suratlarında oluşan salakça gülümseme Blaise'i motive eden faktörler arasında önde gelenlerdendi. ' Tekrar merhaba yavrularım. Bu yılın ilk dersine hoş geldiniz. Dersimizin amacını kavramışsınız varsayaraktan başlangıcı ve kehanetin amacını geçerek direk konuya geçiyorum. Hepinizin önünde bir deste tarot kartı bulunmakta. ' Buruşmuş yaşlı ellerini havaya kaldırıp avuçlarının içlerini tüm sınıfa göstererek devam etti. ' Avuçiçlerinizle göreceksiniz. Herkes 6 kart seçecek ve bu kartları yalnızca onlar görecek. Gözleriniz görse de anlamayacağından sadece avuçiçlerinize yoğunlaşın. Onlar kartlardaki pozitif veya negatif enerjiyi hissedip beyninize iletecekler. Her derste tekrarladığım gibi gözünüz dışında her organınızla görecek, hissedeceksiniz. ' Kendisini yine kaptırmış, suratındaki kahramanca ifadesinin oluşmasına engel olamamıştı. ' Kartlarınızı şu şekilde sıralayacaksınız. ' Kendi destesinden çektiği ilk 3 kartı yüzü koyun şekilde en sola koydu. Kartlar kaçan beyin, tavşan yavrusu ve kutsanmış ruhtu. ' Bu kartlar gelecek hanesidir. ' dedi ve parmaklarıyla iki-üç kere aynı şekilde işaret etti. Daha sonra çektiği 2 kartı da aynı şekilde kartların sağına koydu. Kartlar göz bandı ve baykuştu. ' Bu hane ise karakterimi gözler önüne seriyor yavrucuklarım. ' Son seçtiği kartı ise en sağa koydu. Çektiği kart mühür kartıydı. ' En sağa koyduğum kartsa geçmişimi ifade ediyor. ' ürkek bir sesle herkesin aynı şeyi yapmasını ve bozmadan beklemesini istedi. Karşıda kartları arasından seçen öğrenciyi uyarıp kartlarını yorumlamaya başladı. ' Hişşt! Bana bak çocuk! Senin arzularına yenik düşeno gözlerini oyarım. O kartların dilini mühürleyemezsin. Bırakta senin isteklerin değil kartların enerjisi konuşsun. Benim kartlarıma gelecek olursak geleceğimde beynimi kaçıracağımı düşünebilirsiniz ama hayır. Bu geçmişte zaten olmuştu. ' İyice yoğunlaştı ve görücülük yeteneğini aktif hale getirmeyi başarmıştı. Sanki konuşan kendisi değil oldukça mantıklı hoş bir kadındı. ' Geleceğiniz oldukça değişken. Görüyorum, enerjiler bana herşeyi anlatıyor. Yalan söylemiyorum! Bir kurban var ve bu kurbanı olabildiğince mantıklı şekilde değerlendirmelisiniz. Aksi halde bedensel sorunlarla karşılaşacaksınız. Zira mutlak temizliğe ve adalete bunlarla kavuşabilirsiniz. ' Ellerini karaktere çevirdi. Gözleri sımsıkı kapalıydı sadece hissediyordu. ' Gözleriniz dış dünyaya tam anlamıyla kapalı. Güneş ışığını dahi hissediyor, dış olaylardan bihaber yaşıyorsunuz. Ayıptır yahu! Haber beklediğinizi düşünüyorum, lakin dünyaya bu tarz yaklaşırsanız o müjde size uğramayacak. ' Son olarak işaret parmağıyla karakter hanesine çevirdi ellerini. ' Geçmişte size gelen bazı avantajları mucize olarak değerlendirdiniz ve onlardan kurtulamıyorsunuz. Lütfen bu davranışı terketmeye çalışın. Yoksa ayağınıza gelen bir çok fırsatı yanlışlıkla da olsa tepecek durumdasınız. ' Fal bittikten sonra üzerinden kalkan yükü tüm sınıf fark etti. Eski -garip- profesörleri yine ruhlar aleminden kendi sınıflarına teşrif etmişti. Blaise yorgunluğunu atlattıktan sonra diğer öğrencilerin kartlarını yorumladı. Kiminin mutlak arzuları ortaya çıkarken kimininse ne cevherler barındırdığını fark etti. Dersin sonuna doğru yanındaki mumdan dolayı tutuşan karışık saçlarının uçlarının talihsiz kaderine bu dersin keyfi nedeniyle hiç üzülmemişti. Dersin bittiğindeyse tüm öğrencilerin çıkmasını bekledi ve hiç normal karşılanmayacak bir davranışta bulunmuştu. Diğer derse bırakılmış bir ödev yoktu.




En son Blaise Moreau tarafından Salı Ara. 20, 2011 7:40 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Veronica Rouvas
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Veronica Rouvas


Mesaj Sayısı : 924
Kayıt tarihi : 16/10/11
Lakap : Vicky.

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyÇarş. Ara. 14, 2011 5:48 pm


    Geceden kalma uykusuzluğunu omuzlarına bir yük olarak bindirerek saatin, aslında asla duymak istemediği sesiyle göz kapaklarını araladı. Havanın güneşli olmamasına karşın ışık gözlerinden içeri süzülüp kısılmalarına neden olmuştu. Üşengeç bedenine hareket emirlerini vermekte epey güçlük çeken beyni, Veronica'nın hızla yataktan fırlamasıyla derin bir sarsıntıya uğramıştı. Muhtemelen gün boyunca sürekli olarak sürdüreceği esneme eyleminden sonra gözlerini ovuşturdu. Kalın gövdeli tarağı saçlarının arasında hızla yol alırken bir yandan da üstünü giymeye çalışıyordu. Son olarak aynaya bakıp yatakhaneden uzaklaştı. İlk dersin ne olduğunu aracasına ders programına bakarken kehanet kulesinin yolunu çoktan tutmuştu. Her zaman olduğu gibi sevdiği seçmeli derslerden birine doğru gitmenin mutluluğuyla dolmuştu.

    Derslikten içeri girdiğinde pencerelere vuran yağmur damlalarının kapalı perdelerin arkasından kolayca seçilebilidiğini fark etmişti. Tam benim havam diye düşündü. Güneşli ve sıcak günlerin aksine kasvet, yağış ve tabii ki soğuk havaları daha fazla benimserdir. Mum ışıklarının odayı doldurmasıyla cadıların ve büyücülerin gölgeleri duvarlara yansıyordu. Her ani hareketlerinde titreyen gölgeler Vicky'nın dikkatini çekmişti. Odanın sıcak ve loş oluşu cadının uykusuzluğunu tahrik ediyordu, uyuklama eylemine istemsizce dalmadan önce göz kapakları hafifçe kapanırken öğrencilerin gürültülü fısıltılarının yerini yağmur damlalarının camlara vuruken çıkardıkları sesler almıştı. Erimeye yüz tutan mumun ışıkları cadının yüzüne vurdukça sıcaklık tüm hücrelerinde daha belirgin hale gelip kırmızıyla turuncuya sarı katarak göz bebeklerine ilişiyordu. İnsanı uyuma haline zorlanmadan getirebilecek bu ortamda Veronica'nın bilinçsiz geçen saniyelerini kahkahalar bölmüştü. Afallamış bir halde gözlerinin fal taşı gibi açılmasına engel olamayıp yerinden zıplamıştı. Eteğinin püsküllerine takılmış olan yaşlı profesör, kalın ve siyah olan gözlük çerçevelerinin arkasından bir bakış fırlattı sınıfa san ki bunu olmamış sayacağız gibisinden. Hemen toparlanıp minerine geçti. Saçma tatil muhabbetletini kısa keserek derse giriş yaptıktan biraz sonra gülümsemesinin aşırıya kaçmasından ötürü öksürüklere boğulmuştu. Tarot kartlarını işaret ettiğinde Veronica her kehanet dersinde olduğu gibi ilgiyle odaklanmıştı profesöre. Üç tarot kartı seçmek için gelişi güzel atıldı cadı; kutsanmış ruh, kan damlası ve çıkmaz yoldu. Veronica kartların pekte iç açıcı olmadığına kanaat getirdiğinde gelecek hanesine veda edip diğer iki kartı çekmeye koyuldu; karanlık ve işaret parmağını gördüğünde kendince anlam yüklemekten kaçınıp geçmiş hanesine yöneldi; kırılan kalp. Seçtiği kartların kendisinde yarattığı ruh halinden uzaklaştığında profesörün bir öğrenciyi uyardığını duydu. Ona hayran olmamak mümkün değildi. Veronica çok az sayıda insana hayran olurdu... Bu yaşlı fazlasıyla sersem gibi dursada Vicky için diğer profesörlerden daha fazla önem taşıyordu. Kendisininde yarı görücü olduğunu hesaba kattığında birgün kendisininde kehanet profesörü olup olamayacağını düşündü. Hayallerden sıyrılıp profesörün söylediklerine kulak kesildiğinde kendisine gelen negatif enerjinin büyüklüğünün altında ezilmekten kurtaramadığı ruhu sıkılmıştı. Fallar tek tek yorumlandıktan sonra Veronica hızla eşyalarını toparlayıp derslikten ayrılırken profesöre hoşçakalın demeyi ihmal etmedi "İyi günler Profesör Moreau."


17 / Beklenenin Üzerinde
+10 puan ilk derse giren kişi.



Fal Yorumu:
" Geleceğin öylesine kapalı ki yavrucuğum. Ah, bu kadar karamsar olmanı sağlayan şey nedir? Korkarım birkaç küçük kendini bilmez insan yüzünden daha çok üzüleceksin. Daha sağlam durmayı öğrenmelisin. Manevi veya maddi dünyandan bir kişi eksilecek. Ne acı, ne acı. Unutma; ölüm dışında çoğu şeyin çaresi vardır küçük jelibon kuzum. Oysa ruhunun da içi geçmiş. Öylesine karanlık ki, güneş dahi aydınlatabilir mi çok kuşkuluyum. BU durumlarda isyankar olmayı bırakıp şükretmelisin. Bu güzelliğin küçük bir ahlaksızla sonsuzluğa karışmasını istemezsin değil mi? Geçmişten sana kalan hazineler yalnızca kırılmış, yıpranmış ve rengi atmış bir kalp. Lütfen üzülme. Büyüler öylesine genişledi ki artık bunları dahi tek bir asa hareketiyle düzeltmek mümkün. "


En son Veronica Fochaeltia tarafından Cuma Şub. 03, 2012 11:00 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurora A. R. Octavianus
Slytherin IV.Sınıf
Slytherin IV.Sınıf
Aurora A. R. Octavianus


Mesaj Sayısı : 145
Kayıt tarihi : 03/04/11
Yaş : 28
Lakap : Aurora. Yazıldığı gibi okunur bebeğim :)

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyÇarş. Ara. 21, 2011 5:01 pm

    "Mutlak huzur kadar güzel bir şey yoktur bu dünyada. Mutlak huzuru normalden ayıran ise sonsuz olması. Büyücülerin/Cadıların ömürleri mutlak olsaydı -sonsuz yani- mutlak huzuru tadabilmek için yarışırlardı galleonlar için değil... Ve mutlak huzuru aslında kimse bulmamış, kimse kaybetmemiştir."

    Kitaptaki cümleler ruhuna işliyordu sanki. Mutlak huzuru istiyordu genç cadı. Sonsuza kadar huzur eşittir mutluluktu. Mutluluk ise istediği tek şeydi. Ama onun mutluluğunu elinden almışlardı, ellerinden kayıp gitmişti. Sadece saatler vardı aralarında. Eğer onu aramaya daha önce çıksaydı... Hafifçe kafasını salladı. Evet, Moreau gibi delirmeye başladı. Aurora, Bendis'e tapardı ve onun ölümüyle hayli sarsılmıştı. Bendis, onun için sadece bir kardeş, bir yoldaş değil aynı zamanda akıl hocasıydı. Birlikte katletmişlerdi ailelerini. Birlikte öldürmüşlerdi bir sürü muggle soyundan gelenleri. Ve birlikte kurtulmuşlardı yurt dedikleri o çocuk hapishanesinden. Aralarında sadece iki dakika olmasına rağmen yine de ablasıydı, büyüktü ondan Bendis. Yine kafasını hafifçe sallayarak beynine doluşan tüm hatıraları attı bir kenara. Şimdi hiç sırası değildi, hem de hiç. Moreau'yla ilk dersiydi ancak tanıyordu tabii ki. Kafasından baya bir tahta eksik olduğunu gayet iyi biliyordu. Kocaman gözlüklerine ve kocaman görünen gözlerine her gördüğünde lanet okurdu. Karanlıkta görse herhalde çoktan altına yapmıştı. Kitabı hızla kapatırken etrafta dans eden minik tozlar da uzaklaştı ve sonrasında geri yaklaştı. Küçükken tozlarla birlikte dans ettiğini hatırlıyordu sadece. Tek saflığı dansıydı aslında. Bütün nefretini, bütün öfkesini dansıyla kusuyordu dünyaya. Arkadan bir kaç kişinin sesini duyduğunda ağır adımlarla devam etti dönerek çıkan merdivenlerden çıkmaya. Onlara zayıf yanını göstermeye korkuyordu, dalga geçmelerinden korkuyordu. Dersliğin içine doğru küçük bir adım attığı anda kör olduğunu sandı. Gözleri alışana kadar kapıda beklediğinde diğer gelenlerin onu beklediğini son anda farketti. Ağır tütsü kokularıyla bezenmiş olan dersliğe girmeyi canı hiç istemiyordu. Moreau'nun can sıkıcı ve deli konuşmalarını duymak istemiyordu. Kendini zorlayarak ortalarda bir yerlerde olan minderi seçerek oturdu. Mumun titrek ışığı 'Beni buradan kurtarın!' der gibi yanıyordu. Mumun ışığına dalmış giderken o iç bayıcı ve sıkıcı sesi duydu. Profesör (!) Moreau! Ondan nefret ettiği kadar nefret ettiği tek kişi annesiydi ve intikamını almıştı. Yemin etmişti. Bir gün Wanderer'lara katılırsa bu kadını öldürecekti. Lakin o zaman kadar daha çok şey değişeceğinin de farkındaydı elbette.

    Yeniden hafifçe kafasını salladı ve çevresine baktı. Herkes üç kart sola, iki kart sağa ve bir kartı da önüne çekmişti. Kartların anlamlarını söylemiş miydi Deli Moreau? Üstten çektiği altı kartın üzerine dikkatlice baktı. Kaçan bir beyin, bir ayna ve anlayamadığı bir kart vardı. Yanında oturan birine sorduğunda onun tehlikeyi belirttiğini söylediğinde biraz değişik bir ruh haline girse de umursamaz tavırlarını ortaya koyuyordu. Sağ tarafına koyduğu kartlara baktığında ise siyah büyük bir köpek -bunun anlamının ecel olduğunu yine yanındakinden öğrenmişti- ve simsiyah bir karttı. Bu sefer Kehanet kitabını karıştırdığında bunun karanlık olduğunu gördü. Açıklamasına bakmaya gerek duymadı. Önüne koyduğu tekli karta da şöyle bir baktığında kırılmış olan kalbi gördü. Anılara yolculuğu bu sefer başlatamadan durdurmuştu. Büyük gelişme! Moreau sırayla kartları yorumlarken sıra kendisine gelene kadar kestirmiş olmalıydı. Birisi onu dürtmese uyanmazdı herhalde. Loş hatta karanlık bir odada tütsülerin arasında iğrenç kokularla birlikte kim uyumazdı ki? Profesör nihayet kendi kartlarını yorumlarken neredeyse hiç şaşırmadı. Alaycı ve acıyan ifadelerle Profesör'e bakarken en sonunda bitmişti yorumları. Diğerlerinin de kartlarını yorumladıktan sonra -bu süreç boyunca yine rüyalar alemine giriş yapmış ve geri gelmişti- nihayet dersi bitirdiğinde gözlerinin şiş olduğuna yemin edebilirdi. Bütün eşyalarını çantasına tıkıştırdıktan sonra uykunun verdiği sersemlikle ağır adımlarla dersliğin kapısından çıktı ve merdivenlerden ağır adımlarla inerken uykusunun açılması için dersin nefesler almaya başladı.




20 / Olağanüstü!



Fal Yorumu:
" Ah seni küçük yılan. Yapacağın o kadar mantıksız hareket var ki, adeta öfkenin zindanlarına prangalanmışsın. Bu kadar nefret dolu bakma dünyaya. Gelecekte ölmüş birisiyle, hem de kendin kadar yakın birisiyle küçük bir sohbette bulunacaksın. Dikkat et! Bu dünyadan olmayanlar diğerlerini de kendi kuyularına çekmekten zevk alırlar. Aklını kaçırmanı istemem seni minik sarı böceğim. Gerçi kaçırmışsın kaçıracağını da neyse. - İmâlı bir bakış atar. - Korkunç! Karanlık yaklaşıyor seni aptal çocuk. Tedbirini almalısın! Sonun geliyor. Hemen git ve sıcak bir duşun ardından kimlere hain planlar yaptığını, ve kimden korkunç bir intikamla cevap alacağını düşünmeye koyul. Bir taşla iki kuş! Yıkanırken kirlerinden de arınmış olursun çünkü burası biraz kokuyor. "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nancy Loew
Ravenclaw IV.Sınıf
Ravenclaw IV.Sınıf
Nancy Loew


Mesaj Sayısı : 363
Kayıt tarihi : 15/11/11

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyCuma Ara. 23, 2011 12:50 am

    Kalabalık içine girdiğimde sınıftan üzüm, portakal ve çilek kokuları beni karşıladı. Meyveli aromalardan oluşan bu muhteşem karışım son derece gevşetici ve huzur vericiydi. İliklerime kadar işleyen soğuğa başkaldıran bu koku; güneşin sıcaklığını ve kudretini hissettiriyordu. Ruhumu ısıtan ve huzurlu bir ortam sağlayan tütsünün büyüsünün etkisiyle, yavaş adımlarla sınıfın içerisine doğru ilerlerken sol köşedeki büyükçe bir mindere aniden kendimi bıraktım. Az önce kuleye doğru çıkarken cama çarpan yağmur taneleriyle rüzgarın baskısı altında kalmış delikli parkelerin kulaklarımı tırmalayan ıslık sesleri şimdi kalabalığın gürültüsünden neredeyse hiç duyulmuyordu.

    "Bunun doğru olduğuna inanıyor musun?" diye sordu tanıdık bir ses tonu.
    "Daha önce denemiştim. Transa geçmek gibi bir şey. Kendini gerçekten farklı bir zamanda hissediyorsun." dedim ve cümlelerimi bitirip başımı o tanıdık sese çevirdim. Büyük kulaklı, uzun, zayıf yüzlü Max, bana şaşkınlıkla sırıtıyordu. Max'ın şapşal sırıtışına eşlik edeceğim sırada duyduğum "paat!" sesiyle başımı sınıfın girişine doğru hızlıca çevirdim. Düşmeyi nasıl becerdiği konusunda bilgi sahibi olmadığım, minderlerin önüne kapaklanan profesörü gördüm. Sınıftaki kıkırdamalar, profesörün rezilliğine fon müzikliği ederken ben sadece izlemekle yetindim. Profesör yerden kalkarak toparlanmaya çalışırken gözlerimi önümdeki kartlara indirdim. Çoğu öğrencilerin aksine, kehanet dersini sevdiğimi farkettim. Ruhuma huzur aşılayan bir yanı vardı bu dersin. Gözlerimi kartlarde gezdirerek dersin bir an önce başlamasını diliyor ve kartların mırıldanacakları kehanetleri dinlemek için sabırsızlanıyorum. Geçmek bilmeyen dakikalar sonra profesör nihayet derse başladı. Meraklı gözlerimi kartlardan ayırmadan, profesörün yapacaklarımızı anlatmasını dinliyor ve kartlara olan merakım her geçen dakika daha çok artıyordu.

    Çektiği kartları ve yapacaklarımızı kavradığımda profesör son cümlelerini kuruyordu. Ellerimi kart destesine yavaşça uzatarak, dakikalardır üzerinde odaklandığım iki kartı çektim. Kartlar mühür ve kutsanmış ruhtu. Dudaklarımı büzüştürerek üçüncü kartı çekmek için parmaklarımı destede gezdirerek sondan ikinci kartı çektim; çift asa. Geriye karakter ve geçmiş kartlarını seçmek kalıyordu. Ellerimi desteden ayırmadan gözlerimi profesöre çevirdim. Yorum yaptığı kızdan sonraki sıra benimdi. Kartlara yeniden konsantre olarak parmaklarımı destede gezdirmeye başladım. Ortadaki ve sondaki kart olmak üzere iki kartta hızlıca karar kılarak kartları kaldırdım; arzu ve sis. Parmaklarımı tekrar desteye daldırdım ve gözlerimi yumarak destede ilerlettiğim parmaklarımla pürüzlü bir kartta durdum. Gözlerimi açıp kartı çektim; kahraman. Kartlarımı çektiğim sırada önüme yerleştirirken profesörün yanımda belirmesiyle yüzümdeki donuk ifade yerini meraka bıraktı.

    Kulaklarımı ve gözlerimi kocaman kocaman açmış bir şekilde dinlediğim kehanet bittiğinde ve profesör başka bir öğrenciye doğru yöneldiğinde bedenimin kilitlendiğini hissettim. Merlin aşkına, bu kadın olağanüstü bir şeydi. Şaşkınlığımı üzerimden atamamanın verdiği şapşallıkla sınıftan kendimi dışarıya attığımda, son çıkan öğrencinin ben olduğumu fark ettim.




18 / Beklenin Üzerinde



Fal Yorumu:
" Kaderini mühürleyecek insanlarla tanışmamalısın. Sanırım annenin sözlerini daha fazla dinlemelisin yavrucuğum. Yine de ileride çok güçlü, kudretli bir büyücü olacağına hiç şüphe yok! Şimdiden mum eşliğinde We wish you a merry christmas söyleyebilirsin! Çünkü sen kutsalsın. Tanrının elleri bedenine değdi. Arzuların gözlerini öylesine kapatmış ki büyükannen arkandan gelip gözlerini kapattığında ' Ben kimim? ' sorusuna bile cevap verip veremeyeceğinden kuşkularım var. Etrafındaki sisi dağıtman için sana tavsiyem asanı büyü dışında herhangi bir iş için kullanma. Tekrar ediyorum; asalar büyü içindir, burun kurcalamak için değil! Geçmişinde kahramanlık ve hayat kurtarma görüyorum! Küçüğüm sen tam bir azizsin. Fakat şunu unutma; aziz olman seni Hogwarts'ta farklı kılmayacak yahut sınıf geçmeni sağlamayacak. "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Harley McMannon
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.



Mesaj Sayısı : 1658
Kayıt tarihi : 25/10/10

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyPerş. Şub. 09, 2012 9:30 pm

    Erkenden kalkmak cadıya göre pek sayılmazdı aslında. Afritabın; ışıkları daha yeni yeni yeryüzüne yayarken, saatin tiz sessiyle azur mavisi gözlerini aralamıştı. Pencereye vuran yağmur taneleri sanki cadıya ikaz edercesine dersliğe gitmesini dile getirmeye çalışıyorlardı. Heyhat ruhu düşler aleminden kopmak istemeksizin bu çağrıya yanıt vermemek için elinden geleni çabalıyor gibiydi. Sonunda saatin susmak bilmeyen sesine yenilerek bir rüzgar gibi fırlamıştı yataktan. Seri bir biçimde hazırlanıp cüppesini giydiği gibi ortak salondan ayrılmıştı. Aslında acele etmesi için hiçbir sebebiyet yoktu onun için. Dersliğin kulelerde olduğu gerçeğini göz önüne aldığında iksir dersi gibi fazla bir yol katletmesi gerekmeyecekti. Lakin alışkanlıklarını bırakmak cadı için zordu, küçüklüğünden itibari ile her daim vaktini iyi kullanması gerektiğini, zamanın her saniyesinin değerli olduğunu açıklayan zırvalıklarla beynini doldurmuştu. Onun için bir bakımdan da alışkanlığı, belirli bir kuram haline gelmişti.

    Dersliğin kapısını araladığında burnuna gelen envai çeşit tütsü kokusu midesini bulandırmıştı. Aç karnına bu tip kokular cadıya her daim tiksindirici bir izlenim bırakmıştı. Göz yorucu loş ortam insanı adeta uykunun tatlı davetine evet demek için başlıca bir sebep hazırlarken sessizliğin hükmünü sürdüğü derslikte yalnız pencereye vuran yağmur tanelerinin melodileri duyulabiliyordu. Her ne kadar ortam uykuya hasret birinin gözlerini kapatıp düşler alemine davet etmeye el verişli olmuş olsa bile, kendisine olan saygısından uyuklama gibi bir eylemde bulunmayı düşünmüyordu. Bir görücü değildi lakin bu konuda öğrenmek istediği pek çok konu olduğu da gerçekti. Zaten kehanet dersini bu sebeple seçmişti genç cadı. İçinde tükenmek bilmeyen merak duygusuna eninde sonunda her zaman teslim oluyordu. Belki de onu kimi zamanlar zayıf yapan hususta buydu. Öte yandan bilgiye ulaşmanın en büyük etkenin meraktan geldiğine inanıyordu. Sınıfın çevresine daire biçiminde dizilmiş minderlerin birine oturarak yerleşti. Cılız ışıklarıyla titreyen mumlar etrafı aydınlatmak için sanki çırpınıp duruyorlardı, bir canlı gözüyle görmüş olsanız hayatları uğruna adadıkları ilahi bir görev olarak belki de nitelendirebilirdiniz. Önünde ki duran desteye aruz mavisi gözleriyle incelemeye başladı, fal ile arası hiçbir zaman iyi olmamıştı, inandığı da söylenemezdi. Muggle’ların kahve fincanlarıyla anlamlı anlamlı bakıp, sadece boş lafızlar söyledikleri sözler akılına gelirdi. Lakin öte yandan öğrenim göreceği kişinin bir kehanet profesörü olduğunu kendisine anımsatınca, zihni bir an bu düşüncelerden arınmıştı. Çılgın bir bilim adamını anımsatan giyimiyle kimi zamanlar cadının gözünde ciddiye alınamayacak biri gibi geliyordu profesör Moreau. Renk cümbüşü giysileri ve kabarık saçlarıyla sanki masal kitaplarından fırlamış bir karakteri anımsatıyordu. Lakin sesinde ki ciddiyet kimi zamanlar insanın içini ürpertecek kadar soğuk geliyordu cadıya. Profesörün dersin işleyişi hakkında bilgi vermesi üzerine önünde duran desteye uzanıp gelecek için üç adet kart çekti. Biri genç cadıya çok tanıdık gelmişti, baykuştu, bu hayvanı sevdiği söylene bilinirdi, ona her daim bilgiyi çağrışım yapıyordu. Lakin diğer kartta ise anlamsız bir boşluk vardı. Gelecek için son kartı seçtiğinde ise kutsanmış ruh ile karşılaştı. Seçtiği kartlar hakkında en ufak fikri olmadan karakteri için olan diğer iki kartı seçti, hayal ve güneş çıkmıştı. Son kartı olan geçmişe doğru elini uzattığında ise narin parmakları arasında treni sembolize eden kart yer almıştı. Profesör herkesin kartı hakkında tek tek yorum yapmaya başlamıştı. Saçma bir insana saçma kartlar diyerek içinden geçirse dahi diğer yönden profesör Moreau’nun sözlerini merak etmeye başlamıştı. Fakat büyük gözlükleri ile bir an da karşısında bayan Moreau’yu görünce bir an ürkmüştü. Kesinlikle profesör ilginç biriydi, gerek giyim tarzı gerekse konuşma stiliyle cadıya kim ne derse desin hayali bir masal karakterini anımsatıyordu. Kızın seçtiği kartların yorumlanmasıyla için de ki merak duygusu bir an yok olmuştu. Cadının tek arzusu kendisini uykunun büyüsüne çağıran ortamdan çıkmaktı artık. Dersin sonun gelmesiyle ağır tütsü kokusunun saltanatının sürdüğü dersliği seri adımlarla terk etti.



20 / Olağanüstü!



Fal Yorumu:
"Alacağın mühim bir haber var minik sincabım. Öyle ki bu haberle birlikte içinde yok olmaya yüz tutmuş bir boşluk duygusu belirecek. Sanırım bu haberi az da olsa anladım. üzülme, insanlar aldatılabilirler, ayrılabilirler. Sonuç olarak seni demir bakirelik makamına yükselmiş şekilde görüyoruz. Aman manastırı birbirine katma da. Karakter kartlarına baktığımızda içim açıldı yavrucuğum. Görüyorum ki zihninin ucu bucağı yok. Fakat fazlasıyla gemi batmış bu dipsiz okyanusta. Hasarı karşılamak zor olacak sanki ama üzülme. Orada asla güneş batmaz. Geçmişinin buğulu camlarından pek söz etmek istemiyorum küçüğüm. Çünkü sen de biliyorsun, sisli ve üzücü."


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Cayne Rouvas
Ravenclaw IV.Sınıf
Ravenclaw IV.Sınıf
Cayne Rouvas


Mesaj Sayısı : 23
Kayıt tarihi : 07/02/12

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyCuma Şub. 10, 2012 11:07 pm

    Sabahın bu kör vaktinde bir sarsıntıyla uyandığında gözlerini ovuşturarak saatine baktı. Sonra çatık ve şaşkın kaşlarını karşısındaki siluete doğru kaydırdı. Stuart dişlek haliyle ona doğru sırıtıyordu. “Güneş doğduktan sonra garip bir şekilde horlamaya başlıyorsun. Seni sersem! ” dedi ona Stuart. Cayne ise, birden kafasına dank eden ani bir düşünceyle kendine geldi. Günün ilk dersi Kehanetti ve ona yetişmek için yarım saati vardı. Yataktan nasıl fırladığını ve okul pantolonunu üzerine nasıl geçirdiğini hatırlamıyordu. Tek bildiği gömleğini pantolonunun içine sokma zahmetinde bile bulunamadan ders kitap ve ıvır zıvırlarını kapmış olmasıydı. “Asam! Asamı bulamıyorum!” Yatakhanesinde deli gibi dönerken Stuart’ın elinde sallandırdığı çubukla ona dönüp gülümsediğini fark etti. Bu şeyin kendi asası olduğunu anladığında ise hiç düşünmeden çekip aldı. “Başkalarının eşyalarına…” ”Tamam biliyorum bana ders vermene gerek yok!” diyerek kestirip attı Stuart. On iki yaşlarında olmasına rağmen bıcırık boyu ve iksir derslerinde tam bir fiyasko olduğunu belli edercesine kömürleşmiş saçları vardı bu çocuğun. Cayne asasını da aldıktan sonra tam bir hışımla yatakhanesinden ayrılmak üzereydi ki bir şeyi hatırlamış gibi dönüp arkasına baktı. “Bu arada, aklıma gelmişken… İnsanları kendinle karıştırmamalısın Stuart. Sabah güneşinin ardından horlamaya başlayan sensin, ben değil.”

    Ortak salona indiğinde Nona’nın da henüz yeni çıkıyor olduğunu fark edip kızın koluna yapıştı hemen. “Pes mi ettin yoksa beni beklemekten?” Kızın tuhaf bakışları onu kendine getirmiş ve jet hızıyla açıklama yapmasına imkân tanımıştı. “Biliyorum, biliyorum, daha erken uyanmalıydım, Kehanet kaçmaz öyle değil mi? Özellikle böyle bir Profesörün dersiyse!” İkisi de kıkırdadı. Cayne Kehanet’e hor gözlerle bakan bir tip değildi, fakat Profesör’ü diğer bazı öğrenciler gibi problemli bulduğu için dersteki performansı adeta yerlerde sürünüyordu. Dersi veren kişiye bir öğrenci ısınamadığı zamansa, bu durum dersten bile nefret etmesine yol açıyordu haliyle. Cayne, bu istisnaların dışındaydı üstelik. Profesör ne kadar sorunlu olursa olsun, Kehanet onun gözünde varlığını koruyacaktı. Ortak salonu geride bırakıp koridora ulaştıklarında ikisi de adımlarını bir hayli hızlandırmıştı. Cayne telaşlı adımları sayesinde birinci sınıflardan birine çarptığındaysa dönüp özür dileme fırsatı bile bulamamıştı. Bir an için Nona’nın dönüp ona baktığını ve kıkırdadığını hissetti. Kız işaret parmağıyla onun gömleğini işaret ediyordu. Cayne gömleğini pantolonunun içine isteksizce yerleştirirken, kızın, kravatını düzeltmesine de izin verdi. “Tamam, hadi, acele etmeliyiz!” Teşekkür etmeye bile çekiniyordu, oysa bu cümlesinin de bir teşekkür olduğunu Nona’nın anlamış olduğunun farkındaydı.

    Kuleyi tırmandıktan sonra, sonunda kendisini derslikte bulabildiğine şükrediyordu. Sınıfa girer girmez burnuna gelen meyveli tütsü kokusuyla sabahtan yarım kalan uykusunun dağıldığını hissetti. Etrafı aydınlatabilmek için adeta çırpınıp duran mum ışıkları bu konuda oldukça başarısız görünüyorlardı. Cayne mum ışıklarından görebildiği kadarıyla yan yana iki boş minder fark ederek o tarafa doğru yöneldi. Nona’nın elini tutarak onu da kendi yanına doğru çekti. Neyse ki Profesör daha gelmemiş, diye düşünürken tam o sırada Profesör de çıka gelmişti aralarına. Geç kalanlardan olsa da her zaman şansının yaver gittiğini düşündü. Bir şekilde derslere vaktinde yetişebiliyordu son zamanlarda. Çalışkan bir öğrenci olmasa da mantığından yola çıkarak kazandığı sınavlar… Tabi ki bu seneden sonra daha da zorlu günler bekliyordu onu. Tam Profesörün gereksiz hoş geldiniz mesajlarına kulak asmamaya karar vermişken, duyduğu o son cümleye ister istemez kulak kabarttı. “…Sevgilinizden ayrılmadınız yahut sevgiliniz yoksa da edindiniz.” Bu sözlerden sonra gözleri nedense Nona’ya kaymış ve kızarık yanaklarını göstermemek adına yüzünü tekrar Profesöre çevirmişti. Profesör sonunda hoş beş laflarını bırakıp önlerinde duran tarot kartlarından bahsetmeye karar vermişti. Cayne, gözlerini kartlara doğru odaklamaya çalıştı. Profesör anlatmaya devam ettikçe altı kart seçmesi gerektiğini anlıyor ve dediklerini yapmadan önce onun yaptıklarına odaklanmaya çalışıyordu. Profesör kendisi için kartları seçtikten sonra onun izlediği yolu takip ederek ilk olarak üç tane kart seçmişti. Yara bandı, kahraman ve çıkmaz yol… Tıpkı Profesörün yaptığı gibi kartları yüzükoyun şekilde en soluna koydu. Daha sonra çektiği iki kartı da sağ tarafa koydu. Ölü beden ve hayal… En sonunda ise çektiği kartı kartların en sağına koydu. Ayna…

    Profesör kartlarını yorumlarken adeta değişik bir karaktere bürünmüş ve onun gözünde buharlaşıp uçacak raddeye kadar gelmişti. Sonraki adımda diğer öğrencilerin kartlarını yorumlamaya başlamışken Cayne bunu fırsat bilip bu Profesörün tam bir ermiş olabileceğini fısıldamıştı Nona’ya. İkisi de kıkırdarken Profesör hiçbir şey fark etmemişti. Bir ara Nona’nın kartlarına bakmaya çalıştıysa da kız buna izin vermemişti. Profesör acaba onun falını ne şekilde yorumlayacaktı? Kendi falından çok onunkini merak ediyor oluşuna şaşırmıştı. İçindeki bu garip dürtülerle sıranın kendisine gelip çatmasını beklerken bir yandan diğer yorumlara da kulak kabartmaya başladı. Ders tamamen bittiğindeyse onu en çok neşelendiren şey geriye bir ödevin olmayışıydı. Neyse ki, bir dersin ödevinden yırtmıştı. Çıkarken kolunu Nona’nın omzuna atıverdi. Birlikte yorumları değerlendirebilecekleri koca bir günleri vardı daha.



20 / Olağanüstü!



Falına daha önce bakılmıştı.


En son Cayne Rouvas tarafından Çarş. Şub. 15, 2012 10:37 am tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nona Ambrosia
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Nona Ambrosia


Mesaj Sayısı : 885
Kayıt tarihi : 25/09/11

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyC.tesi Şub. 11, 2012 4:49 pm

    Sabahın erken saatlerinde sıcak yatağından kalkmak en işkence verici, zor gelen şeydi. Başını çevirip siyah saçlarının biraz daha dağılmasına sebep oldu ve yüzünü yastığa gömdü. Geceden beri ısınan teni eşliğinde yastık kılıfı ve çarşaflarda sıcacık olmuştu, açıkta kalan omuzlarına doğru örtüyü biraz daha çekti ve birkaç adım ötesinde ki ayak seslerini duymamaya çalışarak yastığı kulaklarına bastırdı. Çok hafif bir uykusu vardı ki oda da o anda çıt çıksa tüm uykusu mahvoluyordu. Bıkkınlıkla gözlerini kapamaya çabalasa da sesler devam ettikçe uykuya geri dönmek onun için çok zordu. Boynuna kadar çektiği örtüyü geri itti ve ayaklarını yatağından sarkıtıp pelüş terliklerini giyindi. Uzun kirpiklerle çevrili gözleri odada dolaşan kişiye görmeyen gözlerle bakıp cama çarpan yağmur tanelerine odaklandı. Kollarını birbirine sarıp içinde bir ürpertinin dolaştığını hissetti. Annesi de böyle yağmurlu bir günde çekip gitmemiş miydi? Kendine kötü anılarını hatırlatan yağmurdan hiçbir zaman hoşlanmamıştı. Dolgun dudakları bir çocuğun ki gibi büküldü ve asık bir çehreye sahip oldu. Hafif çillerle kaplı sevimli yüzüne gri bulutların arasından kısa bir an gelip geçen güneşin soluk ışığı vurdu ve teninin olduğundan daha beyaz gözükmesine sebep oldu.

    Cama vuran yağmur tanelerini seyrederek yaklaştı ve parmaklarını camın diğer tarafından bir kristalmiş gibi akıp giden yağmur tanelerinin üzerinde gezdirdi yavaşça, sanki bir hipnozun eşiğindeymiş gibi davranıyordu. Renkli gözlerini kısa bir an kapadı, vücudu bir an dengesini kaybedecekmiş gibi olsa da kendini çabuk toparlamıştı. Oda da tek bir çıt dahi duymadığından yatak hane arkadaşının çoktan çıkıp gittiğini fark etmişti. Yüzüne yayılan dağınık saçlarını sol eli ile sol omzuna çekti. Gözlerini yavaşça ovuşturdu, artık bir an önce hazırlanmalı ve ortak salona inmeliydi geç kalmayacağını bilse de tavırlarında ki acelelikten bir saniye bile bekletmek istemeyeceği biri olduğu anlaşılıyordu. Üzerini değiştirip de gömleğinin yakasını çekiştirip düzelterek üzerine de süveterini geçirince artık hazır olduğunu hissederek siyah cüppesini giyindi. Asası ve kitapları her zamanki yerinde duruyordu sadece bir gün önceye oranla biraz daha fazlalaşmıştı. Karanlık sanatlara karşı savunma, Sihir Tarihi ve bunlara ek olarak birde astronomi kitabını eklemişti. Mitoloji dersini bıraktığı için pişmanlık duysa da gittikçe ağırlaşmaya başlayan dersler bu pişmanlığını unutturmuştu. Ayağındaki siyah ayakkabıların bağcığını biraz daha sıkılaştırıp doğruldu ve rafta duran kitaplarını kolları arasında alıp ortak salona indi.

    Cayne’yi yanında görünce ve söylediklerinden sonra bir an şaşkın hissetse de kendini toparlaması güç olmadı. Garip ve bir o kadarda sevimli dostunun yüzüne baktığı her seferde içinin biraz daha açıldığını hissediyordu. Bir insanın yüzü nasıl bu kadar duru ve sevimli olabilirdi? Renkli gözlerini genç delikanlının yüzünde gezdirdi, onu incelediğinin farkına varmamış gibiydi. Cayne kehanet profesörü hakkında konuşurken kıkırdamadan edemedi. "Bu gün nasıl eğleneceğiz bakalım, umarım içimizi karartmaz ve neşeli bir şeyler söyler." dedi. Onunla birlikteyken dudak kıvrımlarındaki o neşeli gülüşün izi hiçbir zaman silinmiyordu. Neyse ki daha fazla oyalanmaktan vazgeçip ortak salondan çıktıklarında Cayne birine çarpmıştı, onun bu şaşkınlığı kendini eğlendiriyordu, birlikte mükemmel ikili olduklarından o kadar emindi ki Cayne’in yanındayken kendi olabiliyor ona rahatlıkla açılabiliyordu. Bu genç delikanlı ile bir sır küpü olmaktan çıkıyordu genç kız. Sanki doğasından gelen bir özellikmişçesine insanları rahatlatıyordu. Onun hakkında daha fazla düşünmeyi bir kenara bırakıp kıkırdadıktan sonra dağınık gömleğini gösterdi ve bir adım daha yaklaşıp kravatını düzeltti, dağınıklıktan hoşlanmadığı her halinden belli oluyordu.

    Cayne’in kendisine nasıl olup da tahammül ettiğini bir türlü anlayamıyordu. Böyle düzen hastası kaçık biriyle arkadaş olmak onun için zor bir şey olsa gerekti. Birlikte kuleyi tırmandıklarında ve sınıfa girdiklerinde aldığı o tütsü kokusunu içine çekti ve öksürmemek için kendini tuttu. Sonra birden elini genç büyücünün elinde buldu, yanaklarının yanmaya başladığını hissedebiliyordu. Neyse ki o önden geçtiği için bunu görmemişti. Sonra parmakları boşlukta kaldı ve avuçlarındaki o sıcaklık çekildi. Minderlere tam zamanında yerleştiklerinde Profesör Blaise’in her zamanki tipik çatlaklıklarına şaşkınlıkla bakmadan edememişti geç kız. Bu kadında ki -adı yüzünden arada sırada onun erkek olduğunu da düşünmeden edemiyordu- tavırları her seferinde kendini şaşkınlığa uğratıyordu. Neyse ki üzerinde fazla durmadan Profesörün dediklerini dinledi ve dediklerine göre kartlarını çekti. –Tren, Kırılan Kalp, Körüklenmiş Alev- Temizlik Bezi, Ayna – Ters yüz. – Kartları sırasına göre çektikten sonra olanları ise hayal meyal hatırlıyordu. Cayne ile gülüşleri, Profesörün anlattıklarının zihninde bıraktığı uyuşma etkisi, o dakikalardan sonra bir hayal âleminde yaşıyormuş gibi hissetmekten başka bir şey yapamamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rubina Faith Silimauré
Yazar
Yazar
Rubina Faith Silimauré


Mesaj Sayısı : 181
Kayıt tarihi : 05/02/12
Yaş : 31
Lakap : Ruby değil Rubina değil, Ru-bay-na.

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyC.tesi Şub. 11, 2012 6:32 pm

Sabahın erken saatlerinde, yatakhaneye şikayet mırıltıları yaymayan tek kişi Rubina'ydı. Her zamanki gibi, erkenden kalkmış, pencere kenarında soğuğa karşı son derece hassas olan ellerine el yapımı, özel bir hint kremi sürmekteydi. Tepesinden sıkı sıkıya toplanmış uzun atkuyruğu saçı, göğsüne uzanıyordu. Hassas elleri kremi tamamen emince, deri-ipek karışımı eldivenlerini ellerine geçirdi. Çoktan giyinmişti, kitapları da pencere pervazındaydı. Son derece büyük ve geniş cam, Gryffindor Kule'sinin nimetlerinden biri olan güzelim bahçe manzarasının tüm muhteşemliğiyle yatakhanenin içini güzelleştirmesine izin veriyordu. Nedense, kehanet dersi onun kendini sebepsiz bir şekilde gergin hissetmesine neden oluyordu ve o sebepsiz şeylerden nefret ederdi. Gözlerindeki zeki ve garip pırıltılar, bunu düşündükçe sinirli pırıltılara dönmekteydi.
Birbirinden ağır kitap destesini el çantasına sıkıştırdı. Mürekkebini ve parşömenini kontrol ettikten sonra, sabah sabah çekilirliğinden şüphe ettiği Kehanet dersinden evvel bir kaç lokma bir şeyler yiyebilmek için salona doğru yola çıktı.
Bir kaç dilim tereyağlı ekmek, bir yumurta ve bir fincan çayın ardından karnını doyuran insanlara özgü o rahatlama hissiyle, Kehanet Kulesi'ne doğru ayaklandı.
''Merrrhabaaa, Rubyyyy''
Görmeden, arkasını dönmeden kim olduğunu ve otuziki diş sırıttığına emin olduğu Gloria Waddens için bir saniyesini bile harcamadı.
''Merhaba, Gloria'' dedi, duraksamadan. ''Seninle ilgilenmeyi çok isterdim ancak maalesef derse gitmek zorundayım.''

Dersliğe yaklaşacak merdivenleri tırmanırken, tanıdık bir his gelip oturmuştu göğsüne. Geleceğin korkusu. Geleceğini öğrenmek istememenin korkusu. Ancak, sene başında bir kere bu dersi seçme hatasını yapmıştı, şimdi de cezasını çekmek zorundaydı, yine. Dersliğe girer girmez, hemen hemen boş olan masalara şöyle bir göz attı. Her sandalyenin önünde birer deste tarot kartı bulunmaktaydı. ''Tarot demek'' diye mırıldandı, kendi kendine. Wood Ormanı'ndaki evinde yaşarken, geçen yaz kafadan çatlak bir görücüye denk gelmiş ve tarotla ilgili pek de hoş olmayan şeyler yaşamak zorunda kalmıştı. Ürperdiğini hissetti.
Profesör, tüm güleryüzlülüğü ve çatlaklığıyla karşısında duruyordu. Dersin konusunu, tarot kartlarını ve nasıl yerleştireceklerini uzun uzun anlattıktan sonra, seçimi yapmaları için onları bırakmıştı. Rubina, sol elini, avuçiçi aşağıya gelecek şekilde tarot kartlarının biraz üzerine yerleştirdi ve gözlerini kapattı. İçindeki sesi dinleyerek, enerjisini hissettiği altı kağıdı diğerlerinden ayırdı ve profesörün istediği şekilde olmasına özen göstererek yerleştirdi. Yapışkan, yarabandı, çift asa, ters yüz, çıkmaz yokuş ve körüklenmiş alev.

Sabırla, sıranın kendisine gelmesini bekledikten sonra, falını büyük bir dikkatle dinledi. Gerçek anlamda, Kehanete bir kere daha kendi içinden şans vererek, sabırsızlıkla bir sonraki cümleyi bekleyerek, sabırsızlıktan elleriyle masada trampet çalarak bekledi. Geleceğine dair bir söz yakalamaya çalıştı, ancak bunu yaptıkça geleceğine ait bilgiler almanın ne kadar heyecan kaçırıcı bir şey olduğunu fark etmeye devam etti. Yani, akşam yemeğinde ne yiyeceğini bilse, bunun ne heyecanı kalırdı ki? Kim bunu önceden görmek isterdi? Tamam, haklıydı. Bu ders tam kaçıklara göreydi. Rubina geleceğini görmek istemiyordu. Zil çalar çalmaz, kafasını ''Yazık'' dercesine iki yana sallayarak el çantasını kaptı ve kapıya ilk ulaşanlardan biri oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jesús Adrian Vargas
SFL & Kurtadam
SFL & Kurtadam
Jesús Adrian Vargas


Mesaj Sayısı : 668
Kayıt tarihi : 19/02/12
Yaş : 33

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyPaz Şub. 26, 2012 10:47 pm

Genç kuzgun sabahın ilk ışıklarında kalkmaya pek alışık değildi ve sabah olmadığını iddia edecek kadar karanlıktı henüz hava. Eğer paçasından içeri giren kurbağası olmasa kehanet dersini kaçırmış olmaktan pişmanlık duymazdı. Fakat içindeki vicdan azabına dur diyebilmek ve Ravenclaw evinin hakkını verebilmek için yataktan sürünerek de olsa kalktı. Derse girmek istiyorsa olan kısıtlı zamanını çabucak giyinmesine harcamalıydı, öyle de yaptı. Cübbesini üzerine geçirirken ortak salondan hışımla çıkmıştı bile. Dışarıda yağan yağmurun Hogwarts'ın camlarını delicesine dövmesi Jesus'un bir yandan uykusunu getirirken bir yandan da içini huzurla dolduruyordu. 'Bu kadar erken olmasaydın ne olurdu!' diye düşünmekten kendini alamıyordu. Omzuna atmış olduğu kravatını bağlamaya tenezzül etmiyordu hızlı adımlarıyla koridoru arşınlarken. Cübbesi vücudunda yeni yeni yerini alıp omuzlarına oturmuştu. Gömleğinin ilk iki düğmesi de yaşadığı rehavet yüzünde açık kalacağa benziyordu. Omzundaki kravatı boynuna atmıştı, böylesi biraz daha derli toplu duruyordu. Bağlanmamasının bir problem yaratacağını düşünmüyordu. Çünkü kehanet profesörü Blaise oldukça sevimli bir kadındı. İri gözleri ve kavanoz dibi gözlükleriyle Jesus'a bile oldukça sempatik gelebiliyordu. Sınıfa girdiğinde ise her derste aldığı o garip kokulardan daha da farklı ve boğazı kaşındıran bir koku çekiyordu ciğerlerine. Öksürmek istemese dahi buna engel olamayarak bir kaç kez oldukça şiddetli bir biçimde öksürmüştü. Ardından bir kaç kişiyi geçerek yine o beli ağrıtan minderlerin üzerine dikkatle oturmuştu. Bir seferinde pelerininin ucunu yaktığını hatırlıyordu. Bir daha olmasına izin vermeyecek kadar dikkatliydi bu sefer. Solundaki muma bakıp gözlerini devirdi ve ayak seslerine yöneldi bakışları. Profesör uyanamamış olacaktı ki aniden yere kapaklanıvermişti. Gözlükleri bir tarafa uçarken Blaise'in durumu içler acısı duruyordu. Ona yardım etmek veya gözünü boyamak amaçlı ayağa kalkmaya teşebbüs etse de, garip cadı doğrularak gözlüklerini takmıştı bile. Yüzündeki ifade ise oldukça hüzünlüydü. Adrian bir şeyi olmadığını düşünerek az önce oturduğu mindere tekrardan yerleşmişti. Önündeki kartları ise profesör yerine oturup kendi kartlarıyla ilgilenmeye başlayana kadar fark etmemişti.

Az önce bir şey olmamış gibi sevinçle konuşan Blaise'e dikkat kesilmeye çalıştı Jesus. Profesörü sabahın köründe kalkıp geldiği için kesinlikle pür dikkat dinlemeliydi. Klasik bir ilk ders konuşmasının ardından konuya ufak bir giriş yapmıştı profesör. Önündeki kartları avucuna aldıktan sonra parmaklarını onların üzerinde gezdirdi. Jesus'un yapması gereken oldukça basitti. Bir kaç kart seçip onları soldan sağa dizecek ve profesörün yanına gelip ona bir kaç yorum yapmasını bekleyecekti. Aslında kehanete oldukça düşkün olduğunu kendisi de bilmiyordu. Fakat bu ders ona diğerlerinden daha cazip ve çekici gelmişti ilk kez. Oysaki zeki büyücünün ilgi alanı iksir dersi dışına çıkmamıştı daha önce. Kartların ters yüzlerine bakarak onlardan bir kaç tanesini aynı profesörün dediği gibi dizdi. Seçtiği ilk üç kartı yüzü koyun bir biçimde sola koydu. Bunları bilinçli olarak yapmamıştı. Sadece onları seçmesi gerektiğini hissediyordu. Üç karttan ilki Ecel'di, ikincisi Kahraman ve üçüncüsü ise Körüklenmiş Alevdi. Elini tekrardan kartlara yönelttiğinde seçimi çok da kolay olmamıştı bu sefer. Fakat aradan çıkan ve aynı şekilde daha önce seçtiği üç kartın yanına dizilen kartlar, Arzu ve Karanlık'tı. Sonucun ne olacağını az da olsa merak etmeye başlamış bir biçimde son kartı da çekip en sağa bıraktı. O kart ise Çift Asa'ydı.

Profesör'ün kendisine yaklaşmasını beklerken solunda duran mumdan parmağını geçirip duruyordu. Beklemekten nerede olursa olsun nefret etmişti ve profesörün hızlı olması için ne gerekiyorsa yapabilirdi o an. Derince aldığı son nefesten sonra Blaise ile göz göze gelmişti. Profesör çocuğun elini mumdan çekmesini istercesine garipseyen gözlerle Jesus'a baktı. " Merhaba efendim." Jesus işaret parmağını ufak alevin üzerinden geçirmeyi bırakarak Blaise'in laflarına yoğunlaşmıştı. Onu dinlerken gerçekten söylediklerinin ne kadar doğru olabileceğini düşünüyordu. Geleceğini öğrenmek için hiç bir zaman ek bir çaba göstermemişti. Zaten yaşayıp görecekti değil mi? Ne gerek vardı. Fakat bir yandan da ruhunda geleceği öğrenmenin cezbedici olduğuna inanan bir parça yatıyordu. Kehanet dersliğinden ayrılırken dudakları kenetlenmişti. Blaise'in yaptığı yorumdan ya da uykusuzluktan. Jesus ruh halinin ne durumda olduğunu bilmiyordu. Profesörünse genç kuzgunun aklını bir hayli karıştırdığı belliydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Patience Schelden
Gezgin
Gezgin



Mesaj Sayısı : 570
Kayıt tarihi : 01/07/10
Yaş : 29

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptyPerş. Mayıs 10, 2012 9:12 pm

    Durduğu yerden yukarı baktı. Hâlâ kesmediği saçlarının görüşüne engel olmasıyla gözleri kısılmıştı. Hızlı bir hareketle onlardan kurtularak yeniden baktı, bitmez bir cehennem azabı gibiydi kulenin sarmal merdivenleri. Sonsuz gökyüzüne uzanıyordu her dönüşte sanki. Adımlarını bir süre hızlı tutsa da bir süre sonra tekrar normale dönüyorlardı. Henüz tam aydınlanamamış kuleye ışık veren, sıklıklarla çakan şimşeklerin eşsiz gücüydü. Kulenin dönüşlerinde bahçeye bakan tarafına inşa edilmiş renkli işlemeli camlarına bakıyordu her geçişinde. Yağmurun tüm hiddetiyle camları dövmesini izliyor ve sonra devam ediyordu. Aslında bu dövmekten çok bir yakarıştı. Sanki Hogwarts’ın içine sakince girip içeriden çürütmek istiyordu. Taştan, soğuk duvarlarını yıkamayacağını anlayarak ona yalvarıyordu, camlardan içeri girmek için. Amcasının da ona böyle yalvarmasını istiyordu ve bunu yapmak için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Parmaklıklardan tutunup yavaşça tekrar baktı yukarı doğru, çok az kalmıştı. Sonra gözleri cübbesinde gezindi, her zamankinin aksine düzgün duruyordu. Slytherin arması tüm ihtişamıyla parlarken elleri, parmaklıkların üzerini yavaşça okşayarak çıkmaya devam etti. Birinci sınıftakinin aksine artık derslere geç kalmak için kendini yormuyordu. Göğsü belli bir düzenle alçalıp yükseliyordu. Sakin ve kendi duyabileceğinden bile sessiz. Dersliğin kapısını yavaşça itti, gıcırdayarak açılan kapının ardından yüzüne vuran sıcak havayı ve keskin kokuyu duyuyordu. Dersliği kaplayan ince sis tabakasının ardından yerlere konmuş ve yanlarına yerleştirilmiş mumları seçebildi. Birkaç adımla içerilere doğru girerek bazı öğrencilerin minderlere oturduğunu ve bazılarının ise derslikteki tuhaf eşyalarla uğraştığını gördü. Köşelerde duran bir mindere dizlerinin üzerine doğru oturdu. Yanında duran mumun ateşine odaklanmıştı. Nefesini yavaşça ona yönelttiği anda gelen sesle irkilerek o tarafa çevirdi başını. Profesör Moreau yere kapaklanmış ve bu, tüm sınıfın gülmesine sebep olmuştu. İçinden gülmek gelmiyordu, belki olayı tam olarak yakalayamamasından kaynaklanıyordu, bunu bilmiyordu ama yine de küçük bir tebessümün ardından o da kahkahayı patlatıvermişti. Alaycı ve küçük gören bir kahkahaydı bu, tıpkı tüm sınıfın yaptığı gibi. Uzamış kâküllerinin arkasında kalan gözleri de aynı ifadeyi bürünmüştü. Profesörün minderine geçip oturuncaya kadar yüzü ifadesiz halini almıştı bile. Özellikle yapmıyordu aslında bunları bilinçsizce oluyordu hepsi. Profesörü dikkatle izlerken birden kahkahalara boğulması onu sınıfın önünde çok daha tuhaf bir duruma sokuyordu. Ellerini havaya kaldırarak öğrencilerine selam vermiş ve onlara tatillerini sormuştu. Amcasının başına kötü bir şey gelmesini elbette isterdi fakat maalesef olmamıştı böyle bir şey. Sevgili konusunda ise umutsuz görünüyor olmalıydı. Jaiden için her şeyini feda edebilir miydi peki? Seviyordu ama bu kadarı yetecek miydi? Belki birlikte olacaklardı ama sonrası? Kafasında onun hakkında bir sürü soru dolansa da hiçbirini belli etmeyecek kadar yetenekliydi, en azından Abbie öyle düşünüyordu. Profesör tekrar gülüp sonra susmuştu. Nasıl tepki vereceğini şaşırıyordu. Dudakları kenetlenmiş sadece hareketlerini izliyordu. Sonunda derse dönebilmeyi başarabilmiş ve öğrencilerin önlerindeki kartlara dikkat çekmişti. Tarot mu demişti? Nereden seçmişti bu saçma dersi böyle? Ama bir kere seçmişti ve katlanmak zorundaydı. Profesörün dediklerini aynen yaparak destesine baktı. İlk kartta arzu vardı. İkincisi körüklenmiş alev ve üçüncüsü de yavru tavşandı. Çektiği kartları profesör gibi Abbie de soluna koyarak cadının deyimiyle gelecek hanesini seçmişti. Karakteri olarak tanımlanan iki kartta tren ve sis vardı. Aynı şekilde onları da önceki kartların sağına yerleştirdi. Çektiği son kartta ise kutsanmış ruh vardı ve onu da en sağa koydu. Öğrencinin birini o büyük çerçeveli gözlüklerinin ardında duran iri yeşil gözlerini daha da büyüterek azarlamaya başladı. Aslında oldukça ürkütücüydü. Abbie’nin gözleri kısılmış olup biteni anlamaya çalışıyordu. Fakat ilginçtir ki düzgün, olgun bir bayan gibiydi de. Bu profesörü asla anlayamayacaktı ve bu dersi asla seçmemesi gerektiğini kendine tekrarlayıp duruyordu. Uzun uzun ve kendinden geçmişçesine yorumladığı falını bitirdiğinde normale dönmüş gibiydi. Gerçi normal hali ne kadar normaldi, ondan pek emin değildi ama en azından bir şeyler düzene girmişti. Tek tek tüm falları yorumladıktan sonra dersi bitirmişti. Abbie tüm ders boyunca üzerinde oturduğu bacaklarının ne kadar ağrıdıklarını kalktığında anlamıştı. Ders boyunca fiziki bedenini unuttuğuna inanamıyordu. Sürükleyici bir ders mi olmuştu yani? Buna asla beklenen cevabı vermezdi. Dönmesinin etkisiyle havalanan pelerininin rüzgârı minderinin yanındaki mum ışığını söndürmüştü. Profesör onları çıkarken izlerken hiçbir şey söylemeden derslikten ayrılmıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lacroix Rouvas
Büyücü
Büyücü
Lacroix Rouvas


Mesaj Sayısı : 271
Kayıt tarihi : 08/06/12

IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders   IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders EmptySalı Tem. 10, 2012 1:07 am

Hızlı adımları, yakası bağrı açık olan kravatsız gömleği ve oldukça salaş cübbesiyle yeni uyandığı her halinden belliydi Zagreb'in. Ne beynini ne de görüntüsünü toparlayacak vakti olmamıştı. Dudaklarındaki gülümseme ise ödün vermiyordu her zamanki halinden. Koşar adımlarla geç kalmış olabileceğini düşündüğü dersliğe doğru gidiyordu. Neyse ki diğer binalar kadar şanssız değildi. Onca merdiveni birden çıkmıyordu. Zaten uykusunu alamamış olan genç kesin merdivenin yarısında yığılıp kalırdı. Yanında yürüyen Dora ile sabahın o saatinde kıkırdaya kıkırdaya koşuşturuyorlardı. Bundan rahatsız olan pek çok büyücü, cadı da onlara ters ters bakmayı ihmal etmiyordu. Fakat, ikilinin pek de umrunda değildi görünüşe göre. Sonunda arka arkaya girmişlerdi sınıfa. Kalabalık ve oldukça karanlık ortamda, yağmurun ve siyah bulutların havayı kapamış olması yetmiyormuş gibi bir de profesör Blaise koca camlara kalın mı kalın perdeler çektirmişti. Hepsi de kapalıydı. Profesör'ün henüz gelmediğini gördüğünde rahatlamıştı fakat zaten orada olsa dahi Zagreb'in sınıfa sonradan girdiğini fark etmeyecek kadar dalgın oluyordu genelde. Dudaklarını ıslatırken kendine yer aradı büyücü hemen önündeki boş yeri kapan Dora'nın ardından. Sonunda Jesus'un hemen yanına kuruldu. Bir kaç tatlı sohbet ardından sınıfa patırtıyla girip yere kapaklanan Blaise'i görünce kıkırdamadan duramadı Zagreb de. Bu kadının bu haline öylesine içi burkuluyordu ki... Gözlüğünü nihayet yerden alıp ayağa kalkan profesör Blaise'in öğrencileri teker teker incelemesinin ardından konuşmasını bitirmesini bekledi. O sıkıcı konuşmanın bir kısmında yer alanlar şöyleydi; "Avuçiçlerinizle göreceksiniz. Herkes 6 kart seçecek ve bu kartları yalnızca onlar görecek..." Zagreb önünde olan bir deste kartı çoktan eline almış onlarla oynuyordu bile. Jesus ise arada bir yanında oturan kuzgunu dürterek sanki öğrenci başkanlığı görevini yerine getirircesine uslu durmasını sağlıyordu. Haylazlığı yüzünden pek çok kez azar işitip bina sorumlusuna gönderilse dahi, parlak zekası sayesinde tüm derslerini başarıyla tamamlıyordu Zagreb. Elindeki kartları Jesus'un son ikazını dikkate alarak tekrardan zemine koydu ve kıçının altında olan mindere iyice yerleşerek profesörün söylediklerine kulak vermeyi denedi. Sonunda konuşması biten profesör, söylediklerini uygulamak için çocuklarına zaman vermişti. Zagreb ise kaçırdığı noktada Jesus'un kartları seçmesini bekledi ve aynı onun dizdiği gibi kendi de dizdi.

Lacroix, seçtiği ilk üç kartı yüz üstü bir biçimde sola koydu. Aralarından teker teker düşünerek seçmiyordu. Sadece deste üzerinde elini gezdirirken bir şeyler hissettiği anda o kartı alıp koyuyordu köşeye. Seçtiği üç karttan ilki Çıkmaz Yol'du, ikincisi Kaçan Beyin ve üçüncüsü ise Kahraman'dı. Bu sefer seçeceği kartlara ise pek de kolay karar veremiyordu genç büyücü ikilemde kaldığı oluyor ve düşüne düşüne hareket ediyordu. Fakat, sonunda zor da olsa seçebildiği kartları diğer üç kartın yanına dizdi. Onlar da İşaret Parmağı ve Tarak'tı. Şu an yaptığı seçimlerin sonuçlarını merakla beklerken son kartını seçti. Seçtiği o kartta Çift Asa'ydı. Derin bir nefes alarak dizdiği kartlara baktı. Ardından iki üç minder yanında titrek sesiyle konuşan profesörün bir an önce yaklaşıp falına bakmasını beklemeye koyuldu. Bu sırada ciğerlerine işleyen tütsü kokuları yüzünden bir kaç kere hapşırıp öksürmeyi de ihmal etmemişti. Yanına dönüp Jesus'a, sıra sende, dedikten hemen sonra profesörün genç adamı şaşırtan falını dinlemeye koyuldu. Son olarak kendine sıra geldiğindeyse derin soluklar alarak Blaise'i dinledi ve falın bitiminde de zayıf kadına teşekkürlerini sundu. Kendi falı yorumlandıktan sonra pek de kimse kalmamıştı sınıfta onlarda yorumlandığında dersin bittiğini ilan etmişti profesör. Falın etkisinde kalan bir kaç kız ile dalga geçiyordu Zagreb oradan ayrılırken. Kapıda tekrardan Eleadora'yı bulup onunla beraber ortak salona döndü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
IV - V. - VI. Sınıflar | I. Ortak Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» II. ve III. Sınıflar Ortak II. Ders
» V. VI. VII. Sınıflar Ortak I. Ders
» III. - VII. Sınıflar Ortak Ders
» V & VI. Sınıflar Ortak II. Ders
» I. ve II.Sınıflar # I. Ortak Ders

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: