Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 IV. Sınıf I. Ders

Aşağa gitmek 
+6
Pierretta Qixinâ
Brendan Finnerty
Lómadriethiel Righelli
Eritheia Fae Hyxest
Jarina Boudlaire
Chryseis Lea Ruthvell
10 posters
YazarMesaj
Chryseis Lea Ruthvell
Tılsım Profesörü & Hufflepuff Bina Sorumlusu & Admin
Tılsım Profesörü & Hufflepuff Bina Sorumlusu & Admin
Chryseis Lea Ruthvell


Mesaj Sayısı : 1559
Kayıt tarihi : 21/06/10
Yaş : 31

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptyÇarş. Eyl. 01, 2010 9:53 pm

    Dersin Konusu: Taşıma Büyüsü {Locomotor}
    Ders Zamanı/Hava Durumu: Cuma, günün son dersi. / Yağmurlu & Sisli.
    Dersin İşlendiği Yer: Tılsım Dersliği.
    Dersin İşlenişi:
      Öğrenciler büyü ile genişletilmiş sınıfa girmeye başladığında, Profesör meşe masasına oturmuş onları beklemektedir. Öğrenciler, büyükçe sınıfta sıralarını bulamadıklarından alelade bir şekilde dağılırlar. Crystalline, tüm sınıfın toparlanmasını bekler ve beş dakika geç kalan bir Ravenclaw öğrencisini es geçer. Dışarıdaki yağmurlu ve ağır sisli havadan olsa gerek; içerisi de boğuk ve basık bir ambiyansa bürünmüştür. Profesör, aceleleri olmadığını gösterir gibi yavaş yavaş hareket eder ve öğrencilerin bunalımdan sıyrılmaları için bir pencere aralar, akabinde bir tütsü yakar. Sınıfın ortasına, masasının önüne geldiğinde rugan topuklularından sinir bozucu bir ses çıkarıp sessizliği sağlar.
      "Elbette her biriniz merak ediyordur, sıralarınızı neden kaldırdığımı. Ah, doğru ya; dönemin ilk dersi olduğu için mini bir sohbet falan da beklemişsinizdir. Üzgünüm gençler, benden dilediğinizi bulamayacaksınız. Hemen derse başlıyoruz. Yalnız söylemeliyim, burun kıvırmanızı gerektiren bir konumuz yok."
      Crystalline, hiçbir zaman öğrencilerin suyuna giden biri olmadığını gösterircesine gülümser ve onlardan, sınıfın pencerelerden uzak tarafına, kitaplıkların ön kısmında sıraya geçmelerini ister. Aralarında beş yahut altı adım bırakarak dizilen öğrenciler, dersin konusunu boş bir sınıf yüzünden epey merak ettiklerini belli ederken Crystalline açıklamaya girişir.
      "Evet, ilk dersimizin konusu: taşıma büyüsü. Az sonra sizlere öğreteceğim tılsımın, hayatınız boyunca yapmak istemediğiniz o ufak tefek getir - götür işleri konusunda muazzam bir faydası olacağını bilmenizi isterim." der ve asasının basit bir hareketiyle pencerelerin altındaki, karanlıkta kalan raflardan ufak, sehpaları andıran dört ayaklı meşeler hareketlenir. Her bir sehpa öğrencilerden birinin karşısına geçerken, Crystalline bir diğer hareketle her birinin üzerine bir fanus ve içlerine de ağızına kadar su koyuverir. Öğrenciler, hazırlık işlemi tamamlanırken yalnızca yadırgar bakışlar altında profesörü izlerler. Crystalline geriye doğru çıkıp masasının üzerine oturur ve gerekli açıklamayı yapar.
      "Büyülü sözcük; Locomotor. Sizden istediğim şey; bir damla su bile dökmeden bu fanusları pencerenin altındaki meşe raflara taşımanız. Eğer bir damlacık bile yere dökerseniz; en baştan başlamak zorunda kalırsınız. Hey, acımam yok."
      ++ Ders, olağan akışı ile ilerler. Profesör masasından öğrencileri izler. Hiç kimse -ama hiç kimse- ilk birkaç seferde fanusu su dökmeksizin taşıyamaz. {Olur da bir rol oyununda ilk yahut ikinci seferde başardığınızı yazarsanız, puanınızı kırarım haberiniz ola.} Ders sona erdiğinde, herkes tek tek dışarı çıkar. Ödev yok.

    Ayrıntı ve püf noktalar: Locomotor büyüsünde, ne kadar yavaş ve temkinli ilerlerseniz o kadar başarılı olursunuz. Acele etmek yahut asanızı fazla sarsmak suyun dökülmesine; konsantrasyon eksikliği ise fanusun düşüp parçalanmasına sebep olur. Dikkatli olun.^^

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jarina Boudlaire
Gryffindor IV.Sınıf
Gryffindor IV.Sınıf
Jarina Boudlaire


Mesaj Sayısı : 242
Kayıt tarihi : 17/08/10

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptyPerş. Eyl. 02, 2010 5:41 pm

İşte günlerdir beklediğim ders, Tılsım! Profesörüyle tanışmak için can atıyorum, dersliğe girip o esrarengiz hava kokusunu içime çekmek için heyecanlanıyorum. "Hey, Jarina. Nereye böyle?" Başımı sol tarafa çevirdiğimde Slytherin öğrencilerinden birini görüyorum. Yüzümü ekşitip cevabını vermek için dudaklarımı aralıyorum. "Sen gidip arabalarınla oynasana küçük sersem." Aynı sınıf seviyesinde olmamıza rağmen aynı akıl seviyesinde değiliz, hala küçücük bir bebeğin taşıdığı zekayı taşıyor o salak. Her neyse bugünkü neşemin kimsenin bozmasına izin vermeyeceğim. Aritmansi dersine giderken ayaklarım geri geri atıyordu ama şimdi saatlerin ilerlemesini ve dersin başlamasını herşeyden çok istiyorum. Bazıları bu dersi çok abarttığımı söylüyor fakat abartmıyorum. Tılsım benim için bir tutku, küçüklüğümden beri tılsımla ilgili her şeye hayranım. Belki de bu yüzden onca tehlikeyi göze alarak yasak bölümden tılsımlarla dolu günlüğü çaldım. Ama hayır, hayır, hayır! Çalmadım, sadece ödünç aldım. Sessiz ol, yerin kulağı vardır. Kıs kıs gülerek merdivenleri çıkmaya devam ediyorum, kol saatime baktıkça içimdeki heyecan gittikçe büyüyor. Çok istediği oyuncağı almaya giden bir kız çocuğu gibi heyecanlıyım. Bacaklarım titriyor, evet. Ah Tanrım, belki de gerçekten abartıyorumdur ama ne yapabilirim bu okulda ilk Tılsım dersim ve profesörüyle iyi anlaşmam gerek. Geleceğimi tılsımların üzerine kuruyorum ben, bu kadar hayran olmam anormal olamaz. Derin bir nefes alıyorum ve son basamağı da çıkıyorum. Sessizliğini koruyan koridorda dersliğe doğru ilerliyorum. Sınıf başkanları banyosunu ve lanet olasıca hayaletin barındığı tuvaletin önünden geçtikten sonra hazineler kadar değerli dersliğe ilk adımımı atıyorum ve afallıyorum. Dersinin asaleti kadar güzel olan bir kadın. Masasında oturmuş öğrencilerini bekliyor, böylesine güzel birinin en sevdiğim dersin profesörü olması ne güzel. Dersliğin büyü ile genişletildiği apaçık ortada, bu kadar büyük bir dersliğe gerek duyulacak hangi konuyu işleyeceğiz merak ediyorum doğrusu. Sınıf dolunca profesör sınıfın ortasına geçiyor ve konuşmaya başlıyor. "Elbette her biriniz merak ediyordur, sıralarınızı neden kaldırdığımı. Ah, doğru ya; dönemin ilk dersi olduğu için mini bir sohbet falan da beklemişsinizdir. Üzgünüm gençler, benden dilediğinizi bulamayacaksınız. Hemen derse başlıyoruz. Yalnız söylemeliyim, burun kıvırmanızı gerektiren bir konumuz yok." Ah, zaten sohbet istemiyordum. Direk derse başlamanız gerçekten harika oldu ki tılsım söz konusu olunca burnumu kıvıracağımı hiç sanmıyorum. Profesörün emriyle pencerelerden uzak tarafa, kitaplıkların önüne geçiyoruz. Aralarımızda boşluklar bırakarak dizilmemiz pek bir vakit almıyor ve profesörün sesiyle yeniden dikkatimi onun ağzından dökülecek sözlere kilitliyorum. "Evet, ilk dersimizin konusu: taşıma büyüsü. Az sonra sizlere öğreteceğim tılsımın, hayatınız boyunca yapmak istemediğiniz o ufak tefek getir - götür işleri konusunda muazzam bir faydası olacağını bilmenizi isterim." Taşıma büyüsü? Bunu bir yerlerden duyduğuma eminim. Sözlerinin bitmesiyle pencerelerin altındaki sehpaya benzeyen meşe parçalarının önümüze gelmesi bir oluyor ki meşe parçaların üstüne bir fanus yerleşiyor. İçlerini sonuna kadar su ile dolduran profesör yeniden konuşmaya başlıyor. "Büyülü sözcük; Locomotor. Sizden istediğim şey; bir damla su bile dökmeden bu fanusları pencerenin altındaki meşe raflara taşımanız. Eğer bir damlacık bile yere dökerseniz; en baştan başlamak zorunda kalırsınız. Hey, acımam yok." Locomotor? Ah, evet. Bunu hatırlıyorum. Babam bir keresinde su bardağını mutfağın tezgahından yanına kadar getirmişti. Bu büyüyü izlediğim için kolay yapacağımı varsayıyorum. Başarlı olmalıyım. Asamı havaya kaldırıyorum ve fanusa doğru tutuyorum. "Locomotor." Fanus yavaşça yükseliyor ve bir kaç santim pencereye doğru ilerliyor ki fanusun içindeki su damlacıklarını yere düşerken görüyorum. Hayır! Lanet olsun. Sizi kaba su damlacıkları, hadi ama şimdi dökülmeyin! Fanus yeniden meşenin üstüne konuyor. Asamı yeniden fanusa doğrultuyorum ve büyülü sözcükleri bir daha söylüyorum. Az önceki olduğu gibi fanus yükseliyor ve... Hayır! Nasıl olurda iki defa denerim ve başaramam! Kendinden utanmalısın Jarina! Derin bir nefes alıyorum ve pür dikkat fanusa bakıyorum. Etrafımdakileri yok sayıp çalıştığım ortada. Asamı bu sefer olmasını diliyerek fanusa doğrultuyorum. "Locomotor." Fanus yavaşça yükseliyor ve pencerenin altındaki meşe raflarına doğru yol alıyor. Merlin'in sakalı adına! Bir damla dahi dökülmedi. Ama, dur. Şimdiden sevinmeliyim, daha rafa yerleşmedi, derken fanus maşa raflarındaki yerini alıyor ve sevinçten havalara uçuyorum. Görevimi yerine getirdiğim için büyük bir hazla etrafıma bakıyorum. Bazları hala deniyor ve bazıları fanuslarını kırmış. Başardım. Ders sona eriyor ve herkes tek tek dışarı çıkıyor. Siz bir harikasınız profesör.
puanladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eritheia Fae Hyxest
SFL
SFL
Eritheia Fae Hyxest


Mesaj Sayısı : 1551
Kayıt tarihi : 21/06/10
Lakap : Venus.

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptyPaz Eyl. 05, 2010 1:39 pm

Dört yıldır avuç içindeki küçük, sığ çizgiler kadar iyi ezberlediği Hogwarts'ın kendine has bir senkronizasyona sahip merdivenlerinden yukarı tırmanırken, düşüncelerinin kaldırabileceğinden daha çok karıştığının farkındaydı Eritheia. Bir yandan binaları, bir yandan dostları, bir yandan da erkek arkadaş problemleriyle uğraşıyordu. Şimdi, tılsım dersliğine doğru ilerlerken nefes alır pozisyonda tutabildiği tek dayanağı ise; haftanın son dersine girecek oluşuydu. İşin aslı muskayı ve dersin profesörünü seviyordu. Çocukluğundan beri çabalamadan başarılı olabildiği dersler sıralamasına katılmış bu dersi, bir de binalarının sevecen sorumlusu Crystalline veriyordu. İkinci kat merdivenlerini tamamlarken çilek rengi dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Ona Crystalline deyişini herkes yadırgıyordu, elbette ulu orta söylememesine rağmen ağızından bir şeyler kaçırıvermek konusunda Fae'nin üzerine yoktu. Faelicious'ın kötü özelliklerinin listesini çıkarmak için fazlasıyla yorgun olduğunu bildiğinden tüm benliğini tek bir kişiye odakladı. Brandon...
Evet, tüm haftasını sorumluluklarla dolduran ve Fae'nin nasıl karşılayacağını umursamaksızın hayatındaki rolünü aktifleştiren büyücüler listesine B de katılmıştı. Eritheia, gülümsemesinin solduğunu hissetti. Pamuk kadar beyaz, zarif kollarının arasına sıkıştırdığı `Tılsım IV´ü göğsüne iyice bastırıp bir nevi güç alacak bir şeyler arayışına girişti. Brandon'a ne diyeceğini bilmiyordu. Evet, her şey bu seneki açılış balosu yüzündendi. Brandon, emeklemeye başladığı andan beri haşır neşir olduğu o çocuk ilk kez gözlerinin içine böylesine derinden bakmıştı ve Fae'ye, kendisi için kusursuz olduğuna dair bir sıra sözcük mırıldanmıştı. Birkaç hafta önce quidditch antrenmanında bileğini incittiğinde hastane kanadında tüm gece boyunca yanında beklemiş, hatta Fae ağrıdan kıvranırken altın sarısı saçlarını okşamıştı. Zihninde canlanan anılardan fazlasıyla somut kesitler peşi sıra un ufak olmadan önce genç cadı yüzünde bariz bir sırıtış oluştuğunu ancak Serpent'e toslamasına ramak kala fark etti. Başını öne eğdiğinden yüzüne dökülen sarı su şekilli buklelerini elinin tersiyle savuştururken yüzüne kafasının karışık olduğunu fazlasıyla belli eden bir gülümseme kondurup Serpent'in garip bakışlarını iyice üzerine çekti. Durumun garipliğinden sıyrılmak için başını iki yana sallarken Serpent'in karşısına çıkıp zihnini kurcalamasına şükretti çünkü Brandon'ı ve ona vermesi gereken yanıtı düşünmek yeteri kadar zor bir zanaatti.
**
"Elbette her biriniz merak ediyordur, sıralarınızı neden kaldırdığımı. Ah, doğru ya; dönemin ilk dersi olduğu için mini bir sohbet falan da beklemişsinizdir. Üzgünüm gençler, benden dilediğinizi bulamayacaksınız. Hemen derse başlıyoruz. Yalnız söylemeliyim, burun kıvırmanızı gerektiren bir konumuz yok."
Evet, Crystalline. Biliyoruz: asla kimseye istediğini vermemekte üstüne yok. Fae haftanın tüm yorgunluğu ve dolu bir zihnin getirdiği karışıklığa tamamiyle teslim olduğundan ergen cadı triplerine girerek profesörün söylediklerine burun kıvırır yahut homurtular çıkarır olmuştu. Yapmamalıydı, bir Fransız soylusunun tek kız torunu böyle şeyler yapmazdı. Burun kıvırmaz, argo konuşmaz, lüzumsuz şeylere kafa yormazdı. Fae de böyle yetiştirilmemiş miydi? Eline aldığı her şeyi kusursuzlaştırmak ve tek bir hata yapmaksızın yaşamını sürmek için? Güldü, şimdi dedesinin yüzünü hayal etmek ve yetiştiriliş tarzına yakışır davranmayı düşünmek iyi bir kurtuluş yöntemiydi. Aniden başını kaldırmasına sebep olacak kadar büyük bir enerjiyle odaklanmış gözleri yüzünde hissetti. Crystalline bu kadar komik ne olabileceğini düşünmüş olacak ki, gözlerini Fae'ye dikmişti. Adı gibi emindi kız; dersin bitiminde onu yanına çağırıp neler döndüğünü soracaktı. Profesörlerle fazlasıyla yakın olmanın pozitif yanları; paha biçilemez, negatif yanları; katlanılamazdı.
Birkaç dakika sonra kısa eteğinin ve dizine dek uzanan ipek çoraplarının örttüğü bacaklarının, profesör tarafından profesyonelce genişletilmiş sınıfın ortasında dikildiğini gördü. Yanındaki tılsım takıntılı Jarina büyülü sözcüğü ufak dudak hareketleriyle mırıldanıp dururken, muskayı ilk seferde uygulamayı kafaya koyduğunu anladı Fae. Tekrar pervasız bir gülümseme döküldü yüzüne, içinden bir ses bu büyünün sanıldığı kadar basit olmadığını söylüyordu. Önüne getirilen bellerine dek uzanan meşe sehpanın üzerine bir fanus kondurdu profesör, ağızına kadar suyla doldurmayı da ihmal etmedi. Tipik Crystalline'di. İşlerini zora koşmak için her şeyi yapıyordu. Sevgili bina sorumlusunun kusursuz vücudunu sergilemekten ve sınıftaki büyücülerin hayranlıklarını kazanmaktan çekinmeksizin masasına oturuşunu izledi, akabinde fanusuna dönüp; profesörün bu tavırlarını yadırgamak için onu çok yakından tanıyor oluşunu kabullendi. Göğüs kısmında sarı bir porsuk armasını barındıran cübbesinin cebine soktu elini, birkaç saniye sonra zarif parmakları gül dalından yapılma asasını kavrayıverdi. Dudaklarını ıslattı ve bileğini yavaşça bükerek mırıldandı. "Locomotor." Fanu yavaşça havalandı, havalandı ve sınıfın karşısındaki meşe rafa doğru uçarken yolun ortasında muazzam bir gürültü ile yere çakıldı. Eritheia bir yandan hayal kırıklığını bastırmaya çalışıyor bir yandan da bunca kırık fanusun arasında kendisininkinin göze batmayışına şükrediyordu. Yanıldığını o an fark etti; Crystalline masmavi gözlerini onunkilere dikmişken. Özür diler gibi boynunu sola kırdı ve hem bir aile dostu hem de sırdaşı olan bu güzel kadını utandırmaması gerektiğine ikna etti kendini. Sehpasında yeni bir fanus belirdi, Fae omuzlarını dikleştirdi ve çenesini kaldırdı. Bileğini kırıldan bir dal gibi değil; sağlam bir rakibinki gibi hızla çevirip kendinden emin bir sesle komutu verdi. "Locomotor." Fanus yavaşça havalandı, havalandı ve karşı rafa doğru usulca uçtu. Arkasında iki küçük damla bırakarak. Fae öfkelendiğini hissettiğinden, hırlamayı andıran bir homurtu çıkardı ve muskayı neden yapamadığını kurcalamaya koyuldu. Dün akşam karıştırdığı `Tılsım IV´de yazılı olanlardan hangisini atladığı kestirmeye çalıştı. Konsantrasyon. Elbette, aklının en kuytu noktaları dahi Brandon'ın gülümsemesi ile dolmuşken gerçekten ama gerçekten bunu yapabilmeyi bekliyor olamazdı. Dişlerini sıktı, fanusu tekrar sehpasında yerini aldıktan sonra bileğini keskin bir hareketle kıvırıp kararlı ve tok bir sesle komutu tekrar verdi. "Locomotor!" Fanus diğer deneyişlerinde olamadığı kadar büyük bir hızla havalandı ve Fae'nin sabit asasına paralel bir şekilde karşısındaki rafa hızla uçtu. Genç cadı, bunu yapanın kendisi olduğuna inanamıyormuş gibi gözlerini fal taşı kadar açtığında profesöre bakma ihtiyacı hissetti. Güzel cadının kollarını göğsünde kavuşturmuş, gülümseyişini gördüğünde göğüs kafesinde beliren körpe gurur Fae'yi de gülümsetti. Birkaç kez daha büyüyü tekrarladığında zilin çaldığını duymayacak kadar kendinden geçmişti. Sınıftan çıkarken sorunları ardında bırakmak için büyü ile uğraşmanın tek çare olduğunu kabullendi. O bir cadıydı, ergen bir yeni yetme değil.

puanladı.



En son Eritheia Fae Hyxest tarafından Salı Eyl. 07, 2010 1:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lómadriethiel Righelli
SFL
SFL



Mesaj Sayısı : 537
Kayıt tarihi : 14/06/10
Yaş : 30

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 11:20 am



“Şu Ravenclaw’daki çocuğu mu diyorsun? Hadi ama L. Bunlar sana göre değil!” Yağmurun sesi Hogwarts koridorlarını doldururken Zeus’un tıslamasıyla kendine geldiğini fark etti. Dünyanın iki kutbundan farksızdılar onunla. Birbirlerine fazla uzak, fazla zıt. Yılan haklıydı. Sahiden aklı neredeydi onunla konuşmayı düşünürken? Bir şeylerin ortaya çıkmasını düşlerken? Kolundaki, her geçen gün daha çok büyüyen yılanın ağırlığıyla nerede, kim olduğunu hissetti. Lomadriethiel Righelli birini asla sevemeyecek kadar duygusuzdu. Sevgi, doğasına aykırıydı. Zihni, bedeni, ruhu aşkı ya da ne diyorlarsa onu reddedecekti. İyi gelmeyecekti ona. Derin bir nefes alıp her şeyi zihninin bir köşesine, bir daha asla çıkmayacağına emin olmak istercesine attı. “Biliyor musun, seni bulduğumdan beri ilk defa akıllıca bir şeyler söylüyorsun.” Yılan, keskin dişlerinin tamamını olmasa da azımsanamayacak bir kısmını kızın bronz tenine geçirmiş, neredeyse çığlık sayılabilecek ses çıkarmasına neden olmuştu. Hell kızı kolundaki izlere bakmaktan çekinerek mavinin yeşille karıştığı gözlerini Zeus’un donuk bakışlarına çevirdi öfkeyle. Sağ kolunun neredeyse tamamını hissetmiyordu, ona tıslayarak bağırdığında. “Defol!” Yılan, söyleneni ikiletmeden geldiği gibi sessizce avlanmaya gitti. Son günlerde ona yiyecek vermediğinin, her şeyi kendisinin hallettiğinin farkındaydı ama o şikayet etmedikçe L.’in de itiraz edeceği yoktu. Zeus’a ne kadar kızarsa kızsın aralarındaki ilişki normal bir çatalağızınkinden çok farklıydı. Dışarıdan bakan bir göz, ikisinin birbirlerinden nefret ettiğini, zorla yanında olduğunu sanabilirdi. Ama anlaşma şekilleri ne kadar aşağılayıcı olsa da genç cadının kalbinde yer edinebilmişti. Yine de bir gün bu şekilde bir konuşmanın ardından kendisini yiyebileceğini düşünmüyor değildi, Tılsım’ın yolunu tuttuğunda.

Beşinci kata doğru her adımda homurdanırken Muggle’ların katlar arası geçiş yapan icadının Hogwarts’a da gelmesini düşlüyordu kim bilir kaçıncı kez. O kadar çok merdiven vardı ki bacakları her seferinde daha çok ağrıyordu sanki. Buradaki cadıların fazla kiloları olmamasının en basit sebebiydi çıktığı merdivenler. Günün bütün yorgunluğunu taşırmışçasına ağır ağır adımlarken hastane kanadına gidip dersten kaçmayı düşünüyordu. Bunu yaparsa sabaha kadar uyuyabilirdi ama sonrasında Bayan Veela’nın iğneleyici bakışlarından kurtulamayacağının da farkındaydı. Homurdanıp, dinlenerek çıktığı beş katın ardından sınıfa girip arka sıralardan birinde biraz olsun şekerleme yapma umutları bomboş dersliği gördüğünde suya düştü. Geniş derslikte oturulacak tek yer profesörün üzerinde bulunduğu meşe masaydı, yeri saymazsa. Gözlerini devirerek diğerleri gibi boş dersliğin içinde bir yerlerde durdu. Yine hangi müthiş olayla karşı karşıya olduklarını kestirmek güçtü.

"Elbette her biriniz merak ediyordur, sıralarınızı neden kaldırdığımı. Ah, doğru ya; dönemin ilk dersi olduğu için mini bir sohbet falan da beklemişsinizdir. Üzgünüm gençler, benden dilediğinizi bulamayacaksınız. Hemen derse başlıyoruz. Yalnız söylemeliyim, burun kıvırmanızı gerektiren bir konumuz yok." Sohbet bekleyenin olmadığına adı gibi emindi. Dördüncü senesindeki herkes Bayan Veela’nın asla rahat vermeyeceğini öğrenmiş olmalıydı. Tepki vermeden, kollarını göğsünün altında birleştirmiş öğrenecekleri büyüyü bekler olmuştu. Kolundaki izlerin acısı gittikçe azaldığından büyüyü yapamacağını düşünmüyor, aksine ilk seferde yapıp bu lanet yerden kurtulmayı planlıyordu. Taşıma büyüsü, Locomotor. Yüzüne yayılan memnun gülümsemesiyle her ne kadar sinir bozucu biri olsa da işe yarayan şeyler öğreten Profesör Ruthvell’den başka bir zamanda hoşlanabileceğinin farkına varmıştı. Önlerinde beliren neredeyse her bir boşluğun su ile doldurulduğu fanustan bir damla su dökmemesi söylendiğinde sessizce lanetler ediyordu. Bayan Gösteriş’i sevebileceğini mi düşünmüştü? İmkansız. Hadi ama, tamamen su dolu bu! Asasını cüppesinin iç cebinden çıkarıp her şeyi uzaklaştırdı kendinden. Buraya kadar sorun olmamasına, çabuk konsantre olmasına şaşırmıştı çünkü Hell kızında büyük ölçüde dikkat eksikliği vardı. Bileğini olması gerektiğinden çok daha fazla sallayıp “Locomotor!” dediğinde fanusun hızlıca yükselmesini, karşıdaki rafa doğru ilerlerken içindeki suyun neredeyse yarısının dökülmesini görmek öfkelenmesine neden olmuştu. Zaten yukarı doğru hareketlenirken suyun bir kısmı dökülüyordu. Kahretsin! Derin bir nefes alıp öfkelenmiş bedeninin altında kendini sakinleştirmeye çalıştı. Yapabileceği en iyi şey buydu o an için ama bütün düşünceleri dağılmış, sarı saçlardan Kara Göl’e kadar her şey birbirine karışmıştı. Bu sefer asasını daha narin sallamasına rağmen dikkatinin başka yerde olması, fanusun havalandığı gibi yere düşmesiyle son bulmuştu. Dudaklarından dökülen sessiz küfürlerin ardından gözlerini kapayıp sadece fanusun karşı raflara gitmesini düşündü. Sadece karşıya gidecekti. Basit. Bileğini önceki gibi hafifçe salladığında yavaşça havalanan fanusun karşıdaki raflara tek bir damla su dökmeden ilerlemesini gördüğünde yüzüne yayılan başarmışlığın verdiği kibirle onları izleyen cadıya döndü. Yapmıştı. Başarı bedenine daha fazla yorgunluk eklediğinde yere yığılmamak için arkasındaki duvarların birine yaslandıktan birkaç dakika sonra zilin tiz sesi kulaklarını doldurdu…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brendan Finnerty
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Brendan Finnerty


Mesaj Sayısı : 380
Kayıt tarihi : 06/09/10

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 3:51 pm

Sabah saatlerinde ortak salonda göremediği binadaşını fellik fellik arayan bir Hufflepuff öğrencisi, yolda geçtiği herkese çarpıp durmaktan sıkılmıştı. Artık kime sorsa aynı yanıtı alıyor ve kızı bulmasına dair her türlü umudu tükeniyordu. Dostlarından birkaçı ona dersi olduğunu söyleyerek vakit ayırmayı reddetmiş, diğerleri ödevleri bahane etmiş, bir kısmıysa dürüstçe yağmur çamurdan şikayet etmişti. Ancak Brendan biliyordu ki, Hufflepuff binasında ikna etmek için uğraşacağı tek kız onu reddetmeyebilirdi. Pierretta’nı marifetli elleri sayesinde bitkibilim dersinin ödevini aramaya gidebilir ve aynı anda hem çiçekleri kesebilir hem de üzerlerindeki yaprakları dağıtmadan yerlerine koyabilirdi. İki kişilik gruplara ayrılmaları gerektiğinden herkes kendisine bir çalışma partneri bulmuştu; ancak Brendan binasının mevcudu yetişmeyince açıkta kalmıştı. Hayıflanarak terk ettiği dersin ardından kendisine yardım edecek birini bulmak amacıyla saatlerdir ortada dolanıyor diğer ödevlerini de aksatıyordu. Son derste tılsım dersliğine giderken yolda gördüğü üç kişiye daha sordu Pierretta’yı. İsmini söylerken keyif alıyor olmasa bu kadar devam eder miydi, bilmiyordu.

‘’Çocuklar, Pierretta’yı gördünüz mü? ‘’ Siyah saçları perçemler halinde gözlerinin önüne düşmüş bir kızın yanında oturan kızıl saçlı çocuk başlarını aynı anda hayır dercesine salladılar. ‘’ Görmedik.’’ Kızın adına da cevao veren Ravenclaw öğrencisi şaşırmış görünüyordu. Büyük olasılık yanındaki kıza açılacaktı. ‘’ Peki , teşekkürler.’’ Olduğu yerden uzaklaşırken yavaş yavaş adımlarının hızını arttırdı. Artık derse girmelerine de az bir zaman kalmıştı. Kendisiyle birlikte dersliğe girmeden önce onunla bunu konuşmalıydı; çünkü bina sorumluları çok da hoşgörülü bir kadın değildi. Veelanın saçlarının arasında gezen ışıltı kelimelerinde pek yer almıyordu. Düşündüklerinin arasından sıyrılan bir panikle önündeki cübbenin armasına bakmadan çocuğu kolundan çevirip, son iki saattir sorduğu soruyu tekrar etti. ‘’ Pierretta’yı gördün mü? ‘’ Sarı saçların arasından nefret dolu bir inilti gibi çıkan sesin ardından cübbedeki armanın etrafında kıvrılan yılanı gördü Brendan. ‘’ Beni sevgilinin bekçisi mi sandın kokuşmuş porsuk? ‘’ Diklenen bir horoz gibi göğsünü şişirip çocuğa yaklaştı. Gitmekte oluşunu umursamadan karşısında durup gözlerini kıstı. ‘’ O benim sevgilim değil. Ayrıca, kokuşmuş porsukla biraz vakit geçirmeye ne dersin sürüngen?! ‘’ Çocuğun bakışlarındaki garip ifade değişip nefrete dönüşürken sesi kalınlaşmıştı. ‘’ Çekil yolumdan Brendan, sen ve küçük kızın umrumda değilsiniz. ‘’ Saçmaladığının farkında olmadan konuşmaya devam eden Hufflepuff’lı büyücü yumruklarını sıkmıştı. ‘’ O benim küçük kızım da değil, hem öyle olsa nerede olduğunu bilirdim. Sen ne cüretle …’’ Slytherin’li büyücü geldiği gibi giderken arkasından ettiği laflara dönüp bakmayışıyla sustu Brendan. ‘’ Herneyse. Ah Pierretta, seni bir bulsam.’’ Kızın birden bire yanında belirivermiş olmasıyla gözleri büyüdü. Koridorda ilerleyen sarı saçların salındığı siyah cübbenin üzerinden kolunu yakaladı. ‘’ Bakın kimi buldum sonunda? Nerelerdesin Hufflepuff binasının en güzel kızı? ‘’ Ne istediğini sorarken yavaşça derslikten içeri giriyorlardı. ‘’ Pierretta, biliyorum hava yağmurlu ve ormana yakın her yer çamur içinde, ama sana benim yağmurluğumu versem, benimle dersten sonra bitkibilim ödevi için ormana gelir misin? Sadece yağmurda çiçek açan lanet bir bitkinin çiçeklerine ihtiyacım var ve tek başıma yapamam. Ben çiçeği keserken senin de taç yapraklarını tutman gerekiyor, sanırım kolayca düşebildikleri için. ‘’ Kapıdan adımını atar atmaz profesörün masasında onları beklediğini görünce duraksadı. Kadının konuşmaya devam ettiği sürece tepkisinin ne olacağını düşündü ve ardından sarı saçlarını çekip binadaşının kulağına fısıldadı. ‘’ Senin becerikli ellerin olmazsa bunu yapamam. Dersten sonra konuşalım olur mu? ‘’

Kızı ikna edip edemeyeceğini düşünerek derslikteki yerini aldı. Sıralar gitmiş, şimşeklerin ara sıra aydınlattığı koyu renkli gökyüzünün kasveti bu koca boşluğu bile doldurmuştu. Profesör hava almaları için pencerelerden birini açtığında, gök gürültüsü sesleri daha rahat ulaşır oldu. Kasvetli havaların adamı olduğu söylenemezdi; ancak yine de düşünmeyi sağladığı için yağmuru severdi. Dersliğin düzeninin sebebini merak ederek kıvrımlarından kusursuzluk akan kadının cümlelerini dinlemeye koyuldu. Profesörün söylediklerinden sonra eliyle çenesinin ucunu kaşıdı hafifçe. İçinden ekledi. ‘’ Sizden isteyeceğim şeyi bana vermeyeceğinize eminim profesör.’’ O anda bir binadaşının dirseğine çarpmasıyla irkildi ve kıza gülümsedi. Profesör anlatmaya devam ederken dersliğin içerisindeki hava biraz olsun dağılmaya başlamış, merak artık görünür hale gelecek şekilde sıra aralarını doldurmuştu. Brendan arada bir Pierretta’ya bakıyor, kızın ruh halini çözmeye çabalıyordu. Profesörün hafif sesi yeniden sınıfı doldurduğunda yavaş yavaş sağ bacağının üzerinden sol bacağına yüklenecek şekilde duruşunu değiştirdi. Sehpaların önlerine gelip, üzerlerinde dolu bir fanusla belirmeleri sürecinde profesörün anlattıklarını hayal kırıklığı içerisinde dinledi. Denge problemleri olduğu aşikardı. Dengesiz lakabıyla anılan biri nasıl olur da ağzına kadar dolu bir fanusu taşıyabilirdi. Bunu elleri ile bile yapamazken, asasıyla yapabileceğini hiç sanmıyordu. Yine de olduğu yerde fanusların sehpaların kalanına da yerleşmesini bekledi ve elindeki asayı önündeki fanusa doğru tuttu. ‘’Locomotor!’’ Pat! Fanus iki adım ötesine düşüvermişti. Bu taşıma büyüsü değil de itme büyüsü olmasındı? Bir anlığına kolunu çok hızlı hareket ettirdiğini düşündü. Yere düşen fanus kırılmamış ama içindeki su dökülmüştü. Uzanıp fanusu geri koyduğunda birden bire içerisindeki suyun geri dolduğunu görüp suratını astı. ‘’Rezil olmaktan kurtulamayacağım.’’ Daha sonra bacaklarını omuz genişliğinde açıp yeninden denemek üzere kolunu kaldırdı. ‘’Locomotor!’’ Kalkan fanus yavaş yavaş karşıya geçmeye başlamıştı bile. Ancak birden bire burnundaki kaşıntı yüzünden dudaklarını ve burnunu oynatmaya başladı Brendan. ‘’Hapşu!’’ Fanus yanında kendisi gibi fanusu taşımaya çalışan bir başkasınınkine çarpmış ve ikisini birden yere devirmişti. Kızın çığlığı kulaklarında yankılanırken dudaklarını birbirine bastırıp ince bir çizgi haline getirdi. Dersten sonrasını çok fazla kafaya taktığını düşünerek yeniden asasını sehpada beliriveren fanusa doğrulttu. Bu şekilde birkaç kez Locomotor demişti; ancak her defasında ya ortada düşürüyor ya da fanusun yarısı boşalmış şekilde raflara ulaşıyordu. Dans eder gibi sağa sola çalkalayarak ilerleyen fanusun altıncı seferiydi. ‘’Bu sefer bir damla bile dökülmeyecek.’’ Yanındaki kız küçümser bir gülüşle karşılık verdi. Brendan başını sağa çevirip çenesini yukarı kaldırarak ekledi. ‘’ Başarırsam bana bir öpücük borçlu olursun. Göze alıyor musun? ‘’ Kızın gözlerinden geçen nazlı kibri gördüğünde keyiflendi ve kendisiyle iddiaya girişinden hoşlandı. ‘’ Varım. Ne de olsa başaramayacaksın.’’

Asasını doğrulttuğu fanusa odaklandı ve ardından büyülü sözcükleri fısıldadı. ‘’Locomotor! ‘’ Fanus raflara doğru sükunetle ilerlerken duruşunda en ufak bir bozukluk olmayan Brendan, tek bir damla bile dökmeden fanusu karşı tarafa bıraktı. Kıza doğru dönüp kulağının arkasını kaşırken konuştu. ‘’ Benim başaramayacağım iş çok az güzelim. Önemli olan işin ucunda ne olduğu.’’ Karşısındaki kızın kızaran yanaklarına aldırmadan dersliği terk etmek üzere davrandı. Profesöre başıyla verdiği selamdan sonra, onun kadar hırslı bir kadının binaları için doğru ve gerekli bir tercih olduğunu düşünerek, büyüyü pratik etmek üzere sınıftan ayrıldı. Elbette kapının hemen dışında ikna çalışmalarına devam etmek için Pierretta’yı bekliyordu.

puanladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Pierretta Qixinâ
Hufflepuff VII. Sınıf
Hufflepuff VII. Sınıf
Pierretta Qixinâ


Mesaj Sayısı : 6885
Kayıt tarihi : 04/09/10
Lakap : Nemesis, goddess of revenge.

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptySalı Eyl. 07, 2010 11:44 am

Sicim gibi akan gözyaşları kurulamak için elini bile kaldırmaktan aciz olmuş hâliyle, yağmurlu havada dışarıda bir yerde saklanıp ağlamanın ne kadar saçma olduğuna bir kez daha şahit olmuştu. Hem soğuk havanın vücudunu sarması ile hem de elinde duran kâğıtta yazılı şeylerin verdiği şok etkisi ile yerinden kıpırdayamıyordu. Neyse ki bir ağacın daha doğrusu büyük bir ağacın altına oturmuştu da ıslanmaktan kurtulabilmişti. Ama gözyaşları sayesinde dizlerinin büyük bir kısmı tuzlu suya maruz kalmıştı. Son iki saattir burada oturup ağlamanın verdiği sersemlikle kalktı bir anda ayağa. Buz kesmiş ellerinin tersi ile yüzünde bulunan yaşları kurularken sis nedeni ile onu kimsenin görmeme şansının yüksek olduğunu biliyordu. Bunun için duruma çok fazla aldırış etmeden hızlı adımlarla Ortak Salon'a doğru ilerlemeye başladı. Odasına geldiğinde elindeki parşömeni yastığının altına attıktan sonra günün son dersi ve ayrıca bina sorumlusu Bayan Lea'nın dersi olan Tılsım dersine yetişmek için dolabından ders için ilgili malzemeleri topladı. Asası her zaman ki gibi sol cebinde duruyordu. Kitabı eline almış bir şekilde kapıdan çıkacakken bir kızın seslenişi ile olduğu yerde durmuştu. "Hey, Brendan her yerde seni arıyor!" Kızın sözlerine karşılık gözlerini devirmişti. Yine ne isteyecekti bu çocuk? Kız neden böyle bir tepki verdiğini anlamayınca kıza gülümsedi. "Tamam, ben onu bulurum." Arkasını dönüp gittiğinde kafasını iki yana sallarken aynı anda ofluyordu. Yolda giderken bir kaç kişiden de duyunca siniri artmıştı iyice. Tüm okula mı sormuştu Etta'yı? İsteyeceği şey bu kadar mı önemliydi? Artık söylenilen veya onu uyarmak için yapılan şeylere aldırmadan Tılsım Dersliğine doğru ilerliyordu. Beşinci kata geldiğinde, pastanın en güzel yerine ulaşan küçük bir çocuğun suratında ki zafer dolu gülümseme bir anlık bir dürtüyle onun yüzünü de kaplamıştı. Fakat aklına tekrar o parşömen geldiğinde yüzünde ki gülümseme sönmüştü. Dersliğe yaklaşırken başını hafif yere eğmiş ilerliyordu ki ileride Brendan'ın sesini duyar gibi olmuştu. Başını kaldırmadan Tılsım dersliğinin kapısından girecekken kolunu kavrayan erkeksi sertlikteki kolun Brendan'a ait olduğuna bakmadığı halde bahse girebilirdi. "Bakın kimi buldum sonunda? Nerelerdesin Hufflepuff binasının en güzel kızı?" Gözlerini devirerek başını kaldırdı Pierretta. Brendan'a tam da tahmin ettiği soruyu yöneltmek için ağzını açtı. "Yine ne istiyorsun Brendan?" Bu sırada kapıda dikilmek için saçma bir bahane olmayacağı için dersliğe giriyordu bir yandan konuşurlarken. "Pierretta, biliyorum hava yağmurlu ve ormana yakın her yer çamur içinde, ama sana benim yağmurluğumu versem, benimle dersten sonra bitkibilim ödevi için ormana gelir misin? Sadece yağmurda çiçek açan lanet bir bitkinin çiçeklerine ihtiyacım var ve tek başıma yapamam. Ben çiçeği keserken senin de taç yapraklarını tutman gerekiyor, sanırım kolayca düşebildikleri için." Kapıdan adımlarını atar atmaz Profesör'ün sınıfı tamamlamış fakat kendi bölümünden iki kişi eksik olduğunu belli eden bakışları altındayken Brendan bir anlık duraksamanın ardından Etta'nın sarı saçlarını arkaya atarak kulağına fısıldadı. "Senin becerikli ellerin olmazsa bunu yapamam. Dersten sonra konuşalım olur mu?" Hiç birşey demeden derslikteki en arkaya doğru ilerledi Pierretta. Bugün daha doğrusu son bir kaç saattir dersi dinleyecek keyfi yoktu. Zaten sınıfta nedense sıralar da olmadığı için pekte dikkat çekeceğe benzemiyordu. Profesör ortamı yumuşatmak istediğinden midir nedendir bilinmez bir cam açtığında zaten dışarıdan oldukça gürültülü gelen şimşeklerin sesi şimdi daha yakından çarpıyordu. Dışarının ortamına eşlik etmek ister gibi bir tütsü yaktı Profesör. Dışarıda bulunan sisten göz gözü göremezken şimdi sınıfın durumu da bundan aşağı kalır yanı yoktu. Pek sis bürümese de sınıfı tütsünün verdiği ağır koku ve dumanlar nedeni ile içerisi biraz basık kalıyordu Pierretta için. "Elbette her biriniz merak ediyordur, sıralarınızı neden kaldırdığımı. Ah, doğru ya; dönemin ilk dersi olduğu için mini bir sohbet falan da beklemişsinizdir. Üzgünüm gençler, benden dilediğinizi bulamayacaksınız. Hemen derse başlıyoruz. Yalnız söylemeliyim, burun kıvırmanızı gerektiren bir konumuz yok." Oldukça otoriter olan bölüm başkanlarını pek sevdiği söylenemezdi Pierretta'nın. Hem ortamı yumuşatmak için bir tütsü yakar ardından rugan topuklularıyla sinir bozucu ses çıkararak konuşmasını da sinir bozucu tutar. Ah, harika! Kitaplıkların ön tarafına doğru sıraya geçmemizi istediğinde Pierretta sallana sallana ilerliyordu. Dersten o kadar çok sıkılmıştı ki bölüm sorumlusunun gazabına uğramayacağını bilse direk çıkabilirdi. Profesör sözlerine devam ederken bir büyü öğreneceklerini duyduğunda en azından derste kalmak için bir neden de duymuş olmuştu Pierretta. Profesör sözlerinin ardından camların altında karanlık kalan raflara, sehpaları andıran dört ayaklı meşeler öğrencilerin önüne doğru hareketlenirler. Öğrenciler de asalarını ellerine alırken sehpaların üzerinde içi su dolu fanuslar belirir. Pierretta, Profesör'ün gerekli açıklamayı yapmasını beklerken bir yandan da bu dikkat dağınıklığıyla dolu hali nedeniyle fanusu taşıttırmaması için içinden dua ediyordu. "Büyülü sözcük; Locomotor. Sizden istediğim şey; bir damla su bile dökmeden bu fanusları pencerenin altındaki meşe raflara taşımanız. Eğer bir damlacık bile yere dökerseniz; en baştan başlamak zorunda kalırsınız. Hey, acımam yok." Acıması olmadığını zaten biliyordular. Bunu eklemesine gerek yoktu fakat Pierretta'nın suratı Profesör konuşurken iyice düşmüştü. "Tamam, sakin..." Pierretta gözlerini bir süre kapalı tuttuktan sonra iyice odaklanmak için asasını yavaş hareketlerle sallıyor. "Locomotor!" Fanus havaya kalkıyor fakat neredeyse içinde ki suyun yarısı döküldüğü için elindeki asasını yere doğru eğdiğinde fanus yere düşüyor ve kırılıyor. Sınıfta ilk kırılan fanus Pierretta'nın olduğu için hayal kırıklığı ile bir kez daha deniyor ve bir kez daha fanusu kırmayı başarıyor Pierretta. Üçüncü ve dördüncü denemelerinde de aynı sonucu aldığında öfkesi artmaya başlıyor Pierretta'nın. Bunun üzerine iyice hırslanıyor ve en sonunda beşinci denemesinde bunu başardığı için yüzünde küçük bir tebessüm oluşuyordu. Dersin bittiğini andıran zili duyduğunda malzemelerini eline alarak derslikten çıkarken, Brendan'ın kapıda olduğunu gördüğünde; biraz önce ki hali aklına geliyor ve bütün zafer mutluluğu sönmüş bulunuyor.

puanladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Fia Righelli
SFL
SFL
Fia Righelli


Mesaj Sayısı : 469
Kayıt tarihi : 19/06/10
Lakap : Hell.

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptyPaz Eyl. 12, 2010 4:15 pm

Önündeki altın rengi tabaktaki ahtapot kolunu didikledi. Öğle yemeğinde ilgisini en az çeken şey bu olmuştu. Melodie'nin arkasından geçip onun omzuna dokunduğunu hissettiğinde başını kaldırıp baktı bir saniyeliğine. Kızın zeki bakışlarına karşı başını salladı. Fia'yla konuşmak istediğini anlamıştı kız, ancak ona ayıracak zamanı yoktu. Buz gibi teninden daha sıcak olan Ceasar'ın altın madalyona dolanmış kalın bedenini kavrayıp masanın üstüne bıraktı. Yılan ahtapotu yutmaya çalışırken, Hell kızı gözlerini Fae'ye dikmişti. Yanına gelen Jacob'la bir şeyler konuştular ve Serpent'e baktılar. Toplantı zamanı yaklaşıyor.. En çok zevk aldığı şey bu kızlarla takılmak, Jake ve Serpent'le vakit geçirmekken hepsinden uzak olmak istiyordu artık. Özellikle ondan. Ama onun buna izin vereceğini hiç zannetmiyordu.
"Tavuklu krep. Buna bayıldığını biliyorum Fia." Serpent, gözlerine bakamadığı çocuk, kızdan bir metre ötede duran tabağa uzanıp Fia'nın önüne çekti. İki haftadır Fia'yı sağına alıyordu her yemekte. Sevgilisi ise solunda mutluydu. Fia tepki vermedi. Kendi kaşınıyordu, Felis'i kızdırmak asla akıllıca bir şey değildi. Arkadaşça bir tonun zerrece bulunmadığı otoriter sesle konuştu tekrar lider olarak adlandırmaktan tuhaf bir haz aldığı kişi.
"Ye." Gözlerini onun gözlerine dikti. Tabağı önünden iterken burnuna dolan mükemmel koku onu mest etti.
"Midem bulanıyor. Uyumaya gideceğim." İkisinin gözleri buluştuğunda emrine itaat etmemenin getirdiği bir öfkeyle parladığını gördü Felis'in gözlerinin. Belki de endişeleniyordu.
"Umarım ölürsün de gününü görürsün Hell." Ceasar aptalca tısladığında ona düşmanca bakış atan tek kişi Hell olmuştu. Yılanı kafasını altından tuttu ve Hızlı adımlarla büyük salondan çıktı.
Saatler sonra gözlerini açtığında rüya görmemenin getirdiği rahatlığı ile derin bir nefes aldı. Ceasar'ın koluna dolanmış olduğunu farketti. Ağırlığı altında ezildiği yılanı silkeledi ve küçük dostu saçlarının arasına girerken derin nefesler aldı.
Bir çıtırtı, tıkırtı ve kapı gıcırdaması. Odanın kapısından içeri giren o kadar ışık kızın göz bebeklerini küçülttü. Huzursuzca kıpırdandı. İçeri zayıf bir beden girdi, uzun saçları tepeden topuz yapılmıştı. Gözlerini devirdi Fia. Neden geliyordu ki buraya. O mükemmel görücülüğünü kullansaydı ya!
"Ne var S?"
"Uyanmalısın. Tılsıma yetişmeliyiz. Zorunlu ders bu Fia. Kaçırmana izin veremem."
İçinden bir küfür gönderdi kıza. Ne zamandan beri onu düşünüyordu? Ceasar tısladı. Yılanı saçlarından ayırıp yere fırlattı Hell. Syrinx'in şaşkınlıkla baktığını gördüı. Ceasar'a böyle davranmasını anlayamıyor olmalıydı genç kız. Aslında Lomadriethiel'in bile anlayabileceğinden emin değildi. Doğruldu yatakta.
"Eteğimi uzatır mısın?" Gözleriyle sandalyeye fırlatılmış eteği gösterdi. Belinden yukarı çekti onu. Çok ama çok bol oluyordu bu da artık. Saçlarını basitçe topladı ve Syrinx'in peşinden odadan çıktı.
Bitmek bilmeyen merdivenleri çıkarken iki kız da konuşmadılar. Ne konuşabilirlerdi ki? Serpent'in ne kadar seksi olduğunu falan mı? Sınıf kapısının önüne geldiklerinde Syrinx huzursuzca kıpırdandı. Hell kızıysa az önce önünden geçen ve ona bakmaya bile tenezzül etmeyen ikizine odaklanmıştı. Kızın ağzından dökülen kelimeleri duymadı bile. Sadece son kelimeye yetişebildi genç cadı, ama onu bile doğru duyduğundan emin değildi. "Lütfen."
Beraber devasa boydaki sınıfa girdiler. Bir kaç meraklı gözün üstünde olduğunu hissediyordu Fia. Genç kızın aile baskısına dayanamayıp kendini sulara bıraktığı haberi okulu çok kısa bir sürede sarmıştı. İşin merak uyandıran tarafı gerçekten aile baskısından mı olduğuydu. Fia Righelli'yi herkes İtalya ve Righelli ailesi için ölümü göze alan biri olarak tanırdı. Ona çevrilen bir kaç baş önlerine dönerken Syrinx'in koluna girdi. Gözleriyle sınıfta herhangi bir sıra aradı. Hufflepuff sorumlusunun ne peşinde olduğunu merak ederek gözlerini cadıya çevirdi. Şüphesiz Hogwarts'ın en güzel Profesörüydü. Mükemmeldi bu hatun. Mükemmel! Bir kaç dakika boyunca sınıfın dolmasını izledi Fia. Sonunda Syrinx'e döndü.
"O geceyi hatırlıyor musun? Yani gördüklerini?" Bir kaç saniyelik suskunluğun ardından kızdan gelen cevap karşısında başını salladı sessizce. Beyninde dönen şeyleri ona açmak zorunda hissediyordu kendini. Kuşkusuz Felis öğrenecekti bunları, yine de söylemeliydi. Zihnebendar olmasının zorunlu hale geldiğini ve Felis'in bunu yapıp yapamadığını hakkında bilgi sahipi olup olmadığını kıza sormalıydı. Daha ne kadar süre o gözlerden uzak kalabileceğini bilemiyordu Fia. Saliselik bakışlar, o zümrüt gözlerden uzak kalmak onun ruhunu daha da çok boğuyordu. Eğer o gece ölseydi şüphesiz hayalet olarak geri gelirdi Dünya'ya. O gözler yüzünden...
"Zihne..."
"Elbette her biriniz merak ediyordur, sıralarınızı neden kaldırdığımı..."
Ahhh! Kendini beğenmiş, uyuz, taş kadın! Neden şurada önemli bir konuşma için cesaretimi toplamışken her şeyin içine ediyorsun ki?! Az önce mükemmel olarka adlandırdığı kadın için olabilecek en ağır küfürleri düşünmeye çalışırken aynı zamandan da onun güzelliğine iltifat etmemeye çalışıyordu kendi kendine. Bu kadar mal bir insandı Fia işte. Hangi büyünün yapılacağını savsakça dinledi. Locomotor falan filan... Umrunda bile değildi aslını isterseniz. Ancak Letje'yle beraber iki kıza doğru yaklaşan Jacob'u gördüğünde yüzü kızardı Fia'nın. Jacob asasını elinde çeviriyor ve kıza dinlemesi gerektiğini gösterircesine bakıyordu. İlgili denebilecek bakışlarla döndü Profesöre bu sefer. Bir kaç küçük detay aklında kalmıştı en azından. Asasını, üstüne geçirdiği cüppeden çıkardı. El alışkanlığıyla parmaklarının arasında çevirdi asasını bir kez ve sonunda fanusa doğrulttu.
"Locomotor!" Fanus havalandı. Sadece iki santim. Su fanusun içinde çalkalandı. Fia gözlerini suya dikti. Koyulaştı su. Derinleşti. Çoğaldı. Öyleki Fia'yı içine aldı. Dibe batmaya başladı Hell kızı. Soğuğu hissetti. Kulakları basınç yüzünden ağrıyordu. Koyu yeşil gözler zihninde belirdi. Çat! Kapanmış gözlerini hızla açtı ve lanetin altındaymış gibi hissettiği bedeni irkildi. Fanus kırılmış, içindeki su yere dökülmüştü. Elleri titriyordu Fia'nın. Gözlerin kendine döndüğünü hissetti ancak çevresine baktığında hızla. L ve Jake'ten başka herkesin kendi işiyle meşgul olduğunu gördü. Bir süre sınıfı süzdü fakat Profesör'ün onda yoğunlaşmaya başlayan bakışları sırtını kamçılamaya başladığında tekrar denemenin vakti geldiğine kanaat getirdi. Asasını kaldırdı. Yumruk yaptığı diğer elini öyle çok sıkıyordu ki uzun tırnakları avcuna batıyordu. Derin bir nefes aldı.
"Locomotor!" Kalkmamıştı bile bu sefer fanus. Tekrar denedi. Tekrar. Tekrar ve tekrar... On küsürüncü denemesinin sonunda fanusu rafa kadar taşıyabildi ancak fanusun dibinde çok az su kalmıştı. Fanusa doğrulttuğu asasını aşağıya indirirken fanusun zemine değdiğinde çıkan, artık tanıdık ses kulaklarını doldurdu. Bir küfür mırıldandı. Kulakları sağır eden gong sesi sınıfı sardı. Asasını iç cebine sokup Syrinx'in yanına gelmesini bekledi Fia. Kızın ince elini kolunda hissettiğinde dışarı adımını attı. Uyumak istiyordu. Belki Tanrı ona bir iyilik yapar ve asla uyanmazdı.

puanlandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melodie Riley
SFL
SFL
Melodie Riley


Mesaj Sayısı : 2640
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptySalı Eyl. 14, 2010 2:52 am


    Yorucu bir Bitkibilim'in ardından, kendisini mavinin her türlü tonuyla bezenmiş Ravenclaw Salonu'ndaki yumuşacık puflara bıraktığında yorgunluktan inleyebilirdi genç cadı. Cuma gününün son saatinde olmak, bir parça güç veriyordu ona, sonuçta önünde güzel bir hafta sonu uzanıyordu. Ama her ne kadar kendisini teselli etmeye çalışsa da, başaramıyordu bu minik yakarışlar. Çünkü hem bedenen hem de ruhen bitikti o, böyle küçük bahanelerle düzeltebileceği bir şey değildi. Büyük bir değişiklik gerekiyordu ki, etkili olabilmeliydi. Ama içinde bulunduğu şartların ışığında, bu değişimin geleceğinden şüpheliydi. Çünkü içinde kalan son ışık parçaları da, karanlığın onları yutmasıyla yok olmaya başlamıştı. Başını döndürecek bir şekilde ayağa kalktığında, son dersin Tılsım oluşu biraz tedirgin etti Melodie'yi. Tılsımda genellikle bazı derslerde olduğu gibi yazılı değil, uygulamalı bilgi görürlerdi. Bu tükenmiş durumunda başarıp başaramayacağını düşünmeye başladı. Başaramazsa, binasının kaybı olacaktı bu. Ravena'ya yapılmış bir terbiyesizlik olacaktı. Önünde duran sehpanın üzerinden ders malzemelerini alarak, içinde birazdan söneceğini bildiği hırs kırıntılarıyla kuleden sisli havaya doğru bir adım attı. Beyaz duman, hafifçe bir görüş kısıtlaması yaratmasına rağmen, dört yıldır aynı yolları aşındırdığı için sorun olmamıştı bu. Hogwarts'a girdi ve beşinci katta bulunan Tılsım Desliği'ne doğru çevirdi adımlarını. Bu mesafeyi yürümesi bile hafif bir ter atmasına neden olmuştu. Sonunda kapının önüne geldiğinde derin bir nefes alarak içeri adımını attı.

    İlk önce düşündüğü ilk şey, sınıfın biraz daha genişlemiş olduğuydu. Kuşkusuz sihir kullanılmıştı. Kapıda öyleye durup etrafına bakarken, bir süre sonra profesörün sınıfta olduğunun farkına vardı geç de olsa. Çabucak bir biçimde sınıfa girdi ve kitaplarını koyacak bir yer aradı. Bu da ikinci değişiklikti. Bütün sıralar kaldırılmış ve geniş bir alan oluşturulmuştu. Ayakta bekleyen diğer öğrencilere baktı ve kitaplarını kollarının arasında tutarak beklemeye başladı. Bir yandan da düşündüğü gibi dersin uygulamalı olacağını anlamıştı açılan geniş alanı incelediğinde. Diğer öğrencilerin gelmelerini izlerken, biraz daha kendini toparlamaya çalıştı. Profesör Ruthvell, Hufflepuff bina sorumlusu olan bu güzel kadın, hatırladığı kadarıyla titiz işlerden hoşlanırdı. Mükemmel olanlardan. Ama şuan kendisinde o gücü hissedemiyordu. Genç büyücü, oturduğu meşe ağacından yapılma masadan nazikçe kalkarak, topuklularının eşliğinde bir cama doğru yürüdü ve pencerenin birini açtı. Pencereyi açar açmaz, içeriye soğuk bir hava akımı girmiş ve içeriyi ferahlatmıştı. Üzerine bir de tütsü yakınca, sınıf eskisinden daha ferah bir duruma bürünmüştü şimdi. Sonunda güzel profesör, sınıfın önüne gelip öğrencileri süzerken, konuşmaya başladı. "Elbette her biriniz merak ediyordur, sıralarınızı neden kaldırdığımı. Ah, doğru ya; dönemin ilk dersi olduğu için mini bir sohbet falan da beklemişsinizdir. Üzgünüm gençler, benden dilediğinizi bulamayacaksınız. Hemen derse başlıyoruz. Yalnız söylemeliyim, burun kıvırmanızı gerektiren bir konumuz yok." Gerçekçi kadın, diye geçirdi aklından. Büyük ihtimalle haklıydı, sınıfın yarısı böyle düşünüyor olmalıydı. Bu tahminine hafifçe gülümsedi Melodie. Alaycı tavrı, hem otoriteyi elinde tutmasını sağlıyor, hem de dersi ilgi çekici hale getiriyordu. Güzel ve bir o kadarda sinsi bir gülümsemeyle, öğrencilerden pencerelerin zıttı tarafına gidip, kitaplıkların orada bir sıra oluşturmalarını istedi. Sınıf, hantalca sıraya girmeye çalışırken, o da sessiz bakışlarıyla öğrencileri izliyordu. Her bir davranışı özel olarak değerlendiriyor gibiydi. Zaten Ruthvell'in dersine birkaç kere girmiş olan herkesin, ondan bir şeyin kaçmayacağını bilmesi gerekirdi. Sonunda sınıf sıra olduğunda, öğrencilerin her birinin yüzünde -Melodie de dahil olmak üzere- hala bir açıklama bekleyen ifadeleri vardı. Soru soran gözlerle profesöre bakarlarken, kadın açıklamaya koyuldu. Profesör işleyecekleri konunun taşıma büyüsü olduğunu söylediğinde, yavaş yavaş anlamaya başlamıştı genç Ravenclaw. Sınıf da bu denli genişletildiğine göre, büyük ihtimalle bazı nesneleri taşıyacaklardı. Endişeli bir şekilde kendisini yokladı, bunu yapabilecek miydi? Ama uzaktan karar vermek zordu. Asasını eline aldığı zaman anlayabilirdi ancak bunu. Açıklamasını bitirdikten sonra profesör asasının hafif bir hareketiyle öğrencilerin her birinin önüne, kendi masasıyla aynı ağaçtan yapılmış orta boy sehpalar getirdi. Ama, sehpaları mı taşı.. derken, diğer bir hareketle her sehpaya camdan bir fanus ve içine de ağzına kadar su doldurdu. Salaklığına şaşarak önünde duran ve pırıl pırıl gözüken suya baktı. Gücünün son kalan demlerini arıyordu içinde, yoksa başaramazdı. Bu fanusları nereye taşıyacaklarını daha söylememişti profesör. Sonunda meşe masasına geri dönerek sözsüz bir biçimde kendi işinin bittiğini belirtti. Şimdi onların işleri başlıyordu. "Büyülü sözcük; Locomotor. Sizden istediğim şey; bir damla su bile dökmeden bu fanusları pencerenin altındaki meşe raflara taşımanız. Eğer bir damlacık bile yere dökerseniz; en baştan başlamak zorunda kalırsınız. Hey, acımam yok." Locomotor. Suyun hiçbir zerresini dökmeden bu işi yapmak zor olacaktı ama yapmak zorundaydı. Ravenclawlar tuttuğunu koparırlardı. Son bir kere daha hedefleri olan meşe raflara baktı ve elini cübbesinin cebine götürerek Afrodit'in Sevgisi'ni açığa çıkardı. Diğer öğrencilerin de kendi asalarını çıkardığını görebiliyordu.

    İlk denemesi için hazırlandı ve derin bir nefes alarak asasını yukarı kaldırdı. Cam fanusa doğru yönelterek mırıldandı. ''Locomotor.'' Şaşkınlıkla hiçbir yere kıpırdamayan cam fanusa bakakaldı. Oynatamamıştı bile. Artık etrafındakilerin de aynı kelimeyi defalarca ve defalarca kullandığını duyabiliyordu. Kimse henüz tam olarak başaramamıştı, bu onu biraz daha sakinleştirerek işine koyulmasını sağladı. Biraz daha sert bir sesle denedi. Bu sefer, fanus hafifçe kıpırdadı ve içindeki berrak sunun üzerinde titreşimden kaynaklanan küçük dalgalar oluşturdu. Biraz daha anlamıştı şimdi Melodie. Bu büyü için otorite gerekiyordu. Kontrolün elinde bulunması gerekiyordu. Derince bir nefes daha alarak, asasını daha sıkı kavradı ve büyüyü daha yüksek sesle söyledi. Başarmıştı, cam fanus hafifçe yükselerek ve bir o kadar da sallanarak ilerlemeye başladı. Yüzüne tam bir gülümseme yayılmak üzereyken, diğer öğrencilerden gelen sesin tıpatıp aynısı olan ve camın kırılmasıyla sınıfı dolduran şangırtı duyuldu. Ağzı hafif açık bir şekilde yere, cam parçalarına ve suya bakakaldı. Şimdi içinde yükselen siniri hissedebiliyordu Mel. Diğer şangırtı ve su sesleri eşliğinde, tekrar ve tekrar denedi. Her seferinde fanusu ya boş olarak ulaştırıyor ya da yarı yolda düşürüyordu. Bir keresinde de suyu neredeyse dolu bir şekilde götürmüş ama son anda fanusun kenarından dışarıya atlayan su kütlesi, her şeyi berbat etmişti. Önüne gelen saçlarını hızla arkasına doğru savurdu ve alnında biriken terleri sildi. Sınıfın geneline bir göz attığında, Lómadriethiel ve Eritheia'nın başarmış olduklarını gördü. Hufflepufflı güzel kızın yüzündeki zafer gülümsemesi, görülmeye değerdi. Son bir kere daha asasına yapıştı ve şu ana kadarki en yüksek sesiyle bağırdı. ''Locomotor!'' Fanus, havalanırken ve yarı yolu geçerken nefesini tutarak izledi Melodie. Yolun ortasında yavaşlarken yüreğü ağzına geldi ve sessizce yakarmaya başladı. Hayır, devam et, devam edeceksin! Asasını daha sıkı kavradı ve şaşkınlıkla fanusun sessiz emrine uymasını seyretti. Evet, her şey otoritede bitiyordu. Yorgun bir şekilde gülümseyerek kafasını salladı ve zilin bitişini gösteren sesi duydu. Yorgun olsa da, gününün böyle bitişi onu rahatlatmıştı. Otorite bende, diye düşündü gülümseyerek. Ve asla kaybetmemem gerek.






puanlandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xavier William Allison
Bakanlık Müsteşarı
Bakanlık Müsteşarı
Xavier William Allison


Mesaj Sayısı : 2191
Kayıt tarihi : 14/06/10
Yaş : 31
Lakap : Will,Xavi

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptyC.tesi Eyl. 18, 2010 3:07 pm

Dönemin en eğlenceli dersine girecektim ve bu yüzden çok mutluydum. Yeni büyüler ile tanışmak beni mutlu ediyordu, öğrendiğim her bir şey mutlaka işime yarıyordu, çünkü bunlar hayatımızı kolaylaştıran büyülerdi, zevke daha da çok düşkün olmamızı sağlıyordu. Ev, iş, okul hayatımızı kolaylaştıran bu büyüleri yapmayı seviyordum, belki sevmemin diğer bir nedeni de güzel profesörümüzden kaynaklanmaktaydı. Onu her bir görüşümde içim daha bir kıpır kıpır oluyordu. Muhteşem güzelliğiyle etrafa her zaman renk katıyordu, gökkuşağı kadar güzel onun kadar renkliydi. Gülüşü, yürüyüşü ve yüzünün o muhteşem güzelliği ile tüm erkeklerin aklını başından alabilirdi, çünkü o derece güzel bir profesördü, arada benimde aklımı başımdan almıyor değildi hani. Ona bayılıyordum. Bir profesöre karşı hoşlantı duymak garip bir duyguydu, benden yaşça büyük birisine karşı bir sevgi beslemiştim, bunun normal olduğunu düşünüyordum. Şuan ki bulunduğum dönemde böyle şeyleri hissetmem bana biraz normal geliyordu, belki ilerleyen zamanlarda böyle duygulardan kendimi arındırabilirdim. Günün yağmurlu ve sisli olması olması ise beni ayrı bir mutlu etmişti, soğuk havaları her zaman severdim. Islanmayı, hasta olmayı, acı çekmeyi seviyordum, önceden hiç böyle şeylerim yoktu ama bunları bana yapan tek kişi Lumi idi. Ondan bir kez daha nefret etmiştim, hayatımı alt üst etmişti. Onu bir an önce hayatımdan çıkarmalıydım, ne yaparsa yapsın onu takmayacaktım, gerekirse yüzüme bir maske çekecektim. Bir kişiye odaklı kalmak bana göre değildi, hayatımı en güzel derecede yaşamalıydım, gençlik yıllarımı böyle boşa harcamamalıydım, zavallı bir insan gibi görünmemeliydim, bu bana yakışmıyordu. Aşk, insanı belki de bu gibi durumları bile sokabiliyordu ama ben durumdan artık sıkılmıştım. Artık kendime yeni bir sayfa açmıştım, içinde Lumi olmayacaktı. Aslında şuan şu dakika da yüzüme bir maske yerleştirmeliydim, kendimi belli etmemeliydim, her şeye gülerek cevap vermeliydim. Lumi artık ne yaparsa yapsın beni üzemeyecekti, çünkü yüzüme acıma bilmeyen bir maske takacaktım, hiç bir zaman göz yaşı göremeyecekti, hayatımı zevkle yaşayacaktım ve bunun olması içinde elimden geleni yapacaktım. Kendime artık yeni bir yol çiziyordum, derslerime önem verecektim ve binam adına her şeyi yapacaktım, tabi bu arada grubumu da unutmamalıydım. Lucinda ve Lumi'nin gruptan çıkmasına sevinmiştim, çünkü onları her bir gördüğümde daha da çok sinirleniyordum, Lucinda ile pek bir sorunum yoktu ama Lumi ile onu görünce sinirim iki kat üzerine artıyordu, o yüzden onun da gitmesi epey iyi olmuştu. Alessia'nın gruba katılmasına sevinmiştim, çünkü o benim en iyi dostlarımdandı, her sorunumu onunla paylaşırdım, belki de kızlar arasında en iyi anlaştığım kişi Alessia idi. O her zaman bana moral verirdi, yardıma ihtiyacım oldu mu hemen koşardı, seni seviyorum Alessia. İyi dostlar kendini belli ederlerdi, her zaman yanlarında olurlardı, belki de Alessia benim en iyi dostumdu, güzelliği bir yana gerçekten ciddi bir kızdı, her halden anlayan biriydi. Sen çok iyi bir dostsun Alessia! Düşüncelerim arasında gidip geliyordum, belki de bunları düşünmek beni rahatlatıyordu, Lumi'siz bir şey düşünmek benim için bir armağan gibiydi, düşünceleri hep farklı şeylere odaklıyordum, böylece de Lumi'yi düşünmüyordum. Kolumdaki gri gümüş saatime baktı, bazı kenarları çizilmişti ama kaliteli bir marka almıştım, kızların ilgisini çekiyordum bununla. Ayrıca saati bana amcam Horace almıştı, onun yaşlı olduğunu hiç bir zaman düşünmemiştim, çünkü o genç bir ruha sahipti, ne olursa olsun gençliğe takılırdı, onların hallederinden anlayan biriydi, gerektiğinde enerjik gerektiğinde ciddi olurdu, en eski usta iksir profesörlerindendi, iksiri sevmemi de Horace sağlamıştı, onun dersleri her zaman eğlenceli geçerdi, karşımda bir de amcamı görmek bana ayrı bir mutlu ediyordu, dersine daha bir ilgi duyuyordum, iksir benim için paha biçilmez bir dersti, o derste mutlu oluyordum, yüzüm gülüyordu. Fakat şimdi şu dakikalarda iksir dersine girmek bana işkence gibi geliyordu, bugünkü derste aynı şekilde geçecekti aslında, çünkü derse Lumi'de giriyordu ve onu görmek istemiyordum. Yüzüme çektiğim maskemi iyi kullanmalıydım, kendimi belli etmeyecektim, ilk yapacağım şey buydu, onu takmayacaktım, gerekirse ona acı çektirecektim. Üçüncü katın koridorunda öylece etrafı seyrediyordum, dayandığım taş belimi biraz ağrıtmıştı, kemiklerimin çıkardığı sesi duyabiliyordum, midem gurulduyordu fakat yapabileceğim bir şey yoktu, tılsım dersinin başlamasına çok az bir süre kalmıştı ve bir an önce bu lanet olası koridordan çıkmalıydım. Derse geç kalmak istemiyordum, çünkü Bayan Ruthvell gözünden düşmek istemezdim, o benim en güzel profesördü, Cornelia'yı da unutmamak gerek tabi. Gazetede en seksi, en güzel profesör olarak seçilmişti, gerçekten de bunları hak ediyordu, gazeteleri yazan o editörleri içten bir şekilde kutlamıştım, kaliteli haber yapıyorlardı. Kendimi koridordan atmamla beraber yürüyen merdivenlerin üzerine doğru çıktım ve yürümeye başladım. Beşinci kata ulaşmama sadece iki kat vardı ve derse yetişmek için hızlı olmalıydım.

~ Beşinci Kat
~ Tılsım Dersliği


'' Umarım derse geç kalmamışımdır! ''

İçimdeki öfkeye bir türlü engel olamıyordum, derse geç kalmak istemiyordum ve bu nedenle hızla adımlarla dersliğe doğru koşuyordum, profesörün derse girmemesini umarak hızla koridordan geçtim, geçişim sanki bir rüzgarı andırmıştı, sehpanın üzerinde duran çiçeğin kıpırdadığına yemin edebilirdim. Dersliğe kalmama pek bir şey kalmamıştı ve adımları gittikçe hızlanıyordu. Kenarda köşe de muhabbet eden arkadaşlarımı görüyordum sanırım derse girmeyeceklerdi, onlar için endişelenmeli miyim diye düşündüm ve daha sonra kafamı geriye doğru çekerek şöyle bir düşündüm, bunların haylazlık yapacağını biliyordum, bu nedenle onların arkasından gitmek bana pek akıllıca gibi gelmiyordu, bu nedenle derse girme fikrinin daha cazip olacağını düşündüm ve ardından dersliğe ilk adımımı attım. Oldukça heyecan vericiydi, bu derse girmeyeli koca bir tatil geçmişti ve sonunda istediğime kavuşmuştum. Yüzüme tatlı bir gülümseme yayarak etrafıma bakındım, önümüzde her hangi bir sıra yoktu ve bu arada sınıf büyülenmişti, eskiden küçük görünen bu sınıf şimdi gözüme daha bir büyük görünüyordu, büyüleri uygulamamız için fazlasıyla yer vardı ve buna hayli bir sevinmiştim.

'' Büyüye bayılıyorum! ''


Gerçekten de öyleydi, büyüye bayılıyordum. Mükemmel şeyler yapabiliyordu, küçücük bir sınıfı kocaman bir stadyuma bile çevirebilirdi. Büyücü olmaktan mutluluk duyuyordum, her şey ellerimin altındaydı, bir asa çevirişimle dünyanın kaderini bile belirleyebilirdim. Büyü inanılmazdı, bir insan ölmesine bile sebep oluyordu, tabi bu büyü bir lanetti ve yapılmasına yasak olan bir lanetti. Lanetlerin en kötüsüydü, cezası Azkaban'dı, şahsen Azkaban eskisi kadar güvenli değildi, kaçmak kolaydı. Ruh emiciler artık eskisi kadar güven sağlamıyordu, bu nedenle onları alt etmek çok kolaydı, bunu ben bile yapabilirdim. Düşüncelerimde o karanlık laneti düşünürken birden sınıfta olduğumu fark ettim ve karşımda muhteşem güzelliği ile meşe masasına oturan Bayan Ruthvell'i gördüm, bugün daha bir şıktı ve daha bir alımlıydı, seksi olduğunu da söylemeden geçmeyeyim. Ders henüz başlamamıştı, profesör meşe masasına oturmuş, öğrencilerini izliyordu, bende bu arada sınıfı incelemeye devam ediyordum. Sıraların olmaması dikkatimi çekmişti, oturacak bir masamız yoktu, bugün sınıf hayli bir değişmişti, ne olacağını merak ediyordum. Sınıf ortasına doğru yürürken kenarda duran Alessia'yı gördüm. Görmemin ardından hızlı adımlarla onun yanına doğru ilerledim ve konuşmaya başladım.

'' Seni burada görmek ne güzel Alessia. Anlaşılan bu ders diğer derslerden epey bir keyifli geçecek. ''


Sözümü bitirmenin ardından Alessia onaylar bir biçimde başını salladı ve ardından göz kırparak konuşmaya başladı. Bugün pek bir eğlenceli gibiydi Alessia, oldukça enerjik ve bir o kadar şıktı, cübbesi ona ayrı bir hava katıyordu, oldukça şeker ve deli doluydu. Alessia ile konuşmaya devam ederken birden sınıfın toparlandığını fark ettim. Bunun üzerine Alessia'ya bir göz işareti yaptım ve sınıfı gösterdim, hepsi ortada toplanıyordu. Bizimde ilerlememiz gerektiğini göz işaretiyle de olsa açıkladım ve siyah kalın kaşlarımı hafif bir şekilde yukarı kaldırıp aşağıya indirdim. Dersin başlamasına kısa bir süre vardı, profesör derse başlamak için hazırlıklara başlıyordu, bu arada sınıfa Ravenclaw'lu bir öğrenci geldi ve derse geç kalmıştı. Fakat profesör bunu es geçecek olacaktı ki çünkü hiç bağırmadı. Olduğum yerde öylece profesörü izliyordum, ne yapacağımız konusunda oldukça meraklanmıştım. Pencereden gelen '' Tık. Tık. '' sesleri yağmurun daha da şiddetliğini gösteriyordu, dışarıda sisli bir hava vardı ve pencerenin ardından kalan hiç bir yeri göremiyordum, etrafı gri bir sis dumanı kaplamıştı, göz gözü görmez haldeydi. Havanın durumunu bir kenara atarak derse odaklandım, profesör konuşmaya başlıyordu ve bu derste hiç bir şeyi kaçırmayacaktım.

"Elbette her biriniz merak ediyordur, sıralarınızı neden kaldırdığımı. Ah, doğru ya; dönemin ilk dersi olduğu için mini bir sohbet falan da beklemişsinizdir. Üzgünüm gençler, benden dilediğinizi bulamayacaksınız. Hemen derse başlıyoruz. Yalnız söylemeliyim, burun kıvırmanızı gerektiren bir konumuz yok."


Profesör oldukça akıllı davranmıştı, tanışmaya gerek yoktu, dersin boş geçmemesi için elinden geleni yapıyordu ve bu da benim sevdiğim bir özelliğiydi. Hemen derse başlamak istiyordu, anlaşılan müfredatı yetiştiremeyecekti ve bu yüzden hızlı davranıyordu. Anlayış gösterir bir biçimde hafifçe gülümsedim ve ardından profesörü dinlemeye devam ettim. Oldukça ciddi bir tavırla konuşuyordu, onu hiç böyle görmemiştim. Fakat ne olursa olsun sinirli bile olsa güzelliğinden hiç bir şey eksilmiyordu, aksine güzelliğine hava katıyordu. İlk dersten her ne kadar ciddi bir tavır beklememiş olsam da profesörlerin ne yapacağı, nasıl olacağı hiç kestirilemiyordu. Sanırım o da bu türdendi, ne olacağını asla bilemezdik. Profesör konuşmaya devam ediyordu, hepimizin kitaplıklarının ön kısmına geçmemizi istiyordu. Profesörün bunu istemesinin ardından her hangi bir kitaplığın önüne doğru geçtim ve arkadaşlarıma baktım. Neredeyse aramızda beş yahut altı adımlık bir uzaklık vardı, bu arada neden böyle dizildiğimizi merak ediyordum, acaba bugün ne işleyecektik? Ben düşünmeye devam ederken profesör konuşmaya başladı ve ardından sınıfta bir sessizlik oluştu.

"Evet, ilk dersimizin konusu: taşıma büyüsü. Az sonra sizlere öğreteceğim tılsımın, hayatınız boyunca yapmak istemediğiniz o ufak tefek getir - götür işleri konusunda muazzam bir faydası olacağını bilmenizi isterim."


İşte beklediğim bir büyü daha. Hayatı kolaylaştıran bir büyü daha öğrenecektim, bu öğrendiğim büyü sayesinde artık yerimden kalkmayacaktım. Getir - götür işlerinden nefret ettiğim için bu büyü bana epey bir kolaylık sağlayacaktı, çok mutluydum, profesör sizi seviyorum! Profesörün konuşmasını dinledikten sonra etrafta bir sessizlik oluşmuştu ve profesör asasının bir hareketiyle pencerelerin altındaki, karanlıkta kalan raflardan ufak, sehpaları andıran dört ayaklı meşeleri hareketlendirmeye başladı, bunu hareketlendirirken içinden hangi büyüyü söylediğini fazlasıyla merak etmiştim ki bugün de bu büyüyü öğrenecekti, zor bir büyüye benziyordu ama üstesinden gelebilirdim. Profesörü izlemeye devam ediyordum, anlaşılan her bir öğrencinin karşısına bir meşe geliyordu ve üstleri boştu. Bu derste meşeyi mi hareket ettireceğiz diye düşünürken birden meşelerin üstüne ağzı su dolu fanusların koyulduğunu gördüm ve gözlerimi açarak şöyle bir inceledim. Bu büyü epey bir dikkat isteyecekti sanırım, ağzı sonuna kadar dolu fanusu düşürmek istemezdim herhalde. Bu arada profesöre yadırgar bakışlar atıyordum, ne yapacağımıza bir anlam verememiştim. Meşe ile fanusu birlikte mi kaldıracaktık yoksa tek fanusu mu kaldıracaktık? Profesör etrafı hazırladıktan sonra geriye doğru çıktı ve masasının üzerine doğru oturdu ve ardından konuşmaya başladı. Derse başlıyor olmalıydık.

"Büyülü sözcük; Locomotor. Sizden istediğim şey; bir damla su bile dökmeden bu fanusları pencerenin altındaki meşe raflara taşımanız. Eğer bir damlacık bile yere dökerseniz; en baştan başlamak zorunda kalırsınız. Hey, acımam yok."


Demek bugün yapacağımız büyünün adı buydu, Locomotor. Profesörün dediğine göre bir damla su bile dökmeden bu fanusları pencerenin altındaki meşe raflara taşıyacaktık. Kolay bir şeye benziyordu, umarım bu büyüyü yapabilirdim, tılsım büyüleri genellikle zor yapılırdı, büyük bir çaba isterdim, sabırlı olmak gerekti. Bu arada bir damlacık bile yere dökersek en baştan başlamak zorunda kalacaktık ve profesörün acıması da yoktu, bu kötü olmuştu şimdi. Eğer bir damlacık bile su dökülürse tekrar büyüyü yapacaktık, tekrar ve tekrar! Yan tarafımda bulunan arkadaşım büyüyü yapmaya başlarken bende asamı belimden çıkardım ve fanusa doğru tuttum. Konsantrasyonumu toplanmaya çalışıyordum, yanlış bir şey yapmak istemiyordum, kendimi fanusa doğru odakladım ve ardından '' Locomotor! '' dedim. Fanus yavaş yavaş havalanmaya başlamıştı, buna epey bir sevinmiştim ve ardından dikkatim dağılmıştı, fanustan sular dökülmeye başlıyordu. Lanet olsun! Tekrar! Yeniden konsantrasyonumu toplamaya başladım ve yüzümü ciddileştirdim, fanusa odaklanıyordum, onu düşürmek istemiyordum çünkü her bir düşürüşüm bir tekrarını yaşatacaktı bana, kafamı karıştırmamalıydım. Tekrardan asamı meşe ağacının üzerinde duran fanusa doğru döndürdüm ve büyülü sözcükleri söylemeye başladım. '' Locomotor! '' Yeniden havalanmaya başladı, havalanmaya devam ediyordu, kontrol hala bendeydi ve kimseye vermeye de niyetim yoktu. İçi ağzına kadar dolu olan su dolu fanusu yavaşça pencerenin altındaki rafa doğru yerleştirirken birden dikkatim dağıldı ve fanusun içindeki yere sular damlamaya başladı, bir kez daha başarısız olmuştum. Bir kez daha lanet olsun! Neden olmuyorsun seni aptal büyü? Büyüyü tekrardan deneyecektim ve fanusa bu kez daha çok odaklanacaktım, sakin olmam gerekiyordu, dikkatimi dağıtan her şeyden uzak durmak istiyordum. Büyüyü yaparken bir daha yavaş ve temkinli olmalıydım, büyünün nasıl hareket ettiğini az çok fark edebilmiştim, çünkü bunu önceki büyü yapışımda fark etmiştim, fanusa rahat koyarken hızlı davranmıştım ve fanustan sular dökülmeye başlamıştı. Şimdi daha yavaş ve dikkatli olacaktım, konsantrasyonumu bozmamam gerekiyordu. Gözlerimi tekrardan fanusa doğru odakladım ve asamı tekrardan fanusa doğru yönelterek '' Locomotor. '' dedim, şimdi daha yavaş bir şekilde fanusu hareket ettiriyordum, havalanmaya başlamıştı, temkinli olmalıydım. Fanusu yavaşça hareket ettiriyordum, su dökülmemesi için de asamı yavaş bir şekilde sallıyordum, temkinli davranmaya devam ettim. Fanus yavaş yavaş pencereye doğru yaklaşıyordu, rafa varmasına pek bir şey kalmamıştı, dikkatli olmalıydım. Hareket ettirmeye devam ettim, rafa ulaşmasına artık saniyeler kalmıştı, bunu başaracaktım. Asamla yavaş bir şekilde hareket ettirmeye devam ettim ve sonunda büyüyü başardım. Fanus, meşe rafın üzerinde duruyordu, tek bir su damlası bile dökmemiştim, başarılı olmuştum. Ağzına kadar su dolu fanusu sonunda rafa yerleştirebilmiştim. Başarının yarattığı gülümseme oldukça keyifliydi, çok mutluydum, belki de bu mutluluk kelimelerle anlatılamazdı. Görevimi yerine getirdiğim için büyük bir keyifle etrafıma bakındım. Bu arada bazıları hala büyüyü deniyorlar ve bazıları ise fanuslarını kırmışlar. Ben başarmıştım ve başardığımdan dolayı da büyük bir keyif duyuyordum. Dersin sona ermesiyle beraber asamı belime doğru koydum ve hızlı adımlara dışarıya doğru çıktım. Eğlenceli bir dersti profesör, kutlarım...



* Alessia Ida Harhoff ile rp'lerimiz bağlantılı olacaktır.


puanlandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

IV. Sınıf I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf I. Ders   IV. Sınıf I. Ders EmptyPerş. Eyl. 30, 2010 4:51 pm




    Bedenimi saran yorgunluğa inat, lütfetmem gerekiyordu hayatı. Özellikle bu sevdiğim derse dakikalar kalmışsa. Dinginliğimi bir kenara bırakıp, hınzırca zindanlardan çıkıp dersliğe doğru da koşturabilirdim üstelik. Yetişmek değildi derdim elbette ama kaçırmakta istemiyordum. Tılsımlar benim ilklerim arasında yer alıyordu. Ne kadar çok büyü zihnime yerleştirebiliyorsam, o kadar güçlüyüm demekti. Gerçi sırf bu yüzden derse girilmezdi. Zevkte alıyordum asamı umursuzca sallarken. Tüm duyularım harekete geçiyor. Gücün damarlarımda dolaşmasına şahit oluyordum. Kim istemezdi ki, böyle bir hazzı? Sadist ruhlu birinin cinayet işlerken aldığı zevkten farklı değildi belki de… Dudaklarımı düşünce ile ısırdım ve yanımda oturan Serpent’e bakışlarım kaydı. Geneç adam elinde Gelecek Postası’nı tutmuş dikkatlice okuyordu. Sarı saçlarına elimi uzattım ve hafifçe karıştırdıktan sonra yanından kalktım. “ Geliyorum.” Nereye gittiğimi, ne yapacağımı söylememiştim. Bir önceki dersten sonra direk ortak salona gelmişlerdik ve şimdi burada geçireceğimiz zaman tükenmişti. Eşyalarımı toplamaya gerek yoktu; heybemin içine gereksiz her şeyi doldurmuştum. Ben yatakhaneye Fia’yı almaya gidiyordum. Gerekli miydi? Elbette, hayır! Ama ben kendini prenses sana Hell kızının rahatını bozmaktan çok hoşlanıyordum. Sinsice dudaklarıma yansıyan gülümsemeye engel olmadım. Ben kim durdurabilirdi? Gıcırtıyla açılan kapıyı biraz daha gıcırdasın diye eskitme büyüsü uyguladım. Büyük bir gıcırtı yatakhaneyi doldururken istediğimde yerine gelmişti. Kahretsin kötü olan ben miydim? Gülmeme engel olacak biçimde dudaklarımı büzdüm. "Ne var S?" Kısaltmalardan nefret ederdim. S’miş! Hiç istifimi bozmadan gülümsedim ve kızın üzerindeki örtüyü çektim. Yüzümde ona karşı hiçbir duygu okunmuyordu. Tatlı ve sempatik görünmeye çalışmamın dışında hiçbir duygu. Ceasar’ın tıslaması ile bakışlarım saçına yapışmış yılana döndü. Oraya neden girdin seni küçük şeytan! Düşünceleri akmaya devam ederken Fia saçma sapan bir hareketle Ceasar’ı yere fırlattı. Hayvanlara böyle davranmalarından da nefret ediyordum. Üstelik Fia çatalağızdı. Ceasar onu anlayabiliyordu. Kendi duygusallığımı bir kenara bırakıp söylendim. "Uyanmalısın. Tılsıma yetişmeliyiz. Zorunlu ders bu Fia. Kaçırmana izin veremem." Kahrolası bir öğrenci başı gibi konuşmuştum. Neden bu kadar afraya tafraya katlanıyordum bilmiyordum. Belki de geçen sene daha iyi olmamıza bağlıya bilirdim. Ne zaman Serpent’ten hoşlandığını anladığımda ve benim kıskançlık krizlerim tuttuğunda Fia’ya karşı duvar örmüştüm. Bazen iyi yapmadığımı kabulleniyordum ama neye yarardı ki? Yapacaklarımı daima yapardım. Cadının eteğini istemesi ile asamı sandalyeye doğru çevirdim. Ağzımdan dökülen tek kelime eteğin havalanıp ona ulaşmasını sağlamıştı. Giyinmesini beklemeyecektim. Odadan yavaş yavaş çıkarken o yetişecekti. Ortak Salon’a ulaştığımda Serpent ve diğer dördüncü sınıflar görünürde yoktu. Fia kaldığıma inanamıyordum. Başımı geriye doğru çevirdiğimde üniformasını giymiş Slytherin kızı bana doğru seyiriyordu. Yanıma geldiğinde çıkışa doğru yöneldim. Onun yüzünden geç kalmak istemiyordum. Derin bir soluk alıp yılan portresi önünden geçerken merdivenleri çıkmak düşüncesi zulüm geliyordu. Üstelik kuleye bile çıkmayacaktık. Hiç konuşmadan geçen dakikalar boyunca Hell kızını süzdüm. Oldukça güzeldi. Neden etrafında pervane olan erkeklere dikkat etmiyordu. Serpent’e olan tutkusunu yenmesini çok isterdim. Çünkü bu Fia’yı mutsuz ediyordu. Bir an kendimi iyilik meleği gibi hissettim. Neden Fia için üzülüyordum. Tamam, tüm bunları onun yerine kendimi koyarak düşünmüştüm. Onun yerinde olsam başkasına aşık olmak için çabalardım. Evet, bende böyle bir güç olmalıydı. Başımı iki yana salladığımda, ya yoksa diyemedim. Serpent’in hep benimle olacağını düşünmek acizik olabilir miydi? Kendime güvenim yok olursa her şey sarpa sarardı. Ben gizli bir kötülüğü dışavurmayan sinsi bir cadı olmayı tercih etmiştim. Hiçbir şey bunu değiştirmemeliydi. Annemi, babamı ve kişilik portresi gibi davrandığım ablamı dahi ezebilecek cesaretim varken kendime güvenmeliydim. Düşüncelerim beni olduğum yerde duraksattığında koridora dalmıştı. İlk gördüğüm sarı saçları ile tanrıçaları anımsatan Eritheia oldu. Kıza gülümserken yürümeye devam ettim. Önümüzden geçen Lómadriethiel selam bile vermemişti. Bir an Hell kızına baktım. Bu durumu o da fark etmişti. Birlikte dersliğe girdiğimizde garip bir şekilde Slytherin kızına destek olduğumu düşünüyordum. En azından diğer binalara karşı bir yükümlülüğüm vardı. Dersliğe adımı attığımda ilk dikkatimi çeken olduğundan büyük görünmesiydi; sonrasında Fia’ya dönen bakışlar. Ben hastane kanadında yatarken Fia’nın başına gelenleri çok sonradan öğrenmiştim. Nedeni o intihar etmeden öncede aklımdaydı. Üstelik onu bir gün önce uyarmıştım. 'Etrafında büyük bir kötülük dolaşıyor Fia, dikkatli ol!' Elini sallayarak beni geri çevirmişti. 'Ah, saçmalama S!' Yine aynı küçültücü tavırla kısaltmıştı ismimi. O günü umursamadım ve koluma giren kızın eline bir an dokundum. Ona güvenmesem de, sevgilimi ayartmaya çalışan bir kız potansiyeline sahip güzellikte olsa da; sonuç benim arkadaşım olmasıydı. Birbirimize karşı iyilik timsali olmasak da, arkamızı bir an olsun aynı amaç uğruna koruyacaktık. Bundan emindim. Çok göze batmadan sıraların olduğunda oturduğum yöne doğru geçtim ve Fia’yı da benimle birlikte yönlendirerek yanımda durmasını sağladım. Duruş yönüm pencerelere dönüktü ve ben buhulu camlardan süzülen yağmur damlalarına şahit olduğumda içimdeki duygusallığın nedenini anlamıştım. Kulaklarıma dolan sesi şimdi fark ediyordum. Onu bozan birkez daha Fia oldu. "O geceyi hatırlıyor musun? Yani gördüklerini?" Bakışlarımı çevirmekle kalmadım. Bedenimi de ona doğru çevirdim. Ne öğrenmek istiyordu? Kaşlarımı çattığımı hissediyorum. Dilediğim tek şey, şu an için karşımdaki cadının zihnini okumaktı. “ Evet, Fia! Gördüklerimi net hatırlıyorum.” Gerisini anlatmak istemedim. Kıskançlığın esirimi olmuştum yoksa masum bir koruma iç güdüsü müydü? Sanırım ilk teori daha olasıydı. Bakışlarımı ondan uzaklaştırmak için bahane ararken kendimi buldum ve imdadıma Profesör Ruthvell yetişti. Zeminde yarattığı ses ile bakışlarım kadına çevrilirken onun varlığını yeni algılıyordum. Zarif hareketlerle pencerelere doğru ilerlemiş ve boğucu havayı dağıtmak istediğinin sinyallerini camı aralayarak vermişti. İçeri sızan temiz havaya minnet duyduğum sırada yakılan tütsü tüm iştahımın gitmesine neden oldu. Tütsüleri sevmezdim. Yine de gözlerimi ayırmadan Profesör Ruthvell’e bakma devam ettim. Ne Serpent’e, ne Fia’ya, ne Jacob’a, ne Eritheia’ya ne de her hangi birine bakmayı red ediyordum. Fia’dan geldiğini işittiğim ses profesör tarafından bölünürken sevinçliydim. Profesörün kinaye dolu kurduğu cümlelere gülümsedim ve diline hayran kaldım. Kadının kişiliği görünümü kadar dikkat çekiciydi. Bunu bir kez daha göstermişti işte. Kollarımı göğsümde bağladım ve kadının her kelimesini zihnime not ettim. Dediği gibi sıraya dizilirken bakılarım hep boşlukları aradı. Jacob’un saçları, Xaiver’in gülüşü, Serpent’in gözleri… Tanrım, başka tarafa bak! Eritheia’nın narince tuttuğu asası ile parmakları ve ardından kendimin tertemiz ayakkabı ucu… Nihayet bakışlarım Profesör Ruthvell ile buluştuğunda kadından ufak bir gülümseme koparttım. Kendime gelmeliydim. Dinledim; büyü Locomotor’du. Daha önce uygulamamıştım. Hep uygulardım. Bakışlarım düzeneklerin oluşumu takip ederken omuzlarım giderek çöktü. Ben sakat birinin tekiydim. Ellerimle bile fanusu dökmeden oraya taşıyamazdım. Kahrolası büyünün sırası mı? Tekrar tekrar yapılmalıydı üstelik. İlk sesler kulaklarıma dolduğunda kendi kendime telkinde bulundum. Yapmadın mı, yaptın! Koskoca koltuğu taşıyan ben değil miydim? Of! Derin bir soluk aldım. Bileğimi ağzına kadar su dolu fanusa çevirdim. İnce bir bilek hareketinden sonra kelime ağzımdan dökülü verdi. “ Locomotor!” Fanus bir an havalandı ve ileri doğru asamı oynattım. Sağa, sağ, sağ; yo yo! Hayır! Kontrol edemediğim yön sayesinde önüme denk gelen Hufflepufflu tanımadığım öğrencinin üzerine tüm fanusu alabora etmiştim. Dişlerimi sıktım, ardından ufak bir baş selamı ile özür diledim. Rezil olan ben miydim; yoksa o mu? Çocuk sinirli bir şekilde üstünü temizlerken yardım etmek içimden gelmedi. Hufflepufflu olduğu için değil; sadece sinirlendiği için. Gülüp, eğlense hiç fena olmazdı. Bir çoğu hünerli elleri ile fanusu istenilen şekilde iyi idare ediyordu. Neyim eksikti? Dudaklarımı sinirli bir biçimde büktüm. Bakışlarım Serpent’e kaydı. Tek damla damlatabilir miydi? Damlatsa iyi olurdu. Asamı tekrar suyla dolan fanusa birkez daha çevirdim. Bilek hareketini büyük bir zevkle yerine getirdim. “ Locomotor!” Fanus havalandı. Bilerek Serpent’in fanusuna doğru hücum etti. Ben çaresizmiş modunda asamı kontrol edemediğime dair rol yaparken artık kendime geldiğimi biliyordum. İki fanus şiddetli bir biçimde çarptı. Elimden asamı düşürdüm. Ağzımı kapamak için iki elimi birden kullandım. Aslında gülüyordum. Şaşkın görünmek için gözlerimi kocaman açmıştım. Yerler su ile kaygan hale gelirken iki saniye geçmeden Profesör Ruthvell tarafından temizlenmişti. Bakışların kadına kaydı, mahçup bir şekilde gülümsedim. ‘Üzgünüm!’ Kadın dudaklarımı okudu ve başını iki kere aşağı yukarı salladı. Nazik bir biçimde elini kullanarak bir kez daha denememi söylediğinde artık doğru dürüst yapmam gerektiğini biliyordum. Şarlatanlığın sırası değildi. Fanusu iki kere daha havalndırıp, iki damlada olsa döktüm. Ne hikmetse kahrolasını düzgün tutamıyordum. Sonunda iyice konsantre oldum ve sihirli sözler tekrar dilim ve dişlerim arasında haya buldu. “ Locomotor!” Saniye saniye asamı hareketle uyumlu hale getirdim. Yoluma büyük bir özveri ile devam ettim. Yükseldi, yükseldi. Denilen yere büyük bir zevkle oturduğunda elim uyuşmuş, dişlerim sıkmaktan birbirine kenetlenmişti. Tüm her şey bittiğinde el çırptım, neşe ile iki kez zıpmladım. Etrafıma baktığımda çoğu kişi işini bitirmişti. Omuz silkip dersin bitmesini bekledim. Kulaklarım yağmur sesini tekrar duyduğunda dersin bittiğine kanaat getirdim. Kimle geldiysem, ortak salona onunla dönmeye güç olsada karar verdim. Fia’ya seke seke yaklaştım. İçimde oluşan sevgi pıtırcığına şimdi anlam veremiyorum. Neden derse girerken bu kadar düşünceliydim de; şimdi hiçbir şey aklımda değildi? İşte bu bana verilen güzel bir lütuf olmalıydı.


    puanlandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
IV. Sınıf I. Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» V. Sınıf / I. Ders
» IV. Sınıf I. Ders
» IV. Sınıf II. Ders
» II. Sınıf / I. Ders
» I. Sınıf || II. Ders

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: