Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 V. Sınıf / I. Ders

Aşağa gitmek 
+5
Collesius A. Allison
Hernando Cortez
Spring Winchester
Elaisa May Jouvenel
Matthew Wood
9 posters
YazarMesaj
Matthew Wood
KSKS Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu & ZAY Lideri
KSKS Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu & ZAY Lideri
Matthew Wood


Mesaj Sayısı : 2125
Kayıt tarihi : 14/06/10
Yaş : 33

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyPaz Mart 20, 2011 11:38 pm

Zaman
-----------------------
Çarşamba günü dördüncü ve beşinci ders

Hava
-----------------------
Kışın son demlerini yaşayan İngiltere'nin nadir ayazı hakim. Etkisiz güneş gökyüzünde sadece bir süs görünümünde.

Mekan
------------------------

Güneşin ve soğuğun baskın olduğu bir günde, tam aydınlanmamış Hogwarts koridorlarından sınıfa girildiğinde sol taraftan açılmış üç sihirli pencerenin sınıfa ışık verdiği görülüyor, karanlığa düşen kısmın duvarındaysa meşaleler var. Odada yine tek bir tablo var, profesör masasının arkasındaki duvarda asılı olan, devasa bir yılan portresi.. Tamamen hareketsiz, odaya bakıyor. Gövdesi dik, dişleri görünecek kadar ağzı açık. Çatal dili rahatça seçilebiliyor. Tam tepesindeki meşale yüzünden başına hafif bir gölge düşüyor, ama görülemeyecek gibi değil. Öğrencilerin oturdukları sıralar, arkaya gidildikçe yükselen bir platform şeklinde büyülenmiş.

Girişin karşısındaysa profesörün masası var, yüksek bir platform üzerinde duruyor. Masanın iki yanında yere sabitlenmiş ve duvardakilerden daha büyük iki meşale var. Masanın sol tarafında, yüksek platformdan dışarıya açılan, profesörün gireceği ahşap bir kapı bulunuyor.

Ders
------------------------

Matthew Dean Wood, öğrencilerin tamamının içeri girmesi ve kapının tok bir sesle, savrularak kapanmasının ardından, dersliği odaya bağlayan kapıdan içeri giriyor ve rutin, uzun adımlarını atarak yüksek platforma çıkıp, masasının önüne geçiyor. Beşinci sınıfların gözlerine tek tek bakıyor, geçen bir yıl ve sihir dünyasındaki kaosun onları olgunlaştırdığına kanaat getirerek başını eğiyor. Her zamanki krem rengi paltosunun hafiften çamurlu eteklerini birkaç saniye boyunca süzüyor ve gözlerini ağır ağır kaldırıp, kalabalığa kilitliyor.

"Beşinci sınıflar, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine hoşgeldiniz."

Ses tonu derin düşünceli. Birkaç defa derin nefes almasının ve meraklı fısıltılarının üzerine dudaklarını ikinci kez aralayarak, akıllardaki soruların bir kısmını cevaplıyor.

"Bildiğiniz gibi, sihir dünyası karışık. Tahmin edilme sınırlarını bir hayli aşmış bir kaos ortamı, neredeyse hepimizin yaşamına hakim durumda. Aileleriniz tehlikede, her an bu dünyaya ait olmayan bir yaratık tarafından saldırıya uğrama tehlikesi mevcut. Bu yüzden bu dersi ciddiye almanızı öneririm. Şanssızlıkların kurbanı olmuş ve ölümden kılpayı kurtulmuş Svensson'un yaraları, sizin için iyi bir önizleme olabilir."

Söz konusu Hufflepuff'lı çocuğu tanıyanlar arasında, birkaç saniye boyunca dönen fısıltı sona erdiğinde Wood, hitap kısmına son vererek konuya giriyor.

"Kitaplarınızdaki elli birinci sayfada, ikinci düzey beden kilitleme laneti olarak geçen, kendinizi savunma ve rakibinizi zayıf düşürme konusunda oldukça etkili olan lanet bugünkü konumuz. Uygulaması basit, fakat epeyce konsantrasyon gerektiriyor. Odaklanabilme sorunu olanların, tarihin her döneminde, zorlandıkları ve genellikle başarısız oldukları bir büyü. Bu gafletten uzakta olanlarınsa başarıyla gerçekleştirip, düşmanlarına karşı büyük bir üstünlüğe sahip olmalarını sağlar. İyi çalışmanız gerek, isabet ettirilmesi, oluşturulması kadar meşakkatlidir. Sağlam bir pratiğin ardından bu sınıftaki hiçbir öğrencinin, bu büyüde çuvallayacağını düşünmüyorum. Şimdi..."

Sözlerini bitirmesinin ardından merdivenlerden ağır ağır iniyor ve kararlı, biraz da sabırsız bir tonuyla saydığı isimlerin gözlerine bakıyor.

"Elaisa, Lydia, Collesius, Akira, Klaus, Claudius, Spring, Andreanne. Asalarınızı alın ve aşağıya inin."

Wood'un bu pratiği yapmasını bekliyor olan tecrübeli beşinci sınıflar seri bir şekilde aşağıya iniyor. Tek sıra halinde dizilip eşleşmeyi bekliyorlar.

"Elaisa Lydia ile eşleş. Collesius Klaus'la, Claudius Andreanne'le, Spring Akira ile, aynı şekilde eşleş. Düello pozisyonuna geçin ve beni tüm dikkatinizi vererek dinleyin."

Karşılıklı bakışmalar, gerginlikle alınan nefeslerle birlikte alınan düello pozisyonlarının ardından birkaç adım gerileyen Wood, net bir sesle talimatları veriyor.

"Asa hareketiniz, birinci sınıfta öğrendiğiniz 'Wingardium Leviosa' tılsımıyla birebir aynı. Ondan farkıysa büyünün asadan daha kuvvetli bir şekilde çıkması, yani oval hareketin ardından hedefi tutturabilmek için sabit durmanız, kolunuzu da sabit tutmanız şart. Sihirli sözcükleriniz, Petrificus Totalus'tur. Etkisiz hale getirmek istediğinizde, 'Finite Incantatem' adlı sözcükleri söyleyip, kilitlenmiş bedene asanızı doğrultmanız yeterli."

Talimatları alan öğrenciler, birbirilerini büyülemek için hazır hale geliyorlar, ve Wood'un işaretiyle saldırıyorlar. Birkaç denemenin ardından, kilitlenenler yine Wood'un büyüleriyle çözülüyor ve öğrenciler yerlerine dönüyor.

"Oldukça iyi. Daha iyi olması için pratik yapın, daha iyisine her daim çabalamanız şart."

Çalan zil üzerine öğrenciler kımıldamadan bekliyor, Wood sözünü bitirip, yağmurluğunu dalgalandırarak sınıftan ayrıldığındaysa garip bir kasvet ve bolca pratik isteği, öğrencilerin üzerine çöküyor.

"Ödeviniz yok, iyice pratik yapıp, herhangi bir düelloda bu büyüyü rahatça yapabildiğinize inanmanız yeterli. İyi günler."


Karakterler: Elaisa May Jouvenel, Lydia Killingsworth, Collesius A. Allison, Akira Nakamura, Claudius D. Dieudonné, Spring Righelli, Klaus Vinzent, Andreanne Belle O'Dowd.

Önce yazan taraf ikili düelloyu kazanacak. Kazananların binasına +10 puan gidecek.

Lütfen detaylara dikkat edin. 10 puan için eldeki 25'ten olmayın.

Karakterler aktiviyete göre seçilmiştir.


En son Matthew Dean Wood tarafından Ptsi Mart 21, 2011 10:18 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elaisa May Jouvenel
Slytherin VII. Sınıf
Slytherin VII. Sınıf
Elaisa May Jouvenel


Mesaj Sayısı : 344
Kayıt tarihi : 21/12/10

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyPtsi Mart 21, 2011 5:19 am

‘’ Hayır, beni çekmemelisin Dom, gerçekten.’’

Slytherin kızlar yatakhanesi, baştan sonra meşalelerin etkisinde duvarda dalgalanan gölgelerin dansıyla donanmıştı. Derin bir nefes, ateşin de hafifçe ısıttığı odada az da olsa kalmış parfüm kokusunu içine çekmesine sebep olurken, silkelenip yatağın demirlerini bıraktı.
‘’ Tamam! ‘’ Uyku, garip şekilde ona iyi geliyordu. Uykuda bambaşka bir kız olduğunu görüyor, daha huzur veren tecrübeler yaşamış gibi hafif hissediyordu. Genç bir kadın olma yolunda ilerleyen her adımını doğru attığı izlenimine kapıldığı rüyalarına güvendiğinden, gözlerini açtığı anda yüreğine düşen korkuyu sinirle savuşturdu. ‘’ Saat kaç haberin yok değil mi? ‘’ İnce fakat belirgin bir sesin onu azarlamasına gülümseyecek kadar sevgi dolu hisler beslediği hemen hemen tek cadının yüzüne bakmamıştı hala. ‘’ Ben gidiyorum. Ne halin varsa gör.’’ Arkasından bağırdı.

‘’ Kalktım.’’

‘’ Hı hı! ‘’

Sertçe çarpılan kapının ardından saate döndü gözleri. Yatağa geri bıraktığı başı hemen soğuyan yastığa değdiğinde huzursuz oldu. ‘’ Uyu bakalım.’’ Yarasasının kıpırdanmasına sebep olacak kadar ona hitap ederek söylemişti cümleyi. Ardından bakışlarını kafesin üzerinden çekip bacaklarını yataktan sarkıttı. Yüzünü elleriyle birkaç kez okşarken esnedi. Ağzı koca bir yılan içinden çıkacakmış gibi açıldığı için kıkırdadı. Oda boştu; ancak Elaisa konuşuyordu. ‘’ Bir gün çenem ayrılacak biliyorum. Kapalı gözlerinin ardından içime ne kadar nefes çektiğimi duyabiliyorsun.’’ Kendince kişilik yüklediği yarasanın onu dinlediğine ama umursamadığına kanaat getirdiğinde omuz silkti. Üzerini hızla giyinip saçlarını tepesinde dağınık bir at kuyruğuyla bağladı. Alnına düşen kahküllerini düzeltti elleriyle. Bombeli durduklarına ikna olana kadar devam edip, çıkmadan önce yanına alması gereken kitapları ve asasını aldı. Son anda gelen bir istekle gerindi elindeki kitapları gördüğü ilk yatağa bırakarak. Ardından malzemelerini alıp kapıdan ve Slytherin ortak salonunu geçerek zindanlardan çıktı. Birinci katta olan dersliğe varması fazla zamanını almamıştı.

İçeri girdiği anda dikkatini çeken pencerelerden gelen ışık oldu. Daha karanlık bir ortamda daha rahat odaklanma sağlanacağını düşündüğü için olsa gerek, varlıklarından rahatsız olduğu pencerelere müdahale etmek istese de, ellemedi. Profesörün ters düşmek için doğru insan olmadığı konusunda, oldukça nadir devreye giren mantığı kendisini uyarmıştı. Gitgide yükselen sıralardan birine yerleşmek üzere sıraların olduğu platforma baktı. Adımını atıp en üste tırmandı ve ardından elindekileri oturduğu yerin kenarına bıraktı. Avuçlarını dizlerine dayayıp dizlerini sağa sola hareket ettirirken, tam karşısında duran yılana bakıp dudaklarını büzdü. Başını bir sağa bir sola yatırıp, ardından çataldiliyle fısıldadı. ‘’ Seni görüyorum.’’ Yalnızca eğleniyordu. Tepkisiz kalan tablodan ayırdığı gözleri ardından yeniden tabloya kaydı aniden. Bir anlığına da olsa, resmin kendisine cevap vereceğini düşünerek paranoyaya kapıldığı çok olmuştu. Hogwarts tabloları pek sürprize yer bırakmasa da, cansız tablolarda zaman zaman böyle düşündüğü olduğu için yine gülümsedi. ‘’ Aramıza paranoyayı da kattığımız için mutlu muyuz? ‘’ İç dünyasındaki kirli, çirkin, şekilsiz soytarılara sesleniyordu. Kimsenin onu duymasını umursuyor olmasa da, duyulmadığı için iyi hissederek meşalelere ve profesörün geleceği kapıya kaydı gözü. Böcürt misali profesörün bir eli havada sürpriz dercesine kapıdan çıktığını hayal etti. İnsanları düşüncesinde bir yerlere koymayı seven cadı, derin bir nefes alırken içeri bir başka öğrenci girdi. Kendisini gördüğü anda gözlerini deviren kız öğrencilerden biriydi. Derdinin ne olduğunu düşünmeden önce kızın suratına kilitlendi gözleri. Acır gibi bakmayı sürdürürken, kızın da kendisine dikkat ettiğini gördüğünde drama kraliçesi sahnesine başladı. ‘’ Ne var? ‘’ Düşündüğünden kolaydı bazılarını kandırmak. Sağ elinin işaret parmağını kendi burnuna götürüp yerini gösterdi. ‘’ Kocaman bir tane hem de. Sabah aynaya bakmadın mı tatlım sen? Uf… Bir şeyler sürmelisin, yoksa önümüzdeki bir haftanı zehir edebilir, kızarıklık baya büyük.’’ Olmayan sivilceye yaptığı gönderme sonrası kızın buruşan suratı ve çatık kaşlarını hafızası fotoğrafladı. Sergisinin baş köşesine o günlük onu yerleştirerek izlemeye başladı cadı sınıftan koşarak çıktığında. Dakikalar sonra geri döndüğünde burnundan soluyan cadının yüzüne bakıp gülümsüyordu. ‘’ Aa, geçmiş.’’ Kızın dudaklarından dökülmek üzere olan sözleri dinlemedi. Sınıf dolmaya devam ediyordu.

Belli bir süre sonra sıraların yerleştiği platformda hareket edecek yer kalmamış, herkes kendi arasında sohbet ederek uğultunun bir parçası haline gelir olmuştu. Kendi konuştuğunu duyamayan öğrencilerin yükselen sesleri kulaklarını rahatsız etmeye başladığında sınıfın kapısı birden sertçe kapandı. ‘’ Oh! ‘’ Neredeyse bağırarak söylediği kelime herkesin sessiz kaldığı anda sınıfta yankılandı. Kıkırdarken profesörün kendisine ayrılmış kısımdan geldiğini görür görmez sustu ve gözleri istemsizce yılan tablosuna kaydı. Koyu kahverengi gözler kendi üzerinden geçerken gözünü bile kırpmadı. Profesörle göz gözeyken aklından geçen soru işine yaramayacak türdendi. ‘’ Acaba o paltoyu ne kadar zamanda bir yıkıyor? ‘’ Elaisa, tam bir deli olduğunu söylemese de, zaman zaman davranışlarıyla bunu açık edecek kadar dikkatsizdi. Hafifçe kıkırdadı profesörün sözlerinin ortasında. Bunu yalnızca yanında oturan öğrenciler duysa da, bir yerlerden taşan anlamsız davranışlarını dizginlemek için kendini telkin etmeyi ihmal ediyordu. Profesörün kendisine vereceği cezayı düşünerek aniden duruldu. Sınıf alabildiğine ikilem yaratıyordu güneş ve karanlığı garip şekilde birleştirerek üzerinde. Bir derin nefes daha ve derse odaklandı.

Söze Hogsmeade Meydanı’nda olanlara gönderme yaparak başlayan profesörün ağız hareketlerine takılmıştı ki, bahsettiği Hufflepuff’lı büyücüyü aradı gözleri. Gelecek Postası’ndan okuduğu habere göre, meydanda Profesör Wood’un kendisi de vardı. Onun almadığı ya da aldıysa ustaca sakladığı yaralar olup olmadığını düşünerek soru soracak oldu; ancak vazgeçti. Bundan bahsederek, öğrencilerin üzerine vazife olmadığını düşündüğü bir mesele süsüyle konuyu savuşturacağını hissetti. Sustuğu sırada, tehlikede olduğunu söylediği ailesini düşündü. Nerede ne yaptıklarına dair en ufak bir fikri olmadığı ailesini. Kendisini bildiği günden beri yalnız olduğunu kanıksayan cadı, bunun en ufak ezikliğini yaşamamıştı. Üstelik, artık ailesinin yokluğunu hissettirmeyecek kadar sıkı dostu okula geri dönmüş ve Serpent’in garip şekilde sarmalayan ilgisi onu ısıtır olmuştu. Yokluğuna dayanamayacağını hissettiği anda içinden dersliği terk etmek gelmesine şaşırarak profesöre döndü yeniden duvarlara kaymış bakışları. Büyünün kitaplardaki yeri söylendiğinde, sınıf içerisinde kitap sayfalarının yelpaze gibi hızla çevrilmesinden oluşan sese o da katkıda bulundu. Dakikaların geçmesini istediği hızda çevirdiği sayfalardan biri intikam alırcasına parmağında kağıt kesiğini bıraktığında yüksek sesle sövdü. Neyse ki, profesöre ulaşacak kadar yüksek olmadığı için şanslı hissetti her şeyin normal seyrinde devam ettiğini görerek. Elli birinci sayfadaki büyülü kelimeleri, profesörün ağzından çıkan anla aynı sırada okudu. Mırıldandı. ‘’ Petrificus Totalus.’’ Asa hareketini aklında canlandırdı ve boş elini işaret parmağıyla tekrarladı. ‘’ Çevir ve vur. Kararlı bir şekilde. ‘’ Alt dudağını ısırıp tekrar denedi ve hareketi doğru hatırladığına emin olduğundan kısmen kolay bir büyü olduğuna kanaat getiriyordu ki, konsantrasyon gerektirmesi hakkında aklı birden soru işaretleriyle doldu. Uykusunu fazlaca almış olmasına rağmen kendisini fazlaca iyi hissetmiyordu. Bunun sebebi büyük olasılık bir şeyler yemediğindendi. Yine de midesinin sessizlikte guruldamamasına sevinerek düşünmeye başladı. ‘’ Bir bedeni dondurmak ne kadar sürebilir? ‘’ Sayfada yazan çözme büyüsü yapılmadığı takdirde kişinin o süreçte neler hissedeceğini düşündü. Büyüyü pratik ederken kesinlikle güvendiği bir dostuyla olmalıydı. Suratına gelecek bir tokada ya da daha kötüsüne müdahale edemeyeceği için, büyü için sağlam bir savunma geliştirmenin uygun olduğunu düşünerek, kalkan büyülerini de pratik etmeyi aklına koydu. Birden kendisini korumakla ilgili neden bu kadar şüpheye düştüğünü anlayamadan, Darcy’nin üzerindeki bakışlarını yakalar gibi oldu. Doğru anlayıp anlamadığını bilmediğinden, üzerinde durmadığı bu ihtimalden hoşlanmadı. Cadı rövanş istiyordu ve Elaisa kahkahalar içinde verecekti bunu ona. Büyü için odak noktalarını hatırlamak adına aklına gelenleri bir köşeye savurdu. Adını duyduğunda ve isimlere Darciel da eklendiğinde gülümseyerek yerinden kalktı. En üstteki sıranın diğer ucuna geçip inmesi gereken merdivenleri indi. Profesörün üzerinde bulunduğu platforma geldi.

Verilen talimatları ve pozisyonların alınmasını sabırla bekledi. Düello eşinin Lydia olmasının ardından bakışlarını Darcy’ye çevirip oyuncağı elinden alınmış küçük bir kız gibi dudaklarını büzüp omuz silkti profesörün gözü üzerinde değilken. Hemen düzelen cadı, asasını sağ elinin işaret ve orta parmağının arasında döndürüyordu. Karşısında duran Serpent’in ciddi anlamda yakını olan Lydia’ydı. Uzun sarı saçları ve renkli gözleriyle oldukça dikkat çeken cadıyı tamamlayan üniforma ve cübbeye baktı. Onun gözlerinde dans eden nefret mi yoksa yalnızca hırs mı bilemeden, profesörün verdiği talimatla hafifçe dikleştirdi vücudunu. Sürekli tatlı bir gülümseme vardı yüzünde. İçinde bulundukları odadaki her ademoğlunun günün birinde acılar içinde veya değil, öleceğini bildiğinden, umursamadığı dünyanın sinir bozucu ayrıntılarından biri olduğunun bilincinde, gülümsüyordu. Yavaş yavaş olduğu yerde sallanmaya başladı. Esnedi. Gerindi. Düello pozisyonunu aldığı sırada baş parmağını uzatıp burnunu kaşıdı. ‘’ Ciddiye alıyorum seni, gerçekten.’’ Kaşlarını kaldırıp daha da büyüttüğü gözleriyle Lydia’ya mırıldanmıştı. Cadının asasını indirmek için incecik kolunu harekete geçirmesiyle dişi bir kaplan gibi kükredi ağır başlı haliyle. ‘’ Petrificus Totalus! ‘’ Havada çarpışan büyüler sahiplerinin elini yakarken dudaklarını kıvırdı bir iki deneme boyunca. Asayı yeniden kaldırıp selam vermeyi deneyecek miydi? Elbette hayır. Lydia’dan bunu bekliyor muydu? Elbette hayır! Ani bir hareketle abartılı bir çevirme hareketi yaptı. Rol çalıyordu diğer düellolardan. Sert vurma hareketi kolunun üst kaslarını sarsarken, dudaklarından çıkan hareketlere kısılan gözleri eşlik etti. Bacakları yere sapa sağlam basıyor, o anda Elaisa, Lydia’yı heykel gibi düşlüyordu. Güzel kıvrımlarıyla kalabalık bir meydanın ortasında dikilen, yıllar geçmesine rağmen yüz hatlarındaki müthiş dokunuşlar aşınamamış, dokunduğu zaman canlanacak gibi görünen, başının tepesine kuşların pislediği bir heykel. '' Petrificus Totalus! '' Büyü hedefine ilerleyip, koyu yeşil kıvılcımı, kızın çizilmiş gibi görünen güzel bedenine ve topuklarından saç diplerine yayarken bağırdı Elaisa. ‘’ Düşüyoor! ‘’ Kocaman bir ağacın kesilmesi gibi olduğu yere yıkılmak üzere öne doğru düşen vücuda yapacağı büyü için çoktan tutunmuştu elindeki kıvrımsız asaya. Yine de sonuna kadar bekledi.

Tatmin dolu bakışları anonim sahiplerden üzerine doğru akarken hissetti. Hareket edemeyen bedene bakarken, eteğinin iki yanından tutup dizlerini kırarak selam verdi ve yeniden başladığı gibi abartılı bir hareketle bitirdi yapması gerekeni. Çözülmesi için binadaşının saçlarındaki ışıltıya bakarak vücudunu hedef aldı. ‘’ Finite Incantatem. ’’ İçten söylenen büyü anında kızın bedenini çözerken, Lydia’nın ayağa kalkmak için yardım istemeyecek kadar sinirleneceğini düşünüyordu. Sadece büyü pratiği yaptıklarından ötürü , daha sonra onunla çalışmak adına kendisine gelecek bir teklifi reddetmeyeceği bir anındaydı. Profesörün yüzüne baktı onay beklemeden. Yapması gereken zaten bitmişti. Beklemediği onay övgü sözcükleriyle hepsine geldiğinde, yüzündeki gülümseme dudaklarını birbirine bastırarak şımarmak üzere gibi görünen bir kızınkine dönüştü.

Malzemelerini almak üzere en üstteki sıraya ilerlerken birkaç arkadaşının hoş sözüyle karşılaşan cadı teşekkür etmeyi ihmal etmedi. İstediği şey bir an evvel Dominique’yi bulup onunla büyüyü çalışmaktı. Sonuçlarını görmekten hoşlandığı her şey gibi üzerine gitmek istediği büyünün sözcüklerini tekrarlamaya devam etti eşyalarını toplarken. Gözüne tanıdık olmayan ufak bir ayrıntı takıldı. Defterinin arasında gördüğü soluk sarı kağıda gözlerini kısarak baktı. Ucundan çektiği kağıdın üzerinde yazanları okuduğunda, onu oraya kimin koymuş olabileceğine dair hiç düşünmedi. Herhangi biri yapmış olabilirdi. Gülümsemesi büyürken, sınıftan çıkmadan önce kendisi gibi hazırlandığını gördüğü Darciel’e bile dikkat etmedi. Düşündüğü tek şey vardı o an. Notun sahibiyle buluşmak.


| 25 // Olağanüstü |


En son Elaisa May Jouvenel tarafından Ptsi Mart 21, 2011 9:58 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Spring Winchester
SFL
SFL
Spring Winchester


Mesaj Sayısı : 744
Kayıt tarihi : 11/01/11

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyPtsi Mart 21, 2011 6:56 pm

"Teşekkür ederim Jake."

Jacob'un uzattığı, tabağına aldığı çörekleri zevkle yiyordu Spring. Öyle iştahlıydı ki etrafında olanları görmüyordu sanki. Ta ki öğle yemeği için bulunduğu büyük salonda, tam olarak arkasında oturan bir densizin laflarını duyana kadar açlıktan öldüğünü zannediyordu. Bu büyücünün Fia için neler dökülmüştü ağzından öyle, düşünmek dahi istemiyordu. Genç cadı kafasını hafifçe yana çevirip göz ucuyla konuşan çocuğun yüzünü ezberlemişti saniyesinde. Sinirini ve kendini kontrol etmesini bilip moralini hiç bozmadan tabağındakileri yedi neşeyle ve ardından arkasından kalkıp giden çocuğun peşine düştü. Sabırsızlanarak saatine bakıyordu. Dersinin başlamasına sadece on beş dakika vardı. Bir an önce kendinden bir dönem büyük olan büyücüyü sıkıştırarak ona haddini bildirmeli ve profesör Wood'un dersine kesinlikle geç kalmamalıydı. Adımlarını hızlandırdığında çocuk sonunda karanlık bir Hogwarts koridoruna adımını atmıştı. Spring sevinçle omuzlarını silkti ve çocuğun arkasından seslendi.

"Hey!"

Hızlıca arkasını dönen çocuk Spring'in zümrüt yeşili gözleriyle karşılaşmıştı. Kızın suratındaki o sinsi gülümseme her şeyi anlatıyordu, Fia ile kardeş olduğunu bilene. Çocuk suratına pislik bir ifade yerleştirirken genç aslana doğru bir kaç adım atmıştı. Cadı gülümsemesini yüzünden eksik etmeyerek başını yana yatırdı ve arkasında bağladığı ellerini sonunda açığa çıkardı. Avucunda sıkıca duran asa parıl parıl parlıyordu, aynı kızın gözleri gibi o da kullanılmak için istekliydi. Spring yutkunarak asayı kaldırıp söylemesi gereken bir kaç sözü fısıldadı. Çocuk ne olduğunu anlayamamıştı, ne acı. Cadının suratındaki gülümseme silinirken yerini bir katil edasındaki yaptığı işin hazzına teslim ediyordu. Tuttuğu nefesini bırakırken "Sana ufak bir Hell anısı." demiş ve arkasını dönüp geldiği yoldan tekrardan geri çıkmıştı. Sersemlettiği büyücüye söylediği tek sözlerdi bunlar. Cebine özenle bıraktı asasını. İçi oldukça rahattı. Bir kaç gün çocuğu etrafta görmeyecek olursa, bir baykuş ile büyücünün yakın bir arkadaşına haber verip onu çözmesini sağlardı. Ama o ahmağın akıllanması için aslında daha büyük bir ders gerekiyordu ya, bu da Spring için bir daha bir şeyler duyarsa diğer yapacaklarının ufak bir göstergesiydi.

Arşınladığı bir kaç merdivendi sadece. Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersini belki sadece kendisine hitap ettiği için değil biraz da Hogwarts'un alt katlarında olduğu için seviyordu. Kulelere tırmanmak kız için işkenceydi. Uzun sürmemişti Spring'in sınıfa girip arkalarda yerini alması, yanına gelip yerleşen Lydia'ya sıcak bir biçimde gülümsedi. Sarışın kız ile turnuvada omuz omuza verdiği dakikaları asla unutmayacaktı. Düşüncelerinin arasından sıyrılıp olduğu odaya geri döndüğünde, alışık olduğu bir sınıftaydı işte. Üç sihirli cam, devasa bir yılan portresi ve iki kapılı soğuk mu soğuk bir sınıf. Sırasında oldukça usturuplu bir şekilde otururken yansıyan güneşle gözleri kısılıyordu kızın. Sınıfa girenleri, normalde zaten sahip olduğu kötü bakışlarıyla süzmek varken bir de üzerine gözlerini kısarak sanki küçümsüyormuşçasına izliyordu. Rahatsız edici olduğunu düşünerek kafasını bir anlığına çevirmişti dışarıya doğru. Bahçenin görünen bir kısmının boş olması oldukça ferahlatıcıydı. Belki de Spring baharı sadece kalabalığı sevmediği için sevemiyordu. Bunu kimse bilemezdi değil mi? Hızla kapanan kapının ardından ayakta kalan iki kişinin daha yerini almasıyla sonunda profesör de teşrif etmişti dersliğine. Çıktığı kapının hemen yakınında olan platformu hep dikkatimi çekiyordu. Orayı incelerken çıkan fısıltılardan rahatsız olduğu açıkça belli olan Wood konuşmaya başlamıştı. Bu adamın tüm konuşmalarına saygı duyuyordum. Onu dikkatle dinlerken gözlerim çakmak çakmaktı ve bu ondan kaçmayacaktı, biliyordum. Büyük ihtimalle bilmeyenler için ufak bir hatırlatmada bulunuyordu, sihir dünyasıyla alakalı. Büyücü ve cadıların rahat olması Spring'in de her zaman rahatsız olmasını sağlıyordu zaten. Biraz korku onlara iyi gelecekti değil mi?

Ritmik bir biçimde nefes alıp verirken şu Hufflepuff'lı çocuğu düşününce içi ürperivermişti kızın. Svensson ile ilgili konuyu bilmesine rağmen meraklı sıradan bir öğrenci gibi çocuğun adı geçer geçmez yanındaki ile mırıldanmak yerine mırıldananlara susmaları için imalı bakışlar atıyordu. Wood'un söze tekrardan başlaması uzun sürmemişti, hızlıca bir şeyler söylemiş Spring ise tüm söylediklerini kaptığına emin bir biçimde omuzları dik, profesörünü saygıyla dinlemişti. Petrificus Totalus hah? Dilinde dolanan ve hafifçe mırıldandığı iki kelime oluvermişti bu sözcükler birden. Spring el hareketinin ne kadar kolay olduğunu düşünüyordu sadece. Ardından tek yapması gereken zaten güçlü olan kollarını sabit tutmaktı. Bunu yapıyordu değil mi? Kızın gözlerinde şevkle parlayan ışık her şeyi anlatıyordu ve ardından profesörün ağzından duyduğu kendi adıyla olduğu yerden fırlayıvermişti. Cübbesinin cebindeki asa sabırsızlanıyor gibiydi, aynı Spring gibi. Platformdan inip tüm sınıfın gözlerinin önünde sıraya girdiğinde profesörün de kendi kadar sabırsız olduğunu fark etti. Akira ile eşleşmenin ardından düello pozisyonu almıştı. Uzun zamandır düello yapmadığını fark ediyordu. Bu gün ki küçük büyüyü ve o koca turnuvayı es geçerse kesinlikle buna ihtiyacı vardı Spring'in.

Akira ile göz göze geldiği sırada sadece gülümsemişti Spring. Bu gülümseme ise, az sonra görüşeceğiz, anlamına geliyor gibiydi. Herkes tam olarak hazır olduğu sırada Wood'un işareti ile havada uçuşuyordu büyü. Spring ise konsantrasyonunun hepsini sözcüklere, asasına ve ardından hedefine vermişti. "Petrificus Totalus!" Ağzından çıkana kadar sözler ona ait, asasını sallayana kadar asa büyüye hakimdi. Ve kolunu sabit tutmasıyla her şey başarılı olacaktı. Asasından çıkan parlak ışık Akira'nın bedenini sararken büyücünün yere düşmesini zevkle izlemişti. "İşte bu kadar." diye bırakmıştı nefesini. Sanırım o an yerde sürünen Hufflepuff'ın çözülmesini istediğinden emin değildi. Ama tabii ki Wood hepsini çözecekti. Yere düşmüş olan Akira'ya sert bakışlar atarken profesör büyücüye yönelttiği büyülü sözleriyle porsuğun açılmasını sağlamıştı. Spring, Akira'ya yardım etmeyecek kadar acımasızken Akira'nın ise o bir o kadar agresif olabileceğini tahmin ediyordu. O da herkes gibi yerine dönerken üzerindeki bakışları hissediyordu. Wood'un ise herkes yerine oturduktan sonra onay vermesi ve daha iyi olacakları konusunda onları desteklemesiyle dahada gururlanmıştı Spring. Ödevlerinin olmaması ise cabasıydı. Güzel bir Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi daha geride kalmıştı. Profesörün gelenekselleşmiş olan krem rengi paltosunu dalgalandırarak sınıftan ayrılması üzerine Spring de az önce kilitlenip yere düşen Lydia'ya "Hoşçakal." dedi. Yapması gereken bir çok işi için hızla sınıftan ayrılırken bir kaç dakika önce büyülediği Akira ve onun hemen arkasında duran Darciel'e küçümser bakışlar attı. Şimdi ise yapması gereken ilk şey ortak salona gitmek olacaktı.


| 19 // Uygun |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Hernando Cortez
Ses Sanatçısı
Ses Sanatçısı



Mesaj Sayısı : 62
Kayıt tarihi : 29/01/11

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyPtsi Mart 21, 2011 8:25 pm

Hemen yanındaki pencereden yüzüne vuran ışıkların giderek parlaklaşmasının sabahı getirdiğini anlayan bedeni gözlerini kırpıştırarak doğruldu. Elini dağılmış saçlarına daldırarak doğruldu ve gerindi. Hemen ilerisindeki uzun boylu bir hufflepuff onun uyandığını görünce sırıtmıştı. "Günaydın Çinli... Bugün erkencisin." Sinirleri bozulan Akira başındaki elini indirip yüzüne vurdu. Bir gerçek onca yıl boyunca tekrarlandıktan sonra nasıl öğrenilemezdi ki? "Günaydın Rex. Ama sabah sabah bana Çinli demeyi keser misin? Ben bir Japonum. Benzer olsak da aynı değiliz." Bu işin savunma kısmıydı. Sıra saldırıya gelmişti. Sırıtarak ekledi. "Profesörün köpeğine benziyor adın ama ben sana naber it diyor muyum?" Profesör diye bahsettiği okuldakiler değil kendisini evlatlık alan büyübilimciydi. İleride bir başka beden iri göbeğini hoplatarak gülüyordu. Kendi büyük aklı küçük dostunu gören uzun boylu öğrenci karşılık olarak sıktığı yumruklarını gevşetmişti. Zaten cevap vermeye hakkı da yoktu doğrusu. "Her neyse kahvaltıya yetiştim mi?" Arkadaki göbekli dostu yeniden gülmeye başladı ve kahkahalarının arasında konuştu. "O kadar erken kalkman mucizevi bir şey olurdu değil mi? Öyle yaptığın bir gün dünyanın sonunun da yakın olduğundan emin olacağım." Akira homurdanırken gözü gelecek postasındaki habere takıldı. Dünyaya gelen yeni davetsiz misafirler... Burunlarının dibinde olay çıkarmışlardı. Hem de Yukie ile oradan ayrılmalarından birkaç saat sonra. Yenilmişlerdi ama o kadar gelen büyücüye rağmen sadece iki kayıp verdiklerini ve uzun süre direndiklerini yazıyordu. Korkan öğrenciler ve tedirgin olup neler döndüğünü soruşturan çocuklarını almak isteyen velilerin sayısı yine artmaya başlamıştı. Diğer taraftan vampirlerin ve Wanderersın da hareketlendiğini duymuştu. Okulun içinde bile bulunamayan gizli bir örgütün terörü hakimdi. Eh işaretlere bakılırsa Akira'nın kahvaltıya yetişecek kadar erken kalkması an meselesiydi. Daldığı düşüncelerden "Haydi sallanmayın da derse yetişelim" diyen uzun boylu öğrencinin sözleriyle ayrıldıktan sonra doğrulup saçlarını baş ucundaki dolabın arkasındaki aynada düzeltti. Sonra hızlı bir şekilde ejder figürlü pijamalarını çıkarıp yerlerine Hufflepuff armalı formasını geçirdi. Arkadaşları bu sırada çoktan kaybolmuştu.

Akira da hızlı adımlarla peşlerinden merdivenleri tırmanmaya koyuldu. Zindanlardan yukarı çıkıp dersliklere giden merdivenlerin oraya geldiğinde arkadaşlarına yetişti ve onlarla birlikte diğer binalardan öğrencilerle büyüyen güruha katıldı. Sonra da ardı sıra derslere girmeye başladı. İlk üç ders onu fazlasıyla yormuş hatta sonuncusunda uyuklamıştı. Ancak şimdi gireceği ders onun için önemliydi. Bu yüzden nefes almak için çıktığı bahçede fazla vakit çıkarmadan hızla merdivenleri tırmanmaya başladı. Profesörün dersi hemen birinci katta olduğu için şanslıydı. Vakit kaybetmeden ender yaptığı bir şeyi yaparak ilk sıralarda yerini aldı ve profesörün gelmesini beklemeye koyuldu. Geldiğinde sınıfın yarısına yakını zaten doluydu ve tamamının dolu olması da gecikmemişti. Bunun hemen arkasından da melek olduğu söylentileri etrafta dolaşan profesör göründü."Beşinci sınıflar, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine hoşgeldiniz" Profesörün yaptığı girişte ses tonu derin ve düşünceliydi. Sınıfta mırıltılar dolaşmaya başlamıştı. Kimi profesörün baş necromacer olduğu söylenen kadını nasıl tek hamlede kontrol altına aldığından bahsediyor kimi adamın melek olduğunu söylüyor kalanlarsa necromancerin ne olduğunu tartışıyordu. "Bildiğiniz gibi, sihir dünyası karışık. Tahmin edilme sınırlarını bir hayli aşmış bir kaos ortamı, neredeyse hepimizin yaşamına hakim durumda. Aileleriniz tehlikede, her an bu dünyaya ait olmayan bir yaratık tarafından saldırıya uğrama tehlikesi mevcut. Bu yüzden bu dersi ciddiye almanızı öneririm. Şanssızlıkların kurbanı olmuş ve ölümden kılpayı kurtulmuş Svensson'un yaraları, sizin için iyi bir önizleme olabilir." Çocukla konuşma fırsatı bulmasa da yüzünü elbette ki görmüştü. Çocuğun şu anki durumu necromancerlerin yabana atılmaması gereken bir tehlike olduğunu apaçık gösteriyordu. Akira onlarla hiç karşılaşmamayı ummaktan kendini alamadı.

Sonrasında profesör kitaptan konularının sayfasını söyledi ve Akira da konuya göz gezdirdi. İkinci düzey beden kilitleme büyüsü Petrificus Totalus... bu büyüyü ona profesör Rax'i üzerine salıp durdurmasını isteyerek öğretmişti. Profesör Wood'un yaptığı pekiştirmek olacaktı. Bu yüzden hafifçe göz gezdirip talimatları dinlemekle yetindi. Büyü Wingardiumla aynı şekilde yapılıyor fakar çevirmeden sonraki vuruş kısmı normalden sert ve uzun süre tutuluyordu. Böylece içindeki majisel enerji daha fazla çıkıyor ve karşısındaki bedeni sararak onun hareketsiz kalmasını sağlıyordu. Profesör kilitlenmenin nasıl bir şey olduğundan da bahsetmişti fakat bunu hiç yaşamamıştı. Bu yüzden kaybetse bile ilginç bir deneyim yaşamış olacağından emindi. Sonrasında profesör düello için seçtiği isimleri saymaya başlamıştı. “Elaisa, Lydia, Collesius, Akira, Klaus, Claudius, Spring, Andreanne. Asalarınızı alın ve aşağıya inin.” Uyuşuk öğrencisini en önde görmek dikkatini çekmiş olmalıydı ki Akira'nın ismi de onların arasındaydı. Gruptaki erkekleri süzdü ancak kızlara tek bir bakış bile atmamıştı. Düşmanın kız olmamasını umuyordu. Pek çok kişiyle düello etmekten çekinmezdi ama ırkının getirdiği bir saygı özelliği gereği dişilere zarar vermek istemiyordu. Bu yüzden Merlin'e, azizlere, meleklere hatta tanrıya bile içten yakarışlarda bulundu ancak bu yakarışları cevapsız kalmıştı. “Elaisa Lydia ile eşleş. Collesius Klaus'la, Claudius Andreanne'le, Spring Akira ile, aynı şekilde eşleş. Düello pozisyonuna geçin ve beni tüm dikkatinizi vererek dinleyin.” Sonra büyünün yapılışını anlatmaya başlamıştı ki bunu zaten iyi biliyordu. Tek sorun bir kızla düello etmek zorunda olmasıydı. “Niye hep lanet olası kızlarla savaşmak zorunda kalıyorum” diye homurdandı.

Hafif adımlarla aşağıya inerken Spring adındaki cadıyla göz göze geldi. Okulda onun hakkında tekinsiz şeyler duymuştu. Bu yüzden bir kız olsa da asla zayıf biri olmadığını biliyordu. Bakışlarındaki kendinden emin ve küçümseyici hava da bunun kanıtrydı. Yine de asasını çektiğinde bir anlık tereddüt etmekten geri duramamıştı. Büyü hızla uçup bedenini sararken omuriliğinde hissettiği keskin acı hissetti. Ardından bedeninde karıncalanma ve uyuşma yayıldı. Saniyeler içinde de kaskatı halde öylece kalıvermişti. Sanki biri onun için zamanı durdurmuş gibiydi. Düşünemiyor, göremiyor, hareket edemiyordu. Tek gördüğü ışığın vurduğu an, tek hissettiği omuriliğindeki keskin acı tek düşündüğü ise yenilmenin hırsı ve deneyim yaşamanın memnuniyeti arasındaki gitgeldi. Beyni düşünceler arasında sıkışırken profesörün yaptığı büyü ile gözlerini açtığında bunun pek de özenilecek bir deneyim olmadığının farkına vardı. Kontrol düşkünü biri olarak bedeninin kontrolünü kaybetmek hiç hoşuna gitmemişti. Bu bile böyleyken İmperio yediğini düşünemiyordu. Kendisini kurtaran profesöre minnet dolu bir selam verdi. "Oldukça iyi. Daha iyi olması için pratik yapın, daha iyisine her daim çabalamanız şart." Özellikle yenilen taraf olarak Akira'nın bunu çalışması gerekiyordu. Belki de hayvanlar üzerinde denemekten öte insanların üzerinde denemeye çalışmalıydı. Farklı olduğu için onunla uğraşanlara ya da dostça bir düelloyu kabul eden arkadaşlarla deneyebilirdi. Hayvanları özel iksirlerle profesör gibi saldırganlaştırabilse de onlar yeterince hızlı ve zeki olamıyorlardı. Bir insan kadar değil... Ödev de olmadığını duyduğunda rahat bir gülümsemeyle alanı terk etti.


| 20 // Beklenenin Üzerinde |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Collesius A. Allison
SFL
SFL
Collesius A. Allison


Mesaj Sayısı : 3351
Kayıt tarihi : 16/01/11
Yaş : 29
Lakap : Aydişi

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyPtsi Mart 21, 2011 10:01 pm




Geniş Allison malikânesinden iğrenç bir koku yayılmaktaydı, Collesius savunmasız bir şekilde dizlerinin üstün de havada ki karanlığa anlam veremiyordu. Neden burada olduğuna dair bir bilgisi de yoktu ancak ölü kokusu içlerine kadar işliyordu. Duygusal belirtiler gösterecek takati kalmadığından dolayı evin içine doğru ilerlerken sağlı sollu ölü olarak dizilen akrabalarına anlam dahi veremiyordu. Hava siyahla yeşil arasın da bulanırken hiçbir aydınlık belirtisi göstermiyordu. Kanlı elinde Sonsuz Kaosu hissetti, ona uzun uzun bakıp anlam vermeye çalıştı ama sonuç alamıyordu. Ada ikiye ayrılmak üzereydi, Horace’nin asası nasıl olmuştu da eline geçmişti. Kafasını arkaya çevirip kardeşinin açık kalmış gözlerine bakarken gözleri dolmaya başlamıştı. Daha sonra Xavi’nin sesini işitti “Sen hep mızmız bir ufaklıktın Collesius! Ailemizin yüz karasısın. Elinde ki asayı hak edecek hiçbir şey yapmadın.” Arkasın da onun grubunda ki birkaç öğrenciyi daha gözüne kestirdi Collesius. Yavaş yavaş kavramaya başladığında Xavier asasını kendisinin soğuk nefesinin ölümünden sonra bile ensesinde hissetmek için asasını kaldırmıştı. Zeytin gözleri mücadele etmenin yorgunluğuyla gardını indirmesine rağmen Sonsuz Kaos’un kudreti bir aslanın cesaretini kanında hissetmesini sağlıyordu. Gözlerini kapattığı an Castiel’in simasını karanlığın içinde görmüştü, kanatları yaralıydı, o da gardını indirmek istiyordu sanki.

Yatakhanede ki huzuru bozacak şekilde nefes alarak doğruldu. Soluk soluğaydı ve korkunun nefesini omuzların da hissetmişti. Ölümün huzuruna hazırlanmışken yaşamak başka bir duyguydu, asasını göz ucuyla yokladı. Doğrularak rüyasını anımsamaya çalıştı, ancak ne asaya ne de Xavi’nin yaptıklarına anlam vermekte güçlük çekiyordu. Yüzüne vurduğu suyun ardından kafasını iki başının arasına ardı. Gryffindor’un armasını taşıyan cübbesinin kendisini onurlandırdığına inerek üstüne aldı. Aklında yine Castiel ile ilgili binlerce soruyla birlikte Hogwarts’ın koridorların da ilerledi. Kafası o kadar dağınıktı ki ders kaldıramayacak durumdaydı. Bordo halı desenlerini takip ederken bir Gryffindor’a göre oldukça çekingen yürüyordu çünkü düellolardan vücudu oldukça yıpranmıştı ve bir temas daha istemiyordu. Hele ki Hogwarts’ın son günlerde ki durumu düşünülürse bura da insanın kendini koruması için düellosunu geliştirmesi gerekliydi.

Kütüphanenin kapısını araladığın her zaman ki gibi yüzüne çarpan parşomen kokusuyla karşılandı. Tanıdık gelen kütüphane görevlisine zorla gülümseyerek "İyi günler madam." Kütüphane de ilerlerken okulun ilk günleri geldi aklına, Chanel’la oturdukları ilk yer ah bir de aşk iksiri. Saçma anılardan hızlı bir şekilde sıyrılarak köşe de tenha bir yeri gözüne kestirirken çeşitli kaynaklardan da Castiel’e dair bilgiler arıyordu. Bugün yine dersi kırma taraftarıydı ancak Castiel’in ermişi olduğun da ya da kendisi olduğun da ısrarcı olduğu Bay Wood’un dersi vardı.

Küçük yazılarla bir süre boğuştuktan sonra elinde ki koca bir sıfırla kütüphane de dalmış olduğu uykudan dördüncü ders başlangıcına doğru uyandı. Bay Wood’un dersi başlamak üzereydi. Sessizce toparlanırken güvendiği asasının yanın da olduğundan emin olmak istedi. Birinci kata doğru anlam veremediği tablolara bakarak ilerledi. Dersliğe girdiğin de Darciel’in yüzüne nasıl bakmadan durabileceğinin hesaplarını yapmaktaydı, düşünmek bile fazlasıyla acı çektirmeye yetiyordu. Oysa gözlerine baktığında ise bir ruh emici ruhuna eziyet etmiyordu sanki onu bedeninden azat edercesine ruhunu
çekiyormuş gibi geliyordu, bu tür saçma sapan duygularla boğuşurken dersliğin kapısına ulaşmıştı. Derste ki düzensizliğe şaşırdı. Platforma girdiğindeyse Bay Wood, Svensson’dan bahsetmeye başlamıştı. Profesör sözlerine devam ederken uğultular ata adamlara dair garip söylentiler ve rivayetler eşliğin de dolup taşmaktaydı. Ailesi ile ilgili gördüğü rüyanın ardından Profesörün sözleri bir nevi misilleme gibi gelmişti kulağına. Kalbini iskelet bir el sıkmaya başladığın da Profesör’ün gözlerin de güveni yakalayarak düşüncelerinde ve o etten duvardan kurtulmuştu. Profesörün komutu ile birlikte kitaplar karıştırılmaya başlamıştı. Collesius bu noktaya pek takılmadı çünkü bu büyü daha önce birçok kez denemişti ama yine de göz doldurmak için kitabı göz ucuyla yokladı. Profesörün isimleri söylemesinin ardından büyülenmiş yüksekte olan sıradan sakince inerek meydana doğru ilerledi. Yanındakilere baktı, çoğu SFL yoldaşlarıydı, genelde kendilerini büyü konusunda üstün görmeleri gerekliydi en azından Collesius böyle düşünüyordu. Darciel’in bir bina arkadaşı ile eşleşmesi kafasını karıştırdı, karşısında ki kıza acımıştı aslında. Kendini düello alanın da kimsesiz hissetti tıpkı rüyasın da ki ev gibi. Oysa alandakilerin hepsi aynı amaç için bir yolda yürüyorlardı. Hemde geçmişi silecek ve yerine öfkeyi koyacak kadar kötü bir amaç. Gözlerini açılmış ışık veren pencerelere çevirdiğinde ise Castiel’in onların yanında olmadığını düşünerek kendini şanslı kıldı. Gözlerini rakibine odaklamadan önce Profesörün üst tarafta ki duvarında bulunan yılana bakarken içi ürperdi. Daha sonra yanmakta olan meşalelerin kıvılcımları gözlerine vurmuşçasına Profesörün emriyle pozisyon alarak saygılı bir şekilde Klaus’a selam verirken “Bu senin için unutmayacağın bir anı olacak.” Diyerek fısıldadı. Bu büyü onun için biçilmiş bir kaftan gibiydi, nedensizdi ancak bu
büyüyü kullanmak için uzun süre beklemişti. Zamanın geldiğini anladığın da ise kendisini bulunduğu ortamdan soyutlayarak asasıyla tek yürek olduğuna kanaat getirdiğinde, asasını iki eliyle kontrol edip iki ayağıyla da dengesini
koruduktan sonra basit hareketlerle taşlaşmış bir vücudu izlemenin vereceği hazı barındırarak haykırdı Petrificus Totalus!” Asasından çıkan mavi ve
beyazısımsı ışınlar uzun bir hasrete son verir gibiydi. Taşlaşmış bedenini büyük bir zevkle izlerken diğer düellolara göz attı. Darciel’in gözünde ki hırsı görünce ondan korkmaya başladığını hissetti.


Profesörün dersi bitirdiği manasına getirdiği sözcükleri ardından dersliği sükûnetle terk ederek büyünün patriğini yapabileceği bir yer düşündü. Darciel ile göz göze gelme korkusunu barındırarak daha hızlı adımlar atmaya başlamışken çocuğun yaşadığıe ezikliğe acıdı.


| 17 // Uygun |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Claudius D. Dieudonné
SFL
SFL
Claudius D. Dieudonné


Mesaj Sayısı : 4314
Kayıt tarihi : 30/12/10
Yaş : 31
Lakap : Darcy.

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyPtsi Mart 21, 2011 10:28 pm

Uyanmak istemiyorum, diye mırıldandı fakat kendisine bir kedi gibi sokulan Kaos’unu görünce kalkma mecburiyetinde kaldı. Bir süre yatakta öyle boş boş tavana baktı. Bu gece lanet olası rüyalar cadıyı yormamış aksine rüyasız geçen gecede deliksiz bir uyku çekmişti. Haftalardır hem Elaisa’yla hem de Seherbaz’larla uğraşmaktan auraları bile cızırtılıydı.Fakat duygusal çöküntü yaşamaktan oldukça uzaktı bugün. Hava mükemmeliyetine yaklaşmış, güneş çıkmış, çiçekler açmış, kuşlar ötüyor der edecek ne var ki?, diye genelleme yapacakken bugünkü ders programı zorlukla yutkunmasını sağlamıştı. Gözleri ders programına takılmıştı. Bugün Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi vardı. Birden okula gitmek istemeyen bir çocuk gibi mızmızlanıp revire gitmek ve kendisini hasta hissettiğini söylemek istedi. En sevdiği ders, en sevmediği profesör tarafından veriliyordu. Bu haksızlık, diye düşünürken Kaos’un başını öptü ve onu boynuna saldı. Eğer revire gitmeyecekse ilk üç ders Karanlık Sanatlar’da ne yapacağını düşünüyor olacaktı. Bayan Jarvis’ten fazladan ev ödevi almak bile Karanlık Sanatlar’a girmek kadar moral bozucu değildi. Parlatıcıyı dudaklarına sürdükten sonra aynaya baktı. Sinirli bir tanrıça gibi görünüyordu. Bir süre şakaklarını ovduktan sonra isteksizce Ortak Salon’dan çıktı. Hava düşündüğünün aksine hiçte günlük gülistanlık değildi. Ayaz çıkmış ve cadıyı pelerinine sokulmak zorunda kalmıştı.

Diğer derslerin su gibi akıp gitmesi cadıyı Çin işkencesine biraz daha yakınlaştırmak için Tanrı’nın küçük bir müdahalesiydi. Cadı bütün gün Karanlık Sanatlar olan diğer günler yaptığı gibi somurttu ve sevdiği derslerden biri olan Tılsım dersinde bile neyin nasıl olduğunu anlayamamış hatta bilek hareketlerini bile hatırlayamamıştı. Wood’un Tanrı’nın Pazar ayinlerini –bilerek- kaçırdığı için bir cezası olduğunu düşünüyordu. Büyücünün kendisine kötü davrandığı yoktu. Ancak birisini sevmezseniz, sevemezdiniz. Darciel’in birisini sonradan sevmesi mümkün değildi. Wood da gözünde pek iyi bir yere sahip değildi. Bu gidişle olamayacaktı da. Babasının onun adına söylediklerinin bunda büyük bir etkisi vardı. Profesör listesini babasına uzatırken tereddüt etmesinin nedeni babasının onun Durmstrang’da okumasını istemesiydi. Bir bahane bulacağından adı gibi emindi. Ama ‘En Sevdiğim Ders’ kategorisine girmeye hak kazanmış Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Dersi’nin öğretmeninin adını öğrenince köpürmesi hiç beklemediği bir şeydi. Allison’lar sessiz insanlardı ama Headon kızınca yer gök inliyordu. Darciel çareyi odasına çıkmakta bulurken babası arkasından “Claudius o akademiyi sevmediğimi kaçıncı kez söylüyorum. Durmstrang’a gitmek fikrine alışmalıydın! O Profesör’e sempati beslemeyi düşünme bile!” diye bağırmıştı.

Hogwarts’ın karanlık koridorlarında ilerlerken ‘Derin nefes al Darcy, dönem böyle geçmez. Adama alışmaya çalış. Emin ol o da seni sevmiyordur ama sana bir zararı dokunmadı değil mi?’ diye düşünüyor ve kalp atışlarını yavaşlatmaya çalışıyordu. Derse girdiğinde olması gerektiğinden fazla tedirgindi. Dersin ortak ders olduğunu anlaması için Aubrey ve Malcolm’u, Con’u ve Spring’i görmesi yeterli olmuştu. Collesius’u gördüğünde ona acıyla bakmıştı. Ona ölmek üzereyken asa doğrulttuğunu asla unutmayacaktı. Collesius’un bakışlarından da bu anlaşılıyordu. Unutmayacak ve Darciel’i asla bağışlamayacaktı. Cadı gözlerini dolmak üzereyken suçlu suçlu kaçırıp ve onları kocaman açarak gözyaşlarını engelledi. Son günlerde ağlamamış aksine sinirlenmişti. Fakat Serpent’ı yani Tanrı’sını ve Collesius’u yani Con’unu düşünmek ona fazladan gözyaşı veriyordu. Erkekler tam bir karın ağrısı diye düşünürken Spring’e hiçte dostça olmayan bir bakış atmış ve dudaklarının tiksintiyle kıvrılmasına engel olamamıştı. Belle, ders içinde tanımadığı kişilerden sadece biriydi. Beşinci sınıfa gelmiş olmasına rağmen binasında dahi tanımadığı kişiler vardı. Eh, tanıdıkları yetiyordu değil mi? Saçlarını bileğindeki tokayla toplarken odayı gözden geçirdi. Wood her zamanki gibi zevksiz, diye düşüneceği anda hiçte küçük sayılmayan koca tabloya gözü takıldı. Yılanı gördüğünde yüzündeki sırıtma profilini engelleyememiş ergen kızlar gibi ‘Ay, çok tatlısın’ diye düşünmekten kendisini alamamıştı.

Yerine geçeceği anda Spring’i düşürmeye çalışma dürtüsü bir an gelip onu sarmıştı. Ancak Darciel Hell kızlarını artık TAKMAMA kararı aldığı için onun yerine içeri giren bir başka Gryffindor öğrencisine çarpmıştı. Sonra “Aa?! Üç ders geçti tatlım hala ayakta uyuyorsun, bu kesinlikle Wood’un gözünden kaçmaz ve ne düşünüyorum biliyor musun, yürürken ağzı açık ayran delisi gibi davranmayı bırakmalısın çünkü az kala beni düşürüyordun. Baban bütün hayatını buna adasa bile pelerinimin bir parçasını dahi alamaz,” demişti. Sonra ‘Hah’ diyerek büyücünün yüzüne saçlarını çarpmıştı. Birden morali ‘kötü’ den ‘süper ötesi’ ne terfi etmişti. Birileriyle uğraşmayı seviyordu. Fakat moralinin yüksek hali Collesius’a bakmasıyla son bulmuştu. Kaşlarını çatıp ‘Ne?’ dercesine başını sallamıştı. Slytherin bölümüne geçerken ‘Ölmek ya da öldürmek istiyorum’ diye düşünmesine neden olacak Ankebut sülalesinin en güzel(!) üyesiyle karşılaşmıştı. Elaisa’yla. Omm, diye mırıldanarak gidip kendisine bir yer edindi.

Dersi dinlerken Wood’la ilgili düşüncelerini ve onu büyükanne pijamaları içindeki hayallerini kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Svensson olayına değindiğinde ise komikliği tozla buz olmuştu. Sinirli ve düşünceli bir şekilde Wood’a bakarken dudaklarından tıslama yükselmesine engel olamadı. İlla bir yarayı deşmek mi istiyordu? Keşke büyüleri onun üzerinde denesek, diye düşünürken büyü ile ilgili bütün ayrıntıları kafasına yazdı. Birinci sınıf Tılsım dersini gayet iyi hatırlıyordu. Kayda değer öğrendiği ilk büyülerden biriydi. İçinden çevir ve hafifçe vur, diye mırıldanırken gözlerini kıstı ve diğerlerinin göremeyeceği şeyler varsa pür dikkatle bütün ayrıntıları dinledi. Anna ve Julié’den bir sınıf yüksekti. Bu sayede onlara da bu büyüyü öğretebilirdi. Bu düşünce cadının içindeki haylaz olan her şeye dokundu ve güzel dudakları gerçek bir gülümsemeyle kıvrıldı. Harika olacaktı. Petrificus Totalus, diye birkaç kez içinden kelimeyi tekrar etti. Bir süre Japonya’da yaşamanın dezavantajı telaffuzda biraz zorlanmasıydı. Ama birkaç tekrarla diline oturuyordu. Aksanının karışık olması bazen işleri karıştırıyordu. Wood’un Elaisa ve Spring’le beraber kendi ismini de okuması adeta gülümsemesi sırıtmaya dönüştürdü. O ikisinden biriyle karşılaştığı takdirde çok eğlenirdi. Fakat Wood sanki cadının kendisinden daha fazla nefret etmesini ister gibi Darciel’i Elaisa ya da Spring’le değil Belle denen kızla eşlemişti. Diğer eşleşmelere bakarken Collesius’un Klaus adındaki Slytherin öğrencisi ile eşleşmişti. Şey, kalbini Collesius’un kazanmasını istediği için zorlayamazdı. Belli ki yeminde böyle düşünüyordu ki canı yanmadı. Masumane bir düşünceye sahipti.

Belle’in karşısına geçtiğinde yüzündeki gülümseme oldukça küçümseyiciydi. Collesius’a son bir bakış attıktan sonra gözleri Elaisa’ya odaklandı. Daha birkaç saniye geçirmeden gözlerini devirmişti. Salondaki eşler asalarını birbirine doğrulttuğunda Darciel yapılacak şeyin bilincindeydi. Kaybetmesine olanak yoktu. Buz mavisi gözlerinden gülümsemesi ölürken yerine ciddiyet bütün bedenini esir aldı. Tıpkı Tanrı’sı uğruna bir şey yaptığı zamanki kadar ciddiydi. Asası elinde bir anda belirmişti. Biraz hava atmanın zararı olmaz, diye düşündüğünden gümüşi saçlarını savurdu ve saçları daha sırtındaki yerini almadan büyülü sözler dudaklarından ihtişamla döküldü. “Petrificus Totalus!” Asanın ucundan çıkan ışık emre itaat etti ve hedefini buldu. Kusursuzdu. Tıpkı cadının kendisi gibi… Darciel zafer narası atmak yerine gözlerini bir anlığına kapatıp açtı. Başarmıştı. Kuşkusu yoktu ama yinede sevinmişti. Bu korku filmlerinde kapının arkasından canavar çıkacağını bildikleri halde her canavar çıkışında bağırmak gibiydi. Bilinen ama sonuçlarını da yaşatmaktan geri kalmayan… Cadı elini çenesi altına koyup hareketsiz kalan bedeni bilimsel bir deneymiş gibi bakmaya başladı. Sonra bu büyüyü Elaisa’ya yollayıp üzerine istediği bütün büyüleri denemek isterdi. Fakat yemini bunu imkânsız kılıyordu. Bir çare düşünüyordu. Ama bu Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi de ona bir çıkar sağlayamamıştı. Kütüphanede oturup yeminin patlak çatlak yeri var mı diye kitaplara bakmaktan adeta gözleri bozulacaktı. Wood’un gözlerini üzerinde hissedince ona bakıp yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi gülümsedi ve gözlerini abartılı bir şekilde kırpıştırdı. Ardından ‘Sana Noel’de imaj kılavuzu alacağım Wood’ diye düşündü. Sonra uzun bir süre Belle’e baktığını fark etti. “Ah?! Şey… Finite Incantatem. ’’ diye fısıldadı. Ardından Wood’un çok çok çok çalışın demesine kulak asmadı. Çünkü yeterince çalışıyordu ve bu büyülerin ikisi de işine yaramıyordu. İşine yarayan bir şey öğrettiği zaman kesinlikle Wood’a sempati beslemeye başlayacaktı. Babasının sözünü takmadan hem de… Düşünceleri birden cadıyı tekrar sükûnete boğdu. Birisiyle savaşmak için aynı şartlar altında olmaları gerekmez miydi? Darcy Elaisa bilmem neyle aynı şartlar altında değildi. Dudağını kanatana kadar ısırdı ve hiç kimseye bakmadan birkaç öğrencinin arkasından sınıfı terk etti. Oysa bundan bir iki dakikaya kadar oldukça mutluydu. Büyü bitince gerçek dünya bütün pisliği ile cadıyı sarıyor ve boğmaya çalışıyordu.

Sevgili Günlük;
Wood’un dersi şaşırtıcı derece de iyi geçti. Adamı sevmiyorum ama ders eğlenceli ben ne yapayım?! Hem Wood beni Elaisa ile eşleseydi daha iyi olurdu. Mecbur olduğum anda ona asa doğrultmamın yemini harekete geçirip geçirmeyeceğini bilmiyorum. Bir şeyler bulmazsam halam gibi psikopat olacağım. Ama umutluyum. Yeni bir büyünün kollarının uzandığı yerleri tek tek araştırıyorum. Eğer bu da olmazsa bir süre ara vereceğim. Çünkü SBD’ler var ve ben SBD için Elaisa’yı nasıl öldürürsün gibi bir soru beklemiyorum. Hoş, beklesem de cevabı bilmiyorum. Öğreneceğim. Kararlıyım. Bir arkadaşımın bu sıralar çok sessiz kalması hoşuma gitmedi. Bir tuhaflık var. Hem bizim kazandığımız oyunu başkalarının üstlenmesi biraz gurur kırıcı. Neyse bunun nedenini onun karşısında dilim çözüldüğü an soracağım. Görüşürüz.
Dip Not: Arkadaş’ı SFL olarak kodladım, oyun da şamarcı söğüt olayıydı.


| 25 // Olağanüstü |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Tatja Fahrõna
SFL
SFL
Tatja Fahrõna


Mesaj Sayısı : 224
Kayıt tarihi : 01/12/10
Lakap : I-Lem

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyCuma Mart 25, 2011 9:35 pm

Acılarla geçen dakikalar hayatında eğlendiği bir geceyi oluşturuyordu ve bu Muggle halkının arasındayken garip karşılanmıştı evine dönme zamanına kadar. Lanet olası yetimhane yıllarının soğuğunda üç arkadaşı olmuştu sadece. Platin saçlı çocuktu ilki. Serpent. Şu anda ona olan saygısının bu kadar büyük olması belki de eskiden gelen bir bağın sonucuydu ve cadı bundan dolayı asla pişman olmamıştı. Kişi bağlılıklarını kendi seçerdi, eylemlerini kendi isteyerek yapardı. Bunun aksini ikna edenlerse kendi seçimlerinin sonucuna katlanamamış, cezalardan korkan basit kimselerdi. Bir anne, bir çocuk denebilirdi onlar için. Anneler doğurmalarının ardından bakamayacağını düşündükleri için bebeklerini pis yollara bırakırlar ve kaderlerini kendilerinden uzaklaştırarak tanrıya emanet ederlerdi. Çocukların hayvan besleme isteği de öyle değil miydi? Her ne kadar üzüldüklerini söyleseler de bırakmamak seçeneği her zaman mevcuttu, yaratılabilecek en basit şey olasılıklardı. Adi olmayı seçmek ölümü seçmekten daha zor. En azından benim için. İkinci arkadaşıysa Serpent'in yılanıydı ve ilk kez o sürüngenleri sevdiğini farketmişti. Pulların yapısı, çizgileri, hele ki her yılanın farklı özellikleri incelenmeye değer konulardı. Çataldili bilmediği için yılanlara pek yaklaşamasa da hayvan bulunan dükkanlarda yılanlarla hep ilgilenmiş ve birkaç kez de ısırılmıştı. Acı olmadan merak giderilmezdi. Böylelikle üçüncü arkadaşı olan varlığı da anlamış olmalısınız hı? Acı. Güçlü bir duygudur. Sakinleştirici ya da delirtici etkiyi içinde barındırır ve doğru kullanılırsa en büyük ilaçlardan biridir. Kan içinde kaldığı sayısız gecelerin ardından pansuman yaparken eğlendiğini gördüyseniz şaşırmayın, yaşadığını hissetmesinin tek yolu buydu cadının. Kendi bedeninde hissettiği şeyler ancak inandığı ölçütler olabilirdi ve bu kendisini soyutlamamasını sağlayan tek şeydi. Çok sinir bozucu bir acı bu. Bahsettiği şey sölüsyonundan çıkarılmış bir adet lensin düzgünce gözüne sokuşturulması işlemiydi. Kendi göz renginin biraz koyusu olan bu lensleri kullanmayı hiç istemezdi ama kendi hakkındaki sorununu bilmemesi gereken gözlerden saklamasının tek yolu buydu. Sağ gözünü kapattı birkaç saniye için. Her takıp çıkarmasında kendisine hafiften lanet okurken dikkatli olması gerektiğini hatırlardı. Batma hissi yavaş yavaş geçerken sulanmış gözünü araladı ve sol gözü için olan lensi işaret parmağının ucuna alarak gözüne yaklaştırıp lensi temas ettirerek gözüne yerleştirdi. Yanındaki aynaya bakarak lensi irisinin üzerine doğru getirip iki gözünü de birkaç kez kırpıştırdıktan sonra dik dik bakmaya devam etti. Gözündeki küçük benekler kaybolmuştu ve kamuflaj olabildiğinde mutlu oluyordu. Kendini normal sandığı her an yeni bir olay geliyordu başına ve bu kez kendisini saklamaya sözü vardı. Platin saçlı çocuğu hayal kırıklığına uğratamazdı, daha layık biri olmalıydı aslında. Aynadaki aksine dil çıkarıp güldükten sonra yatağından kalkıp çantasını astı omzuna ve hızlı adımlarla çıktı yatakhaneden.

Ortak salonda takılan öğrencilerden bazılarının kendisine verdiği selamları cevaplarken oldukça şirin olduğunu düşünmüştü ve bu onu bir anlığına rahatsız etmişti. Parlak kırmızı saçlı acayip bir cadı ne kadar şirin olabilirdi ki? Daha da tuhafı insanlar buna inanmış gibi gözüküyordu ve ruh halinin bu modda olmasından mutlu gibilerdi. Neden mutlu olmasınlar? Ortak salonda en çok gürültü çıkaran kişi kendisiydi ve son günlerde kapandığı için kafalarını dinlemişe benziyorlardı. İçi ürpermeye devam ederken zihni kalbine emirler yağdırıyordu. Tek bir emri evire çevire anlatmaya çalışıyordu demek daha da doğru olurdu. Sakin olmasını söylüyordu. Kendisini o kadar yabancı hissetmişti ki o insanlara, ayna kırarcasına hepsini parçalamak ve içlerinden çıkacak siyah dumanlara bakmak istiyordu. Koşar adımla portreye ulaşıp onu kızdıracak bir şekilde açarak merdivenlere yönelirken arkasından gelen homurdanmayı umursamadı. Dudaklarını birbirine bastırırken dişinin içteki dokuyu hafiften kanatmasıyla yüzündeki gerginliği azaltıp uçarcasına indi merdivenlerden. Birçok dersin ardından en korktuğuna girecekti ve bu onun yavaşlamasına neden oldu. Matthew Dean Wood. Bu okulda en çok kaçtığı adamdı aslında. Yanındayken tiyatro yeteneklerini kullanarak oldukça normal gözükse bile içten içe farkedeceği korkusu vardı ve çoğunlukla iç konuşmaları o sıralarda oldukça hararetlenirdi. Sahte bir gülümseme kondurdu dudaklarına gireceği koridorun platformuna vardığında. Sınıfa doğru yürüyerek her zaman oturduğu orta sıralardaki yerine geçerek rahat bir şekilde oturmaya başladı. Bakışları sınıftaki yılan tablosuna odaklıyken bedeni başka şeyleri tartma telaşındaydı. Sınıf diğer zamanlara göre buz gibiydi, memleketini hatırlatıyordu ama oraya sadece üç kez gitmişti. Kanı oralardan gelse de evi orada değildi, şimdilik reddetmeye devam ediyordu. Günü geldiğinde oradaki evini alacak ve duruma göre düzenleyecekti. O günden önce ölmezsem. Oldukça yüksek bir sesle kapanan kapı nedeniyle daldığı düşüncelerden sıyrılan zihni bakışlarını sıraya yönlendirtmişti. Profesörün adımlarını dinleyip saniyeleri saymaya başlarken dediği sözleri dinliyordu. Taş binaların ardında tehlikede olmayacağını sanan varsa oldukça şaşkındı cadıya göre. Büyünün adını duyduğunda bakışları kısa bir süre profesörün yüzüne yönlenmiş, yakışıklı yüz hatlarını incelerken ona aşık olan diğer kızlardan olmadığına sevinmişti. Bir profesöre aşık olmak iğrençti evet. Kendisinden yaşça büyük olan insanlara karşı birşeyler hissetmek en berbat bunalımın kapısı olmaz mıydı? Dalan düşüncelerini dağıtan tek şey pratikte olacak isimlerdi ve kendi ismini duymadığında bakışlarını giden öğrencilere çevirdi. Aralarında gerçekten sevdiği tek kişi olan Cladius vardı ve bu nedenle en çok ona odaklanacaktı. Ürperen bedenini rahatlatmak amacıyla yavaş bir şekilde kollarını birleştirip öbce bütün grubu izlemeye başladı. Arada küçük bir gülümseme dudaklarında dolansa da uzun süreli kalmıyor ve lanet olası bir adamın hissettirdiği küçük aşk kıvılcımları kadar çabuk gidiyordu. Büyülerin rengini izledi. Bedene çarptığı andaki dağılımını ve bedenin sahiplerinin yüzlerini zihnine kazıdı birer birer. Dizi izlercesine odaklandığı bu etkinliği kendisine aniden gibi gelen zil sesi kesmişti ve mutlu mutlu izlediğinin anlanmaması için oturuşunu düzeltip çantasını yeniden alarak sınıftan çıkan beşinci kişi olmuştu. Eğer ders bu profesörün olmasa en son çıkardı fakat aynı ortamda bulunmaktan fazlasıyla rahatsız oluyor, o varken bir parça kendinden şüpheye düşüyordu. Yalanlarımı severim ama yakalayacak kadar zeki olanlarla oynanacak oyun değildir bu. Koridorlarda tek başına yürüyebileceğim yollara saparken kendi kendisine küçükken bir yerden kulağında kalmış olan şarkıyı mırıldanıyor ve meşgul olacak bir şey düşünüyordu. Bu kattan ne kadar uzaklaşırsa o kadar mutlu olacağının bilincinde olan cadının yanına adam geldi. Gülümsemesi dudaklarındayken zihninde konuşmaya başlamış ve gerçek olabilmesini istemişti bir an için. Ayak sesleri, saniyeyle eş zaman duyulan küçük taklar. Tik tak tik tak. Yukarıdaki büyük saatin yelkovanı olmak isterdi. Küçük ama herkesin ihtiyacı olan bir varlık.


| 18 // Uygun |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucian Luxsouer
Seherbaz
Seherbaz
Lucian Luxsouer


Mesaj Sayısı : 345
Kayıt tarihi : 13/08/10
Yaş : 30
Lakap : Luke

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyPtsi Nis. 04, 2011 7:17 pm

Mitoloji sınıfından çıkmış öğle tatiliyle arasındaki son iki ders olan karanlık sanatlar dersliğine giden Lucian nedense diğer günlere nazaran koridorun biraz kasvetli havasının olduğunu oksijeni ciğerlerine çekerken hissedebiliyordu. Gözleri ve zihni biraz bulanmıştı. Cübbesinin uçuştuğu merdivenlerde iki kat aşağı inecek süre kadar yol aldı. Birinci kata indiğinde daha bir kasvetle dolu olan koridorda dersliğe yürüdü. Lucian karanlık sanatları o kadar çok seviyordu ki Profesör Wood'un soğuk ve Gryffindor ile Slytherin arasındaki gidiş gelişlerine bile aldırmıyordu. Geçenlerde onun hakkında Gelecek'te bir şey okumuştu ama doğru olup olmadığına karar veremiyordu. Belki de onu gören çocuk yanlış görmüştü.

Lucian, derslik kapısından girdikten sonra tanıdık sınıf ortamı onu kucakladı. Her zamanki içeriyi aydınlatmakla yükümlü pencere, duvarların bazı karanlık kalan köşelerini ele vermekte görevli olan meşaleler, basamaklar gibi gittikçe yükselen sıralar, Wood'un masası ve masasının iki yanındaki meşaleler.

Kapıdan girip, en yukarılarda kendisine bir yer bulup oturana kadar Lucian ortamın havasına kendisini uyduruyordu. Aralarında sessizce konuşan, yer yer hararetlenen konuşmaların sonucunda birbirine el- kol hareketi yapan cadı ve büyücüler kapının gürültüye kapanıp, Wood'un masasının bulunduğu ve meşalelerin aydınlattığı platformunda göze görünmesiyle her şey tarihin cazibeli karanlığına gömülmüştü; bir saniye öncesi bile artık tarihin bir parçasıydı.

Wood, bir süre sessizce durup gözleriyle sınıfı süzerken sanki herkesin zihnine girip çıkıyordu. Lucian, kendisiyle daha göz temasında bulunmayan profesörün tüm hareketlerini takip ediyordu. Wood'u hep insanlardan yüksekte tutmuştu, eh haberlere göre tutulmaması da aptallık olurdu. Düşünürken dudaklarını istem dışı büken ve bunun yanında başka hareketlerde-kaşlarını kaldırıp çenesini kütleten- sergileyen Lucian dikkatini Wood'a vermişti. Konuşmaya başlayan Wood öncelikle her zamanki karşılama konuşmasını yapıp, onun ardından güncel konulara değinmişti. Sözünü sonunda derse getirip platformdan inerek bazı öğrencilerin isimlerini söyledi. Lucian duyduğu isimlerin hemen hemen hepsini biliyordu, ne kadar da daha önce pek bir samimiyeti olmasa da. İsimlerinin söylenilmesinin ardından itaatkâr bir şekilde platforma giden öğrenciler, Wood'un kibarca emriyle gruplaştılar. Wood, onlara yapmaları gerektiklerini söylerken, ikinci düzey beden kilitleme lanetini zaten bilen Lucian bu derste bu büyüyü iyice pekiştireceğini anladı. Wood, büyünün tarifinin verdikten sonra artık yemeği yapmak platformda gruplaşan cadı ve büyücülere kalmıştı. Wood, kenara çekilmiş tüm sınıf gidi ortadaki ışınların göz kamaştırıcılığını ve bu ışınların ortaya çıktıktan sonra ne işlevi yaptıklarını izlemişti. Lucian'da orda olmayı istedi bir an ama ortadaki ışın gösterisi sona ermiş ve Wood'un sesini tekrar işitmişti. Platformdaki öğrencilere iyi olduklarını söyledi. Öğrencilerin yerlerine geçmesinin ardından sınıfa ödev vermediğini ve iyice pratik yapılması gerektiğini tembih ettikten sonra yağmurluğuna bürünüp zilin çalmasının ardından sınıftan çıkıp gitti. Lucian da zilin ardından çantasını sırtlanıp diğer öğrenciler gidi sınıftan çıkmak için hamle etti. Dersten derse koşturduğu diğer günler gibi bugünde iliklerinde biraz yorgunluk ve soğukluk hissediyordu. Ama biliyordu ki ortak salonda içeceği sıcak kahve ve ayaklarını uzatıp karıştırdığı kitapların yanında oluşturduğu tepecik ona herşeyi unutturacaktı. Aklından ne kadar da basit mutlu olduğu hakkında bir düşünce geçti. Sonrasında boşverip kendisini koridorda sonraki derse derse giderken buldu.




| 13 // Uygun |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Malcolm Mourier
SFL
SFL
Malcolm Mourier


Mesaj Sayısı : 1112
Kayıt tarihi : 06/09/10

V. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: V. Sınıf / I. Ders   V. Sınıf / I. Ders EmptyPaz Mayıs 08, 2011 3:35 pm


    Elinde KSKS kitapları ve sırtı pek bir şekilde ilerliyordu dersliğe doğru zindanlardan. Geçen sene sınıfta kaldığına inanamıyordu bir yandan büyücü. Bu sene böyle bir şey olmayacaktı ama. Her şeyden önce getirmişti bu dönem derslerini. Sonuna kadar da getirecekti. Artık sınıf atlamak, bir an önce sınavlara girmek ve meslek edinmek istiyordu. Bir sürü saçma olaydan kurtulup istediği mesleği elde etmek ve içi rahat bir şekilde yaşamak istiyordu aslında... Dışarıda ise korkak güneş bulutların arkasına saklanmıştı. Bu yüzden etraf bulutlarla kaplı ve ayaz hakimdi. Yine bu yüzden koridorlar tam aydınlanmamıştı. Fakat bu yürümek için gereken ışığı kesmeye yetmiyordu ve bu sayede önünü görebiliyordu büyücü. Merdivenleri çıktığında ve KSKS dersliğinin bulunduğu kata vardığında yönlendirmişti ayaklarını dersliğe. Dersliğin kapısının önüne geldiğinde ise hiç beklemeden içeri dalmış ve gözü ilk olarak masasında oturan Bay Wood'a kaymıştı. Birkaç saniye baktıktan sonra boş yerlerden birine doğru ilerlemiş ve etrafı süzmüştü. Masasına kitapları bıraktıktan sonra oturmuştu. Ardından etrafa çevirmişti buz gözlerini. Dersliği sihirli üç pencere aydınlatıyordu. Pencerenin ışığının düşmediği kısımlarda ise yanan meşaleler bulunuyordu aydınlatmak için. Gözleri duvarları takip ederken profesörün masasının arkasındaki tablodaki yılana kaymıştı. Yılan adeta Slytherin binasına adanmış bir şekilde kocaman ağzını açmış ve çatal dilini gösteriyordu. Gözleri yavaşça aşağı kaydığında büyücünün profesörün masasının bir şeyin üzerinde ve masanın iki yanında sabitlenmiş iki meşale olduğunu fark etmişti. Ki böyle süzerken etrafı, zamın nası getiğini anlamamıştı. Profesör büyük bir hışımla ayağa kalkmış ve dersliğin kapısını kapattıktan sonra platforma çıkıp masasnın önüne geçmişti. Birkaç saniyeliğine düşünceli bir tavırda olan profesör yine birkaç saniye sonra soğukkanlılığını bozmadan konuşmuştu. "Beşinci sınıflar, Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine hoşgeldiniz." Sesindeki düşünceli tonu Malcolm dahi hissetmişlerdi. Hemen başlayan fısıldaşmalar sinirini bozmuştu. Yine dedikodu yine dedikodu Malcolm'un sinirini bozmuştu. Onları duymamayı ve profesörün gerekli uyarıı yapacağını umarak profesöre çevirmişti buz gözlerini. "Bildiğiniz gibi, sihir dünyası karışık. Tahmin edilme sınırlarını bir hayli aşmış bir kaos ortamı, neredeyse hepimizin yaşamına hakim durumda. Aileleriniz tehlikede, her an bu dünyaya ait olmayan bir yaratık tarafından saldırıya uğrama tehlikesi mevcut. Bu yüzden bu dersi ciddiye almanızı öneririm. Şanssızlıkların kurbanı olmuş ve ölümden kılpayı kurtulmuş Svensson'un yaraları, sizin için iyi bir önizleme olabilir." Aileler tehlikede... Bu kısmı çok iyi anlıyordu çünkü kendi hayatında yaşadığı için yine rahatsız oluyordu. Bu konu cidden sinirini bozmaya başlamıştı. Aklına gelen bu şey ellini yumruk yapmasına neden olmuştu. Gözlerini yumarak kendine tekrar yemin etmişti. Ailesine bunu yapanlara bedelini ödetecekti. Gözlerini tekrar açmasına profesörün sesi neden olmuştu. "Kitaplarınızdaki elli birinci sayfada, ikinci düzey beden kilitleme laneti olarak geçen, kendinizi savunma ve rakibinizi zayıf düşürme konusunda oldukça etkili olan lanet bugünkü konumuz. Uygulaması basit, fakat epeyce konsantrasyon gerektiriyor. Odaklanabilme sorunu olanların, tarihin her döneminde, zorlandıkları ve genellikle başarısız oldukları bir büyü. Bu gafletten uzakta olanlarınsa başarıyla gerçekleştirip, düşmanlarına karşı büyük bir üstünlüğe sahip olmalarını sağlar. İyi çalışmanız gerek, isabet ettirilmesi, oluşturulması kadar meşakkatlidir. Sağlam bir pratiğin ardından bu sınıftaki hiçbir öğrencinin, bu büyüde çuvallayacağını düşünmüyorum. Şimdi..." Sözünü keserek platformdan inmiş ve kararlı ve serinkanlı adımlarla inmişti. Ardından birkaç favori öğrencisinin isimlerini söyleyerek yanına çağırmıştı. Bu sırada masasına koyduğu kitaplardan KSKS ile ilgili olanı almış ve sayfaları çevirerek elli ikinci sayfayı bulmuştu. Finite İnancantatem. Büyünün ismi buydu ve Malcolm yararlı olacağı konusunda profesöre katılıyordu. Gözlerini tekrar karşıya çevirdiğinde öğrencilerin karşı karşıya geçtiğini fark etmiş ve profesörün onlara gurur duyan gözleriyle karşılaşmıştı. Bu favori öğrenci olayı cidden canını sıksa da artık ceza almak istemediği için susuyordu. Profesör ardından öğrencileri birbirleri ile eşlemiş ve dinlemelerini söylemişti. "Asa hareketiniz, birinci sınıfta öğrendiğiniz 'Wingardium Leviosa' tılsımıyla birebir aynı. Ondan farkıysa büyünün asadan daha kuvvetli bir şekilde çıkması, yani oval hareketin ardından hedefi tutturabilmek için sabit durmanız, kolunuzu da sabit tutmanız şart. Sihirli sözcükleriniz, Petrificus Totalus'tur. Etkisiz hale getirmek istediğinizde, 'Finite Incantatem' adlı sözcükleri söyleyip, kilitlenmiş bedene asanızı doğrultmanız yeterli." Bunu kitabına kısaltarak not almıştı büyücü. Ki büyülerin havada uçuşup bedenleri bulduğunu fark ettiğinde yazmayı bırakmış ve izlemişti. Kitlenen bedenleri profesör çözdükten sonra yerlerine yollamıştı. "Ödeviniz yok, iyice pratik yapıp, herhangi bir düelloda bu büyüyü rahatça yapabildiğinize inanmanız yeterli. İyi günler." Bu sözleriyle dersi bitiren profesör yerine geçmişti. Malcolm kitaplarını toplayarak sessizce derslikten ayrılıp diğer bir derse girmeden önce hava almaya çıkmıştı...

    Not: Kendine göre yorumladı Malcolm seçilen öğrencileri umarım sorun değildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
V. Sınıf / I. Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» IV. Sınıf II. Ders
» V. Sınıf || I. Ders
» III. Sınıf / I. Ders
» II. Sınıf II. Ders
» IV. Sınıf II. Ders

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: