Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
John Pheragas
Seherbaz
Seherbaz



Mesaj Sayısı : 47
Kayıt tarihi : 21/07/10

III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders. Empty
MesajKonu: III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders.   III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders. EmptyC.tesi Eyl. 04, 2010 1:59 pm



Dersin Konusu: Mantikor, Cansarar,
Flavius Belby
Dersin Profesörü: Dryas Pheragas
Dersin İşlenişi:

Gün ışıklarını daha yeni söndürmekteydi. Lysander hala etrafına bakınarak eksik bıraktığı bir şey var mı diye aranıyordu. Elbette birkaç tane hata bulacaktı yine, çünkü yaklaşık bir saat önce işi bitmişti, şimdi rötuşları yapıyordu odasında. ‘Profesörlük daha en başından zor gelmeye başladı ha Lys?’ diye geçirdi zihninden. Dudaklarına bir şarkı doladı ve tek tek gözlerini az önce yerleştirdiği eşyalarının üzerinde gezdirdi. Fakat tam göremiyordu, gün ışığı kocaman penceresinden odasını aydınlatırken rahat rahat işlerini yürütebiliyordu fakat şimdi işler değişmişti. Arka cebinden uzun asasını çekti ve hiçbir söz kullanmadan asasını tepede duran geniş lambaya doğru salladı. Lambadan cızırdayan sesler eşliğinde doğan ışık odaya sarımsı bir renk katsa da fena aydınlatmamıştı. Asasını tekrar arka cebine koyarken bakışları kaldığı yerden devam etti. Daha kitaplarını ve eşyalarını yerleştirmesi gerekliydi. Belki bunun için büyü kullanabilirdi fakat bunu elleriyle yapmak daha çok hoşuna gidiyordu. Zaten koskoca okulda kendi odasında oyalanmaktan başka yapabileceği başka ne vardı ki? Belki okulu da bir geziye çıkardı, hepsi bu kadar. Yüzünü asarak diğerine göre daha ufak olan bavuluna doğru yürüdü ve elini tokasına atıp açtı. İşte hazinesi olarak gördüğü her şey burada gibiydi; kimi sayfası kopmuş, tozlanmış, yılların verdiği tecrübeyle daha bir narinleşmiş kitapları buradaydı işte. Kimisinin kalın kabı, kimisinin ise ince yaprakları onu hep kendisinden alırdı. Okula gelince yerleşme telaşı olacağını biliyordu, bavullarını ona göre hazırlamıştı zaten. Büyükbabasının sözünü dinlemesi yine işine yaramıştı. Büyük bir gülümsemeyle hatırladı onu. Çocukluğunda yanına aldığı için, onu güzelce yetiştirip her yaz tatilinde onca faydalı birli öğrettiği için, gençlik yıllarında da bir baba şefkatiyle Lysander’a yaklaştığı için, kısacası hayatını yalnızlıktan kurtardığı içi büyükbabasına çok borçlu hissederdi kendini her zaman. Fakat bunların farkında olan büyükbabası sadece bir cümle kurardı bu konu hakkında. “Bana borcunu kendine iyi bakarak öde Lysander.” Sözcükler dudaklarından çıktıktan sonra o babacan gülümsemesi suratına yayılırdı her zaman. Lysander ufak hatırlamadan sonra tozlu kapaklarına dokundu kitaplarının. Normalde pis hiçbir şeyi sevmese de bu kitaplardaki tozlar ona nedense karizmatik geliyordu. Kitaplığının ilk rafına sihirli yaratıklar ile ilgili olan kitaplarını yerleştirdi, alfabetik sıraya göre. Bir alt rafa ise Sihir Tarihi hakkındaki kitaplarını yerleştirdi, kronolojik sıraya göre. Tek tek kitaplarını dizerken arada bir sayfaları karıştırıyor ve kendi notlarını buluyordu. Bazıları öğrencilik yıllarından kalma şeyler olduğu için gülmemek elinde değildi. Normal bir insanın 15-20 dakikasını alacak bir iş, eski bir Ravenclaw öğrencisi ve kitap aşığı bir delikanlı için birkaç saat almıştı, fakat en sonunda bu işten kurtulmuş ve gardırobuna kıyafetlerini yerleştirmek için geçmişti. İşleri bitince kısa bir tekrar yapması gerekliydi. Yarın vereceği derse hazırlıksız çıkması aptallık olurdu.

Günün ilk ışıkları gözünü aldığında acele ve korkunun birleşmesi sonucu büyük bir etki yaratan duyguyla fırladi yatağından. Bir önceki gece tekrar yapamamıştı, aslında yapmamıştı. Onca eşya taşıma ve yerleştirmenin ardından kendini yorgun hissetmiş ve birkaç dakika gözlerini dinlendirmek için yatağına yatmıştı. Sadece birazcık daha fazla uyumuştu. Zaten tekrar yapmasına da gerek yoktu, kendi başarısının bu yönde olduğunu biliyordu. Genç yaşına rağmen şimdiden üç tane bu konu üzerinde kitabı vardı. O kadar kolay olmasa da artık araştırma işine kendini uzman sayıyordu. Ne zaman kendini beğense ve bir yerlere geldiğini zannetse aklına ilk gelen isim Newt Scamander oluyordu. O denli bir adama ulaşmak için şimdiki halini yedi-sekiz kez geçmeliydi. Ders için hazırlanma işini kafasına takmayarak fiziksel hazırlanma kısmına geçmeye karar verdi. Yatağından kalktığında pencereden havanın ne kadar soğuk olabileceğini tahmin ediyordu. Günün ilk ışıkları çoktan kaybolmuştu, güneş ortalarda gözükmüyordu. Eğer hasta olmak istemiyorsa kalın giyinmeliydi. Saçlarını dağıtarak bir gece önce düzenlediği gardırobunu açtı ve içinden Beyaz bir gömlek, V yaka gri bir kazak ve siyah kışlık cübbesini çıkarttı. Askılardan birisine elini attı ve siyah bir kumaş pantolon yakaladı. Hızlı hızlı giyinirken geç kalma korkusu da vücudunu sarıyordu. Asasını sallamasıyla yatağı toplanmaya başladı. Kapıdan fırlarken siyah, gri ve beyaz renklerinin üçlemesini barındıran atkısını da almayı unutmadı. Dışarısı tahmin ettiği kadar soğuktu. Uzun ve hızlı adımlarıyla kısa sürede ders alanına varmıştı. Yer yer karla kaplanmış çimenlik yere öğrenciler çoktan gelmiş ve sıralanmışlardı. Derse başlamak için uygun bir zamandı.

"Size pek bilmediğiniz ve Sihir Bakanlığı Sınıflandırması XXXXX olan birkaç canlıdan bahsetmek istiyorum. Biraz ürkütücü ve bilgilendirici olmak istedim bu gün." Sözlerini noktalarken arkasında duran kutuya uzandı. Önceden hazırladığı, büyülü, üç minyatür yaratıktan birini eline aldı. İlk eline gelen yaratık ufak, siyah bir pelerini andırıyordu. Tüm öğrenciler gözlerini dikmiş ne olduğu belli olmayan yaratığa bakarken aniden harekete geçen yaratık Lys'ın elinde süzülmeye başladı. Lysander elindeki hayvana bakmaya devam ederek konuşmaya başladı. "Bu gördüğünüz yaratığın adı Lethifold (Cansarar). Son derece tehlikelidir ve dünya üzerinde fazla bulunmaz. Tropik iklimde yaşamaya uygundur. Bu yaratığın saldırısından talihle kurtulabilen tek kişi Flavius Belby'dir. Belby'nin anlattığına göre Lethifold boğarak öldürüyor. Bu yüzden bu isim verilmiş." Yaratığı tekrar kutuya bıraktı ve ardından başka bir yaratık aldı. Lysander'ın eldivenli eli kutudan çıkarken garip ve hoş bir şarkının mırıldanma sesi duyulur olmuştu. Çıkan yaratık insan başlı, aslan gövdeli ve akrep kuyruklu, garip görünüşlü bir canavardı ve şarkı sesi ondan geliyordu. "Bu yaratığın ismi ise Maticore (Mantikor). Bunun bilinen özelliği avını yerken şarkı söylemesi. Derisi birçok büyüyü geri püskürtebilir. Eğer bir insanı sokarsa anında ölümüne yol açar. Kimera kadar tehlikeli ve az bulunan bir Yunan canavarıdır." Lysander fazla elinde tutmak istemediği hayvanı kısaca anlatmıştı ve geri kutusunun içine bırakmıştı. Ardından aldığı hayvan favorileri arasındaydı. Kutunun içinden gelen kükreme sesleri öğrencileri biraz olsun ürkütmüşe benziyordu. El kutunun içinden çıktığındaysa neredeyse tüm öğrencilerin, birkaç Gryffindor'lu hariç, ilgiyle hayvana bakıyorlardı. Lysander'ın elinde tuttuğu hayvan ufak bir leopardı ve ağzından mor bir duman çıkarak soluyordu. "Bu elimde tuttuğum bir Nundu. Bu yaratık gerçek boyutlarında devasa. Tek bir nefesiyle büyük bir köyü yok edebilecek kadar şiddetli bir salgın yayabilir." Geriye doğru kaçılan birkaç öğrenciyi görünce sırıtarak ekledi. " Tabii şu anda ağzından çıkan sadece temsili. Bu hayvanı alt etmek için en az yüz büyücü birlikte çalışmak zorunda kalmıştır. Doğu Afrika kökenlidir." Son hayvanı da kutuya attıktan sonra tekrar öğrencilere döndü."Dersimiz burada bitmiştir. Merak edenler Flavius Belby'nin kendi yazdığı Cansarar'dan kurtulma notlarını okuyabilirsiniz. Bir dahaki derse görüşmek üzere." Öğrenciler çoktan yeri terk ediyordu ki Lysander'da kutuyu kolunun altına sıkıştırdı ve arkasını döndü. Hazırlanmamasına rağmen son dakikada planlanmış birkaç görselle dersi kurtarmıştı. Bir daha ki derse kesinlikle hazırlanacaktı! Belki de hazırlanmayacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eritheia Fae Hyxest
SFL
SFL
Eritheia Fae Hyxest


Mesaj Sayısı : 1551
Kayıt tarihi : 21/06/10
Lakap : Venus.

III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders. Empty
MesajKonu: Geri: III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders.   III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders. EmptyCuma Eyl. 10, 2010 2:12 am

    Olağan dışı olaylar ve zaten herkes tarafından beklenenler.
    Bilinmeyenler ile eninde sonunda ortaya çıkacağı bilinenler.
    İkisinin ortak özelliği ne idi biliyor musunuz? Yalanlar...
    İnce, iki keskin dudağın sağa sola kıvrılması ve akciğerlerden çekilen o temiz oksijen ile kirli sözcükler dökülmesi sonucu ortaya çıkıveren o karalar karası durumdan söz ediyorum, yalanlar derken. Zihninizde süzülenler, en belirgin öbekten en kuytu deliğe kadar her şey, olağan dışı olaylarla çelişiyorsa; yalan olarak algılanırdı. Yahut bahsettiğiniz şey güpe gündüz herkesin şahit olabileceği ve sükseli bir dedikodu malzemesi yapabileceği bir şey ise; kenarından ya da köşesinden çalıntı yapılmış bir elmasın işlenip sunulmuş hâli olduğuna inanılırdı. Ah, bir de hiç kimsenin bilemeyeceği o esrarengiz sırlar vardır hani; ne dersiniz? Her sırda biraz yalan vardır. İşte ben de tam bir sonraki maddede devreye gidiyorum bugünlük: eninde sonunda ortaya çıkacağı bilinenler.
    Annem ve babam arasındaki ilişki tamı tamına bu demekti işte. Kimseye söyleyemediğim, gırtlağımda sıkışıp kalmış tek atımlık bir kalp gibi yahut tek alımlık bir nefes gibi saklanmış bir yalandı, paylaşamadıklarımız. İki ebeveyn ve çocukları arasında büyüyen çukur öylesine derindi ki; içini seve seve doldurabilirdim sakladıklarımla, benden saklananlarla. Dünden, bugünden, yarından ve hatta sonsuzluktan... Her birinden ufacık birer parça alıp karıştırır ve kıvrak dilimden dökülecek iki kelimeyle yatıştırırdım. Sonuçta, ikisi de işinde doruk noktaya ulaşmış insanlardı. Annem; model sanılan kusursuz fiziği ile kariyerinin en tepesinde, büyücüler aleminin en çok okunan gazetesinin editörüydü. Babam ise; bu gazeteyi okuyarak kahvesini yudumlayan, tuvalete giden ve ardından aldattığı karısına öpücük armağan edip işe uçan, oradan kazandığı paraları külçe külçe galleonlara çevirip yatırdıkları bankanın sorumlusuydu. Magazin ve borsa. İki mayın bombası. Hayır, bu övünülecek bir şey değil. Böbürlenilecek yahut annesini ve babasını kaybetmiş kimselere büyüklük taslamak için kullanılacak bir malzeme de değil. Zor zanaat benimkisi, bana ayıramadıkları o küçücük vakit parçacığını onlara anlatamadıklarımı içimde biriktirerek baş yapıtlar çıkarmaktan bahsediyorum. Kumbaram doldukça, kendimi daha da yalnız hissediyorum. "Neyin var, Fae?" Brandon'ın sol kulağımda yankı bulan sesi düşüncelerimi söküp atıyor ve beni dünyaya, Hogwarts'a yaklaştırıyor. O denli trans hâlinde gibi gözüküyorum ki; B korkudan gözlerini büyütüyor ve yanıma yaklaşıp alelacele dirseğimi sıkarak tekrar soruyor. "Fae?" Gözümün önünde koca bir zakkum kelebeği varmış gibi elimin tersi ile onu savuşturur numarası yapıyorum ve bu dünyaya bağlılığımı kesin olarak kanıtlayabilmek için Brandon'ın dirseğime kenetlenmiş elini tutuyorum. "Hiç. Hiçbir şeyim yok. Merak etme," diyerek endişesini giderebilmek için fazlasıyla gerçekçi bir gülümseme takınıyorum. Brandon derin bir nefes alırken onun gibi birinin sevgisine sahip olduğum için Tanrı'ya binlerce kez şükrediyorum. Dudaklarım bu içten dua ile belli belirsiz kıpırdanırken destek almak için elimi koyduğum masada `Sihirli Yaratıklar IV´ kitabı ile karşılaşıp panikleyiveriyorum. "Ah, Brandon. Unuttuk, SYB'ye geç kalacağız!" Sesimdeki derse düşkün inekleri andıran tını B.'ye normale döndüğümü kanıtlamış olacak ki gözlerini devirip ortak salondaki tekli koltuğa atıyor kendini. Sağ ayağını sol dizine koyarak koltukta iyice yayılıyor ve çarpık gülümsemesi ile bana bakıyor. "Fae. Bu kadar ineklemeyi kessene. Binayı sen kurtaramazsın." Tam bir hödük. Evet, Brandon bazen tam bir hödük. Cübbemin eteklerinin uçuşmasına sebep olacak kadar büyük bir hışımla dönerken kendini hava akımı ile doğru orantılı savuran buklelerim yüzüme çarpıyor. Gözlerimi kısıp fazlasıyla ikna edici o ses tonumla konuşmaya başlıyorum. "Evet, tek başıma kurtaramam. Çünkü sen de yardım etmelisin,"
    **
    Bradon'ın güçlü koluna dolanmış bileğim ile okul arazisindeki ince patikayı izleyerek Sihirli Yaratıkların Bakımı'nın işlendiği alana doğru yürüdüğümüz zaman parçası süresince; ne annem geliyor aklıma ne de babam. Fransa'dan, Paris ve Marsilya'dan, yazın ailemiz şerefine verilecek şölenden, annem Anraudein ve babam Bernard'dan, Gelecek Postası'ndan ve Gringotts'dan o kadar uzaklara uçuyorum ki; Brandon'la geçirdiğim her nano saniye teker teker kıymete biniyor gözümde. Memnuniyetim zihnimde yer edinince huzurla gülümsüyorum, gözlerimin gördüğü en son şey: Brandon'ın başını öne eğimiş otuz iki dişini gösterircesine sırıtışı olsun diye. Sol kolum ile göğsüm arasına sıkıştırdığım ders kitabımı daha da sıkıca kavrayıp yere yığılmış bir çınar dalının üzerinden atlıyorum ve birkaç adım ilerimizde koloniler hâlinde derse hazır bekleyen öğrencilerle burun buruna geliyorum. Pek tanıdık kimse görünmüyor ortalarda. Gryffindor'dan birkaç kişi ve Slytherin'den iki kız. Bu yabancılık hissi karşısında bina başkanlığı görevimi ihmal ettiğim fikrine kapılıyorum, biçimli sarı kaşlarım alnımda birbirine yaklaşıyor. Huzursuzlukla adımlamaya devam ederken onun sesini duyuyorum. Tanrı'nın yaratmış olabileceği en kusursuz büyücüler listesinde Artis Allison'dan sonra gelen şaheserin. Profesör Pheragas o tok ve etkileyici sesi ile benim de içinde bulunduğum bir cadı grubunun tabiri caiz ise erimesine sebep olacak şekilde konuya giriyor. "Size pek bilmediğiniz ve Sihir Bakanlığı Sınıflandırması XXXXX olan birkaç canlıdan bahsetmek istiyorum. Biraz ürkütücü ve bilgilendirici olmak istedim bu gün." Ah, olur. Evet, evet. Elbette. Bu fazlasıyla içten boyun eğişin ardından ansızın esmeye başlayan buz gibi rüzgârın etkisi ile Brandon'ın kolundan çıkmış, onu arkada züppe oğlanların arasında bırakmış ve en öne, Profesör Pheragas'ın dibindeki cadılar arasına yerleşmiş olduğumun ancak farkına varabiliyorum. Kitabımı göğüsüme daha sağlam bastırırken sağ omuzumun üzerinden çatık kaşlarla bana bakan Brandon'a özürümü dile getiren bir tebessüm yolluyorum. Her zamanki gibi mahçup tavrıma dayanamıyor ve yelkenleri suya indiriyor. Bakışmamız; muazzam yetenekli bir büyücü olan Dryas Pheragas'ın sesi tekrar yükselene dek sürüyor, elbette. Profesör, ardında duran kutuya uzanmış ve yapraklarda yansıyan güneşin altında simsiyah bir pelerin giyinmiş gibi gözüken ufak bir şey çıkarmıştı. Kaşlarımı çatıp elinde tuttuğu yaratığın ne olduğu konusunda tahmin yürütmeye çalışırken; o zımbırtının narin tenime temas etmemesi konusunda çoktan kararımı verdiğimi fark ettim. Tiskiniyormuş gibi bir mimiğin yüzümü kaplamasına engel olamadığımdan bunu alabildiğine gizleyerek; Profesör'ün Lethifold hakkında verdiği her bilgiyi dikkatle dinledim. Evet, boğmak. Evet, cansarar. Hiç mi hiç hoş şeyler değillerdi bunlar. Profesör, Lethifold'u özenle kutuya geri koyarken benim gibi bir kızın bu dersi neden seçmiş olabileceğini düşünme ihtiyacı duydum. Ben ki sivri sinek görünce çığlık çığlığa kaçardım; yaratıklar, böcekler, ısıranlar, sürünenler ya da onun gibi herhangi bir zamazingo ile kesinlikle ve kesinlikle yıldızım barışmazdı. Dudak bükerek duruma alışmayı deneyecek ve Profesör Pheragas'ın eldivenli elinde tuttuğu yaratığı izleyecektim. Bunu biliyordum! Elinde duran insan başlı, aslan gövdeli ve akrep kuyruklu yaratık bir mantikordu. Elbette daha önce hiç görmemiştim, beni ilgilendiren ve tanımamı sağlayan husus o hipnotik ezgisi ile hepimizi büyüleyen mırıltıları olmuştu. Sihirli Yaratıkların Bakımı'nda dahi karşıma çıkan müzik ile hoşnut bir gülümseme koyarken yüzüme, babamın patronusu olan şu hayvanın adının geçmesi bu tebessümün geldiği gibi giymesine yol açtı. Kimera sözcüğü Profesör'ün kalınca dudaklarından süzüldüğü an, gözlerimin önünde babamın silik sulieti beliriverdi. Derin bir nefes alarak çalılıkların soğuk rüzgârla buluşan kokusunda babamı unutmayı umdum, keza Profesör'ün bizlere sunduğu bir sonraki canlı bunu benim çabam olmaksızın sağlayabilecek kadar dikkat çekiciydi. Boyutuna göre muazzam bir kuvvete sahip olduğu aşikâr olan yaratık, ağızından menekşe morunu andıran bir duman yayarken tereddüt dolu gözlerimi Profesör'ün yüzüne diktim. Beni ve diğerlerini duymuş olacak ki; gerekli açıklamayı yapmayı ihmal etmedi. Profesör Pheragas, Nundu'yu da kutuya koyarken dersin bitmiş olduğuna dair bir şeyler mırıldanıyordu. Gözüm hâla şu tek nefesi ile bir köyü yok edebilecek yaratığa kilitlendiğinden; ultra yakışıklı profesörümüzün verdiği ismi kaçırmama ramak kalmıştı. Flavius Belby. Ortak salona vardığımda kitabımı karıştırıp Belby hakkında daha çok detay öğrenmeyi aklıma koyarken; Profesör Pheragas'ın böylesi tehlikeli yaratıkları bizlere nasıl gösterebildiği takıldı aklıma. Kendisi de söylemişti; içlerinden biri yunan yaratığıydı. Bu kadar ender bulunabilen canlıları nereden bulmuş da bizlere göstermeye cesaret edecek kadar zararsız olduklarından emin olmuştu? Kendine has etkisiz hâle getirme yöntemleri ile dolu bir kitap resmi zihnimde canlanırken, düşünce trafiğinin bedenimi de aklım kadar yormuş olduğunu fark ettim. Evet, bunu düşünmeyecektim. Herkes kendi işini en iyi şekilde yaptığı sürece, nedenleri ve nasılları beni ilgilendirmeyecekti. Fakat Hogwarts ve binam bir yana; ebeveynlerim ile aramda büyüyen uçurum an ve an daha da genişleyecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» I. - II. - III. Sınıf | II. Ortak Ders
» V & VI. Sınıflar Ortak II. Ders
» IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi
» V. & VI. Sınıflar | II. Ortak Ders
» II. III. ve IV. Sınıflar (II. Ortak Ders)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: