Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi

Aşağa gitmek 
+7
Patience Schelden
Aurora A. R. Octavianus
Bertrand Carlens
Veronica Rouvas
Dwayne Wilkinson
Elena Pearl
Monica Treveaux
11 posters
YazarMesaj
Monica Treveaux
Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı
Uluslararası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı



Mesaj Sayısı : 469
Kayıt tarihi : 15/12/10

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptyPtsi Ekim 24, 2011 3:38 pm

    Ders Saati: Öğleden sonraki ilk ders
    Ders Günü: Salı

    Svetlana serin rüzgarın yüzüne vuruşunu oldukça iyi hissediyordu. Boynundaki küçük tüylerin diken diken olduğunu ve yanaklarındaki etlerin uyuştuğunu fark edeli oldukça olmuştu aslında. Hatta elmacık kemiklerinin üstündeki etlerden daha sıcak olduğunu düşündüğü elleri ile oraya baskı yapmayı bile denemişti. Ama bu havada bunun pek bir faydası olmadığını görebiliyordu. Açık bırakmış olduğu saçları durmadan yüzüne geliyor ve Biçim Değiştirme dersliğine giderken kendisini rahatsız ediyordu. Sabahleyin oldukça erken kalkmış olduğu için vücudunda belli belirsiz bir uyuşukluk hissediyordu ama soğuk onu diriltiyor ve mayışmasını engelliyordu. Sıcak nefesinin hemen önünde oluşturduğu buharı izlerken adım adım dersliğe yaklaşıyordu. Giymiş olduğu paltonun ceplerinde tuttuğu ellerinden birini çıkardı ve tahta kapıyı sertçe ittirerek açtı. İçeride toplanmış olan yirmi-yirmi beş kadar öğrencinin çıkardığı gürültü bir anda kesilmişti, geriye sadece rahatsız edici bir uğultu ve rüzgarın esintisinin sesi kalmıştı. İlk gününden öğrencilere soğuk görünmek istemeyen Svetlana başını yarım açıyla sağına eğerken yüzünde bir gülümseme oluşturdu. Her ne kadar bunun canayakın olmasını istemiş olsa da başaramamıştı, çünkü dışarıdan tatsız ve zorlama olduğu apaçık belli oluyordu. Sağında ve solunda tahta sıraların olduğu açıklıktan hızlı adımlarla yürürken tek düşündüğü şey, içerisinin daha sıcak olduğuydu. Paltosunu çıkarıp yavaş bir şekilde en önünde oturan öğrencilere doğru ilerledi. “Kendimi tanıtmama izin verin, adım Svetlana. Dördüncü ve beşinci sınıfların derslerine ben gireceğim bundan böyle.” Kısa bir sessizliğin oluşmasına izin verdikten sonra çok ses çıkarmadan boğazını temizledi ve konuşmasına devam etti. “Şimdiye kadar bir çok şey öğrenmiş olmanız lazım, ben dersimde oturmanıza izin verecek değilim. Bunu şimdiden belirteyim ve ilk dersi de tanışma merasimi diye kaynatacak da değilim. Zamanla hepinizi tanıyacağım elbette. Bunun için ilk dersi ne bilip ne bilmediğinizi öğrenmek için bir uygulamaya ayırdım.” Sert bir profesör imajı çizmemek için bu sefer daha gerçekçi bir gülümseme takındı yüzüne. Pembeleşmiş olan yanaklarının gittikçe ısındığını ve normalde döndüğünü hissedebiliyordu. Öğrencilerin arasında çıkan uğultudan rahatsız olmamış gibi davranırken arkasına döndü ve çantasına yöneldi. İçinden orta büyüklükte bir kavanoz çıkardı ve başının hizasına kaldırarak sınıfa gösterdi. Kavanozun içindeki kurdelelerin rengini en arkada oturan öğrenci bile kolaylıkla seçebilirdi. Turkuaz, yeşil, sarı, gri ve kırık beyaz renklerinde olan şeritler kavanozun içerisinde birbirlerinin içine geçmişlerdi. “İlk dersimizin konusu bu olacak. Hepiniz sırayla bir kurdele seçeceksiniz ve seçtiğiniz renkteki kurdelenin sizi yönlendirdiği yere doğru gideceksiniz. Halüsinasyon görüyor gibi hissedebilirsiniz, aslında hepsi birer biçim değiştirmiş mekan olacak. Ve gittiğiniz mekandan bana biçim değiştirmiş bir eşya bulmanızı isteyeceğim. Eğer bulursanız tam puan ile ayrılacaksınız dersten.” Birkaç öğrencinin aralarında fısırdaşmakta olduklarını işiten Svetlana kıkırdamamak için çenesini kasmak zorunda kaldı. Kendi sesinin taş duvarlar arasında yankılanması gibi, onların sesi de aynı yolla kendisine geliyordu. “Birkaçınızın aksine bu kolay bir durum olmayacak. Daha önceden öğrendiğiniz birkaç büyüyü hatırlayamazsanız korkarım ki başarısız olursunuz. Bu yüzden size beş dakika veriyorum, kitaplarınızı karıştırın ve en azından kullanışlı büyüleri hafızanıza yerleştirin. Süreniz başlamıştır.”

    Svetlana, anlattıklarından sonra öğrencilerin hışımla kitaplarını masanın üzerine çıkarmalarını ve sayfaları çevirmelerini izledi. Şimdi daha deminki sessizlik yok olmuştu, sayfa çevirme sesleri ve telaşlı bir iki öğrencinin fısıldaşmaları dersliğin içine dolduruyordu. Genç cadı sakinlik içerisinde masasının arkasında bulunan sandalyeye yerleşti ve kolundaki saate baktı. Dört dakikaları kalmıştı. Svetlana bakışlarını kurdelelere çevirirken hepsinin eşit sayıda olup olmadığını sayıyordu. Özenle içine koymuştu onları ve hiçbir hata olmadığından neredeyse emindi. Sırayla gelip içinden bir tane seçeceklerdi ve kurdelenin büyüsünün altına gireceklerdi. Biçim Değiştirme dersliğinin hemen arkasında bulunan kapıdan geçecekler ve kendilerini derslik dışında apayrı bir mekanda bulacaklardı. Mekanlar ise seçilen kurdeleye göre değişiklik gösterecekti. Orada kurdelenin üzerinde yazılı olan eşyayı bul zorundaydılar ama aradıkları eşya, yazılan şekilde olmayacaktı. Mesela kalem aranıyorsa silgi görünümünde bekliyor olacaktı onları. Bu durumda da gerekli büyüyü uygulayamadıkları sürece onu asla bulamayacaklardı. Genç cadı saatine yeniden baktığında sürenin bitmiş olduğunu gördü ve sandalyeden kalkarken öğrencilere uyarıda bulundu. “Masanın önünde tekli sıraya geçin lütfen.” Bu sırada kavanozun kapağını açmış ve öğrencilerin kendisine yaklaşmasını bekliyordu. Bir süre boyunca kurdelelerin bitmesini bekledi, en son öğrenci de alınca sessizce kavanozu masaya bıraktı. Öğrencilerin birkaçı çoktan kapıya doğru yönelmişlerdi. “Teker teker geçin kapıdan. Önceki öğrenci geçtikten sonra kapının kapanmasını bekleyin ve öyle geçin.” Yeniden sandalyeye yerleşirken büyülediği kurdelelerin bütün olayları kaydetmesi için gerekli sözleri mırıldanıyordu.



Turkuaz Kurdele:
Yeşil Kurdele:
Sarı Kurdele:
Gri Kurdele:
Kırık Beyaz Kurdele:

IV. Sınıfların Kurdeleleri:
V. Sınıfların Kurdeleleri:

* Roleplay'de denmiş olsa da dersi bitirmek size Olağanüstü kazandırmayacaktır. Özellikle puanlarken betimlemelerinize dikkat edeceğim, bu yüzden de otuz beş satır altı rplerden puan kıracağım. Derse, açılımından sonra katılan öğrenciler özel mesaj ile bana ulaşarak kurdele renklerini öğrenebilirler. Kafanızda bir soru işareti oluşursa aynı yöntemle yine bana ulaşabilirsiniz.


En son Svetlana Talietzin tarafından Ptsi Haz. 25, 2012 10:00 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Elena Pearl
Hufflepuff V.Sınıf
Hufflepuff V.Sınıf
Elena Pearl


Mesaj Sayısı : 644
Kayıt tarihi : 02/01/11

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptyPerş. Ekim 27, 2011 12:37 pm

    Elena dersliğe ilk gelen öğrencilerden biriydi.Biçim Değiştirme her zaman en sevdiği dersler arasında yer almıştı Elena için ve hiç bir dersi kaçırmak istemiyordu.O gün işlenecek konuyu bilmese de işlenecek her konuya hazırdı büyük bir hevesle.Kim bilir, belki ilerde Biçim Değiştirme Profesörü bile olabilirdi..

    Profesörün gelmesini beklerken geleceği hakkında hayaller kuruyordu oturduğu sıradan.Yeni bir profesörün geleceği ve IV-V sınıfları devraldığı söyleniyordu ama profesör sınıfa girmeden bu dedikodular gerçeklik kazanmayacağa benziyordu.Gerçi Elena için dersi kimin anlattığının bir önemi yoktu, eğlenceli ve öğretici geçmesi onun için yeterliydi.Kendini geleceğin Biçim Değiştirme profesörü gibi hayal ederken dersliğin eski tahta kapısı büyük bir gıcırtıyla açıldı.Derslikte bulunan bütün öğrenciler bir anda konuşmalarını kesip kapıya doğru baktılar.Uzun siyah saçlı, düzgün fizikli ve delici bakışları olan genç bir cadı kapıda bekliyordu.Elena'nın ilk ilgisini çeken bu genç profesörün gözleri olmuştu.Maviye kaçan açık yeşil gözleri bir anda bütün dersliğe hakim olmuştu sanki.Dersliğin içine adım atarken gülümsemeye başlamıştı.Belli ki sevimli olmaya çalışıyordu.Fakat gözlerindeki ifade onun sevimli olmasını engelliyordu.Elena genç profesörün paltosunu çıkarışını izlerken profesör kendisini tanıtmaya geçmişti bile.Dedikodular doğrulanmıştı.İsmi Rusları çağrıştıran bu genç profesör artık IV. ve V. sınıfların profesörüydü.Elena'nın ilgisini çeken ilk tavrı ise dersin boş geçeceğine izin vermeyecek olmasıydı.Elena dikkatle Bayan Talietzin'i inceledi.Bütün sınıfın bakışları da çaktırmadan da olsa Bayan Talietzin'in üzerindeydi.O konuşmasına devam ederken öğrenciler de onu eleştiriyordu fısıldayarak.Elena sınıfa şöyle bir göz gezdirdi.Fısıldaşmalar sınıfta dolaşsa da Bayan Talietzin bundan pekte rahatsız olmuş gibi görünmüyordu.Öğrencilerin ilgisini nasıl başka yöne çekeceğini iyi biliyordu.Konuşmasını bitirdiğinde ise sınıf içindeki fısıltı ve uğultu sesleri yerini kitap hışırtılarına bırakmıştı.Elena da kitabının sayfalarını hızlı bir şekilde karıştırıp birkaç basit büyüyü hatırlamaya çalıştı.Sınıfta bir panik havası hakimdi ki Profesör gayet sakin görünüyordu.Verdiği süre dolana kadar tüm öğrenciler süreyi iyi kullanmışa benziyordu ki Elena da dahil birkaç öğrenci aklından tekrar tekrar geçiriyordu önemli büyüleri.O panik havası kaybolmuştu şimdi öğrenciler kendilerini neyin beklediğini merak ediyorlardı.Elena en önde oturduğu için tekli sıranın en başına geçmişti.Profesör, içinde rengarenk kurdelelerin olduğu kavanozla yaklaşırken Elena'da birbiri içine geçmiş kurdelelere odaklanmış gibiydi.Elini işlemeli, zarif kavanozun içine daldırıp parmaklarına ilk değen kurdeleyi çekip aldı.Gri renkli bir kurdele şimdi avcunun içinde duruyordu.Elena kurdeleye daha dikkatli baktığında ise üzerinde ki "Yüzük" yazısını farketti.Demek ki arayacağı şey bir yüzüktü.Derin bir nefes alıp kapıya doğru yürüdü ve kapıyı yavaşça açıp gözlerini kapatarak ilk adımını attı.

    Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi.İlk anda nerede olduğunu algılayamamıştı.Bunun içinde biraz yürümeye başladı.Mezarlığa benziyordu burası.Evet evet bir mezarlıktaydı.Ağır adımlarla ilerlerken yeri süpüren cüppesi dikkatini çekti.Okulun cüppesine hiç benzemiyordu.Durup eliyle inceledi.Simsiyah bir cüppe vardı üzerinde ve başı da bu cüppenin siyah başlığı ile örtülüydü.Herhalde dışarıdan kendisini görse korkardı.Esen rüzgar başlığına çarpıyor ama başlığı düşürüp saçlarını ortaya çıkarmıyordu.Sadece yüzünün iki yanına düşmüş bir tutam saçı rüzgarın esintisine bırakmışlardı kendilerini.Elena gri kurdelenin hala avcunda olduğunu hissedebiliyordu.Parmaklarını yavaşça açıp tekrar kurdele üzerindeki yazıya baktı.O yüzük yakınlarda bir yerlerde olsa iyi olacaktı çünkü Elena karanlıkta mezarlık ziyareti yapmayı pekte tekin bulmamıştı.

    Attığı her adımla beraber cüppesinin yere süpürürken çıkardı hışırtıyı duyabiliyordu genç cadı.Hava biraz sisliydi ve bu Elena'nın yüzüğü aramasını zorlaştırıyordu.Mezarlar arasında gezerken gözleri her bir mezarı tek tek arıyordu.Parlak bir şey görme ümidiyle attığı her adım hüsranla sonuçlanıyordu.Mezarlığın neredeyse sonuna yaklaşmıştı ki büyük bir mezar taşının önünde büyük bir sandık duruyordu.Kimse bir mezara sandık bırakamayacağına göre yüzük bu sandığın içinde olmalıydı.Elena gözlerini kısıp sandığa doğru baktı ve emin adımlarla yaklaşıp kapağını açmak için hamle yaptı.İşte asıl ders burada başlıyordu çünkü sandık kilitliydi.. "Evet harika, kilitli bir sandıkla karşı karşıyayım.." Olduğu yere oturmuştu bile.Sandığı açacak bir şeyler düşünüyordu.Dönüp yanında duran sandığa baktı ve asasını çıkarıp kilit kısmına doğrulttu "Alohomora!" Sandık kilidiyle beraber gürültülü bir şekilde tıngırdamaya başladı.Elena yüzünde gülümsemeyle sandığın açılmasını bekliyordu ki sandık biraz daha tıngırdadıktan sonra durdu.Kilit aynı kilitli şekliyle sandığın üzerinde duruyordu.Elena'nın yüzündeki gülümseme kaybolmuş kısa süren zafer hissi hüsrana dönüşmüştü.İşe yaraması gereken bir büyüydü bu ya da en azından Elena öyle düşünüyordu.Ama demek ki kuvvetli bir büyüyle kilitlenmişti.. "Düşün Elena düşün.. Başka bir yolu olmalı.. Bu sandığı başka ne açabilir?.. Anahtar! Tabi ya kilidin anahtarı ancak açabilir bu sandığı!" Elena sandığın sağına, soluna, arkasına kısaca her yerine bakarak anahtarını aradı ama ne yazık ki anahtar hiçbir yerde yoktu.Amaeğer anahtarı yoksu herhangi bir nesneyi anahtara dönüştürebilirdi.Elena anahtara dönüştürebilecek bir nesne ararken bir yandan da büyüyü hatırlamaya çalışıyordu.Önünde duran ağaca bakıp yere yakın olan dallarından birine uzandı ve küçük bir dal parçası kırarak yere koydu.Asasını dal parçasına doğrultmuşken hatırladığı büyüden tam olarak emin değildi "Pontus!" Hiçbir hareketlenme olmamıştı.Asa titrememişti bile.Muhtemelen ismini yanlış söylemişti.Hafızasını biraz daha zorlayıp tekrar denedi "Portus!".Güneşin Parıltıları hafif bir titremeyle büyüyü ucundan dala doğru göndermişti.Dal parçası bir anlığına mavi renge dönüşüp tekrar eski rengini aldı.Şimdi karşısında o dal parçası değil sandığın anahtarı duruyordu.Elena yine zafer gülümsemesini yüzüne yerleştirip anahtarı durduğu yerden aldı ve kendinden emin bir şekilde sandığın kilidine soktu.Kilit hiç zorlanmadan kendini teslim etmişti.Çıkan klik sesi Elena için o anda duymayı en çok istediği şeydi.Ellerini sandığın kapağına yerleştirip yavaşça kapağı açtı.Yüzük sandığın içinde tüm zerafetiyle parlıyordu.Elena yüzüğü alır almaz kendisini Biçim Değiştirme Dersliği'ne cisimlenmiş halde buldu.Derslikte olduğuna göre dersi bitirmiş olmalıydı.Sınıfın henüz boş olması Elena'yı bir an için kaygılandırsa da Bayan Talietzin'in yüzündeki gülümseme dersin gerçekten de bittiğini gösteriyordu.Aynı sevecen gülümsemeyle karşılık verip masasındaki kitaplarını topladı ve dersliği terk etti.



En son Elena Pearl tarafından Perş. Ara. 22, 2011 2:36 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dwayne Wilkinson
Ravenclaw IV.Sınıf
Ravenclaw IV.Sınıf
Dwayne Wilkinson


Mesaj Sayısı : 162
Kayıt tarihi : 28/03/11

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptySalı Kas. 01, 2011 4:12 pm

    Dwayne öğle yemeğini yerken sırada hangi dersin olduğuna göz atıyordu. Programında parmağının üstünde bulunduğu yerde görünün Biçim Değiştime’nin dersliğine gitmesi için sadece on dakikası vardı. Daha Büyük Salon’da dersliklere yönelen kimse yoktu. Oturduğu yerde kıpırdanırken boynunu iki yana oynatıyor ve kendini derse hazırlıyordu. İçeceğini son damlasına kadar içtikten sonra Ravenclaw masasından kalktı ve yavaş adımlarla dersliğe doğru yürümeye başladı. Başının sağ üst kısmına giren ağrı yüzünden bir iki dakika duraklaması gerekmiş olsa da kendini daha iyi hissettiğinde yoluna devam etti. Esen soğuk havaya karşı başını önüne eğiyor ve çenesini cübbesinin iki yakasının arasındaki boşluğa sokuyordu. Bu, en azında boğazına esintinin girmesini önlüyordu. Ellerini cübbenin geniş ceplerine sokmuş ve orada iki yumruk haline getirmişti. Yanı sıra koşmakta olan öğrencilere bakınca, yüzünde alaycı bir gülümseme oluştu. Dört sene içerisinde hiçbir derse koşarak gittiğini hatırlamıyordu. Ya hiç koşması gerekmemişti ya da gerek görmemişti. Derslere bir iki dakika geç kalmanın sorun olacağını düşünmemişti hiç. İki türlü de aynı derse girmiş oluyordu çünkü. Dwayne yüzünü felç eden soğuk içerisinde ilerlemeyi sürdürürken, ne kadar yolunun kaldığını hesaplamaya çalışıyordu. Yetmiş adım, elli adım, yirmi adım ve en sonunda on adım. Ama Dwayne’nin hesaplamalarının tersine on adım değil yedi adımda varmıştı, Biçim değiştirme dersliğinin kapısına. Omzuyla ittirerek kapıyı açan geç büyücü, içeride iki üç öğrencinin durduğunu gördü. Kapıyı açtığı için hepsinin dikkatini üstüne çekmişti. Bir baş hareketi ile selam verdikten sonra boşta olan masalardan birine eşyalarını bıraktı. Sonra da sandalyeye oturdu ve neden öğrencilerin bu kadar geciktiklerini merak etti. Bilmediği bir olayın gerçekleştiğine dair bir his vardı içinde. Bu sıra boş durmamak için Biçim Değiştirme kitabına bir göz atmanın hiç de fena bir fikir olmadığını düşünüyordu.

    Dakikalar sonra sınıfın içi dolmuştu. Dwayne saatine baktığında profesörün de geç kaldığını fark etti. Belki gelmezdi de ders boş geçerdi. Gerçi bu durumda genç büyücü yatakhanesine gider be güzel bir uyku geçerdi. Tam bunu tatlı tatlı düşündüğü sırada sınıfın kapısı açıldı ve içeriye, daha önce görmediğine emin olduğu bir kadın girdi. Siyah saçları yüzünü örtmüştü ve bembeyaz tenli elleri, onları toplamaya çalışıyordu. Yeni Biçim Değiştirme profesörü bu olsa gerekti. Bütün gözler ona dönükken, Dwayne de profesörün sınıfın içine ilerlemesini izledi. Masaya yerleştikten sonra konuşmasına başlayan cadıyı dinlerken, onun üşümüş olduğunu anlamıştı. Profesör çantasından çıkardığı kavanozu kaldırırken, genç büyücünün dikkati içindeki açık sarı renkteki kurdelelere çekilmişti. Diğer renklerin arasında en açığı o olduğu içindi belki de bu. Yirmi saniye içerisinde bu kavanozun ne işe yarayacağını da öğrenmiş bulunuyordu genç büyücü. Profesörün anlattıklarına göre içinden her öğrenci bir kurdele çekecekti ve onun etkisinde biçim değiştirmiş bir mekâna gidecekti. Aslında bunun eğlenceli olacağını düşünüyordu Dwayne. Hem uykusunun da dağılmasına yardım ederdi bu ders. Bu arada profesörün, öğrencilere verdiği beş dakika başlamıştı. Dwayne de zaten açık olan kitabının içindeki temel büyülere göz gezdiriyor ve neyi nerede kullanacağına dair tahminlerde bulunuyordu. Genç büyücü zamanın bu kadar çabuk bitmesini beklememişti ama karşı çıkma gibi bir hakkı yoktu. Profesörün iteği üzerine, masasının önündeki kuyruğa girdi ve sırasını beklemeye başladı. Bir dakika geçmeden önündeki bütün öğrenciler kurdelelerini seçmiş bulunuyorlardı. Elini kavanozun içine soktuğu anda eline bir kurdelenin sarıldığını hissetti, bu huyandırmıştı aslında onu. Ama bunu belli etmeden kurdeleyi tuttu ve çekti. Turkuaz renkte olan kurdelenin üstüne kuğu şeklinde bir süs eşyasını okuduktan sonra şeridin bileğine dolanmasına izin verdi. Dwayne profesörün dedikleri üzerine, sınıfın arkasındaki kapıya yöneldi Önündeki öğrencinin geçtikten sonra kapının kapanmasını bekledi ve derin bir nefes alarak kapıyı bir kez daha açtı.

    Bir anda soğuk bir ıslaklığın bütün vücudunu kapladığını hissetti genç büyücü. İster istemez haykırdığı cümle boğuk bir şekilde çıkmıştı, hatta hiç çıkmamış bile denebilirdi. “Tamam, şimdi ayıldım!” Paniklemesini engelleyemeyen Dwayne yüzünde bulunan ağırlığın ne olduğunu anlayamamıştı. Ama eliyle kontrol ettiğinde bir dalgıç kıyafeti içerisinde olduğunu anlayabiliyordu. Çok iyi bir yüzücü olduğu söylenemezdi gerçi ama şansını deneyemeyecek kadar da beceriksiz değildi. Nerede olduğunu anlamak için etrafında döndü. Başını sağına döndürdüğünde bir dirsek boyundaki balığın suratına çarptığını hissetti. Dalgıç gözlüğü şimdi burnunu sızlatıyor ve bu durum, genç büyücünün canını sıkıyordu. Ama dalgıç kıyafeti ile oynamaya da çekiniyordu, zaten ne kadar derinlikte olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. “Buradaki balıklar kör herhalde.” diye mırıldandı. Ağzından çıkan baloncukların yüzeye doğru hareketlerini görebiliyordu. Ayaklarının hemen aşağısında bulunan kara delik gibi bir bölgeyi de fark etmişti, orası yüzünden paniği daha da artmıştı hatta. Suyun içerisinde batmamak için ellerini ve bacaklarını uyumlu bir şekilde hareket ettiriyordu. O sırada gözünün içine giren birkaç parlak renk dikkatini soluna çekti. Belki aradığı şey oradadır umuduyla o tarafa yöneldi. Bu arada kaybolma riskini de ortadan kaldırabilmek için kaç kulaç attığını sayıyordu. Bir mercan adasıyla karşılaşınca ilk başta umutsuzluğa kapıldı genç büyücü. Çünkü burada kuğu heykeline benzer bir şey bulması imkansız gibi görünüyordu. Koskoca okyanus içerisinde küçücük bir süs eşyasını nasıl bulabilirdi ki? Hangi büyüyü kullanacağını bile bilmiyordu. Beş dakika içerisinde bakmış olduğu bütün büyüler zihninde çorbaya dönmüştü. Kendisini yıl sonu sınavlarına giriyormuş gibi hisseden Dwayne, göz dolduran bir manzaraya sahip olan mercanlığın etrafında iki kere üç yüz altmış derece döndü. Ama gözüne hiçbir şey ilişmemişti. Kafayı yememek için derin bir nefes alan genç büyücü, sakinleşerek bildiği büyüleri hatırlamaya çalıştı. Şu durumda bir eşyayı anahtara, tavuğa ya da bardağa çevirmenin bir işe yaramayacağından emindi.

    Suyun içerisinde hiçbir şey yapmadan ne kadar durduğunu bilmiyordu. Aklına başka bir büyü gelir belki diye bekliyordu. Ne kadar süresinin olduğu hakkında da hiçbir fikri yoktu. Muhtemelen bir ders saati kadardı, ki bu da çok fazla vaktinin kalmadığını gösterirdi. Dwayne, boş boş durmak yerine gözlerini kıstı ve bir tur daha attı mercanlığın çevresinde. Burada olup olmadığından bile emin değildi gerçi. Belki de o kadar delik gibi görünen yerin aşağısındaydı süs eşyası. Ama profesörün, öğrencileri oraya göndereceğini hiç sanmazdı genç büyücü. Gerçi onu tanımıyordu ve dersine önem gösterdiği belliydi. Ama bu kadar çılgınlık yapacak kadar değildi herhalde. Dwayne gözlerinin önünden geçen balıklara göz gezdiriyor ve onlardan birinin heykel olup olmadığını düşünüyordu. Aklına ‘Accio’ büyüsünü kullanma fikri de geliyordu ama bunun hile olacağına inanıyordu ve böyle bir durumda profesörün bunu fark etmemesi imkânsızdı. Gerçi aradığı şeyin, o büyüye geleceği de belirsizdi. Tam o sırada aklına farklı bir büyünün daha geldiğini fark etti ki bu büyüyü turuncu renkli bir balığa bakarken hatırlamıştı. Eğer heykel mercanlık üzerindeyse, muhtemelen rengi değiştirilmişti. Bu durumda Dwayne’nin tek yapması gereken, “Lapiforse Totalcolor.” demekti. Dwayne hiçbir şeyin olmadığını görünce hayal kırıklığına uğradı. Aklına başka bir büyünün gelmesi için mercanı bir kere daha turladı. Daha önceden görmediğine emin olduğu bir beyazlık görünce başarılı olup olmadığı hakkında bir kuşkuya düştü. Beyazlığa doğru yüzdü ve dikkatlice onun ne olduğunu anlamaya çalıştı. Kuğunun kıvrık boynunu ve geniş gövdesini hemen tanımıştı. Elini uzatıp kuğuyu oturtulduğu yerden aldığında ani ve ağır bir baş ağrısı hissetti. Gözlerini açtığında kendini Biçim Değiştirme dersinin arka kapısının hemen önünde buldu. Beklediği gibi ıslak değildi ve Ravenclaw cübbesi giyiyordu, bir dalgıç kıyafeti değil. Bir dakika kadar şaşkınlık yaşadıktan sonra merakla bekleyen profesörün yanına yürüdü. Beyaz kuğu heykelini masaya koyarken, “Sonraki derste görüşürüz profesör.” dedi ve sınıfı terk etti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Veronica Rouvas
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
Veronica Rouvas


Mesaj Sayısı : 924
Kayıt tarihi : 16/10/11
Lakap : Vicky.

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptyC.tesi Kas. 05, 2011 5:48 pm

    Hava kasvet dolu ve karanlıktı, Vicky'nin böyle havalardı içi sıkılıyordu. Her nedense bazen yağmur yağmasını istiyor ve gözleri gökyüzünün ağlamasını diliyerek seyrediyordu kimi zaman ise güneşin verdiği mutlulukla güne enerji dolu başlıyordu. Fakat bugün o enerji dolu günlerden birine sahip olamamakla birlikte öğle yemeğine çatalını saplıyordu. Aslında yemiyordu sadece yemekle kavga ediyordu. Çatalı saplıyor ve geri çıkarmaya çalışırken ucuna takılan yemek parçalarıyla boğuşmaktan kendini alamıyordu. Etrafında ki arkadaşlarının kendine baktığını fark edince yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirip amaçsızca oynadığı oyununa geri dönmeden önce ders programına ilişti gözü. Sıradaki dersin ne olduğunu öğrenmek isteyerek taradı... Biçim Değiştirme dersi vardı. Bu ders hakkında dört senedir pek birşey düşünmemişti aslında. Genelde ona bu tür şeyler sıkıcı gelirdi, çoğu öğrencinin aksina biçim değiştirme dersini sevememişti fakat dersten hoşlanmaması tabii ki notlarını etkilemiyordu. Veronica hayatında sevmediği hatta nefret ettiği şeylere katlanması gerektiğini kabullenmiş ve mızmızlanmamıştı. Henüz on altı yaşında olması rağmen daha olgun bir ruha sahipti. Ailesinin başından geçenler ve neredeyse kendini kimsesiz hissederek büyümüş olması vurdumduymaz ve umursamaz olmasında büyük bir rol oynamıştı. Yeni profesörü merak etmeye başlamıştı, aslında ona göre dersi kimin anlattığı değil nasıl anlattığı veya nasıl işlediği idi. Çok cana yakın insanlardan hoşlanmadığı gibi fazla sıcakkanlı profesörlerden de hazzetmiyordu. Bu soğuk yanı onu asosyalleştirmiş değildi tabii ki, ayrıca bu kanısına etrafında şakalaşan öğrencilere bakarak varmıştı. Amaçsız ve saçma oyununa son vererek çatalı elinden bıraktı. Parmaklarını sırayla sağdan masaya vurmaya başladı. En son dinlediği ve diline takılan şarkıyı mırıldanmaya başladı ve bacağıyla tempo tutmaya başlamıştı ki, derse girmesi gerektiğini fark etti. Derin bir iç çekişle masadan ayrılarak dersliğe doğru ilerledi.

    En son girmeyi hiç sevmiyordu fakat yine en son o girmişti tabii profesörden önce. İçeride kendisiyle birlikte yirmi yirmi beş öğrenci vardı. Ağaçtan yapılma sıraya oturarak etrafı ve dersliğin büyük kapısını süzdü. Birazdan profesör gelecekti. Ona selam verenlere yapmacık gülümsemiyle selam verdikten sonra kitaplarını çıkardı ve karıştırmaya başladı. Önüne geleni okuyordu, Veronica kendine bir büyü listesi yapmıştı. Öğrendiği bütün büyüleri bir kağıda yazardı ve sonra onları tek bir defterde toplardı. Asla yanından ayırmadığı minik defterine uzandı beyaz tenli elleri. Defteri kurcalarken gözünün önüne düşen sarı saçlarını geriye attı ve son çareyi onları at kuyruğu yapmakta buldu. Boynunu kaşıyıp tekrar defterine gömüldü. Oku, oku, oku. Bazen okuduğu birşeyi defalarca okuduğu olurdu çünkü okurken başka şeyler düşünürdü ve anlamadığını düşüncesi bittikten sonra ferk edip yeniden okumaya koyulurdu. Sınıfta ki uğultunun yerini sessizliği bırakmasıyla defterine gömdüğü başını kaldırıp uzun boylu, çıkık elmacık kemikleri olan uzun siyah saçları kadına çevirdi. Bu profesör Svetlana Talietzin'di. Sıraların arasında dolaşırken adının bu olduğunu söylemişti. Güzel bir kadın... Hayır, vazgeçti Vicky. Çok güzel bir kadın olduğu bir gerçekti ama güzelliğinin önüne geçen yapmacık gülümsemesi cadıya burun kıvırtmıştı. Dersi kaynatmayacak olması iyi bir durumdu çünkü kaynayan dersleri sevmezdi cadı. Profesör öğrencilere bir kavanoz gösteriyordu. İçindeki renkleri seçmek kolaydı ve hepsi itinayla kavanozun içine koyulmuştu. Profesör, herkesin bir kurdele seçeceğini ve ilk dersin nasıl işleneceğini anlatmaya başlamıştı ki Veronica kendini masanın önünde sırada buldu. Herkes sırayla kurdele seçiyordu. Turkuaz, gri, sarı, yeşil ve kırık beyaz renklerinde kurdeleler vardı. Önünde iki kişi kalmıştı Vicky'nin. Biri gri diğeri ise turkuaz kurdele almıştı. Sıra kendine geldiğinde renklerine pek aldırmadan gelişi güzel seçmişti ama itiraf etmeliydi ki yeşile sempati duyardı. Kapıya doğru ilerledi ve diğer öğrencilerin gitmelerini bekledi.

    Kendinden önceki büyücü gittikten sonra kapı kapandı ve bir kaç dakika sonra tekrar açıldı. Kapıdan içeri girdiği anda irkildiğini hissetti. Kahverengi ve yeşile boyanmış bu tabiat harikasına hayranlıkla baktı fakat o kadar da harika olmadığını fark etmesi zamanını almamıştı. Burası... gözleiyle etrafı süzdü. Yosun tutmuş ağaçlar ve birbirlerine girmiş dallar, karmaşık bir resim. Çözülmesi zor bir resimdi, en ince detayına kadar inceleseniz bile mutlaka arada kaçırdığınız birşeyler olurdu. Buda o anlaması ve çözülmesi güç gözü yoran resimlerin canlamış haliydi. Veronica kendini bildiğinden beri ormanlara aşıktı. Daha sonra gözlerini kırpıp kurdelesine baktı, arkasındaki yazıyı okudu oyuncak örümcek yazıyordu. Veronica içgüdüsel olarak kaşlarını çatmaktan kendini alıkoyamadı. Şimdi buradaki bütün örümcekleri tek tek kontrolmü edecekti? Burası o kadar karışıktıki ne yapacağını bilemedi biran. Daha sonra kuzey yönüne doğru ilerlemeye başladı etrafına bakınıyordu. Ağaçların yoğunlukta olduğu bölmeye geldiğini ancak alnıyla bir ağacın gövdesinin hiçte kibar olmayan bir şekilde buluşmasıyla anlamıştı. Yaşlı ve gövdeleri yosun tutmuş ağaçların dallarına takılarak ilerliyordu. Bu sakarlıktan kaynaklana birşey değildi. Evet, değil sadece burası çok karışık diye düşündü Vicky. Bu düşünce onu tatmin etmeye yetmişti. Biraz daha ilerledikten sonra bir örümcek gördü, böceklerden tiksinmezdi ama o kadar büyüktü ki. "Gel buraya seni küçük örümcek." içerisinde bulunduğu ironik durumdan biran önce kurtulmayı dileyerek örümceği eline aldı ve canlı olduğunu görünce geri bıraktı. Etrafına bakarken bunun yeterli olmayacağını fark ederek dizlerinin üstüne çöküp elleriyle toprağı yokladı. Eline batan şeyi görünce tiz çığlığı ormanda yankılanmıştı. Kuş gagası olduğunu görünce tiksinme duygusunun önüne geçemeyerek oradan uzaklaştı ve zihninde yer tutmuş olan büyüleri kafeslerinden çıkarmaya çalıştı ve sonunda etrafın onu aklına gelen büyüye sürüklediğini fark etti; orman gözleri yoracak derecede karanlık "Lumos" şimdi etraf kendisine kolaylık yaratacak şekilde aydınlanmıştı ama ihtiyacı olan bu değildi bu küçük yaratıkları bu kargaşada bulamazdı hatta oyuncağını hiç. Tiz sesi tekrar duyuldu ormanda "Mobiliarbus" dedikten sonra hemen ardından zafer yüklü bir sesle "Evet!" geldi. Ağaçlar yerden yeterince yükselmişti ve cadının işini büyük derecede kolaylıştırmışlardı. Veronica asasını cebine sokup etrafı dolaşarak taramaya başladı, birçok örümcekle karşılaşmıştı fakat hepsi canlıydı. Oyuncak olanı bulmak için aklına gelen ilk sözlerin dilinden dökülmesine izin verdi ve tüm örümcekler havalandı "Wingardium Leviosa" şimdi hepsini görebiliyordu hızlı adımlarla ilerliyor ve oyuncak olacağını tahmin edebileceği örümceği arıyordu. Sonunda biri gözüne ilişti ve yanına doğru yürüdü; Eline aldığında oyuncak olduğu çok belliydi. Daha sonra kendini dersliğe cisimlenmiş olarak buldu. Etrafına bakındı ve öğrenci göremedi. Kitaplarını topladı ve profesöre gülümseyip "Sonra görüşürüz profesör." diyerek derslikten ayrıldı.



En son Veronica Fochaeltia tarafından Perş. Ara. 22, 2011 5:40 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bertrand Carlens
Slytherin IV.Sınıf
Slytherin IV.Sınıf
Bertrand Carlens


Mesaj Sayısı : 22
Kayıt tarihi : 09/09/11

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptyPerş. Kas. 10, 2011 1:06 am

    Uzun bir sessizliğin arkasından gelen saçma düşüncelerle boğuşuyordu. Bakışları asil Slytherin yeşili bayrağından çevrilirken ortak salonda bulunanlara da göz atma fırsatı bulmuştu. Tanıdık yüzler birbirleri ile sohbet ederken her zamanki gibi asilliklerinden ödün vermiyorlardı. Genel sohbetleri aynı seyir düzeyinde ilerlerdi. Anne ve babalarının gölgesinde sürdürdükleri zengin hayatlarını arkadaşlarına ballandırarak anlatırlardı. Bertrand’da arkadaşlarından farklı değildi, ailesi ile gurur duyar her zaman onlardan bahsederdi. Bazı arkadaşları babasının acımasız bir iş adamı olduğundan bahsetmelerini bile umursamazdı. Annesinin zamanında ölüm yiyen olduğunu da söylüyorlardı ama aldırış etmiyordu, sonuç olarak kötülük denilen olgu varlıklı insanlar ve fakirler arasındaki köprüydü. Zengin bir aileye sahipti ve hep kötü olarak bilinecekti. Arkadaşlarının sohbetlerine katılmayı istiyordu ama biçim değiştirme dersine gitmesi gerekiyordu. Yerinden kalkmak istemiyordu aslında bulunduğu ortamın sıcaklığı ve kendini dengi arkadaşlarının yanında hissetmesi ona büyük bir rahatlık veriyordu.

    Siyah deri koltuktan yavaşça doğrulurken yanında duran ahşap küçük komedinin üzerinden kendine ait kitaplarını aldı. Giydiği Slytherin yeşili ve siyahı cübbesinin önünü kapattıktan sonra yavaş ve asil adımlarla ortak salondan çıkarken sağ tarafta bulunan arkadaşlarına görüşürüz demeyi de ihmal etmedi. Arkadaşlarının cevapları gelirken o çoktan zindanın derinliklerine doğru harekete geçmişti. Karanlık denilmeyecek kadar ama göz alışkanlığı olmayan birisi için ışıksız bir ortamda ayak seslerini duyarak ilerlemeye devam etti. Bakışlarını sabitlemiş ve annesinin her zaman söylediği gibi göğüs dışarı, omuzlar yukarı ve bakışlar sabit geleneksel asil aile üyelerinin yürüyüş tarzıydı ve Bertrand’da bu yürüyüşü benimsemişti. Nede olsa çocukluğundan beri beynine kazının buydu. Birçok heykel ve muhafızı geçerek merdivenlere ulaştı. Ağır şekilde merdivenleri çıktıktan sonra karşısına gelen büyük salona bir göz atmayı istedi, nasılsa derse daha zaman vardı ve direk dersliğe gitmek istemiyordu.

    Büyük salonun kapısından içeriye girerken bile kalabalık olduğunu anlamıştı. Birinci sınıf bir Hufflepuff öğrencisi ona çarpınca geri geri gitmeye başlamıştı. Bertrand üzerindeki cübbesi tozlandı mı diye bakarken çocuk birçok özür cümlesini arka arkaya sıralıyordu. Bertrand çocuğa bakarak “Uzaklaş seni pislik, üzerimdeki cübbe senin aileni satın alır ve aptal patilerin onlara iz bıraktı” çocuk ne olduğunu anlamayan gözlerle Bertrand’da bakıyordu “ Asamı elime alıp seni hak ettiğin hayvana dönüştürmeden hemen yok ol gözümün önünden” çocuk koşarak yanından geçerken oda içeriye doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Bakışları biran diğer binaların masalarına kaymıştı, ne kadar acınası bir durum diye düşündü masalarında bulunan yiyecekler içler acısıydı. Bertrand Slytherin binasına ait olan özel masaya geldiğinde birçok arkadaşını da orada gördü, yanlarını oturdu elindeki kitapları masaya sertçe vurarak “Bir aptal kunduz üzerimi kirletti” onun gelişi ile kafalarını çeviren arkadaşları gülerlerken “Hey, susun tamam mı?” arkadaşları daha fazla gülmeye başladıklarında ayağa kalktı kitaplarını aldı. “Tamam, anlaşıldı kuduz oldum sizlerse bunla dalga geçiyorsunuz” gülerek arkadaşlarının yanından uzaklaştı.

    Oturmak için zamanı kalmamıştı aslında oraya girişte aptal bir çocukla o kadar uğraşmıştı ki geç bile kalabilirdi. Hızlı adımlarla ilerlerken uçuşan pelerinin ayak bileklerine dokunması onu daha fazla gururlandırır gibi her adımında daha dik ilerliyordu. İçinde taşıdığı asilik ve asilliği yürüyüşüne yansıtıyordu, bakışları olabildiğine sabit, insanları görmezden geliyordu. Yanından geçen bazı arkadaşları da onun gibi adımları asilceydi. Arkadaşları yanından geçerken hafifçe başlarını eğerek selamlaşıyorlardı. Geç kaldığını düşünmeye başlamıştı ve kendi kendine derse geç kalırsa o aptal porsuğu cezalandıracağını söylüyordu. Bazı özel büyülerini o aptal porsukta denerken yüzündeki acı ifadesinin tadını çıkaracaktı.

    Sınıfın kapısına geldiğinde durmadan içeriye girdi, profesör daha gelmemişti ve öğrenciler yeni yeni yerlerini alıyorlardı. Oturacağı yeri biliyordu hızlı yürüyerek yerine geçti. Biraz zaman geçtikten sonra sınıf dolmaya başladı. Profesör sınıfa girerken oluşturduğu hava Bertrand’ın hoşuna gitmişti. Profesör dersi hakkında bilgi verirken can kulağı ile dinlemeye özen gösterdi. Tek sıra halinde cam kavanozda bulunan kurdeleden alıyorlardı. Bertrand kendi kurdelesini aldıktan sonra bileğine geçirdi ve profesörün gösterdiği kapıya doğru ilerledi. Kapıdan geçtikten sonra asasını hemen eline almak zorunda kaldı. Nerede olduğunu bilmiyordu, asasını çıkardı ‘Lumos’ asasından çıkan ışık huzmesi karanlığı yarıp geçerken nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu.

    Etraf karanlıktı ama bir ormanda olduğunu anlayabilmişti, yerlerde bulunan büyümüş çimler ıslaklığını koruyor ve harika bir koku saçıyordu etrafına. Bu kadar büyük bir alanda küçük bir örümceği nasıl bulacağını düşünerek ilerlemeye başladı. Sihirle çağırmayı deneyebilirdi ama bu kadar kolay olabileceğini düşünmüyordu. Adımları birbirini izlerken ormanın karanlığının içine çekiliyor gibi gelmişti. Göz bebekleri karanlığı aydınlatmak için büyümüştü ve bu onun gözlerinin daha fazla çalışmasına dolayısı ile yorulmasına neden olmuştu. Nerde bulacaktı bu hayvanı, kocaman bir orman ve nereye bakabilirdi. Örümceklerden nefret ediyordu aslında genelde onları bulmaz örümcekler Bertrand’ı bulurdu. Şimdi ne yapacağını ve hangi büyüleri yapacağını bilmiyordu ayrıca bunda bir mantıkta bulamamıştı. Kocaman bir ormanda milyonlarca örümcek vardı ve küçücük bir örümceği bulması istenmişti. Asasından birçok büyülü sözle beraber çıkan ışık huzmesi ormanın içinde kayboldu. Profesörün söylediği büyü aklına geldi asasını kaldırdı ‘Mobiliarbus’ büyük bir gürültü ile ağaçlar büyümeye havaya kalkmaya başlamıştı. Birçok hayvan ayak sesleri etrafını doldururken Bertrand asasını doğrultmadan düşünmeye başladı. Ne yapabilirdi? Biçim değiştirilmiş olan oyuncak bir örümcek peki hangi biçimi almış, profesörün sevdiği bir nesne mi yoksa kendisinin mi? Bertrand’ın en sevdiği eşyası yüzüktü ve denemeye değer diyerek asasını kaldırdı ‘Accio yüzük’ birçok yüzük uçarak ona geliyordu ve ayaklarının ucuna düştü. İçlerinden hangisi örümcekti bilmiyordu ama çok uğraşacak zamanı da yoktu. Yağmur ormanı küçücük bir alan değildi sonuçta ve bir sürü hayvan onu bekliyordu.

    Yüzüklerin hepsini eline aldı ama bir tanesi daha elini uzatmadan şekil değiştirmişti. Bertrand örümceği eline alırken yüzünde iğrenç bir tiksinme duygusu vardı. Dersliğe geri döndüğünde yüzündeki o iğrenme duygusu geçmemişti. Profesör’ün bakışları çerçevesinde sınıftan çıktı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurora A. R. Octavianus
Slytherin IV.Sınıf
Slytherin IV.Sınıf
Aurora A. R. Octavianus


Mesaj Sayısı : 145
Kayıt tarihi : 03/04/11
Yaş : 28
Lakap : Aurora. Yazıldığı gibi okunur bebeğim :)

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptyÇarş. Ara. 21, 2011 9:27 pm

[list] "Daha yavaş olsana seni sefil Hufflepuff'lu!"

Nasıl cesaret edip çarpabildiğine hala hayret ediyordu Aurora. Geçen seneye göre daha alevli, daha kavgacı ve daha ağzı bozuk biri olmuştu. Bunu 1 yıldır tanıyan biri bile bilebilirdi. Bu değişikliğin tek sebebi ise iç dünyasındaki değişimdi şüphesiz. Wanderer'lardan olan o kadını alt edememesi ve Bendis'in onu kardeşlikten silmesinin de payı büyüktü tabii ki. Ona alt etmesini söylediği halde yapamamıştı. Belki de endişelenmiş, gelecek darbeler sonucu oluşacak yaralardan korkmuştu. YALAN! İç sesi yine harekete geçmişti. Evet kadını alt edememişti. Çünkü büyülerine gereken önemi göstermiyor, çalışmıyor ve en önemlisi büyüyü sevdiği halde takmıyordu bile. Neden çalışmadığını, gereken önemi vermediğini, hatta neden aylaklık ettiğini kendisi de bilmiyordu. Kafasını dağıtmak için salladığında aklına bu sefer Bendis'i son gördüğü yer geldi. O tren kazasından ve Wanderer'lardan sonra hiç görmemişti. Bir kaç kere çağırmış, diğer hayaletlere sormuştu. Bendis'i görüyorlar fakat daha onlar konuşma fırsatı bulamadan kaçıyordu. Duyumlarına göre kimseyle konuşmaz olmuş, hatta Hogwarts'ı terk edeceğini söylemişti. Bu dedikodulara inansa mı yoksa inanmasa mı bilemiyordu Aurora. Slytherin Ortak Salonundan çoktan çıkmıştı ve zaten Hufflepuff'lu tam da İksir Dersliğinin orada çarpmıştı. O kaçık çarparken adımlarını saymaya başladığını fark etmiş ve hala nerede olduğunu unutmamıştı. 28, 29,30...

Yukarı doğru yavaş ve emin adımlarla giderken daha dersin başlamasına yarım saat olduğunu fark etmesi çok sürmemişti. Nedense bu aralar çok dalgındı. Ders çalışırken bile dalıp gidiyor, gecenin bir yarısı daldığı yerden çıkıyor ve daha ders çalışmaya vakit bulamadan yatma vakti geliyor ve yatıyordu. Düşündüğü iki ana konu Bendis ve Tren Kazası'ydı. Bendis'in hala kendisini neden terk ettiğini, neden kardeşlikten reddettiğini ya da neden bu kadar öfkeli olduğunu bilmiyordu. Bilinmezliklerin içinde yüzmekten artık bıkmıştı Aurora. Nefret ediyordu bilememekten. Hatta "Bilmiyorum" lafını duymak istemiyordu artık. Sınıfın kapısına kadar nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Muhtemelen o kadar dalmıştı ki çevresine ve söylenenlere bile dikkat etmemiş olabilirdi. Derin bir nefes alarak Biçim Değiştirme sınıfının kapısından içeri küçük ve isteksiz bir adım attı. Bu dersi hiç sevmemişti. Geçen sene de sevmemişti, ilk geldiğinde de. Bir tür ön yargı vardı kafasında. Kafasını hafifçe sallayarak aklına annesinin mugglelarla ilgili olan, anlattığı bir hikaye geldi. Kafasında, hikayeyi sanki karşı tarafa anlatıyormuş gibi toparlamaya çalışıyordu. Ahh.. Bendis hep kafasını dağıtmak için yapardı bunu. Henüz yeni hatırlamıştı. Kendisine bir süre daha kızdıktan sonra sınıfta sadece -kendisiyle birlikte- dört kişi olduklarına şaşırdı. Saatine göz gezdirdiğinde biraz daha vakit olduğunu görüp kendisine daha da öfkelendi genç büyücü. Bu kadar erken gelmek zorunda mıydı? Zaten ya geç kalıyordu ya da çok erken geliyordu. En önden ikinci sıranın önüne gelip çantasını attıktan sonra içinden özenle sırasıyla asasını, tüy kalemini, parşömenini ve Biçim Değiştirme kitabını çıkardı. Çantası neredeyse patlayacak gibi dursa da -omuz ağrılarını ve bel ağrılarını saymıyordu- seviyordu taşımayı. Tüy kalemini asasını kullanarak yukarı kaldırırken sadece sıkıntıdan yapıyordu bunu. Daha ders başlamadan –hatta yerine daha yeni oturmuşken- sıkıldı canı. Biraz sonra canı iyice sıkıldı genç cadının. Patlama noktasına çoktan varmış olabilirdi, hatta kaynıyor falan olabilirdi. Nihayet herkes yerine geçtiğinde oldukça genç biri geldi sınıfa. Öğrenci miydi yoksa Profesör mü? Yoksa birinin olağanüstü durumu vardı da onu mu almaya gelmişti? Son soruyu kafasından silmek için hafifçe başını sağa sola salladı. Çantası olmadığına ve cübbesi bölüm cübbelerine uymadığına göre Profesör olmalıydı. Kendisini tanıttıktan sonra uygulamalı dersler olacağını söylediğinde havalara uçmak üzere olabilirdi Aurora. Tam bir Ravenclaw’lı gibi davranıyordu fakat yine de gurur duyuyordu bundan. Bir kavanoz renkli kurdale gösterirken küçük çocuklara verilecek türden, hediye gibi bir şey sanıyordu genç. Alaycı bakışlarını tam Profesör'de dolaştırırken söyledikleriyle tokat yemiş gibi oldu. Beş dakika boyunca yaptığı araştırmalarda tek öğrenebildiği şey Reducio, Mobiliarbus ve Portus büyülerinin ne işe yaradığıydı. Başka bir şeye bakma fırsatı bulamadan Profesör ayağa kalkmalarını söyledi. Ağır adımlarla sıraya geçerken hangi rengi seçeceğini çoktan seçmişti, gri ya da kırık beyazı seçecekti. Kavanozun yanına yavaşça ilerlerken birden fikir değiştirdi. Gözlerini kapatıp seçecekti kurdaleyi. Ağır adımlarla kavanoza yaklaşıp gözlerini yumdu. Bir başkası görse bir daha açmayacağını sanardı. Elini hızla kavanoza kaldırdı ve hepsini eleyerek içinden bir tanesini bıraktı. Kurdaleyi sımsıkı tutarak elini kavanozdan hızla çekti ve kapıya doğru yöneldi. Gözlerini açtığı anda biraz üzüntü biraz pişmanlıkla önündekinin kapıdan geçmesini ve kapının kapanmasını bekledi. Bu bekleyiş sandığından kısa sürdü. Kapının kolundan sertçe kavradı ve açtı. Kurdale ile birlikte giderken birden her şey karanlık oldu.

Gözleri fazlasıyla olan güneş ışığına alıştığında etrafına şöyle bir göz gezdirdi. Kum, güneş ve ısssızlık.. Başka bir şey göremiyordu. Uçsuz, bucaksız gibi görünen bir çöl, sonsuza kadar orada asılı kalacakmış gibi yakıcı, bunaltıcı ve fazlasıyla ışıldayan bir güneş ve ayakkabısında ayağının olması gerektiği yerde olan ve her tarafta olan kum... Ayakkabısını çıkaracağı anda şaşırdı. Üzeri... Biri cübbesini almış, onun yerine beyaz efil efil efildeyen, daha fazla bunalmasına olanak tanımayan bir elbise. Ayak bileğinde bitiyordu ve gerçekten sevmişti genç cadı bu üzerini. Her ne kadar rengi kötü olsa da bunalmasına izin vermiyordu. Önemli olan buydu. Kurdaleyi hala elinde sıkı sıkı tuttuğunu daha sonra farketti. Kurdalenin arasını açtığında kurdalenin üzerinde 'Mavi mine çiçeği' yazdığını gördü. Çölün orta yerinde, hiç bir canlılık özelliği göstermeyen bir yerde o mine çiçeğini nasıl bulabilirdi ki? Çöllerde kaktüs olmalıydı fakat burada neden yoktu? Belki kaktüs bulursa yanında üzerinde altında bir yerde bulabilirdi. Yola koyularak yürümeye başladı. Yürürken ayağı takılıyor, burkuluyor, toz bulutları saçlarına kadar çıkıyor, kumlar gözüne doluşuyor, önünü görmesini engelliyor... Asasını bile henüz çıkaramamıştı genç cadı. Kolunu gözüne siper ederek bir süre yürüdükten sonra artık yürüyemeyeceğine karar verip olduğu yere oturdu. Hem başı dönüyor hem de bu hafif kum fırtınasında yürüyemiyordu. Bir süre oturmaya ve kum fırtınasının geçmesine yakın yoluna devam etmeye karar verdi. Oturduğunda tekrar Tren Kazası ve Bendis geldi. Acaba neden bu kadar kızmıştı o gün? Bu kadar önemli miydi onun için yenmem? Yenilmem ölüm mü demekti? Hala hiçbir şey anlamamıştı Aurora. Hala aptal bir aşık kadar anlıyordu. Başını derslikte olduğu gibi hafifçe salladı. Bu aralar çok fazla sallıyordu kafasını. Oturduğu yerden kalkarak bu sefer Bendis için başaracağını varsayarak bir kaktüs aramaya başladı. Bir süre koştu, yorulunca yürüdü, yorulunca emekledi. Sonunda ileride bir gölge gördüğünde serap gördüğünü sandı. Yaklaştıkça büyüyen yabancı bir cisim vardı ileride. Ne olduğunu bilmiyordu fakat kaktüs olduğunu sanıyordu. Koşarak yanına gittiğinde boyunun baya üzerinde olan bir kaktüsle karşı karşıya geldi. Üzerinde mine çiçeği var mı diye zıplayıp bakmak istediğinde mavi bir şey gördüğünü sandı. "Accio Mine Flower" Hiçbir şey olmamıştı. Nasıl yani? Çağırma büyüsünü mü yanlış yapıyordu? "ACCİO MİNE FLOWER!" Yine bekledi ancak hiçbir şey olmadı. Bir süre düşündükten sonra kitaptan baktığı bir büyü geldi aklına. "Rudecio" Delirmek üzereydi. Kendisini öldürebilirdi her an. Bir an duraksadı. Acaba yanlış mı söyledi büyüyü? "REDUCİO" Boğazı acımaya başlamıştı artık. Kaktüs giderek küçülüyordu. Iyice küçülüp yok olduğunda mavi mine çiçeği kumların arasında masumca duruyordu. Büyük bir nefretle baktıktan sonra eline almasıyla dersliğe gelmesi aynı anda oldu. Bir süre üzerine başına baktıktan sonra elindeki mine çiçeğini sırasının üzerine koydu. Saçlarındaki kumların birazını temizledikten sonra çantasını omzuna astı ve eline mine çiçeğini aldı. Profesörün masasının üzerine koyduktan sonra dudaklarını araladı "İyi günler Profesör." dedi.
[/slit]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Patience Schelden
Gezgin
Gezgin



Mesaj Sayısı : 570
Kayıt tarihi : 01/07/10
Yaş : 29

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptyC.tesi Şub. 11, 2012 10:22 am

Yumuşaktı. İnce parmaklarını zarif bir şekilde tüylerinin üzerinde gezdirirken hayvanın çıkardığı mırıldanmaya aldırmıyordu. Bu sese alışalı yıllar oluyordu. Kulakları ilk başta yadırgamıştı ama şimdi öylesine bir şey olup çıkıvermişti işte, tıpkı kendisi de olduğu gibi. Parmakları pamuktan farksız tüylerin üzerinde şefkatle dolanmıyordu, hayır. Ama bir şekilde sakinleştiriyordu onu. Her zaman olmazdı bu, bazen tüm hıncını hayvandan çıkartmamak için onu odanın dışına gönderirdi. Sonuçta kuzeni Oskar’ın hediyesiydi o. Onu severdi ama aptallık edip Durmstrang’a gitmişti. Şimdi çok daha başka şekilde bir ilişkileri olabilirdi. Tabii bu kedisine iyi bakmadığında, ona yeterince zevksiz davranacağı gerçeğini değiştirmiyordu. Pisliğin tekiydi, ondan her şeyi beklerdi. Amcasına tüm yaşadıklarını anlatmak da dâhildi elbette buna. İhtiyar moruğun pörsümüş dudaklarından çıkacak iki kelime hayatını değiştirirdi, şüphesiz. Sakince dolaşan parmaklar bir anda kedinin ensesinde durmuştu. Rahatlığa ve biraz da olsa sevilmeye alışan kedi bir anda duran masaja sinirlenmiş gibiydi. İğrenç tıslamalarından birini gönderdi Abbie’ye. Güçlü tırnakları tarafından hışma uğramak istemiyordu ve hızla yanından kalkarak ona döndü ve aynı tıslamayı bu sefer Abbie ona çıkardı. Bir çeşit ‘hangimiz güçlü’ oyunuydu bu. Aynı enerjiyle masanın üzerindeki kitaplarını ve tüy kalemini de alarak kasvetli ve bir o kadar da konforlu salonu terk etti. Yapılacak işler vardı ve tabii ki bunların en önemlisi Biçim Değiştirme’ydi. Salak hayvanları saçma eşyalara dönüşme dersi belki onu daha çekici kılardı ama birilerini o saçma şeylere dönüştürme fikri, işte o paha biçilemezdi. İkinci sınıfta kedisini çevirmişti su kadehine ve hâlâ hak ettiğini düşünüyordu. Zindanların soğuk koridorlarında ilerlerken teninin tüm soğuğu üzerine çekişini hissedebiliyordu. Aynı zamanda koridorda yankılanan ayakkabılarının çıkardığı mükemmel sesle de büyüleniyordu. Bu sese hep büyük bir hayranlık beslemişti.

Öğrencilerin uğultulu seslerinden sonra dersliğe girmenin huzurunu duyuyordu. Derslik neredeyse sessizdi. Kapıdan içeri girdiğinde aynı zamanda yüzüne vuran sıcaklığı da hissetmişti ki bu sıcaklık zindandakilere oranla hayli ısıtıcıydı. Gözleri sınıftaki yüzleri şöyle taradıktan sonra tüm ders boyunca oturacağı sırayı bulmuştu. Sert kapaklı kitaplarını sıranın üzerine koyup oturmamıştı ki Profesör, dersliğin kapısının gürültüyle açılmasıyla içeri girmişti. İfadesiz bir surat ifadesiyle profesörün paltosunu çıkarışını, sıraların arasında gezişini izlemiş ve kendini tanıtmasını dinlemişti. Profesörü ilk başta dışarıdan geldiğini ele veren kızarmış yüzü yavaş yavaş solmaya başlamıştı. Pratikle meşgul olacakları açıktı ama nasıl? Sınıftaki tipler bunları tartışırken sıradakinin ne olduğunu aynı yüz ifadesiyle bekledi. Profesörün içi renkli bir sürü kurdelenin olduğu bir kavanoz çıkarması hayret vericiydi cidden. Abbie'nin yüzündeki değişim sadece onda yaşanmamıştı elbette, bundan emindi ama aldırmadı. Sıradaki rahat oturuş düzenini belini doğrultarak ciddileştirdi. Göz bebekleri büyümüştü ve profesörün oyun gibi bir ders işleyecek olması ona kedisiyle oynadığı oyunları hatırlattı. Halüsinasyon görerek nasıl biçim değiştirmiş bir eşya bulunabilirdi ki? İlginç ya da sıkıcı olacaktı bu olay ama denemekten başka çaresi yoktu. Profesör onlara beş dakika vermişti, gerekli olan tüm bilgileri hatırlamak için beş dakika! Yeni profesör biraz çatlak olmalıydı. Sert kartondan yapılmış ve derste ilk kez kullanacak olmasına rağmen biraz yıprattığı kitabın sayfalarını karıştırdı. Yeni kitapları okumak iyi bir alışkanlık olmuştu onun için. Diğerlerinin kullanamayacağı büyüleri babası sayesinde biraz olsun alıştırma yapma fırsatı bulmuştu. Mükemmel olduğunu iddia edemezdi, onları Hogwarts’ta denemek bambaşka bir olaydı. Sarı renkteki ama en iyi kalitedeki sayfaları çevirirken vakit çoktan dolmuştu. Profesör onları masasının önüne çağırmıştı. Kitabı kadim bir şeymişçesine yavaşça kapatarak diğer öğrenciler gibi profesörün yanına gidip bir kurdele çekti. Rastgele çektiği kurdelenin kırık beyaz olduğunu görünce ‘ne yapalım?’ diyerek kendisine söylenen kapıdan geçmek için beklemeye koyuldu. Öğrencilerden birkaçı geçtikten sonra sıra kendisine gelmişti. Yeni kapı onun huzurunda açılırken kalbi atmaya başlamıştı. Neyle karşılaşacağı ve tam olarak ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri bile yokken heyecanlanmaması mümkün değildi. Ama ritmi dengede tutmaya çalışıyordu. Ne olursa olsun bu bir dersti ve asla onların zarar göreceği şekilde olmazdı. Birkaç adımda kapıya yaklaşarak kapıyı sakince açtı.

İçeriye doğru ilerlerken kapının arkasından kapanıp yok oluşuna şahit olmuştu. Serindi. Pelerininin altındaki tüyleri birden dikelmişlerdi. Buna rağmen serin hava alnını yalayıp geçmekten öteye gidememişti neyse ki. Kendine geldiğinde etrafına baktı. Her yerde aynalar vardı ve onlarda görünen kendisi değildi. Tereddütle aynaların arasından yürümeye koyuldu. Odada kimse yoktu ve onlara yansıyan tek siluet onunkiydi şüphesiz. Aynalardan birinin önünde durdu ve elini ona doğru korkuyla yaklaştırdı. Parmağı soğuk cama değdiğinde ise üzerinden bir ürperti geçmişti. Gözleri aynadakine bakıyordu. Doğal olarak o da Abbie’ye. Saçları daha kısaydı ve yanlarından ayrılmış bir biçimde kabarmışlardı. Eski zaman büyücü erkeklerine benziyorlardı. Aslında orada gördüğü genç büyücü daha çok birine benziyordu, evlerindeki koridorlardan birindeki adamın hareketli tablosuna, elbette bu kişi amcasıydı. Bu adam nasıl da psikolojisini etkiliyordu böyle! Erkek olsaydı eğer, onun gibi mi olacaktı yani? Bu kesinlikle saçmalıktı! Bir adım kadar geri çekildi ama daha fazla da gidemezdi çünkü her yer onun erkek görünümü tarafından çevrilmişti. Gözleri büyüyor, aynadaki büyücünün de büyüyordu, daha rahat nefes almak için ağzını açıyor, o da açıyordu. İşkence gibiydi. Nasıl inanabilirdi bir gün aynada kendisi yerine erkek halini göreceğine. Elleri bilinçsizce saçlarına, yüzüne dokunmaya başlamıştı. Hâlâ eskisi gibi miydi? Neyse ki duyuları onu yanıltmamıştı. İçinden korkunç bir hortlak çıkmış gibiydi. Aynaları kırmalıydı. Ancak bu şekilde ondan isteneni bulabilirdi. En azından öyle düşünüyordu çünkü ne aradığını ve birbirinden hiçbir farkı olmayan bu aynaların hangisinde olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Önündeki aynaya asasını doğrultarak bağırdı: ‘Impedimenta!’ Küçük bir patlama olmuş ve hedef aldığı ayna parçalara ayrılmıştı. Parçalarına doğru eğildiğinde hâlâ o genç büyücü olduğunu fark edince sinirlenmişti. Aynı büyüyü bu kez bağırmadan hızlıca art arda birkaç aynaya daha gönderdi. Fakat hepsinde sonuç aynıydı. Kaşları çatılmaya başlamıştı artık. İfadesiz yüz kasları birden gerilmişti. Asasını tekrar aynalara doğrulttu ve bağırdı: ‘Incendio!’ Büyünün çıkardığı alevlerle kırılan aynalarda da sonuç aynıydı. Asasını daha sıkı kavradı bu defa. Düşünmeliydi. Biçim Değiştirme dersindeydi, dersle alakalı bir şeyler olmalıydı. Aklına bir biçim değiştirme büyüsü gelmişti bunu uygulamakta kararlıydı. Değişim yoksa başka şeyler bulacaktı. Aynaları hatta kırdıklarını bile tek tek bu büyüden geçirdi. Asası son aynaya son kez doğrulmuştu ve bağırdı: ‘Fondresila!’ Fakat maalesef bu da hiçbir işe yaramamıştı. Çığlık atarak asasını savurdu. Elleriyle başını avuçlarının içine aldı ve tekrar düşündü. Basit büyüler deneyecekti. Profesör yeni gelmişti ve onlardan zor büyüler istemesi olanaksızdı.

Bir şeyleri gün yüzüne nasıl çıkartabilirdi? Onları kirlerinden nasıl arındırırdı. O iğrenç büyücüden nasıl kurtulabilirdi? Düşünüyordu ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. Umutsuzluğa kapılmıştı. Biçim Değiştirmeden çakması hiç iyi olmazdı. Parmaklarıyla, ensesine değmek için büyük çaba harcayan saçlarını düzeltti. Bir yolu olmalıydı. Arındırmak… İnsan ya da nesneler nasıl arındıklarını düşünürlerdi? Elbette suyla! Asasını tekrar doğrulttu ve bu sefer sessizce fısıldadı basit büyüyü: ‘Aguamenti.’ Suyun yıkadığı aynada hiçbir değişiklik yoktu. Kendisini bulmalıydı. Gerçek görünüşünü. Ondan istenen buydu ve yapacaktı. Küt saçlarını gerçekten özlemişti. Devam edecekti, aynaların birkaçına daha aynı işlemi yaptıktan sonra kırılanlara baktı. Onlara da denemeli miydi? Zaten kırılmışlardı ve eğer onlar olsalardı bir şekilde kendini verebilirlerdi ona. Onları geçerek sağlam kalan bir aynaya daha asasını uzattı ve yine aynı büyüyü tekrarladı. Aynanın üzerinden kayan su aşağılara indikçe ona bedenini geri veriyordu sanki. Her kayan su damlasıyla bedeni hayat buluyordu. Saçları, gözleri her şeyi geri gelmişti. O daha incelemeye fırsat kalmadan ayna büyük bir sesle çatlayarak parçalarını yere fırlattı. Abbie korkulu gözlerle yere saçılan parçalara baktı ve sanki yapmaması gereken bir şey yapmış gibi hissediyordu. Fakat sonra yerdeki aynaların hâlâ kendisini yansıttığını fark edince rahatladı. Büyük şanstı doğrusu. Sonuna kadar gelip de işi başaramadığını düşünecekti aksi halde. Yerdeki kırılmış aynalardan birini aldı ve rahat bir şekilde kendisini buraya kapatan ama görevi tamamlayınca tekrar açılan kapıya doğru ilerledi. Bu sefer kendinden emindi ve sanki hiç o korkuları yaşamamış gibi gösteriyordu. Yüzüne yerleştirdiği çapraz gülümsemesiyle profesöre doğru ilerleyerek aynayı ve kurdeleyi ona uzattı. Sonra da hiçbir şey söylemeden sırasındaki kitaplarını alarak derslikten çıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Anastashîa Dieudonné
Biçim Değiştirme Profesörü
Biçim Değiştirme Profesörü
Anastashîa Dieudonné


Mesaj Sayısı : 340
Kayıt tarihi : 26/01/12
Lakap : Kızıl melek.

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptyÇarş. Mayıs 16, 2012 7:48 pm

Buradan itibaren yazan öğrenciler, derse biraz geç kaldığını bildirerek rplerini ekleyebilir. Ders Svetlana Talietzin ile, yani aynı profesörle işleniyor olarak bildirirseniz de, sevinirim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Harley McMannon
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.



Mesaj Sayısı : 1658
Kayıt tarihi : 25/10/10

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptyCuma Haz. 01, 2012 6:20 pm

    Azur mavisi gözleri, saatin tik-takını anımsatan bir eda ile cama vuran dal parçasındaydı, cadı pek kafaya takan bir tip değildi belki ama birkaç dakika evvel pencereden esen meltemin okuduğu kitabın sarı sayfalarını yer değirmeni gibi çevirmesi canını sıkmıştı. İlk defâ mürekkep ütopya ona keyif vermiyordu, sayfaların esen meltem ile olan valsini umursamayarak, raftan aldığı kitapları seri bir şekilde toparlayarak hayalet kasabayı aratmayan kütüphaneden ayrıldı. Sessizliği seven biri asla olmamıştı, yalnızlık fikri kimi zamanlar genç kuzguna güzel geliyor olsa bile sessizlik ona ürkütücü geliyordu. İçinde bulunduğu an bile rüzgarın fısıltısı, eski şatonun hollerinde gezinen hayaletlerden farksız geliyordu. Bu sebeple kapalı havaları söylediği söz konusu olmazdı, insanın içini ürperten bir düş misâli esen meltemin bir şarkıyı anımsatan ıslığı sessiz holleri yankılandırıyordu. Kuzgun, tıpkı güneş ile birlikte içini kapsayan kara bulutların da yok olmasını dilerken, azur mavisi gözleri zarif parmakları arasında ki sararmış parşömen parçasındaydı. Biçim değiştirme; dersin ismi eğlenceli gelmese bile aslında içeriğinden oldukça keyif alıyordu Anna, en azından uygulamalı ders olduğu müddetçe. İkinci sınıftayken hamsterını bardağa çevirdiği gün gözlerinin önünde tanıdık bir sahne gibi canlanmıştı; hayvanın akıbetini pek önemsediği söylenemezdi. Aslına bakılırsa bugün bile kuzgunun kütüphanesinde kitap tutacağı olarak rafını süslüyordu. Zihninde ki düşüncelerden sıyrılarak adımlarını biraz daha hızlandırdı genç cadı, holler ders zamanına göre gereğinden fazla sessizdi yalnızca duvarda ki geveze tabloların konuşmaları rüzgarın şarkısı ona eşlik ediyordu.

    Ahşap kapıyı aralayıp meraklı bir çocuk gibi içeriye gizliden göz atmaya başladı, gözlerimleri biçim değiştirme profesörünün çoktan derse başladığını gösteriyordu, en azından kapı arkasından duyduğu birkaç lafız itibari ile dersliğin profesörünün adını hakkında bilgi sahibi olmuştu. Oldukça sessiz bir giriş yapıp, profesörün gözüne gözükmeden sırasına ulaşmaya ümit ediyordu, aklından geçen yalnızca bayan Talietzin’in gözüne çarpıp sözlerine mağdur kalmamaktı. İçinde ki duruma ayna tuttuğunda; koridorlarda şarkısı duyulan rüzgâr ya da durmadan yoluna çıkan hayaletlerden biri gibi olmak istiyordu kuzgun, belki bu sayede oldukça sessiz bir şekilde yerine geçiş yapıp profesörün gözüne gözükmeye bilirdi. Merlin aşkına! Artık içeri girmesi gerekti, gerekliydi, kafasının içinde canlanan dersliğe giriş planlarını aklından silerek düşünmeden ahşap kapıyı aralayıp hiçbir şey olmamışçasına yerine doğru ilerlemeye başladı. Gözleri diğer yandan sınıfı süzüyordu, birkaç öğrencinin kendisine baktığını görünce rüzgârdan ötürü al rengini almış yanakları bu kez binasının hakkını veremediğinden kızarmıştı heyhat, rüzgârdan dolayı zaten kırmızı rengine bürünmüş beyaz teni bunu belli etmiyordu. Elinde ki kitapları masanın üzerine bırakarak, kulağını yeniden profesörün sözlerine verdi. Dersi uygulamalı olarak işleyeceklerdi, bu durum kuzgunun yüzünde hafif bir tebessüme yol açmıştı. Kütüphanesine yeni bir raf süsü eklemeyi ümit ederken bayan Talietzin’in elinde tuttuğu kavanoz ile düşüncesinin mümkün olmayacağı kanısına vardı. Cadı; elinde tuttuğu kavanozun içerisinde ki kurdeleleri sınıfa göstererek herkesin sırayla bir tane kurdele seçip uygulamalı ders için sınıfın arkasında ki kapıdan geçip kurdelenin rengine bağlı mekanda olacaklarını söylemişti. Kapının kendisine nasıl bir yere götüreceğini merak ediyordu, belki ruhunu bunaltan için de ki karamsarlığı az da olsa giderecek bir yere çıkacaktı? Kapının her ne kadar harikalar diyarına açılmayacağını biliyor olsa bile,kendisini hayalini kurduğu tatlı hülyâdan çıkması sıranın kendine gelmesiyle fazla uzun sürmemişti. Kavanozun içinde ki yumağa dönüşmüş kurdelelerden birini seçerek eline aldı, yeşildi. Özlemini çektiği bahar havasını anımsattığından kuzgunun şansına gelen renk hoşuna gitmişti. Kavanozda ki kurdelelerin bitmesiyle birlikte profesör yeniden sözlerine ciddiyetle başlamıştı. İhtiyaçları olacak olan büyüleri gözden geçirmeleri için yalnızca beş dakika vereceğini açıklaması üzerine fısıltının dâhî yükselmediği derslikte sayfaların hışırtısı yükselmeye boy göstermişti. Sadece beş dakika. Aslında bu süre Anna için yeterli bir zamandı, ezberinin kuvvetli oluşundan ötürü seri bir şekilde elinin alıntıda ki kitabın sayfalarını çevirip bildiklerini pekiştirmeye koyulmuştu. Seri biçimde çevrilen sayfalar ona bu sabah okumaya çalıştığı kitabı anımsatmıştı. Rüzgarın, sayfaları çocukların oynadığı renkli fırıldaklar misâli çevirmesinden ötürü, sinirinden dolayı kitabı kütüphanede unutmuştu. Ders sonrası yeniden hayalet kasabaya geri dönmesi gerektiğini gözden geçirdiği büyüler gibi zihnine not aldı.

    Âfitâbın görkemli karşılaması cadının gözlerini almıştı, ani bir refleksle kıstığı gözleri mavini tonlarının kuşattığı uçsuz asumana bakıyordu. Mavinin tonlarını süsleyen kar beyazı bulutlar hafif bir şekilde semada dolaşırken, gökkuşağının renklerini kanatlarında barındıran kelebekler mavinin uçsuz boşluğuna kanat çırparak uzaklaşıyorlardı. Daha bir dakika öncesine sınıfın kasvetli ortamından kurtulmak isterken şimdi renklerin dört bir yanını kuşattığı bir yerdeydi. Hayalinde ki harikalar diyarı gibi olmasa dahi, içini kapsayan dallarda ki kuşların senfonisi kuzguna huzurun kapılarını aralıyordu, neredeyse buraya niçin geleceğini unutacaktı. Aklında ki düşünce ona ‘dersi boş ver keyfini çıkar’ dese bile her şeyin bir sonu olduğunu biliyordu. Elinde ki kurdeleye bakıp yazıyı okudu, oyuncak örümcek yazıyordu. Gördüğü yazı moralinin bozulmasına yetmişti, sebebi açıkçası belliydi: Profesörün istediği samanlıkta iğne bulmaya eş değerdi.
    "Neden örümcek? Neden gökkuşağının sonunda ki altın kazan değil?" cadı mızırdanarak söylenirken, pür dikkatle bakındığı çevresinde örümceği aramaya koyuldu. Bulmanın imkansıza yakın olduğunu biliyordu, hadi ama ormanda örümcek arıyorsunuz. Bulması ne kadar kolay olabilir ki? Belki altın kazan olsaydı gökkuşağının sonuna bakmanız gerekebilirdi, heyhat genç kuzgunun düşüncelerinde ki hiçbir şey gerçek olmuyordu. İlk başlarda gözüne tabiat harikası gibi gözüken ortam giderek canını sıkmaya başlıyordu. Yoluna çıkan dallar; sanki Anna’ya engel olmak için ilâhi bir yarış halindeydiler. Üzerine kulağına gelen sinek vızıltıları ciddi anlamda genç kızın sinirini bozmaya yetmişti. Kendisini ıssız adaya düşmüş Robinson Crusoe’a benzettiği söylene bilinirdi. Önüne çıkan engellere aldırmayarak oyuncak örümceği bulmak ümidiyle ilerliyordu, fakat çabalarının boşa kürek çekmekle bir olmasından dolayı asasına başvurması gerektiği kanısına vardı. Neredeyse her eline aldığı örümceğin kıpırdayarak avucunun içinde gezinmesi canını sıksa da, sahip olduğu akis kişiliğinden ötürü pes etme niyetinde değildi. Zaten kapının yalnız görevi tamamlayınca açılacağını biliyordu. Elinde tuttuğu asasını boşluğa yönlendirerek kendinden emin bir ses tonu ile dudaklarını aralayıp mırıldandı. "Mobiliarbus." Dört bir yanını kuşatmış ağaçlar asumana doğru yükselirken cadının görüş açısı giderek açılıyordu. Hedefi olan örümceği bulması, çevresinde ki ağaçların balon misâli yükselmesiyle daha da kolaylaşmıştı. Artık yapması gerek yalnız çöle dönüşmüş ormanda oyuncak örümceği bulmaktı. ‘Hover? Hayır, gözünün önünde ki bir nesne değildi ki havalandırarak getirebilsin. Accio? Evet bu işe yarayabilirdi’ zihninde ki iç çatışmayı bir kenara atarak yeniden asasına davranıp büyüyü mırıldanmaya başladı. Oyuncak örümceğin kendisine doğru gelmesinin ardından, cadı sevinçle olduğu yerinden zıplayarak zaferini kendince ilan etmekle meşguldü. Robinson’ın da adadan kurtulduktan sonra kendisiyle aynı mutluluğu yaşadığına hiç şüphesi yoktu.

    Oyuncak örümceği bulmasıyla açılan kapı görevini tamamladığını gösterirken Anna’ya ise kurtuluş biletini sunuyordu. Kendinden emin adımlarla kapıya ilerlerken uzun bir süre ormana gitmeyeceği gerçeğini kendisine hatırlatmaktan başka bir şey elinden gelmezdi, gerçi buna pek gerekte olmayacaktı. Elinde tuttuğu oyuncak örümcekle kurdeleyi verdikten sonra kitaplarını toparlayarak seri adımlarla derslikten ayrıldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Zenobia Brooks
Ravenclaw IV.Sınıf
Ravenclaw IV.Sınıf
Zenobia Brooks


Mesaj Sayısı : 32
Kayıt tarihi : 23/06/12
Yaş : 31

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptySalı Haz. 26, 2012 1:05 am

Geç kalmanın verdiği aceleci haliyle saçlarını şöyle bir düzeltip, kapıyı tıklayarak açtı. Fazla dikkat çekmeye çalışmadan önüne gelen ilk masaya oturup kollarına ağır gelen kitaplarını masanın üstüne yerleştirdi. Gözlerini kısıp, yeni profesöre baktı. Bu kadın, büyük salonda yüce masada gördüğü kadından başkası değildi. Derin, mavi gözleri katı birer çelikmişcesine herkesin içine işler gibi bakıyordu.
“İlk dersimizin konusu bu olacak. Hepiniz sırayla bir kurdele seçeceksiniz ve seçtiğiniz renkteki kurdelenin sizi yönlendirdiği yere doğru gideceksiniz. Halüsinasyon görüyor gibi hissedebilirsiniz, aslında hepsi birer biçim değiştirmiş mekan olacak. Ve gittiğiniz mekandan bana biçim değiştirmiş bir eşya bulmanızı isteyeceğim. Eğer bulursanız tam puan ile ayrılacaksınız dersten.” diyordu kadın, içinde rengarenk kurdeleler olan bir kavanozu göstererek. İlginç dercesine kaşının birini kaldırdı Zenobia, bu daha önce girdiği hiç bir derse benzemeyecekti. Biçimi değiştirilmiş bir eşyayı nasıl bulacaktı ki? ''Saçmalık'' diye mırıldandı, yanındaki Marinda'ya. ''Daniskası hem de.''

''Sus!'' dedi Marinda, parmağını dudağına götürerek. Sonra aynı parmağıyla biçim değiştirme kitabını işaret etti. Zenobia bir beş dakika daha gecikmediğine dua ederek, rastgele bir sayfa açtı, hangi bölüme bakması gerektiği konusunda bir fikri yoktu. Accio işe yarar mıydı acaba? Carpe Retractum diye yeni bir büyü gördü, cansız nesneleri çekmeye yarıyordu. Bunu kullanabilirdi belki, her ne kadar çevredeki her şeyin üstüne yağmur gibi yağma riski olsa da. Başka ne büyü kullanabilirdi bilmiyordu sayfaları her geçen saniye daha da telaşla çevirirken. Nereye gidecekti, ne yapacaktı? Sinirle kitabı kapattı.

“Masanın önünde tekli sıraya geçin lütfen.”

Tekli sırada en sonda yerini alırken, bir bir kurdelesini seçip kapıdan geçen öğrencileri izledi. Kurdeler birer birer tükenirken, ona ve arkasındakilere sadece üç renk kurdele kalmıştı. Elini kavanozun içine daldırırken, profesörün gözleri gözlerini kesmekteydi. Sinirle ve biraz da kötülük dolu olarak bakıyor gibiydi, ya da ona öyle geliyordu. Aldığı kurdeleye baktı, yazan şey ''yüzük'' tü.

Gözleri kamaştı, bir kaç kısa saniyeliğine. Toprağın, taze çimlerin üzerindeydi ve her yer karanlıktı. ''Tanrım, oh hayır, kör oldum!'' diye bağırdı, ancak kafasını kaldırdığında sadece bir kapişon olduğunu fark edince, etrafında kimse olmadığına şükretti. Kapişonu hafifçe geriye attı ve kendine baktı, okul kıyafetinden eser kalmamıştı. Domuz Kafasında gördüğü o adamlar gibi, Azrail gibi olmuştu, oraksız bir Azrail. Çevre hafif sisliydi, havada ağır bir toprak kokusu vardı belli ki yeni yağmur yağmıştı buralara. Mezar taşlarını görünce korkuyla irkilerek geri çekildi, en ağırından küfürü sallayarak. Mezarlıktan nefret ederdi. Her biri neredeyse birbirinin aynısı olan binlerce mezar taşının tam ortasında durmaktaydı. Tabi, yüzüğün bu ölülerden biriyle beraber gömülmüş olabileceği düşüncesi ensesindeki ayva tüylerini diken diken etmeye yetiyordu. Aradı, doladı etrafta. Birbirinin kopyası gibi olan mezarların etraflarını dolandı, tuhaf bir şey aradı, benzemeyen, herhangi bir şey. Kendisi gibi gri kurdele seçenlerin hiç biri orada değildi, tabi ki de farklı boyutlardan girmiş olmalıydılar. Üzüntüyle yere çöktü. Ağrımaya başlayan başını ellerinin arasına aldı. Her tarafı kaplayan mis gibi toprak kokusunu kokladı, derin derin. Sonra da, ta sınıftan beri aklında olan bir büyüyü yapmak üzere, geldiğinden beri tuhaf bir şekilde elinde durmakta olan asayı boşluğa salladı ve ''Accio yüzük!'' diye bağırdı.

Tahmin ettiği gibi, ölülerin ellerinde gömülen tüm yüzükler, yağmur gibi başına yağmaya başladı, öyle ki sanki düşman askerleri cepheyi bombalıyor gibi. Çığlık atarak kollarıyla başını kapattı. Yüzükler hala yağıyordu.

En sonunda, yüzük ateşinin bittiğinden emin olunca, gözlerini açma cesaretini bulabildi kendinde. Ayaklarının altında yatan yığınla yüzüğe, umutsuzca bir bakış fırlattı. Bu kadar yüzüğün arasında ne bulmayı umut ediyordu ki sanki? Tek bir fikri vardı, asasını genişçe sallayıp ''Finite Incantatem'' dedi. Hiç bir değişiklik olmadı.

Sinirle bir küfür sallayarak bir tekme attı yüzüklere. Ne yapması gerektiği konusunda hiç bir fikri yoktu, az evvelki yerine çöktü yine kederle. Yüzükleri aldı ellerine, bazıları gerçekten değerli görünüyorlardı, bazıları gerçekten çok eskiydi. Üzerinde muhtemelen eski bir aile simgesi olan, koyu kırmızı bir yüzük dikkatini çekti. En az dört parmağı kaplayacak kadar büyüktü, altında dört tane parmak girişi vardı. Yine muhtemelen çok şişman biri için yapılmıştı çünkü dairelerin en incesinde Zenobia'nın baş parmağı bile kayboluyordu. Yüzüğün ön kısmına baktığında, değişik bir amblem gördü. Ordan burdan dallar ve yapraklarla oluşmuş kalınca, şekli belirsiz bir şeyken sonu eski tip anahtarlar gibi bitiyordu. ''Güzel yüzük!'' diye mırıldandı ve parmaklarına geçirdi. Burdaki işe yaramaz yüzük yığınıyla işi bitmişti.

Yine garip görünen bir şeyi aramaya başladı. ''Her ne olursa'' diyordu kendi kendine. Gözüne çarpan bir tuhaflık, eğik bir mezar taşı, her ne olursa. Sonunda onu gördü, uzakta, çok uzakta bir yerde bir sandık duruyordu. Koşarak ilerledi, zamanının nasıl az kaldığının bilincindeydi. Kuşkusuz bu güne kadar gördüğü en büyük mezar taşının önündeydi. Ama ne yazık ki kilitliydi. Bir kaç adım geri çekilip ''Bombarda!'' Diye bağırdı. ''Bombarda!''

Hiç bir şey olmadı.

Öfkeyle bir tekme daha savurdu, ama bu sefer sandığaydı. İçi sanki kaya doluymuşcasına sert ve ağır sandığa ayağı çarpınca öfke ve acıyla doldu taştı bu sefer ''Bombarda Maxima!''

Ağır bir toz bulutu kapladı etrafı. Öksüre öksüre, gözünün önünde oluşan sisi el yardımıyla açtığında bir küfür daha savurdu, mezar açılmış, taş parçalanmış ama sandık hiç bir şey olmamış gibi duruyordu. Elini öfkeyle sıktı. Yüzük batıyordu.

Anahtar! ''Tabi ya...'' diye mırıldandı kendi kendine ve asa yardımıyla anaahtarla yüzüğü birbirinden ayırdı. ''Portus!'' diye mırıldandı asasıyla. Anathar büyüdü, keskinleşti ve hazır hale geldi. Zenobia saniye bekletmeden kilidi yuvasına soktu. Hemen açılmıştı.

Yüzük küçük taşlarla bezeli, siyah bir şeydi. Parmağına geçirir geçirmez kendini az evvelki sırasında, otururken buldu. Karşısında duran profesöre içten olması için çok çalıştığı gülümsemesini göstererek sınıftan ayrıldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jeremiah Ocean Hyxest
Slytherin V.Sınıf
Slytherin V.Sınıf
Jeremiah Ocean Hyxest


Mesaj Sayısı : 136
Kayıt tarihi : 26/06/12

IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi Empty
MesajKonu: Geri: IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi   IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi EmptySalı Tem. 10, 2012 8:51 pm

    Biçim değiştirme mi? Hayır bu dersi sevmiyordu. En azından zorlu bir kaç dersin ardından gelen öğlen tenefüsünde biraz olsun nefes aldıktan sonra, son olarak bu derse gireceği için kendini şanslı hissediyordu. Yemeğini büyük salonda aşırı hızlı bir şekilde yedikten sonra, haftanın ikinci günü çıktığı göl kenarı çok sayıda buluta ve az da olsa etkili bir rüzgara ev sahipliği yapıyordu. Rüzgar... Serinliği severdi Jeremiah. En azından terden ve vıcık vıcık olma durumundan iyi olduğunu düşünürdü her zaman için. Gözleri şimdilerde artık alışkanlık kazandığı ve ayaklarının onu refleksel olarak götürdüğü herhangi bir ağacın kovuğuna dikkat kesilmişti. Ağacın kökleri gerçekten dikkat edilmezde ayaklara dolanabiliyor ve denge kaybına neden olabiliyordu. Bu yüzden kendi gövdesini büyük bir özenle bıraktığı kovukta biraz olsun yorulmuş olmanın ve derslerin verdiği stresten arınmanın yoktan var ettiği hevesle nefeslenmeye başladı. Gülümsüyordu. Gözlerin göremeyeceği, çoğu zihin ve bedenin erişemeyeceği kadar mutluydu. Ailesi ile ilgili bir çok durum şu sıralar yolunda gidiyordu. En azından çocukluğundan beri evlatlık olduğu düşüncesini biraz olsun unutmuş gibiydi ve kendine bu konuda iyi şeyler öğütleniyordu. Her şeyin başında küçük bir şüphe olmasına rağmen ailesini bu konuda konuşmaya ikna edemiyordu bir türlü Jeremiah. Aslında tam şuanda, şu zamanda aklına takacağı en büyük sorunu bu gibi görünürken gari ihtiyari baktığı saati ona dersin başlamasına az bir zaman kaldığını hatırlatmış olacak ki yerinden hızlıca kalkıp ikinci kata uzanan merdivenleri tırmanmaya koşacağı sırada ayağı bahsedilen köklerden birine takılmıştı bile. Evet, sonuç diğer dalga geçtiği insanlarla aynı olmuştu. Yüz üstü yere düşen bedeni ve bedeninin ön kısmı çamur içerisinde kalmıştı. İnsanların dalga geçen ve alaycı bakışları arasında öylece beklerken dersi kaçırdığı düşüncesi pek umrunda değildi şuan. Duraksayıp el yordamıyla üzerini düzeltmeye çalıştı. Saatini tekrar kontrol ettiğinde ortak salona gidip üzerini değiştirmesi için yeterince vaktinin olmadığını farketti. Kendi üzerinde aklapakla büyüsünü uygulayabilirdi ama şuan içerisinde bulunduğu alay durumunun verdiği hırs ve sinirle nasıl bir sonuç elde ederdi bilmiyordu. Bu yüzden daha da rezil olmamak adına sırtına attığı çantası eşliğinde koşarak ikinci kata çıktı.
    ...
    Bu sefer de merdivenlerin değiştiği seanslardan birine yakalanan genç büyücü talihine kendi dağarcığına kıyasla çok özgün küfürler yağdırarak ikinci kata ulaşmış, iksir sınıfına mahcup bir ifade ile giriş yapmıştı. Profesöre kısa bir selam verdikten sonra ne olduğunu anlayamamış bir biçimde karşılaştığı manzarayı izledi. Bütün sınıf profesörün önünde tek sıra halinde duruyordu. Ders işlenmiş ve uygulamaya geçilmiş olamazdı. O kadar zaman kaybettiğini düşünmüyordu. Üzerine giyindiği pasaklılık hali daha fazla göz boyamasın diye sürüye uyma politikasını izledi ve sıranın en arkasındaki yerini aldı. Bir önünde duran ve sanki sıra kendinden tarafaymış gibi yüzünü Jeremiah'a dönmüş üzerindeki çamur lekelerine küçümser bir bakışla bakan bir kaç kişiye odaklanıp dudaklarını açtığında ise kötü şeyler söyleyebileceğini düşünerek geri kapatmıştı. Biraz daha zaman geçince onlara soran gözlerle baktığını farkeden bir kız ve tahminen altıncı sınıf olduğunu düşündüğü bir kuzgun dersin başından bu yana olan her şeyi anlatmıştı genç büyücüye. Minnet dolu bakışlarını kızın bedeninde gezdirdikten sonra gerçekten iyi parça olduğunu düşünmüştü Jeremiah. Gülümsemesi acizlikten, o çamur lekelerinin içinde bile olmayı başardığı seksi bir hale büründükten sonra kızın öğütlediği gibi ders kitabını hala ayakta olduğu sırada eline aldı ve karşısındaki çocuğun sırtını masa gibi kullanarak bir kaç büyüye göz attı. Nihayet işi bitmiş ve aynı Ravenclaw'dan aklapakla büyüsü ile üzerini düzeltmesini istemişti. Bir daha göle gittiğinde daha dikkatli olmayı aklının en etkin olduğu köşesine not ettikten sonra profesörün önüne gidip elindeki kaptan bir şerit çekmişti. Çektiği şeridin renginin sarı olduğunu görünce biraz duraksayıp üzerinde yazanı okudu. Mavi renkte bir mine çiçeği. Gülümsedi. Başka bir çiçek olsa tanır mıydı bilmiyordu ama mine çiçeğini daha önceki iksir derslerinden biliyordu. Kendine olan emin adımları ile aştığı sınıfta, geçmesi istenilen kapının önüne geldi ve biraz duraksadı. Aklındaki her şey uçmuş gibiydi. Evet mine çiçeğini görse tanırdı ama şekil değiştirilmiş bir mine çiçeğini mi? Emin değildi. Biraz olsun rahatlamaya çalışırcasına derin bir nefes aldı ve adımını kapıdan içeri attı. Az önce aldığı nefesi şimdi uçsuz bucaksız bir çöl havasına vermişti. Üzerindeki cüppesi beyaz bir hal almış ve kafasına da bir şapka oturtulmuştu şimdi. Zaman kaybetmeden bu sıcaklık hissinden kurtulmak ve gölün serinliğinde daha dikkatli bir şekilde gezmek istediğini farkettiği anda ise aramaya koyuldu şeridinin üzerinde yazan mavi çiçeği. Bulunduğu yer çöl olduğu için oldukça kolaydı aslında işi. Çölde bilinen tek bitki örtüsü kaktüstü ve hayvan olarak ise sadece deve olabilirdi buralarda. Etrafta hiç deve yoktu. Bu iyiye işaretti en azından. Ama asıl sorun daha farklıydı: Etrafta hiçbir şey yoktu. Biraz olsun bile duraksamadan koşmaya başladı. Sağa sola, öne arkaya, var gücüyle koşuyor ve ayırt edici özellikleri olan bir cisim arıyordu. Sonunda bir kaç kaktüs topluluğunun bir arada bulunduğu güzel bir alana rastlamıştı ki nefes nefese olduğunu farkedip ellerini dizleri üzerine koydu ve eğilir pozisyonda biraz soluklandı. Ardından bu kaktüsleri incelemeye koyuldu. Hepsi aynı gibi görünüyordu. Diline dolan küfürler ile biraz daha farklı yerlere ve başka kaktüslere vesaire bakmak için ilerlemeye kalkmıştı ki uzakta, fark etmediği bir kaktüs daha gördü. Diğerlerinden farkı başında mavi bir çiçek olmasıydı. Zaten çoktan eliyle kavramış olduğu asasını bitkiye doğrulttuğunda, Jeremiah aradığını bulduğunu çok iyi biliyordu. Tıpkı doğru büyüyü bildiği gibi. -Reducio. Dudaklarından dökülen büyü ile küçülen kaktüs mavi bir mine çiçeği şeklini aldı. Jeremiah onu bulunduğu kumdan kurtarmak adına eline aldığında ise ortam birden değişti ve her şeyin başladığı o kapının önünde belirdi. Üzerindeki cüppe eskisiyle değişmiş ve şapkada yok olmuştu. Gülümseyerek ne olduğunun farkına varmaya çalıştı. Evet, bu kadar tedirgindüşüncelerle geldiği Biçim Değiştirme dersliğinden başarıyla çıkmak onu mutlu ediyordu. Profesöre doğru elindeki çiçeği sıkı sıkı tutarak gitti. Dersin başında Ravenclaw'lu kızın söylediği gibi bu sene derslerine o girecekti. Kişiliğini tam olarak çözebilmiş değildi ama biraz olsun davranışını ölçmek adına bir şeyler denenebilirdi. Aklında bu düşüncelerle profesörün karşısında uzun ve süslü bir reverans yaptı, elindeki çiçeği sarı şerit ile masanın üzerine koydu, sırt çantasını sırtına geçirdi ve sınıftan ayrıldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
IV. ve V. Sınıf Biçim Değiştirme Ortak Dersi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Biçim Değiştirme Dersi Not Çizelgesi
» Biçim Değiştirme Dersi Not Çizelgesi - Profesör: Irine Lina
» Biçim Değiştirme
» I. - II. - III. Sınıf | II. Ortak Ders
» III. ve IV. Sınıf, Ortak Ders.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: