Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 VI. Sınıf / I. Ders

Aşağa gitmek 
+4
Melodie Riley
Brendan Finnerty
Freja Feodora Lloyd
Matthew Wood
8 posters
YazarMesaj
Matthew Wood
KSKS Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu & ZAY Lideri
KSKS Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu & ZAY Lideri
Matthew Wood


Mesaj Sayısı : 2125
Kayıt tarihi : 14/06/10
Yaş : 33

VI. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: VI. Sınıf / I. Ders   VI. Sınıf / I. Ders EmptySalı Nis. 05, 2011 2:31 am

Zaman
-----------------------
Pazartesi , beşinci ve altıncı ders.

Hava
-----------------------
Hogwarts'ın gökyüzü, kışı esneterek uzanmış ve bahardan bir gün çalmış durumda.

Mekan
------------------------

Güneşin ve soğuğun baskın olduğu bir günde, tam aydınlanmamış Hogwarts koridorlarından sınıfa girildiğinde sol taraftan açılmış üç sihirli pencerenin sınıfa ışık verdiği görülüyor, karanlığa düşen kısmın duvarındaysa meşaleler var. Odada yine tek bir tablo var, profesör masasının arkasındaki duvarda asılı olan, devasa bir yılan portresi.. Tamamen hareketsiz, odaya bakıyor. Gövdesi dik, dişleri görünecek kadar ağzı açık. Çatal dili rahatça seçilebiliyor. Tam tepesindeki meşale yüzünden başına hafif bir gölge düşüyor, ama görülemeyecek gibi değil. Öğrencilerin oturdukları sıralar, arkaya gidildikçe yükselen bir platform şeklinde büyülenmiş.

Girişin karşısındaysa profesörün masası var, yüksek bir platform üzerinde duruyor. Masanın iki yanında yere sabitlenmiş ve duvardakilerden daha büyük iki meşale var. Masanın sol tarafında, yüksek platformdan dışarıya açılan, profesörün gireceği ahşap bir kapı bulunuyor.

Ders
------------------------

Altıncı sınıf öğrencileri, geçen yıldan kalma tecrübelerine dayanarak sınıfa giriyor ve bekledikleri gibi, Profesör Wood'u yerinde bulamıyorlar. Alışılageldik sıralarına teker teker yerleşip, gayet sade duran masalarının üzerindeki eksikliği fark ediyorlar. Derslerde genelde, ve her yılın ilk dersinde mutlaka kullandıkları düşünseli kaselerinin yerinde yeller esiyor. Küçük bir mırıltıdan başka bir ses odayı doldurmayı reddederken, anlamlandıramadıkları bir enerji her öğrencinin üzerine çöküyor. İlk sıralardakiler, özellikle Qixina yay gibi geriliyor. Sebebiyse tekerlekli platformlar üzerinde gelen, cam kapların içindeki yılanlar ve örümcekler. Kapların ağzı kapalı, fakat Wood'un sınıfa ilk defa hayvan getiriyor olması bu kapların ağzının açılacağına şiddetle işaret ediyor. Mırıltılar uğultuya dönüştüğünde, sert bir çarpma sesi Feodora ve Walker'ın reflekslerini sınayarak sıçratıyor. Öğrencilerin ve profesörün giriş kapıları aynı anda, savrularak kapanıyor, krem rengi pardesüsünün temiz eteklerini dalgalandıracak tempoda yürüyen Matthew Dean Wood, masasını geçerek öğrencilerin tam karşısında duruyor.

"Altıncı sınıflar... Derse hoşgeldiniz."

Küçük bir duraksamanın ardından Wood, daha önce sınıfta hiçbir zaman görünmemiş bir şekilde, hızlı adımlarla platformdan iniyor ve ilk sıralara neredeyse temas edecek kadar yakınlaşıyor.

"Kara bir dönemdeyiz. Attığımız her adım, verdiğimiz her karar, bizi bir yanlışa sürükleyebilir ve kötü sonuçların doğmasına sebebiyet verebilir. Söyleyeceklerim-"

Arkasında bağlanmış elleriyle, ilk sıradaki öğrencilerde odaklanmış olan bakışları diğerlerine doğru yükseliyor.

"Sizin için gereksiz. Kaos burnunuzun dibindeyken sözlü uyarıya ihtiyacınız olmadığını varsayıyorum, eğer yanılıyorsam sizin için yapabileceğim hiçbir şey yok."

Bakışları Righelli, Boudlaire, Walker ve Harhoff üzerinden geçiyor.

"Kitaplarınızın yüz dördüncü sayfasında, Bertie Bagshot'ın da belirttiği gibi, karşınızdaki cadı ya da büyücüye verebileceğiniz zararın son noktasındaki lanetlere affedilmez lanetler adı verilir. Uyguladığınızda, bakanlık tarafından yakalanır ve Azkaban'a atılırsınız. Peki bu durum, onları uygulamayacağınız anlamına mı geliyor?"

Duraksayıp asasını çıkarıyor, hala öğrencilere bakarken yılanlardan birinin kapağını açıyor ve yeşil ışınlarla hayvanı büyülüyor. Kaptan çıkan yılan her öğrencinin sırasının üzerinden yavaş yavaş geçerken Wood konuşmasına devam ediyor.

"İmperius laneti, kusursuz kontrol. Bu büyüyle lanetlediğim yılan, gördüğünüz gibi sözümden çıkmıyor, çünkü öyle bir lüksü yok. Verilen her emri seve seve yerine getiriyor, iliklerine kadar hissettiği mutluluk onu yanıltıyor, idrak yolları sonuna kadar açılıyor ve yaptıklarını sorgulama yetisi elinden alınıyor."

Yılan Jarina'nın sol kolundan boynuna dolanıp sağ kolundan yoluna devam ederken, sınıfa ardını dönen profesör, yavaş adımlarla masasına doğru yürüyor. Yaratık Freja'nın önünde şahlanıp, tehditkar bir şekilde tıslamaya başladığında, Slytherin'li cadı geriliyor ve çataldilinde, küçük bir panik hali içinde tıslıyor. Tüm sınıfın gözü o noktaya dönükken başka bir tıslama duyuluyor, ve Freja hafiften kızararak çabalamayı bırakıyor.

"Leo'nun da belirttiği gibi Feodora, çataldilinde emretsen dahi, bu lanetin etkisindeki hayvan, kontrolü verdiği kişi dışındaki herhangi birine itaat etmez."

Olduğu yerde asasını tekrar savurarak bir örümceğin kapağını açıyor, cruciatus lanetini tek bir harekette uygulayarak hayvanı kıvrandırıyor. Sıraları gezmeyi sonlandıran yılansa acı çeken yaratığın yanına kadar geliyor ve bekliyor.

"Avada Kedavra."

Tok bir emrin ardından savrulan asa, zümrüt yeşili ışınları beraberinde getiriyor ve örümceğin acısına son veriyor.

"Ye onu."

Çataldilini anlayabilen her öğrencinin tüylerini diken diken edebilecek, basiliks dilinden dökülmüşcesine kudretli bir tıslamayla yerinden hafifçe sıçrayan yılan, örümceği, sınıfın gözü önünde tüketiyor, sonrasında itaatkâr bir edayla kabına dönüyor.

"Gördüğünüz gibi, bu lanetler bir varlığın hayatını mahvetmek için birebirdir, lâkin, bunları sadece görmenizi ve buna karşı dikkatli olmanızı istemiyorum. Her türlü tehdidin, bu dünyaya ait olmayan onlarca yaratığın aramızda bulunduğunun farkındasınız, ve bu durumda hayatta kalmanız için size bildiğim her şeyi öğreteceğim. Bir gaflet içinde sürüklenip, üzerinizde kullanıldığında idrak edeceğiniz, ya da idrak edemeden can vereceğiniz bir olay yaşamayacaksınız. Her birinizin bir şansı olacak, ve eminim ki bu odadaki herkes bu şansı en iyi şekilde kullanacaktır."

Brendan, Melodie, Sunset, Serpent, Xavier, Alessia, Freja, Jarina, Eritheia, Pierretta. Her birinin gözlerine tek tek baktı.

"Asalarınızı alın ve aşağı inin."

Bu kesin emrin üzerine, az önce profesörle gözgöze gelen her öğrenci birkaç saniye içerisinde aşağıya iniyor.

"İmperius laneti, hedef alınan kişinin kontrolünü ele geçirmeyi sağlar. Rakibe büyük bir mutluluk hissini boynundan zerk edersiniz, dehşet anında dahi olsa bu mutluluğa kapılarak her isteğinize itaat eder. Sihirli sözcüğü, 'İmperio'dur.

Her birinizin bir hayvan seçin ve laneti uygulayın."


Nefeslerin tutulduğu sessiz bekleyişin ardından her öğrenci, hayvanını dilediği gibi kontrol edebiliyor. Gerginliğin bir nebze de olsa kaybolmuş olması diğerlerini rahatlatırken, hayvanların başında olan bazı öğrenciler bir sonraki lanetin düşüncesiyle geriliyor.

"Gayet iyi, kontrolü altına aldığınız hayvanların yönetilmeye ne kadar müsait olduğunu gördünüz mü? İnsanlarda ise bu durum farklı işler. İradesini tamamiyle kontrolü altına almış bireyler, bu lanetten, zihinlerini kurtulmaya tamamen odaklayarak, lanetin etkisinden çıkabilirler. Feodora, karşıma geç ve iradeni sınayalım. İmperio!"

Gürleyen sesin derslikte yankılanmasının ardından lanetin etkisine giren Freja koşmaya başlıyor. Tüm sınıfı tek bir kez turlamasının ardından Thierry Lûthien'in sırasının üzerine atlıyor, oradan sıçrayıp havada parande atarak yere iniyor. Sonrasında iki elinin avuç içlerini birleştirip tavana bakarak, bir yılan gibi kıvrılmaya başlıyor. Profesör asasını indirdiğindeyse mutluluk hissi kayboluyor ve kızın bilinci yerine geliyor. Ardından aynı şekilde büyülenen Xavier, kendisini bir uçak zannederek kollarını açıyor ve sıraların üzerinden atlayarak"vuuuuv" lanete mağlup oluyor.

"Pekâla, seni deneyelim Finnerty. İmperio!"

- Pierretta'nın boğazını sık.

Zihninde yankılanan emrin ardından boş bakışlarla Pierretta'ya doğru yürüyen Brendan, kilitlenip kalmış kızın yanına kadar yürüyor ve kollarını onun boğazına doğru kaldırıyor, ancak o an gözlerini kapatıyor. Gözlerinin üzerine düşen saçlarının ardından, zihninde profesöre yanıt veriyor.

- Yapmayacağım.

- Sana bunu yapmanı söyledim. Onun boğazını sık.

- Hayır.

- Yap dedim!


"YAPMAYACAĞIM!"

Haykırmasının ardından nefes nefese gerileyen genç porsuk, lanetin etkisini üzerinden atıyor ve alnından damlayan ter damlacıklarıyla profesöre bakıyor. Şaşkınlık ve hayranlık nidaları ortamı kapladığındaysa Wood kaldığı yerden devam ediyor.

"Gördüğünüz gibi, Brendan Finnerty lanete karşı koyarak kontrolü eline almayı başardı. Yapmanız gereken şey, tam olarak bu. İradenizi elinize alın ve kimsenin sizi bir şey yapmaya zorlamasına izin vermeyin."

Kesin bir ses tonuyla söylediği kelamları sonlandırarak asasını sallayan Wood, tekerlekli masaları geldikleri yere yolluyor.

"Brendan Xavier ile, Freja Jarina ile, Alessia Melodie ile, Sunset Serpent ile, Eritheia Pierretta ile eşleş."

Wood'un ders boyunca onlara ilk isimleriyle hitap etmesine henüz alışamayan öğrenciler karşılıklı düello pozisyonuna geçip talimatları bekliyorlar.

"Birbirinize imperius laneti yapacaksınız. Spesifik bir asa hareketi olmamakla birlikte, sadece odaklanmanız yeterli değil. Rakibinizi kontrol etmeyi tüm benliğinizle isteyecek, onun zihni kendi zihninizde hissedeceksiniz."

Talimatları alan öğrenciler, birbirilerini büyülemek için hazır hale gelip Wood'un işaretiyle saldırıyorlar. Denemeler bitip de yerlerine geçtiklerinde profesör son sözlerini söylüyor, ve çalan zille birlikte sınıftan ayrılıyor.

"Her biriniz cesursunuz, cesur kalmaya devam ettiğiniz sürece kaybetmeyeceksiniz. Kendinizi savunmanız gerekmediği sürece bu lanetleri kullanmayın. Ödeviniz ise şu, bugün burada olanları, dört direkli karyolanıza uzandığınızda uzun uzun düşünün. Her daim tetikte kalmaya devam edin ve güvenebileceğiniz dostlar edinin."


Karakterler: Serpent Felis Leo, Brendan Finnerty, Melodie Riley, Eritheia Fae Hyxest, Xavier William Allison, Jarina Boudlaire, Alessia Ida Harhoff, Freja Feodora, Sunset Miranda Walker, Pierretta Qîxinâ.

Önce yazan taraf ikili düelloyu kazanacak. Kazananların binasına +10 puan gidecek.

İmperius laneti etkisindeki rakibinize yaptıracaklarınız sizin elinizde. Mantık çerçevesinin dışına çıkıp, olay örgüsünü zedelememeniz yeterlidir.

Lütfen detaylara dikkat edin. 10 puan için eldeki 25'ten olmayın.

Karakterler aktiviyete göre seçilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Freja Feodora Lloyd
SFL
SFL
Freja Feodora Lloyd


Mesaj Sayısı : 5694
Kayıt tarihi : 09/10/10
Lakap : Buz Kraliçesi.

VI. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıf / I. Ders   VI. Sınıf / I. Ders EmptySalı Nis. 05, 2011 10:15 pm




    Freja Valeria Feodora.
    Annesinin yazısı olduğunu belli eden mektup, parmakları arasında yerini bulduğunda, sinirle beraber gözlerini devirmişti cadı. Teknolojinin doruklarındayken, hala bu mektup yollama işinden nefret ediyordu içten içe. Ve hala ona Valeria diye hitap etmesinden ve hala onu Fransa konusunda ikna etme çabalarına da. ‘‘ Valeria, neden bana ulaşmamayı reddediyorsun tatlım? Senin için yapıyorum bunları. Günden güne bedensel açıdan toparlansan da, ruhen ne halde olduğunu hissedebiliyorum. Yanımıza gelmesin, en azından birkaç ay veya sene… Ruhunu iyileştirmek için bu iyi olacak hayatım. Arkadaşların yerine, biz. Lütfen ulaş bize. Babanı üzmeye hakkın yok bu kadar. Damarlarımızda yüzyıllardır akan karanlığın yanı sıra, siz ikinize olan saf sevgimizi biliyorsun. İnat etme Valeria, dön artık. Annen, Felicia. ’’
    İnce parmakları arasında kaybolup giden parşömeni acımasızca ikiye ayırdı cadı. Parşömenden çıkan tiz sese aldırmadan devam etti işlemi sürdürmeye. En sonunda küçük parçalara ayrıldıktan sonra, nefretle parlayan gözleri yerini usul birkaç damlaya bıraktı. Düşündüğü tek şey babasıydı. Ama yine de, yapamayacağı şeylere göğüs germekten yorulmuştu. Kararından eminken, Freja’nın inadıyla başa çıkmaya çalışmaları saçmalıktı. Feodora, gitmeyecekti. Bedensel açıdan tamamen iyileşmeye başlamışken, ruhunu önemsemiyordu cadı. Kimsenin önemsemediği gibi, o da önemsemiyordu. Kalacaktı. Yuvası Hogwarts ve dostlarının yanıydı onun için. O gittikten sonra, kalbinde hissettiği boşluğu hafifletmeye çalışan dostları vardı çünkü. Her zaman yanında oldukları gibi, Freja’nın en hırçın olduğu zamanlara bile göğüs germişlerdi. Evet, onun gidişinden sonra Feodora hiç olmadığı kadar hırçın ve baş edilemez biri olmuştu. Kendine verdiği zararların haddi hesabı yokken, çevresine gösterdiği tepkilerde ön planda olmayı sürdürmüştü. Günler geçtikte yaptıklarının farkına varmış, sonucunda hırçınlığının içinde körelmesine izin vermişti cadı. Ağır ağır, ama gereğinde hala küllerinden doğan bir hırçınlık taşıyordu tüm benliğinde. Kimi zaman bu baskınlık göstermeyen huyu o kadar işe yarıyordu ki… Bedeninin en ücra köşelerini ele geçirdiğinde, kullanmaktan zevk duyuyordu bu huyunu. Acımasızlığına acımasızlık katıyordu kısaca. Ve Feodora, bu hırçınlığın yanında arsızlıkla ihtirası peydahlayınca tatmin oluyordu.
    Koltuğun üstüne bıraktığı kitaplarının yanı sıra, onun için gerekli olacak eşyalarını aldı. Aynanın karşısında son defa yüz hatlarını inceleyip, ortak salondan ayrıldı hırçın cadı. Adımlarını aşina olduğu koridorlara doğru yönlendirdi sessizce. Ona selam verenlere ufak birer tebessüm sunarak ilerlemeye devam etti. Kasvet dolu zindanları geçer geçmez, kendini dersliğin önünde bulması için ona yol veren merdivenleri de aştı Feodora.

    Topuklu ayakkabılarının sesi kulaklarında yavaş yavaş yok olmaya başladığında, dersliğin önünde bulmuştu kendini. Kuşkusuz, buz mavisi gözlerini esir alan ilk şey, pencerelerden süzen hafif ışık doğrularıydı. Daha sonra ise, karanlık kısmı aydınlatan meşalelerdeki ateşler… Ve büyük platformla örtüşen profesörün sade masası…
    Her zamanki gibi daha yerini almamıştı Profesör. Feodora, senelerin tecrübesiyle beraber bekliyordu bunu. Bu sefer adımlarını her zaman ki zarifliğiyle bağdaştırıp, orta sıraların birine doğru ilerledi. Elinde duranları sıranın üzerine bırakıp, yavaşça oturdu. Sıranın bomboş oluşu hiç şüphesiz dikkatini çekmişti. Bakalım, bunun altından neler çıkacak… Gözlerinin önüne düşen buklelerini kulağının arkasına doğru itip, arkasına yaslandı. İnce parmakları sıranın üzerinde hareket edip, ufak sesler çıkarmaya devam ederken buz mavisi gözleri etrafında gezinmeye devam etti. Liderini, Tanrıçasını kısa bir süzüşten sonra, hafifçe gülümseyerek selam verdi onlara. Sınıfın devamında bulduğu dostlarına da aynı şeyi uyguladıktan sonra, profesörü beklerken gözlerini tabloya doğru yönlendirdi. Çok tatlısın sen değil mi? Yani… Biraz. Dudakları ufak bir kibirle kıvrılırken, gördüğü fanusların içindeki hayvanlara kaydı gözleri. Sadece birinden ölesiye nefret ederken, diğerine karşı özel bir ilgisi olduğunu adı gibi biliyordu cadı. Ona bahşedilen kuşkusuz bu yetenek, binasına yakışır şeyler yapmasını sağlamanın dışında ona ayrı bir tatminkar havada katıyordu. Her zamanki gibi… Kulakları, sert bir çarpma sesiyle birden bire dolduğunda istemsizce sırasından sıçradı cadı. Bunun verdiği ufak bir sinir, bedenine yayılmaya başlamışken fazla uzaklara daldığının farkına vardı Freja. Lanet olsun… İç sesini bastır bastırmaz, kulakları bu seferde beklenen kişinin sözleriyle dolup taşmaya başladı. Bu denge, derse odaklanmasında birebir yardımcı olmuştu doğrusu.

    Kara bir dönem… Sözlerine bunlarla başlamıştı. Kimine göre bu pek bir şey ifade etmezken, kimisine göreyse oldukça fazla anlamlar doğurmasına neden oluyordu. Freja için ise, alışabildiği bir süreçti. Bir nevi… Kitaplardan çıkan hışırtılar, kulaklarını esir aldığında ince parmakları komut üzerine hareket etti. Buz mavisi gözleri, Profesörün delici bakışlarından kurtulup, kitaba doğru yöneldiğinde bir yandan da onu dinlemeyi ihmal etmiyordu Feodora. Affedilmez Lanetler… Bu dönemin ilk konusu şüphesiz en çok ilgisini çeken ve hatta bu dersten zevk almasına sağlayacak konuların başında geliyordu. Genellikle hırçın cadı tehlikeli ve bir o kadarda ilgi çekici konulara karşı bir bağlılık duyardı, bu kesinlikle doğruydu. Beklendiği üzere, cam fanusun içinden çıkarılan yılan usulca hareket ettirilmeye başlanmıştı. Cadının gözleri bir anda kitabı es geçip, yılanın ve profesörün üzerinde gezinmeye başladı. Tüm dikkatini bu iki varlığa verirken, profesör sakin adımlarla masasına doğru ilerlemeye başladı. Bir anda sırasının önünde beliren yılana sabitledi cadı gözlerini. Soğukkanlı olsa da, bedenine yayılan gerginliği iliklerinde hafif hafif hissetmeye başlamıştı Feodora. ‘‘ Dur. ’’ Belli belirsiz bir tıslama, çatal dilinin verdiği avantajla dudaklarından dökülüp gitmişti istemsizce. Tüm gözlerin onda olduğunu hissetse de, bir başka tıslama kulaklarını anında ele geçirdiğinde bilindik tınıyı tanımıştı cadı. Serpent. Damarlarında akan kanın, yavaş yavaş yanaklarına doğru çekildiğini hissetti Freja. İster istemez yaşasa da bunu, liderinin gözlerine doğru çevirmeyi başardı kendininkileri. Onun güven dolu, sakin bakışlarını aldıktan sonra, yeniden önüne dönüp Profesöre yönlendirdi kendini. Bu seferde örümceğin hareketlenmesi bütün sınıfı ele geçirmişti. Etta’nın nasıl gerildiğini hissedebiliyordu Feodora. Aynı gerginliği çok hafifte olsa kendinde de buluyordu şüphesiz. Avada Kedavra. Büyülü sözcük, serinkanlılıkla beraber beklenen kişinin dudaklarından döküldüğünde, yeşil ışık huzmesi örümceğin hayatını sonlandırmıştı bile. Ye onu. Çatal dilindeki tıslamayı duyar duymaz, gözlerini pür dikkat bir şekilde sabitledi cadı. Yılanın, yemini kusursuz bir biçimde yok etmesi Freja’da dahil herkesin kanını donduracak şekilde ürperticiydi. Buz Kraliçesinin gözleri bir anlığına da olsa Profesörün delici bakışlarıyla buluşunca, dudaklarından dökülen her bir kelimenin ciddiyetine odaklandı cadı. Verilen talimat üzerine, Kibrin Zaferi’ni parmakları arasına dolayıp, birçok öğrencinin gittiği yöne doğru ilerledi. Cam fanuslardan birinde bulunan yılanı kendine deney olarak seçerken, profesörün talimatlarıyla beraber odaklandı cadı. ‘‘ İmperio! ’’ İlk denemedeki kudreti, cadıyı tatmin etmişti doğrusu. Yılanın, istediklerini yapacağını bildiği için, yavaşça çatal dilini kulandı ona karşı. ‘‘ Bacaklarıma dolan bakalım. ’’ İtaat eden yılan, Feodora’nın bacaklarına doğru usulca dolanmaya başladı. Dudakları olağanüstü bir kibrin eşliğinde kıvrılırken, yeniden fısıldadı. ‘‘ Şimdi dilediğin gibi dolaş. Sadece bir dakikalığına… Ama kimseye zarar verme küçük şeytan. ’’ Gülümseyişi devam ederken, yeni bir anın içinde buldu cadı kendini. Profesörün kelimelerini büyük bir titizlikle dinlemeye devam ederken, adının onun dudaklarından kopup gitmesine şahit olduğunda derin bir nefes aldı. Ufak adımlarla profesörün karşısına geçtikten sonra, kendi birden bire onun emirleri içerisinde bulacağını tahmin edebiliyordu kuşkusuz. Ve… Olan olmuştu bile. Onu kaybedişinden beri aradığı mutluluğu bulamadığı gibi, birden bire bedeninin her bir köşesi koca bir mutluluk hissiyle kaplandı. Önce sınıfın etrafında bir tur atarak, performansının ne kadarda güçlü olduğunu sergiledikten sonra, Luthien ikizlerinin birinin önüne doğru atlarken buldu kendini Feodora. Vücudunun verdiği esneklikle beraber zıplayıp, ufak hareketler yaparken buluyor şimdide kendini. Profesör, asasını indirir indirmez ise, en sonunda bilincini yerinde buluyor. Ah, lanet olsun… Çok, çok güzeldi. Afallamasına neden olacak bir şekilde gelişen her bir olaya karşı başa çıkamaması canını kısa süreliğine de olsa sıkmıştı istemsizce. Avuçlarını yüzünde gezdirip, gözünün önüne yeniden sarkan sarı buklelerini kulağının arkasına doğru itti bir kez daha. Derin bir nefes aldı ve diğerlerinin şovlarını izledi. Brendan ise, onu en etkileyen şovu sergilemişti. Lanetten kurtularak…

    Freja, Jarina ile… Adıyla hitap eden profesöre doğru istemsizce bakarken buldu kendini Feodora. Mükemmel. Hemen ardından iç sesi, hareketliliğine kavuşurken bir derin nefes daha alıp, zehri içine çekti cadı. Her ne olursa olsun, içine çekmeye devam edeceksin işte bu zehri Freja, alış. İç sesini yeniden bastırmayı denedi ve geçen seferkinden daha başarılı olduğu zamanın dudakları kıvrılmıştı doğrusu. Scott olsa, bu dersin nedenli zevkli geçeceğini, bu dersten sonra onunla beraber ufak bir köşeye çekileceğini düşündü bir an cadı. Ama… Bunlar şimdi sadece ufak bir ümit, geçmişten ise bir parçaydı.
    ‘‘ Hadi bakalım dişi aslancık. Hünerlerini görelim. ’’ Dudaklarında oluşan alaycı gülümsemenin eşliğinde, asasını kaldırdı ve profesörün dediği biçimde odaklandı cadı. Zihnini, zihninde hisset. Yapması gereken buydu, çok iyi biliyordu ve kavramıştı. Kolay kolay teslim olmayacaktı. ‘‘ İmperio! ’’ İlk deneyimi, bu sefer başarılı olmamıştı. Hayır, hayır derse odaklan. Onun faniliğine değil. ‘‘ İmperio! ’’ İkinci deneyim, bir öncekinden daha baskın olduğunda dişi aslanı ele geçirdiğinde kavramıştı Feodora. ‘‘ Hadi beni biraz eğlendir Jarina. Dans et. ’’ Cadının, emrine uyup ettiği hareketler sonrasında Freja’nın dudaklarından küçük bir kahkaha koptu. Yeterli olduğunu düşündüğünde ise, Kibrin Zaferi’ni indirip, kıza doğrı sırıtmaya devam etti. ‘‘ Güzeldi. Sence de öyle değil mi? ’’ Yerine doğru ilerlemeye başlamışken, çalan zilin sesi kulaklarına doldu usulca cadının. Ve, ardından gelen profesörün etkileyici sözleri. Güvenebileceğiniz dostlar edinin… Gülümsedi. Hayatında, ondan sonra güvenebileceği onca kişi olduğu için bir nevi iyi hissediyordu kendini Buz Kraliçesi. Topuklu ayakkabılarının aşina olduğu sesini yeniden kulaklarına hissetmeye başladığında, kendini sınıftan dışarı atıp yürümeye başladı. Aslında… Nereye gideceğini çok iyi biliyordu. Hayatına yeni giren ve belki de şekillendirmeye çalışan şu kişinin…


| 21 // Beklenenin Üzerinde |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brendan Finnerty
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Brendan Finnerty


Mesaj Sayısı : 380
Kayıt tarihi : 06/09/10

VI. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıf / I. Ders   VI. Sınıf / I. Ders EmptyCuma Nis. 08, 2011 3:43 am

Günler öncesinden hazırladığı iksirin kapağını açar açmaz yatakhaneye yayılan kokunun şikayetleri büyücüye gelmeye başlamıştı. Birkaç binadaşının bağırıp çağırmasının ardından, mantar kapağı cam şişenin başındaki yuvarlağa gıcırdama sesine sinir olarak yerleştirdi. ‘’ Olmuş değil mi?! ‘’ Yanında beliren yakın dostunun sözlerindeki tondan anladığı kadarıyla merak içerisinde değildi. ‘’ Evet, olmuş. ‘’ Yapımı yaklaşık dört hafta süren iksirin varlığından çok daha farklı şekillerde haberdar olan diğerlerine göstermeden gülümsedi. ‘’ Yalnızca bakıp çıkacağım. Kütüphaneler bana hiçbir zaman iyi gelmedi dostum. ‘’

Yasak bölümde aradığı kitabın, uzun zamandır kendisine verilmiş ödeve cevap olacağını düşünen; ancak sinir bozucu profesör Elicia’nın bir şekilde kitaba ulaşmasının engellemesi yüzünden ödevini bitiremeyen Brendan, sonunda ekstra tehlikeli yollara başvurmakta sakınca görmüyordu. Yavaş yavaş iksiri kendisi için ayırdığı dolaba götürdü ve asasının hareketiyle iksiri içine yerleştirdiği dolabı kilitledi. ‘’ Keşke Wood’un da test edebilecek kadar çok yapmış olsaydım. Eserimle gurur duyardı. ‘’ Yanındaki iri yarı dostundan çıkan tek seferlik kahkahanın sonunda mantıklı bir cümle gelmişti. ‘’ Sen onun takdirini kazanmak için önce derse yetişsen iyi olur. ‘’ Sol bileğindeki siyah saatin kırmızı yelkovanına bakan genç adam, boğazını temizlemek hafifçe öksürdü. Hareket eden adem elmasının üzerini sağ elinin parmaklarıyla kaşırken, diğer yandan toparlanmak için yatağının üzerinde duran eşyalarına uzanmıştı sol eliyle. ‘’ Sağol dostum. Ben kulelerin yakından geçmek için önden çıkıyorum. Sen de gelirsin? ‘’ Sorar gibi bitirdiği cümlesine başının hareketleriyle karşılık veren Aaron’a gülümseyip kafasını kaldırarak karşılık verdi. ‘’ Derste görüşürüz. ‘’

Bir kat merdiveni birkaç adımda bitirecek gibi hızla tırmandıktan sonra, yeniden kolundaki saate göz atma ihtiyacı hissetmişti. Kulelere gittiği takdirde çok zaman kaybedeceğini bildiğinden, şimdilik Juliet’i görmek düşüncesinin yalnızca hayaline tamah edip, adımlarını dersliğe çevirdi. Hafifçe doğrulttuğu sırtında sabah saatlerinin düzensiz uykusundan kalan gerginlik vardı. Sınıfa girene kadar devam eden gerginlik hissi, akşamüzerine eşlik eden, turuncu güneş ışıklarını alan pencerelerden giren ışın demetlerinin, sarı saçlarının arasına girmesiyle son buldu. Kızıl saçlı güzel bir kızın nazlı dokunuşu gibi gelen güneş ışıkları, meşaleleri gördüğünde yerini şehvete ve konsantreye bırakırken, içeride gördüğü tek tanıdığına başıyla geçiştiren bir selam verip sıralardan en üst sıraya yerleşti her zaman yaptığı gibi. Hogwarts’ın demir taşlarından Matthew Dean Wood, tıpkı statüsü gibi döşediği sınıfının vazgeçilmezlerini izlettirecek kadar uzunca bir süre ortada olmayacaktı. Bunu anlaması için tecrübelerine bakması yeterliydi.

Zaman geçtikçe karşısındaki tablonun bakışlarını üzerinde hisseden büyücü bakışlarını başka bir yöne çevirdi. Dikkatini cezp edecek tek şeyin bu olmadığını anladığında, uzun ve ince parmaklarını kaldırıp önündeki sıraya dokundurdu. Düşünseli kaseleri her yılın ilk derslerinin klişesi haline gelmişken, bu sefer sıra, altındaki tahtayı içindeki kıvrımlara dek inceletecek kadar boştu. ‘’ Bu beklenmedik. ‘’ İçinden konuşma ihtiyacı hissetmeyen büyücü sınıfın dolmaya başlamasıyla arkasına yaslandı. Ufak bel çıkıntısına fazla güvenmeyen büyücü, insanların ufak sohbetlerinin, gürültü denecek boyuta ulaşmasıyla kaşlarını çatmıştı ki, sınıfa gelen içi haşere ve yılan dolu cam kapların kapaklarına dikkat etti ilk anda. Çok geçmeden çarpılan kapılardan birinin ardından gelen profesörü gördüğünde, üzerinde hissettiği garip uyuşukluk hissinin arttığını fark etti. Umursamak için fazlaca önemsiz bir detay olduğunu düşündüğü sabah gerginliğine yorduğu bu uyuşukluk, profesörün tümceleri arasında kayboldu. Her zamanki öğütlerinden birini verdiğini düşündüğü adamın söyledikleri, daha çok uyarıdan ve tehditten ibaret olduğunda, gözlerini sıradan kaldırıp konuşan büyücüye dikti Brendan. Yaşanacaklarda taraf olmak ya da tarafsızlığın getirdiği tuzakları fark etmek gibi lüksler, yalnızca fazla akıllı insanların kendilerine sağladığı bir ayrıcalık ya da çevresi olanların, bilgi alarak elde edebilecekleri bir şanstı. Bütün bunların dışında bir hayat yaşama isteğini kaybettiği ilk an, farklı bir oluşumun parçası olmaya dair düşüncelere kapılmış büyücü, aklındaki bulutların arasında nefes alamazken, hiç beklemediği bir konuyla karşı karşıya olduğunu anladı. ‘’ Lanetler.’’

Anılarından çıkıp gözlerinin önündeki akıl tahtasında oynamaya başlayan görüntüler içler acısıydı. Kendi kanından birinin ağzından çıkan iğrenç emirlerin zevk dolu itaatinde iken, hayatta ilk kez aşık olduğu kıza verdiği zararın boyutunu düşündü. Psikolojisinin ötesinde lekelenen gururunu, yıktığı hayallerini, paramparça ettiği güvenini düşünmek dişlerini sıkmasına neden oldu. Profesör, hayatın kendisine hazırladığı bir sınavı kelime kelime Brendan’a anlatıyormuş gibi İmperio lanetini anlatmaya başladığında, sırtından inen soğuk terlere alnındakiler de eşlik etmeye başlamıştı. Hemen yanından oturan binadaşlarından birinin fark ettiği halini derleyip toplaması gerektiğini düşündü. ‘’ Brendan, iyi misin? ‘’ Kafasını sallamakla yetindi yalnızca. Dersi dinlemeye devam ettiği süre boyunca gördükleri ve henüz görmediklerine odaklandı. Yılanın profesörün emirleriyle hareket edişlerini gördükçe, Juliet’in bacakları arasındaki halini hatırlıyordu. Cadıyı zapt etmeye uğraştıkça gerilen sırt kaslarını, gömleğinin düğmelerini kopardığı anda çıkan kumaş gürültüsünü anımsıyordu. Cadının gözlerinden dökülen yaşlara rağmen ne kadar umursamaz olduğunu, yılanın şahlandığı anda hatırladı. Tekrar soğuk teninin zerinde sürünmeye başladığında yavaş yavaş sıktı yumruklarını. Örümceğin akıbetini anlamak için dahi olmasına gerek yoktu. Acı çeken sevgilisinin kalbinde tırnaklarıyla açtığı yaranın daha derine, her öpücüğünde biraz daha derine indiği dakikalar zihninde en çirkin ve kirli halleriyle göründükçe yutkunup sıktı kendini. Sıktıkça sarıya çalan izler belirdi parmaklarının arasında. Hissettiklerinin yakıcılığı ve belli edemediği tepkisi onu zorluyordu. Sona varana dek kendisine işkence edercesine izlediği manzara, yılanın örümceği zevkle tükettiği bir şölene dönerken, Juliet’in kendisine yaptığı sectumsempranın bıraktığı izlere şükretti içten içe. Kendisine bu kirli zevki bahşedecek kadar çabuk pes etmediği için…

Adını duyana kadar devam eden düşünceler arasında, profesörün sesi bir gelip bir giderken, silkelenip kendisine gelmesine sebep olacak kadar kararlı çıkan sesle gerildi. Asasının neredeyse kırılacak kadar sıkı avcunun içerisinde durduğunu fark ettiğinde elini gevşetti ve oturduğu yerden kalkıp aşağıya indi. Bir uygulama için kendisine verilecek büyüden ürkse de, belli etme lüksü olmadığından yüzünde demir gibi görünecek kadar sert bir maske taktı. Yalnızca sözcükleri düşünüyordu büyücüden gelen. Yalnızca söylenip ardından eyleme dökeceği lanete kendisini hazırlıyordu. Profesörün verdiği direktifle birlikte, önünde duran yılanın durduğu kabın kapağını açtı. Yılanın içeride huzursuz hareketini hissettiği anda sırasını beklemeden sözcüğü fısıldadı. ‘’ İmperio. ‘’ Fısıldamasıyla birlikte bir tehlike sezmiş ya da bir emir bekliyormuş gibi tüm vücudu kas olan yaratık dikleşti. Oldukça parlak görünen kırmızı yılanın gözlerinde kendisini gördü. İntikamlarını almak adına ne kadar kararlı olduklarını bildiği hayvanın gözlerindeki şaşkınlığı kendisininkiyle kıyasladığında, her ne kadar onlara yardım etmeye çalıştığını bilse de, profesöre öfkelendi ve yılanı onun için kullanışsız hale getirdi. ‘’ Kış uykusuna yat. ‘’ Aylarca kendi isteği dışında uyandırılamayacak olan yılanın yavaşça kap içerisinde yuvarlanışını izledi. Bunu öyle büyük bir hazla yapıyordu ki, Brendan, yalnızca zihninde soğuk ve temiz bir çarşafın, bunaltıcı bir havada üzerinden geçtiğini hissedebildi. Hayvanın pullu derisi birbirine sürtünüp hışırdamayı bıraktığında, derin bir nefes verdi ve zihnindeki katı ve soğuk ayrıntıyı serbest bıraktı. Kırmızı derisin üzerindeki pırıltıda göremediği hareket, hayvanın da bu karara direnmek istemeyeceğini kanıtlıyordu.

Hayvanların ardından canlı deneklere geleceğini öngören Brendan, yanında kendisiyle birlikte gelen diğerlerine baktı. Aralarında dost bellediği kimselerin olması sebebiyle hala rahatsız hisseden genç büyücü, profesörün gözlerindeki idealist bakışa rağmen kendisini rahat hissetmiyordu. Yapmak zorunda kalacağı zamanlar geleceği büyüleri öğrenmemek, aptallıktı; ancak Brendan zekasını her zaman doğru yerde kullanmaya çok alışık olmadığını kendisine hatırlatarak konuyu içinde ötelemeye çabaladı.

Beceremediğinde ise sert, kesik bir nefes saldı burnundan. Şakaklarındaki damarlar şişmiş, başı zonkluyordu. Birbiri ardında denemelere tabi tutulan öğrencilerden ilki Freja’ydı. Cadının haline dudağının sol üstü yukarı kıvrılacak kadar neşelenebildi. Xavier’da ise dişleri görünecek kadar gülümsedi Adını duyduğunda bir anda tokat yemiş gibi yüz ifadesi değişen büyücü dişlerini sıktı. Sınıfta, karşısında güvendiği nadir adamlardan birinin kontrolünde uğrayacağı garip aşağılanma hissini kaldırabileceğini umarak, Wood’un onu kuzu gibi meletmesini bekledi. Zihninde bir başka zihnin varlığını hissettiğinde bedeninin tüm bağlarına başka bir ruh yerleşmiş gibi gerildi. Derin bir nefes aldı ve kendisine emredildiği cümleyi duyduğunda yanaklarının içini ısırmaya başlayarak Pierretta’ya yürümeye başladı. Zangır zangır titrediğini hissediyordu içinde, oysa dışarıdan bakıldığında sapasağlam olduğunu fark ediyordu. İsyan eden kendisi mi yoksa başkası mı diye etrafa bakmak istedi bir saniyeliğine, fakat hemen ardından bakışlarını karşısındaki cadının pürüzsüz tenine, boynuna sabitledi. Elleri uzandığında içinde itiraz eden sesi işitti ve ona tutundu. Juliet’in yüzü yerleşti binadaşınınki yerine. Görüntüsü dağılıp sevgilisininki geldi. Hırıltısını dışarıdan hissettiği anda, yakaladığı ufak boşluğu ellerinin ve kaslarının tüm gücüyle genişletir gibi hissetti düşüncesinde ve son seferi sınıfta yankılanacak kadar hiddetle bağırdı.

‘’ YAPMAYACAĞIM! ‘’

Hırlayarak verdiği nefesin akabinde adımlarını geri çekti. Etta’nın yerine bambaşka bir şey görüyormuş gibi açılan gözleri normale dönerken omuzları çöktü. Hırsla soluduğu sırada profesörün cümleleri bu sefer teselli oluyordu. Kendisini çok zorladığını sanmadığı adama baktı göz ucuyla. Eğer Matthew Dean Wood kendisini zorlamış olsaydı, boşluk bulmayı başaramazdı. Bu kadar erken yapamayacağını bildiğinden, bu başlangıca sevinerek nefesini düzene sokma gayretine döndü.

Adını her işittiğinde oldu gibi kaşlarını çatmadı bir dahakine. Kendisiyle birlikte anılan isim, bu sefer dört büyücü turnuvasının şampiyonlarından biri olan Xavier’dı. Büyücüyle birlikte yarışmış ve ondan önce talihsiz bir kazayla birlikte elenmişti. En ufak bir düşmanlık beslemediği büyücünün yanında dolaştığı Serpent’a baktı göz ucuyla. Nefretini tüketmişti kendisine hissetmek için kullanarak. Bu yüzden bakışlarını ifadesiz şekilde, geldikleri yere geri çekti. Xavier’ın kendinden emin hali yüzünden gardını sağlamak adına kuvvetli bir nefes aldı. Konsantrasyon problemi yaşamıyordu. Juliet’in anısı öyle taze ve Kaira’ya duyduğu öfke öyle güçlüydü ki, odaklanmak istediğinde, aklına sırayla gelecek iki yüz yeterli oluyordu. Dersliğin uygulama alanına dizilmiş olan öğrenciler, profesörün işaretiyle asalarını kaldırdıklarında, Brendan yine yılana yaptığı gibi sakince fısıldadı Xaiver ‘a. ‘’ İmperio.’’ Boynuna doğru tuttuğu asanın ucundaki ışık büyücünün güçlü bedenine çarpıp, ışığın ucu yok olduğunda gözlerini kapadı. Kendi varlığına tutup çekmek için uğraştığı büyücü, oldukça güçlü direniyordu. Arada gidip gelen düşüncelerin rahatsız edici etkisiyle birlikte son darbeyi öfkeli bir saldırıdan çok, stratejik ve anlayışlı bir hamleye dönüştüren Hufflepuff’lı büyücü başarılı oldu. Avuçlarının içindeymiş gibi hissettiği Xavier’ın zihninin berraklığını gördü. Büyücünün arada bir direnmeye çalışmasıyla birlikte arttırdığı nüfuzunu ufak bir emirle etkili kıldı. Konuşmadan söylediği her şey, büyücünün zihninde yankılandı. ‘’ Asanı bana ver.’’ Adım adım kendisine uzattığı koluyla birlikte Brendan’a yaklaşan büyücünün halini izleyen diğerlerini tahmin edebiliyordu. Kendi asasını tutan sağ eli yerine, sol elini uzattı. Avcuna bir tüy gibi dikkatle bıraktığı tahta parçasını tutarken, karşısındaki büyücünün zihnine son sözlerini yolladı. ‘’ Bunu hissetmek zorunda kaldığın için üzgünüm.’’ Garip bir rahatlama hissiyle kendisine duyulmuş olabilecek güvenin olasılıkları üzerinde durmadan alıkoyduğu zihni serbest bıraktı. Xavier’ın kendisine yaklaşmasından önce sakinleşmesini ve ayak uydurmasını beklerken, profesörün son sözlerini duydu. Büyüyü böylesi başarılı yapabilmiş olmasının tek sebebinin, kendisine zamanında ustaca uygulanmasından kaynaklanıyor olduğunu düşündü. Kardeşinin kimlerden ve nasıl büyüyü öğrendiğini delice merak ederken, içinde çok daha büyük bir şüphe belirdi. Asayı kendisine gelmiş olan Gryffindor’lu büyücüye uzatıp başıyla selam verdi ve kendisinin de gergin olduğunu belli edecek kadar gülümsedi. Bilmediği çok fazla detay olması ihtimali yüzünden hissettiği rahatsızlığı yüzüne yansıtmadan derslikten çıkmadan önce kendilerine söylenen önemli öğüdü tekrar etti.

‘’ Her daim tetikte kalmaya devam edin ve güvenebileceğiniz dostlar edinin.’’


| 25 // Olağanüstü |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melodie Riley
SFL
SFL
Melodie Riley


Mesaj Sayısı : 2640
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

VI. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıf / I. Ders   VI. Sınıf / I. Ders EmptyC.tesi Nis. 09, 2011 2:12 am

    Özümüzü arayışımıza devam ederken, gerçekten yeni şeyler öğrendiğimiz anlar vardır. Gizli kapaklı şeyler. Orada olduğunu bile bilmediğimiz ama farkına vardığımız andan itibaren hayatımızın sonuna kadar bizi tamamen şaşırtan ve şaşırtmaya devam edecek şeyler. Kendimizi keşfettiğimiz gün, aklımıza, bir daha hayatımız boyunca asla silinmeyecek bir soru takılır. “Bizler ne tür insanlarız?” İçimizdeki sonu gelmez mücadeleyi kahraman olan mı yoksa suçlu olan mı kazanacak? Ama her zamanki gibi görmezden gelir, her yerde bir cevap araştırırız, tabi bu cevaba başından beri sahip olduğumuzu bilmeden, aptalca. Doğada. Belki de asla anlamaya gücümüzün yetmeyeceği, küçücük felaketlerde. Ama yine de tek bir hedefe saplanır kalırız : Bu dünyadaki amacımızı bulmaya. Ne kadar dallanıp budaklandığının önemi yoktur. Dostluklar zarar görür, hatta şeytanla anlaşma yapmak zorunda kalan taraflar ortaya çıkar…

    Sınıfın haşmetli havasına kendisini bıraktığında, uzun süredir gevşemediğini hissetti genç kız. Altı senedir değişmeyen aynı sistem, hâlâ geçerliydi. İlerleyerek rastgele bir sıraya oturduğunda, sol tarafta bulunan camlardan süzülen ışıklar ile, karanlığı bastıran meşalelerin solgun ışığı arasında kalmıştı. Tam karşısında da her gördüğünde farklı bir şekilde hissettiren o yılan portresi yukarıda, tam karşısındaydı. O portreye her baktığında gözlerine tanıdık gelen bir şeyler olduğunu hissediyor ve hiçbir zaman da ne olduğunu tam olarak çözemiyordu. Herkesin görüp hissedebileceği bir şey değildi bu. Onu hissedebilmek için hayatın getirdiklerini her alanda tecrübe etmek, ondan bir şeyler koparabilmek gerekirdi. Onu hissetmek için ölümü tam ensenizde hissetmeniz gerekirdi. Ve aynı ölümü, havasız kalmış bir akciğerin oksijeni arzulaması gibi, arzulamanız gerekirdi. Ve şimdi o tabloya tekrar bakar ve tüm dünya etrafında soyutlanırken, bir kere daha tanıdık gelen şeyin ne olduğunu çözmeye çalıştı. Wood’u beklerken adeta bir hobi haline dönen bu oyun, cevabı bulana kadar süreceğe benziyordu. Kızın kaşlarının çatılmasıyla alnında beliren kırışıklık, zor bir soruyu çözen biri edası vermişti. Yılanın uzattığı dili ile anlattığı kontrol duygusu ve tehlike kokusu dışında, başka şeyler de vardı. Neydi? Daha fazla dayanamayarak bembeyaz teni ile çevrili yüzünü ellerinin arasına alarak açık kalmaktan acımaya başlayan gözlerini ovuşturdu. Gözlerini yumduğunda portrenin gölgesi göz kapaklarında çıkmaya devam ediyordu. Sinir bozucu bir şekilde onunla uğraşırken elini cübbesinin cebine daldırdı ve sert parşömen parçasını hissetti. Birkaç hafta önce yazmış olduğu görü, böylece mürekkepten harflerle kağıdın üzerinde iken, oldukça yabancı görünüyordu ona. Aniden uyanarak delicesine yazdığı bu not, içinde kendisine anlam etmeyen bir hikâyeyi barındırıyordu. Campbell’a gittiğinde bunun bir görü olduğu konusunda ısrar etmiş ve kopyasını alarak araştıracağına söz vermişti. Parşömeni parmakları arasında açtığında belki de milyonlarca kez okuyup bir anlam, kendi hayatı ile ilgili bir bağ aradığında hiçbir şey bulamadığı gibi, tekrar okudu.

    “Her savaşta, olayların gidişatını ve buna bağlı olarak her şeyi, tüm sahneyi değiştiren, ölümcül ve cn alıcı bir an vardır. Savaş hayatındaki değerli müttefiklerimiz taraf değiştirtebilir, koşullar tersine dönebilir ve her şey karşı tarafın lehine geçer. Böyle durumlarda çatışmanın kuralları sil baştan yazılır, geçmişe dönük her şey unutulur, o an sadece gelecek şekillenmelidir. O yüzden, bunu anlamak için elimizden geleni yaparız. Bizi eninde sonunda bulacak olan kaçınılmaz ve acımasız değişime karşı kalbimizi ferah tutmaya, içimizde büyük bir okyanus misali kabaran korkularımızı daha büyük bir korku seli ile bastırmaya, bize yardımı dokunabilecek tüm gücümüzü toplayıp bir araya getirmeye ve bir işaret, sadece küçücük bir işaret görebilmek amacıyla yıldızlara bakınıp umut aramaya çalışırız. Ama böyle anlar, oyunda yaşanan bu görünmez değişiklikler, büyük bir gizem taşırlar. Kaderin görünmeyen, ama varlığını her zaman ensemizde hissettiğimiz soğuk eli, bir satranç tahtasında, oyunculardan habersiz ve izinsiz olarak taşları oynatır, karıştırır. Olacakları önceden tahmin edip ne kadar hazırlıklı olursak olalım, bizi yakalayacak olan değişime ne kadar karşı koyarsak koyalım, kaçınılmaz sonla bir gün savaşmak zorundayız. Nihayetinde; bununla yüzleştiğimiz o eşsiz anda, ne derlerse desinler, asla hazır olamayız.”

    Aniden ardına vurulan kapılar ve ardından birkaç ses ard arda kulaklarına ulaştığında sırtını dikleştirdi ve arkasına yaslandı. Wood tüm ihtişamı ile sınıfa girdiğinde, yine ruh halinin değiştiğini hissetti. Tüm altıncı sınıfları asil bir şekilde selamlarken, Melodie’nin gözleri tekrar ve tekrar Wood ve yılan arasında gidip geliyordu. “Attığımız her adım, verdiğimiz her karar, bizi bir yanlışa sürükleyebilir ve kötü sonuçların doğmasına sebebiyet verebilir.” Dikkatle seçilmiş ve gereğinden fazla birçok anlamı taşıyan bu cümleler, Melodie’nin dikkatli dinlemeye değeceğini düşündüğü cümleler olmuştu her zaman. Ama daha hiçbir şey duymamış olduğunun farkına varacaktı cadı. Yasakları çiğnemek. Wood’un sözcüklerinde sakladığı anlam buydu. Yasak olmaları onların kullanılmayacakları anlamına mı gelirdi? Elbette hayır. Alaycı bir gülümsemenin dudaklarını istila etmesine engel olarak yukarıda kendisini izliyormuş hissine kapıldığı yılanı yok saymaya çalıştı. Profesör laneti kendilerine göstermek istercesine yılanı sıralar üzerinde gezindirir ve birkaç öğrenciyi gergin bir havaya sokarken, oldukça akılda kalıcı yöntemler kullanıyordu. Sonunda Imperius lanetinin etkisinde olan yılan, emrini alınca hemen harekete geçti ve ölü örümceği anında silip süpürdü. Bu pek yardımcı olmamış, birçok öğrenci tekrar gerilmişti. Melodie ise istifini bozmadan o anı bekliyordu, eğer lanetleri öğreniyorlarsa, bir sınama zamanı, uygulama anı olacaktı mmutlaka. “Her türlü tehdidin, bu dünyaya ait olmayan onlarca yaratığın aramızda bulunduğunun farkındasınız, ve bu durumda hayatta kalmanız için size bildiğim her şeyi öğreteceğim.” Melodie bu sözlerin samimiyetinden asla şüphe edemeyeceğini hissetti. Kendi presinsipleri dışında hiçbir şeyi önemsemediğini açık bir şekilde belirtiyordu Wood, esaslı bir davranıştı. Ve o tam bunları düşünürken birden gözlerini hapseden kahverengi gözlerin etkisiyle, tüm taşlar birden yerli yerine oturmuştu kız için. Yılan portresi, tanıdık gelen şey ve kahverengi gözler… Zihninde çakan şiddetli şimşeği görmezden gelmeye çalışarak profesörün isteği üzerine platforma inmek için ayağa kalktı seçilenler. Uygulama bölümünün yaklaştığını hissetse de, aklında sadeceplatin saçlar ve zümrüt yeşili gözler vardı o an için. Portrede tanıdık gelen şey buydu, o bakışların aynısını Leo’da da görmüştü. Aynı kontrol ve hakimiyet, aynı asalet. Bu farkındalığın ise Wood’un aracılığı ile gelmesi kesinlikle şaşırtıcıydı. Yine aynı dudaklardan dökülen otoriter ses üzerine karşısına geçtiği yılana yapacağı laneti düşünerek Karanlığın Melodisi’ni elinde daha da sıkı kavradı. “Imperio.” Sadece mırıldandığı bu kelimenin bile bir hayvan üzerinde etkili olacağı aşikârdı, insanlar gibi değillerdi. Asasından çıkan ışıklar yılanın parlayan bedeninin üzerinde kaybolurken, yılan bir anlığına donakaldı ve kıpırdamadı. İşte şimdi emirlerin zamanıydı. “Başın ile kuyruğuna yaklaş. Önce kafanı kuyruğunun altından, daha sonra aynı hizada üstünden geçir ve bir düğüm ol.” Yılan birkaç saniye içerisinde ona itaat ederken gevşek bir düğüm halini almış, karşısında öylece duruyordu. İşin kolaylığını göz alarak herhangi bir tepki göstermedi genç kız. Aynı anda irade denemelerine başlayan Wood’a çevirdi gözlerini. Freja ve Xavier’i nasıl da kukla gibi oynattığına tanık oldu ve sesizce izledi. İradeleri güçsüzdü. Ayı şeyin kendisine denendiğinde çıkacak olan sonucu deli gibi merak etmişti bir anlığına. Birden, kendisine verilen emir doğrultusunda Pierretta’ya doğru gidip parmaklarını boğazına yaklaştıran Brendan’a dikti gözlerini. Bir şey ile savaşıyormuş gibi kasılmıştı vücudu, emire karşı mı geliyordu? Daha da ilgiyle izliyordu şimdi Meli aniden çocuğun tüm sınıfı dolduran haykırışı sonucu minik bir beğeni hissetti gücüne karşı.

    “Brendan Xavier ile, Freja Jarina ile, Alessia Melodie ile, Sunset Serpent ile, Eritheia Pierretta ile eşleş.” Bir an kız ile gözgöze geldi ve karşı karşıya geldiler. Bir sıra boyunca bir taraf, tam karşılarında da ikinci sıra karşılarında rakipler olarak yer alıyorlardı. Birbirlerine lanet göndereceklerdi, bir saniye için Mel kalbinin teklediğini hissetti, bu fırsatı elinden kaçırırsa üzülecekti. Tüm ayrıntıları layığıyla dinlemenin yararlarından biri olarak, onları beynine kazıyor ve aynı saniyede gerçekleştirerek avantajlarını elde ediyordu. Belli bir asa hareketinin olmaması, biraz düşünmesine yol açsa da, daha sonra en güçlü olacağı pozisyonu keşfetmeye çalışarak sırtını dikleştirdi ve derin bir nefes aldı. Kolunu bir yay gibi germişti, sanki ne kadar sıkı olursa, büyü kollarından o kadar iyi bir akımla akabilecekmiş gibi. Kızla göz göze gelip kararını verdiği an, birçok ses havada birbirine karıştı ve büyük bir curcunanın başlangıcı oldu. “Imperio!” Gözlerinin en diplerinde, Alessia’nın asasından fırlayarak kendisine doğru yönelen ama kendisininki kadar parlak olmayan ışığı hissetti. Büyü bir işe yaramaz ve ışık huzmesi havada dağılırken, Melodie’nin asasından fırlayan ışıklar çoktan kızın bedenine çarpmış ve sanki içeriden biri ışıkları emiyormuşçasına tüm ışıklar bedeninde kaybolmuştu. Kız bir anlığına donuk bir ifadeye büründü, asa tutan eli savunma pozisyonundan çıkarak yavaşça yerçekimine teslim oldu. O gözlerdeki donukluğu fark ettiği an zaferinin farkına vardı ve minicik bir gülümseme belirdi dudaklarında. Kahküllerini bir süreliğine gözlerinin önünden çekti sanki yarattığı esere bakıyormuşçasına. Ve şimdi emir zamanıydı. Geçen birkaç saniye, düşünmesi gerekenler için yeter de artardı bile. “Alessia. Saçlarını aç.” Kız tek kelime etmeden aynı gözlerle beraber bir elini saçlarına götürdü ve kahverengi ipek saçlarını tutturduğu tokayı tek bir çekişte çıkardı. Saçları omuzlarında aşağıya bir şelale gibi yığılırken, ikinci cümlesini söyledi Mel. “Önümde diz çök.” İsteği üzerine birkaç kafanın ona döndüğünü hissetse bile onlara bakmadı. Kız, dizleri üzerine çöktü ve altını yere dayadı, saçları kahverengi bir örtü gibi yerlere serilmişti. Küçük bir gülümseme tekrar yeşerirken dudaklarında, kahküllerini tekrar eski yere aldı ve parlayan maviliklerin görülmesini engelledi…



| 22 // Beklenenin Üzerinde |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marlon E. Karle
Ravenclaw VII. Sınıf
Ravenclaw VII. Sınıf
Marlon E. Karle


Mesaj Sayısı : 192
Kayıt tarihi : 30/09/10
Yaş : 31

VI. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıf / I. Ders   VI. Sınıf / I. Ders EmptyC.tesi Nis. 16, 2011 1:56 am

Pazartesi. Rezalet , uğursuz ve baş ağrılarının sıkça rastlandığı gün. Güneşin içleri ısıtacak tebessümüyle -Pazartesi- gününe merhaba demek oldukça garipti. Güneşli bir pazartesi. Genelde Marlon için bu gün yağmurlu , çamurlu ve toprak kokusunun koridorlara hakim olduğu gündü yine de yatağından doğrulduğunda fazla yanılmadığını anladı. Güneş tebessüm ediyordu ancak ona karşı hırlayan rüzgarlar karşısında ortalama sıcaklık biraz aşağıdaydı. Kollarıyla esneme hareketi yaptıktan hemen sonra doğruldu ve dağınık bıraktığı yatağına korkunç bir ifadeyle baktı. Biran olsun uyumayıp yatağın üzerinde tepindiğini düşünmeye başladı. Yine de ellemeden hala çalmakta olan gıcık saati durdurdu. Edinmesi gereken bilgilerin olduğunu hatırladığında hızla hazırlandı ve ortak salondan dışarıya adımını attı. Hogwarts soğuğu iliğine kadar işlediğinden dolayı merdivenler , koridorlar soğuktan buz kesmişti. Yüksek pencerelerden süzülen güneş ışığına aldanıp , kendini feci halde hasta edebilirdi. En son hasta olduğu zamana döndü birden. Öylesine üşüyor , titriyordu ki hastahane kanadına kaldırılmak zorunda kalmıştı. Derslere girmeden öylece yatmak hoşuna gitse de tadını çıkaramadıktan sonra dersi ekmenin pek anlamı yoktu. Öğrenmesi gereken bilgilerin önü de muşmula profesörler tarafından kesiliyordu. O günden beri hasta olmamaya ne kadar kararlı olsa da bugünlük bir istisna olabilirdi. Kendinden emin bir şekilde koridorlarda yürürken bugünki planını gözden geçiriyordu. İlk önce Kütüphaneye uğrayıp birkaç bilgi edinecek , Baykuşhaneden son attığı mektubun yanıtını alacak ve Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersine girecekti. Kulelerden kütüphaneye inmek , ardından tekrar kuleye çıkıp tekrar dersliğe inmek acı verici olsa da kararı kesindi. İlk durak Kütüphane. Kuleden yavaş yavaş aşağı indi ve Dördüncü Kat koridorlarına düşebildiği için şükretti. Koridor fazlasıyla sakinken bu soğukta bile fazlaca öğrencinin uğradığı bir koridordu. Merdivenlerin aşınmasına şaşırmıyordu. Hergün binlerce kez üstüne basılıyor olmasından memnun muydular acaba ?

Koridorun sonuna doğru gidildikçe sesler azalıyor, sadece kendi ayakkabısının yere çarptığında çıktığı ritmik sesleri duyabiliyordu. Kütüphaneye ulaştığında azmin zaferini yaşamış , yorgunluktan halsiz düşmüştü. Yavaş ve sessiz adımlarla girmeye çalışmasına rağmen kapının eşsiz sinir bozuculuktaki kapı gıcırtısını çıkarttığı için görevli tarafından dik bakışlara mâruz kaldı. Özür dilemeye kalmadan görevli kitapları fazlasıyla tahrip etmiş iki öğrenciye doğru yöneldi. Temizlenmesi hayli uzun süreceğinden fazlaca tozlanmış raflar insanın bilgiye iştahını açıyordu. Raflarda dikkat çeken bir kitaba rastlamak için verdiği uğraşlar sonucu Bitkiler bölümünden Sihirli Bitkiler ve Otlar Rehberi gözüne ilişti. İlgi çekici bilgiler bulabilir, bitkibilim dersini biraz da olsa düzeltebilirdi. Kitabı aldığı gibi üzerindeki tozu üfledi ve kapağını açmak için yerleşmeyi bekledi. Kütüphanenin hemen sol tarafında cam kenarı aşırı güneş masanın üzerine kitabı bıraktıktan sonra yerleşti. Dışarıdaki Quidditch alıştırmasını da izleyebiliyordu. Ders çalışırken dikkat dağılmaması en önemli etkilerden olmasına karşın Quidditch Marlon için bir tutkuydu ve bundan vazgeçebileceğini sanmıyordu. En azından onun için kitaplardan çok daha değerliydi. Kendisinin de Quidditch'te takımda olması Marlon'ı mutlu ediyor , forma içerisinde kendisini görüp havada süzülüşünü hayal etmesi bile yüzündeki tebessümleri artırıyordu. Birkaç hayalin ardından kendini dizginledi. Derse yoğunlaşmalı , yeni bilgilere açık bir zihne ortam hazırlamalıydı. Ayrıca görevli Marlon'ın böyle sırıttığını görse onu dışarıya atabilirdi. Neyse ki hala aynı çocukları azarlayıp kitaplar hakkında öğüt vermeye devam ediyor, diğer yandan da çocukların ellerine bez tutuşturup rafları silmesini rica(!) ediyordu. Marlon kitabı araladı ve ilk sayfasındaki büyük sütunlar halinde yazılmış uyarı yazısını okudu. Bu yazı bitkilerden soğuması için oldukça geçerli bir nedendi.

"Uyarı: Bizzat tanımadığınız bitkilere dokunmaya kalkışmamanız makul olur, çünkü tehlike derecesi zevk olsun diye verilmedi. Öte yandan, eğer bitki size dokunursa, derhal tıbbi yardım isteyin!

xxx’e kadar olan bitkiler herhangi yetkin bir büyücü tarafından idare edilebilir.
Ancak, xxxx ve üzeri uzmanlık gerektirir.
"

Uyarılar kendisinin ürkmesine neden oluyordu. Özellikle bu tarz uyarılar saf ürkme hormonu salgılatmak için fazlasıyla gerekliydi. Marlon önce kıkırdadı ve sonra durumun ciddiyetini anladı. Kendi kendine cümleyi tekrar etti ancak algılama sorunu yaşadığı ortadaydı. Dışından da en çarpıcı dört kelimeyi tekrarladı. 'Eğer bitki size dokunursa.' ciddi anlamda surat ifadesinin değiştiğini farketti. Bitki nasıl olurda dokunabilirdi? Bitkiler hakkında pek birşey bilmiyor , şimdiye kadar bitkileri kızlarla bağdaştırarak ders geçiyordu. Artık kızlardan daha karmaşık yapılı bir canlı keşfetmişti. Bitkiler ! Hemde sen dokunmadan sana dokunan bitkiler ! Evet Marlon bunu haykırmak istiyordu. Dokunan Bitkiler ! Yine de kütüphanede olduğunu fark edip kendisini bozuntuya vermemesi kesinlikle yetenekti. Okumaya devam etti ve okudukça heycanlanıyor farklı tarzda bitkilerle karşılaşıyordu. Şişman Ot'tan başlayarak tüm bitkileri gözden geçiriyordu. Şişman Ot'un oldukça tehlikeli bir ot olduğunu fark edip , keskin - iğne yapraklarıyla karşılaşmamak için içinden dua etti. Hem şekilsiz , hem de bir ot tarafından öldürülmek gerçekten istemeyeceği şeyler arasında sayılabilirdi. Parmaklarını aşağı doğru kaydırdıkça Dansçı Ejderha , Oynak Bezelye Ağacı , Yapışkanlı Sakız Çamı olarak liste uzuyor gidiyordu. Hepsini tek tek okumaya zamanı yetmezdi. Son bir bitki daha okuyup kütüphaneden kalkacaktı. Parmağını Karartmacı Otuna getirdi ve okumaya başladı. Oldukça tehlikeli olan ot bataklıklarda yetişiyordu. Dokundurulduğu kişide geçmesi imkansız bir iz bırakması onu en tehlikeli otlar arasındaki yerine götürüyordu. Bu otu bulmalıydı ancak dokunmadan nasıl alırdı bunu gerçekten bilmiyordu. Saate baktı ve fazlasıyla ilerlediğini farketti. Yanılmıyorsa Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Dersi başlamak üzereydi. Planlarını ertelemeli , Baykuşhaneden beklediği mektubu daha sonra okumalıydı. Derse geç kalmamak için koşar adımlarla dersliğe yürüdü. Öğrencilerin yeni yeni geldiklerini görmesiyle rahatladı ve soluk soluğa kaldığı için direk içeriye adımını attı. Oldukça ışıklı bir ortamda fazladan meşaleler bulunuyordu. Devasa yılan portresini gördükçe bu dersten soğuyordu. Profesörün yılanlara karşı bir sempatisi olduğu çok açıktı. Ortalarda bir sıraya yerleştikten sonra profesörü beklemeye koyuldu. Nitekim onsuz ders işlenmeyeceğinden beklemekten başa çaresi de yoktu. Kısa zaman sonra tiz bir çığlıkla Marlon ayıldı. Öylesine dalıp gitmişken bu çığlık gününü berbat edecekti. Gleen tekerlekli platformların üzerindeki teraryumlarda bulunan örümcek ve yılanlar dersin amacını fazlaca belli ediyordu. Kapıların da kapanmasıyla paniklenen Marlon kendini kötü hissetmeye başlıyordu. Profesörün kendilerini selamlamasına dahi cevap veremedi. Gördüğü yılanlar onun konuşamamasına sebep olmuştu. Yılan ona fazla soğuk geliyordu. Korktuğundan değil , nefret ettiğinden belki de konuşmamasını sağlıyordu. Örümceklereyse ayrı bir sempatisi vardı. Kendisinin de bir tarantulası vardı ancak ezilerek öldükten sonra tekrar tarantula alamamış , Octopus'a ihanet edememişti.

Profesör birşeyler söylüyordu ancak Marlon dikkatini tam olarak veremediğinden dolayı onu dinleyemiyor , daha çok arkadan bağlanmış ellerine odaklanıyordu. Hadi ama amacı neydi bu adamın ? Ardından lanetlerden bahsetmeye koyuldu. Marlon bu işten iyice tırsmış , korkunç bakışlarını Profesöre sabitlemişti. Kısa bir duraksamanın ardından Profesör asasını oldukça sıkı kavramış , teraryumdaki sürüngen ve eklembacaklıları serbest bırakmıştı. Asanın ucundan çıkan yeşil ışıklarla yaratıklar adeta büyülenmiş , sıraların üzerinden geçiyordu. Kendi sırasının önünden geçen bir yılanın başını her an ezebilecek potansiyele sahipken Profesör bunu yapmamalıydı. Marlon Profesörün söylediği cümleyle dersin nereye gittiğini anladı. 'İmperius Laneti' Bu lanet Profesörün de anlattığı gibi kişiyi kontrol altına almayı sağlıyordu. Okuduğuna göre yapılması fazlaca zor bu büyü affedilmeyen lanetler arasında. Peki ya o kontrol edilen yılanın kendisini öldürmesini sağlayabilir miydik ? Marlon'ın kafasını kurcalayan en büyük sorulardan biriyse buydu. Hemen ardından yılana çatal diliyle emirler yağdıran Slytherin öğrencisi bir kız bunun işe yaramadığını anlıyordu. Profesör diğer teraryuma yöneldiğinde Marlon merak içinde bekliyordu. Örümceğe isabet ettirdiği büyüsüyle örümcek kıvranmaya , sesler çıkarmaya başladı. Bu yasal mıydı ? Öğrenciler gerçekten zor durumdalardı. En azından Marlon kötü hissediyordu. İçinden bunu kesmesini söylese de dışa vuramadığı için kendini fazlasıyla kötü hissediyordu. Daha sonraysa en tehlikeli büyüsünü tek hamlede öldürmek için kullandı. 'Avada Kedavra!' Yaklaşan yılan örümceği afiyetle yedikten sonra , bir köle misali efendisini dinleyip teraryumuna geri dönüyordu. Marlon bunu hayretler içerisinde izlerken midesini tutuyor , büyüyü ve örümceğin kıvranışını fotoğraf karesi olarak beyninden çıkaramıyordu. Profesör gözlerine keskin bakışlar attığı öğrencilerin aşağı gelmesini emrettiğinde öğrencilerin telaşlandığını görmek Marlon'ın içine su serpiyordu. Aynı şeyleri yaşayan tek kendisi değildi. Kendisinin çağrılmamış olması onu mutlu ediyordu zira o büyüleri yapmakta zorlanabilir , işin teori kısmıyla ilgilendiğini belirtebilir ve bunun için dersten uzaklaştırılabilirdi. Söylenen ses kalabalığından çok işin görüntüsüyle ilgileniyordu. Hepsi de birer yaratığı kolayca kontrole almıştı. Birkaç şey daha söyledikten sonra sınıfta 'İmperio!' sesi duyulmuştu. Profesör Feodora'yı sınıyordu. Sınıfın içerisi adeta sirke dönmüştü. Feodora'nın ardından diğer öğrenciler de garip davranışlar sergiliyor , Profesörün kontrolü altına giriyordu. En sonsa Brendan Pieretta'ya doğru yürümeye başladı. Ellerini havaya , Pieretta'nın boynuna geçirmeye çalışırken birden durdu. Marlon hayranlıkla onları izliyordu. Brendan lanete karşı koyabilen tek kişiydi ve bu takdire layık bir özellikte. Kısık bir sesle 'Daha iyisini yapabilen var mı acaba ?' derken sesi titriyor , büyüyü gerektiği zaman başaramama ihtimalinden korkuyordu. Tek asa hareketiyle masalar geldiği yerlere giderken platformun aşağısındaki öğrencileri eşleyip , onların düello yapmasını istediğini söylüyordu. Talimatları verirken Marlon dikkat etmediği büyük bir ayrıntıyı farketti. Alessia oradaydı ve kendisini o da farketmemişti. Kendisini nasıl aldattığını hatırlayınca Marlon sinirlerine hakim olamadı ve sıraya sıktığı yumruklarını sabitledi. Hala onu unutabilmiş değildi üstelik üzerinden yaşadığı maceralar da onu unutmasını kesinlikle sağlamamıştı. Yine de onu izliyor olabilmek umut veriyordu. Sırada kaydı ve gözükmemek için elinden geleni yaptı. Öğrenciler düellolarını yaparken Marlon hala okduğu bitki kitaplarını ve beklediği mektupları düşünürken irkildi. Zil çalmıştı. Bir felaket dersin sonuna daha geldiklerini haber veren kurtarıcı zil kulağına oldukça hoş geldi. Cesaret ve her an hazır öğrenci tiplemelerinden bahsedip konuşmasını bitiren Profesörün ardından eşyalarını topladı. Etrafta hareket eden veya kontrol altında bir yılana basmamak (!) adına özenle sınıftan uzaklaşmaya çalıştı. Zevkli bir dersti ama hala lanetlerin etkisindeydi. Kelimelerin o büyülü dünyasında kendini oldukça yalnız hissederken Profesörün dediklerini hatırladı. Cesur olmalıydı ve her an bir savunmayla karşı karşıya kalma durumuna hazır olmalıydı. Aslında arkadaşlıklar hakkında da yanılmıyordu. Neyseki şimdiye kadar fazlasıyla güvenebildiği dostluklar kurmuş , dostluk bağının ötesindeki çizgiyi aşabilmişti.



20 // Beklenenin Üzerinde |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alessia Ida Harhoff
Gryffindor VI.Sınıf
Gryffindor VI.Sınıf
Alessia Ida Harhoff


Mesaj Sayısı : 163
Kayıt tarihi : 20/06/10
Lakap : Ona 'düzen kız' derlerdi, çok düzenli olduğu için asdfh

VI. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıf / I. Ders   VI. Sınıf / I. Ders EmptyC.tesi Nis. 16, 2011 8:36 pm

Aslında tek sorun hiçbir şeyin istediği gibi gitmemesiydi. Yanılıyor muydu, belki? Ne zaman kusursuz olmuştu ki? Tamda bunu arzularken, başaramamak… Güçsüz değildi Ida. Bir elmasın kadının gözünde değerli olabilmesi için öncelikle yontulması şarttı. Evet, biraz çaresizlik içinde kalması şarttı.
"Sürtük dedin de; geçenlerde bir arkadaşım heyecan olsun diye Wigtown'da bir bara gitme kararı almış. Eh ona o kadar söyledim. Aydınlığın peşinden giden asil insanlardansın oraya gitme dedim. Art niyetli olanlar arkandan iş çevirebilir dedim ama beni dinlemedi Alessia. Bölge halkından Karizmatik bir adamın vücuduna öylece kapıldı gitti.. cık cık cık… Biliyor musun çok geçmeden o kötü gece yaşadığı kaçamakla ilgili onlarca resim Hogwarts erkeklerinin elinde meze oldu. Ama sonra öğrendik ki kızı lanetlemişler. Kızın eski belalılarından biri ona affedilmez lanetlerden birini yapmış. Evet İmperius....Kısa bir süre önce sevgilisinden ayrılmış hayatı tepesine yıkılmıştı ne acı. ”
Yeşilin muhteşem uyumuyla süslü Hogwarts bahçesinde tenha bir bankın tam ortasına oturmuş Demyx’in söylediklerini düşünüyordu genç cadı. Öfkenin bile esir olduğu güçlü çaresizlik ve boğazına düğümlenen yumrunun verdiği acı tadı bu sözleri duyduğu andan az biraz indirgenmiş bir kıvamda hissediyordu. Hapsedilmiş olduğu bu çaresizlikten kurtulmanın yollarını düşünmeyi bir yana bırakmış, her an Demyx’i hayatından ne şekilde çıkarabilmenin mümkün olduğunu düşünür olmuştu. Bir salyangoz misali, sümüksü izlerle onu takip ediyordu. Zihninde oluşan karmaşa, onun tek bir doğruda karar kılmasını engelliyordu. Nitekim bu olanlar yalnızca Demyx’in tehditlerinden ibaret de olabilirdi yahut tamamıyla doğru. İçinden çıkamadığı bu durum karşısında derin düşüncelere dalmış öylece otururken bir ses işitti ve ansızın irkilerek bakışlarını sesin geldiği tarafa yöneltti. Şebekliği üstünde olan Xavier, Ida’yı korkutmaya çalışmış fakat pek başarılı olamamıştı. “ Seni gördüm çık oradan. ” diye seslendi ve yüzüne zoraki bir gülümseme ekledi. Ardından ayağa kalkıp adımlarını çok sevdiği arkadaşına yöneltti. Elindeki kitapları ona yükleyerek beraber yaklaşık on beş dakika sonra başlayacak olan KSKS dersine yetişmek için hızlı adımlarla yürümeye başladılar. Demyx’in söylediklerini bir anlığına zihninden silip, zevk alabileceği konulara yoğunlaşmak istiyordu. Xavier’ın yardımları ile bunu zorda olsa nihayetinde başarabilmişti Ida ve Xavier’ın son yapmış olduğu espriye içten bir şekilde gülmüştü. Karanlık, soluk koridorları geçmelerinin ardından dersliğe attıkları adımla birbirlerinden uzak mesafelere dağıldı iki yakın arkadaş. Her zamanki gibi bu esrarengiz dersliğin ürkütücü hâli yüzünde soğuk bir tavır oluşturmuştu Ida’nın. Gülümsemesi donmuş, bakışları tek yöndeydi. Birdenbire burnuna gelen aşinalığı mazide kalmış koku duraksattı genç cadıyı. Eski sevgilisinin aslen aldatmış olduğu eski sevgilisinin kokusunu algıladığı anda beyni onu uyarmıştı, dikkatli olması adına. Birinci kural olarak asla ona bakmamalıydı. Pişmanlık duygusunu üzerinden atalı çok olmamıştı ve eğer ki Marlon ile yeniden göz göze gelecek ya da etkilenmesini sağlayacak herhangi bir durum söz konusu olursa yeniden pişmanlık duygusu içinde kabarabilir ve onun çaresizliğini yoğunlaştırabilirdi. Bu yüzden ki gözlerini devirerek, usulca yerleşti sırasına. Marlon uzun bir süre derslere girmemeyi yeğliyordu. Belki de bu tutumu Alessia ile pek sık karşılamamak içindi. Ya da büyük bir çöküntüdeydi. Hangi nedenden olursa olsun nihayetinde kendini toparlamış olduğu apaçık ortadaydı. Her zamanki yerine geçtiğinde gözleri masası üzerindeki eksikliği seçebildiyse de bunu umursamadı. Sonrasında dikkatini tekerlekli platformlara verdi ve de üzerindeki cam kapların içinde bulunan sevimsiz hayvanlara. Ve Wood her zamanki sert mizacı, güçlü, otoriter yapısıyla dersteki yerini aldı. Söyledikleri her birini yakından ilgilendiriyordu ki bu yüzden pür dikkat Wood’un söylediklerine odaklanmış, özellikle Ida gözlerini ayırmadan titizlikle onu dinliyordu. Lanetlerin bahsi geçerken profesörün dudaklarından dökülen iki kelime yüzünün gerinmesine, kanının birdenbire çekilmesine neden olmuştu; İmperius Laneti. Demyx’i bir kez daha anımsamasına lanet etti iç sesi. Hiç olanak vermiyordu onun tarafından lanetlendiğine. Yaşananları süzgeçten geçirdiğinde her birini mantıklıca anlamdırabilmesi Demyx’in söylediklerinin asparagastan başka hiçbir şey olmadığı apaçıktı. Ondan bir kez daha tiksindikten sonra önünden geçen yılanı ifadesiz bir biçimde izledi. Wood’a itaat eden yılanın Freja’nın söylediklerine aldırış etmemesi dikkatini çekmişti. Öyle bir durumdu ki lanetlenen kişi adeta bir kukla görevi görüyordu. Kafasını profesöre çevirip, onun bakışlarıyla karşılaştığında hafiften afalladı ve ondan gelen emirle asasını kavrayıp, aşağı doğru yavaşça indi. Hemen sonra söylediklerini bir bir yerine getirmek adına laneti uygulayacağı örümceği seçti. Öncelikle onun hızla hareket etmesini istedi ve saniye geçmeden “ Yavaşla. ” dedi. Bunu sürekli olarak tekrarlayarak, örümceğin olduğu yerde ter dökmesine neden oluyordu. Fazla mı acımasızcaydı? Umrunda değildi. Çünkü biraz sonra bir başkası tarafından lanetlenebilirdi ve bu yüzden şimdiden zevk almaya bakıyordu. Bir süre sonra bu işlemi sonlandırmıştı ve o sırada Wood, öğrencilerinin iradesini ölçüyordu. Freja’dan başlayarak onun naif bedenini hızla koşturmaya, zıplatmaya başlamış ve sonunda genç cadı yılan gibi kıvrılmıştı. Ardından Xavier ve Brendan’ı sınamıştı ki bu esnada Ida’nın gözlerinden korku seziliyordu. Hele ki Marlon’un önünde komik bir duruma düşmek istemezdi. Xavier’ın uçuşunu suratında oluşan kocaman bir gülümseme eşliğinde izledi ve Brendan’ın karşı koyuşuna hayran kaldı. Her şey irade de bitiyordu ki bunu başarmak Ida için zor değildi.
Dersin akışına kendini kaptırmış, kafasındaki karmaşadan epeyce uzaklaşmıştı. İkili düello yapacaklarını duyduğunda içine yerleşen heyecanla, eşleştirildiği rakibinin karşısına geçti. Melodie, sevimli yüz hatlarıyla karşısında duruyordu. Ida kızın gözlerine bakmak istese de kahkülleri bunu engelliyordu. Omuzlarını dikleştirip, boynunu önce sola sonra sağa eğerek kütürdetti. Kolunu dik bir biçimde kaldırıp; “İmperio! ” diye haykırdı. Kafasında hiçbir düşünce yoktu. Sanki zihnindeki her şey bir an için silinivermişti ki o an yetersiz kaldığını anladı. İkinci deneyişini gerçekleştirmeye yakınken Melodie’nin asasından çıkan güçlü yeşil ışınlar ona hükmediyordu. Zihninde hissettiği boşluğu şimdisinde bütün vücudunda hatta ruhunda dahi hissediyordu. Melodie’nin fazla acımasız olmamasını umardı Ida. Ne de olsa birbirlerine karşı herhangi bir kin, nefret vb. olumsuz duygu beslemiyorlardı. Onun ağzından çıkanları beklerken, genç cadı Ida’dan saçlarını saçmasını istemişti. Ellerini at kuyruğu şeklinde bağlı olan ipeksi saçlarına götürüp, sıkıca bağlanmış kurdelesini çözdü ve yayılan şeker kokusunu alınca muzipçe gülümsedi. İnce, naif parmaklarını saçlarının arasında dolandırırken elindeki kurdele parmakları arasından kaydı. Genç cadı Melodie’ye bir adım daha yaklaştı ve ikinci emrin gelmesiyle kızın önünde diz çöküp, kafasını yere doğru eğdi. İçinde oluşan hazla ona itaat etmek içinde mutluluk hissi yaratıyor, tüm vücudunda dolanıp duruyordu. Hipnoz olmuşcasına kızın her söylediğini yerine getiriyor ve bunu yaptıkça kendisiyle guru duyuyordu. Saçları önünü tamamen kapatmış, yüzü görünmez bir hâle gelmişti ki o an Melodie’nin artık bu duruma son vermesi ve Ida’nın direnişiyle laneti üzerinden gitmiş bulundu. Wood’un söylediği son sözler ürpertmişti onu. "Her biriniz cesursunuz, cesur kalmaya devam ettiğiniz sürece kaybetmeyeceksiniz. Kendinizi savunmanız gerekmediği sürece bu lanetleri kullanmayın. Ödeviniz ise şu, bugün burada olanları, dört direkli karyolanıza uzandığınızda uzun uzun düşünün. Her daim tetikte kalmaya devam edin ve güvenebileceğiniz dostlar edinin." Son cümlenin baskısı üzerine bakışlarını Xavier’a dikti ve dudakları hafif kıpırdatmalarla titriyor olsa da tebessüm etmeden bakmaya devam etti yegane dostuna. Ve yalnızca gözlerindeki parıltıya odaklanıp, onunda içinden geçenleri kendi göz pırıltısıyla kavrayabilmesini diledi. Güven ve sevginin muazzam birleşimini tatmıştı Xavier’ın dostluğunda.


| 19 // Uygun |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eritheia Fae Hyxest
SFL
SFL
Eritheia Fae Hyxest


Mesaj Sayısı : 1551
Kayıt tarihi : 21/06/10
Lakap : Venus.

VI. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıf / I. Ders   VI. Sınıf / I. Ders EmptyPtsi Mayıs 09, 2011 7:44 pm

Yatakhanenin en güzel köşesine yerleştirilmiş pembe gül rengi saten çarşaflarla örtülmüş yatak, meşeden tahtalarla altı bölmeye ayrılmış pencereden süzülen öğle güneşi ile alabildiğine aydınlanıyordu. Sanki gece boyunca sahibesi bir kez bile kıpırdamamış gibi takdire şayan bir nizamla koynunda barındırdığı bedeni örten çarşaf, hiç kırışmamıştı. On beş saattir deliksiz bir şekilde uyuyan cadı gözüne zerre uykunun uğramadığı dört günün acısını çıkarıyordu. İpek geceliğinin ince askısı kıpırdayan omzundan aşağıya kaydı, güneş sarısı saçları sırtüstü uzanır konuma geçmesi ile birlikte hareketlendi. Saatlerdir öylece duruyor ve uyuyor taklidi yapıyormuş gibi uzunca kirpikleri bir kez bile kırpışmaksızın aniden açıldı, pencere pervazından akan ışık huzmeleri lapis lazuili mavilere vuruyor ve onlarla imrendirmek istercesine dans ediyordu. Yastığına, başının tam yanına koyduğu sol elini kaydırdı ve örtüyü üzerinden yavaşça atıp soğuğun hücum ettiği ürperen bacaklarını yatağın kenarından sallandırdı. El işçiliği terliklerini ayağına geçirmeye lüzum görmedi, çıplak adımları parkeleri okşayıp yatağının ayakucuna yerleştirilmiş antika sandığa doğru uzandı. Alelade bir şekilde attığı üniformasını giyinmeye başladığında uzun zamandır ilk kez kendini zinde hissettiğinin farkına varıyordu. Cübbesini de üzerine geçirip gül dalından asasını cebine attığında kapıya doğru seri adımlarla ilerlemeye başladı, çok değil; hemen hemen birkaç hafta önceye dek her sabah yegâne dostu olmuş boy aynasının gebe olduğu silik siluetinin kendisine buruk bir tebessümle baktığını gördü. Biçimli kaşları birbirine yaklaştı, aynadaki tebessüm bile buz kesen bakışlarının akabinde ölüp gitti. Yatakhanenin kapısı gürültülü bir biçimde çarpıldığında Eritheia çoktan güneş sarısı saçlarının omuzları üzerinden akıp gitmesine izin vererek zindanlara doğru yürüyordu.

Bir daha asla eskisi gibi olmayacağını biliyordum… O kadar çok şeyi değiştirdim ki iki avucum arasına sığdırıp kontrolünü kaybetmeyeyim diye uğraştığım hayatımda; bir gecede son nefesi verip giden kıymetlilerimi, yitip gidenlerimi ve cellâdı olduğum kara melekleri unutmayacağım kesindi. Hiçbiri canımı acıtmıyordu artık, ölüm; eskisi gibi kasvetli bir tebessümle hecelendiğinde verdiği ürkütücü acıyı şaha kaldırmıyordu bende. Günbegün yaşayıp gidiyordum öylece, olması gerekenleri yapıyordum umarsızca. Buz kesen bedenimde zerre merhamet barındırmaksızın atmaya devam eden yüzsüz kalbimi kendi ellerimle hançerleyemediğim için itaat etmeye zorlanıyordum belki de. Bilmiyordum, artık hiçbir şeyi bilmiyordum. Yalnızca yaşayıp gidiyor, hayatın; tüm masumiyetini giyinip karşımda şaklabanlıklar yapıyor olabilişini soğukkanlılıkla vicdansızlığıma ifşa ediyordum.

“Eritheia, senin için endişelenmeye başlıyorum. Alışamadın ve-”

“Alışamadın, değil, Melodie. Bunun alışılması gereken bir tarafı yok.” Sesindeki duygusuzluğu koridorun tam karşısına sabitlediği donuk bakışları ile pekiştirmek isteyen cadı, neşeli lâkin utangaç tebessümlerine aşina olduğu melek suretlinin yalvaran gözbebeklerini görmezden geliyordu. “Derse gelecek misin?” Uğraşlarının boşa kürek çekmekten başka bir işlevi olmayacağını kabullenmiş olacak ki ceylan gözlerini örten kirpiklerini kırpıştırarak meraktan uzak bir soru yöneltmişti kendisine, kumral cadı.

“Bilmiyorum, canım isterse.” Cümlesinin son iki hecesi kalabalığın uğultusuna karışıp havada asılı kalırken Melodie’den uzaklaşmak için şans eseri denk geldiği ilk köşeden döndü. Wood’un asla kendisine özel bir ilgisi olmamıştı ve dersine girmeyişinin sebebini merak etmesi, hatta belki de bunu sorgulaması gibi yan etkileri olması çok istisnai bir durum olacaktı. Karanlık sanatlara karşı muazzam bir yeteneği olduğunu düşünmüyordu cadı çünkü asasını salt istek ve yetenek eşliğinde oynattığını bildiğinden büyüce hayatın ta kendisi olan bu derse özel bir kabiliyetin söz konusu olamayacağını düşünüyordu. Dersin başlangıcını haber veren ‘gong’ sesinin Hogwarts’ın heybetli duvarlarının sıkıştırdığı görkemli koridorlarında yankı bulmasına dek merdivenlerde mümkün olduğunca oyalandı, yanlış yollara saptı. Dersliğin önüne geldiğinde ise içeri en son girenin kendisi olacağı yönünde kesin inançları vardı.

Wood’un dersliği alışılagelmişin aksine farklı bir kombinasyonu sunuyordu sanki bugün Eritheia’ya. Kendini bildi bileli profesörün yüksek bir platforma yerleştirilmiş masasının ardındaki duvara asılı duran büyükçe, kimileri için ürkütücü bir görünüm çizen portre yine oradaydı. Sınıfın solunda büyülenmiş pencereler güneş ışığını içeri akıtıyordu devirli bir biçimde, gittikçe yükselen amfi tipi yerleştirilmiş sıraların üzerine vurarak dökümlü bir gölgeyi öğrencilerle buluşturuyordu. Eritheia için boşta kalan duvara yerleştirilmiş meşaleler sınıfın aydınlatılması işlevini başarıyla gerçekleştirse de Wood’un bunu yeterli görmediği her hâlinden belliydi. Derslikte boş kalan üç yerden, sağ tarafa en yakın olan masayı seçti ve öğrencilerin toparlanmasını derslikte, onlarla birlikte beklerken görmeye alışkın olduğu Wood’un giriş kapısından süzülen krem rengi pardösüsünü hayal meyal görür gibi oldu. Öğrencilerin ve profesörün girmesi için yerleştirilmiş iki kapı gürültüyle kapandığında açılabilmişti sanki Eritheia’nın algıları; tekerlekli masaları ve üzerine yerleştirilmiş cam kavanozları ancak Wood’u takip eden gözleri masasına doğru ulaştığında fark edebildi. Kavanozların içinde azat edilmek için delicesine kıvranan örümcekler ve yılanlar sınıfta homurtulardan uğultulara doğru uzanan geniş bir ses yelpazesini bıraksa da cadı olan bitenden pek etkilenmedi. Wood’un büyüce dünyada sahip olduğu sorumluluklarını bildiğinden söyledikleri ve bahsettiği tüm bu olan bitenleri* serinkanlılıkla dinleyen Eritheia, dersin konusuna dair bir fikir sahip olabilmek adına verilen komutu yerine getirdi ve kitabının sayfalarını karıştırmaya başladı. Wood’un bakışları sırasıyla belli öğrenciler üzerinde dolaşıyordu ve Eritheia sıranın kendisine gelmemesi için dua ettiğini inkar etmedi; bedeninin ne denli isteksiz bir biçimde burada bulunduğunu profesöre fark ettirmek istemiyordu. Konu, lanetlerdi; Imperius laneti.

“…kusursuz kontrol. Bu büyüyle lanetlediğim yılan, gördüğünüz gibi sözümden çıkmıyor, çünkü öyle bir lüksü yok. Verilen her emri seve seve yerine getiriyor, iliklerine kadar hissettiği mutluluk onu yanıltıyor, idrak yolları sonuna kadar açılıyor ve yaptıklarını sorgulama yetisi elinden alınıyor.” Profesörün anlattıkları uzun süredir ezberinde olduğundan kulaklarını tok ve kuvvetli sesle meşgul etmekten ziyade imrendirici bir biçimde tuttuğu asasının her bir kıvrımını saniye saniye gözlemlemek daha büyük bir getiriydi cadı için. Yılanın kavanozdan usulca süzülüp büyülendiği zümrüt yeşili kıvılcımların sönüp gidişinin akabinde kontrolünü kaybetmiş, ucuz bir hazla Wood’un beyninde süzülen her bir hamleyi tek tek yapışını seyretti. Jarina denen cesaretten yoksun kızın kollarını yol bilen yılanın soğuk derisini cildinde hissettiğinde gümlemeye başlayan kalbinin seyrek ritimlerini oturduğu yerden duyabildiğini düşündü sarışın cadı. Freja’nın ve Serpent’ın yetileri ile sergiledikleri mini mizansenin ardından ise liderinin aşina olduğu çataldilinin neler fısıldadığını Wood’un sarf ettiği sözcüklerden çıkarmıştı. Profesörün bir sonraki oyuncağı kavanozlardan birinde kendi hâlinde kıpırdanmakla meşgul olan bir örümcek olmuştu, böcekten sinir bozucu bir gıcırtı yükselip Eritheia’nın kıstığı gözlerini bükülen ve eğilen saç teli kalınlığındaki bacaklarının üzerinde yoğunlaşmasına sebep veren lanetin ne olduğunu adı gibi biliyordu. Bu laneti ilk kez deneyişi ise zihninde hatırlanmaması gereken bir anıya can verdiğinde koyu renk kirpiklerini kırpıştırarak onları savuşturmayı başardı. Imperius laneti etkisindeki yılanın örümceğin yanında mevzilenmesi ile profesörün keskin hatlı donuk dudaklarından acımasız bir tınıyla dökülen sözcüklerin körpe böceğin canını alması hemen hemen aynı saliselere tekabül etmişti. Wood’un çataldilinde sarf ettiği sözcüklerin verdiği kayıtsız emri tahmin etmekte zorlanmayan Eritheia eskiden kanı donarak izleyeceği görüntülerin yüzlerce kez izlenmiş bir filmin karelerinden alıntılar olduğu fikrine alıştırmıştı kendini. Yılan, tüm öğrencilerin gözleri önünde böcekten arta kalan gölgeyi dahi alıp götürdükten sonra gözlerle verilmiş bir anda sadakatini sunarak kabına dönmüştü usulca. Wood’un tok sesi bir kez daha sınıfı doldurduğunda cümlesini tamamlaması ile beraber sınıfa çöken sessizlikte Eritheia’nın korktuğu an gelmiş oldu. Profesörün tüm bedenini delip geçen gözleri kendini saydam hissetmesine sebep olarak kendisine yöneldi, cadı emri duymasından çok önce asasını ince parmakları arasında sımsıkı tutmaya başlamıştı. Sarışın cadının da aralarında bulunduğu on öğrenci duydukları emir ile beraber sıralarından kalkıp senkronizasyon eşliğinde hareket eden adımlarını bozmaksızın sınıfın ön tarafına geçtiler. Profesör her birinden bir hayvan seçmesini ve laneti onun üzerinde uygulamasını istediğinde Eritheia hiç tereddütsüz dersin başından beri hareketsiz duran, en son kavanozdaki kırmızı sırt örümceğine yöneldi. Avuç içi yukarı bakacak şekilde işaret ve baş parmağı arasından uzattığı asası yüz seksen derecelik bir dönüşü tamamlarken sihirli sözcük dudaklarından dökülmüştü.

“Imperio.” Tepkisiz, donuk ve duygusuz gözler. Çattığı kaşların altından izlediği sahne kendince takdire şayandı: örümceğin uzun, ince bacakları cehennem ateşi ile yanıyormuş gibi sinir bozucu çıtırtılar çıkarmış ve her biri kendi kendine üçer düğüm atacak şekilde kıvrılmışlardı, ardından her biri böceğin karın kısmında bir yumak hâlini almıştı. Sarışın cadının dudağının sol köşesi, eğlenmiş gibi gözükmek umuduyla hafifçe yukarı kıvrıldı. Yüzünü profesöre döndüğünde hayal gücünden en çok etkilenmesine sebebiyet veren uygulama Brendan’a ait olmuştu. Dersin geri kalan dakikalarının ne getireceğine dair en ufak bir fikri olmayan cadı, Wood’un parmakları arasına hapsolmuş kıdemli asanın kontrolü altında kendilerine yakıştıramayacakları lüzumsuz hareketlerde bulunan Freja ve Xavier’a acıdığını hissetti bir an için. Fakat birkaç dakika sonra Brendan’ın, Wood’un laneti karşısında gösterdiği muazzam direnç, olan bitene katlanması için yeterli bir sebepti. Genç büyücünün haykırışı tüm dersliği doldurduğunda Eritheia, alnını örten saç tellerinden damla damla ter dökülen büyücüye kısılmış gözlerle baktı. Brendan’ın bu denli güçlü bir iradeye sahip olabileceğini hiç düşünmemişti, zira Wood’un lanetini hafif bir tehdit eşliğinde kullandığı ihtimaline inanması mümkün değildi. Dersin geriye kalan zamanı minik bir şölen tarzında geçecekti demek ki, sarışın cadı sonunda işin çerez kısmını geçip sadede gelebildikleri için duyduğu memnuniyeti adımlarını biraz daha istekli atarak göstermeye karar verdi. Pierretta ile eşleşmişti; kızın canını yakacak bir şey yapmak istememesine karşın son zamanlarda sık sık kaybettiği manevî kontrolünün asasına uzanan kılcal damarlara ne fısıldayacağını bilemezdi. Pierretta’nın kulaklarına dolan sesinin neler şakıdığını önemseyecek durumda olmadığını gösteren bir edayla asasını tutan kolunu gerdi. Her ikisi de düello pozisyonunu aldığında lanete ne denli aşina olduğunu göstermek istercesine harikulade bir kontrol eşliğinde serinkanlılıkla sallandı Venüs’ün Kibri. “Imperio.” Lanetin etkisine giren Pierretta’nın bedenine bir ileri bir geri sallanıp kendisini biraz eğlendirmesi için emir veren Eritheia, onunla ne yapacağını düşünmek için de biraz zaman kazandı. Yüzü cazip bir fikir bulmuş gibi aydınlandığında iç geçirerek cadıya emrini verdi. “Cübbeni yırt, Etta. Tırnakların bunun için gayet uygun bir araç.” Cadı, gözleri önünde cübbesini yırtıcı bir hayvanın saldırısına uğramış gibi ince, uzun şeritler hâlinde paramparça ederken Eritheia tepkisiz bir şekilde izledi. Laneti uygulayabildiğini görmek ona değişik bir haz vermiyordu keza bu konudaki tecrübeleri onun yeterli sonuca varmasını sağlıyordu. Wood dersin bitişini haber verdiğinde derslik, tüm lanetlerden yıkandı ve ardında sadece izlerini bıraktı. “Her daim tetikte kalmaya devam edin ve güvenebileceğiniz dostlar edinin.”

Dost mu? Eritheia sağlam bir kahkaha koy vermemek için kendini zor tutarken Pierratta’ya göz ucuyla bir bakış attı. Af dilemiyordu, yalnızca Pierretta’nın verdiği mesajı adı gibi anlayacağını bildiğinden üstelemiyordu. Öğrencilerin çıkışını gözleyen Wood’a da bakmayı ihmal etmeden onunla kurabileceği yakın bir temas durumunda öğrenmesi gereken ne çok detay olduğunu aklına yazdı. Dersliğe son giren olduğu gibi koşar adımları ile ilk ayrılan da kendisi olmuştu. Hafızasında tek bir soru yankılanıyordu.

“Senin sevgili dostların nerede, güzelim?”


| 25 // Olağanüstü |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Pierretta Qixinâ
Hufflepuff VII. Sınıf
Hufflepuff VII. Sınıf
Pierretta Qixinâ


Mesaj Sayısı : 6885
Kayıt tarihi : 04/09/10
Lakap : Nemesis, goddess of revenge.

VI. Sınıf / I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıf / I. Ders   VI. Sınıf / I. Ders EmptyÇarş. Mayıs 11, 2011 8:45 pm

    '‘Asana sarıl Luna!’'
    Gryffindor binasında samimi olduğu hatta anlaşabildiği birkaç kişi arasında yer alan cesur dişi ile anlaştıkları üzere biraz büyü çalışması yapacaklardı. Bunun için en uygun yere gelmişlerdi, Savaş Sanatları Arenası’na. Dişi porsuk, aslandan önce düello pozisyonunu almış ve Hadesin Metresini kullanmak üzere Luna’nın da aynı şekilde düello için hazır olmasını bekliyordu. Nihayet dişi aslan da eline asasını alıp düello için hazır olduğunu belirten bir ifadeyle Etta’ya bakmıştı.
    Umarım, gerçekten hazırsındır Luna.
    '‘Levicorpus!’'
    Dişi porsuktan önce davranan aslan, daha önce Etta ile düello yapmadığını belli ediyordu bu büyüsüyle. Aslanın dudaklarının aralanmasıyla birlikte, büyük bir çeviklikle, neredeyse Luna ile aynı anda asasını kavrayan Etta, kalkan büyüsü yapmak için haykırmıştı dudaklarından kelimeleri.
    '‘Absorpe Protegrus!’'
    Kalkan büyülerinde iyi olduğunun bir kanıtı daha… Dişi aslanın gönderdiği büyüyü savuran büyü sayesinde, Luna’ya hala kusursuz vücuduyla tek parça olarak bakıyordu. Açıkça söylemesi gerekirse eğer, Luna’dan daha da iyisini bekliyordu başlangıç olarak. Ama bu da gayet iyi bir büyü seçimiydi. Daha stratejik olması gerekiyordu. Tıpkı Etta’nın daha fazla çalışması gerektiği gibi.
    '‘Everta Statum!’'
    Dişi porsuğun bir anlık zayıflığına gelerek, Luna’nın yaptığı büyü işine yaramıştı. Esmer saçlarının boynunun belirli kısımlarına dolanmasının nedeni havada taklalar atıyor oluşuydu. Vücudu sert zemine hızlı bir iniş yaptığında belinde duyduğu çıtırtıları umursamamıştı. Belinin ağrıdığı gerçeğini değiştiriyordu düelloda olmaları.
    Böyle devam Luna, güzel…
    Hadesin Metresini uzattığı dişi aslanla göz göze gelmişti porsuk. Bir süre sadece birbirlerine baktıklarında kahkahalar atarak buradan ayrılmamak için kendini zor tutmuştu esmer olan cadı. Başladığı düelloyu bitirecekti. Tabi sonucunda kimse yaralanmamış olacaktı, Etta dışında. Kızıl cadının tam da bedenini işaret alan asayı büyü yapmak için germişti porsuk. Büyülü kelimeleri mırıldanacağı zaman asanın yönünü değiştirmiş, aslanın arkasında duran koni biçiminde ki tahtalara uygulamıştı büyüsünü.
    '‘Bombarda Maxima.’'
    Cisimler patlamaya başladığında, Luna eli ile başını kapamış ve herhangi bir cismin kafasını ıskalamasını sağlamak için eğilmişti. Bugünlük bu kadar yeterliydi herhalde. Hem porsuğun yetişmesi gereken bir Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi vardı. Geç kalmamak için daha şimdiden sessiz dualar gönderiyordu Tanrı’ya. Luna’ya derse gitmesi gerektiğini söyleyerek bulundukları ortamdan koşar adımlarla ayrılmıştı porsuk. Dersliğe de aynı şekilde ilerlemişti. Hogwarts koridorlarında koşan öğrenciler artık alışıla gelmiş bir şeydi. Çünkü çoğu öğrenci dersine son anda yetişme çabasındaydı. Olmaması gerektiği gibi…
    Sınıfa girdiğinde Profesör Wood’u sınıfta göremeyen dişi porsuk, sevdiği derslerden biri olduğu için önlerde bir yerde oturmayı tercih ederek yerine yerleşmişti. Asasını masasının üzerine bıraktığında etrafı süzmekten kaçınmayan esmer cadı, her dönem alıştığı düşünseli kasesini göremeyince şaşkınlığını belli etmeden sınıfın kapısına doğru süzüyor bakışlarını. Kapıdan içeriye Profesörden önce giren cam kapların içerisinde bulunan örümcekleri gören cadı, kaslarının kasılmasını önleyememiş ve geriye doğru gerilmişti. Bu ders pek güzel geçeceğe benzemiyordu esmer cadı için. Örümcekler… Nefret etmek, onlar için beslediği duygunun yanında tam da bir ‘hiç’ kalırdı. Genç porsuğun gerilemesi ve karşısında ki cam kaselerde birkaç örümceğin bir arada ona dönük olması nedeniyle nefesinin daraldığını bile hissedebiliyordu porsuk. Sakin olmaya çalışmıştı ilk olarak. Ellerini tekrar masasının üzerine koyarak asasının kıvrımlarında parmaklarını gezdirmeye çalışmış ve aklının dağılmasını sağlamıştı.
    İğrenç, iğrenç, iğrenç…
    Daha uygun bir kelime bulamamıştı. Porsuğun dikkatini dağıtmasına yardımcı olan, Profesör Wood’un altıncı sınıfların dersine başlamış olmasıydı. İlk sırada duran öğrenciler ilk başta Profesör’ün dikkatini daha çok çekiyor gibiydi. Verdiği öğüte benzer sözcükleri dinlemek, porsuğun işine geliyordu. Böylelikle aklı dağılabilirdi. Ayrıca konunun lanetlere gelmiş olması, dersin işlenişini belli etmişti. Etta, Wood’un sınıfa neden örümcek ve yılan getirdiğini şimdi anlamıştı. Profesörün İmperius lanetini uyguladığı yılan sıraların üzerinde dolaşmaya başladığında, porsuk elini masasından çekme gereği duymuştu. Sınıfta dolanan yılan bazı öğrencileri endişlendirmiş gibi görünüyordu ama yılan, Wood’un kontrolünde olduğu için bir sorun olmayacağını da iyi biliyorlardı. Freja’nın önünde bir süre duran yılanla ufak bir sohbetin ardından Wood, örümcek dolu kasenin kapağını açtığında, Pierretta ifadesiz bir şekilde olanları izlemeye koyulmuştu. Örümceğe acı çektiren Profesör’e bakarken, iradesiz bir biçimde dudakları kıvrılan esmer cadı, örümceğe öldüren lanet uygulandığında da aynı tok ifade ile yerinden kıpırdanmıyordu.
    Profesör’le göz göze geldiğinde kıvrılan dudakları anında normal bir hal almıştı ve Wood’un emrine uyarak eline aldığı asası ile oturduğu yerden kalkarak aşağıya inmişti, diğerleriyle birlikte. Profesör öğrencilere lanet hakkında birkaç gerekli bilgi daha vermesinin ardından, aşağıya inmelerini söylediği öğrencilerine tekrar bir emir göndermiş ve bu emir Pierretta’nın hoşuna gitmişti. Kaselerin içinde ki hayvanlara İmperius lanetini uygulamak fikri cadının yüzünde tebessüm oluşmasına neden olurken, cadı tam da kendinden bekleneni yapmıştı. Örümcek dolu kaseye uzattığı asası ile bir örümceğe yönlenecek ve ona acı çektirecekti.
    '’İmperio.’'
    Kaderi Etta’nın ellerinde olan örümcek, genç porsuğun dediği gibi camdan kasenin içerisinden dışarıya doğru yürüdüğünde, ona yapacaklarını önceden belirlemişti bile Etta. Diğer örümceklere olan nefretini birine kusmak yetmezdi tabi ki de ama şimdilik bununla yetinecekti. Küçük tüylü ayaklarını, lanet sayesinde birer birer kırdırırken bundan zevk almadığını inkar edemezdi. Vücudunun kıvrımlarının her birini ikiye katlamasının ardından örümceğin acısına son vererek büyüsünü tamamlayacaktı.
    '’Arania Exumai.’'
    Sadece çevresinde ki birkaç kişi tarafından duyulabilecek kadar kısık sesle çıkan sözcükler örümceğin işini bitirmişti. Profesör’ün emrini tam olarak doğru bir şekilde yerine getirdiği ve bir örümceğe bunları yaptığı için dersten keyif almaya başlamıştı esmer porsuk. Hastalıklı bir ruha sahip olduğunu düşünmeden de edememişti, Wood tekrar ders hakkında konuşmaya başladığında.
    Wood, öğrencilere yaptığı İmperius büyüsünü ilk Freja’da denediğinde, dişi yılan daha önce ondan hiç beklenmeyecek davranışlarla sınıfın içerisinde dolaşmaya başlamıştı. Aynı şekilde lanetin etkisinde olan cesur aslan davranışlarıyla sınıfta ki çoğu öğrencinin yüzünün gülmesine neden olmuştu. Sıra Brendan’a geldiğinde, dişi porsukta dahil herkes gerilmişti. Brendan, Etta’nın üzerine yürümüş ve porsuk bunu büyüyen gözlerle karşılamıştı. Ne olduğunu kavraması uzun sürerken kendi nefes alışları da hızlanmış ve boğazına sarılmış ellere inanamayarak profesöre çevirmişti bakışlarını. Elleri, esmer porsuğun boğazına sarılmış olan Brendan, bir süre zorlanarakta olsa hiç kıpırdanmadan olduğu yerde durmuştu. Sınıfın içinde yankılanan sesi kesin bir tonda çıktığında, Etta’nın boğazında durmuyordu artık elleri. Olduğu yerde kalan Etta yutkunmuş ve dersin normal akışına dönmesini izlemeye başlamıştı. Profesör, öğrencileri büyüyü uygulamarı için teker teker eşleştirirken Etta binadaşı olan cadıyla eşleştiği için kendini şanslı hissetmişti. En azından onu biraz da olsa tanıdığını düşünüyordu genç porsuk. Karşılıklı düello pozisyonu aldıklarında, Fae önce davranmış lanetin büyülü kelimesini dudaklarından mırıldandığı anda, Etta kontrolünü kaybetmişti.
    Cübbeni yırt, Etta.
    Pekala.
    Cadının emirlerine istemsiz bir şekilde uyan bedeni, üzerinde ki cübbesini ellerinin arasında parçalamaya koyulmuştu. Bunu durdurmaya çalışmış ama pek başarılı olmamıştı. Gözlerinin önünde parçalara ayırdığı cübbesi için artık yapabileceği bir şey yoktu. Büyünün etkisinden, Fae’nin izni ile sıyrılmaya başladığında, kendi bedenine ithaat etmesi kadar güzel bir şey olmadığının farkına varmıştı porsuk. Sıra Pierretta’ya gelmişti. Eliyle sıkıca kavradığı asasını doğrulttuğu cadıya odaklanmış ve tıpkı Wood’un dediği gibi, Fae’yi kontrol etmeyi tüm benliği ile istemişti. Kelimeler dudaklarının arasından kıvrıldığında başarılı olduğunu görmek, Etta için güzeldi.
    '‘İmperio!’'
    Fae’nin zihnini kontrol ettiğinde hiç gecikmeden emrini dile getirmişti Etta. Fazla iyimser olmuştu bu konuda. Sonuçta karşısında ki kişi Fae’ydi.
    '‘Gülümse Fae, sadece gülümse. Etrafında bir kez döndükten sonra, gülümse.’'
    Bir porsuğa uygun bir tercih olmuştu galiba. Ama bundan rahatsız olmamıştı esmer cadı.
    O kadar da hastalıklı bir ruhun yok, he Pierretta?
    Dersin bittiğini bildiren zil kulaklarda çınlamaya başladığında suratı asılmıştı porsuğun. Ama güzel bir ders geçirmişti. Zaten Wood’un dersi, severek katıldığı derslerden bir tanesiydi. Öğrenciler dağılmaya başlamadan önce Wood öğüt olarak nitelendirecek sözler tüketiyordu. Ve haklıydı da.
    '‘Her daim tetikte kalmaya devam edin ve güvenebileceğiniz dostlar edinin.’'
    Fazlasıyla gerçekten uzak kelimelerdi bunlar. Birbiri ardına dizilirken bile duygudan yoksun. Sözleri pek umursamadan sınıfın kapısında elinde ders materyalleriyle ayrılmıştı porsuk. Planladığı gibi ya Reanna’yı bulacak ya da biraz göl kenarında gezinecekti.



| 23 // Beklenenin Üzerinde |
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
VI. Sınıf / I. Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» IV. Sınıf # I. Ders
» I. Sınıf / I. Ders
» III. Sınıf II. Ders
» IV. Sınıf / I. Ders
» III. Sınıf / I. Ders

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: