Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 IV. Sınıf # I. Ders

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
James L. Darwin
Suçlu
Suçlu
James L. Darwin


Mesaj Sayısı : 56
Kayıt tarihi : 14/09/10
Yaş : 27

IV. Sınıf # I. Ders Empty
MesajKonu: IV. Sınıf # I. Ders   IV. Sınıf # I. Ders EmptyPerş. Eyl. 16, 2010 8:54 pm

Dersin Konusu: + Mitolojiden Efsaneler - Athena Efsanesi
Dersin Profesörü: + Richard John Lloyd
Ders Zamanı/Hava Durumu: + Günün ikinci dersi + Bulutlu
Dersin İşlendiği Yer: + Mitoloji Dersliği
Dersin İşlenişi:

Siyah cübbesini dalgalandırarak sınıfa girdiğinde sınıf beklediği gibi bomboştu ve sıralar aylardır boş olmanın verdiği bir huzurla duruyordu önünde. Mitoloji sınıfının yüksek tavanını çevreleyen oymalara bakmadan masasının başına geçmiş, asasını tahtaya alışkın bir şekilde sallayarak siyah tahtadan biraz toz kalkmasına neden olmuştu. Yüksek tavana değmek istercesine uzayan pencerelerden birinin önüne gidip diz hizasındaki mermere bacağını dayadığında sınıfın kapısından sesler gelmeye başlamıştı. Kimisi tanıdığı öğrenciler olsa da her sene gittikçe küçülüyor gibiydi gelenler. Aslında gerçekten de küçülüyordu. Richard şimdi kapıdan girenlere bakınca inadında haklı olduğunu görebiliyordu. Mitoloji çoğunun sandığı kadar ölü bir büyü dalı değildi ama bunu XIII yaşında bir büyücünün anlamasını beklemek biraz saçma olurdu. Öğrenciler sınıfa girip kendisine bakmıyor gibi yaparak gözlerini sırtına diktiğinde o hala bahçedeki çiçek tarhlarını suladıktan sonra dağlara doğru uzaklaşan yağmur bulutunu seyrediyordu, o an için yapılacak tek işi oymuş gibi. Cebindeki eski saati çıkarıp ders saatinin başladığına kanaat getirdiğinde yavaşça arkasını dönüp asasını kapıya doğru uzattı. Ahşap kapı gürültülü bir şekilde çarpıp mırıldanmaya başlamış öğrencilerin kelimelerini boğazlarına düğümlerken Richard'ta masasının arkasına geçip ellerini masanın üzerine koyarak hafifçe eğilmişti. Öğrencilerin bir kısmını gerçekten de çok iyi biliyordu. Öğrencilerin çoğunluğunu oluşturan Ravenclaw'lılar yüzlerinde tanıdık bir ifadeyle kendisine bakıyordu. İlk derste tanışmak asla adeti olmamıştı, bu yüzden masanın etrafında dolanıp sessiz bakışları kendi üzerine toplarken giriş konuşmasını uzun tutmayacaktı.
'' Merhaba ve hoşgeldiniz! Bugünkü konumuz Athena'nın Efsanesi. ''

Dediğinde tüm dikkati üzerine çekmişti. Öğrenciler parşömenlerini çıkarıp profesörün dersi anlatmasını beklemeye koyuldular.
'' Bir adı da Palas olan Athena, Baş Tanrı Zeus'un çok sevdiği bir kız idi. Zekâ tanrıçası Athena'nın doğumu oldukça gariptir. Annesi akıllı Metis (Hikmet)'ti. Efsaneye göre Baş Tanrı Zeus, Metis'i yutmuş, yani kendi içine atmış ve onu kendisinin bir parçası yapmıştı.Akıllı ve zeki Zeus Metis'i uzun süre kafasının içinde taşıdı. Ondan kurtulma zamanı gelip çatınca demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u çağırdı. Ona "Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor, artık dayanamıyorum. Alnıma hızla keskin baltanı vur. Korkma sen emrimi yerine getir, ben başıma ne geleceğini biliyorum." dedi.Hephaistos, Baş Tanrıya karşı gelmeye cesaret edemedi ve baltasını Zeus'un alnına indirdi. O anda yarılan yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıktı ve dans etmeye başladı. Tepeden tırnağa kadar silahlı idi. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu. Parlak bir zırh, bütün vücudunu kaplamıştı. Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar.Güneş bile onu görüce ne yapacağını unuttu, atlarının dizginlerini çekti, arabasını göğün boşluğunda bekletti. Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşu ile sarsıldı. Toprak'tan müthiş bir gürültü çıktı. Denizler kabarmaya dalgalar coşmaya başladı.Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena, aynı zamanda savaş tanrıçası da sayılırdı. Savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da isterdi. O, Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıydı, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazdı. Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce idi. O, gösteriş ve yaygarayı sevmezdi.Athena, kabalık ve her türlü zulümden iğrenirdi. Temiz kalpliydi. Adaletten hoşlanırdı. İyi ve akıllı insanların yardımına koşmak adetiydi.Bir gün çok beğendiği, sevdiği cesur Tydeus, çok uzun süren bir savaşta ağır yaralanmış ve yere düşmüştü. Athena, babası Zeus'a ona yardımcı olması, acıması için yalvardı. Babasından, bu cesur savaşçıya ilaç götürmek onu ölümsüzler arasına katmak için izin istedi. Zeus, bu istediğini kabul edince derhal yeryüzüne, savaş meydanına indi. Fakat Tydeus'un yakaladığı düşmanından korkunç bir biçimde intikam almakta olduğunu gördü. O, kendisine getirilen düşmanın kemiklerini kırıyor, kafasını eziyor, sonra bir barbar gibi kafatasının içinden çıkan beynini yiyordu.Athena, bunu görünce ondan iğrendi. Yardımına koştuğu savaşçıya sırtını dönerek onu kendi kaderiyle başbaşa bıraktı. Barbarca davranışıyla yardımı hak etmediğini göstermişti.Zeka tanrıçası Athena, bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı. Yunanlılar, Medyalılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti. Bu yüzden bir avuç insan, barbarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı.Athena, aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışları da severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırdı. ''
Dediğinde parşömen sesleri durmuştu. Sessizliği bozan profesör belli belirsiz bir gülümsemeyle
'' Bu günlük bu kadar. Ödeviniz panoda asılı. Çıkabilirsiniz. ''
Dediğinde öğrencilerin yüzündeki mutluluk ifadesi biraz daha artmıştı parşömenlerini toplayıp sınıftan çıktıktan sonra Profesör etrafa bir göz atıp dersliğin kapısını kapatarak çıkmıştır.

Verilen Ödev: Athena ile ilgili resim(En az 2 resim) ve hikaye (En az 3 paragraf)
Dersin Akışı:
Derste herhangi bir olumsuz olay olmamıştır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xavier William Allison
Bakanlık Müsteşarı
Bakanlık Müsteşarı
Xavier William Allison


Mesaj Sayısı : 2191
Kayıt tarihi : 14/06/10
Yaş : 31
Lakap : Will,Xavi

IV. Sınıf # I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf # I. Ders   IV. Sınıf # I. Ders EmptyCuma Eyl. 17, 2010 4:03 am

'' Belki de yeni bir sayfa açmalıyım kendime. ''

Bembeyaz sayfaların içerisinde öylece yerimi bulmaya çalışıyordum, saf ve temiz olması için elimden geleni yapacaktım. Artık o karanlık günler geride kalmıştı, kendime yeni bir sayfa açacağıma dair söz vermiştim ve sözümü yerine getirecektim. Duygusuz, bencil ve bir o kadar da asi bir çocuk olmuştum, belki de karşımdaki hiç kimseyi takmıyordum, buna neden olan kişi sanırım Lumi olmalıydı. Ona karşı olan sevgisizliğim belki de beni bu duruma getirmişti. Kendisini benden o kadar çok soğutmuştu ki artık ona karşı bir nefret besliyor gibiydim, belki de beni hiç hak etmeyenlerdi, belki de yalnızca binadaki en havalı öğrenci bendim, benimle bunun için çıkmış olabilir miydi? Kafam karmakarışıktı ve ne yapacağımı bilemiyordum. Aklım bir gelip bir gidiyordu, yüreğimdeki o acı sancıyı hissedebiliyordum, çok kuvvetliydi ve dayanılmazdı. Vücudumun ilk kez bu kadar ağır ve yaralayan bir acıyla karşılaştığını fark edebiliyordum. Ne kadar da acı bir durumdu, bir kız için bu duruma gelmiştim. Belki de o benim sevgimi hiç bir zaman hak etmemişti, bu konu da kendime hak vermeli miydim? Kalbimin acı çektiğini bile bile Lumi'yi düşünüyordum, beni bırakmamalıydı, ben bunu hak edecek ne yapmıştım? Tanrının huzuruna çıkmak istiyordum, belki o bana istediğim cevabı verirdi. Bembeyaz sayfaları açan, ruhun ebediyete gittiği bu diyarda bende mutlu olabilirdim, belki de sevdiklerime kavuşabilirdim. Zamanın erken olduğu sinyallerini çalan kafam, bunu düşünmemen gerektiğini söyledi ve ani bir emir ile mitolojine dersine gitmemi istedi. Her ne kadar bu derse girmek benim için zevkli de olsa bugün aynı zevki alamayacağımdan kesin kez emindim. Psikolojimi allak bullak neden bu kızdan artık kurtulmak istiyordum. Aslında ilk adımı o atmıştı, kendisi grubumuzdan ayrılmıştı ve bizim için en iyisini yapmıştı, yollarımızı bir an önce ayırmalıydık. İçimi yiyip bitiren o aşk acısına bir nebze olsun merhem sürülmüştü artık. Eski sayfaları kapatıp yeni sayfalara başlamalıydım, benim için en iyisi bu olacaktı. Düşüncelerim arasında dalıp giderken birden derse gitme vaktinin geldiğini düşündüm ve kolumdaki gümüş rengi saatime baktım, sezgilerim kuvvetliydi. Okul bahçesinde öylece çimenlere uzanmaktaydım ama kalkma vakti geldiğinde de bu huzurlu ve temiz havadan ayrılmak zorunda kalacaktım. Günün en değerli saatlerini burada geçiriyordum, güneşin bana gülümsemesi bulutların beni izlemesini istiyordum. Hayal kuruyordum, istediğimi elde edebiliyordum, belki de bu istekler içerisinde en imkansız olanı da Lumi olmuştu, aslında o da benim için aynı hale dönmüştü, ona dönmem artık imkansızdı.

'' Seni sevmiyorum Lumi! Seni Sevmiyorum! ''

İçimdeki öfkeye belki de hakim olmalıydım, derste dikkat çekici bir şey yapmak istemezdim. Dersi dinleyip kenara çekilmek tam da bana göreydi, buna kısa bir sürede olsa devam etmeliydim, en azından sinirim geçene kadar. Oturduğum yerden yavaşça ayağa kalktım ve hızlı adımlarla şatoya doğru yürümeye başladım. Her ne kadar oradan burası bana bir işkence gibi gelse de yürümek zorundaydım, dersin mitoloji olduğunu biliyordum. Birden aklımda bir şey dank etmişti, eğer bu ders mitoloji ise Lumi'nin gelme oranı epey bir yüksekti ve ben Lumi'yi görmek istemiyordum, onu görmemeliydim, görmemeliydim! Adımlarımı istemeden de olsa devam ettirmek zorunda kaldım, bu derse girmeliydim, bir şey kaçırmak istemiyordum hele de böyle sevdiğim bir dersi. Mitoloji bana göre efsaneydi, efsaneleri konu alan bir dersti. Olağanüstü efsaneler, tanrıçalar, antik yunan, roma ve daha bir çok şey... Tüm bu konular derse olan ilgimi daha da arttırıyordu, bunları dinlemek bana zevk veriyordu, eğlenceliydi, şaşırmayı seviyordum. İlgili öğrenci tavırlarından her ne kadar nefret etsem de bu derse karşı ne yazık ki kendime engel olamıyordum, ilgiliydim ve bunu gösteriyordum. Derse gitmenin verdiği heyecanla ile sonunda şato kapısının önüne varabilmiştim, önümdeki kapıyı hızlı bir şekilde ileriye doğru iterek hızla Büyük Salon'un önünden geçtim ve merdivenlerden yukarı çıkarak dersliğe doğru yürümeye başladım. Her bir adımım ayrı bir anıyı canlandırıyordu, kendimi kontrol etmeliydim. Sonuna kadar da edecektim. Karşı taraftan gelen merdivenin hızla üzerine doğru çıktım ve yer değiştirmesini bekledim, bekleme sürem belki de saniyelerimi almıştı ve sonunda da istediğim olmuştu.

~ Üçüncü Kat
~ Mitoloji Dersliği


Sonunda üçüncü kata varabilmiştim, derse girmeme pek bir şey kalmamıştı, atmam gereken bir kaç adım dışında derse girmemem için hiç bir engel yoktu, buna sevinmeli miydim yoksa üzülmeli miydim? Derste onu her ne kadar görmek istemesem de her ana karşı kendimi kontrol etmeliydim, bunun için belki de zamana ihtiyacım vardı ama şuan için o zamana yetecek kadar ne dakika vardı ne de saniye... Üçüncü katın koridoruna hızlıca adım attım ve mitoloji dersliğe doğru yürümeye başladım. Her ne kadar buraya gelmek beni mutlu etse de sevmediğim bir kişiyi görmek belki de bu dersi bana işkence haline çevirebilirdi, ondan daha da nefret etmeye başlamıştım. Acının yerini öfke almıştı ve artık ona karşı büyük kin besliyordum, bunu o istemişti. Ayrılık çanlarının daha günler öncesine çaldığını duymuştum, bir şey yapmamamız belki de bizi bu noktaya getirmişti. Acı, öfke, kin... Üçü bir araya girdiğinde etrafı karanlık basıyordu ve bende acımasız oluyordum. Bu arada derse girmeme de saniyeler kalmıştı, sonunda dersliğe varabilmiştim. Önümde duran dikdörtgen biçimindeki ahşah büyük kapıyı hızla içeriye doğru ittim ve sınıfın içerisine doğru ilk adımımı attım. İçeride pek bi kimse yoktu, gelenlerde tanımadığı kişilerdendi. Sınıfın içerisini öylece bir göz gezdiriyordum, pencerenin kenarında duran siyah cübbeli, uzun saçlı profesöre doğru baktım, kendinden pek bir emin gibiydi, duruşu,asaleti bunu belli ediyordu. Sanırım profesör kendini bulutların üzerinde hissediyordu yoksa neden sınıfa giren öğrencilerine bakmasın ki? Etrafı şöyle bir inceledikten sonra en arka sıralardan kendime boş bir masa buldum ve önümde duran boş parşömen kağıdını hızlıca elimle kavradım ve cebime koyduğum tüy kalemimi masaya doğru çıkartarak profesöre doğru baktım. Dersin başlamasına az bir süre kalmıştı ve sınıf dolup taşıyordu, umarım gelenler kendilerine bir masa bulabilirlerdi. Herkesin hazır olduğunu bildik bir şekilde arkasını dönen profesör sonunda yüzünü bu değerli öğrencilerine gösterebilmişti. Diğer profesörlere bakıldığında epey genç bir profesördü acaba Artis Allison ile bir bağlantıları var mıydı? Sanırım Hogwarts'taki en genç iki profesör bunlardı, genç olmaları bizimle iyi anlaşacakları anlamına da geliyordu, bakanlık işini iyi biliyordu. Sonunda yüzünü gösteren profesör derse başlamak için giriş konuşmasını yapıyordu, her zaman ki günaydın, tünaydın muhabbetleri, bunlar beni sıkan konuşmalardı, benim şuan istediğim tek şey Lumi'yi düşünmemek, derse odaklanmak ve not almak. Profesör giriş konuşmasını bitirdikten sonra bugün işleyeceğimiz konunun adını söyledi ve ardından yüzümde bir gülümseme oluştu, bugün bir efsane dinleyecektik hem de Athena Efsanesi, bu süper bir haberdi ve dersi dinlemek için sabırsızlanıyordum. Bu arada elimdeki tüy kalemim ile de not almaya hazırlanıyordum, önemli yerleri kaçırmak istemezdim. Profesör herkesin hazır olduğunu gördükten sonra ünlü Athena Efsanesini anlatmaya başlamıştı ve bende tüm dikkatimi profesöre doğru vermiştim. Profesörün dediğine göre Athena'nın diğer bir adı da Palas'tı, bu bana oldukça ilginç gelmişti, ayıca Athena'nın Zeus'ın kızı olduğunu bilmiyordum. Yeni şeyler öğrenmek derse olan dikkatimi daha da çok arttırıyordu, profesör konuyu anlatmaya devam ediyordu, bende bu anlatılanlarını parşömenime not alıyordum. Zeus'un Metis'i yutması daha sonra ateş ve demir tanrısı olan Hephaistos'dan yardım istemesi, ardından Hephaistos'un Zeus'un alnına doğru balta indirmesi, Athena'nın doğması, bunlar olağanüstü şeylerdi, tam olarak gerçek olduklarına inanmıyordum ama fazlasıyla ilgimi çekiyordu, hayal kurmak kadar güzeldi. Dersi dinlemeye devam ediyordum, tabi bu arada not almayı da gözardı etmemiştim. Profesörün dediğine göre Zeus'un alnının yarıldığı yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıkmış ve dans etmeye başlamış, bu güzel kız tepeden tırnağa kadar silahlı imiş. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyormış, parlak bir zırh, bütün vücudunu kaplamış, elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyormuş. Bu hali gören bütün ölmezler hayret etmişler ve şaşırmışlar. Koskaca güneş bile onu görüce ne yapacağını unutmuş, atlarının dizginlerini çekmiş, arabasını göğün boşluğunda bekletmiş. Bu arada Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşu ile sarsılmış, toprak'tan müthiş bir gürültü çıkmış. Denizler kabarmaya dalgalar coşmaya başlamış. Ayrıca Athena savaş tanrıçası olarak da sayılırmış, çünkü savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da istermiş. O, Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıymış, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazmış. Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce imiş. Ayrıca Athena, gösteriş ve yaygarayı sevmezmiş. Athena, kabalık ve her türlü zulümden iğrenirmiş, temiz kalpliymiş. Adaletten hoşlanırmış. Buraları dinlerken aklıma hep Hufflepuff gelmişti, adalete davranırlardı. Athena iyi ve akıllı insanların yardımına koşmak onun adetiymiş. Bir gün çok beğendiği, sevdiği cesur Tydeus, çok uzun süren bir savaşta ağır yaralanmış ve yere düşmüş. Athena, babası Zeus'a ona yardımcı olması, acıması için yalvarmış. Babasından, bu cesur savaşçıya ilaç götürmek onu ölümsüzler arasına katmak için izin istemiş. Zeus, bu istediğini kabul edince derhal yeryüzüne, savaş meydanına inmiş. Fakat Tydeus'un yakaladığı düşmanından korkunç bir biçimde intikam almakta olduğunu görmüş. O, kendisine getirilen düşmanın kemiklerini kırıyormuş, kafasını eziyormuş, sonra bir barbar gibi kafatasının içinden çıkan beynini yiyormuş. Athena, bunu görünce ondan iğrenmiş. Yardımına koştuğu savaşçıya sırtını dönerek onu kendi kaderiyle başbaşa bırakmış. Barbarca davranışıyla yardımı hak etmediğini göstermiş ve Athena ona yardım etmemiş. Zeka tanrıçası Athena, bazen yeryüzüne inermiş, savaşlara katılırmış. Yunanlılar, Medyalılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmiş, bu yüzden bir avuç insan, barbarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmış. Athena, aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusu imiş. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırmış. Yalnız savaşları sevmezmiş, barışları da severmiş, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokarmış. Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırmış. Efsaneyi dinlemenin verdiği huzur ile birden profesörün sustuğunu fark ettim ve elimdeki tüy kalemimi yavaşça parşömenimin üzerine bıraktım, bugün alacağım notu almıştım. Sınıftakiler profesörün konuşmasını bekliyordu, bu arada sınıftaki tüy kalem sesleri de durmuştu, parşömenlerden '' Cız. '' diye ses gelmiyordu. Sınıf sessizleşmişti, sıra profesördeydi.

'' Bu günlük bu kadar. Ödeviniz panoda asılı. Çıkabilirsiniz. ''

Ders bitiminin verdiği huzur hiç bir şeyle karşılaştırılamazdı, sonunda ders bitmişti. Her ne kadar eğlenceli ve zevkli bir derste olsa ' ödev ' kelimesinden nefret ediyordum, sınıfın kenarında asılı duran panoya doğru yürüyerek ödevin ne olduğuna baktım ve ardından tüy kalemimi alıp ödevimi parşömenime not aldım ve ardından hızlı bir şekilde yerimde toparlanarak sınıftan dışarıya doğru çıktım ve Büyük Salon'a doğru yürümeye başladım. Karnım acıkmıştı, bir şeyler yemeliydim...


Ders Puanı: 20 ~ Olağanüstü
Ödev Puanı: 20
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melodie Riley
SFL
SFL
Melodie Riley


Mesaj Sayısı : 2640
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

IV. Sınıf # I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: IV. Sınıf # I. Ders   IV. Sınıf # I. Ders EmptyPaz Eyl. 19, 2010 3:08 am


    Elinde hissettiği hafif acının etkisiyle, gözlerini kitabından kucağında rahat durmadan hareket etmekte olan kediye çevirdi. Uzun zamandan beri onunla ilgilenmemişti ve hala da ilgilenecek hali yoktu. Ama yine de, kül rengi tüylerle bezenmiş Luxor, cübbesinin kolundan ısrarla çekiştirmeye devam ediyordu. Sinirli bir şekilde kitabı kapattı ve sanki anlayabilecekmiş gibi, kediye kızdı. ''Ne var, ne istiyorsun?! '' Kedi, kafasını eğdi ve alınmış bir şekilde kucağından yere atlayarak salondan dışarı çıktı. Derin bir iç geçirerek masanın üzerinde duran diğer kitaplarını kaptığı gibi, geniş salondan çıkarak sıradaki dersi hatırlamaya çalıştı. Sonunda ilerlemeye başladığında, yeni Mitoloji profesörünü henüz hiç görmediğini fark etti. Kafasını pek kurcalamayan bir merakla ihtişamlı Hogwarts'ın üçüncü kat koridorunda ilerledi. Mitoloji sınıfı olarak kullanılan dersliğin önüne geldiğinde ise, diğer öğrencilerin peşine takılarak içeri adımını attı.

    Sınıfın içine girince, birçok öğrenci gibi o da bir an için profesörün henüz sınıfa gelmediğini düşündü. Ama fısıltılı bakışların hedefi olan yere doğru bakınca, sınıfa arkasını dönmüş bir şekilde pencerelerden birinin taş mermerine dizini dayamış bir şekilde dışarıyı izlemekte olduğunu gördü. Dalgalı saçları, pencereden içeri giren hafif rüzgarla dalgalanıyordu ve bu da önündeki sahneyi bir tabloya dönüştürüyordu resmen. İçeriye giren öğrencileri hiç umursamadan önüne bakmaya devam ediyordu. Hala yüzünü görememişti Melodie. Ama durduğu yerden köşeli bir çenesi olduğunu çözebilmişti. Bir süre sonra, yavaşça cebinden bir şey çıkardı ve bir süre baktıktan sonra, asasını kapıya doğru yönelterek sessiz bir emirle kapanmasını sağladı. Ahşap kapı, düşünülenden daha fazla ses çıkararak kapandığında, fısıldaşan öğrencilerin dudaklarındaki harfleri de alıp götürmüştü. Rahatsız edici bir sessizlik vardı şimdi. Masasının arkasına gidip sınıfı iyice süzerek kelimelerini sıraladı. '' Merhaba ve hoşgeldiniz! Bugünkü konumuz Athena'nın Efsanesi. '' Hem beynine, hem de kalbine kazımış olduğu bu kelimeyi beklemediği bir anda duyunca gözlerini şaşkınca açarak profesöre kilitledi. Konu Athena mıydı yani?! İlk olarak ikinci sınıfta okumaya başlamış ve efsanelerini okudukça ona daha da bağlandığı kadın. Athena'da aradığı ve istediği her şeyin olduğunu keşfetmişti ikinci sınıfın yarısında. Güç, zeka, kontrol. Athena, her efsanesini tüm ayrıntılarıyla ezberlemiş olduğu Athena. Bir Ravenclaw öğrencisi olarak, tam da kendisine göre bir idol olan Bilge Kraliçe Athena. Herhangi bir not almasına gerek yoktu. Hatta hemen şimdi, profesörün yerine bu dersi anlatabilirdi. Yine de yeni bir şey dinliyormuş gibi ellerini çenesinin altına koydu ve önündeki ahşap sıraya yaslanarak profesörü dinlemeye başladı. Diğer öğrencilerin kendilerine taktıkları gibi, tam bir Ravenclawlı inek öğrenciye benziyordu. Ama umurunda değildi. Bu halinden memnun olduktan sonra, kimsenin ne düşündüğünü hiç mi hiç umursamıyordu. Profesör cümlelerine derin bir nefesle başladığında, aklındaki tüm düşünceleri bir kenara itti.

    Klasik bilgileri geçtikten sonra, sanki daha önce duymamış gibi, kelimeleri içine çekermiş gibi dinliyordu. Profesör anlattıkça o da aklından olayları geçiriyor ve sırayı sağlıyordu. Babasının yaptığı fedakarlık ve annesi sayesinde doğması. ''Tepeden tırnağa kadar silahlı idi. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu. Parlak bir zırh, bütün vücudunu kaplamıştı. Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar.Güneş bile onu görüce ne yapacağını unuttu, atlarının dizginlerini çekti, arabasını göğün boşluğunda bekletti. Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşu ile sarsıldı. Toprak'tan müthiş bir gürültü çıktı. Denizler kabarmaya, dalgalar coşmaya başladı.'' Profesör büyük bir coşku ve gözlerinde büyülenmiş ışıltılar eşliğinde anlatmaya devam ettikçe, bilinçsizce Mel'in suratına bir gülümseme yerleşiyordu. Athena'nın onlarca kitapta görmüş olduğu farklı resimlerini getiriyordu aklına. Kılıcı ve miğferiyle birlikte hem güzel, hem de güçlüydü. ''Zeka tanrıçası Athena, bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı. Yunanlılar, Medyalılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti. Bu yüzden bir avuç insan, barbarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı.Athena, aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışları da severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırdı. '' Profesör sözlerini bitirircesine derin bir nefes alarak Melodie'yi de daldığı alemden dışarı çıkardı. Profesör son bir kere daha sözlerine devam etmişti ama Melodie artık onu duymuyordu. Düşüncelere dalmış bir şekilde eşyalarını topladıktan sonra sessizce serin havanın kollarına teslim etti kendini.






Ders Puanı: 15 ~ Uygun
Ödev Puanı: 16
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
IV. Sınıf # I. Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» V. Sınıf / I. Ders
» IV. Sınıf I. Ders
» IV. Sınıf | I. Ders
» II. Sınıf / I. Ders
» I. Sınıf || II. Ders

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: