Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 VI. Sınıflar İçin İlk Ders

Aşağa gitmek 
+2
James Pheragas
Pavel O. Sorensen
6 posters
YazarMesaj
Pavel O. Sorensen
Ölü



Mesaj Sayısı : 404
Kayıt tarihi : 07/03/11
Lakap : Severus, Sev, Auc

VI. Sınıflar İçin İlk Ders Empty
MesajKonu: VI. Sınıflar İçin İlk Ders   VI. Sınıflar İçin İlk Ders EmptyPerş. Ekim 27, 2011 10:11 pm

    - Konu: Yaşayan Ölüm İçkisi İksiri
    - Zaman: Perşembe - Öğleden Sonra İlk Ders
    - Yer: Zindanlar
    - Hava Durumu: Yağmurlu.

    Sınıfın Durumu: Profesör henüz sınıfa gelmemiştir. Sınıfın tam ortasında bulunan dikdörtgen biçimindeki uzun masanın üzerinde kazanlar, ölçekler, kitaplar ve iksiri yapabilmek için gerekli araç ve gereçler bulunmaktadır. Masanın tam karşısında ise Profesörün masası bulunmaktadır, masasının arkasındaki ise bir dolap bulunmaktadır. Duvarlardaki tablolar kaldırılmış ve yerlerine raflar getirilerek üzerlerine renkli iksir şişeleri konulmuştur.

    Sınıfın yavaş yavaş dolmasıyla beraber Profesör odasından hızlı adımlarla çıkar ve sınıfın içerisine girer. Karşısında oturan öğrencileri şöyle bir süzdükten sonra masasına yaklaşır ve elinde tuttuğu çantasını masasının üzerine bırakır. Hafif bir öksürmenin ardından da konuşmaya başlar.

    ''Altıncı sınıfların ilk iksir dersine hoş geldiniz, genç büyücüler. Gözlerinizdeki parıltıyı görebiliyorum, iksir dersine olan ilginiz hayli ilginç. İksirler karmaşıktır, büyü gibi isteyeceğin zaman bir şey yapamazsın. İksiri kullanırken dikkatli olmalısınız. Ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgiyi tek bir damlayla belirleyebilirsiniz. '' Profesör masasının yanından ayrılır ve öğrencilerinin bulunduğu masaya doğru ilerler. Yürümeye devam ederken yarıda bıraktığı sözü tamamlamak için tekrardan konuşmaya başlar. ''Bugün yapacağınız iksir oldukça önemli. Sizden yaşayan ölüm içkisi iksiri yapmanızı istiyorum. Bu iksir insanların derin bir uykuya dalmasına neden olur. Şimdi kitaplarınızın yirmi dokuzuncu sayfasını açmanızı istiyorum. İksiri yapabilmek gerekli bilgiler orada var. İksiri doğru yapan ilk kişinin binasına +10 puan vereceğim. Zil çaldığında hepiniz dışarı çıkabilirsiniz, unutmadan yaptığınız iksirden bir kaşık alıp önünüzde duran boş iksir şişelerinden birine doldurmanızı ve üzerine isminizi yazmanızı istiyorum. Sınıf boşaldıktan sonra hepsini kontrol edeceğim ve en iyi iksiri seçeceğim. Kolay gelsin, çocuklar. Kaynatın kazanları.''

    Profesör sözünü bitirdikten sonra hızlı adımlarla masasına doğru ilerler ve sandalyesine oturur. Masasının üzerinde duran Yabani Otlar kitabını eline alır ve okumaya başlar. Uzun bir sürenin ardından zilin çalmasıyla beraber dersin sonuna gelinir ve öğrenciler birer birer dışarıya çıkarlar.



    * En iyisi iksiri kimin yaptığını 6 Kasım 2011 tarihinde açıklayacağım.

    Verilen Ödev: ''Çok özlü iksir ne işe yarar? Malzemeleri ve yapılışı hakkında ayrıntılı bilgi veriniz.'' Ödev panoya asılmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
James Pheragas
Ravenclaw VI. Sınıf
Ravenclaw VI. Sınıf
James Pheragas


Mesaj Sayısı : 413
Kayıt tarihi : 11/02/11

VI. Sınıflar İçin İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıflar İçin İlk Ders   VI. Sınıflar İçin İlk Ders EmptyPaz Ekim 30, 2011 6:52 pm

Ayaklarını sürüye sürüye uzun koridorda ilerlemeye çalışıyordu. Herkesin büyük bir acelesi varmış gibi oradan oraya koşuşturmalarını hiç sevmiyordu. Yanından geçenlerin omuzlarına indirdikleri darbeler onu yere serebilirdi. Sabaha kadar kabuslar yüzünden doğru düzgün uyuyamamıştı ve günün yarsını kaçırmıştı. Kalktığında yatakhanede ondan başka kimse yoktu. Hiç uyumamayı planlamıştı ama son birkaç haftadır gözüne doğru düzgün uyku girmediğinden yorgun düşmüştü. Geceleri rüyasında Lysander’ı görmek hiç hoşuna gitmiyordu. Seyrek adımları merdivenleri inerken bile işkence çekiyordu zayıf bedeni. Birkaç saat rüya görmeden uyumak için neler vermezdi. Her ne kadar İksir dersine ilgi duysa da bu gün pek ilgilenebileceğini sanmıyordu. Şatonun camlarına vuran yağmur damlalarının çıkarttığı gürültü kafasını şişirmişti. Biran önce kendini zindanlara atmalıydı yoksa bayılıp kalabilirdi koridorun ortasında. Belki biraz daha sessiz olsa katlanılabilirdi fakat bu kadar kalabalık üşümesine bile engel oluyordu. Uzun süredir hastaydı James. Durmadan burnunu çekiyordu, olur olmadık zamanda ateşleniyordu, bazen midesi bulunuyordu. Yine de hastane kanadından nefret ettiği için oraya uğramayı seçenekleri arasına bile koymamıştı. Ona göre değildi sedyeler, pansuman için gerekli malzemeler ya da deneyimli bir doktor. Her zaman daha farklı –daraltıcı ve tiksindirici- kokmuştu hastaneler James için. Hastalıklarını kendi haline bırakırdı, o yüzden ilkbahar gelene kadar hep hasta olurdu. Bazı günler kendini her ne kadar enerjik hissetse de ertesi gün muhakkak burnunu çekerek, yaşaran gözlerini silerek dolaşırdı. Uykusuzluğun ve halsizliğin üzerine bir de bu lanet hastalık eklendiğinde bu hayat James’e işkence gibi gelmeye başlamıştı son zamanlarda. Belki de tek ihtiyacı olan şey biraz ilgiydi fakat bunu bulabildiği bir yer de yoktu. Buna mecbur gibiydi.

Ona çok uzun zaman geçmiş gibi gelse de on dakika içinde zindanlara varmıştı. Havasız sınıfa bir adım attığında için ısındığını hissetti. Yağmur damlalarının gürültüsü, şatonun can sıkıcı kalabalığı ya da James’in gözünü rahatsız eden parlak ışıklar yoktu. Tam aksine sıcak, sessiz ve biraz da loş bir ortamdı. Tekrar aklında uyku kavramı belirdi. Köşeye bir yere kıvrılıp profesör gelene kadar uyuyabilirdi fakat bu okuldaki James için pek uygun olmazdı. Herkes Lysander’ın yerine koyuyordu onu ve artık kendisi de Lysander gibi davranmaya alışmıştı. Eskiden daha sıcakkanlı ve sevimli olan James gitmiş soğuk ve havalı davranan James gelmişti. Bu halini daha çok seviyordu fakat üç sene önce düşünmeden yapacağı hareketleri yapamıyordu. Sınıftaki birkaç kişiye gülümsedikten sonra bedenini boş sandalyelerden birine bıraktı. Ahşap sandalye, James’in üzerindekilere rağmen, soğuğunu genç büyücünün bacaklarına ve kalçasına ulaştırmayı başarmıştı. Tüyleri birkaç dakikalığına diken diken olsa da alışacağı düşüncesiyle kendisini kandırarak umursamamaya çalıştı. İksir dersi fazlasıyla dikkat istiyordu, bu yüzden uykusuz olduğunu da düşünmemeliydi. Bunları düşünmeye daha ara vermeden, kısacası uykusuzluğunu henüz yenemeden, profesör sınıfa girdi. Ufak bir öksürükten sonra konuşmaya başladı. Bu öksürük profesörler arasında gelenek gibi bir şeydi. Konuşacaklarını belli ediyordu açık açık. Belki de seslerinin çatallaşması pek de karizmatik durmayacağı için sürekli yapıyorlardı bunu. James amcasından biliyordu, evde bile konuşmadan önce sürekli boğazını temizlerdi. Bu yüzden genç Pheragaslar’da bile bu özellik baş göstermişti. James söze başlamadan önce kesinlikle boğazını temizlerdi ki çatallaşan sesi kararlılığını bastırmasın. Bunu yapan profesörleri de severdi, tedbirli olduklarını düşündürürdü her zaman. Tedbirli olmak bu zor dünyadaki yaşam koşullarını biraz daha kolaya indirgemeleri için büyük katkı sağlardı insanlara. Ciddi bir konuşmadan önce boğazını temizlemek de buna dahildi James için.

Profesör kullanacağı kelimeleri o kadar iyi kullanıyordu ki söylemek yerinde olursa ona laf cambazı denilebilirdi. Konuşma sanatından iyi anlayan biri olduğu belliydi. Önceki yaşlı, sevimli profesöre göre oldukça gençti. Tavırlarından anlaşıldığı üzere kendisine güvenen biriydi, ki onu suçlama da haksızlık olurdu. Oldukça yakışıklı bir profesördü, Hogwarts bu açıdan oldukça şanslıydı. Durmstrang’te burasının tam aksine herkes çirkin ve iticiydi. Konuştukları kaba dil hakkında hala ufacık bir fikri yoktu James’in. Profesörün söylediği iksir kulağına çok ironik gelmişti. Eğer gerçekten yaşayan bir ölü olsa bu James olurdu. Gözlerini kapatmadan rüya görmeye başlıyordu resmen. Bir de ödev almışlardı. Ödevlerden nefret ederdi genç büyücü. Ravenclaw’ların yüzkarasıydı. Ödevi, çalışmayı sevmezdi. Elinde olan tek şey zekasıydı, onu da iyi kullanabiliyordu. Profesörün sözlerinin ardından kalın kitabı araladı ve sayfayı buldu. Malzemeler önceden masanın üzerine özenli bir şekilde yerleştirilmişti. Bunun sağlayacağı kolaylık gerçekten çok büyüktü. Kendisini sandalyeden kaldırıp ayakta durmaktan bile acizdi. Sessizce burnunu çekti ve etrafına bakındı. Herkes büyük bir hızla iksirini yapmaya başlamıştı. Kazağının kollarını çekti ve talimatları birer birer uygulamaya başladı. En azından azimliydi ve durmak bilmiyordu.

Kediotu köklerini eline aldı ve yavaşça kesip kazanın içine attı. Bu iksir dersinin tek negatif yanı öğrencinin elinde bıraktığı oku oluyordu. James çok titiz biri değildi fakat kötü kokmaktan nefret ederdi. Sonuçta bir sevgilisi ve belli bir karizması vardı. Sırf iksir dersinde kediotunu doğradığı için bunlarda eksiklik yaşamak istemezdi. Elini saporforlu fasulyelere attı. Bunların dışındaki kabuktan nefret ettiği kadar hiçbir şeyden nefret etmiyordu. Asla bir kerede kesememişti bunları. Hep sağa sola fırlayıp duruyorlardı. Ani bir refleksle kafasını eğdi, tam bunları düşünürken karşısında iksiri yapmaya çalışan Hufflepuff’lı kız James’in kafasını yarabilirdi. Çok hızlı gidiyorlardı. Sol eliyle sıkıca masaya bastırdı ve gümüş bıçağı tam orta yerinden fasulyeye sapladı. İlk defa bir kerede böyle bir başarıya imza atmıştı. Tek istediği çabuk bi şekilde bitmesi ve biraz daha kestirmesiydi. Bundan sonraki saatte bir ders boşluğu vardı ve onu uyuyarak geçirebilirdi. Dryas yüzünden bol bol ders seçmişti, Bulgaristan’dan bile hayatına müdahalede bulunabilen amcasına sessizce küfür etti. Saporforlu fasulyenin suyunu kazanın içine sıktıktan sonra eli çirişotuna götürdü ve içine biraz attı. Artından da pelinotu. İksir açık leylak rengine dönmüştü, bu rengi sevmiyordu. Daha çok mavi tonlarındaki iksirler daha ilgi çekici geliyordu gözüne. Büyük bir kaşık alıp saatin ters yönünde yedi tur çevirdi. Berrak iksir ürkütücülüğüyle karşısındaydı. Nasıl sonuçlara açacağını düşünmek bile ürpertiyordu onu. Diğer birkaç öğrenciden önce bitirmişti ve bunu sandalyeye oturup dinlenerek kutladı. Kollarının açıkta kalan kısmı oldukça üşümüştü. Kazağının kollarını tekrar indirdi ve kollarını birleştirip sandalyede cüppesine sarıldı. O kadar hoş bir ortamdı ki neredeyse uyuyabilirdi. Bir fasulye daha kafasının yanından geçerken uyumanın pek sağlıklı bir düşünce olmadığını fark etti. “Hadi artık zil çalsın ve ben biraz daha kestireyim.” Tek dileği buydu ve sadece kendisinin duyabileceği bir ses tonuyla mırıldanmıştı bunu. Sanki yukarılarda bir yerlerde var olduğu düşünülen tanrı onun sesini duymuşçasına zil çaldı. Tam arkasını dönüp çıkacakken iksirini küçük şişelerden birine doldurmadığını fark etti. “Lanet hafızam uyumadığım zamanlarda daha işe yaramaz oluyor.” Sinirli sözleri dudaklarından çıkarken kaşığı tekrar kazanına daldırdı ve şişelerden birine bir kaşık iksirinden döktü. Sınıftakiler hızla sınıftan çıkarken James tüm planlarına ve önceden bitirmesine rağmen yine sona kalmıştı. Şişenin üzerine düzgün yazısıyla James Pheragas yazdı ve çantasını omzuna takarak hızlı adımlarla derslikten çıktı. Bacakları onu sıcak ve rahat Ravenclaw Ortak Salonu’na götürüyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Gendry Walter Ruthvell
Gryffindor VII. Sınıf
Gryffindor VII. Sınıf
Gendry Walter Ruthvell


Mesaj Sayısı : 410
Kayıt tarihi : 29/05/11
Lakap : Slithereen Guard

VI. Sınıflar İçin İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıflar İçin İlk Ders   VI. Sınıflar İçin İlk Ders EmptyC.tesi Kas. 05, 2011 7:24 pm

“Bayan Ruthvell’in dersini neden kimse kaçırmıyor?”

Çocuğun kendine has bir karizmasına sahip olmasının nedeni olan ve odanın içinde ben buradayım diye çığıran iki dişi dudaklarını sertçe dövüyordu. Bir insan nasıl daha fazla itici olmayı başarabilir ki diye geçirdi içinden. Yatakhanede yatmaktan nefret ediyordu, her Hogwarts öğrencisi gibi çoğu yatakhane arkadaşının annesinin kusursuz bedenini rüyalarında gördüğünden emindi, en azından kendisini tanıyanlar böyle rüyalarda bile ölümcül büyülerin hedefi olmaktan kaçamayacaklardı. Aslında onların canını yakarken içi biraz acımıyor değildi, kendisi eğer onun kanından olmasa kesinlikle öyle bir kadına sahip olma hayallerine dalardı, dalmayan erkeklerle arasının pekiyi olmayışı da onları gerçek erkek kefesine sokmayışındandı.

“Ellerimi bugün sana yumruk atmak için yormayacağım benim güzel kardeşim.”

“Eğer derse girmezsen annene bunu büyük bir zevkle söylerim, belki karşılığında bana bir şeyler verir.”

“Bran tam anlamıyla bir godoşsun.”

Eline aldığı yastığı gözlerini bile açmadan fırlatırken hedefi şaşırmadığından emindi, her sabah aynı şeyleri tekrarladığından dolayı içgüdülerine rahatça güvenebiliyordu. Yatakhane tamamen boşalmış gözüküyordu, önünde iki seçenek vardı; yatağından kalkıp yastığını alıp tekrar yatacaktı, yatağından kalkıp derse gidecekti. Kararını ikincisinden yana kullanırken zindanlara giden yolun ne kadar uzun olduğunu göz ardı etmiş görünüyordu. Bir aslana göre fazlasıyla paslı ve üşengeç bir yapıya sahipti, sadece istediği zaman atikleşebiliyordu. Yağmuru bir süre izledikten sonra saatin ikiye yaklaştığını fark etti, üzerine sinmiş sigara kokusu kendi burnunu dahi rahatsız ederken yataktan devrilerek aşağıya indi. Lavaboya vücudunu dayayıp seksi vücuduyla kendini tatmin ederken aynaya doğru göz kırptı ve gülerek söylendi

“Seni kendime sakladım.”

Topluluk içinde gülmek bir Ruthvell için fazlasıyla ayıptı, küçüklükten gelen bir alışkanlık, kendisiyle şakalaşırdı devamlı. Bir nevi mastürbasyonda denilebilir buna. Suyu açıp iki avucunu tamamen doldurduktan sora ellerini havaya doğru sertçe hareket ettirip yüzüne çarpmasını sağladı, fazlasıyla rahatlatıcı gelmişti. Ortak salonda hareketli bir gece olmuştu ancak diğer kafadarlar derse giderken kendisini kaldırmaya üşenmiş gözüküyordu, okul kıyafetlerini çıkarmadan yattığına bir kez daha şükretti. Böyle huzurda hissetmesini bir mükafat sayıyordu, tanrının ona aziz mükafatı.

Üstüne aldığı cübbeyle yatakhaneyi terk ettikten sonra derse dahi geç kaldığını koridorların boşluğundan anlayabiliyordu. Okulun en işlek olduğu saat, bir profesöre gözükmesi annesine bunu Bran’dan başkasının söylemesi demekti, o küçük sıçanın en ufak bir şansı olamazdı lakin başkalarının annesiyle kendi adını kullanarak yaptığı konuşmalardan fazlasıyla rahatsızlık duyacaktı. Paranoyak bir ruh haline bürünmüştü her sabah ki gibi, ama gün güzeldi, yağmurlu her günü kutsanmış kabul ettiği gibi.

Engereklerin inine doğru ilerlerken gözlerinde hala bazı çapak cepheleri olduğunu fark etmesi geç olmuştu ki yine yüzsüz bir yılanlar yüz yüze kalmıştı. Çocuğun kibirli gözleri üzerinde dolanırken üstünde bir numara denemek için zamanı olup olmadığını merak etti. Küfür dolu sözlerini işittiğindeyse zamana ihtiyacı olmadığını tasdik etmişti, söylemlerini göz ardı ederek gururunu sineye çekti

“Şey, benim hatam gerçekten çok özür dilerim. Lütfen ufak bir hediyenin bunu telafi etmesine izin ver.”

Bir yılana göre fazlasıyla dirayetsiz bir iradeye sahip olduğu belliydi. Bu şaka ilk kendisine yapıldığını ettiği küfürler ağzına karabiber sürülmesine neden olmuştu. Fısıldadı içinden, çakar çakmaz çakan çakmak, yüzündeki gülüş dört bir yana yayıldı. Cebinden çıkardığı zippoyu çocuğa doğru uzatırken gözlerindeki parıltıyı görebiliyordu, elini uzattığındaysa sanki çalışıp çalışmadığını tastik etmek istiyor gibi duruyordu. Çakmağı ona doğru tutup ayarından emin olduktan sonra eliyle taşı sürükledi, çıkan yüksek ateş çocuğun kaşlarından daha fazlasına zarar vermiş olmalıydı, ciğerleri yanan saçlarının kokusunu dahi alabiliyordu. Gözlerinden akan yaşa tanık olduğundaysa aldığı haz hiçbir Ruthvell’e gerçekten yakışmayacak cinstendi, yanından geçerken omuz attı ve yere yıkılıp utanç içinde ağlamasına yardımcı olmuştu

“Umarım bu sana haddini bildirmiştir.”

Dersliğin kapısına ulaştığındaysa içerdeki doluluktan dersin başladığına kanaat getirmek güç değildi, kapıyı vurup içeri girdiğinde özür dileyen gözleri profesör erdemli gözleriyle buluştu. Horace’in yerini doldurmaya çalışıyormuş gibi görmek onu bir numaralı düşmanı haline getiriyordu, yinede dersindeyken bunları göz ardı etmek en akıl kari olan olacaktı.

Kazanının başına müsaadeyle geçtikten sonra annesinin kendisi için yine bir kuzguna burayı hazırlattığını düşünmek kendisini güldürmüştü, kadınları kullanmak ne zevkli bir işti ama. Profesörün sözlerini dikkatlice dinledi, arada sırada derslere girmesine rağmen yaptığı işte pür dikkat olmak onun en büyük özelliği denilebilirdi. Annesinin öğrencilik yıllarından kalma olduğuna yemin edebileceği kitapta profesörün söylediği sayfayı açtıktan sonra son sözlerini umursamadan başlamaya hazırdı.


***
Ellerine geçirdiği eldivenlere bir kez daha şükrederek asrın icadı olduğuna yemin edebilirdi. Kediotu köklerini eline aldı, görüntüsü fazlasıyla mide bulandırıcıydı ve kokusu da biraz zanaat konuşturması gerektiğinin farkındaydı. İksir her zaman çirkin cadıların işi olmuştur klişesinin dışına çıkan büyücülerden biri oluyordu. Eline aldığı şapa benzer aletle sertçe kökü dövdükten sonra şekilli bir yapıya bürünmüştü, kaynayan kazanın içine attıktan sonra çıkan baloncuklar kendisine sabah yatakhanedeki hazzın aynısını bahşetmişti. İçkinin biraz daha ağır olmasından yanaydı ve aslanları artı puanlarla şereflendirmek kendisini mutlu edecekti ve pratikliğini konuşturdu, başarılı olacağından emin değildi lakin uykuyu birkaç dozaj arttıracağından emindi yapacaklarının. Çirişotu ve pelinotunu karıştırmadan kazanın içine döverek bıraktı, kazanı diğerlerinin aksine bir görünüm sergiliyordu, rahatsızlık duymadı ve gözleri her şeyin yolunda
olduğuna dair mesajlar verdi. Cebinden çıkardığı kırmızı deftere tekrar bir notlar yazarken deneyimini kaydetmekten geri kalmadı. Sapoforlu fasulyeleri eline alıp tahtasına koyduktan sonra gümüş hançerin yan yüzünü kullanmadan onları bir birinden ayrı birçok parçaya böldü, daha ince parçalara. Daha sonra hançerin yan tarafıyla iyice ezdikten sonra itinayla kazanın her yanına eşit ölçüde kattı, batıl bir inançtı lakin vazgeçemiyordu hepsi kazana gidecek olsa da yaptığı işte emin olmalıydı. Su berrak olana kadar yelkovanın aksi yönünde çevirdikten sonra bir klişeyi daha yerine getirmiş olmanın hayal kırıklığı vardı üstünde, bunun içinde kendisine özgü bir şeyler yaratacaktı elbette.

****

Profesörün de belirtmiş olduğu gibi şişeye iksirden koyarak adını üstüne yazdıktan sonra geldiği gibi bomboş bir şekilde not defterini cebine koyarak profesörün sınıfı terk etmesini bekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jesús Adrian Vargas
SFL & Kurtadam
SFL & Kurtadam
Jesús Adrian Vargas


Mesaj Sayısı : 668
Kayıt tarihi : 19/02/12
Yaş : 33

VI. Sınıflar İçin İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıflar İçin İlk Ders   VI. Sınıflar İçin İlk Ders EmptyPtsi Şub. 27, 2012 7:14 pm

Bir oraya bir buraya ışınlanması gerekiyormuş gibi hissediyordu Jesus hızlı adımlarıyla Hogwarts'ın cıvıl cıvıl koridorlarına bir gürültü daha katarken. Savaş sanatı dersiyle neredeyse aynı zamana konulan iksir dersini kaçırmaması gerektiğinin bilincinde soluk soluğa zindanlara ulaşmıştı. Uzun koridorda elindeki kitabıyla ritmik adımlar atıyordu. Ritmik ve oldukça hızlı. Az önce yediği öğlen yemeğini ise çıkarabilirdi. Yetişmenin derdine düşmüşken o kadar çok hareket etmiş ve Hogwarts'ın içinde dönüp dolaşmıştı ki iç organları birbirine geçmişti. Sonunda sınıfa girdiğinde yine o tanıdık ortam çıkmıştı karşısına uzunca bir masa, üzerindeki iksir malzemeleriyle beraber onları bekliyordu. Yine henüz sınıfa teşrif etmemiş olan profesör ve onun boş olan masası. Genç kuzgun kendine bir yer bulup oturduktan sonra sınıfın duvarlarındaki renkli iksir şişelerini inceledi. Gözleri sınıfın duvarlarındaki koca raflarda gezinirken profesörün rüzgarı sınıfta esmişti. Diğerlerininki gibi bir çift yeşil göz daha profesöre odaklanmıştı ister istemez Severus öksürünce. Bir ilk ders konuşmasının ardından iksirlerle alakalı ufak çapta bir kaç cümle söylemişti ve günün iksirini anlatmaya sıra gelmişti. Jesus önündeki kitabın sayfalarını aralayıp profesörün bahsettiği sayfaya ulaşmıştı. Yaşayan ölüm içkisi iksiri. Kulağa oldukça hoş gelen bir adı ve iksir içildiğinde huzursuz bir insanı huzura kavuşturabilecek bir etkisi vardı. Daha önceden kesinlikle duyduğuna emindi.

Profesör öğrencilerine iksiri yapmaları için dersin sonuna kadar zaman vermişti. Jesus malzemelerini kendisine yakınlaştırırken bir yandan da açmış olduğu sayfayı şöyle bir okuyup iksiri nasıl yapacağı hakkında küçük bir fikir ediniyordu. İlk olarak yapması gereken ise hemen sol elinin yanında duran kediotu köklerini doğramaktı. Fakat ilk olarak usta edasıyla cübbesini çıkardı ve arkasında kalan sandalyeye bıraktı. Ardından gömleklerinin manşetlerini dirseklerine kadar kıvırdı. Şimdi tamamen hazırdı. Sırayla malzemelere göz gezdirdi tekrardan.'Oldukça basit!' diye düşünüyordu. Kendinden emin bir şekilde başlamıştı iksirini yapmaya Jesus. İlk olarak kediotu köklerinden bir tutam aldı ve keskin ufak hançeriyle onları mide bulandırıcı o koku burnuna gelene kadar doğradı. Kazanın içerisine bıraktığı kediotu kökleri ardından suratındaki ifade ruh halini temsil edecek kadar buruşmuştu. Hemen kediotu köklerinden son dışı oldukça sert olan saporforlu fasulyelere yöneldi. Elindeki keskin hançerle bile kesilmeyeceğine emindi Jesus bu fasulyelerin. Fakat zeki kuzgun hiç tereddüt etmeden hançerin yassı yüzüyle fasulyeye oldukça kuvvetli bir baskı uygulamış ve onu ezmişti. Ardından ise kazanın üzerine tutarak onu eliyle ikiye ayırıp kediotu köküyle kaynayan kazanda karışmasına izin vermişti. Ardından on iki tane fasulyenin daha ezerek suyunu çıkarmıştı. Kazanın usulca fokurdaması Jesus'un hoşuna gitmiş olacaktı ki hemencecik pelinotuna yöneldi. Bir tutam pelinotundan sonra bir tutam da çirişotunu katmıştı kazana. Kazandaki renk şimdilik olması gerektiği gibiydi. Diğerlerinin kazanında gördüğüyle pek de farklı olmasa da kendi iksirinin iyi olduğuna emindi Jesus. Büyük tahta kepçeyi eline alıp su berraklaşıncaya kadar dikkatlice karıştırmıştı iksiri saatin tersi yönde. Hatta içinden saydığında toplam yedi veya sekiz kere çevirdiğini anlamıştı. İksir berrak ve şeffaf bir hal aldığı zamansa görevini tamamlamıştı.

Derince bir nefes alarak kazanın ilerisinde duran ufak iksir şişesini alıp bir kaşık iksiri özenle ufak şişeye doldurdu. Üzerine yapıştırdığı etikette ise Jesus Adrian Vargas yazıyordu. Göğsü kabarmıştı kuzgunun yine. Her zamanki gibi becerikli ve başarılıydı çünkü. Ardından cübbesini koyduğu yerden hafifçe kaldırarak sandalyeye oturdu. Zilin çalmasını beklerken iksiri yapan öğrencilerin aynı kendisi gibi iksiri yedi kez karıştırdığını fark ediyordu. Dersin bitişini müjdeleyen sesle beraber arkasında ezilmeye mahkum kalan cübbesini omzunun üzerine attı ve son bir kez masaya bıraktığı iksirine baktı. Ardından ise sınıftan ayrılan büyük çoğunluğun arkasından ilerledi. Gideceği yer çok açıktı. Ortak salona uğrayıp dinlenmeye ihtiyacı vardı, ellerini iyice yıkadıktan sonra tabii.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Claudeus Tyres
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Claudeus Tyres


Mesaj Sayısı : 397
Kayıt tarihi : 14/09/11
Lakap : Claud, Deus ve türevleri.

VI. Sınıflar İçin İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıflar İçin İlk Ders   VI. Sınıflar İçin İlk Ders EmptyCuma Mart 30, 2012 10:36 pm


Güz yağmurlarının tohumlarını verdiği günlerde, yüzüne çarpan rüzgârın ferahlatıcı etkisi kendisine olan özgüvenini arttırmaya yetiyordu. Adımları, kazandığı özgüven ile sıradaki dersin gerçekleşeceği derslere çevrilirken hızlı adımlarla indi merdivenlerden. Okulun zindanlarında yer alan iksir dersliğine, elindeki iksir kitabıyla laubali bir tavırla girdikten sonra, pencereye çarpan yağmur damlalarının sesini duyabiliyordu. Dersliğin ortasındaki dökdörtgen ve geniş masaya yerleştirilen araç gereçlerin önünde durdu. Profesörü beklemeye geçerken bir yandan da gözleriyle, gerçekleştirilen değişikliklere baktı. Haşimli bir edayla yanından geçen profesör, masasının önüne geçti ve elindeki siyah el çantasını masaya bıraktı. “Altıncı sınıfların ilk iksir dersine hoş geldiniz, genç büyücüler. Gözlerinizdeki parıltıyı görebiliyorum, iksir dersine olan ilginiz hayli ilginç. İksirler karmaşıktır, büyü gibi isteyeceğin zaman bir şey yapamazsın. İksiri kullanırken dikkatli olmalısınız. Ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgiyi tek bir damlayla belirleyebilirsiniz.” Açılış konuşmasını yapan Bay Alvarez’i süzdükten sonra öğrencilerin yanına kadar gelmesine tanıklık etti. Bir müsabaka olacağını tahmin eden büyücü, yanılmak gibi bir şansının olmadığını da düşünmeden edemedi. “Bugün yapacağınız iksir oldukça önemli. Sizden yaşayan ölüm içkisi iksiri yapmanızı istiyorum. Bu iksir insanların derin bir uykuya dalmasına neden olur. Şimdi kitaplarınızın yirmi dokuzuncu sayfasını açmanızı istiyorum. İksiri yapabilmek gerekli bilgiler orada var. İksiri doğru yapan ilk kişinin binasına +10 puan vereceğim. Zil çaldığında hepiniz dışarı çıkabilirsiniz, unutmadan yaptığınız iksirden bir kaşık alıp önünüzde duran boş iksir şişelerinden birine doldurmanızı ve üzerine isminizi yazmanızı istiyorum. Sınıf boşaldıktan sonra hepsini kontrol edeceğim ve en iyi iksiri seçeceğim. Kolay gelsin, çocuklar. Kaynatın kazanları.” Büyücü, adamın sözlerini bitirmesiyle birlikte kazanın başına geçti. Ölüm içkisi iksiri yapacak olması, bedeninde istemsiz bir heyecana sebep verdi ve bu iksiri yapma arzusuyla dolup taştı. Araç gereçlere göz attıktan sonra kolları sıvadı. Binasına bu puanı götürerek, övgüleri alacak olması bencilliğinin bir simgesiydi adeta; lakin bunu önemsemedi zira ailesi gereği bu doğaldı.

Kedi otunu önüne çekerek, masadaki hançer kıvrak hareketlerle kesti ve sapoforlu fasulyeyi aldı eline. Gümüş hançerin yassı tarafıyla ezdi fasulyeyi. Önce kedi otunu ardındansa sapoforlu fasulyeyi attı kazana. Karışımın leylak rengine dönmesini beklerken bir yandan da diğerlerinin durumuna göz attı. Bir adım önde gibi görünüyordu. Karışım leylak rengini aldığında yedi kez yelkovanın aksi yönde –berrak olana dek- çevirdi. Bir kez de yelkovanın yönünde çevirdi ve karışımının pembe renk almasını bekledi bu sefer. Pembe renk alan iksirin, başarılı olduğunu umarak araç gereçler arasından kaşığı kavradı ve kazanın içinden aldığı iksiri boş ve küçük iksir şişesine döktü. Bir kâğıda ismini yazdı ve iksir şişesinin üzerine yapıştırdı. Zilin çalmasını beklemeye geçtiğinde bazı başarısızlıkların sonucuyla dudakları arasından birkaç kahkahayı hür bıraksa da çabuk sıkıldı. Profesöre arada gözü kayınca okuduğu kitabı merak etti ve kütüphaneden alıp okumayı zihninin bir köşesine yazdı. Zil çaldığında, profesöre iyi gün dileklerini sundu ve zindanlardan ayrıldı büyücü…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bellatrix Tina Javier
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Bellatrix Tina Javier


Mesaj Sayısı : 1486
Kayıt tarihi : 02/10/10

VI. Sınıflar İçin İlk Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. Sınıflar İçin İlk Ders   VI. Sınıflar İçin İlk Ders EmptyPaz Mayıs 06, 2012 3:59 pm



    ''Nereye gidiyorsun, Bells?''

    ''Nereye gidebilirim, Jake? İksir dersine yetişmem lazım.''

    Her bir kelime ardından gelen kelimeye anlam yüklerken, buğday tanelerini anımsatan altın sarısı saçlarını ince lastik toka ile toplamakla meşguldü Christina. Genç adamın sorduğu sorunun altında yatan anlamı, gayet iyi anlamıştı lakin anlamamazlıktan gelmek daha çok işine yarıyordu. Buz gibi bakışları adamın simasına odaklandığında büyücü bıkkın bir ifade ile ellerini iki yana savuşturmuştu.

    ''Saçmalama, Tina. Seni bu halde hiçbir yere göndermem, biliyorsun.''

    ''Ne varmış halimde? Bu dünyadaki varlığını sürdürmeyen biri için kendimden vazgeçmemi mi bekliyorsun? Asıl sen saçmalama.''

    Onu bırakıp çok uzaklara giden büyücüye çok fazla kızgındı. Öyle ki, içinde gün geçtikçe çoğalan öfke ateşi hiçbir gözyaşı ile söndürülmeyecek kadar büyüktü. Ve söndürmeye de çabalamıyordu çünkü bunu hak etmeyen biri için ağlamaya değmezdi, diye düşünüyordu sarışın yılan. Bunun için tek bir damla dahi gözyaşı akıtmayan gözleri tüm kibrini ve soğukluğunu apaçık ortaya koyarken, aynı zamanda oturduğu yerden kalkmakta olan büyücüye çevrilmişti. ''Geliyor musun, gelmiyor musun?'' Gözleri saate eriştiğinde derin bir nefes bıraktı aralanan dudaklarından. Hemen hareket etmezseler, derse geç kalma olasılıkları yüzde elli artacaktı lakin uyuşuk arkadaşının bunu pek önemsemediğini yavaş adımlarından ve uykulu bakışlarından anlayabiliyordu. ''Acele etmezsen, gelmene gerek kalmayacak, Jacob.'' Ders eşyalarını taşımayan eli büyücünün koluna yapışmış ve onu zorla sürükleyerek dersliğe doğru götürmüştü. Şanslılardıki, Ortak Salonlar'ı ve İksir Dersliği aynı yerdeydi. Dersliğin kapısından bir hışımla içeriye giren gençlerin peşinden sınıfa giren Profesör, geç kalmalarına ramak kaldığını bangır bangır bağırıyordu masasına ilerleyişiyle. ''Altıncı sınıfların ilk iksir dersine hoş geldiniz,'' diye başlayan giriş konuşması uzadıkça uzarken genç cadı dikkatini sadece Profesör'ün sıfatında toplamıştı. Okuldaki erkek profesörlerin çoğunun yakışıklılık oranı kendi okulundakilere göre daha fazlaydı. Geçen sene Hogwarts'a transferliğini yaptıran Christina, bu duruma mecbur kaldığı için böyle bir halde olmasına rağmen baştaki gibi şikayet etmiyordu. Belki de okulda Elliot ile geçirdiği günler burayı ona sevdirmişti. Tıpkı onun gidişinden sonra bu okula duyduğu soğukluk gibi. Ama yine de yeni yuvasından vazgeçmemişti; çünkü Blaise'nin yanında kalmak isteyeceği son şey olurdu. Anne ve babasının katiliyle bir ömür çürütemezdi. Bunun yerine ölmeyi dahi tercih edebilirdi dişi yılan. Profesörün söyledikleri üzerine kitabının yirmi dokuzuncu sayfasını açmış ve orada bulunan talimatları teker teker okuyarak iksirini en doğru biçimde yapmaya çalışmıştı. Her ne kadar kitapta yazılanlara uyması gerektiğini düşünse de, -ve bir Ravenclawli olmasa da- kendi zekasını da işin içine katarak kitapta verilen tariften durumu biraz şaşmıştı. Lakin doğru yapacağına emindi çünkü babası sayesinde daha önce de bu iksiri yapmıştı. Babası ile yaptığı her büyü aklında yer edinmişti ve bir iki ölçek farklılıklarından da bir şey olmazdı sarışın cadıya göre. Hazırladığı karışım sona erdiğinde kepçe tarzı bir şey yardımıyla küçük iksir şişelerinden birine doldurmuştu. Bir parşömen parçasına da adını karaladıktan sonra iksir şişesinin üzerindeki yerini bahşetmişti ona. Çok geçmeden kulaklarına duyulan zil sesi karşısında şaşkınlığını zor gizlemişti. Çok çabuk geçmişti bu dersleri. Ya kendini iksir yapımına fazla kaptırmıştı ya da duyduğu ses yanlıştı. Kafasını kaldırıp diğer öğrencilere baktı. Hepsi birer birer sınıfı terk ediyorken, duyduğu sesin hayali olmadığını fark etti Bella. Asasını ve kitaplarını hemen eline almış ve derslikten çıkmak adına hızlı adımlarla sınıfta ilerlemişti. ''İyi günler, Profesör Alvarez.'' Çıkmadan önce saygısını belli etmek üzere yaptığı bu ufak jest, sadece sevdiği profesörlere karşı kullandığı davranışlardan biriydi. Sınıfın kapısında bekleyen Jake'e ilişen gözleri, adımlarını daha hızlı atmasına sebep olurken, bir dersin daha bitmiş olması günün sonuna geliyor oldukları anlamındaydı. Bir an önce kendini sıcak yatağına atmak istiyordu. Ve uyumak. Çok fazla uyumak istiyordu. Belki de hiç uyanmamak, onun için en doğru olanı olabilirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
VI. Sınıflar İçin İlk Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» III. Sınıflar İçin İlk Ders
» VI. SINIFLAR İÇİN İLK DERS
» IV. Sınıflar İçin İlk Ders
» VII. Sınıflar İçin İlk Ders
» I. ve II. Sınıflar İçin Ortak Ders - I

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: