Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 Eski Alışkanlık

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Valeria Nerissa Hyxest
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Valeria Nerissa Hyxest


Mesaj Sayısı : 580
Kayıt tarihi : 18/09/10

Eski Alışkanlık Empty
MesajKonu: Eski Alışkanlık   Eski Alışkanlık EmptyCuma Ocak 25, 2013 8:29 pm






George Crownie & Valeria Nerissa Hyxest


Ardına bakmadan gitmeyi ve sonra hiçbir şey olmamış gibi geri dönmeyi alışkanlık haline getiren bir büyücü ve onu farkında olmadan bekleyen, geleceği günü iple çeken bir cadı...



|| [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] ||
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
İksir Profesörü
İksir Profesörü
George Crownie


Mesaj Sayısı : 138
Kayıt tarihi : 07/08/11
Yaş : 32
Lakap : corç.

Eski Alışkanlık Empty
MesajKonu: Geri: Eski Alışkanlık   Eski Alışkanlık EmptyC.tesi Ocak 26, 2013 3:24 am






        Oldukça yumuşak yatağının keyfini çıkarırken, koyu kahverengi gözlerini sabahın ilk ışıklarıyla buluşturmak üzere aralamıştı. Krem ve kahve tonlarının birbiriyle bütünleştiği yatağın yan tarafındaki mobilyalarla uyumlu renkteki komodinin üzerindeki saate doğru çevirdi bakışlarını. Saat 0915’i gösteriyordu tam o anda. Bu zaman kavramına alışamamıştı zaten. 34 yıllık yaşamı boyunca hiçbir zaman dakikliği öğrenememişti. Bulunması gereken yerlerden ve kişilerden kaçmakla geçmişti tüm yaşantısı. Geçmişte bıraktığı bu yaraları düşünmekten vazgeçip, üzerindeki nevresimi sağ eli yardımıyla üzerinden kaldırmıştı. Ve ardından tüm hücreleri ile kendini yukarı doğru iterek doğrulmuştu. Lacivert pijama takımları ile gayet karizmatik bir görüntüye sahipti. Ayaklarını yataktan aşağıya sarkıttığı anda gözlerine saplanan sabah mahmurluğu kollarını geriye atarak onu esnetmeye ve gerinmesine neden olmuştu. Toparlandığı anda ayağının altındaki terlikleri gözüne ilişti ve ayaklarını uzatarak onları giydi. Solundaki kahverengi komodinin üzerinde 21 santim uzunluğundaki meşe ağacından yapılma asası onu almasını beklercesine duruyordu. Ellerini yüzüne götürerek koyu kahverengi gözlerini ovuşturduktan sonra komodine doğru uzandı. Asasını tek hamlede eline alarak, asanın güç verdiğine inanırcasına doğrularak ayağa kalktı. Oda havanın açık olmasına rağmen oldukça karanlık görünüyordu. Odanın tüm benliğine koyu mavimsi bir renk hâkim olmuştu ve bu rengin esaretinde kalmış objeler yeniden uyandırılmayı beklercesine karanlığa doğru kendilerini bırakırken, George’un asasını doğrultarak mavi perdelere yaptığı ufak bir hareketle içeriye giren güneş ışıklarının benzersiz aydınlığı ile yeniden canlanarak odanın kahverengi tonlarını geri vermişlerdi. Bunun üzerine yüzünde ufak bir tebessüm belirmişti, yatağın üzerindeki şarap rengi çerçeveler içerisindeki takım elbiseli ve siyah kravatlı George Crownie portresinin. “Bugün de muhteşemim.” şeklinde iç geçirdi ve gülümsedi portreye doğru. Sabah rutinini gerçekleştirdikten sonra yatağının üzerindeki nevresime doğru ilerleyerek onu düzeltti ve ardından kapıya doğru yürümeye başladı. Odanın renkleri ile bütünlemiş kahverengi kapıyı aralayarak arkasındaki uzun hole çıkmayı başarmıştı büyücü. Ve koridoru takip ederek sol taraftaki kapıya doğru yönelmişti. Sağ eli ile ışığı açtıktan sonra içeriye doğru adımını atarak sol tarafında bulunan lavaboya doğru ilerledi. Musluğu aralarken, aynı zamanda karşısında bulunan aynada saçlarına bakıyordu. Saç şekli mükemmeldi. –onun deyimiyle herhangi bir atraksiyon yapmaya gerek yoktu- Musluktan akan su ile ellerini duruladıktan sonra avucuna bir miktar su alarak yüzüne serpti. Sağ tarafında bulunan beyaz havluya doğru elini uzatarak onu yüzüne doğru götürdü ve kurulama aşamasına geçti. Aynanın yan tarafında duran diş macunu ve fırçası dikkatini çekmişti. Dişlerini fırçalamak üzere diş macununu sol eline yerleştirip sağ eline de diş fırçasını aldıktan sonra uç bölümünden diş macununu sıkmaya başladı. Muggle kanallarındaki reklamlardaki gibi sıkmayı beceremiyordu tabi ki, fakat kendi çapında gayet iyiydi diş macununu fırçaya yerleştirme konusunda. Fırçayı lavaboya doğru alçaltırken, bir yandan da yeniden musluğu araladı ve macunun biraz daha yumuşaması için ıslanmasını sağladı. Ardından musluğu kapatarak fırçayı ağzına götürdü. Hassas dokunuşlarla oval bir hareket stili geliştirerek dişlerinin ön bölgesini temizlemeye başlamıştı bile. Dişlerini fırçalamayı bitirdikten sonra banyoyu terk etmek üzere adımlarını kapının dışına yöneltti. Tekrar odaya döndüğünde karşısında duran dışı ayna kaplı dolabının kapağını araladı. İçine biraz göz atarak beğenerek aldığı lacivert çizgili takımını çıkartıp yatağın üzerine doğru fırlatıverdi bir anda. Ve ardından kapağı tekrar kapatarak üzerini çıkarmaya başladı. Yatağın üzerindeki takımın içerisinden gömleği çıkarıp üzerine geçirdikten sonra yavaşça düğmelerini iliklemeye başladı. Düğme ilikleme merasimi biter bitmez, kravatını da alıp boynuna geçirerek bağlamayı sürdürdü. Pantolonunu da bir hamlede alarak giyinmeyi sürdürdü. Sıra bu takımın ceketine geldiğinde arkasındaki dev aynaya doğru bakıp parmaklarını saçlarının arasına doğru götürerek dalgalı saçlarının şekline biraz daha hacim kazandırmıştı. Ceketi de üzerine geçirdikten sonra komodinin üzerinde duran gümüş grisi kol saatini de takmayı ihmal etmemesi gerektiğini düşündü. Onu da taktıktan sonra artık hazırdı. Klasik ayakkabılarını da giyerken, gitmesi gereken yeri yani Hogwarts şatosunu gözleri önüne getirmişti. Ve ayakkabının bağcığını bitirdiği anda bir *pop* sesi ile yerini bir toz bulutuna bırakmıştı kahverengi odasında.

        Ufak bir halkanın içerisinden geçercesine sürükleniyordu mekanlar arasında yavaşça. Ve gerçekten iyi bir konsantrasyona sahipti bu konuda. Gözlerinin önünden geçen yapıları ve zihninin çevreye yansıttıkları gelişigüzel bir biçimde serpilirken, sanki eliyle yerleştirir gibi istediği yere koyuyordu tüm detayları gideceği rotasyonda. İlk olarak şato tüm ihtişamıyla belirivermişti karşısında. Ardından şatoya doğru uzanan oldukça uzun bir yol gelmişti. Ve etrafına her türlü canlıyı barından yeşil bir zemin oluşmuştu bu görkemli yolun. Sağ tarafta karanlık ormanın girişi yer alıyordu. Ve onun ilerisinde de kara bulutlar kaplıyordu gökyüzünü. Sol tarafında doğru baktığında ise gördüğü yemyeşil bir arazi ve az ilerisinde bulunan Quidditch Sahası idi. Okul maçlarını izlemeye gidiyordu oraya sık sık. Gryffindor’lu olarak her zamanki gibi onları destekliyordu yine. Gözlerini bir saniyelik kırpışında etrafa daha da netlik kazandırmıştı ve arkasındaki demir parmaklılar ve görkemli çıkış kapısı kendini gösterivermişti yerden yukarıya doğru yükselerek. Ve ufak detayların da kendisini göstermesiyle birlikte belirivermişti şatonun içerisinde büyücü. Etrafını saran toz bulutunun içerisinden ileriye doğru bir adım atarak kurtulduktan sonra yeşil çimenlerin etrafından yola doğru geçerek şatoya ilerlemeyi sürdürdü. Kuş sesleri karanlık ormandan gelen korkutucu sesler ile birleşirken, karşısındaki yolun ne kadar uzun olduğunu bir kez daha fark etmişti. Resmen tırmanırcasına çıkıyordu yokuşu ve onu durdurabilecek herhangi bir şey yoktu o anda. Birkaç dakika içerisinde şatonun girişine ulaşmıştı bile köprünün sayesinde. Şatonun ana bahçesine geldiğinde etrafındaki banklara doğru baktığında bir kağıt parçası ilişmişti gözüne. Yeni öğrencilerden birinin kağıdı olmalıydı bu ki, üzerinde profesörler ve ders adları eşleştirilmişti. Dikkatini kağıda vererek en başta yazan yazıyı okudu. “George Crownie – İksir Profesörü” Tebessüm yerleşmişti anında suratına ve bir alttaki ismi okuyunca da duraksadı birden. “Valeria Nerisse Hyxest – Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü” Bu isim hiç de yabancı gelmiyordu ve hatta oldukça yakın hissediyordu George bu ismi kendisine. Düşüncelerinden sıyrılmadan şatonun kapısına doğru yönelirken kapıya doğru elini uzattı ve okul zamanlarını aklına getirdi. Vale. George’un bir şeyler hissettiği ilk kızdı o. Sürekli gidip gelmesinden dolayı aralarında hiçbir şey yaşanmamıştı fakat George onu hala hatırlıyordu. O anda gözlerinin önünde eski anılar beliriverdi ve arkasından yaşanılanlar da bir film şeridi gibi geçti resmen. Gözleri ıslanmıştı büyücünün. Nedenini bilemese de duygulandırmıştı bu durum onu. Ellerini cebine atarak şatonun içinde yürümeye devam etti. Tüm anıları hatırlayarak gelmişti zindanların oraya. İksir sınıfına yaklaştığında asasını doğrulttu bir kez daha. Ve içinden ilk öğrendiği büyüyü fısıldayarak tahta kapının üzerindeki paslı kilidi açmayı başarmıştı. Kapı ardına kadar açılırken, içeriden gelen hiç kullanılmamış havası veren toz ve koku birden onu rahatsız etmişti. Nefes alış verişini yavaşlatarak içeriye adım atmıştı büyücü. Ve kapının yanındaki raftan bir parfüm alarak etrafa sıkmıştı. Yosun ve limon kokularının feromonlar ile birleşerek oluşturduğu benzersiz bir koku hakim olmuştu o anda sınıfa. Ve sıraların arasından yürümeye devam ederek odasının kapısına ulaşmıştı George Crownie. Odada şarap rengi yoğunluktaydı. Duvarlarda Hogwarts’ın gelmiş geçmiş tüm iksir dehalarının portreleri bulunmaktaydı. Yine masanın tam arkasındaki duvarda sandalyenin üzerinde büyücünün portresi de her zamanki tebessümünü takınmış bir şekilde yer almaktaydı. Masanın üzerinde düzenli bir şekilde duran iksir kitapları, notlar, tüy kalem serisi, mürekkep kutusu ve adının yazdığı altın üzerine pirinç desenli bir plaket vardı. George kapının önünden masaya doğru yakınlaşırken, masanın sol tarafından ilerleyerek sandalyesine oturdu ve gözlerini kapatıp eski Hogwarts günlerini düşünmeye başladı iç geçirerek.
        “Ne günlerdi ama!”


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valeria Nerissa Hyxest
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Valeria Nerissa Hyxest


Mesaj Sayısı : 580
Kayıt tarihi : 18/09/10

Eski Alışkanlık Empty
MesajKonu: Geri: Eski Alışkanlık   Eski Alışkanlık EmptyPtsi Ocak 28, 2013 9:54 pm

“Valeria…”
Uzun süredir işitmediği, bir o kadar da duymayı özlediği ses kulak kıvrımlarına ilişmişti. Kalp atış ritminde ufak çaplı bir düzensizlik meydana gelirken içini tarifi imkânsız bir duygu sarmıştı. Kafasını sesin geldiği yöne hızla çevirirken uzun, güneş gibi parıldayan sarı saçlarının savrulmasına müsaade etti. Birkaç tutamı suratına çarpmış olsa da buna aldırış etmeyip gözlerini ona seslenen büyücünün vücuduna kilitledi. Onu en son hatırladığı gibiydi. Hogwarts’ın koyu gri ve kenarlara işlenmiş kırmızı ve sarı şeritlerin işlendiği üniforması üzerindeydi. Yüzünde görmeye alıştığı gülümsemesi yine oradaydı ve ona bakarken parıldadığını fark ettiği açık kahverengi gözleri ona doğrultulmuştu. “Ge-George…” diyebilmişti yalnızca, Valeria. Sesi özlem doluydu. Adını işiten genç büyücü sonrasında hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp yürümeye başlamıştı. Yine gidiyordu. Geçen sefer yaptığı gibi... Her zaman olduğu gibi arkasını dönüp gidiyordu. 'Bu defa izin veremem.' Üzerinde ne olduğuna bakmamıştı, umurunda da değildi. Hiçbir şey umursamayarak sevdiği adamın peşinden koşmaya başladı. Yaklaşık üç dakika kadar koşturmuştu. Kolundan yakalayıp yüzünü kendisine döndürmesi için biraz sola çekti, George’u. Yorulmuştu, nefes nefeseydi. Kalp atışlarının ritmi iyice düzensizleşmişti ve öyle hızlı atıyordu ki, göğüs kafesini kırıp geçmeyi hedefliyordu adeta. Dalağının da şiştiğini hissediyordu. O bölgede bir ağrı vardı. Sağ elini belinin oraya yerleştirdi. “Söz vermiştin. Bu defa bırakıp gitmeyeceğini söylemiştin!” Kızgınlığı sesinin tınısına yansırken onu nasıl özlediğini sözlerinin sonlanmasıyla fark etmişti. George gülümsemeye devam ediyordu. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu adeta. Kızın ellerini avuçlarının içine aldı, genç büyücü. Hatırladığı gibiydi. Kendi elleri her zaman soğuk olurdu ve George usanmadan onları ısıtmakla uğraşırdı. “ “Buradayım, Ness. Söz verdiğim gibi yanındayım. Hey, senin bu ellerinle ne yapacağız? Ne yaptıysam onları sıcak tutmayı başaramadım.”


Son cümle devamı gelecekmiş gibi sonlanırken gözlerinde birkaç damla yaşla uyanmıştı, Valeria. Neler oluyor? Neredeyse on yıldır görmediği büyücüyü unuttuğunu düşünürken rüyasında görmesinin sebebinin ne olduğunu anlamamıştı. Sol elinin işaret parmağıyla gözlerindeki damlaları silerken büyücünün bunu nasıl başardığını merak ediyordu. Yatağında doğrulup kafasından onu atmaya çalıştı. Gitti, onu bir daha göremeyeceğim. Geçmişe dair ufak bir anı o sadece. Ne saçmalıyorum? Gözlerini ovuşturup uyku mahmurluğunun onu terk etmesini sağlamaya çalıştı ancak pek bir yararı olmamıştı. Yumuşak ve onu kendisine çeken yatağından zorlanarak da olsa kalktı ve banyoya doğrulttu adımlarını. Sıcak suyla duş aldıktan sonra kendisine gelebileceğine karar vermişti. İpek geceliğinin, kolundaki birkaç sene evvel içinde bulunduğu düellodan yadigâr olan yara izi yok sayıldığında pürüzsüz olan bedeninden kaymasına müsaade etti. Suyu açtı, akmaya başlayan su damlaların altına girerek bedenine çarpmasına izin verdi. Derin bir nefes alıp havayı ciğerlerine nakşetmesinin akabinde sıcaklıkla buharlar oluşmaya başlamıştı. Yavaş yavaş rahatlamaya başlayan bedeni, kirle birlikte yorgunluğu da atıyordu vücuttan. On, on beş dakika sonrasında havluya yumuşak, beyaz havlusuna sarılıp odasına geri döndü. Açık kahverengi olan ahşap gardırobunun kapaklarını açtı ve içinden giyecek bir şeyler aradı. Yaklaşık beş dakika boyunca yalnızca kıyafetlerine baktı, Valeria. İçlerinde koyu renk olanlardan biri seçip üzerine kısa sürede geçirdi. Açık, duru bir yeşil olan duvarında asılı olan saate baktı. Henüz erkendi. Dokuza yirmi beş vardı. Büyük salona gidip kahvaltı yapma kararı aldı, genç profesör. Odasının bulunduğu yerden gitmek epey zaman alıyordu ancak yürürken sakinleşiyordu ve ona iyi geliyordu. Yıllara tanıklık etmiş olan taş zeminde topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesi işitmek de hoşuna gidiyordu, Hyxest’in. Ufak bir asa hareketiyle dağılmış olan odası toparlanmıştı. Akabinde hemen yola koyularak vakit kaybetmemeye çalıştı. Büyük salona vardığında yivli kapıyı açarken biraz güç uygulamak zorunda kalmıştı. Zira kapı epey ağırdı. Birkaç öğrenci vardı, tek bir masanın etrafına toparlanmış olan. Yeni eğitim yılında pek çok yenilikten biri de buydu. Bina ayrımı olmaması ve çıkan isyanın ardından epey azalan öğrenci sayısıyla büyük salona tek bir masa yerleştirilmişti kâfi görülmüştü. Yavaş yavaş oradaki öğrencilerle göz teması kurarak profesörler için ayrılmış olan ahşap masaya doğru ilerledi. Yalnızca üç profesör vardı ve biri tanımadığı bir simaydı. Aralarına yeni katılanlar olduğunu duymuştu ancak onlarla tanışma şerefine henüz nail olabilmiş değildi. Yakın arkadaşı Lea’nın da bir şeyler atıştırdığını görmüştü, hemen yanındaki boş sandalyeye oturmuştu, Nerissa. “Günaydın, Lea. Yeni profesörlerle tanıştın mı?” Sesi son cümlesinde biraz kısılmıştı. Yeni müdirenin tutumu fazlasıyla sertti, şüphesiz. Bu şekilde düşünen tek kişi olduğunu da düşünmüyordu. Bugüne kadar daima yumuşak yüzlü bir yöneticiyle karşı karşıya kalan öğrencilerin yaptığı ortadaydı. Böylesi daha iyi olabilirdi. Lea’nın müzikal bir ezgiyi andıran sesi kulak kıvrımlarına iliştiğinde müdire ve olanları düşünmeyi bırakıp, cümlesindeki isme odaklandı. “ “Maalesef, ama birkaç isim duydum. George Crownie, ya da buna benzer bir şey. İksirciymiş. Bir de yeni Sihir Bakan’ının erkek kardeşi yanılmıyorsam. Steve’di adı galiba. O da, Savaş Sanatı üzerine ders verecekmiş.” O olabilir mi, gerçekten? “Ah, pekâlâ…” Birkaç lokma yedi. Ona gitmeliymiş gibi hissetti. Teninin beyaza döndüğünün farkındaydı. Onu rüyasında görmesinin bir sebebi olması gerektiğini düşünmüştü. Bu muydu yoksa? Gerçekten o olup olmadığını merak ediyordu. Gitmeliydi, görmeliydi. Onunla yıllar sonra yüz yüze gelmenin nasıl bir etki yaratacağını bilmiyordu, onu aştığına ve unuttuğuna kendisini inandırmıştı ama bunu öğrenmek için onunla karşı karşıya gelememişti hiç. Yerinden kalktı, Lea’ya ufak bir açıklama yaptıktan sonra hızla adımlar atarak oradan uzaklaştı.

Karmaşık duygular silsilesi içinde zindanlara doğru ilerledi. Neden bunu yaptığını bilmiyordu. Yapmalı mıydı? Bundan bile emin değildi. Sadece isim benzerliği de olabilirdi. Değişmiş de olabilirdi. Onu hatırladığı gibi görünmüyordu belki de. Nasıl tanıyacaktı? Kafasının içinde buna benzer bir sürü soru işaret mevcuttu. Yol boyunca sorular çoğaldı ve hepsi cevapsız kaldı. Kasvetli zindanlığın merdivenlerini teker teker inerken dikkatli olmaya çabalamıştı. Zira epey zarar görmüş ve aşınmıştı taşlar. Hızlı davranmak istese de burada bu isteğini gerçekleştirmesi hayatına mal olabilirdi. En sonunda geride bırakmıştı merdivenleri. Odasının olduğunu düşündüğü yere doğru ilerledi. Bu defa ağır ağır atıyordu adımlarını. Hatta geri dönmek istiyordu şu anda. Ahşap kapının önüne vardığında birkaç dakika bekledi, hiçbir şey yapmadan. Derin nefesler aldı ve sonrasında geri verdi ciğerlerine çektiği havayı. Sonrasında parmakları ona ihanet ederek onun kontrolünde değilmiş gibi hareket ederek kapıyı tıklattı. Yaklaşık üç saniye sonra içeri girmek için kapıyı açtı. Gözleri hiç vakit kaybetmeden tanıdığı ve özlediği yüzü aradı. Biraz yaşlanmış ancak hala daha aynı simaya sahip olan büyücüyü gördüğünde yaşadığı duygu karmaşası iyice katlandı. Ona bağırıp çağırmak, aynı zamanda boynuna atlayıp onu beklediği onca zamanın sonunda bittiğine sevinmek istiyordu. Büyücüye doğru birkaç adım attı, ona yaklaştı. Aklından geçen ilk cümleyi söyledi. “Seni, adi herif! Bu defa gitmeyeceğim demiştin ve ben sana inandım, salak gibi. Sonra da gelmeni bekledim. Şimdi niye geri döndün? Bu defa ne zaman gideceksin? Bir hafta sonra mı?” Bir anda yaşadığı sinir patlamasıyla ağzına geleni söylemişti. Onu hatırlayıp hatırlamadığını dahi bilmeden sıralamıştı sözcükleri. Bunun için mi gelmişti? Yolu hızlıca kat etmişti ancak aklında hiçbir şey yoktu o anda. Şimdi de yaptığı şeyden utanıyordu. Lanet olsun.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
İksir Profesörü
İksir Profesörü
George Crownie


Mesaj Sayısı : 138
Kayıt tarihi : 07/08/11
Yaş : 32
Lakap : corç.

Eski Alışkanlık Empty
MesajKonu: Geri: Eski Alışkanlık   Eski Alışkanlık EmptyC.tesi Tem. 06, 2013 4:38 pm






          Düşüncelere dalmış bir şekilde sandalyesinde otururken, zindanların soğuk ve rutubetli havası ciğerlerine işliyordu büyücünün. Her zaman Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmeni olmak istemişti. Fakat bu isteği onun İksir de daha başarılı olduğu gerçeğini değiştiremeyeceğinden, İksir Profesörlüğü onun en iyi yapabileceği meslekti. Anılar birer birer gözünün önünde canlanıyordu çizgili takım elbiseli profesörün. Masanın üzerinden nasıl aldığını hatırlamadığı bir tüy kalemi elinde çeviriyordu dakikalardır. Fakat bunun farkına varamamıştı henüz. Düşüncelere dalıp giderken zindanlarda duyulan topuk sesleri ile bir anda irkilmişti. Bir bayan yaklaşıyordu iksir dersliğine doğru. Ve beyninde yankılanan bir ses vardı tam o sırada. "Vale." Emin olamıyordu o olduğundan, fakat olmasını bekliyordu. Acaba yaşlanmış mıydı, değişmiş miydi en son gördüğünden beri? Hatırladığı tek şey, siyahın üzerine lacivert desenli cübbeleri ile kızılımsı saçlarının muhteşem uyumu şeklinde hatırladığı ve şu ana kadar gördüğü en güzel kızdı. Elinde çevirdiği kalemin düşmesi ile kendine gelmişti büyücü. Ve yükselen topuk sesleri sanki tehlike çanları gibi yankılanıyordu kulaklarında. Kaderine boyun eğmeyi amaç edinmişken zindanların soğukluğu daha da artmış gibi geliyordu ona. Belki de korkunun soğukluğuydu bedenine işleyen. Vale ise ona vereceği bir cevap yoktu, değilse de boş yere bu kadar strese girmiş olacağından her türlü bozuktu morali. Beyni daha fazla yoramıyordu kendisini. Bu şekilde düşüncelere devam ederse iflas edebilirdi her an. Düşüncelerinden sıyrılmaya çalışırken kapı aralandı ve heyecanı doruklara çıktı büyücünün. Resmen Muggle televizyonlarında karşılaştığı o birbirini yıllardır görmeyen aile bireylerinin buluştuğu programlarda gibi hissetti kendisini. Sanki kapı açıldığında yıllardır görmediği kardeşi veya eşi içeriye girecekmiş, tüm dertleri bitecekmiş gibi bir izlenime kapıldı birden. Ve kapıdan koyu renk elbisesi ile kızılımsı saçları bütünleşmiş, 20'li yaşların ortalarında görünen bir bayan girivermişti. George direk gözlerine odaklandı. Bir insan ne kadar değişirse değişsin gözler hep aynı kaldığından tanımaya ilk olarak gözlerden başlardı her zaman. Ve o anda karşısında o Ravenclaw'lu son sınıf öğrencisini gördü. "Vale" diyebilmişti fakat bunu kendisi bile duymamıştı. Kadın ona doğru yaklaşıyordu. George'un kalp atışları bir anda hızlandı ve ensesinden aşağı soğuk ter boşalmaya başladı. Sinirli bir şekilde bakıyordu Valeria ona. Ve bakışlarının nedenini de sözleri ile açıklamıştı genç kadın. George onu dikkatlice dinledikten sonra bir süre diyecek bir şey bulamadı. Her zamanki gibi haklıydı Vale. Bırakıp gitmek onun için bir alışkanlık olmuştu neredeyse. Gözlerini Vale'e doğru çevirerek yeniden baktı. Olgunlaşmıştı genç kadın. Eski korkak tavırlar yerine, ayakları yere basan ve kendisine güvenen bir Vale duruyordu karşısında. Ve George yeniden aşık olmuştu ona. Tabi bunu kendisine bile itiraf edemeyecek kadar da gururluydu ne yazık ki. Vale ondan cevap bekliyordu ve onun söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Göz teması kurduğu bir anda dudaklarını aralayarak ağzından bir iki cümle çıkarıvermişti. Yine de ukala tavırlarını bozmuyordu büyücü. "Sana da merhaba Vale. Haklısın. Her zamanki gibi yine çekip gittim. Bu sefer ne olacağını bilmiyorum. Ama sanırım uzun bir süre bu şekilde aynı okulu paylaşacağız yeniden. Bakalım buna alışabilecek misin?" dedikten sonra yan gülüşünü suratına takarak karşısındaki bayandan gelecek cevabı beklemeye başladı. İyi kıvırdım!




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valeria Nerissa Hyxest
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Sihirli Yaratıkların Bakımı Profesörü
Valeria Nerissa Hyxest


Mesaj Sayısı : 580
Kayıt tarihi : 18/09/10

Eski Alışkanlık Empty
MesajKonu: Geri: Eski Alışkanlık   Eski Alışkanlık EmptyPtsi Tem. 08, 2013 6:42 pm

George neredeyse hiç değişmemişti. Yüz yapısı yaşıyla orantılı olarak olgunlaşmıştı, sakalları daha gürdü artık ancak onun dışında pek bir fark yoktu. Hala daha birkaç santim Vale’den uzundu ve cadı bu durumdan hala daha nefret ettiğini fark etti. Onunla göz göze gelmeye korktu, Ness. Her ne kadar kabullenemese de bunu yapmaya cesaret edemedi. Bakışlarını kaçırdı, ondan. Üstüne kilit vurmayı başardığı duyguları uzun zaman sonra direnmeye başlamıştı. Küçük bir kız çocuğu gibi heyecanlanmışlardı. Valeria kolayca teslim olmadı, ancak ona baktığında ne kadar özlediğini fark ediyordu ve pes etmek istiyordu. Sonra vazgeçiyordu. Birkaç dakika bu keşmekeşin içinde kalarak savaş verdi. Gözlerinden kaçırdığı bakışları önce sakallarına yönelmişti. Her zaman ki gibi klasik takılmaktan kaçıyor. Ona yakıştırmıştı bunu, zaten George’a her şeyin yakıştığına düşünmüştü, Vale küçük bir aptal gibi ne olursa olsun ona inandığı zamanlarda. Bu bir gerçekti, George’un sahip olduğu duruş ve karizması onu daima mükemmel gösteriyordu. Biraz da zevkliydi, bu sayede dikkat ediyordu giyimine ve insanları kendisine hayran bırakmayı başarıyordu. Nerissa da bir zamanlar hayranlıkla başlamıştı. Sonra ona sahip olmuştu. En sonunda da kaybetmişti. Ne güzel bir son, diye düşündü. Hep farklı biteceğine inanmıştı, cadı. Sevdiği büyücünün bu defa yapabileceğini sanmıştı. Aptaldı, o yaştaki her kız gibi. Fazla hayalperestti belki de, herkes gibi mutlu bir aile kuracağı erkeği bulduğuna inanarak hayaller kurmuştu. Gittikten sonra bile devam etmişti bunlara, her zaman bir yenisini daha eklemişti ve yeni olan eskiden bir şeyler taşımaya devam etmişti. Kurgu değişse de karakterler baki kalmıştı. Onları unutup, kalbini o acıya alıştırmak epey zaman almıştı, tam vazgeçecekken yine ümitlenmeyi başarmıştı ama yapmıştı. Unutmuştu. Unuttuğunu sanmıştı, daha doğrusu.

Bakışları ardından büyücünün dudaklarına kaydı ve anıları yavaş yavaş o mahzenden kurtulmaya başlamıştı, o esnada. Zihninde canlanan ilk görüntü George ile bakmaya çalıştıkları kediyle ilgili şeylerdi. Birbirleriyle ilgilenmekten, aç bıraktıkları kedinin hazin sonu da peşinden aklına gelerek o anının kaybolmasını sağlamıştı. Gülüşüp durdukları o anlar sırayla aklına gelirken sol yanında bir sızı hissetmeye başlamıştı, Valeria. Parmaklarını avucunun içine doğru kapattı, acıya katlanmaya çalıştı. Ardından sızmayı başaran diğer anı, Georgela odasında aniden gelişen şeylere aitti ki yarıda kesilmişti, büyücünün sesini işitmesiyle.

Ukala ve pişkin tavrı sinir kat sayısının artmasına yol açarken o sakin kalmaya çabaladı. Gülümsemesini gördüğünde ise çabası sonuç vermişti. ”Alışmama yardım edersin, belki de George. Ne dersin? Tıpkı eski günlerdeki gibi, güzel sözler söyleyip, tamamen alışıncaya dek her şeyin mükemmel olması için uğraşırız. Sonra, her zaman yaptığını yaparsın. Ben bir şeylere inanmaya başladığımda, gidersin.”

O zaman canı epey yanmıştı, unutup üstünü sardığı yaraları tekrar ona acı vermeye başlamıştı. Sözcükleri telaffuz edişine dahi yansıyan bu durum Ness’i rahatsız etmişti. Onu hala nasıl sevebiliyorum? Ona doğru birkaç adım yaklaştı, ellerini birbirine kavuşturdu. Her zamanki gibi soğuktu. Buna hiç alışamamıştı. Eskiden ısıtmak için çabalardı, George. Daima onu anlardı, ne düşündüğünü bilirdi, sevdiği büyücü. Ona bakmaktan bir nebze de bu yüzden kaçıyordu. Düşüncelerini okumasını istemiyordu. Zihnine ulaşırsa kaybederdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
George Crownie
İksir Profesörü
İksir Profesörü
George Crownie


Mesaj Sayısı : 138
Kayıt tarihi : 07/08/11
Yaş : 32
Lakap : corç.

Eski Alışkanlık Empty
MesajKonu: Geri: Eski Alışkanlık   Eski Alışkanlık EmptyCuma Şub. 14, 2014 9:17 pm




        Orta yaşa gelmiş bir profesör olarak hala oldukça ukala tavırlar sergilemekteydi Crownie. Gözlerini hafif kısarak karşısındaki kızıl tonlarının hakim olduğu ve derinlerde içinde bir yara izi olarak kalmaya devam eden kadına doğru uzun uzun baktı. Valeria oldukça sakin olmasının yanı sıra onu dikkatle dinliyordu veya o öyle zannediyordu. Gözlerine iyice odaklandığında birden soğukluk hissetti tüm vücudunda. Zaman işleyişini bırakmış, her şeyi o ana hapsetmiş gibiydi. Bu anın sonsuz olmasını ve bu sonsuz süreçte sadece birbirlerinin gözlerine kenetlenmiş olmalarını diliyordu aslında. En derin duygularını bastırmaya uğraşırken aslında unuttuğu tek bir kelime aklına geldi. -gitmek- George’un daima kullandığı kelimelerden biriydi bu. Ve her seferinde yeniden küllerinden doğan bu ilişkiye anlam veremiyordu. Daima yeniden başlamak acı veriyordu belli bir süreden sonra insana. Sonsuzluk denen terimin anlamını ilk kez o an anlamıştı George. Ve sonsuz olmasını dilemesi en doğal hakkıydı ona göre bu anın. Fakat yine de zaman olabildiğince gerçekçi bir biçimde sürekliliğini koruyarak ileriye doğru sarmaya devam etti. Vale’in dudaklarının titreyişi ile ağzından kelimelerin dökülmesi zamanın aslında hiç durmadığının göstergesiydi. Onu dinlemeye devam ederken gözleri kadının ellerini birleştirmesine takılmıştı. O gittikten sonra belki de o soğuk elleri başka hiç kimse tutmamıştı. En son kendi sıcaklığını bıraktığı o elleri tekrar ısıtmak istiyordu. Hayatının bundan sonraki amacını belirlemişti resmen.

        Tek yapacağı olabildiğince yakın olmaktı Valeria’ya. Ne olursa olsun hiçbir durumda onu terk etmemesi gerektiğini anlamıştı en sonunda. Kadının konuşması bittikten sonra ona bakıp gülümsemesini hiç bozmadı George. Dışarıdan göründüğü tablo oldukça ukala bir tavır sergiliyordu. Fakat içindeki duyguları yansıtamamıştı hiçbir daim. Aslında içinde kopan fırtınaların bir zerresini dahi anlatabilse bu sebepsiz acı son bulabilirdi. Belki o zaman daha yakın olabilirdi sevdiği kadına. Belki bunu yapınca kendisini bir yere ait hissedebilirdi. Fakat bunların hepsi kendi kafasındaki düşünceler olduğu için yine dışarıya vuramamıştı ve içinde saklamıştı tüm hislerini. Yine de onu bırakamayacağını biliyordu ve ondan bir şans istemekten başka çaresinin olmadığını biliyordu. Kadın da yıpranmış görünüyordu. Yıllardır tek bir adamı beklemek, tam geldi derken yine birden bire elinden kayıp gitmesi, insanı çıldırtacak düzeyde bir şeydi. Hep düzenli bir hayat istemişti. Biraz monoton gelebilirdi fakat üstesinden gelemeyeceği bir monotonluk yoktu George’un. En azından o öyle olduğunu düşünüyordu çoğu zaman.

        Kendi içinde savaşıyordu George o an. Bir tarafta ukala kişiliği yılların birikimi ile kas yığını bir boksör tarzında duruyordu ringde, diğer yanda ise sadık ve aşka muhtaç tarafı çelimsiz bir şekilde bu savaştan nasıl galip çıkacağını düşünüyordu kara kara. Ve sonunda bir galip olmalıydı tabi ki bu durumda. Kendine göre değerlerini ölçüp tartıyordu Crownie. Hayatında ilk kez böyle bir durumla karşı karşıya kalmanın verdiği şaşkınlığı yaşıyordu içerisinde. Yıllar boyunca tüm iksir kitaplarını devirmiş, türlü türlü iksir icat etmiş biri olarak bu durum onu şaşırmıştı. Sonuçta hiçbir kitapta yazmıyordu iç savaşlar. Ve bir anda karşısındaki kadının gözlerine yeniden odaklandı. Geçmişi getirdi gözünün önüne acısıyla, tatlısıyla. Birlikte iken geçirdikleri mutlu günleri, üzgün olduklarında beraber her şeyin üstesinden geldikleri zamanları… Ve iki kelime yankılanıyordu George’un beyninde. ‘Seni seviyorum.’ İşte o an ne yapacağına karar vermişti ukala tavrının aşka muhtaç yönü tarafından paramparça edildiğini görerek. Gururunu ve kişiliğini hiçe sayıp aşkı için savaşmayı istedi o an. Ve kelimeler döküldü dudaklarından… “Gitmem… Sen burada kaldığım sürece benim gözlerime bu kadar güzel bakarsan gidemem. Şu ana kadar hiç anlamamıştım yaşamın anlamını. Ve şimdi ben onu senin gözlerinde buldum. Lütfen beni onlardan mahrum etme.”


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Eski Alışkanlık
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Eski Yazıtlar
» Eski Yazıtlar Müfredatı~
» Eski Yazıtlar Dersi Not Çizelgesi - Profesör: Dayrnt Christian Raikes

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Hogwarts Duyuruları-
Buraya geçin: