Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 Atina'daki Damlalar

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyCuma Ara. 21, 2012 3:38 am

Silvanesti

Soğuk.

Kapalı gözlerinin arasından giren yeşil ışınlar ruhundaki yılanla örtüşmezken titredi. Doğanın onlarca farklı tonu, gece yaratıklarının efsunlu melodileriyle birleşmiş, senkronizasyondan uzak bir rastgelelikte siyaha karışırken, alnındaki sıcaklıkla ısınmak istermişcesine birleştirdi kağıt beyazı ellerini. Karnına çektiği dizleri, altından çıkmaya cüret edemeyeceği yorganıyla, karanlıktan korkan bir çocuk misali savunmasız olduğu gerçeği, kimliğini zedeliyor, başladığı günden bugüne kat ettiği yolu, harcadığı emeği gözünde hiçe sayıyordu. Bedenini paylaştığı ruhun varlığından, hala yaşayıp yaşamadığından, aldığı nefesin yalnızca bir rüya olup olmadığından emin olamıyorken başardıklarının ne anlamı vardı?

Birbirine çarpan dişlerinin arasından saldığı sıcak hava buharını yarı açılmış gözlerle izlerken titredi. Tırnakları alnına batarken ses çıkaran her şeyden nefret etti, aysız gökyüzünde dahi bulamadığı yokluğu özledi. Sıkıca kapamıştı bu sefer zümrüt taneleri, bir daha açılmamasını ümit ederek, her şeyin o anda sona ermesini isteyerek, bayrağını devrettiklerinden, geride kalanlardan emin olmasa da çılgınca bir hayalperestlikle ümit ederek.


Saçlarının uçlarında dolaşan parmaklar, sanki diplerinin, vücudunun her santimetrekaresi gibi sızladığının farkındaymışcasına dikkatli, bir gölgenin parmaklarıymışcasına hafif... Hiçbir anlam yükleyemediği dizeler, kimin olduğunu bilmediği, hatırlayamadığı, umursayamadığı kelimeleri duydu.

Belki neşeli bir yaz şarkısıydı, belki bir ağıt, belki de bir ninni.
Belki bağlarını bir bir kopardığı diyarların son çağrısıydı, belki de ölümün tatlı dili.


İki büklüm olmuş bedenini ısıtacak kadar değil, fakat aldığı soluğun keskin soğuğunu yumuşatacak kadar sıcaktı parmaklar. Alnında santim santim kayıp, kemikli parmakları birer birer, avucuna alarak topladılar. Daha sıcaktı, kasılmış dirseği ve omuzları hala yaprak gibi titrese de, ruhuna giden bir patikanın ilk adımlarının atıldığını duyabiliyor, susuzluktan çatlamış toprağının ıslandığını, buz tutmuş ağaçlarının çözülerek yapraklarını döktüğünü hissedebiliyordu. Her geçen an daha rahatlatıcı, daha tahammül edilebilirken yanlışı idrak etti Serpent, şüphe etti. Kendisini bekleye nihai sonun huzur verici olmasına ihtimal vermiyor, Ölüm'ün kendisine ne gibi bir oyun oynadığını merak ediyor, tetikte olmak için uğraşıyor olmasına rağmen reflekslerinin titremekle meşgul olduğunu öfkelenerek fark ediyordu. Savaşamazdı. Dudaklarını araladı, fısıltısını Tanrı'nın dahi duyabileceğine inanmıyordu.

"Al beni, sonsuzluğunun ebedi çukurlarına götür."

"Bugün, zavallı kalbimi yaralayan ateşi iyileştiriyorum.
Ve bana sorduğunda dürüstçe cevaplayabilirim. "Kasım'dan beri yağmur yağıyor."

Alnında hissettiği, ruh emicilere ait olamayacak kadar sıcak, şeytanın iblislerini uzak tutacak kadar şefkatli bir öpücük. Zümrüt gözlerini açmaya çabaladı, başaramayacak kadar zayıftı. Rüyada mıydı?

Ertesi Gece - Atina

Aralanmış dudaklarından aldığı derin nefes, alveollerinin çıtırdamasına sebebiyet verecek kadar derinken huzuru özümsedi Serpent. Nerede olduğundan bihaber olmasına rağmen, Silvanesti'de olmadığına emindi. Kalbi antik auradan uzaklaşmış olduğundan hüzünle doluydu, lâkin aynı anda anlamlandıramadığı bir huzur onu teselli ediyordu. Çok fazla soru. Her ne kadar bir sürprizi mahvediyormuş gibi hissetse de gözlerini araladı, ve uzun süredir görmediği, basit gibi görünse de ne kadar önemli olduğu her bir yoldaşa defalarca kanıtlanan o nesneyi gördü. Bir tavan.

Hareketsizlikten sızlayan boynunu, sağına, yeşil ışığın geldiği yöne doğru hafifçe çevirdi. Elleriyle kavradığı çarşaflardan tutunarak doğrulabildiği kadar doğruldu, ve altındaki birkaç parça dışında neredeyse çıplak olduğunu fark etti. Gözlerinin önüne düşen platin telleri bir baş hareketiyle gözlerinin önünden çekti, ve tüm sorularının cevabını, pencerenin kenarından dışarıyı izleyen bedenle verdi. Syrinx Aethra Rouvas.

İncecik bedeniyle bir kuğuyu andıran kız neredeyse hareketsizdi, cama vuran damlalar dışında sessiz olan odadan kulağına erişen çarşaf sesini duyduğundaysa ağır ağır dönerek yüzünü göstermişti.

"Uyandın demek."

Rüyalarında duyduğu melodinin sahibi o muydu? İdrakı bedenini vurduğunda uğradığı ufak çaplı şoku atlatabilmek adına aldığı nefeslerle gözlemine devam eden Serpent, yatağının yanındaki komidini ve üzerinde, içerisine su doldurulmuş demir bir tasta yüzen beyaz bezi fark etti. Oldukça küçük bir odaydı, sol tarafına baktığında aşağı yukarı elli metrekare olduğunu, ve mugglelara has şekilde döşendiğini gördü. Yatağının biraz ötesinde üçlü bir kanepe, ve üzerinde oval şekil almış bir battaniye vardı, -baş kısmındaki uzun tellere bakılırsa kız geceyi orada geçirmişti- solundaysa bir kapı, kapının yanında duvara sabitlenmiş bir mutfak tezgahı bulunuyordu.

Başıyla beraber bedenini de çeviren kız, komidinin önünde, yatağın yanında duran ahşap sandalyeye zerafetle oturmuş, parmakları Serpent'ın alnını bulduğundaysa genç adam tanıdık sıcaklığı hissetmişti.

"Aethra."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyCuma Ara. 21, 2012 9:21 pm


SILVANESTI
Bedenine saplanan iğneler hissediyordu ve her biri tenine ayrı ayrı acılar bahşediyordu. Gözlerini diktiği bedeni öyle, orada yatıyor görmek onu terk etmekten daha da zor geliyordu şimdi. Her şeyin bir sebebi olduğunu bilen Aethra için terk etmenin kabul edilir tarafı vardı. Oysa ona bakarken bu anlamsız uğraşın yanında ona zarar gelmesi cadıyı daha fazla tüketmişti. Tüm ruhunu buna hazırlamış olduğunu sanmıştı. Yanılmıştı, Aethra her zamankinden biraz daha zayıf hissediyordu kendini. Yatağın ucuna çömeldi ve dirseklerini yumuşak zemine dayadı. Göz kapakları ağır ağır kapanıp açılırken genç büyücünün bembeyaz kesilmiş çehresine biraz daha yaklaştı. Jacob’un çadırın girişinde bir an olsun ikisine göz gezdirdiğini fark etti. Yine de Aethra Serpent’e uzanan sağ elini çekmedi. Alnına düşen birkaç tutam sarımsı saçı geriye iterken derin derin soludu. Parmak uçları soğuk alnına değmişti. Büyücünün titremesi Aethra’ya da hızlı bir şekilde geçti. Bakışları değişen cadı, dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme kondordu. Göremeyeceğini bilmesine rağmen gülümsemesinin onun içini ısıtmasını diledi. Sonsuza dek…

Aethra parmaklarını kıvırdı ve elinin üzeri gelecek şekilde Serpent’in şakağından yavaşça elmacık kemiğine kaydırdı. Soğuk elleri çabucak onun tenine uyum sağlamıştı. Büyücünün değişmeyen hareketlerinin ritmi, onu fark etmediğini gösteriyordu. Belki de fark edemeyecek kadar kendinde değildi. Tüm bu düşünceleri onun adına kovdu. Artık kötü şeylerin varlığına alışmıştı ama iyi şeylerden konuşmaya kararlıydı. Hemde sonuna kadar! Bir iyilik timsali olmadığını biliyordu ama bundan sonra olmayacağını kim bilebilirdi ki? Derin derin iç çekti. Büyücünün teninde dolaşan elleri tekrar saçlarına kaymıştı. Birkaç saniyenin ardından iki büklüm bedenin ortasında kaderine mahkum edilmiş elleri keşfettiğinde tereddütsüz ikisini birden sardı. Sıksa kırılacakmış gibi duran sertlikteki parmaklar sanki camdandı. Yutkundu onu kaybetmek istemiyordu. Hiç istememişti.

"Al beni, sonsuzluğunun ebedi çukurlarına götür."
"Bugün, zavallı kalbimi yaralayan ateşi iyileştiriyorum. Ve bana sorduğunda dürüstçe cevaplayabilirim. Kasım'dan beri yağmur yağıyor."

Gülümsedi. Varlığını hissetiğinden şüphe duyuyordu. Aethra olduğu için, kendi olduğu için söylemesini diledi. Belki de tüm bunların bir önemi yoktu. Tek kabullendiği onun varlığıydı. Dirseklerini biraz daha yatağa batıran Aethra, biraz daha yaklaştı. Saniyeler önce saçlarından kurtardığı alnına doğru eğildi ve dudaklarını üzerine bastırdı. Kendi sıcaklığını ve ruhunu ona bahşetmeyi diledi. Ağır ağır ayrılırken Jacob’un hâlâ kendini izlediğini biliyordu. Bakışlarını yavaşça büyücüye çevirdi. İzin istiyordu. Onu götürmeliydi. Jacob’un hafifçe öne eğilen çehresini keşfetti. Bakışlarındaki anlamı doğru kavradığından emindi. Çadırın kapısından yok olan Jacob’un ardından uzun süredir kullanmadığı gücünü sınadı. Gözlerini kapadı ve Atina’yı düşündü.

ATINA
Jacob’un izni onun Silvanesti’den çıkmasını kolaylaştırmıştı. Cisimlenmenin kötü yanları vardı ve Aethra bunu hep yaşamıştı. Atina’nın taştan evlerinin bulunduğu sokaklarından birinde belirdiğinde nefes nefeseydi. O tanıdık koku onu sarıp sarmaladı. Dar sokağı inceledi. Tam olarak giriş ne taraftaydı? Çöp varillerinin arasından içe doğru girintiyi fark ettiğinde hızlı adımlarla ilerledi. Ahşap kapıyı gördüğünde bulunduğu yerden emindi. Kapıyı çalmadan içeri daldı. Zaten üzerinde ne bir kilit ne de başka bir şey asılıydı. Açık olacağını bildiğinde dar ve kısa koridorda ilerledi. Hızlı hareket ediyordu. Mutfağa daldığında kokular her yanını sardı. Göz taraması ile zenci bir adamın yanına tezgahların arasından dolana dolana yaklaştı. Raul onu gördüğünde önce kaşlarını çattı ardından kim olduğunu anladığında gülümsemesi tüm çehresine yayıldı.

“ Burada ne arıyorsun Helen?”
“ Oda?”

Adam elindeki bıçağı tezgaha bıraktı, elini önündeki beze sildi. Tek kelime etmeden arkasını döndü. Raul’un mutfakta kendine bulduğu yolu Aethra sadece takip etti. Hızlı adımlarla mutfaktan çıkmışlar dar bir koridora girmişlerdi. Koridor boyunca Raul’un arkasına saklandı. Narin bedeni onun cüssesi ardında görünmezdi. Adımlarının sesi dahi çıkmayacak sessizlikte soluğunu ancak onun sırtına bırakacak şekilde ilerledi. Birkaç kat, sonra birkaç kat daha. Aethra tüm bunları hatırlama zahmetine katlanmadı. Çatıya çıktıklarını biliyordu. Son kata geldiklerinde Raul, cebinden bir anahtar çıkardı. Aethra’nın sağ eline uzanıp, soğuk anahtarları avucunun içine bıraktığında endişeli gözlerle cadıya süzüyordu. Aethra onu sakinleştirmek ister gibi boşta kalan eliyle omzunu sıvazladı. İyiydi hemde çok iyi.



Gecenin koyu yeşil karanlığı çöktüğünde Aethra ağır hareketlerle kanepeden kalktı. Parmak uçları ile ılık zemine bastı ve sekercesine pencere pervazına yaklaştı. Üzerindeki elbiseyi dizlerine değen kısmını kavrayıp usturuplu bir şekilde pervazın kenarına ilişti. Yağmur damlaları camı yalarken, Aethra kuvvetinin camı deleceğini düşünüyordu. Yağmur içine işlemişti. Birkaç saat öncesini hatırladı. Üç kez cisimlenmesi onu allak bullak etmişti. Midesindeki ağrıların yerini güçlü bir baş ağrısı almıştı. Üstelik tek bir an bile uykuya yenik düşmemişti. Tüm bunlar birleşince kendini halsiz hissediyordu. Serpent’i odaya getirmeye zorlanmadığı için şanslıydı. Onu buraya getirdiğinde yatağa yatırması için yaşlı zenciden yardım istemişti. Raul, ne onun kim olduğunu sormuş ne de bir açıklama beklemişti. Aethra için gerekli olacak her şeyi yarım saat içinde ona sunmuştu. Dışarı çıkmayacağına söylemesine gerek yoktu. Raul anlamıştı. İlk iş olarak Serpent’i hayatta tutmak vardı ve öyle olması için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştı. Hava değişiminden mi bilinmez, Serpent iki kez titremesine yenik düşmüştü. Tüm bunlar olup biterken Serpent’in farkında olup olmadığını bilmek istiyordu. Peki onu hissetmiş miydi? Varlığını? İç çekti ve başını cama dayadı. Atina’nın gölgede kalmış karanlığı artık eskisi gibi cazip gelmiyordu. Ona unutulduğunu hatırlatıyordu. Derin derin soludu ve çehresinin düştüğünü bildiği için camdaki yansımasına bakmamaya çalıştı. O anda arkasından gelen hışırtılara kulak kabarttı. Uyanmadığına emin olduğu halde yine de kontrol etti. Ağır ağır yatağa döndü.

"Uyandın demek."

Serpent’in bakışlarını üzerinde bulduğunda dudaklarının kıvrımlarını ona sundu. Gülümsüyordu. Ağır adımlarla yanına yaklaştı. Sandalyeye kendini bıraktığında üzerine doğru eğildi. Alnına dört parmağını birden bastırdı. Ateşinin olmaması onun için iyiye işaretti. Kendi elinin yanmadığını da düşününce Serpent’in ateşinin düştüğünü biliyordu. Bakışlarını kendi hareketlerine odaklamıştı. Serpent’in gözlerine bakmayı reddediyordu. İsmini fısıldadığında büyücünün zümrüt gözlerine döndü. Bir an öylece onlara baktı. Böylesine bakmayalı çok uzun zaman olmuştu. Sandalyesinde doğruldu ve ayağa kalktı bir adım bile atmadan konumunu değiştirdi. Aynı sandalyede oturduğu gibi karşısına gelecek şekilde yatağın ucuna ilişti. Kendini Serpent’in yanına yatağa bıraktığında zar zor açılan göz kapaklarını takip ediyordu. Tekrar kapanmamasını dilediğini fark etti. Artık iyileşmesinin zamanı gelmemiş miydi? Neredeyse aldığı tüm yaralar kapanmış ve kabukları atmaya yüz tutmuştu. Derin bir nefes aldı ve alırken çenesi hafifçe yukarı kalktı. Bakışları Serpent’in çarşafın üzerindeki ellerine kaydı.

“ Kendini nasıl hissediyorsun?”

Ufak bir işaret bekler gibi ellerine bir süre baktı. Büyücünün titremesi geçmişti. Bedenini tekrar kazandığını Aethra biliyordu. Ruhunun da orada bir yerlerde olduğunu keşfetmeye hazırdı. Dudaklarını kemirdi ve cesaretini körükleyerek bir kez daha bakışlarını büyücüye doğru kaldırdı. Konuşmaya gücünün olup olmadığına karar veremedi. Yine de sağ eli onun çıplak göğsüne doğru yaklaştırdı. Kalbinin üzerine doğru yüklendi. Onu tekrar duymak hoşuna gitmişti. Cılız bir ritimde ilişse kulağına gözlerini kısa bir an kapatıp, dinledi. Hâlâ onunla beraberdi. Elini ağırdan alarak çekti.

“ Bunu yaptığım için deli olmalıyım.”

Başını iki yana salladı ve alaycı bir gülüş dudaklarına yerleşti. Onu Silvanesti’den kaçırmak, çıkarmak hangi akıllının aklından geçerdi ki? Bunu yaparken ne düşünmüştü?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptySalı Ara. 25, 2012 9:11 pm

Rüyalarıyla boğuştuğu haftaların ardından -her biri kabus olarak da nitelendirilebilirdi- bir başka rüyada olduğuna inanmak için sebebi varken, her şeyin bu kadar gerçek görünmesi normal gelmiyordu genç yılana. Bir kuğu misali süzülerek yanına uzanan kızın saçlarının kokusunu sonunda duyabilmek, hiçbir yargıya, hiçbir inanca önem vermeden sıcaklığını göğsünde hissetmek, geçmişin talihsizliklerini, acılarını geride bırakabilmek... Her biri hayal, her biri mutlak anarşi kadar uzak görünüyordu gözüne hasta yatağından. Kalp atışları bariz şekilde hızlanmıştı, yavaş yavaş kayarak çekilen parmaklar canına can katarken göğsü büyüdü, aldığı derin nefesi vererek yorgun gözlerini ağır ağır kırptı. Kızın sözcüklerini duyduğunda yüzünde beliren çarpık gülümseme, ve Jacob'ın olası yüz ifadesinin tetiklediği küçük bir kahkahayı, kokusundan mekanını kestiremediği havaya salmıştı. Sahi, neredelerdi? Zümrüt gözleri, gözlerine odaklandı, dillendirmediği sorusunun yanıtını o anda veren Aethra'nın fısıltısıysa, içinde çoktandır ölü bildiği bir hissi gıdıklamıştı.

"Atina'dayız."

Sızlayan kol kasları birer birer kasılıp parmaklarındaki sinirleri hareket ettirdiğinde eli, hayatı boyunca arzuladığı, fakat hiçbir zaman erişemeyecekmiş gibi imkansız gelen o duyguyla beraber, garip şekilde yeni, bir o kadar da aşina olduğu ipekten telleri okşadı. Yanına doğru uzandı, yüzünü Aethra'nın yüzüne yaklaştırdı. Başını yatağa koyduğunda, verdiği her nefesi ciğerlerine çekebiliyordu.

"Başıma gelen en ilginç şeyin sen olduğunu biliyor muydun?"

Fısıltısı kendinin dahi duyamayacağı kadar kısıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyÇarş. Ara. 26, 2012 1:56 pm

Zihin oyunlarına alışık olmasına rağmen bulunduğu ortama ve yanındaki nefese şüpheyle baktı bir an. Aylar öncesi yakınından dahi geçmeyeceğini söyleyip durmuştu. Tek tek yıkılan duvarları şimdi onu büyücüye biraz daha yaklaştırmıştı. Aslında ruhunun onu hiç bırakmadığını biliyordu. Koşulların değişmesi belki onu Aethra’dan koparmıştı ama kalbinin yıllanmış zinciri halkalarını aşınmaktan korumuştu. Eskisi gibi sağlam ve oradaydı. Dudaklarından dış duvarlarını ısıtacak kadar sıcak bir nefes dışarı süzüldüğünde Aethra başını yastığa doğru bıraktı. Halsiz bedeni güç toplamak ister gibi bir kez daha soludu teniyle. Saçları yastığa dağılırken Serpent’in zorlukla açılan göz kapakları zümrüt gözleri ile buluşmasını engelliyordu. Yoksa kapanan kendi göz kapakları mıydı? Başının döndüğünü hissederken, Serpent’in bakışlarına odaklandı. Onun çehresinden okuduğu anlamları bir bilseydi, yanılmadığını anlardı. Düşüncelerini okumaya gerek bile duymayacak bir güvenle Atina’da olduklarını fısıldadı. Atina’da onun şehrinde, ona ait yerde. Gözlerini ağır ağır kapadı ve nefesinin ritmini kulakları ile işitmeye çalıştı. Saçlarına değen elleri hissettiğinde Serpent’in olduğunu bile bile gözlerini araladı. Hâlâ orada oluşu içini ısıttı. Hep olmasını istediği yerdeydi, yakının da yanında…

Yutkundu. Büyücünün yaklaşmasını arzu ile karşıladı. Çapsız yastık, ikisini birden taşırken Aethra büyücünün bir kalıp gibi kemikleşmiş çehresini inceledi. Fısıltıyla çıkan sözler belki bu kadar yakının da olmasaydı anlamsızlaşacaktı. En ilginç şey diye yineledi içinden. Bunu tanımlayamadığı için mi söylüyordu? Dudaklarının kıvrımlarına ince bir gülümseme yerleştirirken aklındaki soruyu geri plana itti. İki yanağına birden ellerini koydu ve kendine doğru çevirdi. Bedenleri birbirine dönükken, eskiden olduğu gibi diye zihninde bir yer çığlık atarcasına gürledi. Kendi elleri bir o kadar sıcakken, Serpent’in ateşi düşmüş hali bile soğuktu. Elleri arasındaki yüze doğru kendini yaklaştırdı ve önce sağ yanağına ardından yavaşça inerek dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı. Ondan uzaklaşmak istemeyen Aethra alnını onunkine dayadı ve gözlerini yumdu.

“ Beni kendine ne zaman mühürlediğini merak ediyorum. Uzaklaşmayı bile beceremedim.”

Kelimeler boğazında düğümlendi. Varlığı her zaman olduğu gibi tüm bedenini sarmıştı. Her sezgisi Serpent’e çıkıyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyCuma Ara. 28, 2012 12:40 am

Göz kapakları görüşünü her kapattığında zaman duruyor, aralandıklarındaysa sisli görüyor, ve Serpent bunun sebebinin gerçekliği sorgulaması mı, yoksa neredeyse bir aydır bedenini harap eden alevlerin etkisi mi bilemiyordu. Titredi, neredeyse kendinin dahi fark edemediği incelikte, baharla birlikte yepyeni bir yaşama başlayan, tatlı bir meltemle gıdıklanan bir yaprak gibi titredi.

Yüzüne değen sıcak parmaklar, yen yağmış kara atılan bir adımdı, önce yanağına, sonra dudaklarına dokunan dudaklarsa dinmek bilmez bir tipiye ara veren kış güneşi.


Damarından oluk oluk akan kan, taştan yılan silüetine sunulup, Salazar Slytherin onurlandırılırken hafifçe sendeledi Serpent. Öne doğru hamle yapan Aethra'yı durduran Jacob, yarasını sabırla kapatan lordunun kendi kendine doğrulmak isteyeceğinin farkındaydı. Genç adam en sonunda doğrulmuştu da, bembeyaz kesilen teni onu bir hayalet gibi gösterse de, koltuğunun altına giren Yunan Kızı'nın verdiği güçle, kararlı adımlarla yürümüştü iki yanı nehir olan yolda.

İhanet eden Letje Magnolia'yı astığında, uzattığı bacaklara başını koyarak gölü izleyen Syrinx sayesinde, hak edene hak ettiğini bahşetme gayesinde dirayetini sürdürmüştü.

Kaburgalarını unufak eden minatorlardan, deniz basilisklerinden, zifiri karanlık mağarasında kendisini ve Monako Kralı'nı tek lokmada yutmak isteyen wendigolardan, kurtuluşunda sımsıkı sarılacağı Aethra'yı düşünerek hayatta kalmamış mıydı?


O an fark etti. Mutlak anarşinin hüküm sürdüğü dünyada, Diagon Yolu'nda zemine serilmiş geyik derilerini kurutmaya çabalayan insanların çabalarını, sarmaşıkların bağladığı Gringotts'un tepesinde, kendi elleriyle topladığı üzümlerden demlediği şarabını yudumlarken, yok olmuş medeniyetlerin ardından, doğru bir düzen adına bir şans daha verdiği insanlığı izlerken, yanı başında, göğsüne uzanmış Rouvas kızı olmadan her şey, hiçbir şeydi.

Kıymetlisinin alnını, yumulu gözlerini, elmacık kemiklerini, dudaklarını birer kez, halsizce öptü Kaos'un Lordu. Şekilsiz yorganı düzeltti, kollarını sardığı bedeni kendine doğru çekerek üstlerini örttü, gülümsedi.

"Bu anı görülerinde görmüş müydün?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyCuma Ara. 28, 2012 2:14 am

Çehresinden çekemediği elleri tir tir titrerken büyücünün dudaklarının teninde bıraktığı izler sıcaklığını korudu. Aethra, alev alev yanan tarafın kendisi olduğunu biliyordu. Göz kapaklarını aralarsa her şeyin yok olacağını sanması belki de bu yüzdendi. Beline sarılan kolu hissettiğinde yüzünde kendini gösteren gülümseme yerini almıştı. Serpent’in sesi uzaklaşırken göz kapaklarının açılmamasının bir hikmeti vardı.

Parlak bir ışık her tarafı sardığından göz kapakları aralanmış ve elini gözlerini korumak için siper etmişti. Sonrasında beliren görüntüyü idrak etmesi saniyelerini aldı. Yıkık dökük binaların arasında yeşilin en güzeli kendini Aethra’ya sunuyordu. Cadı, içten bir şekilde gülümsedi. Çok da uzak olmayan iki silüet seçmişti. Biri, bir büyücü artık harabeden farksız döküntü binanın kalıntıları arasındaydı. Binanın etrafını saran sarmaşıklar onun bembeyaz tenini açığa çıkarmaya cüret etmiş gibiydi. Elindeki çakı ile yonttuğu ağaca şekil vermeye yoğunlaşmış büyücü arkasından sokulan küçük cadıyı hissetmiş olacak ki bir anda ince bir gülümseme dudaklarına yansımıştı. Küçük cadı kumral saçlarını savura savura bir anda sırtına tırmandığı büyücünün sarı saçlarına ellerini geçirdiğinde büyücü arkasına doğru hamle yapıp cadıyı kucağına doğru çekti. Küçük elleri acıtmayacak şekilde dikkatle ısıran büyücü, cadıyı sarıp sarmalarken cadıdan ufak bir nida koptu. “ Baba!” Uzattığı baba kelimesinden kızdığı çok belli olan cadının yüzünün asıldığını görmek Aethra’yı eğlendirmişti. İçinden kahkahaların koptuğunu hisseden Aethra onlara doğru ilerledi. Garip bir huzur Aethra’yı bu ikiliye yönlendiriyordu. Birkaç adım sonrasında kendini onlara göstermek ister gibi ezberindeki isim dudaklarından döküldü. “ Aura!” Cadı, hâlâ büyücünün kucağındayken hızla Aethra’nın olduğu tarafa baktı. Aethra, cadının yüzüne yayılan gülümsemeden çok zümrüt yeşili küçük gözlere odaklandı. Bir hışımla büyücünün kucağından inen cadı hızla kendine doğru koşarken duygularından emin olan bir Aethra vardı ve dizlerini o kucağına gelebilsin diye yeşil zemine eğmişti. Aethra, cadının annem diyerek yanağına bastırdığı öpücüğü idrak ettiğinde bakışları büyücüye dönmüştü. Yavaşça kucağında kızı ile birlikte ayağa kalkan Aethra’yı karşılayan ve alnına sıcak bir öpücük koyan Serpent’in herkese nasip olmayan gülümsemesi Aura’yı buldu. Suratı hâlâ asık Aura’ya doğru hamle yapan Serpent ve ondan, onun öpücüklerinden ilk önce kaçmaya çalışan ama sonra babasına kıyamayıp kırmızı yanaklarını uzatan delidolu Aura…

Görünün hızla silikleşmesi bir yana, devamı gelecekmiş gibi açmaya korktuğu göz kapaklarını araladığında Serpent’in biraz önce söylediği sözler için gözlerini zümrüt gözlere odakladı. Yorganın içinde kıpırdandı ve ayakları Serpent’inkilerine değdi. Ani bir refleks ile sanki ayağına basmış gibi ilk önce çekti. Sonra birkaç saniye geri giderek yine değmesine izin verdi. Serpent’in boynuna sığınan Aethra ona iyice sokulurken nefesini büyücünün tenine soludu. “ Sanırım daha da iyilerini gördüm.” Gülümsedi ve gözlerine bakmak için başını hafifçe geriye attı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyPaz Ara. 30, 2012 2:00 am

Gözlerinin önünde, kollarının arasındayken dahi onun, parmaklarının arasından uçup gideceğinden korkması mantıksızken, zayıfladığını düşündü Serpent. Aldığı yara fizikselden çok ruhsal olmamış mıydı? Enfeksiyona sebep olan kabuslar mıydı, yoksa karabasanları mı gün yüzüne çıkması engeldi bilemezken, tam da sözcüklerinin üzerine yeni görüsü tarafından çekilip alınan eşine boş gözlerle baktı. Aklı, bu durumu ilk defa yaşadığında hissettiği anlamsız paniğe gitti, yeterince şey görmediği günlerdeki tecrübesiz ruhunu hatırlayarak birer birer aştığı yolları gözlerinin önüne serdi. Etkilenmişti, fakat yeterli değildi. Zirveye tırmandıkları dönemde, önderlerinin sevdiği kadını dahi koruyabileceğinden şüphe duyması kabul edilemez, bunun ötesinde gülünç olurdu. İç mukayesesi sonlandığında, görüsünün sonlarına yaklaştığı, nefeslerinin değişen düzeninden belli olan Aethra'nın, yıllardır kusur bulamadığı yüz hatlarını inceleyerek, saçlarını okşayan parmaklarını yanağına kaydırarak harcadı zamanını. Aralanan gözlere baktı, derinliklerinde sonsuza dek düşmeye razıyken boynuna sarıldı Yunan Kızı. Saçlarını kokladı yeniden, yaşadığı her anın, tek tek tadını çıkarıyordu. Her şey usulca gerçekleşiyordu, ne olduğunu dahi anlayamadan, sürekli olarak planları ve bunları gerçekleştirmeye yönelik icraatlarıyla harcadığı, ve şu anda, Syrinx'in kollarında, onsuz heba ettiğini anladığı iki bitmek bilmez yılın acısını çıkarırcasına yavaştı. Ayağında hissettiği ayakları sıcaktı, yağmur hızını arttırıp camı kırmaya çabalarken, kasılan kol kaslarını durdurarak kızı kendine çekip tamamen yaslamaktan vazgeçti. Serpent soğuktu, verdiği nefesi dahi kendi dudaklarını çatlatacak kadar soğuk, ve kıymetlisinin üşümesi isteyeceği son şeydi.

"Bu andan itibaren, yaşamımızın sonuna dek, daha iyilerini göreceksin. Sana söz veriyorum."

Bir kez daha, bu kez alnından, hafifçe dolan kahve gözlerin bir kez daha kapandığını bilerek öpmüştü. Kulağına eğildi, ıslıkvari fısıltısının diken diken ettiği teni parmaklarının ucunda hissedebiliyordu.

"Ne gördüğünü anlatmak ister misin?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyPtsi Ara. 31, 2012 12:09 am

Soğuk dokunuşlar onun varlığının bir parçasıyken Aethra, anımsadığı hatıraların içinde boğulduğunu hissediyordu. Görünün etkisi bir an babası ile olan anıları gün yüzüne çıkarırken, büyücünün nasıl bir baba olacağını düşledi. Aslında görüsü düşlemekten daha güzeldi. Yüzüne yayılan gülümsemeden kalan kırıntıları temizlemeden, biraz daha alevlendirdi. Cama vuran damlaların bile ruhunu alıp götürmesine izin vermediği anda ondan uzaklaşan bedeni buna karşı koymak istese de durdurmadı. Sadece sükunet dolu gözlerle Serpent’i izledi. Engebeli yolların varlığını kabullenen cadı için endişelerin yeri yoktu. Bu yüzden Serpent’in verdiği sözün hükmünü tartmaya niyetlenmedi. Onu ne için suçlayabilirdi ki? Kendi yaşattıklarını düşününce, belki de söz vermesi gereken kendisiydi. Derin bir iç çekti ve alnına değen dudakların eşliğinde göz kapaklarının içine hapsetmeyi dilediği yaşlardan biri yanaklarından süzülürken büyücünün fısıltısını teninde hissetti.

Görülerini saklamayı bir türlü beceremiyor muydu? Bunu ona anlatmak başka koşullarda belki daha mümkündü. Oysa şimdi, onu gelecek için şartlandırmak istemiyordu. Kendini ve hayatını bunun için harcarken büyücününde aklını görülerle kurcalama düşüncesi onu ikilemde bırakmıştı. Düşüncelerinden kaçar gibi sırtını Serpent’e döndü ve milim milim ona doğru kaydı. Başını onun kolunun üzerine koymamaya özen gösterse de, belini sarsın diye büyücünün bileğinden kavradı. Sırtını iyice göğsüne yasladığında kolunu da ağır hareketlerle beline bırakmıştı. Saçlarının onun çehresinde dolaştığını ve büyücüyü soluksuz bırakacağını bile bile ona iyice yanaştı. Üzerindeki tedirginliğini atmasını istiyordu ve cadıyı incetmemek için aklındaki düşüncelerden uzaklaşmasını. Çünkü, soğuk teninin, onu üzerindeki etkisi alevden farksızdı. Gözlerini yumdu ve pencereye vuran damlalarım hayali ile kısık sesle konuştu. “ Gördüklerim ikimiz içinde arzuladıklarım. Görülerim yüzünden onca şey yaşamışken dilimin ucuna gelen sözleri yutmam gerekmez mi?” Sağ elini saçlarının üzerinden uzanan ele doğru uzatıp, büyücünün parmaklarını kavradı. Sol elini ise belini saran elin üzerine bıraktı. Parmaklarını onun parmaklarına dolarken odayı saran duyguyu ciğerlerine çekti. Ömrünün tamamını bu oda da böylece geçirse razıydı. Göz kapaklarının gizlediği gözleri bile gülümserken bir an olsun olmayacak hayaller yerini gerçekliğe bıraktığında gözlerini araladı. Parmaklarını sıkarken içinden kopan haykırışları aynı ses tonuyla yineledi. “ Sen yanımda ol, yeter ki! Eminim görülerim bir gün şeklini alacak ve o zaman onları seninle mutlulukla paylaşacağım.” Penceredeki yağmur damlaları birbirini kovarlar gibi cam üzerinde süzülürken, tüm bu anlarında birbirini öyle kovalamasını diledi cadı. Her şeyin vakti geldiğinde ikisi de huzurlu günlere kavuşacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyÇarş. Ocak 02, 2013 3:23 am

Aldığı yanıttan damlayan asaletle gülümsedi platin saçlı genç adam. Çekilmesine rağmen dibine kadar sokulan bedenin sıcaklığı ruhunu ısıttı, dudaklarını saçlarına dayayıp gözlerini kapattı. Yunan kızı her ne gördüyse, Serpent bunu ona sağlamaya kararlıydı.

Kırk Dakika Sonra

Düzenli hale girmiş nefesleri, ciğerlerini dolduracak kadar derin bir taneyle beraber senkronizasyonu sonlandırmışken, bir kez daha uyuyakalmış olduğunu, ve bulutların izin verdiği kadar gün ışığının odaya girdiğini fark etti. Gün yeni doğuyor, bu da en fazla bi saat uyuduğunu işaret ediyordu, yine de saatlerce dinlenmiş gibi dinç hissediyordu. Öne doğru uzandı, ruhunun gözlerinin kapalı olduğunu ve hafifçe titrediğini görüp, uykuyla uyanıklık arasında olduğunu anladı. Kulağının arkasında küçük bir öpücük bıraktı, fısıldadı "Bebeğim." Başındaki akşamın ateşinden kalma ağırlık, ve kaslarındaki ufak çaplı yorgunluk dışında tamamen sağlıklı hissediyor olması mucizeviydi. Bir yılan gibi çevik şekilde yorganın altından sıyrılırken Aethra'yı uyandırmamaya dikkat etti, kendisi için katlanıp koyulmuş kıyafetleri gördüğünde dudakları kıvrıldı. Muggle işi, hoş desenli beyaz bir gömleği seri şekilde üzerine geçirdi, uyumlu, fakat bol gelen pantolonu kemerle sıkıp beline uygun hale getirdi, ayakkabılarının bağcıklarını bağladı. Aklı yetimhane günlerine gitse de gülümseyerek hatırlamadığı anıları zihninden uzaklaştırarak pencereye yürüdü, pervazda yan yana duran İhanetin Gözleri ve Kanlı Hançer ikilisinden kendininkine uzanarak, sol eline alıp, diğer eliyle camı araladı. Hatırı sayılır derecede kuvvetli olan fırtına zayıflamış, sağanak yağmur yerini yavaş yavaş çiselemeye bırakmışken, yeşil gökyüzünün kesif kokusuna rağmen buram buram huzur saçan toprağı ciğerlerine çekti. Otomatik hareketlerle, uzun süredir hissedemediği kudretini temsil eden asasını okşamak tatlı, bir o kadar da heyecan vericiydi. Ölümün kıyısında yaşadığı belirsizlik, ölümden de beterdi, iki ihtimalli bir rus ruletinde şakağına dayadığı tetiği çekmeden beklemenin ızdırabından, düştükçe derinleşen dipsiz bir uçurumun sonuçsuzluğundan farkı yoktu. Bir kez daha derin bir nefes aldı, bu sefer burnunu dolduran aroma bizzat hayat kokuyordu. Tırmandı, pervazın diğer tarafına geçti, pencereyi kilidin dilini tam oturtmayarak dikkatlice kapatıp, sokağın darlığıyla atlanabilecek mesafede olan karşı balkona tek sıçrayışta ulaştı. Demirden su borusundan ustalıkla kayarak zemine bastığında yağmur neredeyse durmuştu.

Santim santim ve mucizevi şekilde gıcırdamayarak açılan pencereden, usta bir hırsız, veya bir kedi, ya da usta bir hırsız kedi gibi girdi -bu düşünceyle keyfi yerine gelmişti-, dönüş yolunda yakalandığı sağanakla sırılsıklam olmuş saçlarını, Silvanesti'de giydiği kazakla kuruttu. Koluna takılı poşeti hışırdatmadan, zorlukla da elde ettiği malzemeleri çıkarıp küçük tezgaha dizdi, bakır bir kabın içine temiz su doldurdu, içine iki yumurta bırakıp, işaretleri silinmiş ocağın ortanca gözünde yaktığı ateşin üzerine koydu. Büyük olanı yakıp, sağ elindeki çatalın ucuna taktığı ekmekleri kızartırken, sol elindeki bıçakla birkaç parça yeşilliği seri şekilde doğradı. İki işe birden odaklıyken suratına yapışan saçları, ve saçının ucundan damlayıp çenesine doğru akan damlayla gerilse de aldırmayıp işi çabuk bitirmek istiyor, sürprizin bozulması ihtimali canını sıkıyordu. Hafifçe yanmış bir, düzgünce kızartılmış altı dilim ekmekle beraber, metal bir kaba koyduğu küçük bir kalıp tereyağı, ve bir diğerine koyduğu bir parça peynirle sona yaklaştı, haşlanan yumurtaları seri şekilde soyup, dilim dilim kesip, yeşillikle beraber biraz tuz ekledi. Başını kaldırıp tezgahı sabırsızca süzdü, topraktan kavrulmuş küçük bir demlikte bulduğu zeytinyağını yumurtaların üzerinde gezdirdi, en küçük ocakta ısıtmaya bıraktığı sütü iki büyük bardağa koyup, diğer malzemelerle beraber tepsiye yerleştirdi. Son olarak, plastik bir su şişesini yarısına kadar doldurup, asit yağmurlarından bir balkonun altına sığınarak kurtulmayı başarmış çiçekleri koydu, ve ufak çaplı şaheserini kucaklayarak komidinin yanına sessizce bıraktı. Kuvvetini arttırarak kükreyen rüzgarla cama çarpan damlalar o kadar gürültülüydü ki, yanına kıvrılıp dudaklarına öpücük bıraktığı kızın nefesini zorlukla duyabilmişti. Kakülün altındaki gözler ağır ağır açıldığında tepsiyi kucağına aldı, parmaklarının dışıyla bembeyaz yanağı okşayıp gülümsedi. "Günaydın prenses."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyPerş. Ocak 03, 2013 4:04 pm

Kulaklarının aşina olduğu ritimve sıcaklığı ile kavrulduğu beden onu bulunduğu dünyadan koparmaya yetmişti. Evinde ve huzurlu hisseden cadı ağır ağır kapanan göz kapaklarına yenik düştü. Gece boyunca uykusuzluğunu hiçe saymıştı ve göz kapaklarına emirler üzerine emirler yağdırmıştı. Hâlâ uykuya geçmeye izin vermemiş olmasına rağmen büyücünün tekrar geri kazandığı bedeniyle hareket etmesi, kendini onun verdiği güvenin rahatlığına bırakmasına neden olmuştu. Gözleri karanlığa gömüldüğünde derin soluklarla sadece büyücünün kokusunu içine çekti. Cama vuran yağmur damlaları ona annesinin çaldığı müziği hatırlatmıştı. Atina’da geçirdiği tüm saniyeler, dakikalar, saatler Aethra için bir tür yenilenmeydi. Her zaman olduğu gibi şu anda…

Gün ışığına doğru delicesine koşarken rüyaya girdiğini biliyordu Aethra. Bir çok kişiden daha farklı bir bilinç sergilerdi. Yine de kontrolü zihnine bırakmıştı. O ne göstermek isterse göstermeliydi; boyun eğdi. Güneşin kavurucu sıcaklığını teninde hissettiğinde bakışlarını arkasına doğru çevirdi. Yanıyordu! Tenindeki soyut alevlerin hiçbir etkisi umurunda değilmiş gibi geriden sakin adımlarla gelene doğru gülümsedi. Durdu ve ona yetişmesini bekledi. Aceleleri yoktu, anı yaşıyorlardı. Hiç olmadıkları kadar dertsiz ve tasasız bakışlara sahiptiler. O yaklaştıkça derin derin soluduğunu hissetti. Her zamanki gibi kalbinin göğüs kafesini delercesine atışlarına şahit oldu. Yüzüne sinen utançla önüne doğru döndü ve başını aşağıya eğdi. Arkasındaki adım sesleri yaklaştığının habercisiydi. Sağ kulağını arşınlayan bebeğim kelimesinin fısıltısıyla dillenmesinin ardından karnını örten güçlü eller bakışlarının açısına girdi. Bebeğim diye tekrarladı. Varlığı o kadar çok hissediliyordu ki, bir an olsun mutlulukla gözlerini yumdu. Rüyasından uykuya geçen Aethra gülümsedi.

Dudaklarının üzerindeki baskıyı hissettiğinde gülümsediğini idrak edebiliyordu. Göz kapakları ağır ağır aralanırken odanın değişen kokusu cadıya ufak tefek ipuçları verdi. Gülümsemesi şekillendi ve başucundaki Serpent’in hareketlerini izledi. Tepsi? Yastıktan başını, dirseklerinden de güç alarak hızla kaldırdı. Tepsinin içindekilerini tek kaşı havada süzdü. Sonrasında duyduğu iki kelime üzerinde ancak yoğunlaşabildi. Prenses mi? Aklı eskilere gitti. Soğuk bir gecede ondan aldığı diadem ve kolye Rouvas Malikanesi’ne kaldırılmış olsa da, göğsünün arasına kadar uzanan sırf zincirden oluşan kolyenin ucunda onun verdiği yüzükleri hâlâ üzerinde taşıyordu. Eli bir an olsun kolyeye gitmek istese de dudaklarını iştahla yaladı ve kızarmış ekmek dilimine doğru hamle yaptı. Ağzına yaklaştırmadan önce Serpent’e seslendi. “ Günaydın, ορυχείο!” Büyük bir kibirle büyücünün göz bebeklerinde gülümsedi. Kızarmış ekmekten bir lokma aldı ve yatakta doğruldu. Sırtını duvara yaslarken bakışları Serpent’in üzerindeydi. “ Hünerlerin beni her defasında şaşırtıyor.” Göz kırptı ve elini hazırlanmış yiyeceklerden bir başkasına uzattı. Serpent’in tüm bunları nasıl temin ettiği ile ilgilenmiyordu. Saçlarının nemli hali dışarı çıktığının göstergesiydi. Boşta kalan elini platin saçlarına yaklaştırdı ve parmakları ile dağılmasını sağladı. Hırpani bir görünümle sağa sola savrulan teller, Aethra’nın her zamanki gibi hoşuna gitti. Dudaklarını kemirerek elindeki ekmek dilimini Serpent’in ağzına doğru götürdü. “ Hadi aç ağzını, Jacob’a kendi ellerimle yedirdim derim bari.” Hep yaptığı gibi onu önemsediğini, bağlılığını gizlemeye çalışmıştı. Başkalarının arkasına sakladığı nedenler aslında Aethra'nın ilkleriydi. Gülümsemesi düşünceli bir hal aldı ve soluklandı. Refleks olarak kendi ağzını da açarak büyücünün ağzını açmasını bekledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyPerş. Ocak 10, 2013 10:29 pm

Saçlarını karıştıran parmakları ufak bir ısırma hareketiyle savuştururken gülümsedi, ve kızın uzattığı ekmek dilimini ısırırken sol elinin baş parmağı, refleksif olarak açılan tatlı dudaklardaki kırıntıları okşarcasına sildi. Ne kadar yumuşadığına inanamazken, yetimhane günlerinden bu yana yaşamamış olduğu rahatlığı, sırtını dayayabileceği birinin verdiği güveni, bu güvenin sıcaklığını iliklerine kadar hissediyor oluşuna şaşırıyordu Serpent. Yıkım arzusu, acımasızlık ve nefretin potasında erimiş, içgüdüleri ve sonradan kazanılmış teknikleriyle, suikastleriyle, muharebeleriyle şekillenmiş yaşamı, şu anda yaşadıklarına ne kadar tezatsa, ne kadar doğalsa, yeşil gökyüzünün asitli damlaları o kadar normaldi ve platin saçlı büyücü bu gerçeğin farkındalığıyla, belki de bir daha hiçbir zaman yaşayamayacağı sevgiyi, hiçbir zaman tadamayacağı sıcaklığı elinden geldiğince özümsemişti. Daha ötesine gitmeyi arzulasa da, burnunun dibine çekilen görünmez bir duvar tarafından engelleniyor, bu duvar şekilden şekile girerek aldığı canları, döktüğü kanları bir bir zümrüt yeşili gözlerin önüne getiriyordu. Kahire'de kestiği başlar, Rio'daki kışkırtmalarının sonucunda davası üzerine can veren adamların öksüz kalmış çocuklarının korkmuş, çaresiz bakışkarı, hatta ölümle burun buruna bırakana dek yerden yere vurup acımasızca bıçakladığı, bugünkü yoldaşlarından Quillathe'nin kanlar içindeki bedeni.

Aethra, mahmurluğun getirmiş olduğu sessizlikle kahvaltısının tadını çıkarırken zorlukla yutkundu. Sevgi, ıslak saçlarındaki damlalar kadar gerçekti Serpent için, pek yakında kuruyup buharlaşacak ve her soluğunda dudaklarını çatlatarak donduran rüzgarıyla dalgalanacaktı, biliyordu. Tepsisini kenara koyan yunan kızının sorusu kulaklarına ulaştığında gözleri kapalıydı.

"Sorun nedir?"

Zümrüt gözlerini ağır ağır açtı, bembeyaz çarşaftan kaldırıp ona odakladığında, günün başından beri ısınan kanı kaynadı, kağıt beyazı ellerini ısıtıp, damardan damara dolaştı, ve kamçılanan arzusu sınırlarını zorlarken, hayatının tamamında kontrolü altında tuttuğu içgüdülerinin zincirlerini kırarak serbest bıraktı.*

Serpent, bir yılan seriliğinde sevgilisine yaklaştı, dudaklarını dudaklarına bastırarak üzerine uzandı. Bir daha hiçbir zaman sahip olamayacakmış gibi tutkuyla öpüyor, omuzlarından beline doğru kaydırdığı parmakların dokunuşları geçen her saniyede sertleşiyorken dudakları önce çeneye, sonrasında her vampirin saatlerce tadını çıkarmak isteyeceği, lâkin denerken başından ayağına dek saplanan mızrakla yok edileceği bembeyaz boyuna kaydı. Kızın istemdışı şekilde hızlanan nefesleriyle artan şevkiyle, dişlerini, kızın diken diken olmuş derisinde gezdirip saçlarını kokladı. Elleri beliyle bacaklarının sınırına ulaştığında kendini zorlukla durdurdu, her şeyin bu denli hızlı gelişmesi ikisi için de beklenmedikti, fakat genç yılan ne istediğini adı gibi biliyordu.

"Seni istiyorum Aethra. Benim ol."

Islıkvari fısıltısı kan dondurucuyken, ses tonu emreder nitelikteydi. Yine de sabitliği bunun bir emir olmadığının apaçık kanıtıyken, Kaos'un Lordu nefesini tutmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyCuma Ocak 11, 2013 3:05 pm

Günün hangi zamanında olduğunu umursamayan bir cadı için gözlerinin büyücüye sabitlenmesi belki de en beklenen gerçekti. Hislerini kabullenmediği zamanlardan bu yana olduğu gibi tek bir ayrıntıyı kaçırmadan izlediği onun kusursuz varlığıydı. Yutkunmaları, terlemeleri ve belki de al yanaklarının nedeni… Solukları her defasında boğazında düğümlense de bunu sağlayan hızlı kalp ritmine kulak asmıyordu. Yaşadığının mı, yoksa heyecanının mı kanıtı olduğuna karar veremese de ikisine de evet diyebilirdi. Yaşıyor ve onun önünde titriyordu.

Kucağında, tepsideki kahvaltı için büyücüye minnetten daha fazlasını duyuyordu. Ağzındaki lokmalar Serpent’i izlemesine engel değildi. Boynundan yukarıya doğru alevlerin içinde kalmış gibi ısınmış çehresi derin derin solumasına neden olduğunda dudaklarının iç duvarlarını ısırdığını anlamıştı. Dışarı çıktığı için önce Serpent’e, ardından onu ıslattığı için yağmur damlalarına ayrı ayrı teşekkür etti. Zira büyücünün çıplak göğsünü seyretmek kahvaltıdan çok onunla ilgilenmesine neden olmuştu. Ağzına attığı son bir lokma ile iç geçirdi. Yemek yemeğe odaklanması gerekmez miydi? Yine de bakışları Serpent’in çehresinde dolaştı. Gözlerinin kapalı olması, Aethra’yı endişelendirmişti. Kucağındaki tepsiyi elleri titreyerek yataktan uzaklaştırdı. Ona tekrar döndüğünde dizlerinin üzerinde küçük bir adımla büyücüye yaklaşıp yatağa tekrar oturdu. Dizlerini kıvırmış ve bacakları üzerine oturmuştu. Ona dokunmaya cesaret edemeden elbisesinin dizlerini örten kısmını tutup sıkmıştı. Avuçlarındaki kumaştan güç alır gibiydi. Yine de cılız sesi ile sorun nedir diyebilmişti ama Serpent’in onu duyduğundan emin değildi.

Büyücü göz kapaklarını araladığında Aethra’nın omuzları, dirseklerini kıvırmadığı için dikleşti. Göz bebeklerinin küçüldüğünü ve kahverengi ışığın çoğaldığını biliyordu. Göz göze geldiklerinde avuçlarındaki elbise kaymış, alt dudağını inatçı bir şekilde ısırmıştı. İlk hissettiği şey tenine hoyrat bir cezayı uygun gören nefesiydi. Dudaklarına inen baskıdan hoşnut, omuzlarında duyumsadı ellerle kendini geriye bıraktı. Dizleri sakinleşti, yatağın serinliği kendinin yaydığı sıcaklıkla boğuldu. Üşümediğini bilmesine rağmen durduramadığı titremesini büyücünün kontrolünde bıraktı. Elbisesini delip geçercesine değen dokunuşlarda, aldığı solukları geri vermeyi unutan bir Aethra vardı. Solukları bir iniltiye dönüştüğünde tanıdık duyguların bir adım ilerisi için utandığını hissetti. Kontrol edemediğinden, etmek istemediğinden mi utanıyordu? Elleri hafifçe Serpent’in sırtında yer edinirken, onun boynundaki hakimiyetine izin verdi. Saç tellerinin kökleri dahi uyuşmuşken büyücünün saçları arasında dolaşan yüzünü hissetti. Ardından yanağına değen tenini duyumsadı. O an duraksayıp da, kulağına çalınan sözler Aethra’nın kalbinden kasıklarına kadar izleyen yolun sarsılmasına neden oldu. Kısa kısa iki kez soluk almadan bıraktığı nefesinin ardından Aethra gülümsedi. Serpent’in boynunun bitimine yakın yerdeki köprücük kemiği üzerine dudaklarını bastırdı. Solukları konuşmasına engel olsa da sağ eli büyücünün ensesindeki saç tellerine uzanmıştı. Serpent’in çehresini kendine yaklaştırırken kulağına fısıldadı. “ Ben hep senindim.” Ağır hareketle yüzünü zümrüt gözleri görebilecek kadar döndü. Hep onun olarak kalmıştı ve öyle de kalacaktı. Bu gerçeği kim değiştirebilirdi ki? Devam eden gülümsemesi ile birlikte göz kapaklarını onu onaylıyormuş gibi yumdu. Düşüncelerinde ise ufak bir ışık yandı. Korku! Teninde hissettiği ürperti, göz kapaklarını kapalı tutmasını emretti. Yine de korku ile zevki bir ara tattığına şaşıp kaldı. İkisi de bir diğerini bastırıyordu. Skorların hangisini eşitleyeceğini bilmeyerek Serpent’in üzerinde gezinen parmak uçlarını takip etti. Soluğu nereye gitmişti? Yutkundu. Bir an sonra sol eli beyaz çarşafı dertop edecek kadar parmakları arasında ezerken, sağ elinin tırnaklarını büyücünün sırtına geçirmişti. Tuttuğu nefesini o zaman, büyük bir haz ile bıraktığında anladı. Kalbindeki mührün son kilidi de artık vurulmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyCuma Ocak 25, 2013 4:12 am

*
Aldığı cevabın tadını hiçbir dünyevi nimetten alamazdı, damağında çevirip eriterek lezzetini özümsedi ağır ağır. İhanet adını verdiği gidişini neden sorgulamadığını merak dahi etmiyordu o an, belki bir zayıflıktı bu, belki de ilk defa aklına değil, kalbine güvenişinin işaretiydi. Sırtında hissettiği tırnaklar tenine saplanıyor ve oluk oluk arzu zerk ediyorken şekilli dudaklara yeniden yöneldi. Yeterince sabrı olsaydı saatlerce öperdi, fakat Kaos'un Lordu bugün, burada, o anda yeryüzünün en sabırsız varlığıydı. Yunan Kızı'nın tek parça elbisesinin askılarına giden kağıt beyazı elleri, süt misali omuzları yavaşça serbest bıraktı önce. Hala emdiği alt dudağını hafifçe ısırması, ruhunu kırbaçlayan içgüdüsündendi. Kapalı gözlerin titrediğinin farkına vararak ağırdan aldı, göğüslerinin sınırına kadar indirdiği bez parçasını bırakarak duraksadı. Kızın verdiği nefesi zerresine kadar ciğerlerine doldurduğunda boynuna yöneldi, öpücüklerinin onu üşütmesini istemezdi. Başı dönüyordu, lâkin kendini kaybetmenin zayıflık olduğunu düşünen bünyesi bu sefer yanılıyordu. Dudakları omuzlara indi, ardından kürek kemiği üzerinden geçerek vücudunun tam ortasına, simetri çizgisine erişti. Her hamlesinde kalbine daha fazla yaklaşıyor, ateşle sevişircesine ısınan dudaklarını santim santim indirirken elleri iki yandan, elbiseyi yeniden kavrıyordu. İlerledi, göğüs kemiği üzerine bıraktığı öpücükleriyle beraber kaydırdı ellerini kapanmış parmaklarla. Doğurganlığın simgeleri elmacık kemiklerine temas ederken dudakları, hafifçe terlemiş deriden tuzlanmıştı. Duraksadı, tadına vararak aldığı nefesleri arzuyla verirken sertleşmeye çabalayan doğasını prangalıyor, Jacob'ın iradesine sahip olabilmeyi diliyordu. Devam etti, her santimde daha fazla adrenalin üreterek, buna rağmen saçlarının kokusunu özleyerek öpücüklerini sürdürdü Serpent. Göbek deliğine ulaştığında çevirdiği dili, yay gibi gerilmiş kızı hafifçe sıçratmıştı. Dudakları kıvrıldı, bakışlarını kaldırıp, göğüslerinin arasından gözlerini bulan gözleri izledi bir süre. Gevşeyene kadar oyalanmayı seçerek ellerini başının üzerinden geriye, sırtına atıp kavradığı tişörtünü tek hamleyle çıkardı, dudaklarını tatlı deriden ayırmayarak kurtulup boş koltuğa fırlattı. Yeniden kavradığı elbiseyi bu sefer sabırsızca sıyırdığında bilekleri yaprak misali titreyen diz kapaklarına erişmişti. Devam etti, kasıklarının sınırına, yine santim santim, dudakları dudaklarına değene dek. Soludu, alveollerine kadar hissettiği kızın titremesi dinene dek, belki de artmasına sebebiyet vererek soludu. Kolları baldırlarının altından geçip bacaklarını kavradı, dili kasılmalar kıvranmaya, iniltiler kesik çığlıklara ulaşana, başı kasıkların arasında kalana dek, çenesinden tek bir damla bembeyaz çarşafa damlayana dek durmadı. Yeniden solumaya başladığında parmakları düğmelerine ulaşmış, ve birkaç hızlı dakikanın ardından iki beden de çırılçıplak kalmışken, bir yılan çevikliğinde uzanıp boynuna ulaştı, kavradığı saçları kibarca çekerek açığa çıkardı ve öpmeye devam etti. Tahrik etmekten, aldığı tepkilerden delicesine tahrik olurken kulak memesini tek bir kere emip fısıldadığında, kalbi daha önce atmadığı kadar hızlı atıyordu.

"Eşim olmaya hazır mısın Aethra?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyPtsi Ocak 28, 2013 4:42 pm

Ebediyet! Aethra için her zaman hissettiği duyguların tek tarifi bu kelimede saklıydı. Kendinden vazgeçtiği anlarda dahi sarıldığı tek hakikat, sonsuzluğun doyumsuzluğuydu. Gözlerini kapalı tuttuğunda sadece ona verdiği sadakatin son kırıntılarını da büyücünün sahiplenmesini diledi. Aethra, varlığını sadece tek bir kişi için adadığını düşündüğü ilk andan itibaren sadece ona aitti. Bu onun doğasıydı, asla ve asla bu mührü bozmayacağına yeminliydi. Kendini ortamdan soyutlarken tüm içtenliği ile gülümsedi. Şimdi tek algıladığı onun varlığıydı. Gülümsemesi yüzüne alaycı bir etki bırakırken dudaklarını araladı. Büyücünün dudaklarına kenetlendiğini hissediyor ve daha önce yapmadığı hareketlerin deneyimsizliğini çekiyordu. Serpent’in sırtındaki elini çekip altındaki çarşafı kavradığında çenesini boyununa değecek kadar aşağıya eğdi. Parmaklarını sıkarken, göğüs kafesinin kendi nefesi ile dolduğunu, delice yükselip indiğini hissediyordu. Her yükseldiğinde büyücünün bedenine çarparken kalbinin ritmi hızlandı. Beyninde davulların çıkardığı o tok ses yankılanırken bunun kalbinin sesi olduğunu biliyordu. Bakışları kendi bedenine yoğunlaştı. Omuzlarından kayan elbiseyi umursadığı yoktu. Sadece açığa çıkan teninin ve irkildiğinde olduğu gibi beliren göğüs uçlarının bu yeni duygu karşısında nasıl hareket ettiklerine bakıyordu. Büyücünün dudaklarını takip ederken bir an gözlerini kapadı. Sanki ruhu yükseklere uçmuş ve tepeden ikisini seyrederken ki hayali utanmasına neden oldu. Yüzünün aldığı ifade birazdan bayılacak olan bir cadıya ait gibiydi. Ağzını açıp, zorlukla nefes alan birinin görüntüsüne bürünmüş ve soluklarının odayı yıkarcasına doldurması hiçbir şeyin sonu olmadığını gösteriyordu. Büyücünün ağır ağır hareketlerini takip eden gözlerinin yerini çarşafı çoktan bırakan elleri almıştı. Omuzlarını sımsıkı kavradığı parmakları, pençe edası ile tenine geçirdiği tırnakları ile devam ediyordu. Karnına yaklaşan sıcaklığı hissettiğinde bir an soluğunu tuttu. Farkında olmadan ani bir hareketle gerildi. Beli yukarıya doğru meyletti ve kıvrılmış bedeni başını iyice yastığa gömmesine neden oldu. Ağır hareketlerle yeniden kendini yatağa bırakırken hızla soğumuş kumaş sırtına değdi. Ürpermiş bir şekilde gözlerini açtı ve tuttuğu soluğunu saniye saniye verdi. Çenesi birkez daha boynuna değerken gözleri büyücü ile buluştu. Sakinleşmesini bekliyordu. Yutkundu. Korkusu bastırılmış, anın girdabına kendine bırakmıştı. Büyücünün hallerini tartarcasına gülümsedi. Kendini onun ellerine bırakmışken neyin doğru, neyin yanlış olduğunu düşünmediğini birkez daha anlamıştı. Solukları sakinleşmeye başladığında üzerine doğru tekrar eğilen büyücü saniyeler sonra derinden gelen bir inilti ile karşılandı. Teni ya büyücüye ya da yatağın şahidi olduğu çarşafa değiyordu. Tüm çıplaklığı ile ruhunun da serbest kaldığını hisseden Aethra, kasıkları arasındaki hareketliliğe ayak uydurur gibi belinden kıvrılıp, bükülüyordu. Ellerinin hakimiyetini kaybetmişti. Büyücünün saçlarına değdiğini hissediyor ama saç köklerini kavradığını bile bile ellerinin uyuşukluğu hareketini zayıflatıyordu. Kendi dudaklarını kemirirken gittikçe alevlenen bedeni üzerinde etkisini çoktan kaybetmişti. Kasıklarındaki oyuna hızla dahil olan cadı, fark edemeden bütünlüğünü kaybetti. O an delice titrediğini daralan göğüs kafesinden anlamıştı. Birkaç saniye boşlukta gözleri büyücünün üzerindekilerle uğraşmasına odaklandı. Hâlâ titremesine rağmen kollarını onu kucaklayacakmış gibi açtı. Çok geçmeden Serpent’in teni ile buluştuğunda altında ezilmek pahasına soludu. Göğüs kafesi şişti ve büyücünün tenine tüm uyarıcı noktaları ile dokundu. Sağ elini ensesine götürüp parmakları ile saçlarına tutunurken kulaklarındaki soluğun onu titretmesi üzerine gözlerini büyücüye çevirdi. Yönelttiği soru karşısında gülümsedi. Onu bu ana hazırlamışken ve durması için hiç sebep yokken Aethra muzip bir fikirle duraksadı. Büyücüyü şimdi durdursa ne yapardı? Alaycı bir sırıtış dudaklarına yansıdı. Ensesindeki elini, büyücü kendine doğru yaklaşması için bastırdı. Dudaklarına doğru uzandığında cevabını hareketleri ile verdi. Üst dudağını kavrarkan sol elini kendi bedenine dokunarak aşağıya doğru indirdi. Büyücünün elini kavrayıp, ona yön vermesini sağlar gibi acemice tuttundu. Kasıklarındaki ağrıya inat, kendini ona doğru bıraktı. Onunla bütünleşen dürtüyü karşılarken önce kendi dudaklarını ısırdı. Yüzünü Serpent’in boynuna doğru gömdü. Korkusu yeniden kamçılanmıştı. İlk hareketin onu kendine getireceğini ümit ederek bekledi. Soluğunu tuttu ve fısıltı halinde ufak bir hadi çıktı. Kelime boşlukta uçuştu. Aethra, umduğundan büyük bir acı ile sarsılırken Serpent’in omzuna dişlerini geçirdi. Ensesindeki eli geveşeyene kadar ritme ayak uyduramayan cadı, harekete saniye saniye alıştı. Gelip giden nefesi ile kollarını zorlukla büyücüye doladı. Sırtındaki kumaş dahi bedenini yakarken dokunduğu tenin sıcaklığını düşündü. Parmak uçları uyuşmuş gibi büyücünün sırtında gezindi. Soluklarını artık kontrol etmeyi bırakmıştı. Dudaklarını büyücünün omzuna bastırdı, ardından onun dudaklarına ulaşmak için son bir gayret ile başını çevirdi. İlk defa görmüş gibi ona baktı. Zihnine kazıdığı ne varsa yerli yerindeydi ama bu görüntülere bir yenisi daha eklenmişti. Büyücünün dudaklarına uzandı ve nefes alışları arasında kendi dudaklarını üzerine bastırdı. Artık tamamen onundu!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyÇarş. Şub. 20, 2013 7:17 pm

Kararmış gözlerle içgüdülerine teslim ettiği ruhu, kimin kim olduğunu dahi umursamazcasına kontrolü ele aldığında, vahşeti deli gibi ortaya çıkmaya çabalasa da frenliyor, kızı incitmemeye özen gösteriyordu. Omzundaki dişlerin hazla battığını biliyordu, o anda kokladığı saçlar daha önce kokladığı hiçbir çiçeğe benzemezken daha sıkı kavradı eşini. Hiçbir zaman bırakmayacağını tamamen anlatmak istercesine, daha sıkı.

75 dakika sonra.

Zevkin baştan ayağa ele geçirdiği bedeni son kasılmalarını yaşarken kavradığı belden çekerek tatlı dudaklarını öptü sevgilisinin. Nefes nefeseydi, sırtüstü yatıyor olmasına rağmen yunan kızı onu yormayı başarmıştı. Gülümsedi, gücünü henüz toplamamış olmasına rağmen kendini kaybedecek gücü nerden bulduğunu merak ederek tavanı inceledi. İnip kalkan göğsünün üzerinde hissettiği parmakları tutup öptü, iyiden iyiye sokulan Aethra'nın nefeslerini yeniden boynunda hissettiğinde başını ona çevirdi. Öpüşmek bi sanat halini aldığından, nü tabloların mantığını daha iyi anlayabilirdi. Fısıldaması kıvrılmış dudaklarının arasından kızın kulağına eriştiğinde, derisinin bir kez daha pürüzlendiğini görebiliyordu. "Bir kez daha, bir kez daha dersen bilincimi kaybedebilirim." Neşeyle atılarak boynunu öpen kıza tek kelimeyle bayılıyor olduğu gerçeği gözünün önüne geldiğinde, her daim geleceği planlayan beyni, anarşinin ötesini de gözlerinin önüne serdi. "Bir çocuk mu..." Sapsarı saçlı veletin annesiyle birebir örtüşen gözleriyle gözgöze gelmeye çekinse de korkmuyordu, yine de kafasını dağıtması gerektiği aşikârdı. "Yürüyüşe çıkmak ister misin?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptySalı Mart 05, 2013 2:21 pm

İçindeki delice isteğe karşı şaşkındı. Tahminlerinden daha da arsız çıkmıştı bedeni de, ruhu da… Dünya ile iletişimin koptuğunu düşündüğü anlar toplansa dahi, hiçbiri dakikalar öncesinde duyduğu hisleri anlatmaya kâfi değildi. Doyumsuz bir arzuya karşı koymanın anlamsız olduğunu her salise kavrayarak zamanın içinde kaybolmayı seçmişti. En güzel seçimi ile o an dudakları kıvrımlarına sıcak bir gülümseme oturmuşsa, sebebi yanında soluğunu duymak için çırpındığı eşi Serpent’ti. Gözlerini yumdu ve dudaklarını kemirmeye birkez daha cesaret ederken büyücüye sokuldu. Derin derin solukları hâlâ onu zorluyor olmasına rağmen umurunda değildi. Parmaklarını kontrol dahi etmeden tenine değen noktaların büyüsüne kendine kaptırmıştı. Narin parmakları, büyücünün eli ile buluştuğunda gözleri vücudundaki hareketliliği takip etti. Parmak uçlarındaki kanı harekete geçiren dudakların sahibinin boynuna doğru yüzünü iyice gömdü. Nefesi onun tenine çarpıp kendi çehresini tekrar yalarken Aethra, soluklarını kontrol etmeyi yeni yeni başarmıştı. Başını biraz olsun Serpent’in sol omzuna koyarken kulağına yaklaşan dudakları ve nefesin sıcaklığını hissetti. Kurduğu cümle karşısında nefesini hafif bir tınıyla gülümsemeden arta kalan seslerle doldurdu. Dudaklarını kemirirken, söylediklerinden hâlâ utanıyor olması yeniden istemeyeceği anlamına gelmiyordu. Tüm bunların yanında dürtüsünü gizlemek ister gibi büyücünün boynuna uzandı. Sessiz, sakin bir öpücükten sonra kahverengi gözlerini büyücüye kenetledi. Gözlerine yansıyan görüntü Serpent’in göz bebeklerinde hareketlendiğinde Aethra düşüncelerini onunla paylaştığını biliyordu. Büyücünün havada kalan cümlesi ile kendini her şeye hem hazır hem de bitik hisseden cadı suskun kaldı. Görülerinin elbet bir anlamı olmalıydı.

Büyücünün sorusuna karşılık bir an kollarını iki yana açtı ve mağrur bir eda ile gerindi. Geri dönene kadar anın tadını yaşamaya yeminliydi. Sonrasında beklediği zamanın gelişine kadar ikisinin neler göreceğini kimbilebilirdi ki? İç çekti ve odanın kokusunu ciğerlerine çekti. Hâlâ yağan yağmurun camda bıraktığı ritmin varlığını tekrardan duyduğunda kendini kaptırdığını yeni yeni keşfetmişti. Yatakta doğruldu. Göğüslerini gereksiz bir uğraşla çarşafla kapatırken yüzünü haylaz bir tavırla buruşturdu. Gözleri büyücünün gözlerine odaklanırken sesinin ince çıkmasına şaşırmadı. “ Atina sokaklarında…” Solukları göğüs kafesini hızla indirip, kaldırırken heyecanlandığını hissetti. Sokakların ve bu şehrin Aethra için önemi yadsınamayacak kadar fazlaydı. Genç büyücünün göğsü üzerine kendi bedenini yasladı ve kollarını onun omuzlarının üzerinden uzatırken elleri ile saçlarına ulaşana dek ardıldı. Serpent’in sarı saçlarını biraz daha karıştırırken çenesi üzerine kendi çenesini koydu. Heyecanını gizleyemeden küçük bir çocukken olduğu gibi sevinçle mırıldandı. “ Öyle çok özledim ki! Evet, çok isterim.” Bir an sonra yüzü asılırken, havanın kasvetini düşledi. Sorun çıkmazdı değil mi? Bitmez tükenmez istekleri, arzuları anın sonunu hızlıca getirmesinden korkuyordu. Ona, onun sebep olduğu bir şeyden dolayı zarar gelmesinden çekiniyordu. Buna izin vermek ne kadar da doğruydu? Emin değildi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyCuma Nis. 12, 2013 7:36 am

Çenesinin üzerinde bir çeneyle sonsuza dek uzanmak isteyip istemediği sorulsa, vereceği cevabı kesinlikle tahmin edemezdi.

Beline sarıldığı Aethra'nın, kendini bildi bileli bayıldığı, kendi karanlığında boğulmasından çekindiği, fakat eninde sonunda iyinin galip geldiği o neşeli mizacına bir kez daha bakakaldı Kaos'un Lordu. Özlemin fark ettirmeden zedelediği damarları, likit sevgiyi kana kana emmişti, ve tıpkı bacak kasları gibi ağır ağır sızlıyordu. Doğruldu, bakmadan kavradığı gömleğini otomatik hareketlerle giymeye koyuldu. Anıların heyecanıyla renklenmiş eşinin, giyinirken kendisini izleyen gözleri üzerine utanıyor olmasıysa, hastalıklı bedenini bir kez daha ısıtmıştı. Gülümsedi, başını çevirdi ve geri kalan kıyafetlerini üzerine geçirip, yarı yarıya çatlamış aynanın karşısında saçlarını düzeltti, aynısını yapmak için, dişlerinin arasındaki tokasıyla önüne geçen kızın beline sarıldı.


"Aethra, lordum."

"Sorun nedir?"

"O... Kendini asmış."

"Ne?!"

Aylar sonra karşılaştığı, ve karşılaştığına memnun olmadığı şaşkınlık hissiyle sarsılarak atılan yılan, ardındaki kurtla beraber arşınladığı koridorlarda, bilindik gizli geçitleri bir bir kullanarak hızlandı. Ceza Zindanları'na ulaşana tek bir kelime dahi edememiş, gerçekliğini sorgulamak ve sahte olduğuna inanmak için sözde cesede ulaşana dek ilerlemişti. Köşeyi dönmesinin ardından Fidelius'lu bölgenin içerisine adım attığında, kalkan gözbağı tılsımıyla bir anda önüne çıkan topluluğu yararak, tavana asılı silüete yaklaştı. Karıncalanan işaretin en ufak bir hayat belirtisi içermemesini görmezden geldi, şimşek hızıyla çektiği asasını savurarak ipi kesti ve bedeni yakalayarak narince uzattı. Titreyen elleriyle gözlerine bastırdı, mantığını toplamalı ve her şeyiyle sevgilisine aşırı şekilde benzeyen et parçasının o olmadığını bir şekilde anlamalıydı. Koluna baktı, kendi elleriyle işlediği şeklin detaylarına parmağını bastırarak yokladı, diğer elinin parmakları soluk ten üzerinden atmayan şah damarının üzerine kapandı.

"Aç gözlerini."

Fısıltısını kendi dahi duyamazken koluna baktı ve farklı kültürlerin farklı tılsımlarının hibriti işaretin belirleyici özelliklerini bir kez daha hatırladı. Bir işaret diğerine temas ettiğinde, eğer sahiplerin ikisi de hayattaysa, gece karası kan kırmızısına döner, zayıf güçlüden can alırdı. Çıt çıkarmadan kendisini izleyen topluluğun varlığını dahi unutmuş olan Serpent, sağ elinin üzerine aldığı narin kolun üzerine kendi işaretini sıkı sıkı bastırarak bekledi, yıllar sonra ilk defa beklenti içinde, belirsizlikler boğazına sarılmışken, ümit ederek.

"Aç gözlerini bebeğim."

İki işaret de simsiyahtı.


"Ne düşünüyorsun?"

Zümrüt taneler bu kez gerçek hayata açıldığında, kendisini yaşama döndüren sözcüklerin döküldüğü kadının, hala, kollarının arasında olduğunu fark etti.

"Hiçbir şey.

Sokak

Kükreyen doğanın durdurulamayan yıkımının sonucu, çağdaşlığını ister istemez kaybederek, antik anıtlardan farksız hale gelen taş kaldırımlar üzerindeki ikili yaklaşık yirmi dakikadır yürüyor oldukları güzergah üzerinde yabani otlar ve birkaç böcek dışında tek bir canlı varlık dahi görmemişti. Sol elinin parmakları her daim İhanetin Gözleri üzerinde hazır bulunan genç adam, kendisi için muazzam bir harabe olma dışında bir anlam ifade etmeyen yıkıntıları, yanı başındaki bedenin mırıltılarıyla yeniden keşfediyordu. Eski resimlerden aklında kalan çeşitli silüetler ona da tanıdık gelmişti, ve geçen her an hedeflerine yaklaştıklarını hissedebiliyordu. Asla sahip olamadığı bir hayatın, ailenin, mutlu anıların yoğunluğu ruhunu hiçbir zaman tatmadığı, farklı bir duyguyla doldurmuşken heyecanlandı, yalnızca bir gölge dahi insana bu şekilde hissettirebiliyorken Aethra'nın çarpan kalbini neredeyse duyabiliyordu.

Birkaç adım sonrası, büyükçe bir duvarın, muhtemelen bir yıldırımla açılmış bir gedikten geçer geçmez ortaya çıkan manzara üzerine durdular.

"İşte orada."


Senin evin, sen tanımla : P
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyPerş. Nis. 25, 2013 8:32 pm

Sağlam olduğunu düşündüğü taştan duvarlar, kaldırımlar anlamını ve gücünü yitirmişti. Yine de Aethra’nın hızla çarpan kalbi onu gerisin geriye, geçmişe sürüklemeye yetti. Briareus’la evden kaçıp sokak aralarında kaybolduğu zamanlar, babası ile kol kola gezip her sesin içinde ritim aramaya çalıştığı dakikalar… Hepsi kalbine kilit vurduğu o yerde içtenlikle korunuyordu. En ufak bir emareyi bekleyen tetikte bir halleri vardı. İç çekişleri haykırışa dönüşmeye cesaret edercesine onu soluksuz bırakırken Aethra, olduğu andan ve yerden son derece memnundu. Tüm olumsuzluklara rağmen yaşamayı seçtiği kaderden şikayet etseydi; ayakları altındaki taş kaldırımlara da lanetler savururdu.

Adımlarının seslerine odaklanmış cadı artık taş sokaklardan uzakta kalan görüntüyle buluştuğunda bir an duraksadı. Eskisi ile kıyaslanamayacak bir görüntü ile buz kesmesine rağmen aklına yer etmiş detayların hâlâ yerini yıkık dökükte olsa koruması Aethra’yı rahatlattı. İkilemlerle dolu ruh hali onun ilerlemesine engel değildi. Serpent’in varlığı, adımlarını toprağa basarken sağlam atmasına sebepti. Evlerine giden patikanın yerinde artık yeller eserken Serpent’i eve doğru yönlendirmek ister gibi büyücünün sağ elini sıkıca kavrayıp öne atıldı. Yabani otların sarmaş dolaş olduğu patikadan uzun zamandır kimse yürümemişti. Ne otlar ezilmiş ne de gelgitlerle toprağın koyu kahvesi gözükmüştü. Oraya kim giderdi ki? Annesinin ölümü ile terk edilmiş bu eve Aethra daha önce hiç adım atma cesareti göstermemişti. Şimdi ise ona yaklaşmak için Serpent’i bir adım önde çekiştiriyordu. Yaklaştıkça yatıştığını hisseden Aethra nedenini anlamıştı. Gittiği ne hatıraları ile dolu o yer, ne de hatıralarından kopuk alelâde bir yerdi! Bir an evin etrafını saran ağaçların gövdelerinden kırılmış halini keşfettiğinde onu da koruyup kollayan insanların teker teker ondan uzaklaştığını kavradı. Yine de Aethra sahip oldukları ile yaşamayı öğrenmeliydi. Onların kıymetini istediği ölçüde bilmese de kendi kusurları ile birlikte sahiplendikleri, onunla beraberdi.

Şehrin çoğunu saran taştan evlerin kopyası gibi halen ayakta olan evin harabeden farksız olmayan hali Aethra’yı bir an duraksattı. Bir adım daha yaklaşmakta tereddüt ediyordu. Serpent’in tuttuğu elini biraz daha sıkarak ona doğru yaklaştı. Evin kapısına yaklaşık on beş adım kala böylesine bir cesaretsizlik sergilemek tam da Aethra’ya göreydi. Derin bir soluk aldı. Tek katlı evin camlarının yarısı kırıktı. Herkese ait odaların haricinde bir salon ve mutfaktan oluşan basit bir evdi. En azından görünen kısmıyla basitlik derecesini hak ediyordu. Oysa yer altına inen bir merdiven vardı ve orada da birkaç oda daha bulunuyordu. Evin altına gizlenmiş odalara Aethra çok az indiğini hatırlıyordu. Orada ne vardı, ne için kullanılıyordu? Hatırlamıyordu! Derin solukları daha da içerledi. Kaç saniye öylece durduğunu bilemedi. Belki de dakikaları vurmuştu? Bakışları yavaşça eşine kaydı. Dudaklarını büktü ve hafifçe sağ omuzunu silkti. “ Belki de içeri girmesek daha iyi.” Boşta kalan eliyle evin haline işaret etti. “ Harabeye dönmüş!” Dudaklarını hafifçe kemirerek tekrar mutfağın olduğunu hatırladığı tarafa baktı. Ufak iki pencerenin biri tamamen yoktu, diğerinin de yarısı yok sayılırdı. Annesinin onlara seslenen sesini işitti. İçten ve sıcak bir kahkaha duydu. Belki de bir gün kendi kahkahaları burada yeniden yankılanırdı!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyCuma Nis. 26, 2013 10:30 pm

Ne kadar yakın olursan, o kadar kuvvetli hissedersin.

Kendini bulduğu günden bu yana asla indirmediği, her durumda konumunu koruyan duygusal kalkanının paramparça olduğu gündü o gün, ve Serpent o anda fark etti ki, kalkan yalnızca kendi duygularını değil, diğer taraftaki insanların hislerine de engeldi. Her adımını beraber attığı, parmaklarını parmaklarına kenetlediği kızın içinde kopan fırtınalar ona ne hissettiriyorsa, genç yılana da kuvvetli bir yansımasını sunuyordu. İlerlediler, adım adım, tanıdık mekanların, yok olmuş cisimlerin taşıdığı kuvvetli anıların arasından, ta ki girdabın merkezine ulaşana dek. Tereddütteki kız ona bir adım daha yaklaşmıştı, gözleri kapalı dahi olsa, hafifçe esen rüzgar saçlarının kokusunu burnuna taşır, varlığını algılardı. Konuştuğunda çatallı sesi kısıktı.

"Evet, bir harabe. Muhteşem bir harabe."

Yürüdü, sıkıca tuttuğu kızı da beraberinde götürerek, önünde yürüyüp korkularıyla, endişeleriyle yüzleşerek, verdiği sözleri tutarak. Verandaya ulaştıklarında kapının kolunu kavradı, hafifçe çevirip eşine baktığındaysa gözlerinde korkuyu ve özlemi, mutluluğu ve hüznü, heyecanı ve yitikliği, her şeyi ve hiçbir şeyi aynı anda görebiliyordu.

"Seninleyim."

İçeriye girdikleri an değişen hava, burnuna enteressan bir aroma getirdi, ne olduğundan emin olmak için vakti olmayan Serpent bir yandan etrafı, diğer yandan Aethra'yı inceleyerek kızı takip etti, uzun ve soluksuz geçen birkaç dakikanın ardından, girdabın merkezine, anıların en yoğun olduğu odaya eriştiler. Burası Aethra'nın odasıydı.

Etrafa göz gezdirip kollarını iki yana açan kız, her seferinde ciğerlerini yakmaya başlayan soluklarını yavaş yavaş alıp ,geçmişi neredeyse yaşarken Serpent, o ne hissediyorsa, perdesiz, engelsiz, eleksiz şekilde hissedebilmeye başladı. Yoğunluk başını döndürse de sabitti, bir büst gibi duruyor, kırık pencereden açık kapıyı yalayan esintiyle hafif hafif dalgalanan saçları, ve sol elini hareket ettirecek kadar hızlı atan damarı dışında kımıldamıyordu. Aethra'nın dolan gözlerini gördü, kıvrılan dudağının kenarındaki gülümsemenin titrediğini fark ettiğindeyse parmaklarını daha sıkı kavrayarak varlığını hissettirdi. O zayıftı, kayıplarının acılarıyla başa çıkmaya çalıştığı aşikârdı, anılarıyla yaşadığı savaşı kaybediyor, her geçen an daha güçlü titriyor, gözyaşları yanaklarından çenesine doğru kayıyordu.

"Buradayım. Buradayım Aethra."

Genç adam, tek koluyla sarılıp, diğer eliyle hala kavrıyor olduğu elin titremesini sakinleştirmeye çalışıyorken alnını onun alnına dayadı, sıcak nefesini ciğerlerine çekip soğuğunu hissettirdi. Elinden hiçbir şeyin gelmiyor oluşuna öfkeleniyor, geçmişi değiştirme kudretine sahip olduğu gün her şeyi düzelteceğine dair yeminler ediyor, yine de tek bir mimikle dahi endişe ve sinirini yunan kızına yansıtmamayı başarıyordu.

Tam da o an benliğinde inzivaya çekilmiş yaşlı büyücü, kemikli parmaklarıyla, ejderha pençesinin tuttuğu ak taşlı, kara asasını kavradı, fısıldadı. "Shirak."

Evin içini talan eden hava akımı güçleniyor, kuvvetli rüzgar harabeden geriye kalanları sarsıyorken, ani bir refleksle cama doğru dönen Aethra'nın, Serpent'ın göz bebeklerinde beliren iki altın kum saatini görmesi mümkün değildi. Yeniden ona döndüğündeyse yılan, eşine daha sıkı sarılmış ve gözlerini kapamıştı.

Rüzgar yavaşladı, ve bıçak gibi kesilerek, tamamen durdu ve Kaos'un Lordu gözlerini ağır ağır araladı.

.


Her şey ilk günkü kadar taze, ve zarar görmemişken odanın tamamı eşyalarla doluydu, ve alıcı gözle bakıldığında küçük bir kız çocuğuna ait oldukları aşikârdı. Kırık pencere sapasağlamdı, boyası akmış duvarlar pırıl pırıldı, oda biraz dağınık olsa da yaşanılabilir bir evin, neşeli bir bölümünden farklı değildi. İkimiz de etrafı incelerken, şaşkınlık içerisindeki Aethra'nın gözlerine bakıp gülümsedim, irademle gerçekleştirdiğim bir tılsım olmasa da hangisi olduğunu biliyordum, ve inanılmaz derecede nadir olan bir tecrübe içerisinde olduğumuzun farkındaydım. Evin diğer kısmından difüzyona uğrayan, sürüklenen bir ahşabın sesi kulaklarıma eriştiğindeyse harekete geçtim. "Gel hadi, saklanalım." Beyaza yakın bir pembeyle boyanmış dolabın içine girip, şaşkınlığını atlatamamış eşinimi yanıma sürükleyip, ardımızdan çektiğim kapıyı hafifçe aralık bırakarak, odanın büyük bir kısmını izleyebilmemizi sağlamamın ardından, kızın arkasına geçip, beline sarıldım. O an, yaşamımda ilk kez, bir dolabın içinde olmaktan nefret etmiyordum.

Kısa bir süre sonra, tam da tahmin ettiğim gibi, küçük bir kız, ve ardından sürüklediği gitar görüş alanımıza girdi. Saçları iki yandan bağlanmıştı, ve fena halde tanıdık gelen gözlerinin rengini öne çıkaracak bir kıyafet giymişti. Konsantrasyondan kasılmış yüzü, hafifçe terleyen alnıyla dünyanın görüp görebileceği en tatlı şeyken, sonuç veren çabası üzerine muzafferane sırıttı, yatağının altına sakladığı gitarın keyfiyle uzanıp, yastığına sarıldı.

Farkında olmadığı şeyse, aletin metalik ucunun görülebiliyor olduğuydu.

"Aethra."

Yaklaşan adımların ardından, uzun boylu, geniş omuzlu, omuzlarına değen sarı saçları, kirli sakalı, ve karizmatik yüz yapılı bir adam içeri girdi. Dolabın iç tarafındaki aynadan, Aethra'nın daha önce hiçbir zaman görmediğim kadar mutlu, ve şaşkın şekilde gülümsediğini görebiliyordum. Bu adam, Andreas Achilleus Rouvas'tı.

"Tatlım, gitarımı sen mi aldın?"

"Hayır, ben almadım baba."

Tam da o anda adamın gözü, beceriksizce saklanmış alete kenetlendi, ve hemen ardından bakışlarını kaçırarak kızına kaşlarını çattı. Sırıtmasını dizginlemeye çalıştığı belliydi.

"Demek gitarımı sen almadın."

"Haayır babaa."

"Pekâla..." Farkındalığını açık etmeden ilerleyip kızının yanına yatan adam, işaret parmağıyla küçük buruna bastırıp bir kez daha sormuştu. "Bana gitarımı kimin aldığını söyleyebilir misin?"

"Bilmem!"

Rengi anında kırmızıya dönen yanaklarıyla minik Aethra zor durumdaydı.

"Peki o zaman, gitarımı alan kızın saçları turuncu olsun mu?"

"Olsun!"

Cüppesinin cebinden asasını çeken adamı dikkatle izleyen kızın gözlerinde beliren küçük korku sopaya odaklıydı.

"Abraa kadabraaa, bu kızın saçlarını turuncuya boyaa abraa-"

"HAYIR!"

Bir kedi yavrusu gibi atılan kız, babasının kahkahası ve gıdıklamasına aldırmadan asaya erişmeye çalışıyordu. Tam da o anda yarı öfkeli, yarı sabırsız, ikinci bir seslenişle benim de, eşimin de gözleri yeniden, kapıya doğru döndü.

"Aethra! En sevdiğim tokam saçında ne arıyor?"

Açılan ağzını eliyle kapayan sevgilisi, bir kez daha ablasını görüyor olduğuna inanamıyordu. Bu Artemis Rouvas'tı.

"Çünkü bu benim de en sevdiğim tokam Artemis!"

"Aynısından sana da aldım ya! Kendininki nerd-"

Tam da o anda, kızının, Artemis'in o açıdan göremediği saç bağıyla oynamaya başlayan Andreas'la gerçek ortaya çıkıyordu.

"Diğerini de takmış! Ver onu bana!"

Sırıtarak kardeşine atılan ablasından, babasına sarılarak saklanan küçük Aethra, kendisini bir kez daha gıdıklayan parmaklara mani olamamıştı. Hayranlıkla üçlüyü izleyen dolap faresiyse, omzuna dokunan elim ve işaret parmağımla bakışlarını üçüncü kez, kapıya çevirdi. Kudretinin etkisi dolaptan dahi hissedilen, azametli bir kadın, gözlerini yataktakı üçlüye kenetlemiş, gülümsüyordu. Bu Aura Rouvas'tı.

Fakat tam da o anda kadın, gözlerini çevirerek dolaba, bize doğru baktı. Başını hafifçe öne çıkarmış Aethra'yla göz göze geldi, kaşlarını çattı, ve birkaç an sonrasında gülümseyerek ilerleyip gözden kayboldu.

"Serpent, bizi gördü. Annem bizi gördü."

"Baba, dolaptan ses duydum. Dolapta biri var."

Heyecanın etkisiyle fısıldasa da sesini duyuran kızı kendime doğru çektim, ve parmaklarım İhanet'in Gözleri'yle buluştu.

"Hadi kalk o zaman, kabalık etme! Dolaptaki öcüyle tanışmalıyız."

Asamı çektim. Dolapla yatak arası yalnızca üç adımdı, ve Andreas ilk iki adımı halihazırda atmıştı. Adamın dolabın kulbunu kavramasıyla fısıldamam bir oldu, kapak aralanırken ikimiz de, salise farkla görünmez olup, Rouvas ailesiyle göz göze geldik.

"Merhaba öcü bey! Aa, ama burda kimse yok?"

"Duymuştum, yaklaştığımızda bi fısıltı daha bile duydum."

O anda, belli belirsiz parmakların parmaklarımdan ayrılıp öne doğru uzandığını fark ettim. Kollarımdaki kadın, hafifçe yaşlanmış gözlerle, küçük kızın yanağını bir kez, hafifçe okşadı. Ve o an, eğer hızlı davranmasaydım, belki de geçmişi değiştirecek, zincirleme bir reaksiyonla günümüzü etkileyecek, ve tüm çabalarımızı çöpe atacaktık.

Yeniden, rüzgar. Tenini yalayan kuvvetli esintiyle beraber gözlerini açan Serpent, hala Aethra'ya sarılıyor olduğu, ve hala odanın ortasında olduklarını fark etti, kayboldukları anla tıpa tıp aynı noktada. Onunla göz göze geldi, dudaklarını aralamasına izin vermeyen kızın titreyen sesinin taşıdığı sözcüklerini işitti. "Emindim. Birinin o dolapta olduğundan emindim." Gülümseyen Serpent, ağlamakla gülmek arasında kalmış eşine sıkı sıkı sarıldı. Gerilediğinde alnını yeniden alnıyla birleştirerek, hayran olduğu yüzü avuçlarının arasına almıştı. Etraflarına bir kez daha baktılar, ve birkaç saniye önce hayat dolu olan odanın harabesi, bu kez, her ikisine de daha ağır geldi. Genç adamın yüreği burkuldu, yıkıma sebebiyet veren fırtınanın, Tanrı'ların habercisi olduğu, ve Tanrı'ları dünyaya getiren gücün kendisi olduğunu, ve dolayısıyla yıkıma kendisinin sebebiyet verdiğini bir kez daha gördü. Kaos, yıkımı beraberinde getirirdi, yıkım gerekliydi, kimi zaman masumların kanı dahil gerekliydi. Bu kaosun lorduysa, omuzlarındaki yükün altından kalkmaya kararlıydı.

"Bu yıkımın sebebi benim, parçalanan eşyaların, ve bunlarla beraber unufak olan anıların da. Beni suçlayabilirsin, affetmeyebilirsin Aethra, fakat doğru olan bu, olması gereken buydu, pişman değilim. Anılar, gerçeklerin geride bıraktığı ilüzyonlardır, kıymetlidirler, fakat hiçbir zaman gerçeğin yerini tutamazlar. Ben sana gerçeği vaat ediyorum sevgilim. Ben sana gerçeği söz veriyorum, ve gerçeği getireceğim. Ailenin boş vere ölmediğini, bu kaosun, bu yıkımın bir hiçliğin çabası olmadığını, acılara sebebiyet veren tüm yaratılmışların cezasını çekeceği kadar büyük bir ateş yakarak kanıtlayacağım. Fakat bu yolda sen olmadan, aldığım her nefes, attığım her adım, yaptığım her şey anlamsız."

Sözlerini sonlandırdığında duraksadı, ve bedenini paylaştığı güce ilk defa muhtaç kaldı.

Raistlin, bana o görüyü göster.

Dudaklarını kızın dudaklarına kenetledi, ve aniden bilincini kaybettiren beyaz bir perde görüşünü kapattı.


Görmüştüm. Onun gözlerinden, kendimi görmüştüm. Zaferimin gölgesi altındaydım, kaosun ardından gelen doğanın düzeninde. Boyun eğenlerin bir bir boyun eğdiği, yıkılanın yapıldığı, her yerin yemyemiş olduğu cennetimizde. Ardından aşırı derecede tanıdık görünen bir kıza rastgeldim, ve geçmişe döndüğümüzü, dolabın içinde Aethra'nın küçüklüğünü izlediğimiz ana döndüğümüzü sandım, fakat ufak farklılıklar kısa süre sonra gözüme çarpmıştı. En ilginciyse, kendime bakmıyor olmama rağmen, kendi gözlerimi görebiliyor olmamdı. Onun gözlerinde, Aura'mın gözlerinde.

Bembeyaz kesilmiş görüşüm yavaş yavaş eski haline döndüğünde, bir kez daha sihrin getirdiği hayretle beni izleyen, ve her nasılsa son görüsünü gördüğümün farkında olan eşimle karşı karşıya gelmiştim. O an, elimi cüppemin iç astarına götürüp, çok uzun süredir açmayı beklediğim gizli cebimi araladım, parmaklarıma dolanan metali kavrayıp çektim. Bu bir yüzüktü, küçük yakut taşlar, ve yakutların üzerine tutturulmuş, zümrütten, küçük bir yılan motifiyle süslenmişti. Alyans halkası Aethra'nın parmağı için genişti, fakat iç kısımda, yakutlarla uyumlu ve onların simetriğine işlenmiş bir kan taşı açığı kapatıyordu ve tam olarak oturmasını sağlıyordu. Diğer elim kızın bileğini kavradı, sol elinin bileğiydi. Onu narince tutarak yükselttim, ve yüzüğü yavaşça, yüzük parmağına taktım. Kan taşının hafifçe parladığını gördüğümdeyse tılsımın tamamlandığını gördüm. Taşa kendi kanımı zerk etmiştim, ve korumaya yeminler ettiğim kızın ellerimin ulaşamayacağı bir yerde can vermesi durumunda, ona benim canımı verecekti. Bu gerçeği ona hiçbir zaman söylemeyecektim. Yüzüklü elini, kağıt beyazlarının arasına aldım, gözlerine baktım.

Yaşama başladığım günden bu yana boyun eğmeye empoze ettirildiğim, itaat etmeye zorlandığım hayata gözlerimi açtığımda kendime verdiğim sözü o an bozdum, ve o an kimsenin önünde eğilmeyeceğime yemin ettiğim şahsım, Serpent Felis Leo olarak, Syrinx Aethra Rouvas'a diz çöktüm.

"Benimle evlenir misin?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptyPtsi Nis. 29, 2013 11:32 pm

Tek bir kelime dahi ona kendini geri verebilirdi. Basit, yalandan arındırılmış ve saf tek bir kelime… Derin soluklarını bir başkasınınmış gibi hisseden cadı bakışlarını zar zor harabeye dönmüş evden aldığında eşinin sesini işitti. Gözleri çabucak onun zümrüt gözlerini bulduğunda nefesi duraksadı. Kalbinin ritminin değişmesine her defasında alışkın olmalıydı ama bunu hiçbir zaman becerememişti. Dudaklarına yarım yamalak takılan bir gülümseme ile Serpent’e baktı. Evi hakkında kullandığı tabirler aslında içinden geçenlerle birebir aynıydı. Burası Aura ve Andreas’ın evi değil miydi? Onun gözlerini açtığı ilk yer, kahkahasını ailesi ile paylaştığı ilk oda… Hatıraları ile birlikte, hepsi karşısında duran dört duvarın arasında tüm gerçekliğiyle onu beklemiyor muydu? Nefesi sakinleşti ve yüzü ciddi bir hal aldı. İçeri girmesi hiç kolay değildi. Hem de hiç…

Çökmüş omuzlarındaki yükün altında ezildiğini bilerek eşinin parmaklarını sıktı. Bunca zaman güçlü olduğunu ona hatırlatan tek varlığa ruhu ile sarılmıştı. Serpent’in arkasında temkinli adımlarla ilerlerken büyücünün omzunun üzerinden görebildiği evin sapasağlam kalmış kapısıydı. Tek bir kare fazladan görmeye cesaret edemeden birkaç adım daha attı. Verandaya vardığında taze bir koku benliğini canlandırmıştı. Ne olduğunu tam olarak kavrayamasa da anılarına ışık tutan bir simge gibiydi. Nefesini tutup Serpent’in kapı tokmağını kavrayışını izledi. Ona engel olmasını söyleyen tarafını bastırırken diğer tarafı içeri girmesi için onu teşvik ediyordu. Eşinin yatıştıran ses tonu Aethra’yı içeriye doğru bir adım atmaya zorladı. O varken, her şeyin üstesinden gelebilirdi bir şekilde. Kapı eşiğinin ardından bastığı yerin altından ufak bir gıcırtı koptu. Gıcırtı beyninde yankılanırken kendini Serpent’in yönlendirmesine bırakmıştı. Uzun bir koridorun sağında ilerleyen cadı gözleri boyası dökülmüş duvarlarda gezdirdi. Salon ve mutfağın girişlerini atlatmışlardı ve Artemis’in yan tarafa bakan odasının önünden geçtiler. Aethra birkaç saniye boyunca donup kaldı. Serpent fark edemeyip ilerlemişti ve büyücü ile arasındaki bağı sabitlemiş gibi duran kolları gerildi. Hafif bir sarsıntı Aethra’yı kendine getirdiğinde gözleri kısa bir an Artemis’ten kalan hatıralar üzerinde kaldı ve tekrar yürümeye devam etti. Bir an sonra Seprent’i çekiştirdiğinin farkında değildi. Duvardaki tabloların yerinde artık çatlaklar varken boşta kalan elini duvara dokunarak ilerledi. Niyahet odasına vardığında eski günlerdeki gibi tereddüt etmeden içeri daldı.

Ne bekliyordu ki? İçeri girdiğinde her şeyin değişeceğini mi? Bir an yarı tanıdık yarı yabancı kalmış odanın onda bıraktığı etki kederden başka bir şey değildi. Yutkundu. Boğazında düğümlenen sözler dışarı çıkmıyordu ama Aethra’ya tüm beklentileri anlatmıştı. Eski yatağından ve üzerindeki örtüden geriye örümcek ağları ile dolu kalıntılar vardı. Dolapları yerli yerindeydi ve hiç konumları değişmemişti. Duvarın rengi solmuş ve tüm camlar neredeyse tahrip olmuştu. Ona ait tek tük eşya orada burada öylece unutulmuştu. Çekmeceli, yan yatmış, ufak bir dolabın arkasına sıkışmış çocukluk tokası gözüne iliştiğinde Aethra kendini daha fazla tutamayacağını anladı. Büyük bir umutsuzlukla burnunu çekti ve yaşlar gözlerinden süzülmeye başladı. Briareus dışında çekirdek ailesinden kimse kalmamıştı. Bu dağılışın ardındaki nedenin bir parçası da kendine aitti ne de olsa. Ağlamanın çare olmadığını bile bile hıçkırdı. Artık kalbinin yitip gittiğini, yorgun düştüğünü biliyordu. Ona değen elleri hissetmek istese de gözyaşları buna engel oldu. Serpent’in sesini uzaklardan geliyormuş gibi işitmeye başladı. Nefesine ulaşmak için hafifçe başını kaldırdı. Alnında onun alnını hissettiğinde gözlerini sımsıkı yumdu. Bulunduğu yerde hiç var olmamak istiyordu şimdi, gitmek çok uzaklara gitmekti derdi.

Bir uğultu koptuğunda cadı beklediği cezanın vaktinin geldiğini sandı. Gözleri kırık camın gerisinde tozu dumana katan rüzgara kaydı. Titreyen bedeni ve ona sarılı kolları o an fark etti. Başını garip bir koruma hissiyle Serpent’in göğüsüne kaparken annesinin mırıldandığı ninni dudaklarına sarılıverdi. Kalbini tekleten korku arasında onu yatıştıran tek şey eşinin kokusuydu. Uğultu gittikçe azaldı ve yok olduğuna kanaat getirdiğinde başını kaldırıp önce Serpent’e baktı. Büyücünün etrafı kolaçan eden hali Aethra’yı da harekete geçirmişti. Yatağının üzerinde eski örtüsünü canlı renkleri ile gördüğünde dudakları aralandı. “ Gerçek mi?” Fısıltıyla çıkan kelimeleri yinelemedi. Gözleri ile hızla kontrol ettiği odanın yaşadığı zamanki haline geri dönmesi Aethra’yı tedirgin etmeye yetmemişti. Tek düşündüğü bir görünün içinde olmadığı ama ne olursa olsun buradan çıkmak istemediğiydi. Ta ki odanın dışından adım seslerini işitene kadar o anın sonsuz olacağını düşünmüştü cadı. Büyük bir iç çekişle Serpent’in yönlendirmesini kabul etti. Heyecanlı ruhu onu delicesine bir şeyler yapmaktan alıkoyuyordu. Çocukluk giysileri ile dolu dolaba girdiğinde sırtını iyice Serpent’e dayadı ve ona sokuldu. Ensesine inen nefesi onu gerçek zamana çağıran tek şeydi. Çok geçmeden içeri giren kızın kendi olduğunu gören Aethra heyecanı onu ele vermnesin diye sol elini kullanarak ağzını örttü. Arkasından gelen ses de bunu doğruladı. Babası gür sesi ile ismini haykırıyordu. O hep seslendiğinde içinde ona neşeli bir şekilde bağırmak gelirdi. Baba! Gözleri hüzüne boğulurken babasının içeri girmesine şahit oldu. Yine eskisi gibi ona baba deseydi, neler değişirdi? Düşüncesi bile güzeldi. Gülümsedi ve onu özlemle karşısında anarken gülümsemesi biçimlendi. Sıcak ruh haliher tarafını sardı. Aralarındaki konuşmalar anılarını canlandırdı. O anı tekrar yaşamaya başladığında neler olacaklarını tek tek biliyordu. Beklediği gibi biraz sonrasında Artemis sesin kapıdan içeri ondan önce girdi. Tokasını arayan ablası için en korkulu düşman belki de o vakitler kendisiydi. Onun olan her şeyi kullanmayı severdi. Artemis kızsa da yine de gün sonunda yumuşamayı başarırdı. Biraz önce ağlayıp, şimdi o hallerine gülen Aethra üçlüye özlemle baktı. Değişen şeylerden dolayı üzüntü duymuyor olsa da onları özlediği bir gerçekti. Derin soluk alırken içeriye giren annesini fark etmeyen Aethra burnunun ucundaki parmağı gördüğünde onu adım adım takip etti. Gözleri annesinin can alıcı bakışları ile buluştu. Bir anlık refleks ile geriye kaçan Aethra’nın ağzından çıkan kelimeler gereğinden yüksek çıktı. "Serpent, bizi gördü. Annem bizi gördü." Kendi çocukluk sesi araya girdiğinde yaptığının farkında olan cadı hızlı hızlı solumasına engel olamadı. Babası Andreas korkuları ile yüzleşmesi gerektiğini söylediği anlarda olduğu gibi onu cesaretlendirerek dolaba doğru yöneldiklerinde Aethra’nın kendince ne yaptığının önemi yoktu. Onlara dokunmak, onlarla konuşmak ve sıkıca sarılmak istiyordu. Bir an olsun Serpent’ten kurtulup dolabın içinde ileri doğru uzandı. Kapının aralanmasını bekler gibi sakince soluklandı ardından elleri küçük Aethra’ya uzandı. Kendine çehresine hafifçe parmaklarının ucunda dokunurken gülümsedi. Aethra o ana ait olarak kalmak istiyordu.

Kulakları tekrar uğultuya boğulduğunda uyuduğu uykudan uyandığını biliyordu. Olması gereken de buydu! Aethra kendini asla avutmamıştı ve bundan sonrası için böyle olmalıydı. Yaşadıkları onu olgunlaştırmıştı. Onları bir daha görmeyecek olsa bile yeni anılar için çabalamaktan asla vazgeçmemeliydi. Derin derin soluk alırken düşüncelerinin yoğunluğu arasında birkaç dakika öncesine anılarından arta kalanlarla birlikte bedenine sarılı olan kolları hissetti. Benzer tepkilerle başını bir kez daha Serpent’in göğsünden kaldırdı. Heyecanı içine sığamazken havada uçuşan kelimeleri onunla paylaştı. Yıllar öncesinden kalan anıda tek bir ayrıntı şimdi gözleri önüne serilmişti. Annesi, Aura Rouvas varlıklarını hissetmişti. Bu onun bir görücü olduğundan mı kaynaklanıyordu, emin değildi ama annesi geleceğin bir şekilde bu hale geleceğinden haberdar olmalıydı! Tabi tüm bunları Aethra kendi kafasında kurcalıyor olsa da hiçbir dayanağı yoktu. Sadece gözgöze gelmelerinin dışında başka dayanak yoktu. Umutsuz bir şekilde bir an Serpent’in bakışlarından ayrılıp harabeye baktı. Yüreğine oturan yumru bir süre orada kalacaktı, belli ki! Serpent’in nefesi yüzünü yalarken rahatlamaya çalıştı. Tesellinin en büyüğü yanındaydı değil mi? Ufak bir gülümseme dudakları kıvrımlarında kısa bir an durdu. Sonrasında Serpent’in el hareketlerini gözleri ile takip etti. Çenesini ve yanaklarını saran ellerin üzerini kendi elleri ile örttü. Serpent konuşurken sessizce dinledi. Eşini ne bir şey için suçluyordu, ne de suçladığı bir şey için affedebilirdi. Aethra’nın tek istediği onunla ve ona ait bir yaşamdı. Bunun için ne olsa yapardı. Gülümseme çalıştı. Geride kalmadığını göstermek istiyordu. Ardından söz verir gibi dudaklarını dudaklarına bastırdı.

Üzerinden uzun zaman geçmeyen görünün tekrar gözleri önüne serilmesinin hikmetini içinde hissetti. Dudaklarında baskının sabırsız hali ile birlikte ayrıldığında paylaştıkları tek şeyin görü olmadığını hisseden Aethra söze dökmediği görünün ifşa olduğunu bilerek muzip bir şekilde gülümsedi. Görü onu kendinden alıp götürmeye yetecek kadar güzel ve anlamıydı. Tüm zıt duyguları aynı anda paylaşırken dudaklarını ısırarak onları dengelemeye çalıştı. Sonunda yine onunla kalmıştı. Derin bir soluk alıp ona dokunmak isteğiyle hamle yaptığında Serpent’in hareketleri onu durdurdu. Elini takip etti, uğraşını irdeledi. Neler oluyor sorusu yüzüğü görene kadar kafasında yer etti. Başlarda sadece Slytherin simgesi olduğunu düşündüğü şimdi ise başka anlamlara bürünen yılan motifi ve üzerindeki taşları ile göz dolduran yüzük onu soluksuz bıraktı. Bir yüzük için bu kadar çok heyecanlanacağını hiç düşünmemişti. Boşta kalan eli, kolye ucu olarak kullandığı boynundaki diğer yüzüklere ve kolyeye gitti. Onlara dokunurken sol eli havaya kalktı. Kendi elinin titrediğini hissediyordu. Yüzün parmağına geçerken soluğunu tuttu. Bir an sonra önünde diz çöken eşini gördüğünde Aethra dudaklarını kemirerek ağlıyordu. Bir an önce yaşadığı üzüntünün yanında şimdi duyduğu mutluluğu karşılamak kolay olmamıştı. Tüm bu duyguseli onun tüm kalkanlarını indirerek her zamanki gibi zayıflıklarını ön plana almıştı. Yaşların yanaklarında süzülmesine engel olmadan Serpent’e gülümsedi. Bir adım öne giderken kolları ile başını sarıp tam tepesinden öptü. Onun ayağa kalkmasına vermeden iki dizi üzerine birden eğildi. Boynuna sarılırken ona iyice sokuldu. Aslında cevabı hal ve hareketleri ile çoktan verilmişti ama yine de kulağına doğru dudaklarını götürdü. “ Evet!” Gözlerini görebilecek kadar yüzünü ondan uzaklaştırdı. Sol eliyle yanağındaki yaşları silerken daha güçlü bir sesle yineledi. “ Evet, seninle evlenirim!” Görülerin, hayallerin yanında aslında gerçeklerin önemli olduğunu bilen ve bu anı düşlemeyi kendine hak görmeyen Aethra, tarifi mümkün olmayan duyguların içinde tek bir duyguyu diğerlerine göre daha fazla hissediyordu. O da …
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Atina'daki Damlalar Empty
MesajKonu: Geri: Atina'daki Damlalar   Atina'daki Damlalar EmptySalı Nis. 30, 2013 1:03 am

- RP SONU -
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Atina'daki Damlalar
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Spot Işığı-
Buraya geçin: