Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 Astronomi I. Ders

Aşağa gitmek 
+3
Melodie Riley
Jesús Adrian Vargas
Amethea Adrasteia
7 posters
YazarMesaj
Amethea Adrasteia
Astronomi Profesörü & Ravenclaw Bina Sorumlusu & Admin
Astronomi Profesörü & Ravenclaw Bina Sorumlusu & Admin
Amethea Adrasteia


Mesaj Sayısı : 679
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

Astronomi I. Ders Empty
MesajKonu: Astronomi I. Ders   Astronomi I. Ders EmptyÇarş. Haz. 20, 2012 1:54 pm

    Ders: Astronomi.
    Profesör: Amethea Adrasteia.
    İlgili sınıflar: V., VI., VII.
    Konu: Samanyolu, gözlem.


    Kısa bilgi;

    Samanyolu, Güneş Sistemi'ni de içinde barındıran galaksinin adı. Şehir ışıklarından uzakta
    Ay'ın olmadığı açık bir gecede, gökyüzünü bir baştan öbür başa kuşatan puslu, parlak bir şeriti sık sık görebiliriz. Eski insanlar bunu sütyolu "Milkway" olarak isimlendirmişlerdir. Bugün, bu puslu şeritin Güneşin de içinde bulunduğu birkaç yüz milyon yıldızı içeren, disk şeklinde bir görünüm olduğunu biliyoruz.

    ¨ Andromeda galaksisi Samanyolu’na saniyede 100 km hızla yaklaşmakta, ve iki dev gökada kabaca 2 milyar yıl sonra çarpışacak. Gökadalardaki yıldızlar çarpışmayacak olsa da, iki gökada özelliği olmayan eliptik (elips şeklinde) bir galaksi oluşturmak üzere birleşecekler ve güzel sarmal şekillerini ve yeni yıldızlar oluşturacak gaz ve tozlarını kaybedecekler.

    ¨ Samanyolu’nun kütlesinin büyük kısmının, doğası hala bilinmeyen gizemli “karanlık madde” olduğuna inanılıyor.

    ¨ Işık kirliliği sebebiyle, dünyadaki çocukların çoğu Samanyolu’nu asla göremeyecekler.




    *** Rpler offline yazılacaktır. Her öğrenci için hazırlanmış ve kendilerini bekleyen teleskoplar hazırlanmıştır. İnceleme için verilen zaman içerisinde notlar alınacak. Notlardan yola çıkarak da daha geniş kapsamlı ve 15 puan değerinde bir ödev hazırlamanız gerekmektedir. Ödevler pm ile gönderilecek, kolay gelsin.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jesús Adrian Vargas
SFL & Kurtadam
SFL & Kurtadam
Jesús Adrian Vargas


Mesaj Sayısı : 668
Kayıt tarihi : 19/02/12
Yaş : 33

Astronomi I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: Astronomi I. Ders   Astronomi I. Ders EmptyC.tesi Haz. 23, 2012 12:13 am

Jesus, son günlerde fazlasıyla gergindi. Hatta bu gerginliği vücudunun belirli gölgelerine ağrı olarak vuruyordu. Ensesi ve akabinde omuzları hareket ettiremeyecek kadar çok ağırırken kendinde derse gelmeye bile derman bulamamış ve Pamelia tarafından sürüklenircesine gelmişti dersliğe kadar. Attığı adımın her hesabını soracağını belirten Jesus'un bu yorgun argın bedene sunduğu tek teselli ise Pamelia'nın tatlı sohbetiydi. Zaman geçirirken sıkılmadığı bir arkadaşı olması genç büyücü için hayatta vazgeçemeyeceği tek şeydi ve kısaca bir özet geçildiği takdirde vazgeçemeyeceği varlık Leviathan değil Pamelia oluyordu. Bu sırada düşünceleri arasında boğmaya başlamıştı kendini. Pamelia ve Leviathan'ın birbirlerine ne kadar zıt olduklarını açıkça görürken arkadaş, dost olarak sevdiği Pamelia, Jesus için aslında ideal bir sevgiliydi. Fakat, öyle inat ve akıl çelen biriydi ki Leviathan, Jesus inat ede ede kıza tutuluvermişti. Hem de gönlünün bir kısmı yanındaki kuzgunlayken. Gözleri Pamelia'nın gözleriyle birleştiğinde ağrıyan omuzlarına rağmen gülümsedi. Dudaklarını aralayıp genç kızın yanından ayırmadığı ve sürekli Jesus'un boynuna astığı çantasını işaret ederek konuştu. "Bana bir masaj borçlusun." Dersten hemen sonra ortak salonun o yumuşak koltuklarına gömülecek ve sırtına yapılacak güzel masajı bekleyecekti. Eğer Pamelia bunu istemeyecek veya yapmayacak olursa da onu eşek sudan gelinceye kadar pataklayabilirdi.

Yine yan yana yürüyüp bıcır bıcır konuşmaya devam eden ikilinin muhabbetini karşılarında buldukları teleskoplar kesmişti. Jesus, sıkıcı bir derse daha merhaba derken kendi için özellikle oraya konulduğuna emin olduğu teleskobun hemen önüne yürüdü ve dersinden ne kadar nefret etse dahi kendisinden, güzelliğinden, nefret edemediği profesörü görünce gülümsedi. Sıkıcı bir dersi daha eğlenceli kılabilecek iki kişi tanıyordu. Birincisi profesör Adrasteia, ikincisi de Pamelia'ydı. Dudakları kulaklarına doğru kıvrılmış sırıtarak güzel profesörü dinliyordu Jesus. İlgisini kesinlikle çekmeyen dersi öyle can kulağıyla dinliyormuş gibi yapmak da her yiğidin harcı değildi. Bir tek iksir derslerine bayıla bayıla devam eden bir öğrenciydi Jesus zaten. O da iksir yapımından oldukça zevk aldığı içindi. Gökyüzüyle ise uçmak dışında pek ilişkisi yoktu. Uçmayı ise son quidditch maçından sonra kesmeyi radikal bir karar olarak almıştı. Daha önce böyle başarısız bir maçta yer aldığı olmamıştı. Kendi takımını kesinlikle takdir etse de şımarık yılanlarla uğraşmak o kadar kolay değildi. Hele onların zehirli dilleri... Hepsinin başını koparıp atacak kadar delirmişti bir ara. Serpent'e duyduğu saygı ise onu durdurmaya yeten tek güçtü. Derince bir nefes alarak Acacallis'i düşündü. Onunla görüşmeyi ihmal etmemeliydi. Bir de küçük Pulchra ve Iréne tabii. O iki kıza da neyi öğreteceğini çok iyi biliyordu. Bu muzip düşünce genç büyücünün çizgi halini almış dudaklarını tekrardan hareketlendirdi derince bir nefes aldı büyücü. Bu sırada not almayı nasıl ihmal etmediğine de anlam veremiyordu. Bazen beynini ne kadar fazla kullandığını kendi bile anlayamıyordu. Oysa ona soran olsa, dersi dinlemek yerine bir hayal dünyasında gezinip durmuştu bir saat boyunca.

Zamanın nasıl geçtiğini fark bile etmemişti. Konunun bir başını bir de sonunu yakalayabildiğini sanıyordu deli gibi düşündüğü için. Fakat, alabildiği notlar ona fazlasıyla yetecek gibiydi. Kaşlarını havaya kaldırmış şaşkınlıkla profesörün dersi sonlandırmasını dinlerken teleskobun önünden ayrıldı. Teleskop ile haşır neşir olmadığı için ve son olarak bir derste de profesörden azar işitmediği için memnundu genç büyücü. Derslikten çıkarken tekrar dibinde biten Pamelia, çantasını yine Jesus'un boynuna atıvermişti. Kıza gülerek önüne düşmesini söylemişti. Daha uzun bir masaj bekliyordu genç büyücüyü.

Ödev Pm yoluyla gönderilmiştir.


19 + 15 + 10 = 44 -ilk yazan kişi-


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melodie Riley
SFL
SFL
Melodie Riley


Mesaj Sayısı : 2640
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

Astronomi I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: Astronomi I. Ders   Astronomi I. Ders EmptyPtsi Tem. 09, 2012 4:37 pm

    “Her savaşta, olayların gidişatını ve buna bağlı olarak her şeyi, tüm sahneyi değiştiren, ölümcül ve can alıcı bir an vardır. Savaş hayatındaki değerli müttefiklerimiz taraf değiştirtebilir, koşullar tersine dönebilir ve her şey karşı tarafın lehine geçer. Böyle durumlarda çatışmanın kuralları sil baştan yazılır, geçmişe dönük her şey unutulur, o an sadece gelecek şekillenmelidir. O yüzden, bunu anlamak için elimizden geleni yaparız. Bizi eninde sonunda bulacak olan kaçınılmaz ve acımasız değişime karşı kalbimizi ferah tutmaya, içimizde büyük bir okyanus misali kabaran korkularımızı daha büyük bir korku seli ile bastırmaya, bize yardımı dokunabilecek tüm gücümüzü toplayıp bir araya getirmeye ve bir işaret, sadece küçücük bir işaret görebilmek amacıyla yıldızlara bakınıp umut aramaya çalışırız. Ama böyle anlar, oyunda yaşanan bu görünmez değişiklikler, büyük bir gizem taşırlar. Kaderin görünmeyen, ama varlığını her zaman ensemizde hissettiğimiz soğuk eli, bir satranç tahtasında, oyunculardan habersiz ve izinsiz olarak taşları oynatır, karıştırır. Olacakları önceden tahmin edip ne kadar hazırlıklı olursak olalım, bizi yakalayacak olan değişime ne kadar karşı koyarsak koyalım, kaçınılmaz sonla bir gün savaşmak zorundayız. Nihayetinde; bununla yüzleştiğimiz o eşsiz anda, ne derlerse desinler, asla hazır olamayız.”

    Oturduğu yerde, elinde tuttuğu parşömen parçası üzerindeki inci yazıya baktığında, tekrar bir sürü soru aklına hücum etti. Karşısında mürekkebin mis kokulu parşömenle birleşiminden oluşan paragraf, tamamen kendi yazısından oluşuyordu. Mürekkep çoktan kurumuş olsa da, bu paragrafı yazalı daha çok olmamıştı, o sabah, güneş doğmak için son hazırlıklarını yaparken, yine rahat bir uykunun kucağından çekilip alınmıştı ana kucağından alınan bir bebek gibi. Gördüğü görüntülerin ne olduğunu hatırlayamıyordu, ama bir şeyler gördüğünden de adı gibi emindi. Ayaklarına söz geçiremeden Patience’ın yatağını geçmiş, hemen karşısında bulunan masaya oturmuş ve Imperius lanetinin etkisine girmiş zayıf bir insan gibi tüy kalemini eline alarak yazmaya başlamıştı. Ne birkaç dakika ne yazacağı hakkında düşünmüş, ne de yaptığı şeye bir anlam verebilmek için birkaç saniye durmayı başarabilmişti. İçeride, zihninde, zaten birisi ona ne yazması gerektiğini söylüyor gibi cümleler aklında uçuşuyor, ama hiçbir ses dahi duymuyordu. Her daim aynı hizadaki kâkülleri terlemiş alnına yapışmış, görüşünü zorlaştırıyordu. Geceliği vücuduna yapışmış, ağzı kurumuş, ama o hâlâ, sanki hayatı buna bağlıymış gibi yazmaya devam ediyordu. O anda, bunu bir kriz ya da nöbete benzettiğini hatırlıyordu. Sonunda cümleler tükendiğinde ve tüy kalem bilinçsizce elinden düştüğünde, derin bir nefes alarak birkaç dakika kontrolün hâlâ kendisinde olup olmadığını merak ederek beklemişti. Ve evet, vücudunu kıpırdatmaya başladığında güneş, ilk ışıklarını uyuyan kalenin üzerine vurmuş, camları delip geçen sarı şelale Melodie’nin saçlarının üzerinde dans ederek onları da güneşten bir parçalarmışçasına ışıl ışıl yapmıştı. Ama dışarıdan peri gibi bir güzelliğe sahip bu kızın, içerisinde fırtınalar kopuyordu. Hâlâ ne gördüğünü hatırlamaya çalışıyor, ya da herhangi bir şey görüp görmediğinden emin olup olmadığını sorguluyordu. Ama hiçbir şey çıkmamıştı, yaptığı bir sonraki şey derse gitmeden önce vücudunu saran ter tabakasından kurtulmak için soğuk suyun canlandırıcı etkisi altında birkaç dakika, daha sonra da bir on beş dakika da sıcak suda geçirmekti. Her zamanki gibi.

    Astronomi sınıfına giderken, çoktan Adrastea'nın yüzü gözlerinin önüne gelmiş, ona danışma kararını vermişti. Belki de daha önceden gelmişti aklına ama bunu şimdi fark ediyordu. Sınıfa vardığında sabah odasına dolan güneş ışıkları gibi parlayan veela kadına baş ucuyla selam vermiş, gerginliğinin ilk safhasını daha oradan belli etmişti. Ders başlayana kadar Adrastea gözlerini üzerinde gezdirmiş ve ne olduğunu anlamlandırmaya çalışmıştı. Ve tabii ki anlayamamıştı. Mel ise sabırlı bir şekilde dersin sona ermesini beklemiş, dakikaların saate dönerek amacına ulaşmak için fırsat kollamıştı.

    Aynı anda ellerinin altına ulaşan küçük katlanmış kağırda kaydı gözleri. Nerden geldiğini anlayamamıştı, eline aldı ve sakince açtı katlanmış parşömen parçasını.

    Birilerinin canı mı sıkkın?

    İnci yazıya baktığında, gözleri anında ön çarprazında oturan kızın bal rengi saçlarına kilitlendi. Aynı anda kız da minik bir göz ucuyla arkasına döndü, güven verici bir biçimde gülümsedi ve sorusuna cevap bekler gibi kaşlarını kaldırdı.

    ***

    Dersin bitişini haber verir vermez, yanında biten Fae'ye elinde hazır bulundurduğu parşömeni verdi. Mürekkebin yer yer dağılmış olduğu salaş kağıt, büyük hatıralar barındırıyordu içinde.

    "Sana anlatmam gerekenler var."
    "Ah, tabii ki var."


    Ödevi de kendime gönderdim sanırım.


    20 + 15 = 35

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eritheia Fae Hyxest
SFL
SFL
Eritheia Fae Hyxest


Mesaj Sayısı : 1551
Kayıt tarihi : 21/06/10
Lakap : Venus.

Astronomi I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: Astronomi I. Ders   Astronomi I. Ders EmptyPtsi Tem. 09, 2012 8:21 pm

Astronomi kulesine doğru çıkan sarmal merdivenleri erken varacak olmanın rahatlığıyla yavaş yavaş adımlayan genç cadı, göğsünde kavuşturduğu kolları arasına sıkıştırdığı not defterini ve ilk sayfasına tutturulmuş turkuaz renkli tüy kalemi göz ucuyla kontrol edip uzun zamandır ilk kez bir derse yeterli araç gereçle gittiğine inandırdı kendini. Gerek Serpent'ın kendisinden istediği birkaç şeyden, gerek ailevi problemlere geçerli herhangi bir çözüm bulmaya çalışmaktan, gerekse tüm bunlardan çok daha fazla yorucu gelen Jason'la mizaçlarını uyuşturma derdinden, okuldaki son yılının tadına varamadığını hissediyordu Eritheia. İçerisine düştüğünü sandığı bataklıktan bir şekilde çıkabilmişti yıllar sonra ve kendisiyle benzer kaderi paylaşan dostlarına rağmen hâlâ tat alacağı bir hayatın peşinden koşturuyordu genç cadı. Okul bitecek, Lloyd ile akıllara zarar bir mutluluğu paylaşacak ve yanında o ve dostları varken her türlü zorluğun üstesinden çabucak gelebilecekti. Kendini buna inandırmayı seçiyordu, zira tozpembe masallara değil karanlık kabuslara inandığında merhamet fakiri oluvermiş sert yüreğine bir parça aşk sızmıştı. Dünyası artık daha berrak geliyordu gözüne, her şeye rağmen, olduğu kişiden memnundu ve bu yeterliydi.

Aklına dolan düşünceyle dolgun dudaklarına hafif bir tebessüm yerleştiren Eritheia, tırmanmaya devam ettiği merdivenlerin ilk kez bu kadar uzun geldiğini düşünmeye başladığı anda başını kaldırdı ve karşısında gördüğü cadıya yersiz bir şaşkınlıkla bakıverdi. Sunset, kolları arasında kucak dolusu kitapla merdivenleri inmeye çalışıyordu ve Fae, kafasını kaldırmamış olsaydı az kalsın ona çarpıp kelimenin tam anlamıyla bir faciayı doğuracaktı. Kitabını sol kolunun altına sıkıştırıp sarsılan kitapları iki yandan tutarak cadıya destek olan sarışın, kitap sırtlarındaki isimlere göz gezdirerek içerisinde bulundukları duruma bir anlam yüklemeye çalıştı.

“Bunca kitapla nereye gidiyorsun sen? Derse yetişemezsen Adrasteia'yı kızdıracaksın, Sunset.”

Kum rengi, biçimli kaşlarını havaya kaldırıp cadıdan gelecek yanıtı beklerken nefes nefese kaldığını fark edip şaşkınlığını bir nebze daha belli etti çehresinde.

“Evet, kitapları kütüphaneye bırakmamı isteyen bizzat kendisiyken derse geç kaldığım için bana fırça çekmeye kalkabilir. Fazlasıyla uygun geldi.”

“Bir dakika bir dakika, bu bir çeşit ceza olmalı. Sen yedinci sınıfsın,” dedi Eritheia, ikinci cümleyi çok gizli bir sır veriyormuş gibi cadıya doğru eğilip fısıldayarak söylemişti. Sunset'in önce irice açıp akabinde öfkeyle kıstığı berrak gözlerinden kolayca anlaşılıyordu ki, bu da Adrasteia'nın anlam verilemez birkaç metodundan biriydi, zira bunlar çoğu zaman, Fae'yi bir kuzgun olmadığına şükrettirecek enteresan yollarla icra edilen cezalardı. Dostuna gülmemek için alt dudağını ısıran genç cadı, anladığını göstermek için başını aşağı yukarı salladı ve akabinde kitapları bırakarak duvara doğru yanaşıp Walker'ın önünü açtı.

“Tabii, o zaman, sen onları kütüphaneye götür. Elini çabuk tut da Mel'le beraber o sarışına bunun hesabını sorarken bize katılabilesin.”

Gözlerini kısıp yıllar öncesinde, hayatlarında hiçbir sorun yokken pervasızca eğlendikleri günlerde olduğu gibi ders vermeleri gereken biri olduğunu ifşa ederken sesine işlemiş abartılı kibri gizlemeye lüzum görmedi. Sunset'in keskin bakışlarla uzaklaşmasını seyrettikten sonra bastırdığı gülücüğünü küçük kıkırtılar hâlinde döküverip merdivenleri hızla tırmandı ve Astronomi dersliğinin kapısına geldiğinde derin bir nefes koyverdi.
₰ ₰ ₰
Biçimli vücudu ve kusursuz güzelliğiyle sıraların arasında yürüyüp yüksek sesle Samanyolu hakkında açıklamalar yapmaya devam eden profesörü baygın gözlerle seyreden Eritheia, daha fazla katlanamayacağını düşünüp sağ dirseğini masanın üzerine koydu ve çenesini avucuna yerleştirip dersin gözlem kısmına geçmeleri için kısa bir dua gönderdi. Astronomi'yi severdi, hatta ikinci sınıfta Melodie ile her dersi ayrı bir eğlenceye dönüştürdüklerini anımsadığında yeni bir atılım gerçekleştirmek için çok geç olup olmadığını düşünürdü. Lâkin bu kez, tüm bunları ezbere bildiğinden midir bilinmez, dersler baştan aşağı safsatalardan ibaret geliyordu. Profesörün sesi bir kez daha yükselince sırtını dikleştirip doğrulan genç cadı, masasında ileri doğru uzattığı ellerinden sağdakinde parıldayan taşları her gördüğünde olduğu gibi içten bir tebessüm döktü dudaklarına. Jason'la kuracağı gelecekten korkmuyordu, onunla olmayı seçtiği için pişmanlık da duymuyordu. Sevdiği adam hakkındaki tek keşkesi, onu sevmekte bu kadar geç kaldığı için hissettiği suçluluk duygusuydu lâkin artık tüm bunların geride kaldığını adı gibi biliyordu. Hafızasındaki karanlık çukurlarla bir kez daha karşılaşınca kaşlarını çatıp anımsayamadığı parçanın ne olduğunu düşünmeye koyulacaktı ki profesörün komutuyla herkes teleskoplarının başına geçmeye başladı. Kendi sırasının yanındaki teleskoba kurulmak için hızla doğrulan Eritheia, dakikalardır sözüne edilen Samanyolu'nun büyülü bir teleskopla görülebilecek kısmı için yaklaşık yirmi dakikalık bir gözlem yapmıştı ve gözüne çarpan her şeyi not defterine maddeleştirerek yazıp Adrasteia'dan memnuniyet dolu bir bakış almak için çırpınmıştı.

Dersin bitmesine az bir zaman kala yerlerine dönerlerken Melodie'nin yüzündeki tutuk ifadeyi fark etmiş ve yine hangi olayın ucunu kaçırdığını merak etmişti sarışın cadı. Yerine oturduğu gibi not defterinden kopardığı ufak bir kağıda birkaç sözcük karalayıp katladı ve hemen arka çaprazında oturan kumral kızın önüne fırlattı. Onu sıkkın görmek istemiyordu, özellikle yüzüne hasret kaldığı uzun bir yıldan sonra... Nottan başını kaldırıp kendisine bakan ceylan gözlere güven verici bir tebessüm armağan ederken cevabını eninde sonunda alacağını göstermek için kaşlarını havaya kaldırdı. Benden kaçarın yok, Riley.

Sınıfı dolduran 'gong' sesinin akabinde derin bir nefes alarak yerinden kalkan Eritheia, tüy kalemini hızla defterinin arasına sıkıştırdı ve Melodie'nin yanına ilişip koluna girdi. Genç cadıyı dersliğin dışına doğru sürüklerken konuşmaya başlaması için başını hafifçe eğmiş ve ona yaklaştırmıştı.

“Sana anlatmam gerekenler var.”
“Ah, tabii ki var.”

* Ödev iletildi höcam.

20 + 15 =35


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Claudeus Tyres
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Claudeus Tyres


Mesaj Sayısı : 397
Kayıt tarihi : 14/09/11
Lakap : Claud, Deus ve türevleri.

Astronomi I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: Astronomi I. Ders   Astronomi I. Ders EmptySalı Tem. 10, 2012 5:12 pm

Acımasızlık. Ruhunu kaplayan bu duygunun taşması dışa da vurulmasını sağlıyordu. Babasından kendisine yadigar hislerden biri olan acımasızlık, son zamanlarda gözünü kör eder olmuştu. Ailesine olan kızgınlığı sinirine tesir ediyor ve bu da duygu karmaşası yaşamasına sebebiyet veriyordu. Annesinden gelen bir mektup sonucu yine tepesi atan Edmundo, kendisine bulaşan ilk kişiyle karşı karşıyaydı şimdi. Korktuğunu saklamayı başaran ve yüzündeki sinsi ifadeyle sırıtan küçük yılan, kaşınmıştı.

''Expelliarmus.''

Anında çocuğun elinden fırlayan asa, büyücünün eline uçmuş ve yüzüne oturttuğu gülümsemeyle beraber çocuğa birkaç adım yaklaşmıştı. Çocuk bir yılandı; lakin büyü konusunda beceriksizin teki olduğu barizdi. Elindeki asasının ucunu çocuğun bozanına hafifçe değdirdikten sonra gözlerini kısarak fısıltıyla konuşmuştu.

''Acı çekmek istemiyorsan onu bana ver.''

Gözleri çocuğun elindeki şeye çevrilmişti. Minik bir şişe sıvı şans bulunuyordu elinde. Onu almalıydı. Ne kadar şanstan fazlasına ihtiyacı olsa da, bu da iyi olmasına tesir edebilecek bir şeydi. Açık eline değen soğuk şişeyle beraber dikkatini çocuğa vermiş ve gözlerini düzelterek yine gülümseme yerleştirmişti yüzüne. Asayı çekmeden önce son birkaç kelime söylemişti.

''Aferin ufaklık. Ha bir de unutmadan… Obliviate.''

Asasının ucundan çıkan beyaz ışıkla birlikte çocuğun gözleri açılmış ve birkaç dakika içinde ışığın sönmesiyle, asasını çekmişti büyücü de. Asanın işini bitirmesiyle çocuk kendine gelivermişti. Boş boş büyücüye baktıktan sonra oradan ayrıldı çocuk. Büyücü ise saatine bakıp Astronomi kulesine doğru yöneltti adımlarını. Hogwarts’ın dışına çıktığında içine dolan oksijen ile huzura bir adım attı. Etrafın boş olmasını ders saatlerine bağlamıştı ki halen elinde bulunan iksiri kulelere yaklaşmışken, cübbesinin cebine sokuşturdu asasıyla birlikte. Sıcak hava beyaz tenine tesir ederken, gözünü rahatsız edebilecek şiddetteki güneş ışınlarına karşı gözlerini kıstı. En sonunda ortak salonun kapısına vardığında derin bir nefes alıp, son bir kez büyük bir telaşla içeri dalmış ve gerekli olan şeyleri temin ettikten sonra ortak salondan çıkmıştı. Bu düşünceler geçerken aklından, bir yandan da astronomi kulesine varmıştı. İçeride sessizliğin hakim olması hoşuna gitmişti büyücünün. Sessiz ve tepkisiz bir şekilde bir sıraya yerleşerek, dersin başlamasını beklemeye başladı. Gözleri boş boş bakmaya devam ederken, içeri giren bedenle gözleri bayram etmişti. Platin saçlı sevgilisinin kendisini zorla Astronomi dersine sokup, kendisinden geç gelmesi ne kadar anormal olsa da onunla olmak dahi huzur vericiydi. Sevgilisi, kendisini görüp yanına yaklaşınca kolları kızı sarmaladı birkaç saniyeliğine. Aly'sinin yanağına verdiği öpücük ile profesörün içeri girmesi eş zamanlı gerçekleşince geri çekildi. Profesörlerin gözünde çapkın bir izlenim vermek istemiyordu ve derste ders üslubunu göz önünde bulundurarak Amethea'nın bakışlarını üzerinde hissedince ayırdı bedenini Aly'den. Dersin başlamasıyla bir kulağı profesörde bir kulağı cadıda idi. Kolunu, kızın diğer omzuna attı ve arka sıranın keyfini çıkararak dudaklarını araladı.

''Geciktin.''

Fısıltıyla azat etmişti dudaklarından kelimeyi. O sırada profesör anlatımına devam ediyordu. Kız adeta bir umutla cevap vermişti büyücüye.

''Kedimle dalaştım yine.''

''Bu kediyi sana kim almıştı sevgilim?''

Kaşlarını çattıktan sonra cevap bekliyordu ki, soruyu sorduğuna pişman eden bakışlar abarttığını söyler nitelikteydi.

''Bu kadar kıskanç olmamalısın, Eddy.''

''Sen de herkese bu kadar yüz vermemelisin, canım.''

Geçen seneden işlenen konular, bir fısıltıyla dolduruyordu sol kulağını. Sevgilisiyle gerçekleştirdiği derin muhabbetin bölünmesinin kaynağı, profesördü. Bakışlardan cevabı alan büyücü, bir süre sükûnet içinde bekledi akabinde tekrar döndü sevgilisine.

''Benim yüzümden kalacaksın.''

''Asıl sen benim yüzümden kalacaksın.''

''Ben derslerimi verdim, beni düşünme.''

Cadının bu sözlere cevabı gözlerini büyücünün dudaklarına dikmesi ve parıldayan gözler olmuştu. Çalışkan bir kızı, aylağın teki yapabilecek kadar yılan olduğunu düşünmüyordu. Bu sırada etraftaki iki üç kişinin bakışlarını üzerlerinde hissedebiliyordu.

''Bizi kıskanan gözleri seyret güzelim, bir de bana kıskanç dersin.''

Minik ve profesörün duymayacağı şiddetteki bir kahkahanın ardından cadının büyücünün sözlerine itaat etmesini seyretti. Çok geçmeden kızın cevabı gelmişti.

''Çok şakacısın.''

Kız derin bir nefes alarak rahatlamaya çalışırken, yüzünde tebessüm açtı. Omuz silkmesi de biraz ardından gelmişti. Büyücüye izin vermeden tekrar söze de girmişti.

''Hadi, tıp oynayalım. 1, 2, 3, tıp.''

Edmundo sözlerinden sonra sonra tek kolunu cadının omzundan ayırmadan, profesöre dönmüş ve oyunu kurallarına göre oynamıştı. Profesörün dersin bittiğini haber veren sözcükleriyle kitaplarını bir an önce toparladıktan sonra gitmek için kafasını kaldırdığında, sevgilisi de toparlanıyordu.

''Kendinize iyi bakın profesör.''

Elindeki kitaplarıyla beraber sevgilisiyle ayrıldı derslikten.

''Hadi sevgilim, biraz baş başa kalmanın zamanı geldi de geçiyor.''

*:


19 + 15 = 34

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sunset Miranda Allison
SFL
SFL
Sunset Miranda Allison


Mesaj Sayısı : 3162
Kayıt tarihi : 02/02/11
Yaş : 30
Lakap : Mirana Nightshade.

Astronomi I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: Astronomi I. Ders   Astronomi I. Ders EmptySalı Tem. 10, 2012 10:07 pm

Dudaklarını oğlanın kalın dudaklarından ayırırken bunu yapmayı istemediğini hareketleri hayli iyi bir şekilde gösteriyordu. Parmakları hala daha oğlanın vücudunda geziniyor, sahip oldukları o kısacık anı ellerinden geldiğince iyi değerlendirmeye çalışıyordu, iki sevgili. Nefese nefeseydi ikisi de lâkin Rowena kızı hala mantıklı düşünebiliyordu. Östrojen her ne kadar hat safhada salgılanmış olsa da kuzgunun bu yanını köreltememişti, hiçbir zaman. "Artık gitmeliyiz, sevgilim." Sevgilisinden alacağı yanıtın ne olduğunu tahmin ediyor ve tahmininin gerçek ile birebir örtüşeceğine şüphesi yoktu. Sunset'in aksine Xavier her zaman arzularının esiri olur ve tatmin olduğunu hissedeceği ana kadar durmak fiilini lugatından çıkartırdı. Yavru köpek bakışları oğlanın çehresinde yerini alırken kalın ve tok sesinde kendilerini bulan sözcükler kulak kıvrımlarına ulaştığında çarpık bir gülümseme yerletirmişti, Rowena kızı suratına. "Yalnızca birkaç dakika daha kalsak, Amethea'nın bizim derse girip girmediğimizi umursayacağını sanmıyorum. Saatleri devreye sokabiliriz bu durumda." Tebessümü büyüyerek dişlerinin meydana çıkmasını sağlarken, oğlana hâk vermişti. Sonuçta, Astronomi dersini kaçırmasının onun için mühim bir kayıp oluşturmayacaktı lâkin daha ilk dersten adının kaçağa çıkmasını istemiyordu. Amethea'nın bina sorumlusu olması ve kendisinin de bina başkanı sıfatını taşıması sürekli iletişimde olmalarını sağlayan etmenlerken karşı karşıya geldikleri ilk fırsatta bugünü sormayı pas geçmeyeceğini biliyordu. Birçok şey zırvalayacak, aralarından bazılarını duyma gereksinimi hissedecek Sunset, bazılarını ise umursamayacak, kulak arkası edecekti. İçindeki anarşist ruhu onu ele geçirmek istiyordu, ona kimi zaman izin verirken göze batacabileceği zamanlarda onu bulunduğu mahzende, sakladığı demir parmaklıkların arasında tutmayı seçiyordu. Derse gidecekti, Xavier ise onun ardından adımlarını atacak, mecburen dinleyecekti dersi. Aksini yapacağı zaman bir çocuktan farksız bir şekilde sevgilisinden azar yiyecekti yoksa. " Amethea bizi fark etmeyecek olsa bile, -ki onu adıyla andığımızı duyarsa ikimizi de Testrallere yem yapar, derse girmeliyiz sevgilim, zira karşında inek öğrenci gözlükleriyle gezmeyi onur sayan, zeki bir Ravenclaw var ve sen o kuzguna aşık olduğun için ne derse yerine getireceksin." Kelimeleri özgür bırakırken yüzünde ciddi bir ifade bulunmaktaydı ancak sözcükler son bulduğunda onu sevimli gösterdiğini düşündüğü bir gülümseme hâkimdi, çehresine.

Yalpalayarak yürüyen erkek arkadaşını sol kolundan tutup çekiştiren Sunset hayli bitkin düşmüştü. Yaklaşık yirmi beş dakikadır oğlanı sürüklediği için takati kalmamış, tüm gücü tükenmişti. Enerji seviyesi sıfırı bulmuştu ancak dersliğe varmayı da başarmıştı. "Pekala, arka tarafa geçeceğiz ve ne istersen yapmana izin vereceğim. Ama bir dakika! Amethea'nın yapmamı istediği bir iş vardı. Onu halledip gelicem. Bekle..."

Profesörün masasının üzerine yerleştirdiği kitapları kollarının arasına alırken epey zorlanmıştı. İki, üç kitap ona yetmeyecekmiş gibi iki elin parmaklarını aşacak sayıda kitabı toplamanın ne faydası olmuştu ki ona? Sevgilisinden de uzaklaşmasına neden olmuştu, Mel yerine neden ben her defasında? diye söylenerek kütüphanenin yolunu tuttu. Hep bir ton laf söylüyor hem de çabuk olmaya çalışıyordu. Yolu yarıladığında Fae'yle karşılaşınca onun ufak bir sohbete dalmıştı.

“Bunca kitapla nereye gidiyorsun sen? Derse yetişemezsen Adrasteia'yı kızdıracaksın, Sunset.”

“Evet, kitapları kütüphaneye bırakmamı isteyen bizzat kendisiyken derse geç kaldığım için bana fırça çekmeye kalkabilir. Fazlasıyla uygun geldi.”
“Bir dakika bir dakika, bu bir çeşit ceza olmalı. Sen yedinci sınıfsın”

Evet, bu sene mezun olacaktı ve hala profesörlerin ayak işlerine koşuluyordu. Bina Başkanı olmanın getirileri arasında bu yer alıyor muydu emin değildi ancak bu işlerden kurtulacağı için seviniyordu. Kıza karşı gülümseyip başıyla onay verdikten sonra kütüphanenin yolunu tuttu yeniden ve onları bırakıp koşar adım dersliğe geri döndü. Profesörün çoktan derslikteki yerini aldığını görünce açıklama yapma gereği hissetmeden sevgilisinin yanına geçti. "Ne demiştim az önce? Heh... Hala geçerli." Kızın sözlerini işittikten sonra büyücü canlanmıştı adeta, bir anda. Xavier, kızdan daha hızlı hareket etmiş, koşar adım arka tarafa geçmişti. Profesörün varlığı onu engellemeseydi eğer, onu kucaklayıp taşıyacağından şüphesi yoktu, cadının. Yorgunluğunu yok sayarak o da kısa sürede oğlanın yanında yerini almış, birkaç dakika sonra da profesör derse başlamıştı. Büyük bir dikkatle Sunset dinlemeye başlamıştı ki Xavier'ın ellerinin rahat durmadığını fark etmiş, az önce sarf ettiği sözcüklerden anında pişmanlık duymuştu. Belinde ve bacaklarında hareket halinde olan parmakların hissediyor olmak onu rahatsız etmiyordu ancak, oğlan bir süre daha devam ederse dudaklarını ateşli bir öpücük ile kutsayacaktı. Sol elini, aşık olduğu büyücünün ellerini tutmakta kullanmış ve onu anında durdurmuştu. Resmen, ben sana derse gelmememiz gerektiğini söylemiştim diyordu, hareketleriyle. Ses tonunu kıstı, kafasını hafifçe büyücüye çevirdi ve fısıldadı söylemek istediklerini. "Hey! Bak, şimdi rahat durursan bir sonraki derse girmeyeceğiz ve senin emrine amade olacağım. Anlaştık mı?" Xavier, sevgilisinin sözcüklerinden sonra tatmin olmuşa benzemiyordu, ancak kafasını aşağı yukarı sallamıştı hafifçe ve göz kapaklarını kırpmıştı. Profesörü dinlemeye koyulmuş, çantasından kalemle bir not defteri çıkartıp not almaya başlamıştı, yavaş yavaş sayılmış yirmi mississippinin ardından sıkıldığını anlayan cadı, tekrar kafasını sevgilisine dönmüş ve fısıldamıştı. "Pekâlâ, sıkıldım. Hemen şu an çıkabilme şansımız var mı dersin?" Sevgilisinin cevabı gecikmemiş, ona karnı ağrıyormuş gibi kıvranmasını söylemişti. Sunset, büyücünün ne dediğine akıl erdiremezken, söylediklerini yerine getirmişti. Kuzgunun birkaç dakika daha kıvranmasının ardından oğlan konuşmaya başlamıştı, yüksek sesle. "Profesör... Sunset'in bir sorunu var sanırım. Birkaç dakikadır kıvranıyor. İzninizle onu hastane kanadına götürmek istiyorum." İşittikleri karşısında profesör hoşnutsuz görünürken, başıyla onaylamadığını da göstermişti. Xavier, kuzgunun koluna girmişti ki aldığı yanıt ile donup kalmış ve az önceki yerine oturup kalmıştı. Sunset soran gözlerle oğlana bakarken bakışlarındaki moral bozukluğunu görmüş ve üstelememişti daha fazla. Dersi sonuna kadar dinlemiş gibi görünmüş ancak sevgilisine kısa kısa notlar yazıp vermiş, iletişimlerini bu şekilde sağlamışlardı.

20 + 15 = 35






*Gözel elcağlarımla yazdığım ödevi size de pmle attım hoçam.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Deirdré Alkema
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Deirdré Alkema


Mesaj Sayısı : 2836
Kayıt tarihi : 28/01/11

Astronomi I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: Astronomi I. Ders   Astronomi I. Ders EmptyÇarş. Tem. 11, 2012 12:35 pm

Bunca zaman gelip geçmiş tüm gecelerde Deirdré Alkema'nın en çok sevdiği her zaman Astronomi dersinin denk geldiği günler olsa da, cadının aklında bu sefer bir kereliğine mahsus olarak yıldızlar ve uydular değil, kendi özel hayatı vardı. Çok ders çalıştığı ve her şeyi takip ettiği söylenemezdi aslında ama çabuk anlardı ve dikkatli dinleyip iyi yorumlar yapardı, hatta çoğu zaman dikkatini dağıtacak herhangi bir öğeye masasında yer bile vermezdi. Profesör Adrasteia'nın söylediklerini hızlıca parşömenine geçirirken kağıdı sadece kendinin anlayacağı karalamalarla kapladığını ve okunmaz bir yazıya sahip olduğunu fark etme işini sonraya bıraktı. Karşısında oturan Melodie Riley'nin inci gibi notlarının yanında kendininkinin karman çorman olması umrunda değildi. Sürekli kalligrafi peşinde koşacak, kraliyet asaletinden bozma bir nezaketle hareket edecek değildi ya elleri. Karışık ama hızlı not almanın farklı bir güzelliği vardı ona göre; sadece kendinin bilebileceği bir yazma biçimi, hiçbir kelimeyi bozmadan açıkça şifreleme. Sonunda ince bileğinin isyan çığlıklarına boyun eğdi ve elindeki tüy kalemi parşömeninin yanına attı Alkema. Derse karşı umursamazca attığı her adım bir kuzgun ihaneti kokuyor olsa da hafifçe omuz silkti bu düşünceye. Parıltılarla dolu, açık bir koyu mavi gökyüzünde galaksi aramaktansa burnuna gelen ıhlamur kokusunun zihnindeki karmaşa düğümlerini açmasına ve aradığı cevabı bulmasına izin vermek istiyordu bu sefer. Oturduğu sandalyede hafifçe kaykıldı ve gözlerini teleskobundan ayırmadan her bir yıldızın hayatındaki bir sorunu çözmesini diledi.

Koyu mavi gökyüzünün zihnine taşıdığı ilk soru, nasıl olup da kanının Dratshev'lere bağlandığıydı. Soyadının sahibi, saçları ve sakalları bir ateş gibi kıpkırmızı, gözleri yeni yeşermekte olan bir bitki gibi yemyeşil olan adamın kanında Rus etkisi olduğuna inanmıyordu. Annesiydi aklına takılan. Sarı saçları bukleler halinde omuzlarına düşen, gök mavisi gözlerinde söylediği yalanın yarattığı hüzünle dalgalanan gözyaşlarının zihninde belirişini hiç unutmuyordu. Alkema, hareketlerinin ve tavırlarının kime ait olduğunu anlamıştı Esfir'e daha ilk baktığı anda. Belki dış görünüşüyle babasının kopyası olabilirdi ama gözlerini kırpışı, saçlarını savuruşu, bir yalan ortaya atışı gibi küçüklü büyüklü her davranış ve bedenini dans ettirişinde o kadının izleri vardı. Eilert'in Carlie'nin babasını neden öldürdüğünü anlıyordu şimdi, Güneş'in Kızı'nın dünyasını yıktığı için duyduğu öfke hala yerli yerindeydi fakat anlaşılabilirdi. Annesine kızmak istiyordu, bir yalanla domino taşlarının ilkini yıkan oydu ama ağzından çıkıp bir yalan oluşturan her sahte harfle göğsüne saplanan bıçağın silüetini görebilmişti gözlerinde. Böylesine hüzünlü bir hikayenin üç mağduruydu onlar. Yaptıkları şeyler için ebeveynlerini nasıl suçlayabilirdi, keder ve pişmanlık bu kadar barizken?

Sorunlardan biri çözülmüştü. Ebeveynlerini suçlamayacaktı. Peki ailesinin buzdan şatosunu eriten kimdi? Asla bilemeyeceğini düşündüğü, umuduğunu kaybettiği cevabı zihnine gelen yeni anılarda bulamamak, boğazında bir yumrunun düğümlenmesine yol açıyordu.

Bir de şu yeni kız vardı tabii. Sarışın ve güzeldi. Zihnine Amaryllis'in aydınlattığı anılardan biriyle düşmüştü bu kız. Adını bilmiyordu fakat bir Alkema olduğunun bilincindeydi. Küçükken onunla oynadığını, beraber yalnızca bir karış havaya kaldırabildikleri oyuncak süpürgelerle evin içinde uçtuklarını ve hatırlamadığı bir başka yerin çocuk havuzunda yüzüne su fırlattığını hatırlıyordu. Yeni gelen bu anılarda hissettiği mutluluğu da hatırlar olmuştu; nasıl da eğlenmişlerdi beraberlerken! Ne yazık ki, kızın kim olduğundan, nerede olduğundan ve adının ne olduğundan bihaberdi kızıl cadı. Bu yeni kişiye dair merak ve onu arama isteği, onu her düşündüğünde bedenine ani bir adrenalin salgısı gönderiyor ve gözlerini bir radar cihazı gibi kullanmaya çalışmasına yol açıyordu.

Bu bambaşka boyutlara açılan kapının anahtarına sahip sarışın kızı bulmalıydı. Belki sorularına cevap verir, ailesine dair zihnindeki pusları ortadan kaldırırdı. Belki yeniden eğlenir, kahkahalara boğulurlardı fakat malesef kızı bulmak için hiçbir ipucuna sahip değildi, bu da başka bir umutsuzluğu doğuruyordu yüreğinde.

Etrafındaki ani uğultu ve hareketlenmeyle irkilen cadı, hiçbir şey olmamış, dersi kaçırmamış, düzgünce not tutmuş gibi parşömen kağıtlarını rulo haline getirdi, mürekkebini kapatıp tüy kalemini kutusuna koydu ve tüm bu eşyaları çantasına yerleştirirken bir tarafı nasıl olup da koca bir ders boyunca sadece geçmişini didiklediğini düşünüp hayıflanıyor, diğer tarafıysa dersin başındaki umursamazlığın devamını bedenine ve zihnine çevreleyip onu yatıştırıyordu. Beraber ayaklanıp kuleyi terk eden Melodie, Fae ve Sunset'e 'görüşmek üzere' mesajı veren bir dokunuşla veda ederken, Jesus ve Edmundo'ya ise kibarca gülümsedi.



20 + 15 = 35



Ödev gönderildi efenim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Astronomi I. Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: