Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 Profesör Lucien'in Odası

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Aleksandre Lucien Roux
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Aleksandre Lucien Roux


Mesaj Sayısı : 521
Kayıt tarihi : 21/06/10
Yaş : 32

Profesör Lucien'in Odası Empty
MesajKonu: Profesör Lucien'in Odası   Profesör Lucien'in Odası EmptyPerş. Nis. 26, 2012 9:02 pm

...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Saqued Dieudonné
Tılsım Profesörü
Tılsım Profesörü
Saqued Dieudonné


Mesaj Sayısı : 1034
Kayıt tarihi : 23/12/10
Lakap : Kara melek.

Profesör Lucien'in Odası Empty
MesajKonu: Geri: Profesör Lucien'in Odası   Profesör Lucien'in Odası EmptyPerş. Mayıs 03, 2012 9:08 pm

“Değişmişsin Melek.”
“Senin kadar değil Melek.”
Maun renkli bakışlar neredeyse küçümser bir ifadeyle Kara Melek’in bedenini incelemeye başladığında, gül kurusu dudaklarını aralayıp gazap kusmak istese de geri dönüşü ve kendisine dönüşü hatırına sustu güzel cadı. Suskunluğunun bedelini bir başka vakitte kat be kat artmış bir vaziyette ödeyeceğini idrak etmiş olsa da omuz silkerek yoluna devam edip matemi buz mavisi bakışlarından vahşice sıyırdı. Belinda keskin zekası ve ölümcül doğasıyla karşısında durup çenesini dikleştirdiği sürece onunla hiçbir konu üzerinde anlaşmaya varamayacağı aşikardı zira Melek onunla soluduğu her havada bunu tatmış, zihnine kazımıştı. Adımlarının yönünü usulda Mitoloji bölümüne çevirirken içine doluşan ürperti, tarifsiz bir çelişkiyle bezenmiş olarak yüreğini çalkalamaya başladı. Nefretinin bir anda sönüvermesi boşluğa, amaçsızlığa sevk etmiş olsa da bir nebze insancıl belki birazcık da bencil davranarak intikamını yutmuştu. Ancak kardeşlerinin bunu tasnif etmeyeceğinden adı gibi emindi ne yazık ki.
~~
Tabloların gürültücü varlıkları, öğrencilerin koşuşturması ve idarecilerin yoğun çalışmasından kendisini soyutlamakta olan üçüncü kat; sessizliği sıkıcılıkla ustaca harmanlamıştı gece gece. Bir iki mırıltının dahi olmadığı koridorda kulaklara ilişen tek şey Melek’in sert ve kendinden emin adımlarından başka bir şey değildi. Boş bakışlarıyla süzdü bilgiç, iri bir cüsseyle karşısında dikilen kapıyı. Hogwarts’a geldiğinden bu yana dirayetine zincir vuran her şeyi tek tek susturmaya söz vermiş olmasaydı ağabeyine, belki şu an başka bir konumda başka bir yerde başka bir vasıfla bulunup bunca çetrefilli işle yüzgöz olmayacaktı güzel cadı. Fakat küçük biçimli burnunu dikip buz mavisi bakışlarına en hunhar kılıfını geçirdiğinde ne yapabileceği bir şey ne de tercih yapabileceği seçeneği kalmıştı. Düşmanının önce düşlerini süsleyip sonra yatağını ısıttığı için artık gireceği her yol alacalı, çelişkili ve tabii acılı olacağını kestirmişti, kilitlenmemiş kapıyı ittirip eşikten adımını atarken Dieudonné’un mağrur duruşunu, asaletini, kudretini, sözlerini, inançlarını, nefretliklerini ve düşmanlarını arkasında bırakmaya niyetliydi. Biçimli, yumuşak ve neredeyse öpülmesi için yalvaran dudaklarına suratına hiç yakışmayacak cinsten saf bir tebessüm oturtup “Ben olsam o gömleği giymeye cesaret edebilecek kadar aptal olduğunu düşünmezdim, Luc,” dedi sakin ve neredeyse uyarak bir ses tonuyla.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aleksandre Lucien Roux
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Aleksandre Lucien Roux


Mesaj Sayısı : 521
Kayıt tarihi : 21/06/10
Yaş : 32

Profesör Lucien'in Odası Empty
MesajKonu: Geri: Profesör Lucien'in Odası   Profesör Lucien'in Odası EmptyPaz Mayıs 06, 2012 12:51 pm

Karanlık... Sonsuz bir karanlığın tam ortasında bulmuştu kendini. Yaraları sızlıyor bedeni gittikçe daha da ağırlaşıyordu. Yeni bir acı dalgası da zihninden omuriliğine doğru akarken titredi. Ölüm'ün cehenneminde daha beterine dayanmıştı ancak şimdi daha kötüsüydü. Bu sefer hançeri ondan yemişti. Ondan, en sevdiğinden... Artık ölümden korkmuyordu karanlığa bıraktı kendini. Orada derinliklerde babasının sesini duydu. "Benim yolumdan gidiyorsun evlat. Benim hatalarımı yapıyorsun." Onu bırakıp gittiği zaman nasılsa hala öyleydi yüzü. Grilerin karıştığı saçlar, sert bakışlar, karanlık kuyu gibi derin gözler. "Yanılıyorsun. Kendine olanın herkese olacağını sanıyorsun.” Babasının bu nefreti önce annesinden etmişti. Ne olursa olsun bir çocuk asla annesinin sevgi dolu kucağından ayrılmamalıydı. Sonra… Aşkı koymaya çalışmıştı hiç sahip olamadığı sevginin yerine ve yine bocalamıştı. “Senin nefretin yüzünden önce annemi sonra Adel'i kaybettim. Sorcha'yı ve Edna'yı aşklarını anlamayarak üzdüm. Şimdi doğru kişiyi buldum ve buna engel olamayacaksın.” Babası bir an daha önünde durmuştu. Bir an heybetli boyutlara ulaştı ve sonra kayboldu. Geriye sadece karanlık kaldı.

Lucien’i o karanlıkta sayısız ruh ziyaret etti. Azap ve mutluluk verdi. Sonundaysa gözleri açıldı kararını vermişti. Deneyecekti. Ucunda ölüm olsa bile. Sonuçta o çoktan ölmüş değil miydi?

Yaklaşık bir hafta sonra

“Argh..” Göğsünün hemen yanındaki yarayı tutarak yüzünü buruştururken kendini koltuğa bıraktı. Gömleğinin düğmelerini açarak yaranın üzerindeki sargıları çözdü. Asasını yara izine değdirerek hafif bir büyü mırıldandı. Kısa süre sonra acı sona ermişti. Yaralarının çoğu kapanmıştı az önce büyü yaptığı en uzun süre kapanmadan durandı ve dayanıklı olmasa canını alacaktı. Bezi sıkı tutarak tekrar sardı. Ancak gömleğini giyme zahmetine girmedi. Kafasını geriye yatırarak öylece durdu. Zihni tamamen karmaşa içinde bir şekildeyken kapının gıcırtısı ile başını doğrulttu. Burnuna dolan parfümün kokusunu. Bir yanı güvensizlik çanları çalmaya başladı. Cadı üç kez ölümün eşiğinden kurtarmıştı onu. Bunlardan ilki necromancerlerin yanında kendisiyle savaşmasıyla olmuştu. Savaş o kadar çetindi ki Saqued’in yardımı olmasa ölebilirdi. Belki bunu kendisiyle yaklaşmak için yapmıştı ki amacı oysa bunu başarmıştı da. Baş başa teşekkür yemeği yedikleri sırada üzerine döktüğü içkide zehir olduğuna Lucien adı gibi emindi. Ve son olarak o gece, önce cehennemin içine atmış ve sonra oradan elleriyle çıkarmıştı. Neden? Sebebin aşk olduğuna inanmayı öyle istiyordu ki… Fakat karanlık bir yanı olduğunu, içindeki nefretin dinmediğini, dahası ailesine hala delicesine önem verdiğini biliyordu. O halde bütün bunlar daha büyük bir tuzağın parçası olamaz mıydı? Lucien’i düşüncelerinden ayıran açılan kapıdan görünen bedenin şuh tavrı oldu. “Ben olsam o gömleği giymeye cesaret edebilecek kadar aptal olduğunu düşünmezdim, Luc,” Bir meleğin masumiyetini ve şeytanın tutkusunu cadının bakışlarının derinliğinde görebiliyordu. Bedenini sardığı kadar altındaki hazineleri de sergileyen hoş bir gecelik siyah cüppesiyle örtülmüştü. “Bana kalırsa cesaret seni bu odaya almakta, Kara Melek.” Doğruldu. Uzun iki adımla cadının yanına süzülürken önü açık gömleği hızının verdiği rüzgârla dalgalandı. Saqued’in ellerinden tutarak cadıyı içeri çekti ve kapıyı kapattı. Yine hızlı bir hamleyle cadının yarı çıplak bedenini duvara yasladı. Bedenlerinin birbirini hissedebilecek kadar yakın olmasına izin verirken gözleri hala bir şey arar gibi meleğin gözlerine bakıyordu. “Sen suçu sadece beni sevmek olan Sorcha’yı öldürdün, sevdiklerimin yaşamlarını tehdit ettin ve koruduğun ailen en az babam kadar karanlık işler peşindeydi.” Babasını düşündü bir kez daha. Mükemmel bir deha, büyünün her yönünün derinliklerini görmüş bir büyü bilimci ve kendi ailesinin yok oluşunu planlamış bir hain. Aydınlığın ateşli ve saldırgan yüzlerinden olan Varkonylerin parçalanmasına ve çöküşüne bugün üzülmüyordu. Zira vahşeti vahşetle çözmek gibi hastalıklı bir yöntemleri vardı. Yargılamadan, doğruyla yanlışı ayırmadan ellerine geçen kara büyücüyü öldürüyorlardı ki çoğu zaman en zayıflar oluyordu. Babası belki de tamamen kendi bencilliği ile olsa da doğru yapmıştı. “… ve ben, o gece sevdiklerine karşı yakılan ateşte rol aldım. Yoldaşlığın tüm istihbaratının kontrolü ellerimdeyken beni katmadan bu işi çözemezlerdi. Doğrudan saldırıya geçer ve sizin için kolay hedef olurlardı. Ben, o gece daha fazla yoldaşlığın ölmesine ve nefretin büyümesine engel oldum.” Yaptığının doğru olduğunu iddia etmiyordu sadece o an kendisine doğru geleni yapmıştı. Zaten söz konusu bir savaşken kim doğruyu yapabilirdi ki. Kan, daha fazla kan, çok daha fazla kan… Savaşın mantığı buydu. Lucien tarafını seçmiş ve tarafı için doğru olanı yapmıştı. Mesele o gün değildi, mesele bugündü. “Aynı zamanda içini nefretle doldurmuşum. Benden nefret etmelisin Saqued ve ben de senden...” Zihnindeki ikileme döndü beyni. Cadı gerçekten onu seviyor muydu yoksa bunların hepsi bir oyun muydu? Gerçeği belki de asla bilemeyecekti ve buna rağmen…

“Ve ben kapıyı kapatıp seni öpmeyi seçiyorum, hançerini çıkarıp buracıkta öldürebileceğini bilmeme rağmen. Başını cadınınkine yaslayıp dudaklarını onun dolgun dudaklarıyla buluştururken artık birer fazlalık olan cüppe ve gömlek yere düşmüştü. Bedenine onu her öptüğünde olduğu gibi garip bir his yayıldı. Tüm kuşkularını, kafasındaki sorunları uzaklaştıran içmeden sarhoş eden bir his. O hisle savaşmayı defalarca denemişti ancak bu sefer aksini yaptı kendini bıraktı. Dilleri birbirine dolanırken öpüşü onu ne kadar özlediğinin sessiz bir ifadesiydi. Dudakları ayrılırken cadının boynuna doğru kesik nefesler bıraktı. Ardından kulağına fısıldadı. “Cesaret, bence bu, ya da aptallığın ta kendisidir belki de. Ya da… Aşk mı demeliyim.” Dili cadının kulağından boynuna kayarken elleriyle kalçalarından tutarak kucağına çekti ve iki adım geriye koltuğuna bu sefer kucağında cadı ile birlikte oturdu. Koltuğa kaykılırken kendini bu sefer cadının kollarına bırakmıştı, teslimiyetle...


En son Aleksandre Lucien Roux tarafından Paz Ekim 21, 2012 6:39 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Saqued Dieudonné
Tılsım Profesörü
Tılsım Profesörü
Saqued Dieudonné


Mesaj Sayısı : 1034
Kayıt tarihi : 23/12/10
Lakap : Kara melek.

Profesör Lucien'in Odası Empty
MesajKonu: Geri: Profesör Lucien'in Odası   Profesör Lucien'in Odası EmptySalı Tem. 10, 2012 7:10 pm

Bakışlarının teni üzerindeki yakıcı etkisini yadsımak bir yana dursun, o bakışlara karşılık vermeyi dahi aklından geçirmek istemeyen güzel cadı omuzlarını dikip uzun boyunu sergiledi cesurca. Bariton sesini duyduğunda ne titremiş, ne de bir adım geri çekilmiş olduğu açık yüreklilikle biraz da ürkeklikle erkeğinin bakışlarını yakalamaya çalışıtığı vakit, her şeyin silindiği vakitti. Adının çınlayışı geldi kulaklarına; tarifsiz, yüklü... Lakabını Ejder dahi böyle büyülü bir tutku, böyle yakışı kalmayan bir kinaye ve böyle bir aşkla dillendirmekten sakınırken büyücünün cüretkarlığı kanını dondurmuştu. Soğuk duvarın pürüzlü yüzeyinden aldığı tepki, bedenini ikinci bir deri gibi kapayan büyücünün bedeninin sıcaklığıyla yumuşadığında güzel kadının damağına naif bir tat sundu cömertçe. Dudaklarından sıyrılmak üzere olan iniltinin önüne set çekme niyetinde olduğu için dudağını ısırıp 'Henüz değil' diye fısıldadı arsız kalbine. Henüz değil...

Tatlı, neredeyse anne yüreğinden kopmuş bir ninni, bakirenin dudaklarından çalınmış bir ses kadar huzur verici fakat savaş meydanında pişecek kadar eril sözler kendisine iliştiğinde; önce çocukca bir şaşkınlık, ardından neşeli bir tebessüm, en nihayetinde ise arzedilenlerin haşmetiyle şaha kalmış bir dehşet ekti Dieudonné kızının yüreğine. Sesini bulabilse verilen ultimatomlardan sakınmak adına bir şeyler geveleme cüretini gösterecek, her biri için kendisince haklı sebeplerini olduğunu ifşa edip kardeşinin ölümüne mide bulandırıcı bir ölümün sebebiyet verdiğini, zararsız bir kara sevdadan zerre alerji almadığını bildirecekti lakin o çok güvendiği çınlayışını yitirmişti. Nedeni elbette genç adamın büyük bir soğukkanlılık geçmişi eşelemesi, güzel cadının zihninde söndürdüğü her alevi yeniden harlamasıydı. Söz bitmişti, sesin gittiği gibi. Öylece durup sevdiği erkeğin bedeninde ailesi tarafından açılan yaralar için gözyaşı dökmek, ne şanına ne ahlakına denk düşerdi güzel cadının. Onu teselliye soyunmadığı gibi, söylenenlere karşı tepki vermeyi de reddederken yüreğinde kabaran bir Melek vardı; kendisine yabancı, kendisine eş... Tezatlıklarla yüklenip en hoş görüntüyü, ademiyeti saptırmaya yetecek huşuyu barından çehresini kuzguni saçlarıyla gizlerken nefretini silmek istedi gözlerinden. Babasının topraklarından bir düşmanı kaçırdığı ve bekeretli topraklarını basiretsiz Loire'ya çeviren adama gönül verdiği gerçeği her ilkesini yaralamıştı pare pare.

Ta ki...

Ta ki... O dolgun dudaklar ruhunun kilidine erişip bencilce önce dudaklarını sonra da ruhunu kemirmeye başlayana dek boğuştu çelişkileriyle, nefretiyle. Zaferin bu kadar kolay avuçlarından kaymasına zerre gocunmazken sırtını selamlayan dalgaları saçların köklerine dek tek bir şeyle sızladığını biliyordu. İtiraf etmeye kaçındı. Kabullenmek o kadar haşmetli geldi ki, gerçeğin altında ezilip kanatlarından olacağını tamamen lanetleneceğini idrak eden Melek, hafifçe itti hasmını. Önce histerik bir kıkırdama, ardından ise duygusuz bir kahkaha ile kendisini ifade ederken "Boş ve çok konuşuyorsun Luc," diyerek tatlı tatlı bir uyarıda bulunmayı uygun gördü. Ne flört ediyor ne de büyücünün yanan tenini arzu ediyordu şimdi. Ellerini saçlarını arasına dolaştırıp, kuzguni yığını karıştırırken kelimeler ve düşünceler Melek'i hoşnut etmek adına koşuşturup dururken yalpalıyor, işlerini aksatıyordu. Güvendiği son dalı da kendi dirayetiyle kıran cadı, düşüncelerine ve düşmanlığına hakim olamadan gazap kustu. "Sen..." dedi titreyerek, hakim olamadığı her duyguyu dışa vurup rahatlamakla muktedir cadı "Aramızda bir şeyin olabileceğini düşünecek kadar da saf olamazsın. Yolum yolun değilken, ikimizin parmaklarında da kan varken seni arzulamamın tek açıklaması var; o da arsızlığım. Onu da hakimiyetim altına aldığım vakit kaldığımız işi tamamlarız. Ailemin gözünde de..." dedi, erkeğinin bedeninin hissini zihnine kazıyarak kapıya yöneldi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aleksandre Lucien Roux
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Aleksandre Lucien Roux


Mesaj Sayısı : 521
Kayıt tarihi : 21/06/10
Yaş : 32

Profesör Lucien'in Odası Empty
MesajKonu: Geri: Profesör Lucien'in Odası   Profesör Lucien'in Odası EmptySalı Tem. 31, 2012 1:20 pm


    Kıkırdamalar ve alaylı sözler… Lucien’in içi öfkeyle dolarken eli istemsiz olarak cebindeki taşa doğru kaydı. Annesini delirten Matthew’i ise kurtaran gizemli tılsımı kullanmayı öyle dilerdi ki şimdi. Tılsım kudretliydi ve doğru kullanılırsa gücü ile yapılabilecekler inanılmazdı. Taşı yumruğu “Boş ve çok konuşuyorum ha? Demek öyle.” O gece öyle ya da böyle bir seçim yapması gerekmişti. Karanlığın kırbacı olmuş sürekli yoldaşlığın kanını kurutan bir aile daha fazla yoldaşlık üyesini öldürdükçe nefret büyüyecekti. Bu yüzden onların yöntemi acımasız olmasına rağmen haksız olduklarını söyleyemezdi. Diğer taraftan durmayacaklardı da ve sonuç kendilerini öldürtmek olacaktı. Bu da daha çok acı demekti. Onlar tüm bu denklemde feda edilebilir görünmüştü. Tabii bunu mantık söylüyordu kalbi ise o gün öyle yanmıştı ki Edna ile evlilik masasından kalkmıştı. İşte az önce bu ikilemi dile getirmeye çalışmıştı. Cesaret o bir ateşken bir kelebek gibi ona koşmaktı. Ancak o kullandığını kandırdığını açık açık dile getirmişti. “Arsızlık ha… Arsızlık... Sadece bu öyle mi?” Derin derin nefes alıp verdikten sonra bir parça sakinleştiğinde cadının gözlerine soğuk bir ciddiyetle baktı. “O kapıdan gidebilirsin prenses ama bil ki senin oyuncağın olmaktan bıktım, usandım. Git kendine başka eğlence bul.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Saqued Dieudonné
Tılsım Profesörü
Tılsım Profesörü
Saqued Dieudonné


Mesaj Sayısı : 1034
Kayıt tarihi : 23/12/10
Lakap : Kara melek.

Profesör Lucien'in Odası Empty
MesajKonu: Geri: Profesör Lucien'in Odası   Profesör Lucien'in Odası EmptySalı Tem. 31, 2012 1:47 pm

Arkasından gelen kudretli sesin gazabıyla bir anlığına ürperse de Lucien’ın hayatının merkezi olmasına göz yumamayacağı aşikârdı. Belki çok güzel bir parçası olabilirdi ancak o bir Dieudonné’du ve ailesini her şeyin üzerinde tutmakla mükellefti. Başını dikleştirip bedenini kasacak lakin boğazını yakacak bir nefesle öfkesini harladıktan sonra dudaklarında taçlanmış kibirli gülümsemeyi Lucien’a göstermek için bir harekette bulunmaya lüzum görmedi. “Arsızlık ya, ne sandın; artık masallara ve şairlere konu olmaktan ileri gidemeyen aşkın gelip tüm ciddiyetiyle bizi saracağını mı? Ah Roux... Cidden aziz misin, yoksa gerizekalı mı; karar vermekte güçlük çekiyorum.” Kuzgun karası saçlarını avuçları arasına alıp biraz karıştırarak kabarttıktan sonra hışımla erkeğine döndü, artık kendisini hülyalara boğan o çikolata renkli gözlere baktıkça hissettiği sıcaklığın arzudan kaynaklanmadığı dudaklarından çıkan sözlerle kanıtlandı. Onun soğuk, iltifat ve nezaketten yoksun kelamlarına karşılık kendisinin buram buram nefret kokan kelamları kafasında denklik kazanmıştı bile. “Ben Kara Melek. Eğer dokunduğunda hâlâ sevgili Sorcha’nı düşünüyorsan bunu sakın unutma ki oyuncaklarım canımı sıkmaya başladıklarında yanarlar. Ve sen… Eğer haddini biraz daha aşarsan o, kendini zorla tıktığın oyuncak fikrinin içerisindeki en basit canlıdan dahi daha kolay gözden çıkarılırsın,” dedi ilgisiz bir ciddiyetle. Buz kütlesi savurmakta ısrarcı bakışları, hazır duran şöminenin kütüklerine eriştiğinde sözlerini kanıtlama ihtiyacı hissetti, tehditlerinin havada kalmasını arzu etmiyordu zira. Maraz Hiras’ı savurdu, güçlü bir sesle fakat doğuştan gelen zarafetiyle konuştu.

“İncendio,” Kütükler güçlü bir alevle parladığında çıkıp gitti.



  • Son Efenim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Profesör Lucien'in Odası
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Artis Allison'un Odası
» Hogwarts Profesör Alımları
» Matthew Dean Wood'un Odası
» Henrik Kaczmarek'in Odası
» Valeria Nerissa Hyxest'in Odası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Hogwarts Duyuruları-
Buraya geçin: