Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 VI. & VII. Sınıflar I. Ders

Aşağa gitmek 
5 posters
YazarMesaj
Chryseis Lea Ruthvell
Tılsım Profesörü & Hufflepuff Bina Sorumlusu & Admin
Tılsım Profesörü & Hufflepuff Bina Sorumlusu & Admin
Chryseis Lea Ruthvell


Mesaj Sayısı : 1559
Kayıt tarihi : 21/06/10
Yaş : 31

VI. & VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: VI. & VII. Sınıflar I. Ders   VI. & VII. Sınıflar I. Ders EmptyPerş. Kas. 10, 2011 11:17 am

Ders Konusu :: Okuyun bakalım aşağıyı.

Zaman :: Okulun ikinci haftası, Cuma günü, beşinci ve altıncı ders.

Hava Koşulları :: Görkemli şatonun dört bir yanını kaplayan ağır sis sabah saatlerinde dağılmak yerine bulutlara karışarak gökyüzünü karartmış, sonbaharın pastel tonlarını daha da ağırlaştırmıştır. Hava serindir, ağır bir şekilde geceden bu yana süren sağanak yağmur ise dersliğin camlarına şiddetle çarpmaktadır. Klasik bir sonbahar gününe nazaran hava soğuk ve kasvetli.

Derslik Koşulları :: Hogwarts arazisini esir almış ağır sis, sınıfın yüksek pencerelerine de yansımış vaziyette. Profesörün dersliği aydınlatmak için dört köşeye birden yerleştirdiği büyükçe şamdanlar ise işlevini sürdürüyor. Muska dersliğinin alışılagelmiş çiçek kokusu hafif bir odunsu tadı da yanına çalarak etkisini devam ettiriyor. Profesör masası çıkıntı bir platformun üzerinde, kitaplıklar sınıfın sol duvarına yaslanmış ve yüksek çalışma masaları da sağ duvarda yerli yerinde. Lâkin dersliğe gelecek sınıf mevcuduna nazaran bir hayli az olarak yaklaşık on altı sıra, dört sütun hâlinde sınıfın batısına ve doğusuna yaslanmış vaziyette, dersliğin merkezi boş.

    İlk derslerinizi biraz farklı işlemek niyetindeyim. Bu sebepten ötürü rol oyunlarınızda göz ardı etmemeniz gereken birkaç hususu vereceğim ve profesör ile olan diyaloglarınızı araya serpiştirerek hayal gücünüzü sunmanızı isteyeceğim. Ders, tamamıyla size ait olacak. İstediğiniz her şeyi yapabilir, verdiğim kurgunun hudutlarını aşmayacak şekilde rol oyunlarınızı yönlendirebilirsiniz. Elbette yapacağınız her şeyin geri dönüşünün puan üzerinden olacağını göz ardı etmeyin.


Dersin İşlenişi :: Altıncı ve yedinci sınıf öğrencilerinin ilk dersinin ortak işleneceğinden bir haber olan öğrenciler dersliğe girmeye başladıklarında Profesör Ruthvell, masasının yanındaki büyük kitaplıkta bir şeyler aramaktaydı. Blok olarak işlenecek dersin ilk yedi dakikası öğrencilerin toparlanmasını beklemekle geçti. Akabinde kitaplıktan küçük bir kese çıkaran Profesör, onu masanın üzerine koydu ve küçük bir asa hareketiyle düğümlerini açtı. Küçük keseden çıkan parşömen parçaları hızla öğrencilerin önüne doğru uçup havada asılı kalmaya başlarken derin bir nefes alıp açılışı yaptı. Müfredata uygun muskaların ve işlevlerinin listelendiği rulo parşömenler öğrencilere teslim edilmişti.

"Altıncı sınıflar, ilk dersinize hoş geldiniz. Yedinci sınıflar, beni hayal kırıklığına uğratmadığınız için teşekkür ederim çünkü çoğunuz geçen sene dersi kaçırmasına rağmen sınavlarda bunu telafi edecek performansı gösterdiniz. Bu dönem de hepimizin emeklerinin karşılığını alacağını umuyorum, en azından muska dersini artık daha ciddiye alacağınızı düşünüyorum," dedi manidar bir ses tonuyla. Öğrencilerin okula gelirken yaşadıkları tren felaketini vurgulamaktı amacı. Lea, her ne yönde hareket ederse etsin tercihlerinden hiçbirinin öğrencilerini etkilemesini istemezdi, yüreği ezilerek konuşmaya devam etti. "Muskaların, Karanlık Sanatlar'a karşı oluşturacağınız savunma stratejilerine nazaran çok daha pratik ve zararsız bir yol olduğunu sizlere defalarca açıkladık. Lâkin yaşanan olay lehimize sonuçlanmış olmasına karşın çoğunuzun tılsımlarda yetersiz olduğunu duydum. Bu sebepten ötürü reşit olmasına bir yıl yahut birkaç ay kalmış öğrencilerimin üzerine düşerek onlara sıkı bir dönem yaşatma gerekliliğini kabul ettim." Ses tonu gayet açıklayıcı ve katıydı, belki de olması gerekenden biraz daha otoriterdi. Masasından uzaklaşıp topuk seslerinin yankısını uğultuların yükselmeye başladığı sınıfa bırakırken merkeze doğru ilerledi. Kollarını göğsünde kavuşturduktan sonra dersin nasıl işleneceğini açıklamaya başladı. "Çiftlere ayrılacaksınız, karşı karşıya gelip bildiğiniz tüm tılsımları kullanarak, elbette ki birbirinize fiziksel bir zarar vermeksizin, küçük bir karşılaşma yapacaksınız. Kazananın binasına puan olarak döner." Bakışlarını öğrenciler arasında gezdirip en mesafeli duranları ile göz teması kurmaya gayret etti. "Claudius ve Afrodille," dedi topuğunun üzerinde arkasını dönerken. Masasına doğru ilerlerken kızlar öne çıkmıştı. "Locomotor Mortis ve Obscuro ilk büyüleriniz. Akabinde Brendan oyuna dahil olup sizi Muffliato muskası ile tanıştırmaya çalışsın. Arkadaşlarınıza şu işin nasıl işlediğini gösterin."

Yüzünde bir tebessümle masasının üzerine oturan Profesör, iki cadıya başlamalarını söylemeden önce çiftleri oluşturmaya karar vermişti. "Alkyone, Quentin. Reanna, Sorcha. Melodie, Baptiste. Jacob, Elaisa. Freja, Xavier. Pierretta, Collesius. Eritheia ve Sunset."

    Her şey yukarıda açık ve net sanıyorum ki. Yukarıda bahsettiğim detayları atlamaksızın dersin sizin tarafınızdan işlenmesi çok daha eğlenceli olacaktır. Çiftlerden önce yazan binasına puanı götürür; aynı kural dersin başında örnek bir düello yapacak olan Claudius, Afrodille ve Brendan için de geçerli.

    Derste adı geçen karakterler: (VI. SINIFLAR) Adriana Sorcha Kuran, Afrodille Mya Hyxest, Alkyone Ambrosia, Claudius D. Dieudonné, Quentin Spencer Rodney, Reanna Prurient D'Elisiis, Elaisa May Jouvenel.
    (VII. SINIFLAR) Baptiste Cesear Rouvas, Collesius A. Allison, Freja Feodora, Eritheia Fae Hyxest, Jacob Liam Winchester, Melodie Riley, Pierretta Qixinâ, Sunset Miranda Walker.


    Sorusu olanlar PM yoluyla ulaşabilir arkadaşlar.

    Keyifli rol oyunları dilerim.^^

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Afrodille Mya Hyxest
SFL
SFL
Afrodille Mya Hyxest


Mesaj Sayısı : 1307
Kayıt tarihi : 09/10/10

VI. & VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. & VII. Sınıflar I. Ders   VI. & VII. Sınıflar I. Ders EmptyPtsi Ocak 02, 2012 7:30 pm

Yağmur damlacıkları gökten tüm zarafetiyle süzülüp uzun camlara çarpmayı sürdürürken, ortak salonun fazlasıyla loş olan atmosferinde hayat buluyordu Hyxest kızı aynı zaman dilimi içerisinde. Bakışları dingin bir şekilde amansız dalgalara yelken açmış, koltuğun kenarında duran ders kitapları ise aldırış etmediğinin bir göstergesi gibi sergilenmeye devam ediyordu. Kahvaltı etmeyi reddeden bedeni onu fazlasıyla zorlamayı başarmak üzereydi lakin cadı bir gıdım dahi lokmayı boğazından aşağı yolllamamak da kararlıydı. Elleri arasında tuttuğu günlüğünü küçük bir kız çocuğunun oyuncağını sahiplenirmiş gibi bir tavrıyla beraber dahada sıkı sarmalarken derin bir iç çeken ciğerlerinin yukarıya doğru kalkışı, kalbinde yer alan küçük yaraları ezip geçmek için adeta sevinç çığlıklarıyla kutsanmıştı. Dudakları düşüncelerinin etkisiyle buruk bir tebessümle aydınlandığında koltuğun üzerindeki kitapları da kucağına yerleştirip, topuğunun üzerinde hafifçe döndü sarışın cadı. Derslerden arda kalan vakitlerde soluğu ya Heaven ve Gabriella'nın ya da Brian'ın yanında alıyordu çoğu zaman lakin bugün, bir gizemi peşinde sürüklercesine ortak salonda ufak kaçamaklara ev sahipliği yapıyordu amansız ruhu. Peşi sıra merdivenleri ardında bırakmayı sürdürürken taştan duvarların arasında raks eden bedeninin onu sürükleyeceği yerden bir haber vaziyette oluşu tuhaftı. Derin düşüncelerin zihninde yarattığı kaosun kurbanı olmamakta ısrarcı olan ruhu, ilk defa bu denli yorgun hissediyordu kendini zira bugün, içinde hissettiği boşluğun peşine azat etmişti benliğini Hyxest kızı. Günün son birkaç dersine daha girip kafa patlatması gerektiği düşüncesi zihnindeki kaosu susturmak için hükmetmeye çalışırken Yasak Bölüm'e giriş yapan bedeni, soğuk duvara yaslandığında derin bir nefes koyverdi ve ellerinin arasında tuttuğu deri kaplamalı defteri açıp dün gece karaladığı birkaç satıra göz gezdirdi yeniden.

Bazen düşünüyorum da, sen benim bir parçamdın. Hayatımda Eritheia, Clessia ve daha birçok değer verdiğim, kalbimde derin bir sevgiye ve bağlılığa itaat eden nice aile üyesi vardı elbette lakin sen Aubrey, sen benim yegane parçamdın. Ne kadar bağırıp çağırsan da, beni herkesten sakınsan da bir nedeni vardı hiç şüphesiz: o da beni başıma gelebilecek ve bana zarar verebilecek her şeyden koruma içgüdündü. Seni özlüyorum. Seni, gerçekten özlüyorum, Aubrey. Hiçbir şey olmamış gibi, hala yanımdaymışsın gibi hayatıma devam ettirmeyi sürdürsem de kendimi kandırmaktan başka bir işe yaramadığını ve bu rolü defalarca sahnelemekten bıktığımın farkındayım...

“Sen benden hiç kaçmazdın, Hyxest.” Küçük bir hüsranla harmanlanan eşsiz ses tonu kulaklarına ulaştığında okuduğu satırlardan alabilmişti en sonunda kendini cadı. Milyonlarca kez kahramanı olmayı başaran ve hayatını adadığı erkek tam karşısında ona tüm güzelliğiyle bakmayı sürdürürken ne diyeceğini bilemez bir halde dudaklarını ısırdı cadı mühürlenmelerini dileyerek zira büyücü, haklıydı. “Kaçmıyordum... Sadece biraz,” cümlesini tamamlama lüzumunu bedeninde bulamadığın gözlerini kaçırmayı yeğledi çaresizce. “Yalnız kalıp, onun yasını tutmayı istedin, anlıyorum.” Brian'ın en sevdiği huylarından biride işte buydu. Cümlelerin devamında raks eden her bir gizemi çözüp, bulmacayı layıkıyla tamamlaması ve Mya'nın dudaklarından dökülmeyi reddeden her kelimeyi kolaylıkla sesli bir şekilde ifşa edebilmesi. “Aubrey burada olsa ne derdi?” Güzel çehresine hakim olan buruk tebessüm yerini büyük bir gülümseyişe bırakırken dudaklarını aralama fırsatına sevinçle erişti cadı. “Drama Kraliçesi.” Küçük bir kahkahayı da peşinde sürüklemesinin hemen ardından gözlerini büyücünün bakışlarına çevirdi. Uğruna canını bile feda edebileceği bakışların ardındaki aşka şahit etmeyi sürdüren amansız ruhu mest olurken boşta kalan elini büyücünün yanağında gezdirdi. “Teşekkür ederim… ” Fısıldayışı kalbine bir tutam huzuru serperken gülümsemekte kararlılığını iktidar kılmayı yeğledi. “Bu arada dersin Profesör Lea’ya değil miydi? Yerinde olmak için nelerimi verirdim, Mya.” Duyduğu kelimeler üzerine adeta ateş püsküren gözlerine aldırış etmeksizin elinde duran defterini büyücünün kafasına geçirmesinin akabinde dudaklarını araladı. “Demek öyle, Bay Rouvas. Öyleyse ben sizi baş başa bırakayım, ne dersin? Hem kara kedi olmaktan hoşnut olmam, bilirsin.” İma dolu ses tonuna aldırış etmeksizin kucağında tuttuğu kitaplarını sabitleyip vücudunu dikleştirdi ve gitmek için yeltenirken kolundan tutan büyücüye doğru keskin bakışlarını hediye etti. “Kıskandığında daha tatlı olduğunu söylemiş miydim?” İşittiği kelimeler üzerine gözlerini devirirken, akabinde gelen birkaç kelime daha yüzünde eşsiz bir gülümsemenin aydınlanmasına neden olmuştu hiç şüphesiz. “Benim kalbimin tek sahibi sensin, Hyxest.” Yavaşça bedenini geri sürükleyerek büyücünün yanağına küçük bir buse bıraktı ve aşina olduğu kelimeleri, bıkmadan defalarca havaya serpiştirmek adına araladı dudaklarını. “Sonsuza kadar da öyle kalacak, sevgilim.”

~~ ~~

Yasak bölümden azat ettiği bedeni büyük bir hızla aşina olduğu duvarlarını arkasında bırakıp, topuklu ayakkkabılarının gür senfonisinin dozunu birkaç dem daha arttırdı. Profesör Lea’nın dersine girecek olması onun için bambaşka bir önem taşıyordu lakin cadının güzelliği her erkeği mest ederken hiç şüphesiz Mya’yı da imrendirmeyi başarıyordu. Yedinci sınıflarla aynı anda ders işleyecekleri ise zihninde çınlamayı sürdürürken en azından Eritheia’nın orada oluşuyla gücüne güç katacağından endişesi dahi yoktu. Kucağında tuttuğu kitaplarıyla beraber dersliğin kapısını arşınlamayı başardığında hafifçe kafasını içeriye doğru uzattı. Burnuna dolan aşina olduğu kokunun akabine bir yenisinin daha katıldığını anlaması üzerine küçük bir yadırgayış hissetse de aldırış etmedi. Bakışları dersliğin içinde gezinmesini sürdürürken ilk gelen olmanın verdiği avantaj ile gözüne bir sıra seçmeyi yeğledi. “Merhaba, Profesör Ruthvell.” Dudaklarından dökülen zarif tınının eşliğinde küçük adımlarını sürükledi peşinde sarışın cadı. İkinci sütunun orta sırasına doğru geçtiğinde ciğerlerine temiz bir hava çekti zira dersliğin kokusunu oldum olası sevmişti. Fazlasıyla derin ve iç karartıcı bir şekilde kasvet içeren sis, görkemli camların ardından kendini ifşa etmeyi sürdürürken Mya, bakışlarını yeniden derslikte gezdirmeyi seçti. Yer yer büyük bir özenle dersliği aydınlatan mumlar, bir nebze olsun sisin karanlığını bertaraf etmeyi başarmıştı. Kulaklarının işittiği ayak sesleri yeni kişilerle aynı atmosferi paylaşacağının habercisi olmaya başladığında önünde duran deri kaplamalı günlüğüne kaydırdı bakışlarını. İçinde envayi sırrına el uzatan bu defterin onun için taşıdığı büyük önem bariz ortadaydı. Düşüncelerini onunla ve içinde olan biten her bir anısıyla doldurmak yerine derin bir nefes çektiğinde, zamanın akıp gidişine şahitlik etti bedeni zira öğrenciler yerlerini almaya başlamıştı bile. Sırasının üzerine doğru sürüklenen parşömen kağıdına kayan bakışları satırların üzerinde gezinmeyi ihmal etmediğinde aşina olduğu büyülerin içinde kaybetti kendini.

Birkaç dakika içinde yerleşen sınıfın akabinde Profesör Lea’nın eşsiz tınısı tüm dersliğe hakim olmayı başarmıştı her zamanki gibi. Büyük bir özenle Tanrıçayı andıran kadını dinlemeye başladığında gözlerinin önüne serilen sahne hiç şüphesiz tren faciasına ait olduğu gibi o gün başlarına gelenleri, galip oluşlarını ve buna neyin veya kimin neden olduğu zihninin en mahrem köşelerine kadar yayılmış ve gözlerinin derin bir pusuya düşmesine sebep olmuştu. Eritheia ile göz teması kurmasının hemen ardından boğazında oluşan yumruyu yok etmek adına yutkundu cadı. Elleriyle kaveslediği kitaplarının yapraklarıyla oynamayı sürdüren ince parmaklarına aldırış etmeden dudaklarını ısırmayı sürdürdü sessizce. Dersin işlenişi klasik bir stratejiyi kavrarken şaşırmamıştı haliyle. Kiminle eşleşeceğini öğrenmeyi beklerken adının Profesörün dudaklarından dökülen ikinci isim olmasının akabinde başını hafifçe kaldırdığında karşısında duran sima, Slytherin’in hiç şüphesiz bir başka ünlü cadılarından birine aitti. Zarif edasıyla oturduğu sıradan kalktığında üzerine çeki düzen verip, Venüs’ün Kaderi’ni saran parmakları tüm konsantrasyonunu elde etmek için yanıp tutuştuğunda birkaç saniye içerisinde karşılarında beliren güzel kadının dudaklarından dökülen kelimeleri büyük bir özenle zihnine kazıdı Hyxest kızı. Çiftlerinin oluşmasının akabinde başlamaları için komut verildiğinde dudaklarını araladı ve yavaşça cadıya doğru fısıldadı. “Seninle eşleştirilmek benim için bir şeref, Darciel.” Küçük bir selamın hemen ardından asasını tüm gücüyle kavrayan parmakları cadıya hamle yapmak için şakıdığında zihninde canlandırdığı sahneye odaklandı ve büyünün dudaklarından eşsiz bir hakimiyetle raks etmesini diledi. “Locomotor Mortis!” dedi Mya içindeki tüm kudretle beraber. İlk deneyişinde elde ettiği başarı gücünden şüphe etmemesini sağladığı gibi kendine olan güveninin harmanlanışı da, onu tatmin etmeyi başarmıştı. Kusursuz bacakları bağlanan cadının yere düşmesinin ardından kibirle kutsanan dudakları kendini ifşa ettiği gibi, meleksi halinden soyunup adeta bir yılana dönüşmesi Mya için her zamanki avantajını bir kez daha sergilemeyi başarmıştı zira bir yılanken, fazlasıyla tehlikeli ve can yakıcı biri olmayı layıkıyla başarıyordu. Yerde debelenen cadının bedenine aldırış etmeksizin birkaç adım ilerlediğinde son büyüsünü de dudaklarının arasından azat etti cadı: “Obscuro!” Cadının gözlerinin bağlanmasıyla elde ettiği zafer içinde bariz bir egonun alevlenmesine neden olacaktı fakat Mya, sukünetini korumayı yeğleyip devreye girecek olan Brendan’ın ortama hakim olmasını beklemekle yetindi lakin birkaç tur denemenin daha ardından başarılı oluşu, ciddi anlamda Hyxest kızının egosunu tatmin etmişti. Yakışıklı büyücünün yanlarında bitmesi üzerine Profesör Lea, Darciel’ın yeniden eski haline dönmesini sağladı ve Mya'nın bakışları dişi yılanın öfkeyle parlayan gözlerine şahitlik etti. Lakin bunlara aldıracak vakti yoktu zira içinde biriken boşluğun bugün patlayışı da etkili olmuştu güçlenmesine. Ah, Aubrey… Sen yok musun?

İç sesini susturmayı başardığında tek istediği şeye odaklandı cadı: dersi istediği şekilde kavramaya ve günün yorgunluğunu bir an önce üstünden atmaya. Muffliato… Büyüyü defalarca okumuştu hiç şüphesiz keza tılsım dersine olan ilgisinin farkındaydı ama fazla üzerinde durma fırsatını yakalayamıyordu ders dışında. En azından Mya’nın savunması buydu kendince. Brendan’ı birebir takip etmeyi sürdürürken dediklerini yapmasının ardından ikinci defada başarılı oldu sarışın cadı. Dudakları tatminkar bir edayla kıvrıldığında yakışıklı porsuğa küçük bir referansla teşekkür etmesinin akabinde sırasına yerleşip günün raporunu birkaç kelime ile satırlara döktü ve dersliğin kapısına doğru ayaklanmadan hemen önce küçük bir tebessüm eşliğinde raporunu teslim edip, derslikten koşar adımlarla ayrıldı. Zira içinde biriken boşluk bugün fazlasıyla hırçındı ve günah denizinin içinde savrulması için onu bir girdaba sürüklüyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eritheia Fae Hyxest
SFL
SFL
Eritheia Fae Hyxest


Mesaj Sayısı : 1551
Kayıt tarihi : 21/06/10
Lakap : Venus.

VI. & VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. & VII. Sınıflar I. Ders   VI. & VII. Sınıflar I. Ders EmptySalı Şub. 28, 2012 11:20 am


“Hyxest'i en son gördüğümde kütüphanede basılmanın cezasını çekiyordu, elinde bir paspas ve bir de kovayla.”

“Gerçekten Ruthvell tarafından basılmış olamaz, şaka yapıyorsun! Suratının aldığı şekli görmek için neler vermezdim.”

“Neden söz ediyorsunuz siz?”

Kum rengi biçimli kaşlarından biri sorgular bir tavırla havaya kalkmış genç cadı, karşısındaki iki altıncı sınıfa bakarak parçaları birleştirmeye gayret ediyordu. Pek fazla düşünmesine gerek kalmadan hikâyenin baş kahramanını bulmuştu zira Christian, her zaman olduğu gibi altından kalkamayacağı bir yükü kafasına boşaltma gafletinde bulunmuş olmalıydı. Kuzeninin ahmakça hatalarından dersini alabilmesi için Ruthvell'in verdiği cezaların ne derece etkisi olacağını bilmediğinden cevap beklediğini göstermek için ayağını yere vurmaya başladı. “Luke'un, Ravenclaw'dan Lumiere ile Profesör Ruthvell'e yakalanmasından söz ediyorduk. Kuzenin bir an olsun boş durmuyor, Eritheia.” Son derece gevşek bir lisanla sarf edilen sözcüklerden hoşlanmadığını göstermek adına iki tekli koltuğa öylece yayılmış büyücülere onaylamaz bir bakış fırlattı genç cadı. Akabinde çenesini belirgin bir kibirle havaya kaldırıp soğuk bir tebessüm döktü dudaklarına. “Peki bunu tartışmanızın sebebi arkadaşınızın düştüğü durumdan dolayı üzgün olmanız mı, yoksa gözde kızları elde etmenin metotlarını Christian üzerinden özümsemek daha mı hoş oluyor?” Sorusuna cevap veren genç adam başını öne eğip kahkahasını bastırmaya çalışırken Eritheia da Bonheur kızının bu mevzuya tepkisini merak etmişti ansızın. Genç cadının öfkeden deliye döndüğünü tahmin edebiliyordu lâkin gözü kör bir şekilde aşık kuzeninin onu incitecek bir şey yapacağından da tereddütlüydü sarışın cadı. İki büyücüyü arkasında bırakıp ortak salonun merkezine yerleştirilmiş masaya doğru yürüdü ve alelade bir şekilde etrafa saçılmış parşömenlere göz gezdirdi. Haftanın son gününü verilen ödevleri tamamlayarak geçiren porsukların izleri hâlâ yerli yerindeydi. Dudağındaki tebessüm kulağına ilişen sözcüklerle beraber silinen cadı, birkaç saniye öncesinde ne düşündüğünü anımsamayacak kadar öfkelenmişti ansızın. “Sinirlenince çok güzel oluyorsun, Hyxest ve kuzenini savunma çabanı takdir ediyorum doğrusu. Ailenin yüz karasını bizi susturarak mı ört pas edeceğini sanıyorsun? Keşke senin yerine Mya olsaydı, en azından onun söylediklerini çürütecek malzememiz mevcut.” Laubali ve düşünülmeden sarf edilmiş her bir sözcük ortak salona buz gibi bir havayı indirivermişti. Eritheia'nın cüretkarlığına hayret ettiği genç adam, kafasını geriye doğru atıp koltuğa yaslanırken omzunun üzerinden onu seyrederek yavaşça döndü cadı; başına gelebilecekleri idrak etmesi için büyücüye müsaade eder gibi bir hâli vardı. Defalarca Collesius'un yanında gördüğü sima son zamanlarda ateşlenen taraf savaşını değişik bir açıdan kendince mukayese ediyor ve deli cesaretiyle hareket etmeyi karakterine addediyor olmalıydı ki; Eritheia böylesi lüzumsuz bir konuşmanın içerisinde kendini buluyordu. Gül kurusu rengindeki dudaklarının sağ köşesi hafifçe yukarı kıvrıldı, lapis lazuli maviden gözleri tiksinti parıltılarıyla kısıldı. “Dilinin kemiğinin nerede olduğunu bulacak mısın? Aksi takdirde geri kalanlardan kız kardeşim için şık bir takı seti yapacağım. Gözlerin yeşil, Eduard. Bu demek oluyor ki zümrütümüz de var,” dedi ketum bir ifadeyle. Büyücünün çehresini örten öfkeli ifade cevap vermek için araladığı kuru dudaklarının kasılmasına sebebiyet verirken bir binadaşına bu üslupla konuşmak zorunda olduğu için rahatsızdı Eritheia. Tam bu tartışmayı daha fazla uzatmak istemediğini söyleyecekti ki yatakhane merdivenlerini seri adımla inen Wayne, yardımına ihtiyacı olduğunu anlayıp sorar gözlerle kendisine bakmaya başladı. Belli belirsiz omuz silken Fae, koltuktaki miskin ikiliyi işaret ettiğinde Fliegel'ın yüzünü kaplayan anlayışlı ifade yüreğine minnet tohumları ekti.

“Hey, siz ikiniz Profesör Ruthvell'in dersine geç kalmak gibi bir aptallık yapmayın. Bina başkanınız olarak emrim budur.” Derin bir nefes alıp gergin havayı tek bir cümleyle dağıtabilen büyücüye huzura kavuşmuş rolü yaparak baktı Eritheia. İki gencin söylenerek doğrulmasını ve Wayne'e takılarak ortak salondan ayrılmasını bekledikten sonra da kollarını göğsünde kavuşturup ona doğru yürüdü. “Kurtardığın için teşekkür ederim,” dedi yarım yamalak gülerek. Büyücünün aşina olduğu sırıtışını seçtiğinde ise ortak salonu arşınlayıp Muska Dersliği'ne doğru adımlarını seğirtmek üzereydi. “Seni mi yoksa Eduard'ı mı? Lafı bile olmaz.” Başını öne eğip gülümsedi ve Fliegel'ın kendisiyle gelip gelmediğini kontrol etmeksizin ilerlemeye başladı. Böylesi önemsiz bir meseleyi ciddi bir münakaşaya dönüştürür müydü, emin değildi. Zira her daim mantıklı ve mutlak adımlar atmış cadının kontrolü kaybetmesine ramak kala alt üst olan dünyası Tanrı'nın şık bir mizanseni Eritheia'nın hayatının üzerinden oynatma biçimiydi âdeta. Çirkin palyaçolar ve ölümün ellerinde oynatılan meşum kuklaların rüyâlarını tersle yüz etmesine göz yumuyordu belki de; artık böylesi bir gidişata alışmıştı çünkü. Uzun zamandır hayatında umursadığı bir avuç olgu kalmış birinin nasıl olup da onu insan yapan, değerli kılan nicelikleri kaybetmediği merakları uyandıran bir husus olabilirdi. Lâkin Eritheia, kaybedecek hiçbir şeyi kalmasa bile benliğinden ödün vermeyeceği gerçeğini bir kez daha anımsayınca memnuniyeti, genç cadıyı ikna etti. Hâlâ ayakta durmasını sağlayacak ailesi, dostları, ilkeleri vardı. Ve uğruna yaşayacak bir şeyi...

Zayıf kolları arasına sıkıştırdığı kitabını aşağı kaydırıp derslikten içeri süzülen genç cadı, Profesör Ruthvell'in memnuniyet dolu bir tebessümle kendisine baktığını gördüğünde gülmekten alamadı kendini. Elinden gelenin en iyisini yaparak şık bir selam vermesinin akabinde içeriye göz gezdirmeyi ihmal etmedi. Elaisa, Jake, Freja ve Sunset'in bulunduğu gruba doğru adımlarını yöneltecekti ki Mya'nın son birkaç haftadır akmayan gözyaşlarıyla parıldayan buz mavisi gözlerini üzerinde hissettiğinde uyandığından bu yana gülümsediği her an için elim bir suçluluk duygusu çıkageldi. Yanından geçerken kız kardeşinin sol omzunu kuvvetli bir biçimde sıktı ve baykuşhanede söylediklerinin aklından çıkmamasını diledi. Edgar, Clessia ve Aubrey'e dair hatıralar sürüsüyle gelip düşüncelerini işgal ettiğinden olsa gerek ne profesörün dersi açtığını işitti, ne de Freja'nın nasıl olduğunu soran sözcüklerini. Chryseis'in yükselen sesi aniden tüm dikkatini alt üst ettiğinde sorar gözlerle sınıfa bakınan profesörün öğrencilerin ilgisizliğinden yakınıyor olabileceğini sanmıştı. Kum rengi kaşlarını birbirine yaklaştırıp sorar gözlerle Freja'ya döndüğünde biricik Buz Kraliçesi'nin çoktan kendi işiyle meşgul olmaya başladığını gördü. Kız kardeşi dişi bir engereği karşısına almıştı, Jake ise Elaisa'yla şakalaşır gibi gürültüyle gülüyordu. Anlam veremeyen bir tavırla arkasını döndüğünde kendisi gibi boşta kalmış Walker'ın sabırlı gülümsemesini gördü. “Tanrıça uykusundan uyandığına göre düellomuza başlayabilir miyiz?” Düello sözcüğünü işittiğinde bir refleksmiş gibi ellerini göğsünde kavuşturmuş ve omuzlarını dikleştirmişti genç cadı. Dersin akışı ile ilgili hiçbir detayı dinlememiş olabilirdi lâkin geçen dönemin ilk dersinde geçtikleri kontrol testlerinden bir diğeri ile yüzleşiyor olmak Profesör Ruthvell'in yedinci sınıflar sağladığı kolaylıklardan biriydi. Çabucak toparlanıp cübbesinin cebinden Venüs'ün Kibri'ni çekti. “Onur duyarım, Miss Walker,” dedi abartılı bir hayranlık edasıyla. Felis'in emri altında sık sık bir araya geldiği bir müritten fazlası olarak gördüğü sırdaşı ile kendileri için ayrılmış boş alana doğru yürürlerken kurallar dahilinde oynamanın ikisi için yakışık almayacak kadar basit olduğuna karar kıldı. Aralarındaki olağan düello mesafesini bir nebze daha kapatıp reverans ile açılışı yapmak adına Sunset'le göz teması kurdu. “Canımı acıtmaya kalkışma, yoksa Serpent'a sıkı bir hesap vermek zorunda kalırsın.” Kibir ve özgüvenle yıkanmış gözler neşe parıltıları ile kesiştiğinde sağ ayağını diğer topuğunun ardına atarak dizlerini kıran Eritheia, okul eteğinin uçlarını tutuyormuş gibi yaparak selamını verdi. “Böyle olacağını bilseydim Xavier'a veda etmeden gelmezdim.” Gülümseyen sarışın, kuzgun başını kaldırır kaldırmaz çetinceviz bir oyun oynanacağı bilmesi için asasını dikleştirdi, ilk büyüsünü azat etti. “Obscuro.” Krizantem tohumu ve veela saç telinden asanın ucundan kurtulan siyah ipekten göz bandı havada şaklayıp Sunset'in beyaz tenine uzandı, yeşil gözlerini kapadı. Bir sonraki hamlesinde göz bandından kolaylıkla kurtulan cadı asasını Eritheia'ya doğru uzatmıştı ki sarışın kız yara almaya niyeti yokmuş gibi usulca şakıdı. “Rictusempra.” Her düelloda böylesi bir hamleyi yapmaya fırsat bulamamanın verdiği keyifle güzel cadının kahkahalarını işitmeye başlayan Eritheia, gıdıklanmanın acısının fazlasıyla çıkarılacağını da idrak etmişti. Gülmeyi kesip asayı tutan sol elini ileri doğru uzattı zira olası bir saldırıda kalkan oluşturmak için yeterli zaman bulabilmeyi dilemişti. “Locomotor Mortis!” Sol bacağında hissetmeye başladığı uyuşuklukla gerilip büyülü sözcükleri fısıldayan cadının yalnızca dudakları kıpırdadı: Finite Incantatem. İşlediği takdirde Fae için son derece gülünç bir sahnenin oluşmasına sebebiyet verecek büyüyü başarıyla savuşturan Hyxest kızı, tasvip etmez bir tavırla gözlerini kısarak Sunset'e baktı. “Gözlerin bağlıyken ne kadar da zararsızdın, Sun. Şu an beni çiğ çiğ yemek istiyorsun,” diye takıldığı genç cadının bir savunma oluşturmasına müsaade etmeli miydi; emin değildi. Binasının ihtiyaç duyduğu ek puanı ve her ikisinin de ezbere bildikleri büyüleri tekrar edip durmanın lüzumsuzluğu ile cıvıldayan iç sesi düellonun burada sonlandırılması gerektiğinin sinyallerini verince duraksadı Eritheia. Akabinde fısıldadığı büyüler ise son hamlelerinin bir Ravenclaw kızına yaraşır biçimde şekil almış hâliydi. “Avis.” Gümüş ve altın şeritler Venüs'ün Kibri'nden kopup gökkuşağı rengi kuşlara dönüştüğünde dudağının sol kenarı usulca yukarı kıvrılan Eritheia, Profesör Ruthvell'in etrafta süzülen soyut hayvanları seyre daldığını fark etmişti. Son hamlesini yapmak adına tatlı bir şakımayla büyülü sözcükleri fısıldadı. “Oppugno,” dediğinde havada alelade bir biçimde süzülen kuşlar Sunset'in koyu kestane rengi saçlarına doğru uçmaya başlamışlardı bile. Ravenclaw'un bunu kolaylıkla halledeceğini bildiğinden bastırmakta zorlandığı gülücüğünü azat edip ardına döndü ve tamamlanmayan düellolara göz atmaya çalıştı. Mya'nın galip geldiğini fark ettiğinde gururla kabaran omuzları engereğin gururunun kırılışını önemsemeyecek kadar kendi hâli ile meşgul vaziyete gelmesine sebebiyet verdi. Elaisa'nın asasından süzülen büyüleri zevkle karşılayan Jake'in, Xavier'ın hatrı sayılır boyuttaki tılsımları ile mücadele eden Freja'nın siması da gözüne ilişince işlerini bitirdiklerini görebilsin diye Profesör Ruthvell ile kesiştirmeye çalıştı bakışlarını.

“Bir müddet kuş görmek istemiyorum,” diyen bir ses omzunun üzerinden yükseldiğinde başını öne eğerek gülen Eritheia, dersin tamamlandığından memnun tavrıyla kitabını ve profesörün verdiği parşömeni toplamaya koyuldu. Düellolar ve Chryseis'in hoşuna giden detayların sonucuyla binalara dağıtılan puanların açıklanacağına dair duyuruyu bu kez can kulağı ile dinlemiş ve ayrıntıları kaçırmamıştı. Sunset'in dirseğine dokunarak çıkış kapısına doğru ilerlerken Hogwarts'daki aydınlık akıbetli oluşumla ilgili bir şeyler danışacak ve Xavier'ın bu kadrajdaki duruşunu soracaktı ki Freja kendilerine yetişip Walker'ın sevgilisinin canına okumasına ramak kaldığını söyleyince sohbet dağılıverdi. Başka bir zamana, diyen iç sesine kulak verip ilerlemeye devam eden cadı, arkadaşlarının neşeli konuşmalarını dinleyerek kendisini yatakhaneye atıp birkaç gün boyunca uyanmamanın ne kadar hoş olabileceğini düşünüyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melodie Riley
SFL
SFL
Melodie Riley


Mesaj Sayısı : 2640
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

VI. & VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. & VII. Sınıflar I. Ders   VI. & VII. Sınıflar I. Ders EmptySalı Tem. 10, 2012 4:48 pm


    "Hınç nedir bilmeyişim, hınç konusunda aydınlanışım, kim bilir bunda da uzun hastalığıma nasıl minnet borçluyum! Bu sorun öyle kolay değildir. İnsan onu hem güç içindeyken, hem de zayıflık içindeyken yaşamış olmalı. Hastalığa karşı genel olarak söylenecek bir şey varsa, o da hasta insanda asıl kurtulma içgüdüsünün, korunma ve savunma içgüdüsünün bozulmasıdır. İnsan hiçbir şeyden sıyıramaz kendini, hiçbir şeyle baş edemez, hiçbir şeyi geri çeviremez, her şey yaralar. İnsanlar, nesneler sırnaşıkça sokulur, yaşantılar pek derinden koyar adama; anı, irin toplayan bir yaradır. Hastanın elinde bir tek büyük ilaç vardır bunlara karşı: Rus Yazgıcılığı dediğim şey, o başkaldırmada bilmez yazgıcılık; bununla Rus askeri sefere artık dayanamaz olunca, karın içine uzanıverir. Bundan böyle hiçbir şeyi kabul etmemek, üstüne almamak, içine almamak, hiçbir tepki göstermemek… Ölme yürekliliği değildir bu her zaman; hayat için en tehlikeli koşullar altında hayatı koruyan bu yazgıcılıktaki büyük sağduyu, metabolizmanın azalmasında, yavaşlamasındadır; bir çeşit kış uykusu istemindedir.

    Tepki gösterdiğimiz an kendimizi çabucak tüketeceğimiz için, hiç tepki göstermemek: Budur işin mantığı. Hiçbir şey de insanı hınç duyguları gibi çabucak eritip bitirmez. Kızgınlık, hastalıklı alınganlık, öç almaya güçsüzlük, öç isteği, susuzluğu, her türlü ağu karma, bunlar bitkin insan için şüphesiz en zararlı tepki çeşitleridir: Sinir gücünün çabucak tükenişi, zararlı salgıların, örneğin midede safranın, hastalıklı bir artışıdır bunların sonucu. Hasta için hınç gerçekten yasak olan kötü olan şeydir; ne yazık ki doğal eğilimdir hem de. O derin fizyolog Buda kavramıştı bunu. Hristiyanlık gibi acınacak şeylerle karıştırmamak için, daha doğru olarak sağlık koruma diye adlandırmak gereken bu “din”in etkisi, hıncın yenilmesiyle elele olmuştur, iyileşme yolunda ilk adım. “Düşmanlık düşmanlıkla sona ermez; düşmanlık dostlukla sona erer”: Buda öğretisinin başlangıcında bu vardır; böyle konuşan töre değildir, fizyolojidir. Zayıflıktan doğan hıncın zararı zayıfın kendine dokunur en çok, tersine başlangıçta yaradılış zenginse, o zaman da gereksiz bir duygudur; onu alt edebilmek zenginliğin kanıtıdır nerdeyse."*


    ::: :::

    “…ve her zamanki kendini beğenmiş tavrıyla Xavier’in omzuna dokundu ve s*rtüklük kokan kelimeleriyle bir şeyler saçmaladı…”
    “Sunset, Cesear bekliyor…”
    “Lanet olsun, elim resmen kendi iradesiyle asama gitmişti!”
    “Sunset…”
    “Ama hayır, hayır, kesinlikle onu yere gömecek bir büyü yapmak için değil, boğazını delik deşik edip onu o pis kanında boğmak için!”
    “Hasta bir düşünce.”
    “Çın çın, ve her şey çözülürdü!.. Bir şey mi diyordun bu arada?”
    “Tılsım.”

    Kızın mavi gözleri kocaman bir biçimde açıldı ve elini alnına vurdu. Mezuniyete sadece aylar kala, hepsine bu son derslere girmek ne kadar ölüm gelse de, bu sefer dersin Ruthvell’e ait olması, en azından bir nebze rahatlatıcıydı. Kadın derslerine girmeye başladığından beri bir kere bile olsun Melodie’ye düşüncelerini farklı yöne yönlendirmeye izin vermemiş, her daim onu dersle ilgili tutmayı başarabilmişti. Derin bir nefesle beraber kendisini beklemekte olan Cesear’ı düşündü tekrar.

    “Onu tamamen unutmuşum. Öyleyse ben Xavi’nin yanına gidiyorum Mel, derslikte görüşürüz!”

    Ondan ayrılır ayrılmaz çocuğun bekleyeceğini söylediği yere doğru sıklaştırdı adımlarını. Öyle ki, ilerledikçe daha fazla hızlanıyor, aralarındaki kısalan mesafe onu daha fazla bir güçle çekiyordu. Küçük bir kız edasıyla gülümsediğini fark ettiğinde neredeyse varmıştı. Ama o anda, arkasında duyduğu tanıdık sesle beraber önüne çıkan bir engeli daha olduğunu fark etti ve hayal kırıklığına uğradı. Brian, ona doğru koştururken nefes nefeseydi, yüzündeki ifadeden iyi bir şey olmadığını anlaması saniyelik bir işti sadece. Yüzünde yeşeren gülümseme yavaş yavaş solarken kalbinin hızlandığını, ritminin bozulduğunu fark etti. Gözleri Cesear’ın onu her zaman beklediği yosun tutmuş sütunun orayı taradı, ama varlığının herhangi bir izine rastlamadı. Telaşla yanına varmış olan çocuğa döndü. Bir çırpıda çıkan kelimeler, onu boğmaya çalışan yumrular misali rahatlamasını sağlamışlardı.

    “Brian, nerde o?”
    “Hey, sakin ol. Ces sadece seni beklerken geleceği bir yoklamak istemiş.”
    Derin bir nefes aldı. İyiydi.
    “…ama bunu yaparken oturması gerektiğini unutmuş anlaşılan.”

    Brian, kızı Cesear'ın yorgun bir biçimde yayıldığı ağacın yanına götürürken kız ses çıkarmadı. Sonunda onu uzaktan seçtiğinde, yanına koştu ve dizlerinin üzerine çöktü. Nemlenmiş anlına yapışan bakır saçları, yeşil gözleri ile öylesine bir mükemmelliyet yaratıyordu ki, bir an için her şeyi unutup sadece onu öpmek istedi. Ama bunun yerine sadece elini alnına koydu ve saçlarını düzeltti.

    “Ah, seni ekmek istememiştim hayatım…”
    “Bembeyaz olmuşsun. Çok mu uzundu?”

    Çocuk sadece yorgunca gülümsüyordu ona. Elini kızın yanağına koydu ve doğrulmaya çalıştı. Brian, kısa bir vedayla yanlarından ayrılırken bir şey söyleyeceğini düşünerek daha da yaklaştı çocuğa. Ama Cesear'ın her daim arzuladığı dudakları kendi dudaklarını bulduğunda önce şaşırdı, daha sonraysa sorgusuzca öpmeye devam etti onu. Bu sarhoş hali, hoşuna gitmişti. Ama yine de sorumlu tarafı ipleri alınca dudaklarını çekti ve alnını alnına dayandı, genelde hep onun yaptığı gibi.

    “Sanırım Rouvas’larla uzunca bir konuşma yapmam gerekecek.”
    Kızın merak dolu bakışlarını hissettiğinde bir çırpıda ayağı kalktı ve nemli saçlarını karıştırdı. Ailevi bir görü olduğunu düşündü Mel, daha fazla zorlamadı. Eninde sonunda anlatırdı ne de olsa. Çocuğun elini büyük bir hasretle tutarak çoktan gitmiş olmaları gereken Tılsım dersliğine yöneldiler.

    ::: :::

    “Hayatım, bunu bana yapmayacaksın değil mi?”

    Hayatında gördüğü en şirin bakışları yüzüne takındığında, kız kıkırdadı. Ruthvell’e karşı o an ne hissedeceğini bilememişti. Zaten yeterince bitkin olan Cesear’ı kendisi ile eşleştirdiği için kızsa mı, yoksa onu başka biri ile eşleştirmediği için minnettar mı olsa, karar veremedi. Çocuk karşısında tüm ihtişamı ile asasını eline alırken aklına en az derecede tutması muhtemel büyüleri getirdi. Cesear ise, zihnini okumuş gibi alnına bir öpücük kondurdu. “Obscuro.” Yosun yeşili gözlerinin üzerine örtülen göz bandı ile beraber ufak bir kahkaha attı Cesear, çabalamıyordu bile. Derin bir nefes aldı kız ve göz bandını çıkarmasını bekledi. Ama daha fazla beklemeyi göze alamayınca kıkırdadı. Çocuk bir süre sonra bandı çıkardığında sessizce bekledi.

    “Cesear, karşılık vermen lazım.”
    “Vermeyeceğimi biliyorsun.”
    “Beni karşılık bile verilmeyecek derecede güçsüz mü-”
    “Tamam, kazandın! Her seferinde…Rictusempra.”

    Lafını bitirmeden büyüyü atmasının sonucunda karşılık veremeden teslim olan kızın dudaklarından çıkan kahkahalar birkaç dikkati kendisine döndürdü. Kendisine engel olmayı düşünmedi bile kız, sadece bitmesini bekledi. Çocuğun da onu izleyerek sırıttığını görebiliyordu. Sonunda büyünün hafiflettiğini hissetti, ama bunu fark ettirmemeye çalışarak gülmeye devam etti. Sonra aniden asasını dikleştirdi ve fısıldadı. “Locomotor Mortis.”

    Dakikalar sonra zaferinin dudaklarında oluşturduğu küçük gülümseme ile Ruthvell'e yaşattığı eğlencenin karşılığında samimi bir teşekkür verdi. Çocuğun koluna girip yakınmalarını dinlerken hala gülümsüyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sunset Miranda Allison
SFL
SFL
Sunset Miranda Allison


Mesaj Sayısı : 3162
Kayıt tarihi : 02/02/11
Yaş : 30
Lakap : Mirana Nightshade.

VI. & VII. Sınıflar I. Ders Empty
MesajKonu: Geri: VI. & VII. Sınıflar I. Ders   VI. & VII. Sınıflar I. Ders EmptySalı Tem. 10, 2012 9:44 pm

Daha gün ağarmaya başlamamıştı, gecenin o kasvetli karanlığı hala hüküm sürüyordu gökyüzünde. Dolunay daha yeni yeni yerini terk etmeye başlamıştı. İs rengini almış olan bulutlar ise hafif hafif süzülerek Güneş’in konuşlanacağı yeri hazır ediyorlardı adeta. Gece boyu art arda peyda olan ulumalar ise kesilmişti tamamen. Mutfakta çalışmayı birer onur sayan cin cüceler ortalığı toplayıp adam ettikten sonra orayı terk etmişlerdi. Freja ile Sunset yine midelerine karşı yenik düşmüşler ve soluğu mutfakta almışlardı. Feodora’nın çehresini hâkimiyeti altına almış olan tedirginliği görmezden gelememişti, Rowena kızı. Sebebini sormaya gerek yoktu, Garlyn için endişeleniyordu. Her dolunay gök yüzüne çıktığında aynı hikâye tekrar tekrar yaşanıyordu. Kötü huylu tümör misali nüksedip duruyordu. Dolapları karıştırıp dişine uygun yemek ararken bulduğu çöreği altın bulmuş madenci misali alıp bir ısırık aldı. Sonrasında kafasını hafifçe Freja’ya çevirip “Freja, artık şu kuçukuçu için endişelenmesen nasıl olur? Garlyn’den söz ediyoruz, başına bir iş gelecek en son kişiden.” demişti. Kuzgunun sözlerinin üzerine ona sert ve soğuk bakışlar atan engereği neyin mutlu edeceğini adı gibi bilen Sunset eline geçen çikolatalı kek parçasını götürüp ona uzattı. Zayıf noktasından vurulan Freja ince parmaklarıyla atılırken keke aklından Garlyn düşüncesi uçup gitmişe benziyordu. İkisi de yeseler bile kilolarında bir gram dahi değişim yaşamıyor olmalarını her fırsatta kullanıyordu. Midesine indirmeye çalıştığı çörekten sonra ağzı kuruyan kuzgun tüketebileceği herhangi bir sıvı aramaya koyuldu ve birkaç saniye geçmemişti ki cin cücelerin balkabağı suyu zulalarını keşfetmişti. Onlar için depolama için yeterince düzgün bir gıda değildi lâkin hiç yoktan iyiydi. Bir tanesini sağ eliyle kavrayıp kapağını açtı ve dolgun dudaklarına dayadı şişenin ağzını. Çalışmayı her ne kadar seviyor olsalar da bazı durumlarda uğraşmamak için kenara köşeye şişelemişlerdi anlaşılan, cin cüceler. Freja ise az önce temizlediği kek tabağından sonra doymamış görünüyordu, zira biraz daha bulma umuduyla bakınıyordu dolaplara. Bir Bina Başkanı olarak hiç iyi örnek olmadığının farkındaydı lâkin her zaman kasıntı bir şekilde, eğlenceden mahrum, kendi önceliklerini yok sayarak devam ettiremezdi hayatını. Bu sebeple gece yaşıyordu birçok isteğini. Freja onu da yoldan çıkarmayı başarmış, kendisine benzetmişti. Yaklaşık üç saat kadar daha bir şeyler arayıp bulduklarını yemek borularından aşağıya doğru bırakmaya devam etmişlerdi, havanın iyi ışımasıyla Hogwarts halkı yataklarından ayrılmaya başlamıştı. “Doymadın mı hala Freja? Boşal da semerini yer derler adama artık.” Konuşmasına küçük bir kahkaha ile ara verirken engereğin yine sert bakışlarına maruz kalmıştı. “Hala çıkamadın şu ergenlikten. Dalga bile geçemiyoruz. Hadi, geri dönsek iyi olur. Melodie beni yatağımda göremezse yine ahiret soruları sormaya başlayacak.”

::: :::
Yakın arkadaşı ile sabah yaptıkları yemek seansından sonra bir şey yiyemeyecek gibi hissetmiş olsa da öğün atlamamış, yine büyük bir afiyetle indirmişti yiyecekleri midesine. Onların bu durumunu bilen birçok kişi ikisine de hakaretler ediyor, kıskançlıklarını küfürlerle dile getiriyorlardı. Freja ve Sunset ise şapşal bir sırıtma ile onlara karşılık verecek iyice çileden çıkmalarını sağlıyorlardı. Zihnini yemek düşüncesi ele geçirmişti, hayatını adamayı seçtiği sevgilisinin omzuna yerleştirilen narin el ile gözleri buluşuncaya dek… Elin sahibine kaydı yavaşça çağla yeşili gözleri. Kestane rengi saçlarda yer yer bulunan sarılarla birlikte omuzlarına dökülen buklelerin arasında koca bir gülümsemeyi çehresine yerleştirmiş olan Pierretta’yı gördüğündeyse sinir kat sayısı artış yaşadı. Xavier’ı yalnız bulduğu her anı değerlendirme arzusundan oğlanın hayatında birisinin olması bile vazgeçiremiyordu. Yanında bulunan Mel’e dönerek hızlı hızlı konuşmaya başladı.

“Xavier’ın hayatında birisinin olup olmadığını önemsemiyor, yine dibinde bitti. ve her zamanki kendini beğenmiş tavrıyla Xavier’in omzuna dokundu ve s*rtüklük kokan kelimeleriyle bir şeyler saçmaladı…”

“Sunset, Cesear bekliyor…”
“Lanet olsun, elim resmen kendi iradesiyle asama gitmişti!”
“Sunset…”
“Ama hayır, hayır, kesinlikle onu yere gömecek bir büyü yapmak için değil, boğazını delik deşik edip onu o pis kanında boğmak için!”
“Hasta bir düşünce…”
“Çın çın, ve her şey çözülürdü! Bir şey mi diyordun bu arada?”
“Tılsım.”

Öfke ve kıskançlık… Bu iki duygu bir araya gelerek kuzgunun bedenini ve ruhunu sarmalayarak çileden çıkmasına sebebiyet verdi. Nefes almakta dahi zorlanır olmuştu. Kollarının göğüs hizasında birbirine kavuştururken, gözlerini kapatıp boynunu birkaç defa çevirdi. İçinden ona kadar sayarak derin nefesler nakşetti ciğerlerine. Biraz sakinleşmeyi başardığında yalnızca porsuğa kızmadığını fark etmişti. Sevgilisinin de ona bunu yapmasına izin verebiliyor olması da onu sinirlendirmişti. Bir ilişkinin içine edebilmişti Pierretta, ikinciyi başaramayacaktı. Miranda bunun olmasına izin vermeyecekti en azından, bunu başarmasına olanak saplayacak her şeyi ortadan kaldırma niyetindeydi. Zihnini bu düşünceden uzaklaştırması gerektiğinin bilincindeydi, bu sebeple tüm dikkatini Mel’in ağzından çıkan kelimelere verdi. Yavaş yavaş idrak ediyordu ve en sonunda ‘Ah’ sesi koyverip azat etti kelimeleri.

“Onu tamamen unutmuşum. Öyleyse ben Xavi’nin yanına gidiyorum Mel, derslikte görüşürüz!”

Kızın yanından ayrılırken adımlarını hızlandırdı ve soluğu Xavier'ın yanında aldı hiç vakit kaybetmeden. Onun olan şeylere patilerini uzatmaması gerektiğini öğretmeliydi birilerine.


::: :::

“Etta ile seni yeniden aynı ortam görmek istemiyorum. Bu lafın üzerine de daha fazla bir şey söylemeyeceksin, Xavier. Hovarda günlerin benimle birlikte olmaya başladığın gün son buldu!”


Sert bir şekilde dile getirdiği kelimeleri son bulduğunda sevgilisinin yanından ayrılarak derslikte ondan uzak bir köşeye geçti. Tavrını ona bu şekilde göstermeyi seçmişti ve yanına gelmeye kalkıştığında ise öfkeyle taçlandırdığı bakışlarını ona doğrulttu. Sevgilisi yapmak istediği şeyden vazgeçtiğinde ise kafasını önünde duran kitaba çevirmek için hamle yapacaktı ki Freja’nın onu yanına çağırmasıyla Jake ve Elaisa’nın dahil olduğu grubun yanına doğru gitti. Profesör Ruthvell gelinceye dek konuşup gülüşerek vakit öldürürken arada sırada Xavier’a çevirdi gözlerini. Onun bu mağdur olduğu anlarda yavru kedi gibi bakıyor olması onu yumuşatıyordu ve yine öyle olmuştu ancak ona bunu yansıtmamaya çalıştı. Lea’nın gelişiyle hepsi toparlanıp sessizleşirken profesörün söylediklerini dikkatle dinlemeyi seçmişti, kuzgun. Zira geçen sene derslerinin birkaçını kaçırmıştı, Holly’nin ölümüyle epey yıkılmıştı ve konsantre olup eski performansını yakalaması epey uzun sürmüştü. Chryseis’in sözcüklerinin son bulmasının akabinde Freja’nın kendisine Xavier’ı rakip olarak seçtiğini görmüş ve endişeli bir şekilde dostuna seslenmişti. “Canını fazla yakma, Feodora. İntikamımı Lloyd’dan alırım yoksa.” Sözlerinin sonunda bir tebessüm yerleştirmiş olsa da çehresine ciddiyeti sesinin tınısından anlaşılabilirdi rahatlıkla. Herkes yavaş yavaş karşısına geçecek kişiyi belirlemişti, ona ise Fae kalmıştı. Tanrıça’nın gücünün ve bilgisinin farkındaydı lâkin bu onu korkutmuyordu. Derste alıştırma amaçlı yapılan bir deüllo olması da konunun üzerine pek fazla düşmemesindeki sebeplerden biriydi. Hala daha etrafına eblek eblek bakan Fae’nin en sonunda arkasına dönüp onu fark etmesi üzerine düşüncelerini alaylı bir şekilde dile getirdi. “Tanrıça uykusundan uyandığına göre düellomuza başlayabilir miyiz?” Eritheia’nın kelimeleri işitmesiyle ellerini göğsünde kavuşturmasını izlemiş ve beklemişti. Tanrıça sözcüklerini ona bahşetmesinin akabinde düello yapacakları alana doğru ilerlemişlerdi. Onunla aralarında, anarşizmi ilke edinmiş bir örgütün müridi olmaktan daha öte bir ilişkilerinin mevcut bulunması, sırdaş rütbesinin nakşedildiği ruhların bedenlerinde yer alıyor olması ve ikisinin de zannedilenden daha fazla gücü vücutlarında barındırması birbirlerine karşı olacakları bu düelloyu kurallar dâhilinde oynamayı reddetmelerine sebebiyet veriyordu. Yerini alırken kulak kıvrımları ulaşan sözcüklere gülümsemeyle karşılık verirken birkaç kelimeyle süslemeyi de ihmal etmemişti. “Serpent birkaç çiziğe bir şey demez sanırım, Fae. Söz, canını fazla yakmayacağım.” Aralarındaki mesafeyi birazcık daha kısaltacak yere geçtiğinde ise bir klasiği yerine getirerek sağ bacağını hafif büküp geriye atıp başıyla selam verirken Engin Zeka’yı iyice kavramıştı. “Böyle olacağını bilseydim Xavier'a veda etmeden gelmezdim.” Kafasını kaldırır kaldırmaz Tanrıça’nın hedefi olmuş, asasına ufacık bir kavis dahi veremeden renkli gözleri bir bantla kaplanarak onu karanlığa göndermişti. Ani bir öfkeyle sarınırken bedeni asasının bulunmadığı eliyle aydınlığa kavuşma özlemiyle bantı gözlerinden çıkarttı ve yıllardır ona itaat etmekten vazgeçmeyen asasını Fae’ye doğrultup hafifçe yuvarlak çizdi. “Ev-“ büyülü sözcükleri azat etmesine ramak kalmıştı ki aslında var olmayan eller tarafından gıdıklanmaya başlamış ve art arda kahkahalar atmaya başlamıştı cadı. İçinde bulunduğu ya da şahit olduğu düellolarda pek de rast geldiği bir büyü değildi bu, bireyler daha çok karşı tarafa ölümcül bir yra vermeyi amaçlardı ve başarırlardı da. Fae’nin farklı bir tarzı vardı bugün, zihnine harf harf kazıdığı büyülü sözcükleri asasına büyü bir ustalıkla yaptırıyordu, ona hayran olunması gereken zibilyon şeyden ikisini sergilemekten geri durmuyordu. Büyünün etkisi geçtiğinde asasını diğer eline alıp azat etti iki kelimeyi, asasına hükmetti yeniden. “Locomotor Mortis!” Tanrıçanın bacaklarına yolladığı kalın halatlarla onu bir süreliğine etkisiz hale getirmeye çalışırken aralarındaki düellonun artık sonlanması gerektiğini düşünüyordu. Fae’nin de aynı fikirde olduğundan şüphesi yoktu. Kızın söylediklerini kulak arkası edip duymazdan gelirken asasıyla tekrar bir daire çizdi ve sonrasında hafif bir kavis verdi. “Levi-“ Yine sözcüklerini tamamlamasına izin vermemişti Helena’yı başarısıyla memnun eden Fae, oluşturduğu kuşlara ilk başta bir anlam verememişken ona hedef alıp hızla ilerlediklerini gördüğünde her şeyi idrak edivermişti ve o asasını değil, Engin Zekâ onu yönetmişti adeta.

“Incendio!” Büyük bir çabuklukla savurduğu büyüyle yanıp küle dönüşen kanatlı dostları giderken artlarında leş gibi bir koku bırakmıştı. Elinin burnunun hizasında sallayıp kokudan kurtulmaya çalışmış ve Fae’nin işiteceğini bildiği kelimeleri salıvermişti dudaklarının arasından. “Bir müddet kuş görmek istemiyorum.” Sonunda Eritheia’nın gazabından kurtulmuş olmanın verdiği mutlulukla da yaşayabilirdi. Binasına birkaç puancık hediye etmişti. “Doğum gününde benden hediye bekleme, Hyxest. Az önce kendisini sana vermiş bulunuyorum.” Freja’nın da aralarına katılması ile gülüşmeler eşliğinde dersliği terk etmişlerdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
VI. & VII. Sınıflar I. Ders
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: