Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 IV. Bölme

Aşağa gitmek 
+2
Xavier William Allison
Aline Matilde Jensen
6 posters
YazarMesaj
Aline Matilde Jensen
Kaçak
Kaçak
Aline Matilde Jensen


Mesaj Sayısı : 92
Kayıt tarihi : 20/06/10
Lakap : Maty

IV. Bölme  Empty
MesajKonu: IV. Bölme    IV. Bölme  EmptyC.tesi Tem. 03, 2010 10:01 pm

IV. Bölme  2dhfmed
***
Seraların en büyük bölmesidir. IV. Sınıf öğrencilerin sayısının fazla olmasından dolayı Bayan Jensen IV. sınıfların dersini burada vermektedir. U şeklindeki masa seranın tam ortasına döşenmiştir ve öğrenciler bu masanın etrafında dersi dinlemektedir.

***
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aline Matilde Jensen
Kaçak
Kaçak
Aline Matilde Jensen


Mesaj Sayısı : 92
Kayıt tarihi : 20/06/10
Lakap : Maty

IV. Bölme  Empty
MesajKonu: Geri: IV. Bölme    IV. Bölme  EmptyPerş. Eyl. 02, 2010 9:26 pm

Dersin Konusu: Hayalinizdeki Bir Bitki
Dersin Profesörü: Aline Matilde Jensen
Ders Zamanı/Hava Durumu: Günün ilk dersi/Yağmurlu
Dersin İşlendiği Yer: IV.Bölmeli Sera
Dersin İşlenişi:
***
Topuklarını takırtatarak okul bahçesinde, çiseleyen yağmurun altında, başbaşa kaldığı düşünceleriyle birlikte, yavaş adımlar atarak yürüyordu Aline. Düşünceleri onu tek bir sonuca ulaştırıyordu; Antonio.. Onu gerçek anlamda seviyordu.
Düşüncelerinden arınmak adına kafasını kaldırdığında, dersliklere doğru koşuşturan öğrancilerle karşılaşması ders saatinin yaklaştığını dank etmesine neden olmuştu. Adımlarını biraz daha hızlandırarak seralara doğru yol aldı. Boş seraların üzerine damlayan yağmur damlalarının çıkardığı seslerin ardından IV. seraya doğru yaklaştığında öğrencilerin uğultuları duyulmaya başlamıştı. Aline içeri girer girmez bütün gürültüyü adeta vakumladı. Tanıdık herbir suratın gözlerinin içine bakmaya çalışırken, yüzünde büyük bir gülümseme yayılıyordu. Nihayetinde tüm öğrencilerin dersine hazır olduğunu hissettiğinde bir adım geriye çekilip, ellerini göğüsünde birleştirdi ve tekdüze bir sesle;
" Günaydın herkese." dedi. Bu yıl ki ilk dersleri olmasına rağmen onların gözlerinden bilgiye aç oldukları anlaşılıyordu. Zaten çok öncesinden tanışmışlığı vardı bu gençlerle. Bu yüzden ki derse direkt geçiş yaptı.
" Sizleri ezber ve öğrenilmesi gereken bilgilerden biraz olsun uzaklaştırmak adına farklı bir etkinlikle başlamak istiyorum bu yıl." Bakışların merağa doğru yönelmesi durumuyla karşı karşıya gelen Aline, öğrencilerin sıkılmaması, dersten daha çok zevk alması adına zihninde geliştirdiği fikirlerle ortaya koyduğu etkinliği öğrencileriyle paylaşmak adına ses tonunu biraz daha sevimleştirerek;
" Sizden bu dersimizde hayalinizde bir bitki canlandırmanızı isteyeceğim. Bunun için herkes önüne bir parşomen ve kalem çıkarabilir mi lütfen?" dedi ve ardından herkesin eşyalarını tamamlaması adına yaklaşık üç dört dakika öylece bekledi. Sınıfın U şekli düzeninde öğrencileriyle daha çabuk iletişime geçebilmek adına masaların tam ortasına geçti ve herkesin eşyalarını hazırladığını gözlemledikten sonra konuyu biraz daha anlatmaya koyuldu.

" Evet şuana kadar hep varolan bitkilerle ilgilendiniz ve şimdi sizden yepyeni bir bitki yaratmanızı istiyorum. Bunun bitkide bulunması gereken özellikleri sıralayacağım şimdi. Lütfen herkes söylediklerimi önü.."
derken hırçın rüzgarın etkisiyle seranın kapısı hızla açılıp, geri kapandı ve içeriye serin bir hava akımı girdi. Bu olay herkesin odağının o yöne kaymasına neden olunca Aline afallayarak bir kapıya bir öğrencilerine bakmaya başladı. Baş ve orta parmağını birbirine değdirerek çıkarttığı sesle dikkatin yeniden kendinde toplanmasını çabaladı. Ve ardından;
" Ahh şeey evet bitkinize bir ad koymanızı isteyeceğim öncelikle ve ardından ona vermek istediğiniz özellikler yer alsın parşömeninizde. Bu bitkinin büyücülere ne gibi yarar ve zararları olduğunuda belirtmenizde fayda var. Ve eğer bu bitkiyi resmederseniz ya da betimlerseniz sizin için büyük bir puan kazancı olacaktır." diye ekledi. Tüm öğrenciler parşömenine birşeyler yazıştırmaktaydı. Aline zamanın daraldığını anlayınca bu konuyu ikinci derse sızdırmamak adına öğrencilerine şöyle bir fikir sundu;
"Tabii ki bu derse yetişemeyecek bir konu ve diğer dersimde sizin için önemli bir diğer konuyu işleyeceğim için bunu ödev olarak vermek istiyorum. Puanlamam iyiden kötüye doğru azalış gösterecek. Bu yüzden isteyenler kendi bina arkadaşlarıyla birleşip, yeni bir bitki yaratabilir. Bu size daha çok fayda sağlayacaktır."
Sonrasında öğretmen kürsüsüne doğru ilerledi ve öğrencilerin arasında başlayan konuşmaların ardından;
" Şimdi serbestsiniz. 'Gong' sesini duyana kadar parşömenden uçak yapıp, fırlatmak haricinde istediğiniz herşeyi yapabilirsiniz. Ders bitmiştir. Ödevlerinizi bir sonraki derse kadar getirmeye bakın." dedi ve önündeki kitabı karıştırmaya başladı. Yaklaşık beş dakika sonra 'gong' sesi duyuldu ve öğrenciler kendi aralarında konuşarak dersliği boşaltmaya başladılar. Onların çıkmasını beklerken aynı zamanda kendisine iyi dileklerde bulunan öğrencilerine gülümseyerek yanıt veriyordu Aline. Tüm öğrencilier nihayetinde dersliği terkettiğinde o da kapıyı çekerek, soğuk havanın tam tezatlığı içinde içini ısıtacak sıcak bir kahve içmek adına adımlarını hızlandırarak sınıfı terketti.
***
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xavier William Allison
Bakanlık Müsteşarı
Bakanlık Müsteşarı
Xavier William Allison


Mesaj Sayısı : 2191
Kayıt tarihi : 14/06/10
Yaş : 31
Lakap : Will,Xavi

IV. Bölme  Empty
MesajKonu: Geri: IV. Bölme    IV. Bölme  EmptyPaz Eyl. 05, 2010 3:08 pm

'' Yine soğuk ve yağmurlu bir gün. ''

Soğuk havanın yüzüme vurmasıyla beraber içimden gelen hafif bir titreme hasta olacağımın da ilk belirtisini göstermişti. Her ne kadar hasta olmaktan nefret etsem de vücudum ne yazık ki kendini bu konuda koruyamıyordu ya da ben mi koruyamıyordum? Okulun giriş kapısında öylece etrafı izliyordum, gezmek istiyordum ancak bitkibilim dersine yetişmem gerekti, bu nedenle gezme faslını bir kenara bırakarak kendimi derse karşı hazırlamalıydım. Ellerimden akan su damlacıkları sanki bir şelaleyi andırıyor gibiydi. Yağmurun git gide bastırması ve ardından sürekli şimşek çakması hiç de hayra alamet bir durum değildi. Sabah olmuştu fakat güneşten tek bir iz dahi yoktu, gökyüzüne karanlık hakimdi. Bulutlar oradan oraya savruluyor, çarpıştıklarından ise şiddetli bir kıvılcım ve ani gürültülü bir ses dalgası ortaya çıkarıyordu. Gökyüzünden gelen tuhaf sesler sanki yer delinecekmiş gibi bağırıyordu. Sonbaharın en şiddetli yağmurları artık Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulunun üzerindeydi. Günün daha ilk ışıkları kendini göstermeden gökyüzü büyük bir karanlığa gömülmüştü. Yağmur etkisini daha da göstermeye başlamıştı. Şiddetli esen rüzgar ve ani yağmur bastırması, bu sonbaharın diğer yıllara daha da şiddetli olduğunu gösteriyordu. Yüzüme doğru gelen su damlacıkları, çenemin altında birleşirken bende bitkibilim dersine girebilmek için büyük adımlarla seralara doğru yürüyordum. Cübbem üstümdeydi, tabi bunun yanında yağmurdan korunmak için üstüme bir de mont giymiştim. Kolumun altında tuttuğum bitkibilim kitabımım, belimde duran asam ve üstümde duran asil cübbem ile bitkibilim seralarına doğru yol aldım. Havanın bu kadar kötü olması benim şansıma mıydı, buna henüz karar verememiştim. Günlerdir aralıklı yağan yağmur, bugün bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Saçlarım sırılsıklam olmuştu ve uçlarında su damlacıkları birikiyordu, ardından da üstüme doğru bir su seli akıyordu. Şiddetli bir havanın hakim olduğu bugünde acaba daha neler olacaktı? Seralara doğru yürümeye devam ediyordum, karşımdan gelen üçüncü sınıf Victoria ve Blair'e baktım. Blair, dördüncü sınıf olmasına rağmen Victoria ile takılıyordu, belki de kafasına uyan tek kız oydu. Dedikodularıyla ün salan Blair, şimdi kendinden küçük kızlarla konuşuyordu, aslında bu süper bir haber olabilirdi, böylece kimsenin hakkında dedikodu yapmamayı öğrenirdi. Her ne kadar ben bunu söylesem de o yinede yapardı, yüzsüzlük diz boyuydu. Düşüncelerimi iğrençleştiren ve beni sinir eden bu kızdan uzak durmalıydım, bana karşı çok sıcak kanlıydı hatta bu sıcaklığının da farkındaydım ancak Blair'den bana yarar gelmezdi, o zararlı bir kızdı ve Lumi'yi seviyorsam ondan uzak durmalıydım. Seralara geldiğimi belli ettiren o muhteşem toprak kokusunu şimdi ciğerlerime çekiyordum. Yağmurla birleşmiş olan toprak, etrafa inanılmaz bir koku bir vermişti sanki bembeyaz bir bulutun içerisindeydin ve etrafın saf, temiz bir koku yayıyordu, aynen bu toprağın etrafa saldığı o muhteşem koku gibi.

Yürümeye devam ediyordum. Seraların kapısına nerdeyse varmak üzereydim. Bir yandan etrafı izliyor, diğer yandan seralara bakıyordum. Aslında bu yağmurda bu dersin seralarda olması tam bir işkence gibi geliyordu ama yapabilecek hiç bir şeyim yoktu, bu derse girecektim ve bir şeyler öğrenecektim. Yürümeye devam ederken birden arkasında profesör Jensen'i gördü ve adımlarını daha da hızlandırarak seralara doğru yürümeye doğru devam etti. Profesör Jensen, bitkibilim profesörüydü, fiziği kusursuz derece de olan muhteşem bir kadındı, Lumi kadar güzeldi diyebilirim. Umarım ileride böyle bir eşim olurdu, belki Lumi'de böyle olurdu. Yüzüme yerleştirdiğim tatlı bir gülümsemenin ardından seraların içerisine girdim ve ardından dört numaralı seraya aradım. Kısa bir koşuşturmamın ardından sonunda dört numaralı seraya bulmuştum. Serayı bulmamla beraber hızla içeri girdim ve karşımda duran Alessia'ya ve Pernell'e hafif bir göz kırparak içeriye doğru girdim ve kendimi boş bir masa aradım. Sınıfın en ön sıralarından birisi masa boştu, masaya oturup oturmamak konusunda epey bir kararsız kalmıştım. Daha sonra aklımdan ' Ne olacak ki? ' düşüncesini geçirdim ve kolumda tuttuğum bitkibilim kitabımı yavaşça masanın üzerine bıraktım, kitabım biraz ıslanmış gibiydi ama bu ders için idare edebilirdi sanırım. Yerime oturmamla beraber birden kapının aralandığını fark ettim ve içeriye girenin profesör Jensen olduğunu gördüm. Profesör her zaman ki zarafetiyle yine havası hava katıyordu. Sınıfa girmesiyle beraber yüzünde oluşturduğu o tatlı gülümseme çok hoştu, etkileyiciydi. Herkes olduğu yerden profesöre bakıyordu, profesör kısa bir süre sınıfa doğru gülümsedikten sonra sonunda konuşmayı başarabilmişti. Öncelikle her zaman ki gibi yine '' Günaydın. '' dedi ve ardından bu derste ne işleyeceği ile bilgiler vermeye başladı. Aslından ben ne konu anlatacağını biliyordum, müfredat konularını işleyecektik ya uygulama ya da teorik. Profesör konuşmasına devam ediyordu, bu ders için daha farklı şeyler yapacağımı söylüyordu hatta bu teorik anlatımdan ve uygulamadan uzaklaştırmak istiyordu, ne yapacağımızı çok merak ediyordum. Dersi dinlemeye devam ederken gözlerim Lumi'yi aradı, acaba bu dersi seçmemiş miydi? Düşüncelerim allak bulak eden bu kız neredeydi acaba? Düşünmeye devam ederken birden derste olduğumu fark ettim ve derse doğru odaklandım. Profesörün dediğine göre bugün hayali bir canlandıracaktık ve bunun içinde önümüze bir parşömen ve tüy kalem çıkartmamızı istiyordu. Montumun cebinde duran bir kaç ıslanmamış parşömen ve mürekkebi akmış tüy kalemimi yavaşça masaya doğru çıkardım ve profesörün konuşmasını beklemeye başladım. Profesör sınıfın tam anlamıyla hazır olmasını beklerken bende etrafı izliyordum. Seranın en arkasında duran saksılar, içlerinden gelen hafif sesler, böcekler, yaratıklar ve daha neler neler...Sınıfa güzel bir görünüm veren, yemyeşil yaprakları ile sınıfa renk veren ve sarmaşıklarıyla etrafı süsleyen o yeşil bitkiyi görebiliyordum, inanılmaz derece de güzeldi, sarmaşığa benziyordu ama tam olarak kesin ismini öğrenmemiştim. Aslında profesör Jensen ile bugünkü dersin daha bir sıra dışı geçeceğine yemin edebilirdim. Sınıfın hazır olmasıyla beraber konuşmaya başlayan Profesör Jensen etkileyici bir ses tonuyla tüm sınıfın dikkatini kendi üzerine çekti. Profesörün dediğine göre şunu yapacaktık, kendi bitkimizi kendimiz yaratacak ve bu ders epey eğlenceli geçecekti sanırım, konuşmasına devam ederken hep diğer derslerde var olan bitkilerle ilgilendiğimizi söylüyordu, söyledikleri yalan da değildi, genelde hep öyle olurdu fakat profesör Jensen bu ders için daha farklı şeyler düşünmüştü. Güzel bir ders geçeceğe gibi benziyordu. Konuşmasına devam ederken yaratacağımız bitkide ne gibi özellikler olacaklarını bizlere sıralayacaktı, konuşmasına devam ederken birden hırçın rüzgarıyla etkisiyle kapı hızla aralandı ve ardından saniyeler sürmeden kapandı. Ve tabi ki bizimde istemeden de olsa dikkatimizde biraz dağıldı. Profesör sınıfı toparlamak için baş ve orta parmağını birbirine değdirdi ve ardından profesöre baktım. Sanırım herkes doğru profesöre bakıyordu ve dikkatimizi tekrardan toplamıştık. Profesör konuşmasına olduğu yerden devam ediyordu, dediğine göre yaratacağımız bu bitkiye bir isim koyacaktık, ardından ona vermek istediğimiz özellikleri yazacaktık, parşömenimizde bunların olmasını istiyordu. Tabi bunun yanında büyücülere ne gibi yarar ve zararları olduğunu da belirtecektik, ayrıca bu bitkiyi resmedersek ya da betimlersek güzel bir puan kazancımız olacaktı. Profesörün bu dediklerini yapacak olursam kesin bu dersten geçerdim diye düşünüyordum. Önümde duran tüy kalemimi yavaşça elime aldım ve ardından bir şeyler yazmaya başladım, tabi bu arada yaratacağım bitkiyi de düşünüyordum. Ben düşünmeye devam ederken birden profesör konuşmaya başladı ve bu konunun bu derse yetişemeyeceğini söyledi, ardından diğer derste bizim için önemli bir konu işleyeceğini söyleyerek, bu yapacağımızın bizim için bir ödev notu olacağını söyledi ve puanlamasının iyiden kötüye doğru bir azalış göstereceğini açıkça bir dille dile getirdi. Bu yüzden isteyen kendi kişilerin kendi bina arkadaşlarımızla birleşip, yeni bir bitki yaratabileceğimizi söylüyordu ve bu yapacağımızın da bize çok fayda sağlayacağını ekleyerek konuşmasını bitirdi. Dersin bittiğini yavaş yavaş anlayabiliyordum, süremiz kısıtlıydı ve zilin çalmasına çok az bir zaman vardı, kolumda duran gümüş saatime bakarak dersin bitmesine beş dakika kala olduğunu öğrendim ve profesöre doğru baktım. Profesör Jensen öğretmen kürsüsüne doğru yürüyordu, bende bu arada yan tarafımda oturan arkadaşım ile konuşuyordum. Profesör Jensen öğretmen kürsüsüne doğru ilerliyordu, kürsünün önüne gelmesiyle beraber birden sınıfa doğru konuşmaya başladı ve tabi bu arada sınıfta bazı fısıldaşmalar halen devam etmekteydi, konuşulanları duyabiliyordum. Profesör konuşmasına ilk ' serbestsiniz ' diye başladı, ardından zilin çalmasını beklememizi, bu süre zarfında parşömenden uçak yapmamızı dışında her şeyi yapabileceğimi söylemişti. Aslında bu güzel fikirdi, serbest olmak güzeldi, bir kaç kişinin kafasına vursa mıydım acaba, şu eziklerden bir kaçını? Son olarak profesör dersin bittiğini ve ödevleri bir sonraki derse kadar getirmemizi istedi ve ardından konuşmasını bitirdi. Yerimden kalkarak en arka sıralarda oturan Pernell'in yanına gittim ve konuşmaya başladım, bu ara binalarının durumu epey bir kötü idi, bunun için bazı fikirlerim vardı, tabi bu arada tam arkamda duran iki haylaz'ın ensesine çakmayı unutmadım. Pernell ile muhabbete devam ederken birden saatime baktım ve ardından 'Gong' sesi çalındı, saniyesi saniyesine dakikası dakikasına çalmıştı, bu saatimi sevmiştim. Horace amcamı seviyorum, bu saati bana o almıştı, kaliteli bir saat olduğu belliydi. Pernell ile olan konuşmamı yarım bırakarak masama koyduğum tüy kalemimi, kitabımı ve parşömenlerimi elime alarak Pernell'e doğru elimi kaldırdım ve '' Bekle. '' dedim. Pernell, beni sınıfın kapısının önünde beklerken bende masamda toparlandım ve ardından profesör kürsüsünün önünden geçerek profesöre '' İyi günler profesör. '' dedim ve o tatlı gülümsemesini yine gördüm. Sınıftan çıkmamla beraber kolumu Pernell'in omzuna doğru attım ve yarım kalan konuşmamıza devam ettim.



Puan: 19
Ödev Puanı: 20 ~ en beğendiğim ödev olmasından dolayı +10
Açıklama: Birkaç yazım hatası dışında herşey oldukça güzeldi Bay Allison fakat bir dahaki dersime gelmeden önce sevgilinizi aklınızdan çıkarmanızı istiyorum ve de haylaz öğrencileri sevmem. Başkalarının ensesine çakayım derken, kendi ensenizde bir profesör şaplağı bulmayın sakın?
IV. Bölme  Star3 Puanınız eklendi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melodie Riley
SFL
SFL
Melodie Riley


Mesaj Sayısı : 2640
Kayıt tarihi : 25/06/10
Yaş : 29

IV. Bölme  Empty
MesajKonu: Geri: IV. Bölme    IV. Bölme  EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 3:42 am

Her zaman, tek başımıza farklılık yaratmaya çalışıyoruz. Kimsenin yardımına ihtiyacımız olmadığını düşünüyoruz ve bütün yükü tek başımıza omuzlamaya kalkıyoruz. Bu adil mi? Tabii ki değil. Hayat adil değil. Yetişkinler çocuklarına her zaman öyle olduğunu söylüyor ama bu koca bir yalandan başka bir şey değil. Onlara böyle yalan söylemek, -ki kendisi de bu yalanla kandırılmış olduğundan dolayı- Melodie'nin canını çok sıkıyordu. Kendisi - eğer bir çocuğu olursa- ona asla böyle yalanlar söylemeyeceğine yemin etti. Hayatı olduğu gibi gösterecekti ona. Katkı olmadan, saf haliyle. Hem kötü hem de iyi tarafını görmeliydi. Hem ölüm karanlığının, hem de cennet aydınlığının tadına bakmalıydı. Kesinlikle bunlardan mahrum bırakmayacaktı onu. Ama gerektiğinde de koruyacaktı tabi. Kendi anne babası gibi on hayatın ortasına atıp bir korkak gibi kaçmayacaktı. Yine sinirlenmişti, her ne kadar onlar yüzünden sinirlenmeyeceğine dair söz vermiş olsa da, tutamamıştı yine. Bunun yerine yağmurun gelip içindeki kızgınlığı alıp ıslak toprağa karıştırmasına izin verdi sessizce. Ama hepsi aklındaydı, hiçbir şeyi unutmamıştı. Hiçbir şeyi.

Birden çalan 'gong' sesiyle dikildiği yerde donakaldı ve rüyalarından uyandı Melodie. Yarım saat önce kışın getirdiği yağmur damlalarının yemyeşil çimenler üzerine düştüğünü görmüş ve koşarak çıkmıştı okuldan dışarı. Diğerlerinin aksine yağmurdan, kaçmıyor, onu seviyordu. Ve bu artık onda alışkanlık haline gelmişti. Yağmur her yağdığında eğer boşsa dışarı koşuyor, dersteyse özlemle camdan dışarıyı seyrediyordu. Yağmur, sanki bütün stresini ve korkularını alacakmış gibi geliyordu ona. Buna içten inanıyordu. Bu yüzden de yağmurun altındayken gerçekten rahatlamış hissediyordu. Artık Melodie çiseleyen damlaların altında düşüncesizce dolaşırken, diğer öğrenciler de garip garip bakmayı kesmişti. Onlar da alışmışlardı artık. Alışmasalardı ne olurdu ki sanki? Çok da umursuyormuş gibi.

''Ahh, peki. Şimdi gitmek zorundayım...'' diye suratını astı ve havaya baktı. ''...bu hava bırakılır mı?!''

Son yarım saattir öylesine dolaşıyordu bahçede. Şimdiden sırılsıklam olmuştu ve yağmurun hızlandığının farkındaydı. Sonunda yolunu değiştirerek Bitkibilim dersliğine doğru ilerlemeye başladı. O ıslak ve her zaman nemli olan yeri seviyordu, en azından sürekli oturmak zorunda değildi orada. Dersin uygulanmalı işlenmesi de artı nedenlerden biriydi elbette. Seralara vardığında sessizce IV. derslikten içeri süzüldü. Ama yine de birkaç kafanın meraklı bakışlarla kendisine doğru dönmesini engelleyememişti. Gerçi ucundan sular damlayan saçları ve sırılsıklam olan cübbesiyle ilginç görünüyor olmalıydı, onları suçlayamazdı. Yine de böyle bakmalarından nefret ediyordu. Seraların oluşmasını sağlayan, gergince gerinmiş muşambalara baktı sinirle. Yağmur damlalarının içeri girmesini engelliyorlardı. Sonunda hiçbir şey düşünmemeye karar vererek profesörü beklemeye başladı. Neredeyse on dakika sonra Profesör Jensen yüzünde kasvetli havayla tam bir tezat oluşturan gülümsemesiyle çıkageldi. Bu havada böyle bir ruh halinde olmayı nasıl başarıyordu acaba? Hayata tutunacak, değer verdiği insanlar olmalıydı hayatında. Evet, kesinlikle böyle bir şey olmalıydı. Yavaşça seranın ortasına doğru geldi ve öğrencilerden çıkan uğultu azaldı. Bir adım geriye doğru çekildi ve kollarını göğsünde birleştirerek tatlı bir şekilde konuşmaya başladı. " Günaydın herkese." Tek tek bütün öğrencilerin gözlerine baktı, Melodie'ye de bakınca hafifçe gülümseyerek selam verdi. Bu kadına gülümsememek elde değildi ki. " Sizleri ezber ve öğrenilmesi gereken bilgilerden biraz olsun uzaklaştırmak adına farklı bir etkinlikle başlamak istiyorum bu yıl." Profesör, tanışma faslını atlayarak hemen derse girişti ve Mel'in içini bir rahatlama duygusu kapladı. Direk derse geçmek daha iyiydi onun için, tüm o gözleri üstünde düşünmek tüylerini ayağa kaldırıyordu. Gerçi her ne kadar birbirlerini tanısalar da, bası profesörler, yeni gelen öğrencileri bahane ederek istiyorlardı bunu. Bunun için içinden teşekkür etti profesöre. Farklı bir etkinlik demişti profesör. Ne olabilirdi ki? Ama 'farklı' sözcüğü bile kulağa hoş geliyordu. Daha bir dikkatle dinlemeye başladı. Profesörün isteğini duyduğunda şaşırdı ilk olarak. Sınıf da aynı durumdaydı. Profesör onlardan bir parşömen çıkarıp bir bitki hayal etmelerini istemişti. Bu fikri nereden bulmuştu acaba? Konudan hoşlanmıştı Melodie. Ve çoktan düşünmeye başlamıştı bile. Başından beri omuzunda asılı olan ıslanmış çantasından işe yarar bir parşömen ve kalem çıkardı. Profesör hilal şeklini almış sıraların ortasına doğru geçti ve öğrencileri gözlemledi. Bu sırada Melodie, çoktan bir şeyler karalamaya başlamıştı bile. Profesör ise bir yandan yapılacakları sıralıyordu. " Evet şuana kadar hep varolan bitkilerle ilgilendiniz ve şimdi sizden yepyeni bir bitki yaratmanızı istiyorum. Bunun bitkide bulunması gereken özellikleri sıralayacağım şimdi. Lütfen herkes söylediklerimi önü.." diye söze başladığı sırada şiddetli bir rüzgar seranın pek de dayanıklı olmayan kapısını açtı ve birden hızlıca kapattı. Kapının açılmasıyla içeri dolan soğuk hava, zaten ıslak olan Melodie'yi iyice üşüttü. Yerinde hafifçe titredi ve ıslak da olsa cübbesine biraz daha sıkı sarıldı. Bir an için herkes oraya döndü ve herkesin odak noktası dersten başka yerlere kaydı. Kapı kapanınca profesör tekrar kontrolü eline alarak parmaklarını şıklattı ve öğrencilerin dikkatine kendisine doğru yöneltti. Cümlesine kaldığı yerden devam etti. ''Ahh şeey evet bitkinize bir ad koymanızı isteyeceğim öncelikle ve ardından ona vermek istediğiniz özellikler yer alsın parşömeninizde. Bu bitkinin büyücülere ne gibi yarar ve zararları olduğunuda belirtmenizde fayda var. Ve eğer bu bitkiyi resmederseniz ya da betimlerseniz sizin için büyük bir puan kazancı olacaktır." diye ekledi. Çoktan bir gül başı ve ferminda gövdesi çizmişti Mel. Her şey kafasında şekillenmeye başlamıştı. İlk başlarda net olmasa da teker teker akıyordu fikirler kafasına. Bir yandan daha sonra unuturum korkusuyla hızlıca not alıyordu düşüncelerini nemli parşömenin üstüne. Bir yandan da kulağı profesördeydi. Dersi bitirmişti ve diğer öğrenciler de toparlanmaya başlamışlardı. " Şimdi serbestsiniz. 'Gong' sesini duyana kadar parşömenden uçak yapıp, fırlatmak haricinde istediğiniz herşeyi yapabilirsiniz. Ders bitmiştir. Ödevlerinizi bir sonraki derse kadar getirmeye bakın." Son cümlesini de yazarak kalemi ve parşömeni hızlıca çantasına tıkıştırdı ve o eski ve tanıdık 'gong' sesiyle birlikte ayağa kalkarak diğer öğrencilerin peşine takıldı. Seranın dışına çıktığında aklı hala ödevdeydi. Her şey aklında şekillenmişti şimdi. Ama isim bulması gerekiyordu ki bu da Mel için başlı başına bir sorundu. Tekrar çiseleyen yağmurun altına çıkması aklının boşalmasına neden olmuştu. Huzurluca okula doğru yürüyerek yapacağı sıcak duşun hayalini kurmaya başladı.



Puan: 20
Ödev Puanı: 20 ve beğenilen 3. ödev olduğu için +3 puan
Açıklama: Bir Ravenclaw öğrencisinden derse olan ilginin yoğunluğundan başka ne bekleyebilirim ki? Ah birde kıvrak zekalarınıda işin içine katarsak sanırım bu binadaki öğrencilere hayranım. Bayan Riley, gözde öğrencilerimden biri neden olmayasınız? Ayrıca rpnizde hata göremedim, kusursuzdu diyebilirim.
IV. Bölme  Star3 Puanınız eklendi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Brendan Finnerty
Şu anda Muggle'sınız. Lütfen rütbe başvurusunda bulununuz.
Brendan Finnerty


Mesaj Sayısı : 380
Kayıt tarihi : 06/09/10

IV. Bölme  Empty
MesajKonu: Geri: IV. Bölme    IV. Bölme  EmptyPtsi Eyl. 06, 2010 5:33 pm

‘’ Bırak beni lanet olası, bırak!’’ Birden bir yatağının üzerinde dirseklerini dayayıp doğruldu. Sarı saçlarının arasında ıslaklığın etkisiyle hissettiği serinlik onu bir anlığına rahatlatsa da, gördüğü kabusun etkisinden kurtulması uzun zaman alacaktı, biliyordu. Yavaş yavaş olduğu yerde doğrulup yatağa tırmanan köpeği okşadı. Sarı kulakları yanağına değen Felix oldukça yorgun görünüyordu. Bir gün öncesinde biçim değiştirme dersinin eğitim zaiyatı olarak boy göstermiş ve Brendan’a kobaylık yapmıştı. Sürekli bir gerçek formuna bir de kendisinden daha büyük bir hayvan formuna geçip durması zavallı bedenini yormuş olmalıydı. Herşeye rağmen sadakatinden ödün vermeyen köpeğinin kendisine burnuyla dokunuşu onu rahatlattı. ‘’ Seni de uyandırdım öyle değil mi küçük dostum. Hadi yatağına dön. Daha saat sabahın körü.’’ Köpek kokusunu bıraktığı çarşaflardan inerken yatağından kalkan büyücü, ayağına binasının renkleriyle uyumlu terliklerini geçirdi. Sandığına doğru ilerleyip siyah ve üzerinde sarı büyük h harfleri bulunan bornozunu aldı. Sağ koluna attığı bornozun ardından, banyolara gitmek üzere yatakhanedekileri rahatsız etmemek için yollandı.

İşini bitirip odaya geri döndüğünde saçları havluyla kurutulmuştu. Kıyafetlerini çıkarıp giyinmeye başladığında, az ilerdeki yatakta kımıldanan binadaşlarından birinin iniltisini duydu. Bu aralar neden herkes kabus görüyordu. Rüyalarla problemi olmadığından kabuslardan çok etkilenirdi Brendan. Seralara yapacağı yolculuğun kendisine iyi geleceğini düşünerek, yağmurun ıslatmaya devam ettiği toprağın kokusunu içine çekene, okul kapısından dışarı çıkana dek derin nefesler almadı. Açık gökyüzü, sabah saatlerinin verdiği loşlukla ona kollarını açarken, ciğerlerini yakacak kadar derin bir nefes aldı ve kollarını iki yana açarak gerindi. Sırt kaslarındaki çekilmeyi hissettiğinde, gece boyunca kendisini kasmış olabileceğini düşünerek dersten sonra biraz koşmayı aklına koydu. Her adımında ayağının altındaki topraktan su sesleri yükseliyor ve saçlarının arasına yağmur taneleri düşüyordu. Köpeği Felix gibi saçlarını iki yana sallayarak suyu attığında seralara girmişti. Dördüncü seraya ilerlerken henüz sessizliğin hüküm sürdüğü dersliklerdeki bitkilere göz gezdirmeye başladı. Yavaş yavaş ilerlerken, sarmaşıkların arasından geçip üçüncü bölmeyi de ardında bıraktı ve dördüncü bölmeye girdi. Sağda sola çiçeklerin ve çiçeksiz bitkilerin olduğu derslikte, u şeklinde bir masa sınıfın tam ortasında duruyordu. Gördüğü rüyayı henüz aklından çıkaramamış olduğundan masanın kenarına yaslandı ve yanındaki malzemeleri bir kenara koydu. Arada bir şimşek çakıyor ve dışarısı aydınlanıyor, birkaç saniye sonra seranın içerisinde yankılanan bir gök gürültüsü cereyan ediyordu. Rüzgar naylon duvarları sinir bozucu bir sesle yalayıp geçerken, Hogwarts’ın yalnız kalmak için uygun bir yer olup olmadığını düşündü Brendan. Kalkanlarını güçlendirmeli, birkaç yeni şey öğrenmeliydi. Bilginin gücü her an biraz daha stratejik bir hal alırken, dersten sonra profesörle panzehir bitkileri hakkında konuşmayı aklının kenarına not etti. Yavaş yavaş kıpırdanırken sadece bitkibilim derslerinde görmeye alıştığı bir kız girdi sınıfa. ‘’Günaydın.’’ O ana dek duyduğu en huzur verici şey olduğu kesindi. İçten gülümsemesiyle arkadaşına karşılık verdi. Kendi binasının bulunmasının muhtemel olduğu yere ilerleyen kız eşyalarını çıkarırken, masanın üzerinde birden renkli bir küp gördü Brendan. ‘’ O gördüğüm eşleştirme küpü mü yoksa? ‘’ Kız her bir kenarı dokuz eşit renk parçasına bölünmüş ve büyük olasılık defalarca çevrildiğinden altı renk birbirinin yanında karmaşık olarak dizilmiş olarak önünde duran küpe baktı. ‘’ Evet, kafamı toplamama yardımı oluyor. ‘’ Kıza doğru yaklaşıp Ravenclaw cübbesinin altındaki çantasından çıkardığı diğer şeylere bakmadan sordu. ‘’ Alabilir miyim?’’ Gülümseyişinin evet anlamına geldiğini düşünerek küpü elinde çevirip olasılıklara göre düşünmeye başladı. ‘’ Sende kalabilir. Görünen o ki kafanın benden daha çok toparlanmaya ihtiyacı var.’’

O kadar çok mu belli oluyordu hali diye düşünerek başını sağa doğru eğdi. ‘’ Teşekkürler. Seni bulurum.’’ Küreyi kıza göstererek yaptığı teşekkürden sonra sınıfa yavaş yavaş girenlerin olmasıyla masanın kendi binasına ayrılacağını düşündüğü kısma doğru çekilip elindeki küreyle oynamaya başladı. Profesörün içeri girmesiyle birlikte zamanın nasıl geçtiğini ve masanın etrafının nasıl dolduğunu fark edebildi. Elinden geldiğince sessiz durarak birkaç binadaşın selamını aldı. Ardından bitkilerle uğraşarak kendi dünyasına huzur getiren profesörün dingin sesini dinlemeye koyuldu. Hayallerindeki bitkiyi yansıtmalarını isteyen profesör bunu bir ödev olarak verirken, Brendan sabah gördüğü kabusu hatırlamıştı. Parşömenlerini çıkaran öğrencilerin her biri hışırtıdan kaynaklanan gürültüde fırsattan istifade konuşmaya başladıklarında, sabahının ne kadar durgun başladığını düşünen büyücü yavaşça elindeki kalemi alıp kağıda götürdü. Profesörün verdiği dakikalar boyunca adını kabus koyacağı bitkinin şeklini düşünerek, ellerinin kalemi yönlendirmelerine izin verdi. Yavaş yavaş ilerleyen kalem taş yapraklarının sonları zikzaklar çizen, gövdesi zayıf ama güçlü tohum yatakları olan, birkaç küçük iç yaprağın polenlerini koruduğu bir bitki çizmeye başlamıştı. Ödevi derste yapmaya başlamasında sakınca yoktu. Ancak çalan zille kendilerine verilen sürenin dolduğunu hisseden Brendan, kütüphanenin sessizliğini kullanmak üzere yeniden okula geri dönmek için olduğu yerden doğruldu. Profesöre iyi günler dedikten sonra bitkilerin arasından sıyrılarak yeniden soğuk taş duvarların arasına gitmek üzere yağmurun altında yavaş yavaş yürümeyi planlıyordu.


Puan: 19
Açıklama: Ders için yazılanların az olmasından dolayı kırdım 1 puanı. Bunun dışında gayet güzeldi. *Kabusunuzu merak ettim doğrusu Bay Finnerty.
Like a Star @ heaven Puanınız eklendi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alessia Ida Harhoff
Gryffindor VI.Sınıf
Gryffindor VI.Sınıf
Alessia Ida Harhoff


Mesaj Sayısı : 163
Kayıt tarihi : 20/06/10
Lakap : Ona 'düzen kız' derlerdi, çok düzenli olduğu için asdfh

IV. Bölme  Empty
MesajKonu: Geri: IV. Bölme    IV. Bölme  EmptyC.tesi Eyl. 18, 2010 6:56 pm


    Nihayetinde ilk haftanın sonuna yaklaşmıştı. Genelde uykusuz olmasına rağmen zevkli ve bir o kadar da yorucu günler geride kalmıştı. En azından artık bu tempoya ayak uydurmuştu. Elbette asıl günler şimdi başlıyordu. Bir sporcunun yarışa başlamadan önce yaptığı hazırlıklara benzetebilirdi bu koskaca haftayı. Evet kesinlikle ısınmıştı artık. Şimdi hedefine doğru koşacak ve daha fazla çaba sarf edecekti. Ve her zaman olduğu gibi başarı ve mutlulukla bir dönemi daha bitirmiş olacaktı. Masasının üzerinde duran parşömende bugün yapması gerekenlerin listesi yazıyordu ;
    ~Savannah ile buluş ve sorunu hallet!
    ~Bitkibilim dersi için hazırlık yap!
    ~Bitkibilim dersine gir fakat sıkılma!
    ~Uzun bir arayı kendi lehine kullan!
    ~Hergün senin Ida, kıymetini bil!
    Parmakları son cümle üzerinde gezinirken,duraksadı. Yazdıklarının kurumuş ve parşömenin üzerine işlenmiş olduğunu anlamıştı.Yayılması adına hiçbir kuşku taşımadan parşömeni önce ikiye katlayıp üzerinden parmaklarıyla geçti. Ve ardından tekrar ikiye büküp,cübbesinin devasa büyüklüğündeki cebinin içine attı. İlk olarak Savannah ile buluşmaya hazırdı ve bunun için Göl'de sözleşmişlerdi. Merdivenleri hışımla inmiş ve zamanını daha iyi kullanmak adına hızla hareket etmişti
    ."Söyle kuzenciğim sorun nedir?" diye sordu meraklı bakışlarla. Sesinde alaycı ve az biraz merak uyandıran bir ton hakimdi. Savannah ise işin hiçte gırgıra alınmayacağını düşünüyor gibi bir hâl takınıp fısıltıyla, Alessia'nın kulağına söylemişti herşeyi."Sorun babam Ida!" Lauren'ın bakışları donmuş, yüz hatlarında bir gerinme hissetmişti. Ayağını bir adım geriye atarak,yutkundu. O adamdan tırsıyordu, bu bir gerçekti ve hatta bu yüzden teyzesi ile o adam evlendikten sonra onlara uğramamaya başlamıştı. İşte tam bu noktada Alessia ile zıtlaşırlardı. Alessia bu saçmalıklardan olabildiğince nefret ederdi ki Savannah'ı dinleme tenezzülünde bile bulunmayacaktı. Onu ve söyleyeceklerini durdurmak adına eliyle siper etti."Bak Savannah! O adam umrumda değil.Bu yüzden onun hakkında hiçbirşey dinlemek istemiyorum." Sesi pürüzsüz çıkmıştı. Söylediklerinde ise haksız sayılmazdı. Belki abartıya kaçmıştı çünkü Savannah da üvey babasından nefret ediyordu. Dudakları titriyordu Savannah'ın ve ağzından dökülen tek kelime; "Peki."
    olmuştu.
    ...
    Bir bankın üzerinde yalnız başına oturuyordu şimdi. Kuzenine kızmamıştı aslında sadece o bu boş şeylerle uğraşmak istemediğini beyan etmişti. Alessia yavaşça ellerini çantasına götürdü.'Bin Bir Büyülü Ot ve Mantar' başlıklı kitabını çıkartıp tekrarlarda bulunmaya başladı. İlk konu adamotlarıydı .Geçen dönemin ilk konusu. Orada yazılı olanları okuyup,zihnine yerleştirmeya başladı.
    *Adamotu, ya da Adamkökü, şifalı bir bitkidir. Biçimleri değiştirilmiş ya da lanete uğramış kişileri eski hallerine döndürmek için kullanılır. Birçok panzehirin...*Ardından onu takip eden konu bezeliyumru idi. Alessia tıpkı adamotunda yaptığı gibi onuda tekrarladı.*
    Bezeliyumru, topraktan dikey olarak fırlamış kalın, siyah, dev bir salyangoza benzer. Hafifçe kıvrılıp bükülür ve üzerinde...*
    Gözlerin seralara iliştiğinde birkaç kişinin o yöne doğru ilerlediğini fark edip, elindeki kitabı hızla kapattı.Kitaptan çıkan ses etraftakileri ürkütmüş olsa da Alessia onlara aldırmadan kitabı çantasına attı ve cebinden zamandan haberdar olmak adına muggle arkadaşının hediyesi el saatini çıkartıp, inceledi.
    ...
    Zaman dilimi azaldıkça seralara doğru adımlarını hızlandırdı Alessia. Bitki yoğunluklu bu dersliğe geldiğinde, Hogwarts'daki ilk ders gününü anımsadı.Yine içinde heyecandan eser yoktu. Ama artık büyümüştü. Film şerdidi gibi gözlerinin önünden geçen anılar yüzünde sıcak bir gülümseme oluşturdu.Dersliğin kokusu bile aynıydı.İlk günki gibi..Eşyalarında hiçbir eksiklik olmadığından emin bir şekilde çantasını her zaman ki sırasına bıraktı. Ve Aline.. Düşüncelerini tam olarak toparlamakta zorluk çekiyordu. Profesörü seviyordu elbet. Mantığıyla, sevecenliğiyle, çekiciliğiyle adeta kusursuzdu. Fakat Gryffindor mezunu olması Alessia içini çok daha önemli bir mevzuydu onun için. Bitkiler ise, annesinin zoruyla sevdiği varlıklardı. Ama sevmişti sonuçta ve derse de ilgisini kazandırmıştı.Nedensiz, dersliğe geldiğinde ders hakkındaki düşünceleri zihnini birer birer yokladı. Birden düşüncelerinden sıyrılmasının nedeni; profesörün topuklu ayakkabılarından çıkan takırtılardı. Sevecen bir sesle güne başlamıştı Aline, ardından derse geçiş yapmıştı ki zaten herkes onu ve o da tüm öğrencilerini tanıyordu. 4 sene olmuştu, beraber geçirdikleri zaman dilimi. Bugün ezberi ve bilgileri unutup, hayallerimizi konuşturmalarını istemişti. Hayali bir bitki.. Kafasında hemen hemen birşeyler oluşturmuştu Aline ama dersten önce çalıştıkları için hayal kırıklığına uğramıştı çünkü Aline'nin gözüne girmek onun için çok önemliydi. Ama kafasını buna yormamıştı, elbet birgün işine yarardı o bilgiler. Aklına gelen hayali bitki yüzünde muzip bir gülümseme oluşturdu. Derse yetişemeyeceğini anlayan Aline, öğrencilerini serbest bırakmıştı. Alessia da fırsat bilip kendi kendine şarkı mırıldanmaya başladı. 'Gong' sesiyle eşyalarını çantasına tıkıp ortak salona doğru koşar adımlarla ilerledi. Kafasında şekillenenleri bir parşömene döküp hemen Aline'ye ulaştıracak ve bu sefer onun gözüne girmekte başarılı olacaktı.

    Puan:19
    Ödev Puanı: 20
    Açıklama: Ders kısmını biraz daha uzun tutsaydınız daha iyi olacaktı Idacığım, ödevini ilk ulaştırmanla gözüme girdin +5 puan binana eklenecek.
    IV. Bölme  Star3 Puanınız eklendi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Crystal Holly Walker
SFL
SFL
Crystal Holly Walker


Mesaj Sayısı : 249
Kayıt tarihi : 24/09/10

IV. Bölme  Empty
MesajKonu: Geri: IV. Bölme    IV. Bölme  EmptyC.tesi Ekim 02, 2010 4:30 pm

Güne bayağı erken başlamıştı Crystal. Her ne kadar uyumayı sevsede günün erken saatlerinde yatağından kalkmayı başarmıştı. Biraz olsun yalnız kalmak için göl kenarına gitmişti. Tekrar geri dönememek içinde cüppesini üzerine geçirmiş kitaplarını almıştı. Bugün sadece 2 ders girecek olması yanında taşıyacağı kitap sayısı yönünden onu mutlu etmişti. Bugün pek ders kaldıracak durumda da değildi. Yağan yağmur onu pek etkilemiyordu. Yağmur yağarken yürümeyi severdi, her fırsatta yapardı bunu. Hasta olup olmayacağını umursamazdı. Hafif hafif çiseleyen yağmurdan dolayı pek endişeli değildi. Göl kenarına geldiğinde bir ağacın altına oturup düşünmeye başlamıştı. Bu gece rüyasında kuzeninin öldüğü günü görmüştü. Sanki Crystal o anı unutmaya çalıştıkça zorla hatırlatılıyordu. O hergün olayı bir önceki gün yaşamış gibi hissediyordu, çevresini bunu yansıtmayarak da büyük bir oyunculuk sergiliyordu.
1 yıl önce yaz tatilinde ailecek bir şeyler yapmak için tatile çıkmışlardı. Her şey gayet güzel gidiyordu. Gülüşmeler, şakalaşmalar... Gittikleri yerde Bungee Jumping yapıldığını öğrenince kuzeni yapmak için Crystal'ın amcasını ikna etmişti. Bayağı uğraşmıştı ama sonunda izin koparabilmişti. Crystal'da her ne kadar yapmak istesede içinden bir ses ona bunu yapmaması gerektiğini söylüyordu. O sesi dinlemeyip oda çok sevdiği kuzeni Mike ile bu işe kalkıştı. Bu muggle şeylerine pek güvenmiyordu da. Her şeyi en ince ayrıntısına dikkat ederek yaptıklarını söylerlerdi ama hiç bir zaman öyle olmazdı. İlk önce Mike atlayışı yapacaktı. Bu yüzden ilk önce onu hazırlamışlardı. Atlayacakları yer bayağı yüksekti. Crystal'ın yükseklik fobisi aşağıya bakmasını engelliyordu. Kuzeni tamamen hazırdı. "Kızıl kafa atladığım sırada beni izle." demişti gülerek. Her fırsatta fobisiyle dalga geçerdi. "Emin ol yere çakılıp ölmen için dua ediyor olacağım sarı kafa." demişti şakayla karışık. Oda buna gülmüştü. Birbirlerine saç renkleriyle sesleniyorlardı. Crystal her ne kadar onunla şakalaşsa da endişeleniyordu. Bir şey olmayacağına emindi ama felaket tellalı gibi o en kötüsünü de aklına getirmeden edemiyordu. Endişeli gözlerle bakıyordu ona. Mike "Ah, kızıl kafa. Bir şey olmayacak." demişti sakinleştirmeye çalışır bir şekilde. Ama faydası yoktu. Mike atlayış için yerini almıştı. Adrenalini üst seviyelerde yaşıyacağı açıktı. Mike atlamadan önce Crystal onun yüzündeki gülümsemeyi görmüştü. Ona son bakışı olduğunu nereden bilebilirdi ki? Atlamak için son kez soluk alıp verdi. Ve kendini boşluğa bıraktı. Refleks olarak bağırışlarını da işitmişti Crystal. Tek bir çığlık duymuştu. Görevli adamlardan biri "Çocuk yok." demişti. Crystal yok mu diye afallamıştı. Crystal hemen aşağı baktı. İpin kalanı yoktu. Bu muggle icatları ve üst düzeyi kontrolleri Mike'ı korumaya pek yetmemişti. Onun aşağı - yukarı şekilde hareket etmesini sağlayacak olan ip onu taşıyamamış ve kopmuştu. "Mike?!" diye bağırmıştı. Doğal olarak bir cevap alamamıştı.O anı düşünürken gözleri dolmuştu yine Crystal'ın. Ve bu sırada yağmur şiddetini arttırmıştı. Yağmur iyice etkisi altına almıştı ihtişamlı Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulunu. Gündüz olmasına rağmen bulutlar gün ışığını yok etmiş, karanlık hakim olmuştu. Crystal ilk dersininde başlamasına az kalmış olması nedeniyle bulunduğu yerden hızlı adımlarla uzaklaştı. Fazla ıslanmamıştı ancak kesin hasta olacaktı. Ama bu düşünmekten daha önemli bir işi vardı. Bitkibilim dersine biran önce ulaşmak. Seraların dışarıda olması şuan için bir avantajdı bir bakıma. Hogwarts'ın içinde pek çok merdiven çıkmak zorunda kalabilirdi. Seralara gelmişti nihayet. Profesörün henüz gelmemiş olması iyiydi. Kitaplarını 'U' şeklindeki masanın üzerine koydu. Eliyle kızıl saçlarını karıştırıp salladı. Biraz olsun ıslaklıktan kurtarmıştı. Cüppesi için yapabileceği bir şey yoktu o an için. Üzerinde kuruyacaktı mecburen.
Kısa bir süre sonrada profesör seraya giriş yapmıştı. Bu profesörün dersini her zaman sevmişti. Kadının gülümsemesi ve dersi işleyişi onun bu dersi sevmesine yol açmıştı. Aslında bitkilerle arası pek iyi değildi. Ancak bu profesör ile ilgili artmıştı ve başarılı olma isteği doğmuştu. Crystal profesöre her şeyi öğrenme isteğiyle bakıyordu. Bayan Jensen sözlerine "Günaydın herkese." diyerek başlamıştı. Profesörün o an ki duygusunun anlaşılamayacağı bir tondaydı. Sınıfta ki herkesle göz kontağı çalışıyordu, Crystal onunla gözgöze geldiğinde tek yaptığı gülümsemekti. Başka ne yapabilirdi ki zaten." Sizleri ezber ve öğrenilmesi gereken bilgilerden biraz olsun uzaklaştırmak adına farklı bir etkinlikle başlamak istiyorum bu yıl." demesiyle Crystal'ın derste işleyecekleri olan konuya merakı iyice artmıştı. Gölde düşündükleri bir anda kafasından uçup gitmiş, iyice derse odaklanmıştı. Bayan Jensen'ın tanışma faslını gerçekleştirmemiş olması da zaten kısıtlı olan zamanı daha iyi değerlendireceğine dair ipucuydu. Zaten tanışıyorlardı neden bu tekrar edilecekti ona da bir anlam veremiyordu kızıl kafa. Dersin devamında olacaklarla ilgili fikirler üretirken profesör ses tonuna bir daha sevimlilik katarak onlardan yeni bir bitki yapmalarını istemişti. İçinden 'İşte bu!' diye geçirmeden yapamadı Crystal. Bu profesörün ders işleyiş şeklini her zaman takdir etmişti. Kitaplarının olduğu yerden bir parşömen alıp üzerinde düşünmeye başladı. Bir kulağı profesördeydi. Yaratacakları bitkilerde olmasını istediği özellikleri sıralayacakken rüzgarın seranın kapısını açması tüm dikkati dağıtmış, profesörün de sözünün kesilmesine sebep olmuştu. Kapının açılmasıyla kapanması bir olmuştu ancak yarattığı etki kalıcı gibiydi.
Bayan Jensen dikkatleri tekrar kendisinde toplamak için parmaklarını birbirie değdirerek değişik sesler çıkarttı. Başarmıştı da. O sırada Melodie'yi fark etti. Onunla aynı dersi seçtiğini bilmiyordu. Kimsenin hangi derse girdiğini bilmiyordu aslında. Sevgilisinin bile. O kızı seviyordu. Pek fazla takılmasa da onunla samimiyetlerini ilerletmesi gerektiğini düşünüyordu. Bunu düşünmeyi bırakıp tekrar profesöre odaklandı. "Ahh şeey evet bitkinize bir ad koymanızı isteyeceğim öncelikle ve ardından ona vermek istediğiniz özellikler yer alsın parşömeninizde. Bu bitkinin büyücülere ne gibi yarar ve zararları olduğunuda belirtmenizde fayda var. Ve eğer bu bitkiyi resmederseniz ya da betimlerseniz sizin için büyük bir puan kazancı olacaktır." diyerek az önce yarım kalan sözlerini tamamlamıştı. Resmetmek? Crystal'ın pek yetenekli olduğu bir alan değildi. Ama betimleme kısmını yapabilirdi. Parşömenine gömülüp bir şeyler yazacaktı ki profesör bunu ödev olarak verdiğini söyledi. Bunun daha iyi olacağını, sakin kafayla daha rahat yapabileceği bir şeydi. Bayan Jensen kürsüsüne geçti. Ve dersin bittiğini söyledi. Uçak yapmak dışında parşömenlerle her şeyi yapabileceklerini bildirdi. Kaçıncı sınıf öğrencisiydi bunlar bir mi? Böyle bir şeyin olma ihtimalini düşünemiyordu bile Crystal. Profesörün söylediği şu 'Gong' sesini duyunca kitaplarını alıp seradan çıktı. Bugün aklına sadece bir kere gelen sevgilisinin yanına gitmeye karar verdi. Onunla vakit geçirmenin ve bugün düşündüklerini onunla paylaşırsa daha iyi olacağını düşündü. Onun tesellisine gerçekten ihtiyacı vardı.

Puan:20
Açıklama: Rpniz kurgusal anlamda oldukça güzeldi, çok beğendim. Böyle devam etmenizi umuyorum.
Ödev:20
Like a Star @ heaven Puanınız eklendi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
IV. Bölme
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Ders Arşivleri-
Buraya geçin: