# Feodora D'or
# D'or ailesi, Fransa'nın henüz 100-150 yıllık tarihinden itibaren adından söz ettirmektedir. Köklü bir soyları olduğu söylenemez fakat, bu yolda emin adımlarla ilerleyen son derece güçlü bir ailedir. Gerek para, gerek ise asalet olsun tam bir Fransız ailesine yaraşır bir gösteriş sergilemektedirler. Emanuel Alphred D'or, bu soyadı benimsediği sırada, hırslı bir gençten başka hiçbir şey değildi. Tabiri caizse, bulunduğu yere tırnaklarıyla kazıyarak gelmiştir herşeyi. Elbette ki, avuçlarında bulunan muhteşem sihir yetenekleri de bu başarısında göz ardı edilemez. Safkan bir ailenin, hırslarını tetikleyemeyen oğlu tarafından kurulmuş bir aile, hızla büyümekteydi o zamanlar. Doğru bir evlilik yapmış, güzel bir ailenin yanı sıra büyük bir birikiminde sahibi olmuştur. İnişli çıkışlı iş hayatının son evrelerinde tahtına kurulmuş ve hiç inmemek üzere varislerine devretmiştir. Yıllar yılı her varis, bu başarıyı daha yükseklere çıkarmada diğerlerine oranla eksik kalmamıştır. Başarıdan başarıya koşan aile, en sonunda adından yavaş yavaş söz ettirmeye başladığında ise asırlık bir geçmişi devirmek üzereydi. Evet, işte kuruluşundan itibaren D'or ailesi. Son yıllarda bu ailenin adını koruyan kişi Adophus'tan başkası değildi. Adolphus; genç ve güzel eşiyle birlikte sihir dünyasında sıkça kendisinden söz ettirmiştir. Nedeni ise, bitmek bilmeyen iyilik-kötülük savaşındaki yerini belli etmesiydi. Zaten bu yüzden biricik eşini kurban etmiştir ya. Bu gerçeği hiçbir zaman öğrenmeyecek olan Feodora ise tahminleri doğrultusunda Adolphus'a karşı görünmez bir cephe almıştır. Aslında gerçek; Elizabeth'in bir düello sırasında hayatını cesurca kaybetmiş olmasıdır. Tabi genç bir kadının düello da işi ne olabilirdi ki? Kocasının hayatı için endişelenen bir masumun suçu ne, işte orası tartışılırdı. Fakat bu gerçeği küçük kızları hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Sebebi ise O'nun bu işleri karışmasını, intikam kokusunu duyumsamasını önlemek içindi. Yalanlarla kurulu bir hayata mahkum edilmiş bir kızdı Feodora aslında. Lakin gerçeğin gün yüzüne çıkması hiçte alışılmadık bir olay değildi...
# Feodora kimdir? Bu soruyu soracak olursanız, alacağınız cevap; kendisine güveni tam, zeki, kıvrak zekâlı, güzeller güzeli genç bir bayan olacaktır hiç kuşkusuz. Dora, yılların verdiği acılara göğüs germiş, yalnızlığı çoğu zaman topluluğa yeğlemiş, her ne kadar kendi halinde bir kız çocuğu olmaya çalışsa da toplumun baskılarından asla uzaklaşamamış bir varlıktır. Henüz 12 yaşında, kendi kimliğini bulma çabası içerisine girmiş bir birey iken yaşadığı felaket, eğitimine ve ahlakına da yansımıştır bir nebze olsun. Her çocuk, anne sıfatı taşıyan bir varlığın gözetimindeyken, bakıcılar, uşaklar ve daha nicesi tarafından ilgilenilmek elbette ki bazı sorunlara neden olmuştur. Annesiz geçen yılların acısını, ne O'nun ölümüne neden olan babasından, ne de yakın çevresinden çıkarmıştır. Her şeyi içine gömüp, sessiz haykırışlarını gözyaşları ile teselli etmiştir. Çoğu zaman yaşadığı anne özlemi yüzünden, hıçkırıklara boğulmak hangi çocuğun hakkı olabilirdi ki? Peki ya kader denilen bir şey gerçekten var ise, niçin böyle bir yola sürüklemişti kendisini? Yıllarca işte bu soruların cevaplarını ararken, aslında hatanın kendisinde değil de, yıllar yılı aptal bir savaş yüzünden ailesine göz kulak olmayı bile beceremeyen babasında olduğunu anlaması gerçekten güç olmuştu. Babasına olan saygı ve sevgisi sonsuzdu lakin O'na duyduğu kin ise hafife alınacak türden de değildi hani. Annesi öldükten sonra, belki de vicdanını bir nebze olsun rahatlatmak isteyen Adolphus, kızına ve kızının sevgisine sıkıca asılmıştı lakin giden geri gelmedikten sonra gösterdiği tüm çabalar boşaydı. Her gün, biraz daha yok oluyordu aslında. Evet, belki gözle görülür bir yok oluş değildi bu, fakat yok olan aslında annesinin yarattığı benliğiydi. O'nun ilkelerine ve düşüncelerine göre yaşayan bir genç kız olmak yerine, göz önünde olmayı tercih eden bir kız kıvamına yavaş, yavaş erişiyordu. Eh güzelliği de bu konuda ona destek veren en büyük yardımcısıydı. Artık vurdumduymaz bir züppe olmaktan başka yolu kalmamıştı ki, kaderin ona yaşattıklarını pas geçebilmesi için. Dolgun dudakları, iri mavi gözleri ve incecik belini kavrayan uzun altın sarısı saçlarıyla, bir sanat eseri kadar mükemmelleşmişti. İstese de sıradan bir insan olamıyordu, toplumun şartları gereği göz önünde bulunma ihtiyacını istese de istemese de dolduruyordu zaten. Zeka ve güzellik tanımları birbiri arasında eriyince ortaya tek bir yanıt çıkıyordu; Feodora..
Güzelliğine her gün dikkat eden bir genç kızın beğenileri elbette ki tahmin edilemeyecek ölçüde değildir. Parfümler, pahalı kıyafetler, kaliteli ayakkabılar, takılar, tokalar ve daha nicesi. Bu gibi tipik özellikleri geçecek olursak aslında Feodora yeterince duygusal bir kızdır. Ulaşılmaz görüntüsünün altında yufka yürekli bir kız çocuğu barındırmaktadır. Evet, ilk bakışta oluşan önyargıları kırmak bir hayli zordur lakin tanıyan herkes bilir ki aslında yeterince duyguların seslerine önem verir. İç özelliklerin aslında dış güzelliklerden önemli olduğuna inanır fakat bu yargıyı uygulamakta oldukça başarısızdır. Popüler olmanın kötü taraflarından birisi ise, normal insanlara olan bakış açınızın değişmesidir. İnsanlar eşit ilkesi her zaman için geçerli olsa da, zengin ve güzel her kız aslında bu maratonda diğerlerinden kat be kat öndedir. Bu yüzden de aslında gerçek kişiliğini ortaya koymak yerine, daha göz alıcı olan şımarık ve vurdumduymaz tavrını da takınmayı asla unutmaz. Aslında buna iki yüzlülük denemez, çünkü ortamına göre davranmak bir nevi nabız yoklamaktan farksızdır. Yeri geldiğinde nazik ve cömert, yeri geldiğinde asi ve uçarı olmasını çok iyi bilir. Özünde ne kadar iyi bir insan olursa olsun, gösterdiği yüzünde aslında pekte sevilen ve güvenilen bir tip değildir, olmaya da niyeti yoktur zaten.
# Başak
Konu: Feodora ~ 
Salı Ocak 04, 2011 1:52 pm
