Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 Liman Kandili

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Liman Kandili Empty
MesajKonu: Liman Kandili   Liman Kandili EmptyPaz Tem. 21, 2013 9:48 pm

Liman Kandili JrlcY    x    Liman Kandili 14t7bqb
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Liman Kandili Empty
MesajKonu: Geri: Liman Kandili   Liman Kandili EmptyPtsi Tem. 22, 2013 8:55 pm



“ Yamuk kesiyorsun, Aethra!” Elindeki körelmiş bıçağı alnına düşen perçemlere sürterken ne yaptığına dikkat etmeyen cadı, kuzeni Euterpe tarafından uyarıldığında bir an duraksadı. Hafif bir şekilde omzunu silkip bıçağı saçlarına sürtmeye devam etti. “ Dursana, saçlarını mahvediyorsun!” Eline hızla sarılan eller onun hareketlerini kısıtlarken Aethra derin bir nefes çekti. Euterpe elindeki bıçağı alırken, kaşları hafifçe çatık cadıya bakıyordu. Kuzeninin bakışları, Aethra’nın yaptıklarını onaylamadığına işaretti. Dudaklarını ince bir hale sokan Aethra gözlerini onun bakışlarına rakip olacak gibi kıstı. Bu sefer net bir şekilde omuz silkerken dudaklarını aciz bir şekilde araladı. “ Ne önemi var ki?” Euterpe laf anlatmaktan yorulmuş gibi derin bir of çekerken Aethra yanaklarını şişirdi. Ne saçları, ne de görünüşü umurunda değildi. Kuzeni elindeki bıçağı havaya kaldırıp, yaptığı işi sonlandırdığını ima eder halde bıçağı ona doğru sallarken gülümsüyordu. Cadının umut ışığı olan gülümsemesine karşılık Aethra yanaklarını sıkıntılı biçimde şişirmekten vazgeçip ona gülümsedi. Elleri perçemlere gitti. Komik gözüküyor olmalıydı.

On dakika sonra dağın yamacına doğru çıkarken elleri saçlarından bir an olsun ayrılmayan Aethra’nın tek yaptığı solumaktı. Düşüncelerine ket vurmuş ve hiçbir şey düşünmeme çalışıyordu. Attığı her adımda sessiz kalışının tadını çıkarmak istese de boğazında sıralanmış düğümler buna engel oluyordu. Ağaçların arasında en tepeye ulaşana kadar yürümeye devam edecekti. Ayağına sarılmış bez parçalarının artık kopmuş, yırtılmış kısımlarından sızan etinde açılan yaralar tekrardan sıyrılırken Aethra canının yanmasına aldırmadı. Durmadan açılıp kapanan yaralara alışmıştı ne de olsa. Zamanın nasıl akıp gittiğini sorgulamayan cadı nihayetinde varmak istediği büyük bir ağacın yanına geldiğinde bir an başını gökyüzüne kaldırdı. Heybeti ile bir kez daha nutkunu kasıp kavuran ağacın gölgesine sığındı. Ona çıkması için kollarını aşağıya doğru uzatmış dalından yukarıya doğru tırmanmaya başladığında içindeki tüm enerji kıpır kıpır olmuştu. Ayaklarını kontrollü atıyor, dengesini sağlayamadığı zamanlar elleri ile sımsıkı dallara tutunuyordu. Nihayet onun cılız bedeni ulaşabileceği en yüksek noktaya geldiğinde kendine oturacak bir dal seçti. Görüş açısını mavi ve yeşilin tonları ile  boğuşan denize çevirdiğinde derin bir nefes aldı. Elleri perçemlerine giderken dudaklarını istemsiz bir şekilde ısırmaya başlamıştı. Çok kesmediğini umuyordu.

Ne kadar zaman olmuştu? Zaman yetisini kaybetmiş olmalıydı. Gözleri ağır ağır kapanıyordu ama yine de Aethra direnmeye çalışıyordu. Oturduğu yerde kalçaları uyuşmuştu ve artık ufak yer değiştirme hareketleri yetmiyordu. Bir an iki elini birden tuttuğu dallardan çekti. Şiddetlice gözlerini, yüzünü ovuşturdu. Ayılmak istiyordu. Denize baktıkça gözlerinin kamaşmasına engel olmak istiyordu. Derin derin nefes aldı. Biraz olsun üzerindeki mahmurluğu atmak isteğindeydi. Ellerini yüzünden çekti ve tekrar dalları sımsıkı kavradı. Eğer gelmezlerse bütün geceyi, günü burada geçirmeye kararlıydı. Sert bir rüzgar bütün yaprakları salladı. İçi titreyen Aethra burnunu şiddetli bir şekilde çekti. Ufak bir rüzgarın hemen etki altına girebilecek kadar zayıf bir bünyeye sahip olmuştu. Gözleri kısılırken ilerideki karaltıyı o an fark etti. Heyecanı tavan yaparken nefesini tuttu. Gördüğü gemi miydi yoksa gemiler miydi? Karaltı yoğunlaşana kadar gözlerine inanamadı. Ayaklarını hızlı bir şekilde sallıyor, gelen gemilerin biraz daha yaklaşmasını bekliyordu. Neyi beklediğini ise bilmiyordu. Emin mi olmak istiyordu? Kendine inanmak mı? Hayaller görmeye o kadar alışıktı ki, ayrı etmek konusunda hassastı. Eğer gördüğü hayal ise bu Aethra’yı fazlasıyla yıpratırdı. Yine de yaklaşan gemiler onu limana ruhunu çekerken artık yerinde duramayacağına karar verdi.

Ağacın dallarından aşağıya kollarını, bacaklarını sıyıra sıyıra indi. Toprağa bastığında çizilen teninde görünen kan izlerini iki eli ile ovuşturarak sildi. Ardından geldiği yoldan koştura koştura inmeye başladı. Sağa sola savrulan elleri çalı çırpıya çarpıyor, ayakları basmanın verdiği acı ile sızlıyordu. Yüzüne değen meltem onu her defasında canlandırıyordu. Rivendell’in yakınlarına kurulmuş derme çatma limana ulaşana kadar soluksuz koştu. Nefesini kontrol etmekte güçlük çekiyordu. Limanın tahtadan iskelesine ayak bastığında gemiler iyice yaklaşmıştı. En büyükleri ya da önde olduğu için Aethra’ya en büyük gelen gemi iyice belirginleşmişti. Onun gibi gemileri fark eden bir çok arkadaşı ve kuzeni de limana gelmişti. Euterpe yanında dururken cadının elini bir an tutup ona doğru gülümsedi. Bakışları Euterpe’ye sorular soruyor ve cevabını onun gözlerinde arıyordu. Gelmiş olmalıydı değil mi? Cadının ellerini bırakıp bir adım attı. İskelenin ucunda bir an olsun denizdeki yansımasına bakarken, sağa sola yatmış düzensiz kesilmiş perçemlerini gördü. Euterpe’nin engellemesi olmasaydı daha büyük bir felakete neden olacağı aşikardı. Komik perçemlerini elleri ile dağıtırken gemi iskeleye yanaştı. Sesler Aethra’nın algılayabildiği noktada buharlaşmıştı. Şimdi tek düşündüğü gemide Serpent’i bulmaktı.

Aethra, adımlarının hakimiyetini düşüncelerinden soyutladığında geminin güvertesine nasıl ulaştığını tam olarak kestiremedi. Onca arkadaşı arasından, göz göze geldiklerinden tek kelime işitmedi. Derin bir nefes aldı ve hafifçe boynunu sağa doğru eğdi. İleride bir yerde saklandığını umut ettiği birini görmek isteyen siluete bürünmüştü. Nerede?


Serpent Felis Leo likes this post

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Liman Kandili Empty
MesajKonu: Geri: Liman Kandili   Liman Kandili EmptySalı Ağus. 20, 2013 2:16 am

Ardı ardına gelen üçüncü sarsıntıyla beraber, huzursuz uykusundan uyanarak gözlerini araladı.

İdrak ettiği ilk şey, burun deliklerinden ciğerlerine dolan ve gittiği yolu yakarak ilerleyen ıslak ahşap, tuz, ve iltihap kokusu oldu, hemen ardındansa kahverengi çatının sert köşeleri gelmişti. Derin bir nefes daha alarak yanığa razı oldu, zira sersemliğini üzerinden atması için oksijene ihtiyaç vardı ve kuvvetli fırtına sebebiyle bir beşik misali sallanan gemide cam açmak akıl kârı sayılmazdı. Titredi, ateşinin olduğunu o an fark ederek doğrulmaya çabaladı, fakat trajikomik şekilde ok misali saplanan yaraları buna izin vermedi. "Yay korkakların silahıdır evlat." Bu repliği nerde duymuştu? Hatırlamadı, umursamadı. Cayır cayır yanmasına rağmen terli olan alnına yapışan saçları yüzünün önünden çekerek rahatsızlığını bir nebze azalttı. Sargıları tazeydi, muhtemelen sarılalı yirmi dakika olmuştu, fakat buna rağmen kısa süre sonra yeniden değiştirilmeleri gerekecekti. Sıkıntıyla iç çekti genç adam, nasıl bu kadar zayıf olabilirdi? Daha önce defalarca muharebeye karışmış, birçok oka maruz kalmış, ve kendi kendini tedavi ediyor olmasına rağmen kısa sürede ayağa kalkmıştı, bu sefer farklı olan neydi? Hamlamış yüz kaslarını gererek güldü, zira tanrılara geçit açarak dünyayı kaosa sürükleyen adamın, neyin farklı olduğunu sorması hem aptalca, hem de gülünçtü. Belki de zehirlenmişti, Krynn okçularının metrelerce öteden isabet ettirdikleri çubuklara bakılırsa bu konuda epeyce antremanlıydılar, sivri demirleri zehirlemelerini varsaymak yanlış olmazdı. Başını salladı, ve sallar sallamaz pişman oldu, zonklayan ağrısı geri dönmüştü, ve yeni uyanmışlığın verdiği hissizlik yerini kavurucu bir susuzluğa bıraktığında yattığı yatak katlanılmaz bir hal alıyordu. Dolu bir sürahi veya tas görmek umuduyla etrafına bakındı, fakat komidini boştu, tıpkı odanın diğer ucunda kanlı çarşaflara sarılmış yatak gibi. Jason yaşıyor muydu? Diğerleri ne durumdaydı? Kafasında bir anda onlarca soru belirdi, fakat şifacısı Pierretta'yı bilinçli bir haldeyken yakalamayı başaramadığından cevaplara ulaşamıyordu. Seslenmeyi düşündü, vazgeçti. Muhtemelen ya koridorun diğer ucundaki Jason'ın odasında, ya da güvertedeydi, işaret içinse asasına ihtiyacı vardı. İhanetin Gözleri ortada görünmüyordu.

Ufak bir tıkırtıyla kapı aralandığında, uyuyamayacağını bile bile gözlerini yeniden kapamaktaydı. Gıcırtıyı bir adım takip etti, adımıysa bir hıçkırık. Ağır ağır araladığı gözlerini kapıya çevirdi, gözleri kızarmış, öfkeli ve ağlamaklı bakışlarıyla, elindeki asasıyla Fae'yi gördü.

"O ölecek. Aptal bir amacın uğruna, aptal gemilerin ve aptalca tutkuların uğruna ölecek."

"Pierretta'nın tedavisi yetersiz, oğlanın gün geçtikçe solgunlaşmasını engelleyemiyor. Er ya da geç bu gerçekleşecek."

Kulağının dibinden gelen sesle beraber ifadesiz şekilde başını çevirdiğinde, yanı başında oturan Melodie'yi fark etti. Oda birkaç saniye önce boş değil miydi?

"Neden sen yaşıyorsun da o ölüyor Serpent? Hayatımı kurtardığın onca sefer, ne kadar acı çekebileceğimi görmek için miydi? Neden yalnızca ölmeme izin vermedin?"

"Bu insaflı olurdu. Kaçımız daha eriyecek merak ediyorum. Yeminleri kaldırman akıllıca mıydı?"

"Eğer o ölürse Felis, seni yarı yolda bırakırım. Ya giderim, ya da gücünü toplayamadan seni öldürürüm, ki asan cebimdeyken bu kolay olur."

"Fae yokken benden kalmamı bekleyeceğini sanmıyorum."

Çok seri, sanki daha önceden çalışılıp gelinmişcesine ezbere repliklerdi. Sol elini alnına atarak gözlerine doğru kaydırdı, zaman zaman aklından geçen kuruntuların gerçek olmaya ne zaman bu kadar müsait olduğunu düşündü. Yeminleri güven adına kaldırmıştı, ve şu anda gemide bulunan her yoldaşının davaya ve davanın gerektirdiklerine kalpten inandıklarını düşünmüştü. Ya gerçekten bir aptaldı, ya da işaretleri yanlış okumasını sağlayacak kadar iyi rol yapabiliyorlardı.

"Serpent, Jason'ı kaybettik."

Elini gözlerinin önünden çekmek istemiyordu. Bir haykırış, bir sinir krizi, bir kahkaha, hangisini duyup hangisini uydurduğundan emin olamadan bekledi.

"Seni öldüreceğim Leo. Yemin ederim bunu yapacağım."

Elini ağır ağır indirdi, yolunduğu belli olan sarı tanelerin sahibinin, yatağının başına adım adım yaklaşmasını izledi. Melodie tepkisizdi ve yere bakıyordu, Pierretta haberi verir vermez dışarı çıkmıştı, ve İhanetin Gözleri olası katilinin arka cebindeydi.

Usulca gelen sürtünme sesi, kuvvetli kasların muhteşem bir hızla kasılması, ve şimşek misali atılan bir yılan. Beyaz ve narin boyuna batan dişlerden akan kan vücudunun alt tarafını yıkarken, tepki vermekten kaçınan Melodie'nin dehşetengiz çığlığını işitti. Parmakları gevşeyen Fae, elinde tuttuğu hançeri serbest bırakarak düşürdü, ve boynunda nabız gibi atan hayvanın bedenini çaresizce kavradı. Serpent, ne tepki vereceğini bilememekten fersahlarca uzaktaydı, ve dudaklarından azat ettiği ufak bir kahkahayla çok daha iyi hissetmişti. Amaçları kaostu, kararlı başladıkları, bu yolda adımlar attıkları emeldi, ve tam da kaostan caydıklarında, kaosun tam ortasında kalmış, ve onun tarafında olmayanların uğradıkları gazaba maruz kalmışlardı. Platin saçlı büyücünün güldüğü şeyse bu durumla alakasızdı.

"Elindeki asa nasıl oldu da bir hançere dönüştü Fae?"

Dizleri üzerine düşmüş, kan kaybından bembeyaz olmuş ve bilincini neredeyse tamamen kaybetmiş Fae, hayatın anlamını duymuş ve idrak etmiş bir yaban faresi misali lapis lazuli gözlerini bir anda, kendisine dikti. Serpent, elini bir kez daha alnına attı, ve ne kadar sıcak olduğunu ilk defa, o zaman fark etti.

Lanet olası bir kabusun ortasındaydı.

Bilinci gerçek anlamda açıldığında zifiri karanlıktaydı, ve deniz neredeyse dalgasızdı. Gözlerini aralamadı, sağ eli ezbere bir hareketle komidine gitti, ve aradığı tahta çubuğu kavradı.

Aradan geçen bir ayın, ve sistemindeki zehrin tamamının sonunda atılmasının ardından, yüksek ateşsiz bir günün nasıl geçtiğini unutmuş Serpent'ın, dümenin başındaki Aizen'in yanında, yüzüne vuran tuzlu rüzgardan tertemiz nefesler çekmesi, onunla beraber ağır yaralı Jason'ın ayağa kalkabilmesi, koltuk değneği misali yontulmuş bir tahta parçasına dayanarak, diğer kolunda gülücükler saçan Fae'nin desteğiyle güvertede yürüyüş yapabilmesi, üç geminin de moralini bir hayli yükseltmişe benziyordu. Adadakiler için gerekli olan malzemelerle tıka basa dolu olan ambarların hala dolu olmasının sebebi, mürettebatın her şeyin eşit dağılmasından emin olunması için haftanın yedi gününün neredeyse altısında avlanmış balıkların yenmesiydi, ve bu düşüncenin Serpent bilinçsizken ortaya çıkması genç adamı memnun etmişti. Sürekli olarak yardımlaşan dostlarını gördüğünde, aptal kabusu önemini yitiriyordu, lâkin yine de Kaos'un Lordu o günden beri Fae'nin gözlerine bakmaktan kaçınmıştı. Korkusu, derinlerinde ihanet görmekten ve elinin kızıl kana bulanmasındandı.

Dur durak bilmeden güneye doğru hareket eden Silvanesti'yi gördüklerindeyse, sonunda evde olmanın harika hissiyatını damaklarına bastıran topluluk, heyecanlı ve hafiften telaşlı şekilde konuşmaya başlamıştı. Sonunda dikkatlice derme çatma da olsa elleriyle hazırladıkları limana yanaştıklarında Serpent, kaptan kamarasından yukarıya doğru tırmanarak gün ışığına ulaşmıştı. Çıkışa doğru ilerledi, aklındaki tek düşünce özleminden rahat uyuyamadığı nişanlısındaydı. Tam da o anda gözleri bir halüsinasyon misali, inenlerin aksi yönünde gemiye tırmanan peri kızına erişti. Gülümsemesinin yüzünü kapladığı nadir anlardan birini yaşıyordu, etrafa bakınan kıza arkadan yaklaştı ve beline sarılarak önce boynuna, ardından vücudunu çeviren yunan kızının dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı. Sıçrayarak üzerine atlamasını belkiyordu, nitekim baldırlarından yakaladığı kızı yelken direğine yaslayıp öpüşmeye devam ettiklerinde kendilerine bakıp bakmadıklarını dahi umursamıyordu. Sahi, Aethra parmağındaki yüzükten herhangi birine bahsetmiş miydi?

"Yunan güzeline kendimi özletmiş miyim?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Liman Kandili Empty
MesajKonu: Geri: Liman Kandili   Liman Kandili EmptySalı Ağus. 20, 2013 11:38 am




Neredesin? Düşüncelerinle bir olmuş gibi göğüs kafesi sabırsızlıkla inip kalktı. Solukları boğazında düğümlendi. Gemiye çıkalı saniyeler olsa da çokça zaman kaybettiğini hissediyordu. Sol ayağını hafifçe ahşaba vurarak net olarak seçemediği insanların arasında onu aradı. Görebildiklerini seçemezken onu nasıl bulacağını idrak edemiyordu. Gözlerindeki netlik gittikçe saydamlaşırken kendini halsiz ve yorgun hissetti. Sabahın erken vakitlerinden beri ağaç tepesinde gelmelerini beklemişti. İçine doğan ışığın doğru olduğunu kanıtlayan geminin üzerindeydi şimdi ama sevdiği adamdan hiçbir iz yok gibiydi. Bir kez daha soluklanmasına izin verirken ümitsizliğe kapıldı. Onun orada olduğunu umursayan tek bir kişi bile yok muydu?

Sol bacağını yere vurmaktan vazgeçtiği sırada olduğu yere zamk gibi yapışmaya aklını koymuştu. Ellerinin ağır ağır titremesi ne kadar dayanacağını dair ona işaret verdi. Biraz sonrasında Aethra’nın bedeni ahşap zemine çökebilirdi. Güçsüzlüğüne inat yutkundu ve gözlerini sağda solda bir kez daha dolaştırdı. Memnuniyetsizliğini göstermek istemese de çehresinin solup gittiğini biliyordu. Dudaklarını çaresizlikle ısırdı ve o an beline sarılan kolları şaşkınlıkla karşıladı. Saçlarının arasından boynuna değen dudakları duyumsadığında irkildi. Ellerinin titremesi çoğalırken karnında kabaran duygulara ket vurmadı. Hızla sırtına değen bedenin izinden giderek, ona doğru döndü ve gözlerine bakmaya fırsat bulamadan dudaklarına dokundu. Aethra’nın kolları çabucak büyücünün omuzlarını bulup, onun boynuna dolanırken cadının görüşünde gemiden eser yoktu. Yeni dünyanın değiştirdikleri arasında Aethra’nın mahremiyete verdiği önem de vardı. Kırk yıl düşünse böylesi bir halde herkesin önünde bulunacağını düşünmezdi. Sadece Serpent’in varlığını görüp hissedebildiği o anda mekanın ve düzenin somutluğunu sorgulamadı. Arkasında algılayamadığı desteğin ve Serpent’in kolları ile yavaşça yukarı kalkan bedeni büyücünün üzerine doğru eğilmişti. Dudaklarının hakimiyetini büyücüye bırakmışken gözlerini yumdu. Koskoca bir ay… Ondan ayrı geçirilen oldukça uzun bir zamandı ve Aethra bunun için yıllarını vermiş gibi hissediyordu.

Dudakları arasına koca bir ömrü sığdırabilirdi. O zaman böylesine içten ve yürekten yaşardı. Sözlere gerek yoktu, zaten beden dilinde her düşüncesini ona sunduğunu biliyordu. Ondan ayrılırken yeni ve taze bir soluğu ilk kez ciğerlerine çekiyormuş gibi hissetti. Gözleri genç büyücü ile buluştu. Çehresindeki tüm olumsuz işaretlere rağmen gülümsemeye çalıştı. Ona tedirgin edici gözlerle bakmamaya yeminliydi. Büyücünün nelerle uğraştığını çok iyi biliyordu. Yolculuk boyunca neler yaşadıklarını az çok tahmin ediyordu. Dahası ona rüyalarında bile yaşamak yetmişken, gemidekiler neler yaşamış, neler hissetmiş, ne acılar çekmişti? Onun için endişeleniyor ve çoğu zaman başına gelenler için büyük bir üzüntü duyuyordu. Yine de onun amaçları uğruna şikayet etmeyecekti. Zaten o amaçlara da sırf o ve birkaç kişi için katlanıyordu. Bu yüzden olumsuzlukların, kötü inançların üzerinde durmayacaktı. Hayatından memnundu, iyi halde veya kötüsüyle onun yanındaydı. Bu yeterliydi, hep yetmişti.  

Büyücünün sözleri üzerine biraz daha gülümseyen Aethra, kollarını gevşetti. Dirseklerini Serpent’in omuzuna koyup iki eliyle onun alnına düşen saçlarına doğru uzandı. Platin saçlarını gözleri önünde çekerken dudaklarını muzip bir şekilde ısırıyordu. “ Kendini özletmek için mi bu kadar geç kaldın, büyücü?” Ağırlığını dengeleyen pozisyonu bozarak büyücünün kollarını baldırlarından uzaklaştırdı ve ayaklarını yere bastı. Sırtındaki desteğin yelkenin ahşaptan direği olduğunu algıladı ve tekrar ona yaslanırken büyücünün yakasından kendine doğru çekti. Dudaklarına yönelmek yerine onu içten bir sarılma ile karşıladı. Yüzünü onun boynunun kıvrımlarına gömerken büyücünün kokusunu ciğerlerine çekti. Özleminin tarifini yapmak güçtü. Hayatta olduğunu bilmek sadece onu kendi hayatına bağlıyordu. Onun için yaşıyor, onun için nefes alıyordu. Özlem, sırf bu yüzden yanındayken bile onu hiç bırakmayan bir duyguydu.

Yavaşça yüzünü soluğunu mahkum etmeyi koşulsuz tercih edeceği yerden uzaklaştırdı. Büyücünün gözleriyle tekrardan buluşmak isteği yavaşça başını yukarı kaldırmasına neden oldu. Gözlerinden neler yaşadıklarını algılamaya çalıştı. Sol kolu gevşeyip eli onun göğsüne doğru inerken giysisinin altındaki farklı, yerinde olmaması gereken yükseltileri fark etti. Büyücünün bedenini saran bir şeyler vardı. Görülerinin en koyusuna tanıklık ediyormuş gibi bir an yüzünde acılı bir çığlık belirdi. Başına ne gelmişti? Şu an büyücü iyi gibi gözüküyordu ama Aethra haftalar öncesini merak ediyordu. Dinç halinin nedeninin ona göstermelik olmadığını anlatması gerekliydi. Kaşlarını çatarak sorgulayıcı olmayı istemeden ama pek de elinde olmadan cılız bir şekilde sordu. “ Ne oldu?” Eli giysinin altındaki sargılar üzerinde dolaştı. Gözlerini gözlerinden çoktan almış ve giysinin altındaki görüntüyü hayal etmeye başlamıştı. Sağ elini de göğsünün üzerine doğru indirdi. Parmağındaki yüzük büyücünün kalbinin üzerindeyken parladı ve Aethra’nın endişelenmesine neden oldu. Yaralarının iyileştiğini umut ediyordu. Yaralanmıştı ve bunun saklanacak tarafı yoktu.    
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Liman Kandili Empty
MesajKonu: Geri: Liman Kandili   Liman Kandili EmptyCuma Ağus. 30, 2013 4:01 pm

Nefesleri birleştiğinde kavuşan ruhlarının bütünleşmesinin yarattığı tatmin hissini hiçbir yapay haza değişmezdi. Yere inen kadın, yakasından çekerek boynuna sarıldığında onu sıkı sıkı sardı, kabusları sırasında gördüğü farklı yolların çoğunda yalnızdı, destekten uzaktı, ve yoldaşlarıyla karşı karşıyaydı. Buna alışkın olduğunu düşündüğü günlerin ne zaman sonlandığını fark edememişti, bir zamanlar bu durum onun kitabında yazılıydı ve her adımını incelikle hesaplayarak atmazsa düşeceği bir ipte birçok defa yürümüşlüğü de vardı. Yetimhanedeki ilk cinayeti, içinde uyanmış vahşeti dost bellemesini sağlamıştı, Hogwarts'ı alev alev yakıp kaçtığı yoldaşlarının desteğini her daim hoş görmüş, fakat tümüyle güvenmekten her daim kaçınmıştı. Peki ya o an farklı olan neydi? Yaralarında gezinen parmaklar dahi bu sorunun cevabından uzaklaşmasına yetmedi. Yalnız hissettiğinde yeterince güçlü hissedemiyordu, ve bunun tek sebebi kollarındaki yunan kızıydı. Dehşeti seninle değişebilir miyim Aethra? Kundaktaki bir bebeği katletmem gerekse buna göz yumabilir misin?

"Yaralandım, zehirli oklarla. Pierretta olmasa Silvanesti'ye bir daha ayak basmam mümkün olmazdı. Endişelenme, tamamen iyileştim." Onu gerçeklerden korumayı arzulamıyor, aksine gerçekliğin merkezine çekerek test etmek istiyordu, ve diğer yandan sevgisi bu isteği bastırıyor, ve böyle bir şey isteyebildiği için kendinden nefret ediyordu. Buna rağmen, Serpent, Serpent'tı. Tek eli kızın yanağının üzerine gitti, zümrüt yeşillerine odaklanan büyük gözlere zehirli bir tatminle baktı. Gördüklerimi görebilir misin Aethra? "Gel." Tek elini kavradığı nişanlısıyla beraber gemiden inip toprağa bastığında adımlarını çok daha sağlam atabildiğini fark etti. Uzun adımlar attılar, kısa süre sonra yanından geçtikleri Pierretta'ya minnetle sarılan Syrinx için duraklasalar da hızları kesilmedi, limandan ve kamp alanından olabildiğince uzaklaşarak, Jacob'ın zamanında parsellediği ormana girdiler. Serpent, parmaklarını parmaklarına kenetlediği kıza tek kelime etmedi, konuşulmaması gereken anları her daim sezen eşinin bu huyu hoşuna gidiyordu. Yürüdükleri patika kısa süre sonra daralmaya başladığında yavaşladılar, daha ağır adımlar atan adam, kadının aklından ne geçtiğini merak etse de aylar önce Jacob'tan aldığı keşif raporunu yazıya döktüğü satırları hatırlamaya çabalıyordu. Yolun daraldığı yerin elli metre ötesinde, kuzey yanı yosunlanmış iki yüksek çam ağacının arasında başlayan keçi yoluna. Serpent, çınar ve sedirlerin yoğunlukta olduğu ormanda neredeyse sırıtan çam ağaçlarını gördüğünde gülümsedi, aralarındaki rotaya girdiklerindeyse, sağ koluna astığı kara paltosunu, yazın son demlerinin acımasız sıcağıyla terlemiş nişanlısının omuzlarına atıp, kadını kendisine çekti. Anlamsızca açıklama bekleyen gözlerin her şeyi kendi kendine keşfetmesini arzuluyordu, tek kelime etmeden yola devam eden genç adam, kısa süre sonra etkisini neredeyse bir anda gösteren değişimi, ensesinde diken diken olan tüylerle fark etmişti. Sıklaşan çam ormanının kökleriyle bozulmuş, fakat dümdüz olan patika, kısa süre sonra kıvrılmaya başladı, ve ikilinin ayaklarının altında, nadirleşen meşelerin çıtırtısı duyulduğunda duraksadı.

"Aşağı bak, yavaş yavaş bakışlarını kaldır ve gökyüzüne ulaşana kadar durma."

Yaz sonunda tamamen kuruyup dökülmüş yapraklar olağandışıydı, patikada ilerledikçe sıklaşan bu durum ilginç bir şekilde yerini tamamen çıplak ağaçlara bırakıyordu, ve onların ardındaysa...

*

"Kar! Çamların tepesi karla kaplı!"

"Ardındaki tepe de öyle."

Gülümsemesi tüm yüzüne yayılan sevgilisini gün batana ve ay doğana dek izlemeyi arzuladı. İlerledikleri koridor Silvanesti'nin eşsiz tılsımlarından bir başkasına ev sahipliği yapıyordu, Serpent ve Aethra, attıkları her adımda yeni bir mevsimin farklı topraklarını adımlıyor, ve mevsimlerin gözlerinin önünde ağır ağır değişmesine şahit oluyorlardı. Sallantılı bir geminin kamarasında cehennem ateşlerine maruz kalan genç adam için karlı dağlar cenneten bir kesitti. Adımlarını hızlandırmak istese de yapmadı, zira her saniyeyi yavaşça tüketmek, ve her saniyede onunla olmanın keyfini sürme isteği ağır basmıştı. İlerlediler, ve gökyüzünde bir saniye önce görülemeyen bulutların belirmesiyle şaşkınlık bir kat daha arttı. Kaos'un Lordu, çiseleyen yağmura erişmelerine belki de birkaç adım kalmışken, dudaklarındaki mührü kırmaya karar vermişti.

"Saçlarına dökülen kar tanelerini görene dek ilerleme niyetindeyim. Yalnızca belime sarıl Aethra, üşümeyeceksin."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Liman Kandili Empty
MesajKonu: Geri: Liman Kandili   Liman Kandili EmptySalı Eyl. 17, 2013 3:14 pm


Ciğerlerinin fark etmekten kaçındığı bir baskıyla boğuşurken gözleri büyücünün saydam çehresinde sabitlenmişti. Aklından geçenleri tahmin etmek zordu. Bunu ne zaman denese net bir sonuca ulaşamamıştı. Bu yüzden cadı içgüdülerine has hareket ediyordu. Donuk mimiklerini yorumlamaktan oldukça uzak bir ana hapsedildiğini çok çok önceden kabullenmişti. Serpent, onu yatıştırmaktan oldukça uzak sözlerle durumu açıklarken kaşlarını çattı. Oklar? Onu yalnız bırakmak aptallıktı. Yine de kararlarına sadık kalmaya yeminliydi. Onu kaybetmeye göze almaya cüret ettiği gibi… İç çekti. Büyücünün bakışlarındaki anlamı çözmeyi arzuyla istedi. Aklı büyücünün yaralarındayken onun yerine yanağının üzerindeki sıcaklığa odaklanmaya çalıştı. Önemli olan şu an onun yanında olması değil miydi? Kötü kadere rağmen varlığı yeterliydi. Sıcaklığını, kendi varlığı ile sarıp sarmalamanın zamanı gelmemiş miydi? Gözlerini bir anlık yumdu. Hayatın geri kalanında sadece ikisi olsaydı; çok mu bencil davranmış olurdu? Değişen düzen umurunda değildi. Başka hayatları önemsemiyordu. Sadece ve sadece onu istiyordu; koşulsuz...

Anlık bir zaman diliminde onunla yalnız kalmış gibi hissettiğinde sesini çok uzaklardan bir kez daha işitti. Ona gelecekten gel diyor gibiydi. Gözlerini araladığında hâlâ yanı başındaydı ve kolları ona sarılmıştı. Kollarını biraz daha sıkarken derin bir nefesi ciğerlerine çekti. Sanki kokusunu içinde saklamak ister gibiydi. Yavaşça kollarını çekti ve büyücünün elini kavramasına sessizce izin verdi. Onun yönlendirmesi ile gemiden inerken sadece bir adım önünde yürüyen büyücünün hafifçe ensesinde dağılmış saçlarını izledi. İçinde büyüyen korkularını bir kenara atmayı öğrenemediği için kendine kızdı. Ona bir şey olmayacak, olmamalı! Limana adım attığında derin bir nefesi de havaya bıraktı. Sanki bir parça güven, bir parça rahatlama onu ayak tabanlarından sarmış ve havalandırmış gibi hissetti. Öylesine hafifti ki cadı; ruhu uçuyordu. Yarı çıplak ayakları ile limanın üzerinde yürürken Pierretta’nın oraya buraya yardım elini uzatan cömertliği ile burun buruna geldi. Bir an duraksadı. Duraksarken büyücünün elini geriye doğru çekiştirmişti ve sonrasında öne geçerek cadıya doğru ilerledi. Büyücüyü peşinden sürüklerken cadıya yaklaştı. Minnet dolu gözleri onun gözleri ile buluştu ve kollarını sımsıkı cadıya doladı. Kulağına basit teşekkür kelimesini fısıldarken oldukça içten olduğunu cadının bildiğine emindi. Gözleri sessizce birbirine karşılık verdiğinde iki cadının anlaştıkları herkes tarafından görülebilirdi. Pierretta’yı ve diğerlerini geride, limanda bırakırken teşekkürün tek bir kişiye ait olmadığını biliyordu. Aethra geride bıraktığı herkese minnet borçluydu.

Adımlarını takip ettiği adamın peşinden giden cadı gözlerini ileriye çevirmişti. Arkasına bakmadan sadece ileri attığı adımlarla değiştirmesi mümkün olmayan anıların, acıların, mutlulukların arasında ilerledi. Artık yeni biriktireceği anıların peşindeydi. Her şeye rağmen mutlu olduğunu hissediyordu. Mutluydu. Yadsınamayacak derecede içinde, iliklerinde hissediyordu. Soğuk toprağa inat sıcak bedeni gittikçe alevleniyordu. Düşünceleri olacaklardan çok olmayasa da hayal edilenlere yoğunlaşmıştı. Her biri güzel hayallerin peşinden sürükleneceğini bile bile düşünmeye devam etti. Yüzüne yayılan gülümsemeye engel olmadı. Kendini böylesine huzurlu hissederken donuk, ritimsiz kalmanın ne anlamı vardı? Göz ucuyla büyücüye baktı. Biraz olsun yavaşladıklarını o anda fark etti. Kamp alanını geçmişlerdi ve Serpent’in onu nereye götürdüğünü bilmiyordu. Bu topraklarda çok fazlaca gezinmesine rağmen hiç bu tarafa doğru gelmediğine emindi. Nedense gittikleri yöne daha önce ulaşmamıştı. Sanki yol, onunla gidebilmek için bu zamana kadar kendini gizlemişti. Ağaçların arasına girdiklerinde garip bir ürperti hissetti. Heyecanının doruk bulması yüzünü yalayan sert bir rüzgarla oldu. Omuzlarına kapanan paltoyu hissettiğinde başını hafifçe çevirip büyücüye baktı. Yüzünde belli belirsiz oluşan merak duygusunun gölgesi geçip gitti. Serpent, ona sarılırken nereye gittiklerini ilk kez sorguladı. Çam ağaçlarının arasında dar patikada yürürken ona iyice sokuldu. Yavaş yavaş ayakları üşümeye başlamıştı. Duraksayıp, Serpent’in uzun aradan sonra konuşmasına yoğunlaştı. Gözlerini önündeki çamın kökünün gizlendiği toprağa çevirdi. Tane tane örtülmüş, kurmuş yapraklarla dolu topraktan gözleri yavaşça çam ağacının gövdesine ulaştı ardından yeşilden çok sarıya dönük iğneli yapraklarına ulaştı. Bulutlara ulaşana kadar gözleri yolu takip etti. O da ne? Kalp ritmi hızlandı. Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’ndan bu yana kar görmüyordu. Göğüs kafesi hızla inip kalkarken heyecanı her yerini sardı. Gülümsemesi, heyecanı, hayallerinin gerçekliği sesine yansıdı. "Kar! Çamların tepesi karla kaplı!" Serpent, onu onaylıyor mu diye bakışlarını büyücüye çevirdi. Büyücü açıklama yaparken, Aethra hafifçe başını çevirip tekrar çam ağacına doğru baktı. Ardındaki tepeyi henüz göremese de hayali gözleri önüne serildi. Çok güzel olmalıydı. Büyük bir özlem duyduğu anılarına yeniden kavuştuğunu hissetti. Çok az kalmıştı.

Görüntünün yerini bulutlar aldığında Aethra, büyücünün yönlendirmesine kendini tamamen bırakmıştı. Bakışları gökyüzündeki değişimi izliyordu. Bedeni mevsimin art arda sıralanmasına şahit oldu. Kısa kısa burnunu çekmeye başlasada, üşündüğünü hissetmiyordu. Adımları düzensizleşmeye başladığında büyücünün sesi kulaklarını doldurdu. Kelimeler cadıyı gülümsetmeye yetti. Gülümseme sadece dudak kıvrımlarına yansımamıştı. Gözbebeklerine yansıyan adamın görüntüsü ile birlikte bakışlarına da denk düşmüştü. Bir milim daha büyücüye sokulurken ona iyice sarıldı. Hafifçe parmak uçlarında yükselip büyücünün boynuna doğru başını yaklaştırdı ve anlık bir öpücüğü büyücünün boynuna bıraktı. Ardından toprağa tekrar basıp çehresini tam olarak şahit olabilmek için uzaklaştı. Üşümek en son hissedeceğim kavram.” Neşeli bir sesle şakıdı. Sağ ayağını sol ayağı üzerine koyup diğerini ısıtmaya çalıştı. Üşüdüğünü hissettiği tek yeri ayaklarıydı. Onları da unutmak ister gibi birbiri ile gizlemeye çalışmıştı. Serpent’in beline biraz daha sarılırken devam etti. Meraklı bir eda ile tek kaşını havaya kaldırarak sordu. “ Yolumuzun sonunda ne var peki?” O anda üzerlerinden geçen yağmur bulutu tanelerini dökmeye başlamıştı. Yanağına çarpan tek damla yağmur tanesini sol eliyle silerken devamı hızlıca geldi. Islanan saçları arasına süzülen yağmur kalp atışlarını hızlandırırken, solukları da şiddetlendi. Rüzgarla dans eden yağmurun sesinin çam ağaçlarına çarpan yankısını dinledi. Yüzünü ağır ağır gökyüzüne çevirdi ve tüm çehresinin yağmurla yıkanmasına izin verdi. İki elinide büyücünün Serpent’in beline doladı ve göğsünü onun bedenine yasladı. Derin bir nefes çekti. Islanmış toprak ile karışık büyücünün kokusunu ciğerlerine çekti. Yağmur…   “ Huzur verici…”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Serpent Felis Leo
SFL Lideri
SFL Lideri
Serpent Felis Leo


Mesaj Sayısı : 2984
Kayıt tarihi : 20/06/10
Yaş : 33
Lakap : Kaos'un Lordu

Liman Kandili Empty
MesajKonu: Geri: Liman Kandili   Liman Kandili EmptyCuma Kas. 01, 2013 1:02 am

Boynunda hissettiği öpücük afyonuydu, akabindeki sarılmaysa, çiseleyen yağmurun arındırıcı etkisinin aksine suçluluk dolu. Genç adam aldırmadı, ilerlemeyi sürdürerek, her adımda soğuyan havanın, diken diken olmuş tüylerinin arasından süzülmesini hissetti. Aklına sıraladığı cümleler diline dökülmemekte ısrarcıydı, Serpent uzun zamandır ilk defa kendini konuşmaya hazır hissedemiyordu. Dökülmüş yapraklar yerini sertleşmiş çamura, kırağılanmış dallara ve soğuk rüzgara bıraktığındaysa, az önce yanıtlamamış olduğu soru, zihninde yeniden vuku buldu.

"Sonsuz kış, ya da yeni bir bahar. Oraya dek gitme niyetinde değilim."

Yarı çıplak ayakların ve allaşmaya başlamış yanakların yolun sonunu görmek istemediği aşikârdı. Tempolarını bir süre daha sürdürmelerinin ardından yavaşlayan Serpent, eşinin de kendisine ayak uydurarak yavaşladığını fark etti. Sırtından topuklarına dek hissettiği titreme, kendisinin de bir insan olduğunu hatırlatır nitelikteydi, bu düşünceyle yüzündeki huzur ağır ağır bedenini terk ediyordu, niyetiyse huzursuzluğu hiçbir zaman hak etmeyen çiçeğine bunu yansımasını önlemekti. Büyülü yol, olağandışı mevsim ve özlenmiş kar taneleri, dağlanmanın eşiğindeki yaranın sızısını hafifletecek viski yudumlarından farksızdı.

Üstü yeni tutmuş kar tabakasıyla örtülü düz bir kayaya ulaştıklarında durdular. Elinin tersiyle kalıntıyı silen Serpent, kayanın ardına doğru uzanıp, yoldaşının konakladığı gece kullandığı kalın yün battaniyeyi parmaklarıyla bulmakta zorlanmadı. Kolayca kaldırdığı yunan güzelini iki kat yaptığı tabakanın üzerine oturtmasının ardından, geriye kalan kısımla sarıp sarmaladı, havada kalan bacaklarını yükselterek, çıplak bıraktığı ayaklarını iki eliyle kavrayıp ısıttı. Gülümsemesi hafifti, dudağının kenarındaydı, ve kısa süre sonra solarak konuya giriş yapması gerektiğini hatırlatıp, kaybolmuştu. Serpent derin bir nefes aldı, zümrüt gözlerini kaldırarak eşine odakladı. Platin telleri, neredeyse dinmiş rüzgarda salınan tanelerle ağarıyordu.

"Korkunç şeyler yaptım Aethra." İç titreten fısıldamasının ardından büyük ve güzel gözler endişe, ve merakla açıldığını fark etmişti. "Bağdat'ta, Babil'de, Brezilya'da, Kanada'da. Kaosu getirdiklerime hak ettiklerini verdim. Mısır'da, Türkiye'de, İtalya'da, İngiltere'de. Aldığım canların kanı parmaklarımdan asla silinmedi. Kirli kan... Her hareketimin ardında durdum, hala duruyorum. Buna rağmen, canını aldıklarımın yokluğunda acı çeken, kaybeden masumlar, daha önce umursamadığım, lâkin şu an, şu dakikada şüpheye düştüğüm insanlar. Liman'dan kaçarken babasını öldürdüğüm bir çocukla göz göze geldim Aethra. Neler olduğu hakkında en ufak bir fikri olmayan, küçük bir oğlan çocuğuydu. Sebep olduğum kıyamette bir şekilde hayatta kalmayı başarmış, yaşamına dair beklentileri, umutları olan bir insan yavrusu. Duraksadı. Gözlerini kaldırması, devam etmesine engeldi. Devam etti. "Halkını dini vaatlerle kandırıp sömüren bir kralı öldürdüm. O ana kadar her hareketim doğruydu, bunu hissedebiliyordum. Yaşamımı anarşi uğruna, doğanın düzeni uğruna riske atmanın monotonluğu, can almanın vicdani yükünü silip attı, hem de uzun süre önce." Kavradığı parmakları ısıttığında elini kaydırarak küçük topuklara ulaştı. "Monarşi, kan bağından birinin varlığı sürdükçe süremezdi, ve bunu sonlandırmalıydım. Yapmam gereken, yaptığıma oranla kolay ve basitti. Kurbanımın korumalarını katlettim. İki genç kadını. Ardından onu kucağıma aldım. Gülümsediğinin farkında değildi. "Minik parmaklarıyla baş parmağımı tuttu. Ağlamadı. Bilinçsizdi, ve masum... Bir bebeği öldürdüm Aethra. Tanrılara açtığım yolun gerektirdiği fırtınada ölen binlercesinin suçlusu da benim. Sözlerini sonlandırdığındaysa, Aethra'yla konuşmak zorunda olmasının sebebiyle burun buruna gelmişti. Bunu kendisine saklayamazdı, dile getirdi. "Tüm bu olanlara rağmen hissettiğim tek şey ise, yaşamımda kendimi adadığım emellerime yaklaşıyor olduğum. Başarıyor olduğum, ilerliyor olduğum. Üzgün veya pişman değilim, farkındayım ki bu normal değil, ve bunu bilmeyi hak ediyorsun. Kiliselerinin küçük kutularında ruhlarını arındırdığı ilüzyonuna kanmış bir dindardan farksız değil miydi?

"Ne düşündüğünü bilmek istiyorum."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Syrinx Aethra Rouvas
Cadı
Cadı
Syrinx Aethra Rouvas


Mesaj Sayısı : 1987
Kayıt tarihi : 21/06/10

Liman Kandili Empty
MesajKonu: Geri: Liman Kandili   Liman Kandili EmptyC.tesi Kas. 09, 2013 12:05 am




Hızlı bir rüzgar, yeni kestiği yamuk yumuk perçemlerini havalandırdığında gözleri büyücünün gözlerindeydi. Görüp göreceği ne varsa, o gözlerin ardında olduğunu biliyordu. Çözümlenemeyecek kadar gizemli suret Aethra’nın heyecanını, hayranlığını gizlemesine de engeldi. İlk andan sonra; onca geçen zamanda; değişmeyen ve hatta gittikçe çoğalan heyecana mı tutkundu? Derin bir nefesi soğuk havadan çekip, hafifçe büyücüden uzaklaştı. Yola devam etmenin sinyallerini veren bedenine ayak uydurdu. Adımladığı toprak değişti, sert ve pürüzlü zeminle boğuşan ayaklarının isyanı söz sahibi olmaya çalıştı. Acısını bir kenara saklamayı öğrenmiş, bedenini önemsememeyi seçmişti. Duyumsadığı tek bir şey varsa oda rüzgarın uğultusu oldu. Zamanın içinde kaybolmak isteyen cadı, büyücünün sesini uzun süren bir sessizlikten sonra duyunca irkildi. Sonsuz kış, yeni bahar … Onun için mevsimlerin bir anlamı varsa, onunla var olduğunda değer kazanacaktı. Şimdi ise biri diğerinden hiç mi hiç önemli değildi, o her koşulda baharı yaşıyordu; kar tanelerine fark etmesine inat baharı…

Birkaç adımlık ilerlemenin ardından bembeyazlığı lekelenmiş karla kaplı kayanın yanındaydılar. Büyücünün kayaya yaklaşmasını ve el hareketlerindeki uyumu seyrederken beyazlıktan yorulan gözleri kısıldı. Kaya karlarından kurtulduğunda Aethra biraz daha yaklaştı. Kayanın üzerine serilen her ne ise bir an idrak edemedi. Büyücünün hızla onu kayanın üzerine çıkarması saniyeler aldı. Yumuşaklık hissi, cadıyı sarıp sarmalarken battaniyenin sıcaklığına da kendini bırakmıştı. Üşüdüğünü o an anladı. Ayaklarını saran eller iliklerine kadar sıcak dalgalar bahşettiğinde cadı nefesini ciğerlerinde tuttu. Soluduğu havanın gitmesi ile yaşadığı anında kaybolmasından korkuyordu. İçinde tutmayı beceremediği nefesi nihayet bıraktığında büyücünün dudakları kıvrımına yerleşmiş belirsizlik yeni bulduğu sıcaklık hissine inat, kanını dondurdu.

Elleri kucağına düşmüş cadı gözleri tam karşısında duran büyücüye kilitlenmişti. İsmini işittiğinde ufak bir irkilme ile titredi. Kısa kısa nefes alışlara dönüşen soluklarını dizginlemeye çalıştı. Büyücü sakin sakin sıraladığı anlamsız kelimelerle cümlesini doldururken Aethra’nın düşündüğü ne varsa yok oldu. Ülkeler, şehirler, mekanlar iç içe girmişti… Kirli Kan! Mırıldandığı kelamlar bakışlarını parmak uçlarına çevirmesine neden oldu. Kimin kanı, kimin acısı, kimin matemiydi? Sanki parmak uçlarında bir iz görecekmiş gibi bakakaldı. Belki de kendi elleriydi kırmızıya boyanan… Derince bir iç çekişle bakışlarını tekrar Serpent’e çevirdi. Bir çocuktan bahsediyordu büyücü, Aethra duyarken adlandıramadığı sözcükleri umursamadı. Kimin öldüğü, kimin yaşadığı cadının hiçbir zaman elinde olmamıştı. Hayatın yanında ölümü bin kez tercih ederdi. Boşluğa kapılmayı ve var olduğu alemden göç etmeyi her zaman dilemişti. Hafızasının oyunlarını geride bırakıp sonsuzlukla buluşmaktan daha derin arzulara boyun eğse de gitmek en doğrusu değil miydi? Ölümünün ne şekilde olacağı ya da kim tarafından öldürüleceği kimin umurundaydı ki?

Ölüm kararları bir kez daha önüne sürülmüşken cadı çok kez cevap aradığı gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Ayaklarına yapılan baskıyı hissediyor, açık yerlerinden tenine değen rüzgarla dağlanıyordu. Cadının ne düşündüğü neden bu kadar önemliydi. Aethra, ne istediği çok iyi biliyordu. Zıt düşüncelerden yoğrulan dürtüleri ona her zaman yön vermişti. Yokluğu da, varlığı da en uç noktalarda tatmıştı. Sırf bu yüzden hayata dair beklentileri silinip yok olmuştu. Yine de durmadan yeşeren bir çok sebep saçlarının uzamasına, teninin yaşlanmasına, gözlerinin çökmesine neden oluyordu. Elinde ise yaşamasına sebep olan tek bir şey kalıyordu.

Ağır ağır eğdiği başını gökyüzünden uzaklaştırırken ısınmış bedenine verdiği gevşeme ile omuzları çöktü. Gözleri Serpent ile buluştu. Ufak bir gülümseme yüzüne yansıdı. Sağ elini onun elmacık kemiklerinin tam altına yerleştirdi. Sadece gözlerine, gözlerindeki anlama odaklandı. Endişe duyuyor muydu? Gözlerini bir an yumdu. Biraz önceki itiraflardan dolayı ne hissetmesi gerektiğini tam olarak kestiremiyordu. Cadı sadece onun varlığı ile ilgilendiğini o an fark etti. O kendini nasıl ifade ederse etsin, cadının yanında olması kafiydi. Gözlerini açtığında yerinde duran Serpent’i görmesi içini rahatlattı. " Ölüm ile yaşam arasındaki sınırlar, cinayetler, zorbalıklar, savaş ve onun getirileri, koşullar, çabalar, nedenler...” Duraksadı. Elini Serpent'in çehresinden uzaklaştırdı. Başını hafifçe iki yana salladı. " Hiçbiri umurumda değil!"  Bencil kişiliği tüm suskunluğunun üzerine serilmişti. " Tek istediğim sendin... " Gözleri arasında gelip gitti. Gülümsemesinin yerini korkudan geriye kalan tereddüt aldı. Büyücünün eline uzandı ve yavaşça kavrarken aralarındaki bağı kuvvetlendirmek ister gibi güçlüce tuttu. " Belki senin düşündüklerinin yanında benim düşündüğüm sadece bencilce istekler,arzular. " Dudaklarının iç duvarlarını kanatana kadar delice ısırdı. " Her ölenin ve geriye kalanların bir sebebi varsa, benimde sebebim sensin..." 

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Liman Kandili
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Genel Olarak Wigtown :: Spot Işığı-
Buraya geçin: