https://discord.gg/QCRdw8xVE8 |
|
| Firar | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Pierretta Qixinâ Hufflepuff VII. Sınıf
Mesaj Sayısı : 6885 Kayıt tarihi : 04/09/10 Lakap : Nemesis, goddess of revenge.
| Konu: Firar Çarş. Haz. 19, 2013 8:44 pm | |
| | |
| | | Pierretta Qixinâ Hufflepuff VII. Sınıf
Mesaj Sayısı : 6885 Kayıt tarihi : 04/09/10 Lakap : Nemesis, goddess of revenge.
| Konu: Geri: Firar Çarş. Haz. 19, 2013 9:07 pm | |
| 5 ay önce, Hufflepuff Yatakhanesi ::
''Hala hazırlanmamışsın?''
İkizinin dudaklarından dökülen kelimeler bir soru sayılmazdı lakin bir yanıt bekler gibi dile getirmişti Jacquetta. Pierretta, o koca taş kaplı binadaki son gecesinin tadını çıkarmak yerine, yatağına oturmuş ve dizlerini çenesine kadar çekip yedi yıl boyunca yaşadıklarını düşünmekten başka bir şey yapmıyordu. Kendine kızması gerektiğini bilse de bir yanı bunu hak ettiğini söyleyip duruyordu. O akşam hariç, Hogwarts'ta bir gece daha fazla geçirmeyecekti. Yutkundu ve gözyaşlarının süzülmesini engellemek için gözlerini kırptı birkaç kez. İkizine çevirdiğinde bakışlarını, yüzü tebessüm ediyordu. ''Birazdan hazırlanacağım.'' Kelimeleri o kadar duygusuz söylemişti ki, sadece söylenmek için seçilmiş gibiydiler. İkizinin hala başında beklemesini istemediğinden, ona yenilerek yatağından kalkmış ve balo kıyafetinin asılı olduğu eşya dolabına doğru çıplak ayaklarla soğuk zemine basarak ilerlemişti.
5 ay önce, Balo Salonu ::
Sevgilisinin, Pierretta'nın bir ikizi olduğunu öğrenmesiyle yaşadığı ufak şoku, gülümseyerek karşılamıştı porsuk. Jacquetta yanından ayrıldığında, Armen'in dudaklarına ufak bir öpücük kondurduktan sonra, alkollü içeceğinin hepsini tek seferde bitirmişti. Bir sonrakini de, ondan sonrakini de... O gece, Armen için özel bir hediye planlamıştı. Kalbine böylesine dokunan adama, kalbini vermişken; bedenini de vermeyi çok bir şey olarak görmüyordu artık. Bu aklına geldikçe yanaklarının dahi kızarmasına rağmen, sahip olduğu cesarete içten içe kendisi bile hayrandı. Genç kurdun elinden tutarak onu oturdukları masadan, hatta balo salonundan uzaklaştırmıştı dişi porsuk. Pierretta önden ilerlerken, Nemesis'in parmaklarına kenetlenmiş parmaklarını şaşkınlıkla izleyen Armen, ilerlediği boş koridorlarda sürekli aynı şeyi sorup durmuştu. Nereye gidiyoruz? Etta? Etta! Bir cevap verecek misin? ... Cadı, konuşamayacak kadar heyecanlıydı oysa. Boş derliğe yaklaştıklarında dudakları heyecandan buz kesmiş ve titremeye başlamıştı. Son köşeyi dönmeden önce duraksamış ve bakışlarını Armen'in buz mavisi gözlerine hapsetmişti. Onun gözlerinin içine baktığında, içi titriyordu adeta. Dudakları istemsizce tebessüm ediyor ve kalbi ölecekmiş gibi ritmini yavaşlatıyordu. Nefes almak bile aklının ucundan geçmiyordu. Bakışları sadece Armen'in saf simasıyla kaplıyken, koridorun sonunda birinin karanlıklar arasından hareket ettiğini görmüştü. Bir an boş vermeyi düşündü lakin aynı gölge tekrar hareket ettiğinde bütün heyecanı sönmüş ve aklı tamamen dikkatini başka bir yöne vermeye başlamıştı artık. Öfkelenmesini engelleyecek tek şey de, karşısında duran genç kurttu. Gözleri Armen'in dudaklarını bulduktan sonra kapanırken, nefesini takip ederek büyücünün dudaklarına ulaşmış ardından onları öpmeye başlamıştı. Eli dağınık saçlarına doğru yol alırken büyücünün de elini beline koyduğunu hissetmiş ve onu öpmeye devam ederken dudakları gülümsemişti. Tam bu nahoş hisle sarhoş olmasına ramak kalmıştı ki, karanlıkta gizlenen gölge sesiyle porsuğun kanını dondurmuştu.
''Yapma!''(ç)
Kapalı gözleri geri aralanırken, gecenin bütün romantikliğinin yok olup gittiğini hissetmişti Nemesis. Yerinden kıpırdamadan sadece suratını geriye çekmiş ve Armen'in suratına bakmıştı bir kez daha. Büyücü gülümsemesiyle o zamana kadar gördüğü en mükemmel insan olmayı başardıktan sonra Pierretta'nın burnuna küçük bir öpücük kondurmuştu.
''O mükemmel balodan aniden ayrılmamızın özel bir nedeni olduğunu tahmin etmiştim ama bu kadar özel olduğunu tahmin etmemiştim doğrusu.''
''Başka bir yere gidebilir miyiz?''
Armen'in imali sözlerine normalde böyle karşılık vermese de, kulaklarında yankılanan Malcolm'un yılan dilinde ona söylediği kelime, aklını bir türlü rahat bırakmıyordu. Mourier'in onları izlediğini biliyordu; bu yüzden geceye başka bir yerde devam etmek istiyordu porsuk. Daha özel bir yer. Belki de Armen'i ilk gördüğü yer, o gece için mükemmel olabilirdi.
Şimdi, Silvanesti ::
Gitgide şekillenmeye başlayan karnı, cadıyı her gün daha çok endişeli bir hale sokuyordu. Beynini bir fare misali kemirip duran sorularla yaşamak, her şeyden daha zordu onun için. Tam bir şeye anlam veriyorken, diğeri anlamsız kalıyordu düşüncelerinin arasında. Bu son derece sinir bozucuydu. Neredeyse ihtiyacı olmadığı sürece bütün gün çadırından çıkmamasına neden oluyordu. Bu durum, kendisinin ya da karnındaki bebeğin canını yakmak istemesine kadar ilerlemişti fakat Malcolm ve Euterpe buna engel olmuş ve o olaydan sonra da bir daha Pierretta'yı hiçbir zaman yalnız bırakmama, dönüşümlü olarak yanında durma kararı almışlardı. Bu, Nemesis'i daha da kızdırmıştı. Kendisini bakıma muhtaç bir bebek veya yaşlı gibi hissediyordu; ama değildi. Sadece Armen'e kızgındı, canı acıyordu. O kadar. Günlerdir öfkeli bakışlarını Rouvas kızına çevirmiş ve hiçte dostane olmayan bir tavırla aklından geçenleri dile getirmişti.
''Uyurken de bebek bakıcılığımı yapmak zorunda değilsin, Euterpe. Ayrıca tepemde dikilirken uyuyamıyorum ve çok sevgili bebeğe zarar gelmemesini isterken benim uyumamı engellemen kadar ironik bir şey daha görmedim ben hayatımda.''
Euterpe'ün umursamaz tavırları, Pierretta'yı çileden çıkarıyordu.
''Artık kendi çadırına gider misin?! Birazdan Malcolm gelir zaten.''
Devam etmeden önce sesini yumuşatmıştı porsuk.
''Onunla biraz yalnız kalmak istiyorum.''
İmalı bakışları, Euterpe'te işe yaramıştı. Cadı kestane rengi saçlarını geriye atarak ve oflayarak çadırı terk etmişti. Bu, Pierretta'ya yalnız kalabileceği zamanı ve alanı oluşturmuştu. Ne yazık ki, birkaç dakika içerisinde yorgunluğu ağırlaşmaya başlamıştı ve uykusu gelmişti. Gecenin kızı karnındaki bebek yüzünden uykuya yenilmiş ve planlarının yok olmasına izin vermişti.
Çok geçmeden başını tam hatırlayamadığı, sonuna doğru bir anlam yükleyemediği ve daha önce gördüğü rüyalardan çok daha farklı bir rüya görmüştü. Karanlık ormanda, sisin içinde yürüyordu rüya boyunca. Etraftan duyduğu her ses, yakınlarına ve tanıdığı insanlara aitti. Bu ses kimi zaman Euterpe'ün; kimi zaman Malcolm'un; kimi zaman Darcey, Jacquetta, Serpent, Floja, Jake; kimi zaman da Reanna'nındı. Her biri ona yardım etmek ister gibi, onu kaybolduğu bu sisli ormanda yönlendiriyordu ama Malcolm'un uzattığı ele tutunduktan sonra dönüp dolaşıp her seferinde aynı yere geliyordu Pierretta. Nerede yanlış yapıyordu? Bu insanlar, güvendiği insanlar değil miydi? Şu zamana kadar hiçbiri Pierretta'ya ihanet etmemiş ve onu yanlışa sürüklememiş idi. Neden şimdi? Bu rüyanın amacı neydi? Çaresizce ormanda koşuşturmaya devam ederken, duyduğu uluma sesiyle dikkati dağılmış ve büyük bir ağacın topraktan dışarıya fırlamış köklerden birine takılarak yere düşmüştü. Ellerini kaplayan şeyin çamur olduğunu düşünerek tiksinmiş ve yerden kalkmaya çalışmıştı. Bir süre sonra ayağa kalktığında bakışları ellerine çevrilir çevrilmez orman tiz bir çığlıkla kaplanmıştı. Elleri kan içindeydi Qixinâ'nın, karnındaki şişlik yok olmuştu ve ormanın çok derinlerinden gelen bir bebeğin ağlama sesi duyulmuştu kısa bir an için. Gerisi derin sessizlikti. Kanlı ellerini üzerindeki siyah pelerine sürerek temizlemeye çalışması boşunaydı; çünkü kan ellerine yapışmıştı adeta. Gözyaşlarının ve hıçkırıklarının bir çare olmadığını çok önceden anlamasına rağmen, içinde hissettiği büyük boşluk canını öyle bir acıtmıştı ki; bunu başka türlü geçiremeyeceğini düşünmüştü kumral cadı. Ellerinden silinmeyen kanı boş vermeye çalışarak yoluna devam etmişti. Hıçkırıkları taze ve gözleri hala ıslaktı. Karşısına tekrar Mourier çıktığında bir an rahatlamıştı. Ona koşup sarılmak geldi içinden. Adım atacaktı ki, Malcolm arkasını döndü bir anda ve yürümeye başladı. Pierretta'yı öylece bırakıp gidecek miydi sahiden? Gördüklerine inanmak istemeyen porsuk, uyanmak için gözlerini kapayıp açtığına değişen hiçbir şey olmamıştı. Tek farkla, hıçkırıkları kuvvetlenmiş ve gözyaşları yüzünden artık net bir şekilde göremez olmuştu. Oradan hiç kurtulamayacağını düşünerek, pes etmiş ve dizlerinin üzerine çökerek ellerini iki yana ayırmıştı. Terk edilmiş ve çaresiz hissediyordu. Bir süre sonra bulutları aşarak eski gri parlaklığıyla tepesinde belirmişti ay. Uluma sesleri artana kadar, bunu bir umut ışığı gibi görmüştü Pierretta. Gözlerini defalarca yummasına rağmen uyanamamıştı. Farkında olmadan tuttuğu karnından çekti kanlı ellerini. Yanaklarının da kırmızıya boyanmasını umursamadan ıslak yüzünü elinin tersiyle sildi ve beklemeye devam etti. Sorun şuydu ki, artık kimseden en ufak bir ses dahi gelmiyordu. Ne Darcey ona yol gösteriyordu, ne de Euterpe. Malcolm bile bırakıp gitmişti onu. Hak ettiğim bu... Düşünceleri bile pes etmişken hiçbir şey yapmak gelmiyordu içinden. Rüyalardan nefret ediyordu. Bir an önce uyanmak ve Malcolm'a sarılarak hepsinin sadece bir hayal ürünü olduğunu düşünüp, bir süre sonra da hepsini unutmak istiyordu. Uzun bir süre sonra karanlığın içinden ufak dalları ezerek Pierretta'ya doğru yürümekte olan birinin sesini duymuştu gecenin kızı. Sevinmeli miydi, yoksa üzülmeli mi; karar veremedi. Bir tepki de vermedi. Sık ağaçları geçerek açıklığa ulaşan beden, Pierretta'nın tam arkasında durmuştu. Yavaş ve dikkatli soluyan büyücüyü duyabiliyordu dişi porsuk. Sadece yüzünü görmemişti henüz. Kimliksiz adam Etta'nın omzuna dokunana kadar beklemişti cadı. Arkasını dönmek üzereyken yabancı sandığı bedenin sahibi kelimelere hayat vermişti.
''Seni buldum.''
Gözleri tanıdık gözlerle buluştuğu anda rüyasından koparılmıştı gecenin kızı.
''Patch!''
| |
| | | Malcolm Mourier SFL
Mesaj Sayısı : 1112 Kayıt tarihi : 06/09/10
| Konu: Geri: Firar Ptsi Haz. 24, 2013 10:20 am | |
| Zaman kum saatinden farksız akıp giderken, geçen her gün geçmişte kalıyor ve diğer kum tanelerinin arasında yerini alıyordu. Gece ile gündüz arasındaki fark gitgide azalırken, artık gücünü yitirmeye başladığı aşikâr kızıl billur parçası, rutin eylemlerine devam ederken alevden yaşlar saçıyordu. Mevsimler, daha belirgin yaşanırken, tehlike gitgide yaklaşıyordu. Bu sırada, kısıtlı; lakin gizemli bir alanda yaşam mücadelesi veren dostlarıyla yaşayan Malcolm, bunları anı anına yaşıyordu. Sorumluluklar, tedbirler ve ihtiyaçlar artınca iş gücünün de artması gerekiyor ve bu herkesi etkiliyordu. Laktik asit sergilenen her geçen dakika, omuzlarındaki ağırlığa bir parça bırakıyor ve bu ister istemez çehresinden bir parça koparıyordu. Kamp alanına varan yeni bireylerin akabinde, ihtiyaçların da artmasıyla herkesin sorumluluğunda artışlar olmuştu. Özellikle doğayı bozmamaya özen gösterirken bir şeyler yapmaya çalışmak epey zordu. Öte yandan, birçok alanda kendisini geliştirmeye çalışmak için, doğru ortam hazırlamak da gerektiği bir gerçekti. Yeni bir şehir inşa ediyor gibi bir izlenim vardı ve bu, gerekliydi. Tedbiri sıkı tutmak zorundaydılar. Yalnızca büyü gücü yeterli olmuyordu. Hayatta kalmak için birçok şeyin yanında doğa ile de bir gizli münakaşa içerisindeydiler; lakin yapılan antlaşmaya gösterdikleri özen, kendilerini koruyordu. Yapılacak iş çok olmasının yanı sıra zamanı doğru kullanmak da önemliydi ve herkes bunun için çalışıyordu. Malcolm da o gün boyunca çeşitli yay ve oklar yapmış ve ellerindeki olanakları kendileri lehine kullanmak için çalışıp durmuştu. Kollarındaki kasların gerildiğini hissedebiliyordu. Derin bir nefes alırken, çadıra yaklaştığını dahi kendisine seslen Euterpe ile fark etmişti. ''Malcolm!'' Parmaklarını boylu boyluna kaplayan tahta tozunu ellerini ovarken çıkarırken, bir öksürük azat etti dudaklarından. Akabinde, arkasına dönerek kendisine yaklaşan cadının altları moraran gözaltlarını gördüğünde dudaklarına içten olmak istercesine zoraki ve yapay bir tebessüm yerleştirmişti. Fiilen tabi olmaya dahi mecali yoktu. ''Bir sorun mu var? Neden onun yanında değilsin?'' Lütfen bir sorun olmasın, diye düşündü istemsizce. Yorgun sayılırdı; lakin bundan asla şikâyet etmediği gibi o an da etmemişti. Başına ara ara giren keskin ağrılar ile verdiği savaş yüzünden idi bu isyanı. Yine de içinde yaşadığı bu acıyı, büyük bir ustalıkla dışarı vurmamayı beceriyordu. ''Hayır hayır, telaşlanma. Sadece onunla yalnız kalmak istediğini söyledi.'' Anladığını işaret edercesine başını yukarı aşağı hareket ettirdikten sonra, derin bir nefes aldı ve bu bir iç geçiriş ile eş değerdi. Etta ile birlikte olmaktan gayet memnun ve mutluydu. Lakin yaptıklarının sonucuna katlanmanın vakti gelmişti. Kendisine kızıyordu. Bunu Etta'ya ve hatta kendisine nasıl yapabildiğinden emin değildi. Ellerini kana bulamaktan daha beter bir şey mi yapmıştı, emin olamadı. Belki de, diye düşündü. Gerçekler açığa çıkınca, sonunda bulduğu aşkın elinden kayıp giderek uğruna savaştığı şeyin bulanıklaşmasına izin veremezdi. Malcolm akıllı bir büyücüydü ve o aklını kullanmasını iyi bilirdi. Lakin artık çareler tükenmiş gibiydi. Doğru olanı yaparak, yapmak istemediği bir şeyi de yapmıştı. Yalanlarla boyamıştı kızın renkli zihnini. Korkuyordu. Kesinlikle korkuyordu. Her şeyi düzeltmeye çalışırken, mutluyken ve uğruna savaştığı bir şey varken bunların yokluğuyla yüz yüze gelmekten korkuyordu. Tekrar kaybetmek istemiyordu hayat oyununda. ''Malcolm, sen iyi misin?'' Düşünceleri, kalbinin mabedinin can dostunun melodik tınısı ile bölünürken ona minnettar olduğunu fark etti. Her dakika aynı şeyleri düşünmekten yorulmuştu. Gerçeklerden gitgide uzaklaşmak istiyor ve bu yalanlarla yaşamak istemiyordu. Kısıtlı ömrünü sevdiği kızı, kendi yalan dünyasında yaşatmak da istemiyordu. Bir çaresini bulmalıydı. Geçecek, diye teselli etti kendisini ve derin bir nefes daha aldı. Zorlanıyor, lakin en azından ciğerlerinin ferahlamasını istiyordu. Önünde zorlu bir yol vardı ve bir an önce aşmak istiyordu. Hem kendisi, hem Etta hem de karnındaki bebek için bunu yapmak zorundaydı. Euterpe'e cevap vermediğini fark eden büyücü silkelendi ve kelimeleri dilinin ucunda biriktirdi. ''Ben, iyiyim sadece biraz yoruldum.'' Bakışlarını kızdan kaçırıyordu; çünkü yalan söylediğini anlamasını istemiyordu. Kumral cadının kendi dertlerinin olduğunu biliyor ve bu yüzden kızı büyücünün dertlerinden olabildiğince uzak tutmaya çalışıyordu. Bir an önce bunun bitmesi ve her şeyi yoluna girmesi gerekiyordu bu yüzden düşünmesi gerektiğini biliyordu. Daha mantıklı, daha yaratıcı ve daha akıllı olmalıydı. Git ve düşün. ''Ben gitsem iyi olacak, senin de istirahat ihtiyacın var git ve dinlen. Ben yokken beklediğin için de teşekkürler.'' Olabildiğince içten bir tebessüm ile kızı uğurladı. Omuzlarını dikleştirdi ve yorgunluğunu gece ile örterken yıldızlardan koparak çadıra girdi. Girdiği vakit gözleri Etta'yı aramaya henüz başlayamadan işittiği haykırış ile göz bebekleri büyümüş ve uzandığı normal boyutlardan daha küçük kanepede terler içerisinde kalan sevgilisine doğru hızla ilerlemişti. Bir kâbus gördüğü aşikârdı; lakin işittiği haykırışın kendisinde olumsuz bir etki yarattığını söylemek kesinlikle yanlış olurdu. Daha çok söylemekten keyif alıyor gibiydi ve bu kelimeyi daha önce duymadığından emindi Malcolm. Cadının yanına vardığında çömelmişti. ''Etta, iyi misin?'' Terlerini silen cadıya çatık kaşlarıyla bakmayı sürdürdü. ''Ben iyiyim, sadece bir rüya.'' Kız kafasını büyücünün göğsüne bastırırken büyücü de kızın gitgide büyüyen karın boşluğuna bakakalmıştı. İçerisinde bir can vardı ve o can, büyücünün çocuğuydu. Etta bunu bilse ne hissederdi diye sorguladı kendisini. Etta, büyülü ve gizemli bir kızdı. Bu yüzden emin olamıyordu. Yaşaması gerekiyordu. Oturduğu yerden kalkıp kanepenin başına oturduktan sonra, Pierretta kafasını büyücünün göğsünden hafifçe aşağı kaydırmak durumunda kalmıştı. ''Malcolm?'' Gözleri buluştuğunda kızın derin ve net bakan gözlerinde bir ışık seçmiş; lakin ışık, azat eden kelimeler ile hafifçe sönmüş ve dikkat etkisini çaresizliğin kızın çehresine yansıyışına bırakmıştı. ''Onu bulmalıyım Malcolm. Ve üstelik sanırım onu nerede bulacağımı bilen birini tanıyorum. Gitmek zorundayım. Öğrenmek zorunda, bilmeye hakkı var. Anlıyorsun değil mi?'' Anlıyordu. ''Etta, attığın her adımında dikkatli olmalısın. Üstelik bakanlığın yeni yayınladığı bildiriyi sen de duydun, tedbirler var. Üstelik artık kendinden öte endişelenmen gereken biri var.'' Konuşmasının sonlarına doğru, büyücünün gözleri yuvalarında hareketlenmiş ve loş ışığın perdelediği bir parıltıyla cadının karnına kaymıştı. Atan kalp atışlarının varlığını bilmek dahi, büyücüye gizli bir huzur veriyordu. Aşklarının meyvesi, orada bedenine kavuşuyordu. Kız her ne kadar çocuğun kendisinden olduğunu bilmese de, bunu ikisi için yapmıştı. Etta’nın mutluluğu, kendisinin mutluluğundan çok önce geliyordu. Üstelik bu haldeyken, yollara düşmesine, asa dahi zar zor kullanırken ata binmesine izin veremezdi. Olabildiğince doğal davranırken, ısrarcı tavrından vazgeçmişti bu sefer. Kısa çaplı bir düşünme sürecine girdi. Kızın bir şeylerin bilincine varması ve zihnindeki eksik parçaların yerini bulması gerekiyordu. Bunu yapacaksa, her yol buhrandan geçiyordu, artık emindi. Sinirleri gerilirken, kendisine küfürler yağdırdı. Bir elini kendi dağılan saçlarını düzelttikten sonra şakaklarını ovmak üzere kullanırken, diğeri ile kızın kolunu okşamak için kullanmıştı. Baş ağrısı, keskin bir kırbaç etkisi yaratıyor ve apayrı bir uğraş istiyordu. Sükûnet can sıkıntısı doğurmaya başladığı anda, artık bir karara varmıştı. O sıkça yaptığı iç geçirişi tekrar yaptıktan sonra ki kendisi de bundan sıkılmaya başlamıştı, kuru dudaklarını zoraki araladı. ''Pekâlâ, şöyle yapacağız. Ben de seninle geleceğim. Cisimlenmenin gücünün yitirdiğini gördük bu nedenle, at yolunu kullanacağız. Oraya gideceğiz, sen cevaplarını alacaksın ve döneceğiz.'' Yarinin çehresini, beklediğinden farklı belki hüsran belki çaresizlikle boyanmış renklerden bir tabloya bakarmış misali süzerken Malcolm’un sarf ettiği sözlere teslim olarak kabul ettiğini ilan etmesiyle pek fazla olmasa da bir yudum artış gösteren nabzının normale dönüşü de gecikmemişti. Ellerini geriye doğru uzatarak gerinirken, sızlayan kaslarının ağrısını bir nebze olsun düşürmeye çalışsa da pek başaralı olduğu söylenemezdi. En mütenasip yol buydu, zorlu olacak; lakin istediklerine ulaşacaklardı ve bu sayede, umuyordu ki geçmişi geçmişte bırakmayı öğreneceklerdi. ~ Ata binmekten ağrıyan kasıkları ve kalçasına aldırış etmeden, yılların eskitmediği hırpalanmış duvarların arasına varmaları bir olmuştu. Yola girmeden önce karşılaştıkları orman denilemeyecek; lakin bir topluluk oluşturan ağaç topluluğunda duraksayan Malcolm, atından indiği vakit atını yolu kaybetmelerine izin vermeyecek yakınlıktaki bir ağaca atını hızlıca bağladı. Adımlarını kendisine nazaran daha yavaş olan sevgilisinin yanına ilişirken yeşeren çimleri ezmesiyle salgılanan koku, burnunu yakıyordu. Güneş bulutların arasında kaybolmuş, varlığını dahi hissettirmezken sonbaharın yeşeren ağaçlarından kopan bir dal önünden geçip gitmişti. Kıza elini uzatırken inmesine yardım ederken dahi özene tüm ehemmiyeti veriyordu. Sorumlu olduğu cadının başına gelebilecek her türlü tehdit, içinde bir şüphe yaratmaya hazırdı. Bu nedenle, elinden geldiğince koruyarak tehditleri azaltmayı amaçlıyordu. Kız, atından indikten sonra kızın kestane tenli atı büyücünün koyu kahverengi atının yanındaki özellikle seçtiği reçineden yoksun gövdeye sahip ağaca bağladıktan sonra genç kızın kara cübbesinin başlığı ile yüzünün perdeledi. Akabinde, aynı işlemi kendisine uyguladı ve çökmek üzere olan gecenin götürmek üzere olduğu son loş ışık altında dikkat çekmemeyi umarak ve tenha yollardan yol almaya başladı. Yolun taştan oluşan zemini arşınlayarak burnun içerisinden bitüm kokusunun boğazına da ulaşarak yakıcı etkisine karşılıksız kalmak durumuna düştü. Nereye gittiklerini bilen tek kişi, kendisinden bir adım önde ilerleyen Etta olduğundan onun adımlarını izliyordu. Arada işittikleri vahşet seslerine heybetli ve gizemli bir biçimde tam olarak olmasa da baksa da, elinden bir şey gelmediğinden başını hemen düzeltiyordu. Yeni düzen, birçok değişiklik getirdiğine şahit olmak, her ne kadar zor olsa da bunu insanoğlu kendi elleriyle neden olmuştu. Bir oyuncak misali umursamadan bozdukları denge, kendilerine geri dönerken bozulan dengeden rahatsız olanlar hayatta kalacaklar olacaktı. Elbette ki böyle bir şey mümkünse bu teori gerçeklik payı kazanabilirdi. Etta’nın adımlarının kesilmesiyle, hafifçe başını kaldırdı ve tabelaya baktı. Morso. Gözleri inişe geçince kızın soluk teninin bir parçası olan pürüzün dokunmadığı yanağa çevirdi. Bundan kısa bir sürede, genç kız gözlerini Malcolm ile buluşturduğunda gözlerindeki umut ferinin birazdan yok olmasından endişe ediyordu. Kızın derin bir nefes alışını işitti ve tam yanına doğru bir adım attı. Elini kavradı ve akabinde kendisiyle beraber içeri sürükledi. Adım attıkları vakit, kendilerini bir karanlık karşılamıştı. Başlıklarını çıkardılar. Etta, ileri doğru bir adım daha atmadan önce Malcolm onu tekrar yakaladı ve gözlerine bakarak sorguladı. ''Emin misin?(ç)''Etta, sözlü bir cevaptansa mimiklerini konuşturmayı tercih etmişti. Akabinde gözleri gözlerinden ayrıldı ve Etta ileri doğru bir tam ve bir de yarım adım attı. Malcolm, kendilerini tam olarak neyin beklediğinden emin değildi. Bu yüzden, gözleriyle şahit olana dek ve o kişiyi Etta’yla yalnız bırakabileceğinden emin olana dek yerinden ayrılmayı düşünmeyecekti. Her şey tıkırında giderken, bunun tam tersinde seyir etmesine izin vermemek üzere Tanrı’ya sessiz bir dua gönderdi. Akabinde soğuğu ciğerlerine nefsi ile çekti ve bekledi. | |
| | | | Firar | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|