Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Wigtown Wanderers'a Hoş Geldiniz!

Forumumuzda vakit geçirip, role play yapmak lütfen için üye olun.

https://discord.gg/QCRdw8xVE8
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
https://discord.gg/QCRdw8xVE8

 

 Sil Baştan

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Arthur Ike Elsworth
SFL
SFL
Arthur Ike Elsworth


Mesaj Sayısı : 231
Kayıt tarihi : 11/05/12
Lakap : Ike Ulysses.

Sil Baştan Empty
MesajKonu: Sil Baştan   Sil Baştan EmptyPtsi Haz. 10, 2013 4:34 pm

~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arthur Ike Elsworth
SFL
SFL
Arthur Ike Elsworth


Mesaj Sayısı : 231
Kayıt tarihi : 11/05/12
Lakap : Ike Ulysses.

Sil Baştan Empty
MesajKonu: Geri: Sil Baştan   Sil Baştan EmptyPaz Haz. 16, 2013 12:29 pm


Senin için endişeleniyorum, özlüyorum. Yine de merak etme nefes alabiliyorum, çünkü o yanımda. Huzurluyum. Rahatım. Yüzüm onun yanındayken gülüyor ve ona verilecek her bir zararın önüne geçmek için yanında olmak, bana inanılmaz bir güç veriyor. Merak etme anne, artık mutluyum...
Kalemin son kavislerini beyaz kağıda vermesiyle birlikte derin bir iç çekip antik defteri kapattı. Annesi, sahip olduğu en değerli şeydi ve doğal olarak onu özlüyordu. Ona ulaşması, bakanlığın duydukları kadarıyla yayınladığı son bildiri ile iyice imkansızlaşmış ve özlemin tohumlarına yenilerini eklemişti. Küçük bir çocuk gibi huysuzlaşmıştı. Keşke küçük bir çocuk olarak kalsaydım, diye iç geçirdi. Böylece annesinin yanından ayrılması hiç gerekmez, ve zalim dünyanın hoşlanmadığı düzeninden bihaber biçimde küçük şeylerden haz almak ona yeterli olurdu. Meyveli kek, yaparken annesini izler ve sabırsızlığından yerinde dahi duramazdı. Özlüyordu. Geçmişini, annesi ve sorunsuz günleri. Hiçbir şey istediği gibi gitmemişti ve her geçen yıl zehir gibi gelmeye başlamıştı. Güven duygusuna muhtaç ve yalnız kalmıştı. Ta ki, Quillathe ile tanışana ve kendisiyle hem fikir birkaç gencin kendisini arasında bulana kadar sürmüştü. Birkaç gencin büyüyüşü ve genç yaşlarına karşılık olgunlukla düşünmelerini küçük; ama zeki bir büyücüyken kıskanarak izlemişti. Şimdi onların arasında huzurlu ve sevdiği, mabediyle mutluydu. Bardağa her zaman dolu tarafından bakmaya özen gösteren büyücü, bu konuda da mevzunun olumlu taraflarını ele almıştı kendi çapında. Bir nebze olsun rahatlatmayı başarmıştı kendisini. Birkaç gece daha uyumamaya ve kabuslar görmeye dayanamazdı. Öte yandan annesinin yıllar önce kendisine verdiği tavsiyeye yeni uymanın utancını yaşıyordu. O zamanlar inanamamıştı günce zırvalıklarına. Şimdiyse, herkesten gizli bir şekilde içini döktüğü yeni bir dostu oluvermişti ve tesiri kuşkusuzdu. Düşüncelerin raks ettiği o gecede uykuyu bulabilmenin sevincini dudaklarındaki tebessüm ile yansıtırken derin bir uyku çekmeye hazırlandı Arthur.

Güneş ağaçların arasından platin; lakin güçsüz bir külçe olarak doğduğunda uzandığı yatağından yavaşça kalkarak, gerindi. Rutinleşen günlerden sıkılsa da yapılacak bir şey olmadığından sükunetine teslim olmuştu. Üzerinde bir ağırlık vardı ve bunun ne olduğundan emin değildi. Kararan gözlerini ovalayarak ve birkaç saniye olduğu yerde gözleri kapalı bir biçimde kendine getirmeyi başardıktan sonra, ayılmak üzere yüzünü su kullanmadan boş elleriyle yıkadı ve tekrar gerindi. Çadırı ferah ve konforluydu. Eşya kalabalığındansa, ihtiyaca yönelik şeylerle doluydu. Ve ayna bunlardan biriydi. Aynaya doğru ilerlerken üzerindeki eski ve ter kokan bol tişörtten nasıl rahatsız olmadığını düşündü ve yıkamaktan üşendiğini hatırlayarak kendi cevabını kendisi verdi. Boş zamanlarında Silvanesti'de yeni tanıştığı, kısa zamanda sıkı dost olduğu Malcolm ile beraber, nehre gidip birkaç kez yıkamıştı; lakin nafile. Diğer tüm kıyafetleri için aynı şey geçerliydi. Boğazını temizledikten sonra üzerindeki halsizliğin nedenini kavramaya çalıştı. Nezle olmuş gibiydi. Kendisine seyrelen elmalı çaylardan birini yaptı ve burnunu çeke çeke yatağına geri döndü. Ne ara kapmıştı şifayı, hatırlayamadı. ''Ah Ike adamım...'' Diyerek kendi kendine sızlanırken bu sırada çadırından içeri süzülen bedenden bir haberdi. ''Bir kere olsun şaşırt beni.'' Elmalı çayından bir yudum aldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Quillathe Dieudonné
SFL
SFL
Quillathe Dieudonné


Mesaj Sayısı : 1621
Kayıt tarihi : 15/06/11
Yaş : 28
Lakap : Latte.

Sil Baştan Empty
MesajKonu: Geri: Sil Baştan   Sil Baştan EmptyPaz Haz. 16, 2013 4:23 pm


''Bir prenses gibiydim eskiden, şimdi yüzümü nereye dönsem, kırılmış bir mücevhermişim gibi, ışıklar dağılıyor etrafımdan ve ben, karanlığa teslim oluyorum. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerdeyim. Bana her şey söylendi, nefret edildi, vahşetin çağrısı oldum, ancak bir terörist olmamıştım hiç. Ben, Quillathe Dieudonné. Tacından olan bir prenses gibi, onurlu fakat mağdur. Sırtına binen yüklerden kurtulmuş, ancak ruhu bomboş. İhtişamlı, ancak gözden düşmüş. Soyunun kudretli veliahtı, şimdilerde her yerden kovulmuş. Ben, bugünün isyancısı. Memnun olmadınız değil mi ? Çünkü sizin bildiğiniz masallarda prensesin tacı düşmez. Prenses, güçsüz olabilir yahut tam tersi savaşçı çıkabilir, ancak o hep prensestir. Terörist, anarşist olmaz prenses. Başkaldıran olmaz. Merhaba, ben bir zamanların prensesi, soyunun reddettiği lanetli isyancı. Merhaba yeni dünyamın düzeni…''

Umut; güneşin kızıllıklara bürünüp gecenin zift gibi siyahına karışmasının ardından, şeftali tonlarıyla şafakta yeniden gözükmesiydi. Huzur; sabah yıldızının sevgilinin çikolata kahvesi gözlerine düşen pırıltısıydı. Renk; her milimine sarı-kızılları giymiş solgun yapraklardı. Hayat; batan güneş ile söken şafak arasında sıkışmış kalmış bir araftı, ucu görünen fakat karanlığın üzerindeki tesirini yitirmediği bir bilinmezlikti. Akşamdan kalma bir sabah yıldızı misali parlayan kız, terimleri kafasında yeniden işliyordu, bir örümceğin ağını ince ince işlediği gibi, zira; hayatı bambaşka bir yöne gidiyordu, kendisi de hayatının düzensiz ve vakti belli belirsiz akan nehrinde sürükleniyordu. Ulu ağaçların üzerine düşen sabahın ilk ışıklarının solgunluğu, tan kızılı saçlarına hiç işlememiş gibiydi, hala batan güneş kadar dramatik bir şekilde usulca dalgalanıyordu gür saçları. Ufukta kaybolan güneş gibiydi kızıl saçlı kız; rengini almış, ihtişamı yoğun, fakat tüm bu güzellikleri karanlığa sunmaya hazırdı. Sığ nehir yeşili gözleri dolu dolu, dudaklarının kırmızısı bir gonca gül gibi, tan kızılı saçlarıysa güneş kadar göz alıcı… Hiç olmadığı kadar olgunlaşmış, hiç gözükmediği kadar güzeldi. Fakat, o eskisi gibi değildi artık. Terörist ilan edilmiş bir soyluydu. Kendi seçtiği yoldan pişman olmak üzere olduğu her zaman, bir büyücünün sevgisine sığınıyordu. Terörist olamayacak kadar amaçsızdı aslında. Orada, sadece sevdiği birisinin elinden tutmuş olduğu için bulunuyordu. Neredeydi, liderinin yolu ? Aniden, gözüne Serpent’ın platin sarısı ihtişamı geldi, buz mavisi gözlerine sitemkar bir ifade yerleştirdi ve bunun sebebi olmak istemediğini bir kez daha idrak etti. Hatırlamalıydı. Fedakarlık ettiği hayatının kurban edildiği bir dava vardı elbet, sadece sevgisizlikten düşmemişti bu yollara. Evet, sürüklenmişti, Arthur tarafından lakin sürüklenirken o derenin suyu da işlemişti tenine. O dere, anarşizm deresiydi. Oraya atladıysa, yüzmesini bilecekti. Akıntıya kapılanlardan değildi, olmamalıydı. Düşen sonbahar yapraklarına basarak ilerlerken, bir güneşin doğuşunu daha izlemiş olmanın içine mutlu bir ürperti veren huzurunu iliklerine kadar hissediyordu, ışıldayan gözleri bunun göstergesiydi. Her gün görmeye alıştığı, fakat her gördüğünde ilk sefermişçesine heyecanlandığı adamı görmeye ilerliyordu şimdi. Sabah yanında uyanmamıştı, güneşi selamlamak için. Aslında onunla selamlamak vardı o güneşi, berbat durumda olmalarına karşın sevgilerinin o güneş gibi kendilerini kolladığını birlikte görmek vardı… Ancak kıyamıyordu, huzurlu uykularını bölemiyordu ruhunun güneşi olan adamın. Yine yatıyordu huzurla yatağında, elma çayının buram buram gelen mayhoş kokusu burnuna çalındığında, onun yorgun olduğunu idrak etmişti cadı. Ayrıca gece metamorfoz geçirmiş olmalıydı ki, kısa kumral saçlarının yerini gür, uzun, kestane tonlarına bürünmüş saçlar almıştı. Ike olmuştu Arthur. Çocuksu havası gitmiş, yerine olgun bir kurtadam gelmişti. Farkında değildi, ikinci bir kişiliğinin olduğunu bilmiyordu. Ancak kızıl cadı, bu gerçeği nasıl fark ettirebileceğini bilmiyordu. Bu yüzden susmayı tercih ediyordu. Onun üzülmesi yahut korkuya kapılmasından çekiniyordu. Onu bile tanımıyordu bu kişiliğinde, bu Latte'ye ne kadar acı verirse versin, onun için dayanmak zorundaydı buna. Hiçbir şeyden haberi yokmuşçasına, bir yabancı gibi yaklaştı sevgilisinin yanında. Nasıl da bir yabancısın, nasıl bir başkası oluverdin böyle ? Aniden dayanamadı ve hızla yatağa atlayıp, o yabancının yanına sokuldu. Sen benimsin, bir yabancı olsan dahi. Buna dayanamıyorum artık. ''Kendine hiç iyi bakmıyorsun Ike.''


En son Quillathe Dieudonné tarafından Perş. Haz. 27, 2013 1:28 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arthur Ike Elsworth
SFL
SFL
Arthur Ike Elsworth


Mesaj Sayısı : 231
Kayıt tarihi : 11/05/12
Lakap : Ike Ulysses.

Sil Baştan Empty
MesajKonu: Geri: Sil Baştan   Sil Baştan EmptyPerş. Haz. 27, 2013 11:29 am

Bulanıklaşan görüşüne rağmen, kendisine doğru yaklaşan kusursuz bacakları fark etmemek elinde değildi. Gözleri hafifçe yükseldiğinde, bu kusursuz bacaklı cadının bukle bukle omzuna dökülen kızıl saçlarını gördüğünde artık çehresini seçebilecek kadar yakındı. Boğazındaki yumruyu temizlemeyi başaramasa da her seferinde çabalayan büyücü, tekrar öksürdükten hemen sonra boğazını rahatlatmak adına çayından bir yudum daha alsa da boğazındaki aleve alev katmış gibi hissetti kısa bir süre. Isınan soluk teninden akan bir damla ter yaşı, saçlarının arasından alnına indiğinde genç kız yatağın boş tarafına zıpladıktan sonra Ike'nin boynuna sarılınca garip hissetmişti. Bu kadar samimiyet, kendisi için fazlaydı ve bu yüzden rahatsız olmuştu. Silkelendikten sonra, halen umduğunu bulamayan kuru dudaklarına yerleştirdiği zoraki tebessüm ile kızı selamladı. ''Hasta olmak istiyorsun sanırım, Latte.'' Her zaman gerek dostlarıyla gerek sevgilileriyle olan ilişkilerinde sadık ve olgun olan kendisi olduğundan kızın bu tavırları, aşırıya kaçmıştı. Yine de konuyu dahi açmadan kapatarak, çayından bir yudum daha aldı. Dudaklarını aralamak için boğazını temizlemek zorunda kalınca, mikroplar havaya saçılmıştı. ''Üzgünüm, ağzımı kapamaya vakit kalmamıştı. Ama uyarmıştım.'' Hiçbir şeye hali yoktu. Başındaki hafif ağrı, düşüncelerinin önüne bir engel teşkil edecek nitelikteydi. Yalnızca gözlerini yumup, kestirmek istiyordu. İstirahat tek ihtiyacıydı; lakin Latte yanındayken bu biraz zor gibiydi. Onu kovacak kadar gaddar ve kaba olmadığından, sabretmek zorundaydı. Kısa bir sükunetin ardından, yanına neden geldiğini sorgulamak geldi içinden. ''Ee Latte, neden Arthur yerine benim yanımdasın?'' Zoraki açık tuttuğu meraklı gözlerini, kıza dikti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Quillathe Dieudonné
SFL
SFL
Quillathe Dieudonné


Mesaj Sayısı : 1621
Kayıt tarihi : 15/06/11
Yaş : 28
Lakap : Latte.

Sil Baştan Empty
MesajKonu: Geri: Sil Baştan   Sil Baştan EmptyC.tesi Ağus. 03, 2013 10:13 am


Bütün günlerin sonunu bekliyorum, bir şeylerin daha katlanılır olması için. Geçsin, dinsin diyorum yılanların hazin çığlıkları. Bekliyorum, ama hüzün daimi nihayetinde. Geçmeyecek bu...

Nehir yeşili gözlerinde uyanan saf hüzün, çocukluğundan baki kalan bir huyunu gözler önüne seriyordu; inancını. Hala iyi şeylerin olabileceğine inanıyordu, çocukluğunda peri masalları yerine korku kuşağını yaşamış, annesinin kolları yerine yılan tıslamalarıyla yetişmiş kızıl cadı, hiçbir yere dayanmayan inancını kaybetmiyordu. Bir karşılık beklemeden, sadece o saf inancını veriyordu hayata. Yalanlar etrafını sarmışken, hala içinde bulunduğu vahşi orman kadar doğal ve gerçek olduğunu düşünüyordu her şeyin. Oysa, Arthur'u bile yalanlarla yaşıyordu. Bir başka kimliğinden habersizdi, hayattaki naçizane dayanağı, kimi zaman onu tanımıyordu. Bir Ike vardı ki, bütün gerçeklerini suya düşürüyordu. Bir gün, elbet yüzleştirecekti onu. Yoksa o, bugün müydü ? Dayanamıyordu, artık hayatında yalan istemiyordu. Akrabalarından bile uzakta yapayalnızken, dayandığı tek adamın, tek gerçeğin ara sıra ona yabancı olmasına katlanamıyordu. Bir derin nefes alıp, bütün gerçekleri bırakmaya hazırlandı gonca dudaklarından. Bugün değilse, ne zaman ? Yalnızlık zamanla büyümez mi ? ''Bana söyler misin Ike, hiç Arthur ile yüz yüze görüştün mü ?''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sil Baştan
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Wigtown Wanderers'a Hoşgeldiniz... :: Silvanost :: Orman-
Buraya geçin: